mi — ri” nm KONYADA : Bir Kız Sanat Enstitüsü Kuruluyor Kiz Sunat Okulunda hazırlanan bir rop Konya, (TAN) — Akşam kız sanat okulu, Ankarada açılscak olan sanat okulları sergisine birçok şık tuvalet- ler, roplar, çantalar, eldivenler, deri yastıklar ve çok zarif çiçekler gön- dermiştir. Bu okulda küküm süren prensip, i- Yi giyimi ve zerafeti iktısadi bir tarz- da temin edebilmektir. Burun hem moda, hem de iktisat Bükimindan faydaları meydandadır. Belçiksda ihtisas kazanmış bayan Mürüvvet Avni İlkizin direktör bu- İunduğu kız sanat okulumuz, kısa bir zamanda büyük terakki göstermiştir. 936 da açıldığı vakit 230 talebesi var ken.ikinci ders yılında bu yekün 500e varmıştır. Talebe arasinda genç kız- larımızdan başka sile kadınları da), vardır. Okul iki sınıftır. Birinci sını- fının 13 ve ikinci sınıfının da 5 şube- si mevcuttur, Okulun tavsiyesi üzerine vilâyet bir sanat enstitüsü vücude getirmiye Karar vermiş ve bütçeye tahsisat koy- muştur. Enstitü binasnın İnşesına ya kında başlanılması muhtemeldir. Biz ne yapıyoruz?.. ri MEMLEKETTE A in a z İZMİRDE: Evleneceğim Diye Kandırmış Ve Biçaklamış | İzmir, (TAN) Dolaplıkuyuda Or- haniye mahallesinde bir cinayet ol- müş, Hüseyin isminde biri Lütfiye s- dında bir kadını bıçakla sekiz yerin- den yaralamıştır. Lütfiye ile Hüseyin beraber yaşa- makta idiler, Erkek yakında kendi- #ini nikâhliyacağını vadetmekte, ka- din ümitle beklemekte idi Fakat ümit kesilince Lütfiye evden ayrılmak istemiş, Hüseyin kendisini İrsuhtelif şekilde tehdide başlamıştır. Bu tehditler karşısında Lütfiye ad- İiyeye başvuracağını bildirince ara ları büsbütün açılmıştır, Hüseyin şikâyet korkusu ile #iyeyi avutmiya çalışmıştır. Dün sabah kadın Hüseyinle kavga etmiye başlamıştır. Kavga dayak fas ından biçak faslına geçmiş ve Lüt- tiye Hüseyinin bıçak çektiğini gö- rünee 6 dâ kapısını kapayarak Hüse- yini dışarda bırakmışlır. Fakat Hü seyin zorlayınca kapı açılmış ve bir dakika sonra kadın al kanlar içerisin. de yerlere serilmiştir. Suçlu yakalar mmuştır. Yaralı Made veremiyecek ka- dar ağırdır. Otomobilin Altında Kaldı İzmir, (TAN) — Müddelumumi mu Lüt- gitmek üzere otobüse bineceği sirida otobüs geri hareket etmiş, Bayan Handan altında kalmiş ve muhtelif yaralar almıştır. Şoför Mehmet oğlu İhsan adliyeye İyerilmiştir. Sh EE avinlerinden Bayan Handan, Bucaya |; Rİ KAŞTA : Düğün Evinde Eğlenirken “1... Yes Kan Döküldü Kaş, (TAN) — Temre nahiyesine bağlı Eynihal köyünde düğün yapı İirken kanlı bir vaka olmuştur. Genç lerden Ekrem, havaya silâh atmak is- temiş, fakat tabancası ateş almamış- tr, Bunun üzerine silâhı yere koy” muş, (arm bü &irada silâh patlamış, çıkan kurşun Ramazan Kaplanın sağ ayağından girip çıkmış, sol ayağına saplanıp kalmıştır. Kaş, (TAN) — Finikede kendi- sine gazete muhabiri süsü vererek sahtekârlık yöparken iki ey evvel tu) tülan Cemil Maksut, muhakeme e- dilmek üzere buraya getirilmiştir. —- SAFRANBOLUDA : Karabükte Derede 20 Kişi Boğuldu Safranbolü, (TAN) — Araç çayı ile Soğanlı çayının birleşerek" altından geçtikleri Karabük köprüsünün iki lucu, son yağmurlar yüzünden, hafif ge su altında kalmıştı feci bir kazaya sebebiyet vermiştir. Aktaş sahiyesinin Tandır köyünden Mustafa oğlu Ramazan ve Mehterler yünden Hüseyin ile Ahmet, paça- Bu Vaziyet, ları sıyıyarak buradan, karşıkl köy yoluna geğinek istemişler, fakat üçü de suya yırarlanmışlardır. Ramazan sil dükle a diğer ikisi AFYONKARAHİSARDA : rülüyor. uyuz? Biz yerle. Afyonda yeni P. T. 'T. İdaresi binasının temel atma merasimi yapılmış: tır. Bu resimde Afyon Valisi Ahmet Dursun Örendil nutuk söylerken gö: | ERZİNCANDA: Bulunan Eski Eserler Arasında Gümüş de Çıktı Erzincanda bulunan eserler Erzincan, (TAN) sast uzaktaki Ci rında, Altıntepe denilen yerde gmele demiryolu İnşaan için taş hazırla- mak üzere yeri kazarlarken «ski eser lere tesadüf etmişlerdir. Dört metre derinliğinde, müntazam ve harçsız İtaşlarla yapılmış bir bina cephesi, kes İime taşlarla örülmüş temel ve birt- kım kiremitler meydana çikmiştir. Aynca altı küçük höcreye rastlan- mıştır. Höerelerde bakırdan yapıl. mış, dört tarafında dört tene öküz başı heykeli raptedilmiş bulunan yek pöre, yuvarlak bir kozan ve iki seh- pa ele geçirilmiştir. Bunlar göyet sanatkârane yapılmış olup, sahpala- Tır yere temas edecek ayaklarının uç lam Aktiz tırnağı şeklindedir. Dört adet vazo şeklinde su güğümü, bir tas ve bİr su maşrabasmın yansı da bulunmuştur. i Vali, kültür direktörü, bolediye rel- #İ Ve jandarma bölük kumandan mahalline giderek tetkikler yapmış- lardır. Neticede, bu eserlerin bulun duğu yerin, tarihi bilinmiyen çok €s- ki bir devrin ibadethanesi olduğuna hükmedilmiş, altın tepenin civarın. da bulunan Ve biribirilerine yakın olan birkaç tepenin suni ve etrafı doldurulmuş birer höyük olduğu, bun larda da eski eserler bulunabileceği kanaatine varılmıştır. Bulunun eserler şehrimize getiril. miş, milli kütüpane müzesine teslim edilmiştir. O civar muhafaza altına alınmış ve haftiyat durdurularak HENDEKTE : Bir Kızı Dağa Kaldırdılar i Berbat Ettiler | Hendek, (TAN) — Nuriye köyün- İden Tevfik Usta oğlu Ahmet ve arka Jasşları Enver, Ömer, Osman, Boğaz- Jar mahallesinde terzi Şevki kızı Ay- şeyi cebren dağa kaçırmışlardır. Ah. get, kızın bikrini izale etmiştir. Hüdiseden beş gün sonra Ahmet ve Enver tutulmuş, adliyeye veril miştir. Diğer iki firari şiddetle sra- mlmaktadır. Kız da bulunarak baba- sına teslim edilmiştir. Kiz ve babasi, mütecasirleri dava etmişlerdir. Bir Canbazı Vurdular Hendek (TAN) — Burada ip cam» bazlığı yapmıya gelen kumpanya ef- radından Cuma Ali oğlu İbrahim o- yun esnasında oyun dairesine giren Baspınar mahallesinden İbrahim oğ- lu Ahmet Yıldırımla kavga etmiştir. Yıldıtım bıçakla cambaz İbrahimi kü reğinin arkasından vurmuştur. He men muhakeme edilen Yıldırım bir ay hapse mahküm edilmiş, sezasınin 15 günlük müddeti tecil ve derhal tevkif olunmuştur. ——— AYDIND. ü Çocuk Bayramına Hazırlık Aydın, (TAN) — Halkevinde her çarşamba günü konferans verilmek- tedir, Evin içlimat yardım şubesi 23 nisan bâyramındâ, her Mektebin yok sul çöcuklarına çamaşır, elbise, iz“ karpin verecektir. O gün bir çocuk balosu, hufta içinde kostümlü balo tertip olunacaktır. Kızılayın Varidatı Artıyor Aydın, (TAN) — Kizilay kurumu 'büru şubesi 936 da azasından 543 1. ra, şefkat pulundan da 795 lira hası- lat temin etmişken 937 de azasından tabsilâtı 850, şefkat pulu hasılatın- dan da 2336 Urayı bulmuştur, Ayrıca kurumun tertip ettiği piyango ve ba- Io da 894 lira temin eylemiştir. 938 bütçesi 6300 lira olarak tanzim edil- miştir. | * Aydın, (TAN) — Hava kurumu bura şubesi, kurban bayramında (28698 deri ve 13829 barsak toplamiş bunların satışı 30693 lira tutmuştur. Dahiliye ve Maarif Vekâletletine ma lümat verilmiştir, İki gün sonra o civardaki diğer te- pelerin birisinde yer kasılırken 18 ki- lo halis gümüş bulunmuştur. Bu gü- müşler kalın çubuklar halindedir ve 84 ayarındadır. Altıntepe ile civarında eski eserler ve defineler bulunacağı hakkında gittikçe kuvvetlenen bir kanaat poy da olmaktadır. Hafriyafta bulunmak üzere Ankaradan bir heyetin gel- mesi beklenilmektedir. 74-938 Selden Köprünün Bir Ayağı Yerinden Oynadı Niksar, (TAN) — Kilkit ırmağının taşarak geldiği Reşadiye kazasından bildirilmiş, Köylere ve çiftiiklere jan darma ve bekçi çıkarılarak lâzım ge- len tedbirler ittikaz olunmuştur. Bu- sayede geceliyin bastıran sel, zararlı olmamış, coşkun su mecrasında bi- raz çıkarak köprüden dışarıya ve $0- seye taşmıştır. Bir kisim arazi su al- tında kalmıştır. Köprünün ayakların dan biri hafifçe yerinden oynamış- tır. Kilkitin yüksekliği hergün biraz daha azslmaktadir. Hitler, Son Nutkunu Söylediği Gün (Başı 7 incide) de çabucak #öyleyivermek husu- sunda meharetleri olmalı. Viyanas alar da buna alışmıya çalışıyorlar, Hitler geçtikten sonra birçok ki gi arkasindan İmperlal oteline doğ ru koşuyorlar, Ben de oraya doğru gidiyorum. Otelin önünde çoğu genç veya çocuk olmak üzere bü- yücek bir kalabalık. Hitler birinci katta geniş balkonlu bir daireyi iş gal ediyor. Balkonun parmaklığı kırmızı zemin üzerinde kanatlarını Açmış büyük bir kartalla dönan- Mış, balkonun bir köşesinde Kena- rinda ikinci Bir gamalı haç bulu- nan bir Alman bayrağı Yar, telin önündeki çoluk çocuk bir ağızdan bağırıyorlar! “Bicg Heli, Seg Hell! Bü nldayi tercüme etmek biraz güç. Sis muzaffer, galip mânasi- Ba geliyor, Heil de yaşa! Sieg Hell'den sohra ağızlardan başka bir nida tempo ile çıkıyor: “Hit «ler, Hit - İdr',, Halk, Führeri görmek istiyor. Nihayet balkonun kapısı açılıyor. Nidalar kuvvetleniyor, üziyor, çı arından çıkıyor! “Haaayl! Haayll,, Balkonun küçük kapısında THit- ler görünüyor. Gayet ölçülü, he- saplı hareketlerle balkonun bir u- cundan başlıyarak öbür ucuna ka- dar ağir ağır yürüyor va selâmlir yor. Yantbaşırda bir kocakarı kü- lağımın içine çığlığı busiyor' Wir danken unser.. Yüzüne rahatsiz olduğumu işrap edercesine bakinca cümlesini ya- rım birakiyor. Başka bir çığlık ko panyor: Sieg Hell! Hansyl! Buruşuk gözlerinden birdenbi- re yaşlar fışkırıyor. İçinden: — Allah seni Führerine bağışla sin! diyerek otelin önünden ayrılı- yorum. mızdakiler bize ateş ediyorlar. re böyle katırlar gibi yatarak mı müdafaa hattı yapa- Bu hattır iyi bir cephe olabileceğini kim söy- İiyebilir? Biz halktan adamlarız. Biz her günlük hs- yatımızda, ayatın ihtiyaçlarımı tatmin etmeyi bili. Fiz, bayatta konfor, saadet arıyanlarız. Bunun için mi bize ehemmiyet vermiyorsunuz? Bü İâkaytlığımzla, bize siz halk, her balk gibi kıymeti olmiyan »kütle- lersiniz mi demek istiyorsunuz? Hâlâ bizden nefret #ni ediyorsunuz” Bize kumandan veriniz, en küçük mülâziminize bile boyun eğeceğiz. Biz emir, kuman- da bekliyoruz. Kumandan nerede? Bombalardan, başı zazın üstünden kuş sürüleri gibi geçen bombalardan başka bize kurdanda eden yok. Buna rağmen burası, kasabi odasının önündeki mermer sütundan daha iyidir. Ne de olsa şimdi, gözlerimiz kapalı düşman- dan kaşmaktansa, düşmanla karşı karşıyayız. Arkadaşlarımın yüzüne baktım. Yüzleri hâlâ piş- tar ifadesini, cesaret mânasını taşıyor, hücuma karşı yürümek istiyorlardı. Fakat yürüyemezdik. Bir bu- çuk santtenberi ateş etmiye imkân bulmadan, ateş » idik. Kime ateş edelim? Nereye ateş edelim? i bombalarla yaralanmış, yanık koku- 1. Biz bu yanık çamlara sarılıyorduk. Uyumadan, yemeden, güneşte, bombaların altında dağlara çikmak, bir ilerleyiş midir?, Canlarımız ağ- zımızda idi. Arzumuz, irademiz oralara tırmanıyor, fakat ayaklarımız toprağa yapışıyardu. Kamyonlar tekrar yolun üstünde gözüktü. Bun- Yarın içinden hücum taburları indi, kaldırım tamirci- lerinin kulübesi önünde toplandılar, kavak ağaçları- mar gölgelerine saklandılar. Yolun İki tarafını koşa- rak, telâşla doldurdular. Görünmez toplar ve mitral- yözlerle dolu bir dağa, yalnız tüfeklerle hücum, bir o- yundu. Belki de bir cinnet. Fakat yüksek bir cin- net, Öğle zamanı tayyerelerimiz geldi, dağ zirvelerine #eklanan düşman toplarını karargâhını aradılar. Bu- Mü Sierranın öteki tarafında bulmuş olacaklar ki, KE ER ey e Nİ Şend2k— —13— bombaları bu tarafa yağdırmaya başladılar. Patlı- yan bombaların tozu, gümüşü dumanı, dağların te- pelörinden yükseliyordu. Arkadaşlarımın yüzünü görmek için başımı çevir- diğim zaman ikisinin de yüzlerinin ölü gibi sarardı- ğını, buna rağmen yürümeye hazır olduklarını gör düm. Harpte öyle ölüler vardır ki yine ayak üstün. de durur, ilerler, geriler, ateş ederler. Yüz mânasını kaybeder, hayatın çizgileri silinir, bu birinci ölüm- dür. Biz bu ölü gözler vasitasile içindeki harabiyeti görürüz. Harp ruhiyatçıları diyotlar ki, asri harpler- de insan eski harplerde olduğu gibi ölmez, ölenler ne- fes almadan ölürler. Arkadaşlarımdan ikisi hemen ölmüşlerdi. Belki ben de ölmüştüm. Arkadaşlarım, halk hürriyetinin askerleri biz kaç defa ölüp dirildik? İşin kötüsü, hayata tekrar gelmekle berâber, bunu güç anlar, kendilerimizi hiç tanımeyız. Kendimizi toplamıya çalışırız. Dağlarda kendi ismimizi söyli- yerek bağırır, sesimizin aksi sadasını dinler, fakat ek seriya bu ses bize zehirlenmiş olarak gelir, sada boş bir dünyaya çarpmış gibi akseder, kendi sesimiz! ta- rıyamayız. Daha kötüsü, oğer bu sesi tanırsak, bu hakikaten bizi öldürür. Arkadaşlarım, halkın asker- İeri, ölünüz ve tekrar doğunuz. Geliniz, her gün, her gece ölelim, günde altı defa tekrar hayata dönelim. Eğer, ikiniz, altınız öldüğünüzü xannediyorsanız, isimlerinizi dağlara haykıralım, bakalım aksi sada ne cevap verir: — Vicente! Joguin! Antonlo! Ricardo Aksi sada güneşli sabahlara, veya gürliyen top- lara çâfpardı. Artik iş ve aşk hâyatımızın neşeli hâ- tıraları; tehlike ve ölüm, çocuk hikâyeleri gibi bizim için enteresan değildir. Müşterek bir oyun gibi, yek- nesaklığına isyan ettiğimiz boş günler kadar boş bir şey yoktur. Çocuk hikâyelerinde olduğu gibi, kullan- dığımız kelimeler basit ve umumi idi. Bu anne ve Zov- ce gibi basit kelimeler de tiksi sada gibi güneşli sabah. lara, gürleyen toplara çarpar dağılırdı. Bu kelime- leri de küçük bir hakla, küçük bir hürriyet İçinde söylerdik. Bir rüya görmek ve ona sadık kalmak hür riyeti içinde, bir gün bizim isimlerimizi taşıyan ço- cuklarımızın ayni renkli elbiseleri giyerek, ayni iş için bu dağlara tarmandıklarını hayal etmek hürri- yeti içinde bu kelimeleri telâffuz ederdik. Alçaklığın aşağısında tutunamyan gençliğin ha- yali, onları yakan ve ıslatan güneşin ve yağmurun altında yaşamak hakları olduğunu hissetmeden, ken dilerini başkaları için feda ediyorlardı. Bütün bu gençlerin çanı İsparyanındı. Buna karşılık dünya ne lâtifti. İçinde yaşamak itibarile bu güzelliği siz de tanimıyor musunuz?. Fakat biz de kafamızda patlıyan tüfek seslerini dü- yüyoruz. Başlarımızı çevirdik, hiç kimse yok, Biraz sonra anladım ki, düşman Üzerimize dom dom kur şunu atıyor. kurşunlar ağaça çarptıktan sonra arka- mıza düşüp patlıyorlardı. Arkadaşlarım tüfeklerine Sarılmak istediler, arkamda birisi söyleniyordu! — Biz silâhlarımızı kullanmıyacak mıyız? Arka- Hücüm taburları solumuzdan tırmamıyorlar, önü- müze çıkıyorlardı. Yol mavi ünltormâlılarla dolmuş tu, bunlar, birer birer bize doğru geliyorlardı. Bun- İarın Alto de Leon'a nasıl yetiştiklerini, burada fi saat İçinde nasıl mevki aldıklarını, sonra nasıl çekil- diğimizi, eski yerimize nasıl döndüğümüzü, hâlA bu- gün kendime izah edemiyorum. Düşman ateşini bur ların üzerinde teksif etti, yarım saat İçinde bizi peri- şan ettiler, Saat üçe doğru bunların geri döndüğünü görünce bizde yavaş yavaş ricate başladık. Orduyu hazirla- madan ilerlemenin faydası yoktu. Tek bir düşmanla karşılaşmamıştık. Bizim iki yaralımız, kanlar içinde Arkamızda yatıyordu. Hiç kimse onları kaldıramıyor du. Önümüzde giden bir tanesi birden düştü, ve bir daha kallımadı. Silâhını aldık ve aşağı inmiye devam ettik. Bu arkadaşın başina geleni düşündükçe acıyor * dum. Canlı canlı ölüvermişti. İki âsi ölüsünün yanın dan tekrar geçtik. Artık kanları tamamen akmıştı. yüzleri sarı limon gibi, alınlarının derisi meşin gibiy di. Silâhları yoktu. Arkadaşları onları terketmezden evvel tüfeklerini de alip götürmüşlerdi. Biz inmiye devam ediyorduk, Susamıştık. Açlık duymuyor, hülmmadan sönrâ nekahat devrine girmiş bir hastaya benziyorduk. Şu iki ölü âsi, bunu dabi duymuyorlardı. Arkadaşlarımın mânasiz gözlerinde, iki saat evvel muhakkak bize ateş eden bu iki ölüye kafşı bir merhamet gördüm. Bu herhalde bir ölüm arkadaşlığının verdiği teessürdü. Esas caddeye çıkacağımız yolun aşağısına indiği” miz zaman Milis üniformalı iki kızla karşılaştık. Bun lar da Mono (mavi işçi gömleği) giymişler, silâhları omuzlarında, güçlükle iki pirinç su güğümünü 1 şiyorlardı. Omuzlarımızda indirdiğimiz yaralılardan birinin omuzlarımızda öldüğünü gördüler. Bize ii kutu sardalye verdiler, diğer yaralıların yardımına koştular. “Devamı par)