M H İndistanı tetkik eden bir ta- & ih talebesi için Yeşve Praşa Mi ei mabed..i en çok bir nok- tn r ühitmdir: Bu fikir Hindis - rihinde zaman zaman te - Pei *den bir hâdisedir. Hindis- Sik em bakarsanız sathi kü- : Hruplarından teşekkül KİN biribirlerinden kati hide İş, Yrilmiş bir milletler ve din- kulg Yiki görürsünüz. Faket an m dinlerseniz, yahut mozayiki deler geçer- e e bu küçük parçaların mü- en hudutlarını aşmak için yen, iklarını görür, ve mütema- üye eretle, ateşle bir “birl Veba k öylediklerini işitirsiniz. Nİ bir set zaman zaman kendi- &de, ,FeKİİ ile yahut fikirle ifade * Du şekil, zamanına göre si- yat dinidir. en yag lk, ideolojisini ilk defa Yük yg, ekle Hindistanın en bü aga in imparatoru Ek - teki, © *t. Oda Hindistanda Sa millet yaratmak için tek bir ai lâzim olduğuna inan- Kendigi Ekber, bu tek dinin ilâhi Müyt, mz İstedi, Yeşve Praşat dad, < mabudu fani bir insan te bu İ ebedi olan bir memleket- tarkan ak İstiyor. Bu satırları ya- an” gazetesinin 1936 Behesi bizi de, g, Etiheiteğrin nüshası önüm- Msimjg » bu mabedin bittğini mo- açıldığını ilân ediyor. ktam yandaki evde yemek birişiy, Yedik. Terasta herkes biri- y su döküyor, yıkanı- ha nine ii gieak etra : Be herkesin önü Yri bir tepsi içinde ge- “Yde et yenmez, gıda sa- Yiyor, dece me Benay, , sebze ve hamurdur. Tinda va am sıcak tarafla- uy, gıda sıhhate daha Mala Doktor Bağvandasin to Yor; yay, <6 kızlar sofraya oturmu Bay, enli rlere hizmet ediyor. İki Biry, APİİ, parlak kara gözlü genç. Yeri vi yandaki odada Üni - un, peihanlarını hazırlarken Votabiy a konuştuk. Bana Ko leş kadar miversitesindeki talebe Türüne, dünyadan haberdar sö- abah erken uyandım ve be mii şafak ışığı bana Böğü, erinin soluk be; tera nü hatırlattı. Gi Mey ktm. Ganj nehrini gü - ğrmadan i Şu içi, Börmek âdet imiş kiyop, yı misafirler seher vakti kal ke, ii sonra profesör Mucip 6 " geldi, yola düzüldük. Mat içi, düklerim nasıl on iki m *IĞdı, bunu bilemem. On vân &irasile değil hatırladı- Ün, SÖFE birer birer anlataca - Y, EF ön Praşadı ziyaret Bi Zahire ambarına ben 23 ir kat ev. Odası be- » 2 koltuklarla döşeli, Ba- take, aYakları çıplak oturduğu * Yapray sıkarak bizi karşıla - “ül, iklar içinde yermiş ikram Kapıda Yİ uzun konuştuk. Maç, ara, ikinca yemiş ve çiçek zi arasından bugün Be. a9, > Vakledilen muaz - v görünüyor, öbür ta- m beyaz suları gümüş Mez Bibi işıldiyor, Bim ve m Niversitesini ziyaret taş Yz meye bir de kadın Mi * var. En kiymetli şu m Up lnlik mektebi imiş. Bu YE Bilgiç te tahsili yanında ha lar, bi 'İ Pratik şekilde veri- VE sar, irçok elle yek demirci, dokumacı yda İştinen o imalâthane - Mi Hindu cemaatini Müs. A amma Sahada faik ya Maretay, Bı, ©» biri bu gibi imalât ? Sant talebe ile konüş- ukaddes Ganj Nehri Hintlilerin tapındıkları küçük heykelcikler ..... “.. YAZAN: ; Mlulide Bully ? ; ; tuk. Raçpot ve Mogol mektepleri nin şaheserleri sayılan resimlerle dolu bir müze gezdik. O gece pro- fesörlerle salonda toplandık ve u- zun münakaşalar ettik. Benaresi ziyaret B izim eve yakın bir yerden, biribirine müvazi iki yokuş tan Ganj nehrine iniliyor. Nisbe » ten geniş olanı ayni zamanda Bena- resin paazrıdır. İki taraf el sanayii satan dükkânlarla' dolu, sokağın iki tarafında işportalar dizili. Ba- kır, ipek, dokuma, çanak, çömlek işlerinde Hint sanayiinin tenevvü- üne bir defa daha şahit olduk. İşportalar ekseriyetle sebze ile dolu, Sokakta insan sayısı kadar i- nek var. Başka büyük şehirlerde i- başı boş dolaşması mene- fakat Benares ineklerin hükümran olduğu yerdir. İste leri işportadan sebze yiyor, büyük bir azametle dolaşıyorlar, Benares bâlkı İngiliz valisinden daha çok ineğe hürmet ediyor, hürmet belki zayif bir tabir, çünkü'inek orada mukaddestir. Benim bir tek korktu ğum hayvan ineklir, ve hayvan kendinden korkana en çok hücum eder. Esasen insan da böyledir ya. Hülüsa her yerde inekler bana fe- na bakar. Fakat Benares sokakla- rındaki inekler o kadar kendi kud- siyetlerine, kudretlerine inanmış ki, etraflarına bakmıya tenezzül e* miyor. B u sokakta mabetler de var. kapı önlerinde bazı adam- lar oturmuş yüksek sesle “veda,- ları okuyor, Mabetlerin en meş - hur “Wişmo” dan beni içeri sok- tular, Karışık bir mimari. Bir sürü ye- Te kakılmış mermer masalar, mer- mer sütunlar, altın yaldızh kafes- ler ve kubbeler, garip bir şekilde oymalı ve -biribisine geçmiş yal, dızlı tavanlar. Vişno bir altın kales arkasın - da çiçeklere gömülü oturuyor. Ma bedin içi kıyamet gibi insan dolu, kadın erkek kafesin önüne yığılı- yor, konuşuyor, hareket ediyor. Yüzlerinde ve tavırlarında dini bir mürakabeden ziyade âdeta “İste- rik,, denilecek, bir telâş, bir heye can yar, Mabedin içi insan nefe - sinden öyle kalın bir buğu ile do- lu ki, âdeta bizim eski hamamları batırlafıyor. Uğultu bir arı kovanı içindekinin yüz defa büyütülmüşü Bir zaman sonra yabantı kendini de hissediyor, yani alik- or, Buğu bulutu içinde kayna şan, çırpınan, hayal meyal görü - nen insanlar hakikat bir'hayulâ a- layı, teki yokuş çok dardır ve mer divenlerden ibarettir. Kol larınızı açarsanız iki tarafın bina- larını tutabilirsiniz ve binalar © - yuncak kadar küçük birer mabet- lerden ibarettir. Bunların içinde- ki mabutların her biri bir hayvan şeklindedir. Maymundan file ka- dar. Hulüsa cengelistan mahlükatı rin her biri burada bir ilâhtır. Hep si çiçekler içinde. Binaların tarz, koyu kahverengi, eflâtun, mor, tu runcu boyaları insana uzak şar! hatırlatıyor. Fil bu hayvan - İlâh- lar arasında bana en sevimli, ne şeli ve dost göründü. Kuyruğunu altına almış, hortumunu boynu - nun arkasına atmış, küçük gözle- ri etrafile eğleniyor gibi. Kendi hesabıma bu küçük oyuncak putları Vişno mabudundan daha cana ya kin buldum. Bunların her biri mu ayyen bir ferdin yahut grubun ta- pınmak ihtiyacını tatmin ediyor, bu gruplar herhalde insanın eh ab şık olduğu mahlikatın resimleri- ni seçmişler. Bütün bu yokuşta en iptidai bir muhayyele, bir symbo- lism hâkim. Insan kendini hilkatin ilk günlerinde hissediyor. Adam oğlu topraklar indiği gün neka - dar kendini biçare ve yalnız bul- duğunu, etrafındaki şeylerden na sıl medet umduğunu bu sokakta anlamak çok kolay. Bir defa daha “evvel zaman içinde, havasında- yız. Çünkü buradaki ibadetçilerin zihniyeti el ile tutulmıyan, göz ile görülmiyen hakikatleri tahayyüle müsait değil, 4 obrap isminde Nevyorkta bir acem şairi tanıdım. Tabii olarak isymbolismi e çok düşkün” dü. Bana “İslâmiyetin vahdetçili- 4i, mücerretliği muhayyeleyi da- “Arkam: Sayfa 10, sütun 6 da) Şu Garip Dünyada: Hapisanede Geçen Balayı Hanri Karlis isminde biri ge- genlerde İngilte rede Şordayç ka sabasında evlen- iştir, Hanri, pro- fesyonel bir apaş olduğu için, düğün masrafını çıkar- rak hapise tıkmışlardır. çiftlik sahi Geçen söne kö » peklerini bir ser gide'teğhir “et - miş, hayli takdir kazanmıştır. Yalnız Dr. Şatlev İsminde biri, bu kadının köpekleri için çok fena sözler söyle- tira davası açmıştır. Mahkeme, Şat- leni 100 bin frank tazminat ödemi- ye mahküm etmiştir. * Kolayca meşhur olan artist renç ve iktrislerin den Gloriya Stüart, mak maksadile daha ilk geceden hır-! sızlığa başlamıştır. Fakat, işler aksi| gitmiş ve Hanriyi o akşam yakalıya | Genç karısı, buna hiç gücenme -| miş, bilâkis, hapishaneye (giderek mahkümiyet müddetini (bitirinciye kadar, kocasının yanında kalmıştır. * Köpeklere iftira eden doktor Bayan Zuizo Frankar, Ceza « yirde büyük bi miş, Zuiza da, doktor aleyhine bir if Holivut'un güzel bir gün çinde kendisi - ae büyük şöh - göre, hâdise şöyle olmuştur: Gloriya Start, geçenlerde hava yare ile paket eşyasi gibi sevkedil - mesini istemiştir. İst İ uu tarımışia ığında geldiği syoh memur ve 59 Kilogram ağı için elbiseleri - tırmışlardır. Genç Gloriya, de, bağaj konulan kisma rilmiştir. istasyonda yere inerken yüze yakın gazete karşısında bulmuştur. İlerdir. Glorya Stüart, © günden sonra masrafları genç artiste ödemiştir. Hint mabedinden alınan tablo Zİ Hindistanda, N Hint mabedin - don kaldırılarak | Bombayda güzel misine konulmuştur. Fakat Hintliler, mabetlerinde bu tablonun önünde i- badet ettikleri için, hâdise her taraf- ta Asabiyetle karşılanmıştır. O kadar ki, bu tablo iade edilmez- se İsyan çıkarılacağı mahalli hükü - mete bildirilmiştir. * Tartmıyan baskül yüzünden Geçenlerde İn “7 gilterenin Bray- ton şehrinde ga- yet şişman bir a- dam, bir cadde- deki o otomatik tartılma makine sinin üzerine çıkmış ve delikten ma- makine bu ağırlığı çekmediği İçin birdenbire bozulmuştur. Buna hiddet İenen şişman müşteri, otomatik tar - tılma makineleri fabrikatörü aley - hinde bir dava açmış ve makineye at tığı parayı da geri istemiştir. re, teminine muvaffak olmuştur. A- merikan-gazetelerinin yazdıklarma istasyonuna giderek kendisinin tay- nin üzerine 45, dolarlık pul yapış - bundan sonra yolculara mahsus salona değil yerleşti- Bu hâdise, gazeteciler arasında der hal duyulmuş ve genç aktris, “diğer kendisini fotoğrafçısının Bütün gazeteler. bu garip hâdire- yi haber verirken Gloryanın muhte lif pozda resimlerini ve akirisle yap tıkları görüşmeleri de neşretmiş - yalnız Holivutta değil, bütün sine- ma dünyasında büyük bir şöhret ka- zanmıştır. Mensup olduğu film kum panyası, bu iş için harcadığı bütün şaplak reslinli 0- lan bir tablo bir sanatlar akade -| kiheye madeni parayı atmış. Fakat. Toptancı Eroin Satıcıları Neden Yakalanmıyorlar ? Canlarını ve İstikballerini Tehlikeye Koyarak Büyük Bir Fedakârlıkla Çalışan Zabıta Memurlarımızın Önüne Dikilen Büyük ve Kuvvetli Mâniler Nelerdir ? Yazan: NACİ > yla dg Morfin enjeksiyonlarında kullanılan şırınga ve morfin ampulleri E roin “kaçakçılığının iç yüzü nü aydınlatan yazılarım - dan ikinelsini okuyan bir zat, ben- den mektupla soruyor. “Eroin, memleketimize, Yalnız Bulgaristandan ve yalnız kara yo- lundan mu 'girer?,, Umumiyetle kara' yolunu tercih eden kaçakçılar, Varna ve Bur- gazla İstanbul arasında işliyen va purlardan, küçük tonajlı motörler * den, kayıklardan da müstefit olur lar. Fem. Burgazdan deniz yoluy la İstanbula getirilen . zehirlerin fiyatları, karadan ithal olunanlar- dan daha ucuzdur. Fakat, kaçak- çılar. Boğazdan girmeyi daba teh likeli bulduk için, kilo başında on beş lira fazla kazanmayı da gör den çıkârırlar, ve kara yölündir aamafib beyaz zehir. mem- leketimize, sade Bulgarıs- dan da gelir. M tandan değil, İtal: Fakat İtalyadân getitiler beyaz 7e hir, halis eroin değildir. Maruf bir kimyagerimiz anlat « mıştı İtalyada, bayıltıcı muharebe gazları yapılırken, kazanlara teres süp eden tortular tebrit. olunur, ve bazı kimyevi muamelelere fâbi tutularak uyuşturucu bir madde haline sokulurmuş! En dikkatli bir göz bile, bu maddeyi, eroinden #- yırt edemezmiş. Ve bu madde de, tıpkı eroin gibi, kokain gibi, enfi ye gibi buruna çekilirmiş, Fakat bu madeyi, esrar gibi sigara tü- tününe karıştırıp içenler de var - mas! Erolinden çök ucuza mal olan ve satılan bu zehirin de, birçok müş terileri varmış! Hem, bize İtalyan dostlarımızın hediyesi olan bu ze hir, eroinden daha muzır, ve da ha tahripkârmış. Bana bu malâ- matı veren kimyager: -- Bu korkunç madde, teneffüs cihazlarını, bir Afrika akrebi gi- bi zehirler! Diyordu! Limanımızdan. transit gecen vol cu vapurları ve “Şilep” ler tara- fından, Karadeniz Boğazı haricin- de bekliyen kaçakçı motörlerine ve sandallarına geceleri boca edi- len bu zehirler, biçare müptelâla- rim ölüme, daha kestirme, daha kısa yoldan yaklaştırmaktadır! Fakat, bu zehirin, uyuşturucu hassası, eroine nisbeten çok hafif tir. Bu itibarla, bu zehiri, müpte- Milardan ziyade Harmanlar, yani görenek, teşvik, veya heves netice- si beyaz toz koklamıya yeni alışar lar kullanmaktadır. F akat onlar da, az zamanda tiryaki kesildikteri sonra, kâfi derecede tesir yapmıyan bu hafif zehirden vazgeçmekte ve ha- lis eroin aramıya başlamaktadırlar. Zaten, memleketimizde eroin ya- pilamamasının birçok sebeplerin - den birisi de, bizdeki gibi çok ip- tidak #letler ve vasıtalarla istih - sal edilen eroinlerde uyuşturucu hassanın pek hafif olmasıdır!. Okuyucumun suallerine cevsp teşkil eden yukarıki satırları kara ladıktan sonra, ele almış bulundu- gum bu mevzuun en mühim nokta sına dokunmak isterim: Toptancılar niçin yakalına» mıyorlar? Bunun en mühim sebeplerini, bi rirci yazımda izaha — çalişmıstı. Şimdi ise, geri kalan sebepleri e saymak lüzumunu duyüyorum. Yukariki sweli okuyan bircok tar düşünceliler, mesuliyeti tamamen zâ bıtada aramak gafletine düşecek” lerdir. Halbuki, zabıta memurları, ha çok ağır vazifenin altından, Ser li bir muvaffakıyetle kalkahilmek emelile, canlarını, hattâ istikballe rini tehlikeye sokacak, birer fedai gibi kahramanca çabalamaktadır- lar. Ben, kaçakçı peşinde ölümle bir çok defalar burun buruna gelmiş, hattâ, çok haklı iddialarını itti - hsmlarını maalesef isbat edemedik İeri için, ağır cezalara mahküm ol mak, tehlikelerile karşılaşmıs bir- çok zabıta memurları bilirim! diye bilirim ki. kaçakçılığın ta mamen ortadan kaldırıla maması, zabıtanın seziriden deği kacakçıların korkunç küvvetindön- dir. Zaten. bu yazıları bu sütunlara geçirmekten gayem de zabıtaya, sahip bulunduğundan çok daha ku susi ve geniş salâbiyetlere 'malik olduğundan çok daha genis tahsi- sat verilmesi lüzumunu tebarüz et tirmekten ibarettir. Meselâ, eroin perakendecileri « nin çoğu, müptelâlarca maruf ve zabıtaca malümdur. Fakat bu $a- »ıkalı adamlar, kendilerine #rom zerenleri ifşa etmemek uğurunda, en korkunç işkencelere bile gü'e güle katlanabilecek tiynette mah- Tüklardır. H em farzı muhal olarak ifsa atta bulunsalar bile ele ge çirilecek mücrim yine toptancı de Eildir. Çünkü toptancı. perakende ci ile kendi arasında daima, birkaç el bulundurur. Beyaz zehiri, elden ele devir suretile perakendeciye kadar gö - türen bu mutavassıtlar, zehir töp- tancılarının polise karşı “çıkardık ları ileri karakollârıdır Bu itibarla, perakendecilerin; hattâ perakendecilerle iş gören ü- çüncü, dördüncü ellerin zabıta ta rafından yakalanması, toptancıyı hiç te telâşa düşü Ancak. ikinci, üçüncü ellerin tulması onlar için yaklaşmıva beş layan bir tehlikenin işaretidir Bü “Arkan: Sayfa 4, sütür # sa) «sikdi