O, 12-6-938 Bugünkü Hindistan : > Pişaverde Hint çiniciliğinin en ileri örneklerini meydana getiren bir imalâthane İleri Bir Hudut - Şehri: Pişaver işavere varmadan birkaç s8- at evvel trende üşümiye başladım. Hattâ insan titrese bile Hindistanda soğuğu seviyor. Seher Yakti trenin penceresini açtım, dağ havası aldım. Manzara Anadolu Yaylalarından pek farklı değil. Sarp, kurşuni, kurak, taşlık... Çok hey- betli bir arazi, İstasyona çıkar çıkmaz etrafta asker barskaları görünüyor. Mey- danda birkaç tabur, talim ediyor. Neferlerin, bu memleketin manza- Tasına uyan adamlar olduğunu in- San derhal hissediyor. Bu kudretli, Yüksek toprakların evlâdı. Hepsi Uzun boylu, kafaları taştan oyul- Muş gibi dimdik, vücutlar çevik, kaplan gibi, Dağların ve sağlam fk- Gi & samdan yalaka nm lü. Bunlara bakarkep bana Delhi- de “Hindistanın müstakbel lider- eri mutlaka huduttan gelecek, de- diklerini bir daha hatırladım. Bu Yüzlerde, bir tek fikir ve maksa- dın peşinden giden, bir tek yolda Yürüyen adamların sade kudretle- Ti var. Çabuk karar veren, derhal harekete geçen adamlardaki tavır Ye mizaç her Pişaverlide hissedili- Yor. Bunlar, aşağı Hindistandaki karışık düşünceli, makss: bin İr yoldan yürüyen adamlarla bü- Yük bir tezat teşkil ediyordu. Misafir olduğum evin evlâtların- n birini vaktile tanımıştım, Onun in beni, ailenin bir ferdi gibi ka- il ettiler. Bu evde birkaç kız kar- “eş beraber oturuyor. Bir tek erkek küçük kardeşleri var: Yunus. Pişaver evlerinin tarzı hakkın- Al bir fikir vereceği için burasını edeceğim. Çünkü daha kü - Sük, daha büyük hepsi bu piânda Yapılmıştır. rası harem, selâmlik iki daireye ayrılıyor. Harem, Kendi başına ayrı bir binadır: Dört » dört kat, ortası üstü açık tuğ” bir avlu. Bizim Anadolu banla- Tini biraz hatırlatıyor. Minare gibi döne bir merdivenden dör - “üncü kata çıktık. Odalar, umu- iş etle tuğla, üstüne yerli halı- serilmiş, kardeşlerin hepsi o- yi toplanmıştı. Hudut halkının ar da erkekleri gibi uzun, “ii ve vakur. En küçükleri 5 'âzperver,, İsmini taşıyan yirmi hag arinda bir kızdı. İyi ingilizce san liği için benimle en çok o meş- ka şol. Bu kız, ingilizceden bas: ve Ordu lisanlarını da şiir yapacak kadar iyi biliyor. Kendi iştukları dil “Peshtu,, dır. porta boylu, çok bevar tenli, bal bayi ei, başörtüsünün altında, kü alnına yayılan açık sarı kü- ir İpek bir saçak gibi. Genç- Teğmen olgun, kafası işlek, pi Şok ciddi, az konuşan bir ço- a erkesten evvel o kalkar, kolla bakiye aşağı yukarı dolaşır. Sa - dı. Bözümü açınca onu odam- AYaklarının ucuna basarak bir gran, : Yazan: "Halide Edipi Çak rm ük Pişaverlilerin başlıkları şeyler toplarken görürüm. Her ge- ce yatağa girer girmez yanıma ge- Wir: “Dizlerinizi ovayım mı?, der. Dizlerimi şimdiye kadar kimse- ye ovdurmadım, bundan sonra da ovduracağımı zannetmiyorum. Fas kat bu sual Hindistanda gençlerin, hattâ hizmetçisi çok olan evlerde bile, yaşlıların şahsi hizmetlerini bizzat gördüklerini gösterir. Yaşa hürmet hâlâ oralarda çok esaslı. Merdivenlerden cıkarken Nüzper- verin yeğeni yedi yaşında bir oğ- lan yanma gelir, kolunu uzatır, vardım etmek ister. Gelimiik kapısı ayrıdır Ora- $i da bir taşlık üstünde, fakat birçok saksılar var. Daire iki katlı, küçük. Burada ev sahibi kücük er- kek kardeşleri Yunustur. Nazper- verden birax daha küçük, da) gibi upuzun, gözlerinin içi daima gülen bir çocuk. Fakat beni asıl Pişavere davet eden Seyit Abdülkayyum'- dur. Bu adam, nisbeten İngilizle re taraftar, libetal öfkârı temsil eden, istiklâli ihtilâlle değil consti. tütlonal vasıtalarla elde #tmek is- tiyen efkâri temsil eder. Bir kısım hudut kabilelerinin de başıdır. Ya- ni “Kırmızı gömlekler, reisi ih- tilâlci Abdülgaffar Han fırkasinin Fakat hudut halkı, siyasi akide- leri ne kadar ayrı ve zit olursa ol sun, yine zihniyet, tavır, görünüş itibarile biribirlerine çok benzi - yor. Burada gördüğüm birlik man- zarasını Hindistanın hiçbir yerinde görmedim. Aşağı Hindistan bir in- san “mozayık,, ı gibi idi, bunlar bir millet manzarası veriyor. Pişaverde dikkat ettiğim başka bir şey daha oldu. Bunun yalnız be- nim bulunduğum muhite inhisar #- dip etmediğini bilemem. Fakat her halde Pişaverliler kendi fikirleri- ne muhalif olan vatandaşlarım çir. kin ve şahsi bir şekilde çekiştir- miyor. İnsan onları kansat yüzünden bi- ribirlerile boğuşurken, hattâ biri- birlerini öldürürken tasavvur ede- bilir, fakat bibibirlerinin haysiye- tine, insanlığına çamur atmak, na- musunu kirletmek için iftiraya te- nezzül edeceklerini tahayyül ede- miyor. Bu maballi tesanüt, halkın yüzde sekizini teşkil eden Hindu- lara da teşmil ediliyor. Belk' ars- larında onlara yukardan bakıyor, belki hırpalıyorlar. Fakat yabancı yanında onlar da hemşerileridir. Buradaki Hinduların hepsi faizei- dir. Hindistanda fsizcilere herkes söver. Yalnız Pişaverde onlardan müsamaha ile bahsettiler — Ne yapalım? dediler. Ranka- lar teessiis stmemiş olan bir yerde faizeilik iktisadi bir fayda temin diyor. » Onlar olmasa sermayeye ihtiyacı olan adam ne yapar? işaverliler acaba bir düzü- ye ödünç para mı alırlar, yoksa faizci Hindu, hudut evlâdı olduğu için, bir yabancıya karsı o- nu müdafaa etmek mecburiyetini mi hissediyorlar? Belki biraz ikisi de var. Her halde Mahatma Gandinin hudut halkına karşı neden çok zi- fı olduğunu anladım. Fakat 1935 te Ingiliz idaresi onu hududa birak- mıyordu. Bundan başka, İngilizle- rin buradaki kendi vaziyetleri ve tavırları da dikkate şayandır. As- keri merkezleri, tayyare kuvvetle- ri, harp vasıtaları en çok bu civar- da, Buradaki ihtilâk yahut aleyh- tarlığı çok amansız bir şekilde bas- tıriyorlar. Aşağı Hindistanda fikir- leri için birkaç sene hapse giren bir ibtilâlci, ayni fikirler için burada daha çok şiddetle ceza görür bel- ki de mezara gider. Burada âsi köy- ler tayyare ateşi altına alınır. Hu duttaki şiddeti yalnız yerli de ğil, Ingiliz muharrirleri de tenkit ediyor, Fakat alelâde zamanda İngiliz, hudutlu yerliye müsavi adam mua- melesi yapıyor, hürmet ediyor. Hu dutlu için “izzet, kelimesinin ifa- de ettiği şeyin mukaddes oldüğü- nu biliyor. “İzzet,, onlara güre na- mus, İzzeti nefis, İnsanlık, hulâsa herkesin mutlak kanını, canmı feda etmiye mecbur olduğu bir mefhum. İngiliz edebiyatında, hudut Hindis- tanı hakkında yazılan eserlerde “İzzet.. kelimesi ve mefhumu çok kuvvetli bir mevzudur. Surasını da ilâve edeyim ki, Pişaverde en az istiklâl kelimesinin kullamıdığım işittim. Halbuki hudut, İngilizler, Hindistana girdi gireli, eline silâhı- nı almiş, hâlâ bırakmamıştır. Ne yanan köyleri, ne top, ne ateş, onu bu davasından vazgeçirememistir Onun için bura halkını, insan eli, a yağı zincirli bile görse. yine müs- takil ve hür olduklarına, bu esare- tin geçici olduğuna hükmeder. TAN Şu Garip Dünyada: Bombalar > Altında Tiyatro | İspanya har- bi — dolayısile, şehirlerin — sık sık bombardı - man edilmesine rağmen Barse - lonada tiyatro temsilleri devam etmektedir. Geçen hafta “Litseo” tiyatrosunda, Çapi- nin “La Revoltoza” ve Breton de Los Hereros'nun “La Verbena de La Palma” piyesleri oynanmıştır. Tiyatro salonları hıncahınç dolmuş - tur. Temsiller* çok alkışlanmıştır. * Sarhoş olan bir maymun sürüsü Cenubi Afri- ka ormanların- da yaşıyan may munlar, o fazla üredikleri için çok o miktarda üremeleri yü- zünden. İn - sanların iskân muntakalarına da sik sık taarruzlarda ,bulunuyorlarmış. | Bü yüzden Yohanesburg belediyesi, her öldürülen maymun için 300 frank mükâfat verileceğini ilâna mec bur kalmış? Son olarak maymunlar, bir çiftli- ğe hücum etmişler, Burada bulduk- ları bütün şarap fıçılarını açmış ve| damakıllı sarhoş olmuşlar. Bu su- retle köylüler, bir kaç yüz sarhoş maymunu zahmetsizce yakalamışlar dır. * Bir mahkemenin garip kararı Bir İngiliz mahkemesi, lon drada yumur - tacı Con Mor- ton'u çok garip bir cezaya çarpı tarmıştır. Mah - kemece alınan karar mucibince; Mor (ona, yumurtacı dükkânının üzerine “bozuk yumurta satıyorum, Benden katiyen yumurta almayınız.” cüm - lelerini havi bir tabelâ asmıştır. Ay» rıca 2000 frank ie para cezasını ö - demiştir. Saraptan azan aşçıbaşı gitim bir İngiliz va- puru, Okyanos ortasında imdat ve tehlike işa- reti olan S.O.S işaretini telsizle her tarafa yaymiş - tir. Imdada koşan vapurlar, bir fe- lâket veya kazö neticesinde insanca zayiat olduğunu zannediyorlarmıs Halbuki, gemiyi karşılarında sapsağ Yam Ve mürettebatını da tamam bu- lunca hayret etmişler. Meğer, işin iç yüzü şu İmiş Ingiliz vapuru Amerikaya yoğurt götürüyörmuş. Aşçıbaşı, daha gemi- nin hareketinden önce kafayı düman lamağa başlamış, yola çıktıktan son ra da bir buçuk gün durüp dinlen - meden içmiş, Kamarasında yatip si- zacağı umulurken, bilâkis müthiş bir azgınlık ârız olmuş. Ambarları dola | şarak, bütün yoğurt tenekelerini de- virmeğe, bir çoklarının içerisine de öteberi atmağa başlamış. Kaptan, aşçıbaşıyı yakalıyarak odasına hap- akan şaraplardan kana kana içip 8-| Amerikaya | setmelerini tayfaya emretmiş. Fa - kat, buda para etmemiş. Aşçı, tek başına bütün tayfalara karşı koy « müş, zaman zaman gemide izini kay bettirerek kuytulara saklanmış. Hu lisa, ambar kapakları kapatıldığı halde ayıkları bile hayrete düşüren büyük bir cesaretle dış pencereler - den tekrar içeriye girmenin yolunu bulmuş ve yoğurt tenekelerini de - virmeğe devam etmiş. Bu vaziyet karşısında kaptan Im- dat işaretini vermeğe mecbur kal- mış. Fakat, biraz sonra da aşçıbaşı - yı bir yoğurt tenekesinin içinde se- rinlerken yakalamak mümkün ol - muş ve şarabın şimdiye kadar bir e- şi daha görülmemiş derecede azdır- dığı bu adam, odasına kapatılarak tedavi altına alınmış. Şehir İçinden : 7 # Bir Heveskâr, Kibri Çöpü İle Mükemmel Bir Keman Yaptı ÇAR ç 5 rms — Geçenlerde gazetenizde oku- dum. Bir Alman kibrit çöplerinden bir keman yapmış siz de bunu “Şu garip dünya, sütununuzda haber veriyorsunuz. Böyle şeyler mutlaka başka memleketlerde ol - maz ya.. Bizim elimizden de gelir. Biz de yaptık bunu.. İşte, alın size kibrit çöplerinden bir keman., Ala- turka, alafranga istediğiniz hava- yı çalın. Bunları söyliyen, Bakırköyünde Cevizlikte, Kartopu sokağında 28 numaralı evde oturan İrtan Özde- mirdir. Irfan Ozdemir bir atelye sa hibi, fabrikatör veya kırk yıldır keman yapan bir sanatkâr değil - dir. Devlet dairelerinden - birinde memurdur. Kendisi diyör ki: — Meselâ elinizde bir şey gör sem, bir bakışta onun nasıl yapil dığını kaparım. Şu, kalem * değil mi? Hemen onun gibi bir kalem yapmak hevesi içimde uyanıyor. İ- zinli günlerimde evde otururum. Bir yere cıkmam.. Böyle şeyle uğ- taşırım. Bundan iki sene evveldi. Bir gün evde otururken, aklıma bir keman Fakat, kibrit (oçöplerinden bir keman Uğraştım.. Nihayet yaptım. Bi- rincisi İçin aylarca (o uğraştım. Ikinci kemanı daha çabuk yap- tım. Bir ayda çıktı. Bay İsfanın uzattığı kemanı eli- me aldım. Evirdim, çevirdim. Bu, bildiğimiz. büyükçe bir kemandı. Ince kibrit çöplerinin yanyana ge- den bir r meydana gelmiş- insan ilk bakışta, hayretten kendini alamıyor. Kibrit çöpleri gayet ma- hirane ve ustaca biribirlerine ya- pıştırılmış... Maalesef, ne kemanı yapan sa - natkâr İrfan, nede ben çalmasını bilmediğimiz İçin, sesini dinliye - medik, Fakat bana sesini methet- ti: — Diğer kemanlardan çok daha iyi ses veriyor. Keman çalan bir- çok sanatkârlara gösterdik. Çok be- Bendiler. Birer tane istiyorlar, Fa- kat, benim işim bu değil, hem ya- pacak vaktim yok.. Ben, bir eğlen- ce olsun, diye şimdiye kadar iki tane yaptım. Bir keman için kaç kibrit çöpü kullanıyorsunuz? — Tamam 4160... Bir kutudan 50 kibrit çıkar. Bir keman, için kac kutu kibrit harcadığımı &iz hesap edin. Kibritleri biribirine tutkalla yapıştırıyorum, Bay İrlan, bir sigara yaktı. Kib- ritini atmadı. Cebinden bir başka kibrit kutusu çıkardı. Onun içine koydu. Gülerek: — Alıştım. dedi. Kibrit çöplerini atmam. Cebimde iki kutu vardır. Biri yanmamış, biri yanmış. Siğa- ramı yaktıktan sonra, çöpü bu ku- tuya koyarım. — Daha keman yapacak mısı - nz? — Niyetim var. Herkes teşvik #- diyor. Bu yaptıklarımı da bu sene yerli mallar sergisinde teşhir ede- ceğim. Sergide değerini bulursam Satacağım ve bunu bir ikinci mes lek yapıp devam edeceğim. Esasen tekaütlüğüm de yakın. Bir köşe- ye çekilip bu işle uğraşmak fena mı? Bay İrfanın yaptığı Kibrit çöpün- dön keman, 60 santim boyundadır. Yalnız kutu kısmı 38 santim boyun- dadır. En geniş yeri 21 santim. Ko- lu, telleri, yayı bildiğimiz gibidir. Kibrit çöpleri gelişi güzel yanya- ns yapıştırılmamış, Bay İrfan ke manın üstünde bir takım desenler de vücude getirmiş. Cevizden oymalı bir küçük ev eşyası üzerindeki inceliği bu ke- manın üstünde de görebilirsiniz. EE » YAZAN: Reşat Feyzi * ji Sanatkâr İrfan, bu keman için 4160 kibrit çöpü kullanmıştır Keman: elinize aldığınız vakit, kibrit çöpünden yapılmış olduğu! bildiğiniz için olacak, hemen dağı- lacak, kırılacak | zannediyorsunuz. Halbuki o kadar sağlam ki. İnsân elile yoklayınca, ne sertlikte oldu- ğunu anlıyor. Bay İrfanıp bir şeye canı sıkıl - m — Gazetenizde, diyor, bir Al « manın kibrit çöpünden keman yap- tığını okuyunca kızdım. Bu o ka- dar fevkalâde, mühim bir şey mi? İşte biz de yaptık. Bu kemanı ya- palı belki Iki sene oluyor. Evde bi köşeye atmıştım, duruyordu. Bu haberi okuyunca, kanim oynadı. Biz daha evvel yaptık, dedim. Allshaş- kına bu noktayı yazın.. Benim bi oğlum var. İlk yaptığım kemanı 9- na verdim. Onun eğlencesi oldu. Kimseye vermiyor. Geçen gün bir arkadaşa göstermek için almak is- tedim, Kıyameti kopardı. Bay İrfan, ağustosta açılacak Ga latasaray Yerli Mallar sergisinde eğer yaptığı kibrit çöpünden ke- manlar rağbet bulursa, ayda bir ta- ne çıkaracak.. Gözleri ümitle par- liyor: — Bu kemanın belki sermayesi azdır. Ne olacak. Nihayet kibrit öz nurunu, emeği hesap etme- lidir. Bunun üzerinde ne kadar uğ- raştığımı yakından görseniz, hak verirsiniz. 11 Yunanlı Balıkçı Tutuldu Çeşme, (TAN) — Korakaburnü şi- malindeki Kavak limanı dahilinde ka ra sularımızda kaçak olarak balik av yan 6 sandalda Sakızlı 11 Yunünl yakalanmıştır. Bundan başka nir san» dal içindekilerle beraber kaçmıştır. Tutulanlardan dördü evvelce de ka- ra sularımızda âvlanmaktan müker- reren hapse mahküm olmuş sabıkalı- dır. Sallana MUŞTA : Bir Muhaciri Öldürdüler Muş, (TAN) — Narşen köyünde bir cinayet işlenilmiştir. Narman mu hacirlerinden Mehmet oğlu Sırrı, tar- lasında çift sürerken, Motki kazasın dan olup o köyde oturan Ömer oğlu Ado tarafından kama ile vurulmuş. tur, Bura dispanserine getirilen Sır- m ölmüştür. Katil yakalanmıştır.