26 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

26 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

az 26-6-938 IT AN Gündelik Gazete TAN'ın hedefi Haberde, fikirde, her seyde temiz, dürüm, samimi olmak, karlin gazetesi o ölmiya çalışmaktır. Ümmi ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 Sen 200 Kr, 750 Kr, 8 Ay 1800 Kr, «m Kr, SAy 800 Kr, 150 Kr, Ay 300 Kr, Milletleraranı posta İttihadına dahil ol- mıyan memleketler için 30, 16, 9, 3.8 Mira dır. Abone bedeli peşindir: Adres değiş- tirmek 35 kuruştur. Cevap için mektup lara 10 kuruşluk pul lâvesi lâzımdır. r Paris Harbi Düşünmüyor Yazan: M. Zekeriya SERTEL Geçen gin Kahire ajansı Hatay hakkında şöyle bir haber veriyordu: “Suriye gazetelerinden bazı- ları Fransanın Hatayı müdafaa için asker göndermesini, hiç ol- mazsa, İskenderun sahillerinde bir donanma bulundurmasını is- tiyorlar. Halbuki Fransız maha- filinin kanaatine göre Ren hav- zası için harbetmiyen Fransa Ha- tay için hiçbir zaman harbetmi- yecektir.,, Filhakika Fransiz gazetelerinin de kanaati budur ve Fransızlar Hatay işinin her halde sulh yoluyla halledile ceğinden emin görünüyorlar. Fransa Hariciye Nazırı Bone'nin evvelki günkü gazetelerde çıkan © beyanatı da ayni kanaatin bir ifadesidir. , Bir İngiliz gazetesinin Paris mu- habiri diyor ki; j “Paris harp korkusu düymu- yor ve üzülmüyor. Bilâkis bu gün Parisin bütün ndişesi İngi- liz kral v kraliçesine parlak bir İstikbal için iyi hazırlanmaktır. Bütün Parise bu ziyaretin heye- canı İle çalkaniyor.,. O halde bizi neye üzüyorlar? , * Felâhel Dusun Bir Nimet Olabilir GUNUN MESELELERİ Çinde Sarı nehirle Yangse nehri- nin taşip harp sahasını su altında bı- rakması sulh zamanında olsaydı bir felâket sayılacaktı. Çünkü 4000 Çin köyü su altında kalmış, 100 bin Çin-| linin hayatı tehlikeye girmiştir. Fakat bu felâketi Çinliler, bir ni- met olarak karşıladılar, Çünkü feye- zanin işgal ettiği yerler harp sahası idi ve burada yüz binden fazla Ji pon kuvveti bulunuyordu. Bütün 7: pon kıtaları ve tayyareleri, motöri- e kuvvetleri ile su altında kaldı. Ja- pon ordusu müthiş bir felâkete uğ- ramış oldu, uzun müddet için harp kabiliyetini kaybetti. Belki de bir da- ha belini doğrultamıyacak derecede sarsılmış oldu. Askerler, Japonların Çin bataklı- Zina saplanıp kalacağını söylerlerdi, Onların mecazi mânada söyledikleri bu söz, hakikat oldu. * Taksim Bahçesinde Teneke Mahallesi Bu sırada hiç Taksim bahçesine Kittiniz mi? Gittinizse muhakkak yü- reğiniz sizlamıştır. O semtin, biricik hava alarak, ak- şam üzeri oturup dinlenecek yeri o- lan bü güzel ve şirin bahçe şimdi ha- rap bir haldedir ve gazinocular ora- sıni teneke bölmelerle teneke mahal- lesine çevirmişlerdir. Bu vandallığa ve zevksizliğe mü- saade etmemelidir. Biz şehri güzelleş tirmiye çalışıyoruz. Onu zevksizlikle- ri yüzünden çirkinleştirenlere karşı da uyanık bulunmalıyız. Bu da para meselesi değil ya! MUSTA: Mektep Sergisi Çok Beğenildi Muş, (TAN) — Birinci ve ikinci o- kullarda imtihan sonunda açılan el İşi sergilerindeki eserler, çocukların Yaşlarından umulmıyacak kadar gü- ?el ve ekserisi orijinaldir. Çoğu Muş- İk olan yavruların zekâsını ve el iş- lerinde gösterdikleri mahareti can- indiren bu sergiler zevk ve takdir- le gezilmiştir. TAN “Yaratıcı Adam Ve ce OT, B iri şöyle, biri böyle ve bir diğeri daha başka türlü düşünebilir. Amma ben, bugünkü insanlar arasında şöyle bir tasnif yapılmasma tiraftarım: 1 — İnsan 2 — Benzerleri... Bu ikinci Kısımdakilere cânımız isterse "ot adamlar,, da diyebiliriz. Diyemememizi icap ettirecek en u- fak bir “akli ve mantıki, mahzur mevcut değildir. Size, evvelâ, kafamdaki insanı tanıtayım: Bu her şeyden evvel mağrurdur; en ufak hatası olmadığına kani o- luşundan (leri gelen bir güruru var- dir, Kendini beğenir. Zira kendini beğenmediği gün hayat onun için bir cehennemdir. Bir gün evvelki “kendi., ile bugünkü “kendi,, ara- sında yaptığı mukayesede müsbet bir fark, bir ilerleyiş, bir güzelleş- me, serpilme, bir büyüme sezemez- se yaşıyamez. Geçen her 24 saatin, hüviytine bir şeyler, beğenilecek şeyler kat- masını İster. Bütün endişesi, her sabah yatağından kalktığı zaman, baktığı aynada gözüne ilişen ada- mı, yani kendi aksini beğenmektir. Pesbiisamn Ha aziiei Vel sini ister şüphesiz. Fakat başkala- rına kendini beğendirmek için, ken- disi tarafından beğerilmiyecek bir e e tığı hüviyetin Beğenilmesidir. He- le bu hüviyetin taklit edildiğini gö- rünce çok sevinir, Şahsında bir “nümune adam,, meziyeti görmek en büyük idealidir. Başımın aş ve belâ biribirinin ayrılmaz dos tudurlar. Bundan muttasıl şikâyet #den baştır. Belânın bir şey dediği yek! Acaba memnundur sustuğundan mi mi amm göğe gidiyor, Yürüyüşünde bir asayi, Beş gidiyor, bir du- #uyer. Bağ ın bir parmak yine yürüyer, adım sonra tekrar durüyor ve bir müddet ayağının Burnuna basıp te- vakkuftan sonra tekfar yola revan olu- yer.. Bütün Köprüyü hu tertip geçtik. Eminönünde sola saptı, Ben, rahatlık yerine gidecek sandım, O çeki Reşadiye &nddesini aldi. Bir müddet rek gittikten sonra eski güm durasını çıkardı. Hafifçe yanına sokul dum. Kundurasını bir burnundan, topuğundan tuttu ve kıvırıp açmıya ladı. Mübarek mal gicir da giciri Kulak verdim kendi kendine söyleniyeri — Öt bakalım gözü körolası, Başımın belâsı 50 Ve benl görünce: — Kundura değil, armonik! Kabataş» tanberi şuraya gelinelye kadar na çekti. Öimi ben bitirim. Hani ya bağırdığına gö re, rahat bir şey olsa yal Ne gezer. Şu ayağımın haline bakımı Ve ben bu samimiyet üzerine derhal burnumu deniz tarafına çevirip uzaklaş- tm. Işmanlık tatlı şeydir. Sahibi için dağll, elvanı ve etrafı için: Göze hoş görünür, neşe ve gataret verir, Hani 14f aramızda haddinden fazla şişman la İnsan gek eiddi de Katmer!i bir gerdan üzerine muş hokka gibi bir çene, Onun üzerinde nalbant esağı gibi Gfliyen bir aj * hele bu havalarda artar gibi ter akan bir yüz, BYK EE AY ŞE VE YY Nizamettin Nazif miyette ilerleme çoğalmış olur .» kinci kısımdaki insanlar ise asla mağrur (değillerdir. 'Bünlar “kendini beğenen insan, tiplerini kibirle, gururla, azametle itham ederler, onlara kizarlar, hiddetlenirler. Fakat hiç farkına varmadan günün birinde “nümune insan,, lardan birine benzedikleri görülür. Bunlar taklit edilmiye de- gil, taklit etmiye alıştırılmış olan insanlardır. Bunlar “maymun - in- san,, ar, “ot - adam,, lardır. Otturlar, içleri yoktur, Koftur- lar, nereden diploma almış olur- larsa olsunlar, cemiyete aslâ fay- dalı olamamıya mahkümdurlar. Zira ihsanı cemiyete faydalı bir ha- le sokan yaratıcı kudret, beğenil- mek arzusundan ve şahsiyet kur- mak, orijinal olmak hırsından do- gar, Bir başkasına benzemekten çekinmiyen ot adam, işçi ise, tes- viye yaparken. eğeyi ebediyen ken- disine ilk gösterildiği şekilde kul Janacak, ressamsa fırçayı, ebediyen ustasından 'aldığı" İlk derse uygun k tutacak. ustasının paletinde eli ankle nilmeak; ni harrirse mutlaka geçen şöhretler» den birini üstat tanıyıp tehayyülün de, tahkiyesinde ve üslübunda ona benzemeyi ideal edinecektir. İnsan cemiyetini, bu merak ve » Bir cemiyette klişe adam, adam nekadar az olursa o ce- ğin, bir noktada duruşun adamıdır. . ADAM wet hızı o derece et adam, gerili- | . tecessüsten mahrum, kendini göster mek ve beğendirmek hırsından mahrum, zanaatçılarla mütevazı, taklitçi ve ihtirassız sanatkârların eline bir an terkediniz. İnsan ce- miyetinde bütün ilerleme istidat ve imkânlarını yok etmiş olursu- nuz, Tecessüs ve ihtiras. İşte, bu- günkü cemiyeti yaratan ve durma- dan ilerleten dinamo. Babasının amelelik ettiği maden ocağında kendisine gösterilen işleri, ve beraberindekilerin çalışma tarz- larını beğenseydi, Core Stefensen, ebediyen, babası gibi maden ocağı işçisi kalır, mühendis olsmaz. lo- komotif denilen ve bir medeniyet yaratan güzel âlete insanlık kim bi- lir daha ne uzun zaman hasret çekerdi! Türk kalem nesilleri hep edebi- yatı cedide üstatlarına hayran ka- Janlardan ibaret olsalardı, bugün üslübumuz, şiirimiz, hikâyemiz, To- manımızın kimbilir ne karmakarış.” bir cacık olurdu. Fikir ve iş bi münün hang! sahasına bakarsak bu “kim bilir? leri yüzlerce defa tek- rarlamak mümkündür. PAZARDAN PAZAR Belâsı! MAR a ar arar a arr İyte vapurdi ensesinde gü; mendil, Saçları hafiflik olsun di la kesilmiş. Kâh şapka, kâh yelpazelik €- den bir ersun Oturur oturmaz öte tarafındaki yalcu Suriye givesile: — Aman Efendi Hazretleri, bizim ba- kat vardı dpaket), Müsaade Buyurursu. m zat büyük bir hüsnüniyetle hay buyurun! Dedi ve kalktı. Lâkin Suriyeli givesile görüşen zat pa. Keti Bulamadı. Bulamadı değil, buldu amma levha haline gelmiş Suriyeli şivesiie görüşen zat — Canım Efendi! Bir parça dikkat 1â- zim, Bir şey vat belki. Şimdi ne olacak? Mep baktık. Keskin bir sardalya ko - Kusu etrafı sardı. Tağyikle şeklini kay- pakette yarım düzine balık rmış, tüp işinde. m içerledi ve oti lay'p elini bürnile — Vay Pantalon berbat oldu. Ne cak şimdi, Böyle şey Kananenin konur mu? Diye Suriyeli givesile görüşe ne gikişirken öteki det — Dikkat lâzımı Beket var, bir şey var? Bakmak lâzım; Diyerek içi çıkmış de tutarak hayıflanıyor. Şişman bir iki iühaviaden sonra eebip den çıkardığı gazetesinin ilân sayfasını yırttı yaydı ve oturdu... Ve şöyle bana dönüp: — Şu balıkların kısmetine Bâkin! DI- yerek güldükten sonra: — Neyle çıkar acaba? diye efile orası» nı yoklayıp elini kokladı, durdu. Şişmanlık neşeli bir şeydir. Civarina ik süplerini elin. #ataret verir, — On kuruş tanesi — Güzel yal Nedir but — Patlıcan, — Yal Gerçek biçim! benziyor amma Patlıcanın bu kadar aristokratına rastia» görürüm pa- mük gibi midir, kazık gibi ml. Zersevat aliş verişi kuyumcu çarş » sındaki alım satıma benzedi. Kilosunu yirmi kuruşa domates alanlar, bu demek rat zerzevatı şimdi tek taşlı yüzük alır gi bi itina ile seçiyorlar. Sakız kabağı zerzevatçıların | birinci alıyor. Çalı fasulyesi Kurüş. ayşe kadın on yedi Buçuk, Dol - malık biber otuz beş Bu pahalılık acaba bu sena mahsulle. #in pek hoşuna gitmiyen mevsim icabı mı, yoksa hekimlerin: yirmi — Zerzevat yemı götün tesiri mi? Fiyatlar böyle masebetlerimiz o kadar seyrekleşecek ki, Nasreddin Mecanın oğlu gibi otu befki Ge gözü açılmamış sığırcık yavrusu sa. nacağız. P atlıcan Üzerinde ısrar ettiğime ba- kip bu mübarek sebzede fazla (vi. tamin) olduğunu iddin edeceğim sanma. yınız. Bilhassa buna olan teveccünüm vi. tamin fukarası oluşundandır. Kardaş erik yeriz — Aman çok yiyiniz, içinde D vitami. ni vardır, ir. Limonata içeriz: Aman! Çek için! Limonda K vita» mini vardır, derler. Ceviz yeriz, güllâş yeriz. leblebi yeriz. Hattâ dayak yeriz. Mutlaka bir vitamin bulup çıkarırlar, Bu vitamin bahsi 8 hale geldi ki; ar tik yemekler birer ilâç tesiri yapmıya, mutbah eczane gibi görünmiye gözümüzde doktorlaşmıya başı Patlıcanda ise vitamin yokmuş. Amma yemeği olur. Biraz vitaminsiz yi- yelim diye patlıcana teveseühüm arttı. Memnun olsun bilümum patlıcanlar, ir cemiyette klişe adâfn, ot Adam ne kadar az olürsao | cemiyette ilerleme hızı o derece ço- | Balmış ölür Ot adam geriliğin, bir”| hoktada duruşun adamıdır. Aza ka- paat eder gibi görünür. Fakat bo- na asla aldanmamalıdır. Zira ot a- dam fena bir hodgâmdir. Dışa VWuruşunda kendini tevazu şek- linde ifade eden hüviyeti as- bunda pek korkunçtur. “Kü- çük, küçük maddi menfaat,, ler & çin fedaya razı ve hazır olmiyacağı hiçbir şeyi yoktur. “Mukaddes şey,, tanımaz; zira imansızdır 0. Kendi temizliğine ve kendi ceb- dine inanmıyan adamın - kendine kendini sembol ve idöle edinemiyen adamın - hakikatte hiçbir şeye i- nanmadığına, maddi emellerine u- laşmak için sadece İnanır gibi gö- züktüğüne inanabiliriz. O, kendisile ayni cemiyette yan yana yaşadığı ustaya nasıl hayran olursa, cemiyeti dışındaki ustarın fevkalâdeliklerine de öylece hay- ran olabilir. Ozamân ot adam'gok daha berbat bir hüviyet halinde karşımıza dikilir: Müstemleke Adam olur. xi evazus yer vermişelim. Te- vazu mahallelerden kaldır. dığımız tekkeleri vatandaşlar i- çinde çöreklenmiş şeklidir. Yaratıcılığımızı artırmak istiyor. sak mektep ve cemiyet terbiyesin- de merak ve ihtirası görükliyecek bir sisteme doğru gidelim. NİÇİN BENİ | İSTEMİYOR ? Yazan: Gönül Doktoru kuyucularımdan aldığım mek- tupların çoğu biribirine ben- zer. Kızların sorduğu sualler aşağı yukarı bir iki nokta üzerinde topla- Bır; Sevişiyoruz, fakat erkek bir türlü evlenmek istemiyor, Seviyorum, kendimi nasıl sevdireyim? Sevdim, fakat sevgilimi e- limden kaçırdım, nasıl onu tekrar elde edeyim? Kadınlar mütemadiyen kpcaları - nın hıyanetinden şikâyet ederler. Onlara göre erkekler hep biribirine İbenzerler. Bir müddet sever görü- nür, sonra aldatıp giderler, * Türk kadını, Avrupada olduğu gi- bi, erkekle eğlenmek için tanışmar. O tanıştığı erkekle evlenmek isler, Evlenmiyeceğine kani olduğu bir er- kekle bir arada görünmekten, bera- ber sokağa çıkmaktan bile korkar. Halbuki erkek bu sahada daha zi- yade Avrupali olmuştur. O gençlik- ite evvelâ eğlenmek, sonra evlenmek İister, her tanıdığı kızla evlenmiye kalkmaz. Sonra iktısadi vaziyet te erkeği evlenmekte daha ihtiyatlı ol- mıya sevkeder, Onun için kızlara bu sütunda bir iki nasihat vermek isterim; Her gördüğünüz erkeğin arkasın. tmeyin, Erkek çabuk ve çok yüz veren kadına ehemmiyet over. mez, Tanıştığınız erkeğin iltifatına al- danmayın. Her iltifat samimi değil dir, ekseri sukutu hayale uğrıyan kızlar, bu iltifatların samimiyetine inananlardır. Bütün erkekler biribirlerine ben- di. zemezler. Her erkek hotkâm, şüncesiz, ve çapkın değ kekler. hakkında fena fikriniz” varsa bunu tashih ediniz. Aksi takdirde hiç bir erkeği sevemezsiniz. Türk erkeği, kadım gibi, hassas- tır. Kadının fazla Bazına tahammül edemez, Fakat kendinizi çabuk elde edilir zayıf bir mahlük olarak ta göstermeyiniz. Erkek (o avlamaktan hoşlanır, ve en büyük zevki kaçan bir avı elde edebilmektir. İster evli, ister bekâr olunur, ko- canızı a sevgilinizi biraz — İhmal eder görününüz. Onu dikkat ve ili. nanızla bıktırmayın. Kıravatını dü. #eltmeyin. Üstüne konan tozu silk- meyin. Bin bir sualle onü izaç etme. yin. İşine dair sual sormayın. Hele ona muahaze edici gözlerle bakmayın, Devletin Malı, Milletin Malı Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Adliye sarayı yangından çıktı. A- yasolya meydanına bir harabe halin- de yığılan sarayın enkazını mü ab.t, 38 deye koydular. 3 bin lira depozit ak- gesi alınarak bu enkazın nakli bir müteahhide ihale edildi. Müteahhit, taahhüdüne rağmen, enkazın işine yarıyan kısmını kaldırdı, Molozları senelerdenberi olduğu yerde durur. Bu yüzden müteahhit ile Milli Em- lâk Müdürlüğü arasında ihtilâf çık- & Bu ihtilâfın bir sebebi, mütesh- hidin mukavele ile kendisine veril- miyen şeyleri de kaldırıp götürmesi ikinci sebebi de molozların hâlâ kal- dırılıp götürülmemesidir. Mahkemeye intikal eden bu me- sele şöylece neticeleniyor; Mahkeme, hazine vekillerinin gösterdiği şahit- leri birinci mesele için kâfi görmü- yor. Müteahbide yemin teklif ediyor. İkinci möshelede de melozların kal- dırılmasını mukavele mucibince mii- teahhide yüklüyor. Yirmi bin lira masrafla kaldırılacak olan bu moloz- Tara karşı devletin elinde yalnız mü- teahhidin yatırdığı 3 bin lira vardır. Müruru zamana uğradığı için sade- ce bu üç bin liranın alınması, moloz- ların kaldırılması için icap eden on yedi bin liranın Milli Emlâk müdür. lüğü tarafından ödenmesi kararlaşı- yor. e Milli Emlâk Müdürlüğü milletin malını, menfaatini müdafaa mevkiin dedir. Fakat bu hakkın müdafaası © İkadar uzun sürüyor ki, nihayet mü- İruru zaman dolayısile hakkını kay- bediyor. Müteahhit millete borçlu olduğu parayı ödemek külfetinden kurtuluyor. Milletin malı, devletin malı, eşhas malının fevkindedir. Küçük bir ih- mal ile şahsınıza ait büyük bir men- İfaati çiğniyebilirsiniz. Bu menfaatin İsahibi de'siz, mösulü de sizsiiiz. Fa- ja devlete, millete ait bir mal, en mi mülkiyettir. Bu mülkiye ti muhafaza, halkın, en ki memur dan, en büyük memura kadar her fer- din vazifesidir. Maziden kalma bir zihniyet var İ “Devlet malını çalmak mübahtır., Devletle milletin ayrıldığı devirler- de, devlet mekanizmasında şahsi ve keyfi idareler hüküm sürdüğü za- anlarda, bu bir derebeylik zihniyeti . Bugünkü devir değişmiştir, Dev- letin malı, milletin malı hepsi miş. terek bir Türk camiasının malıdır. İBu malı muhafazada gösterilen bir mal ile müruru zamana uğratarak in ziyama meydan imdür, Müteahhidin yapması mecburi o- lan bir masrafı, milletin sırtına niçin yükliyelim? Bu hak ve menfaat mü- ruru zaman dolayısile ziyan uğradı ise, mesulü millet midir? Halkı, dev- letin malına, milletin malına tecavüz den men, milli mülkiyete hiirmete sevk için, halka, bu hukukun em niyette bulunduğu ve dokunulamaz olduğu kanaatini vermek lâzım. . Mavi | ve Siyah., Yeni Harflerle Çıktı Halit Ziya Uşaklıgil, Mavi Siyahı yeni harflerle bastırdı. Yalnız bu kar 'darla kalmadı. Dİl, bugünkü dile â deta tercüme edildi. Eski günlere sit edebi eserlerimizi yeni nesle tanıt- mak İçin zaruri bir hale gelen bir çi- ğır da bu suretle açılmış oldu. Halit Ziya, eserini sadeleştirmek İiçin ne yaptığını şöylece anlatiyor: “Terkipleri, menus olmıyan keli - meleri, ağır cümleleri bugünün zev- kine uydurmak istedim. Üslüpla iba- relerin inşa tarzına. velhâsıl eserin bünyesine asla dokunmadım. Aksi- ne hareket, kitabı esas mahiyetinden soymak olurdu... Mavi ve Siyah Helit Ziya Uşaklıği lin en güzel eseridir. Dünün gençliği üzerinde iz bıfakan bir kitaptır, ken- dini'okuyucuya derhal sevdiren ide» alist bir genç gazetecinin, hayatin zor luklarile mücadelesinin hikâvesldir. Yeni neslin de Mâvi Siyahı ruhuna yakın bulacağına, seveceğine ve haz la okuyacağına şüphe etmiyoruz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: