S— 10.6.9385 Lâhurdan Lâhur Lâhur'a bir veti ile geldim. Beni zengin bir a- Tazi sahibinin evine misafir etti- ler. Yeşil bir bahçe ortasında koca- man bir evdi. Eşya tamamen Av- Tüpai.. Fakat herhalde zevk sahibi İnsanlar, Yatak odalarının açıldığı mermer sofanın ortasında uzün bi havuz var, üstü nilüferlerle dolu, İki yanından mütemadiyen su akı- Yor. Bayanlar hep “perde, kadını. Onları yalnız yemeklerde erkek misafir olmadığı zaman görüyo- Tum, başka vakitler hep erkek mi- safir var. Hindistanın meşhur olan misafirperverliği ile salonlarını be him misafirlerime de açtılar, her türlü rahatımı temin ettiler. Fakat Lâhurda asıl kadın ev sahibim, ba Yan Şahnuvaz Kadın temaslarını 9 tertip etti, Lâhurun tarihi yerle- Tini o gezdirdi, “Pencap,, denilen ülkesinin bugünkü Mmafomiâri verdi." - - Kız liseleri de “perde”.. Fakat tahisil İtibarile herhangi liseden farklı değil. . Binalar güzel, vesait Zengin ve tarz itibariyle aşağı yu- karı İngiliz: yani spor büyük bir Mevki tutuyor. Fakat bu “perde,, &ollejlerine giden kızların büyük > kısmı mektep haricinde açık- ır. Kadın klüplerinin bir çadır al- tında verdikleri bahçe davotine Lâ- hurun her 3 cins ve sınıf kadını gel- Mİşti Burada ihtiyar bayanlar arasın da hemen hepsi İngilizce konuştu. &una ve dünya ahvalini adamakıl- i münakaşa ettiğine göre, hall vak U yerinde ailelerin kadınlarının ÜÇ nesil evvel Garp harsını aldık- 7! tahmin edilebilir. Burada ve başka yerlerde dik- kat ettiğim birşey var. Kadınlar din, irk © ve cemaat ihtilâfım da- - süratle ve kolaylıkla at lar, iyor. Erkeklerden fazla onlar biri- İzlerine kaynaşmış, bi yabancı- Ya, kadınlar aralarında Hint milli Yet birliğini tesis etmiş gibi görü- Düyorlar, Bizde erkekler “kadın *#ma hep bir millettir, der. Bu bir ereceye kadar her memleket için ğu, Toplantı, kırmızı ipek zemin üs- dee Sırma işlemeli bir çadırda ol- W. ÜÇ yüz kadar kadın vardı. Lâ- Mur genç kadınları her yerde gü 2olik müsabaaksına çıkacak derece 2 Yakışıklı, endamlı ve yüzleri gü i Hpsi altın tel işlemeli kırmızı, Yah, sarı, eflâtun “sari,, ler için- iç, linip geziyorlar. Her hangisi Sin insan: gül endam bir al şale bürünsün yürüsün, Ven, gönlüm gibi ardınca sün yürüsi Diyebilir, b Tabii bir çok nutuklar söylendi, unla; müş) arasında, kız mektepleri hi işi bir müslüman kadın be“ e Alâkadar etti. Çünkü müslü .. Cemaatinde umumi ve resmi yaş atılan kadınlar nisbeten az. hiç aür müslüman kadınlarının ki ismi “sari, değil kendine hans yerli bir kostüm giyiyor- dan #çaları dar bir dizlik, yan- ilikli, dizlere kadar inen ipek * Bömlek, başta uçları arkaya a- güzel bir o manzara: Müslümanları Arasında Geçen Günler İSE ı Yazan: Halide Edip: MAP |, |, , a |, Hindistan Kral Nalpliği binası tılmış işlemeli bir tül Fakat ayak- lsrda uzun ökçeli iskarpinler. Bu kıyafeti ancak bir Hindin hudut vilâyeti, bir de Amerikalı kızlar giyebilir, çünkü bunun için uzun boy, ince endam, biçimli ve narin bacak ister. Maamafih bana bu ki- yafet “sari” den daha pratik gö- Tündü. “Sari, yi nasıl idare ettik- lerine bir türlü aklım ermiyor. Al. tı metre yekpare bir kumaş baştan aşağı vücude sarılıyor. Bununla resmi hayat kabil mi? Sabah er- ken tramvaya atlamam, bürolarda çalışmak için bu kıyafet pratik mi? Bunu bir genç Hintli bayana s0- runca bana güldü: “— Biz bununla tenis oynuyor, bisiklete biniyorüz,, dedi. Bu zengin muhit istisna edilirse Lâhur müslüman kadınları ekse- riyetl üçe sınıfa aymılabilir. Büyük analar pek sik “perde,, ve yeni ha yata muteriz. r kismen per- de ve yeni hayata mütemayil, genç kızların ekserisi açık ve açık olmu yanları şiddetle “perde,, aleyhtarı. Bayan Shahnuvazla (Şelimar) bahçelerine gittik. Bu bahçe ler eski O Mogol “hüklimdarları- nın — sileleri ile © eğlenmi - ye geldikleri yer. Buranın müte- velliliği bayan Shahnuvazın silesin de, Uçsuz. bucaksız yeşil bir bah- çe, üzerlerinden asırlar geçmiş a- ğaçlar var, ve her yerde küme kü- me kırmızı lâleler. Bu yeşil ve kır mızı zemin ortasında, sık sık ku- rulmuş beyaz mermer köşler, ha- yale sığmaz bir incelikle işlenilmiş mermer havuzlar ve fıskiyeler. Bahçe civarında. bir hayli köy- den geçtik. 1935 teki iktisadi buh- rana reğmen köylüler sağlam, renk li, köylerin kendisi aydınlık, evle- ri büyük. Hulâsa Lâhurda zengin- lere ve zenginliğe karşı husumet hissettirecek sefalet ve açlık man- zarası görünmüyor. Pek az istisna ile müslüman ekseriyeti olan yer- lerde belki tahsil daha geri fakat servet tevzii o kadar sykırı değil. Şalimar bahçesi TAN Şalimarda söğütlerin altında o- | tururken Bayan Shahnuvaz bana bu ra müslüman kadınlarının vaziye- tini anlattı. Müslümanlık diye ban gir bangır bağıran Lâhurlu, kadın meselesinde müslüman kânunların- | dan harice çıkmıştır. Yani şeriatin kadına verdiği iktısadi hakkı, ve- raset hakkını kabul etmiyor. Lâ- hurda müslümanlar aile, veraset meselesinde “Custon law” ya- ni eski Hindunun kanunlarını al miştır. Hindu kanunları, bil- hassa kadına temas edn parçası, dünyanın en geri kanunudur. Ba- | yan Shahnuvaz müslüman kadının burada © verasetten O mahrum olduğunu söyledi. Lâhurda her ce- maat, aile meselesinde kendi dini cemaatinin ayrı mahkemesine tâ bi. Bir kadın bu kanundan kurtul. | mak isterse dinini değiştiriyor. Son zamanlarda 170 müslüman kadın hiristiyan olmuştur. Çünkü hiris- rı orada daha müsa- | Bu malümat benim çok işime ya Tadı. Bombayda bir gazeteci ile mü nakaşa derken Hindistanda bu ce- maat ayrılığı meselesi mevzuu bah- soldu. Ben de “din ve dünya işle- ri,, biribirinden ayrılsa bu ihtilâf kalmaz, demiştim, Bu sözüme her yerden itiraz edildi. Bilhassa Lâ- hur bu meselede çok hassas bir yerdir. “Din ilimleri talebesi,, be- ni evin önünde yakaladılar, sor- guya çektiler, “Şeriat, şerlat,, diye uzun münakaşalara girmek istedi- ler. Şeriatin en esaslı yeri olan ve- raset meselesinde neden yabancı bir kanun kabul ttiklerini sordum, “O meseleyi kapıyalım,, dediler. Maamafih Shahnuvar gibi gay- retli kadınların sayesinde bu ka- nunu değiştirmek için büyük pro- paganda yapılıyordu. Sokaklarda bir sürü adam, göğüslerinde ilân tahtaları aşağı yukarı dolaşıyor- ardı, Hepsi bu kanunun aleyhinde idi. Lâhurda beni düşündüren top- lantılardan biri memur klübünde- ki akşam yemeği oldu. Yerli kadın azdı, daha çok İngiliz kadınları vardı. Memurlar “frak, giyiyor, yerli misafirlerin birçoğu yerli kı- yafetlerini muhafaza ediyordu. Bu yerli kıyafet bana burada biraz nü mayiş gibi geldi, sırf memur olma- dıklarını göstermek için. Çünkü memur sınıfına Hindistanda ada- vet var. Bu adavet bana kendi men- faatleri aleyhine gibi geldi. Çünkü İngiliz! lecek, zler ergeç buradan çel ve arkalarında bırakacakları en faydalı şey yetişmiş yerli memur- lar olacaktır. Esasen İngilizlerin en kuvvetli yerleri (civil service) de- dikleri dahili ve sivil memurları- nin herhangi Avrupa memleketin- deh iyi yetiştirilmiş olmasıdır. Hin- distandaki memurlar hep İngilte rede yetişiyor. Hiç şüphe yok ki yerli memur da herhangi bir Hint li gibi memleketinin istiklâlini is- tiyor. Bu ziyafette taltin çok garip bir cilvesile karşı karşıya geldim. Kar- şımda oturan adam 1919 da İstan. bulda İngiliz (İntelligence Service) te bizi takibe memur imiş. Kaçlı- Aumız buhranlı günlerdeki vakayii birer birer hikâye etti. Arkadaşla- rı bundan pek memnun olmadılar. 7 -— üvarilerimizin Karşılanmaları Vapurdan indikten sonra halk Binicileri omuzları üstünde götürmek için biribirile yarış edercesine koşuyordu. Yukarıdaki re- simde bu heyecanlı sahneyi görüyorsunuz. Aşağıda ekip reisi Cevat Gürkan, rıhtımda Ker un şidelelii aihılirla kesilen natkubız okuyor, Polonya vapuru, on bin- lerce halkın alkışları arasın- da Galata rıhtımına yanaşı- yor. Aşağıda süvarilerimiz vapurun merdivenlerinde Binicilik okulunda kucak laşmalar ve binicilerimizin kaza ndıkları kupalar.