— TAN 20-1-0955 az İSTANBULUN İÇİNDEN : çe rn «AAA ŞALE D00000010)020100 01000011 2006100010000 100100600001109108 3, imektüğtar, ÇE İKİ GÜNLÜK HİKÂYE © Amasyanın İçli Bestekârı "Feryad,.iyle Beraber o Memleket Havaları Getirdi Yaylânın yeşil yola Su geldi bastı kulu İlterdim yari görmek Uğrular kesti yolu (x) İstanbulun Musiki İhtiyacı A: M: Tuncar imzasile aldığımız mek tupta deniyor ki: Istanbul büyük ve kalabalık bir gehirdir | burada münevver bir kütle de vardır: Bır | çok yüksek mekteplerde okuyan gençlik te bu şehirde toplanmış bulunuyor: Fakat, | Istanbulun musiki ihtiyacı nedir? Bu ihti yacı tatmin edecek vasıta ve teşkilât olma dığha kaniim: Böyle büyük bir | şehirde gençleri; eğlendirecek, onlarm musiki zev kini tatmin edecek ne vardır ki? Halbaki musiki bellibaşlı kültür vasrtalarmdan biri değil midir? Bir arada toplu bir halde bü | lunan gençleri daha ziyade musiki terbiye! m ni Sen beni ağlar koydun Bağrıma dağlar koydun Yıktın özge evimi Kapısını bağölr köyden “Akşamın vakti geçti Bir güzel baktı geçti Zülfünün tellerini Boynuma taktı geçti H şairi Amasyalı İsmail Hakkının bu güzel halk tür 'külerini. basık tavanlı, mütevazı bir otel odasında dinledim.. Güfte, < ie beste, söylemesi, sazda çalması hep : İsmail Hakkının... Elindeki, kendi icatgerdesi olan uzun saplı saza Feryat ismini takmış. ve saz öyle 'bir feryada geliyor ki, insanın bü- tün gönlü onun ılık sesi ile dolu - yor. Uzun boylu, iri yapılı, geniş o- muzlu, aslan gibi bir Türk çocuğu olan İsmail Hakkı, Anadolunun te- miz ve saf havasını Sirkecideki o- telin odasında bize tattırdı. Mavi gözleri, siyah. burma bıyıkları al tında asil, güler yüzlü bir çehre ta- wyordu. (Feryatlını elinden hiç bi- rakmıyor, onu bir sevgili gibi bağ- rına basıyor. Coşkun halk sanatkâ- rı, şiirin ve musikinin bütün güzül motiflerini güzel bir ahenk içinde yuğurarak, insana ne tatlı bir ses ziyafeti veriyor. o JHvvti sok meraklı bir roman a gibi... — (Feryat) ım, şimdi Anadoluda çalınıyor. yaylâlarda türkülerim (9) Uğrular Telimesi Şarki Anadoluda gönül hırsları manasına kullanılan öz türkçe bir kelimedir, Reşat Feyzi: İrurarssrsush Feryadını yayla çalıyor SPOR: Güreş Müsabakaları Grekoromen Teşvik Güreşleri Gelecek Ay İçinde Başlıyor T. S. K. İstanbul bölgesi güreş a- Aslan, Saim, Adnan, Mustafa, Janlığından: ban Mehmet iştirak edemezler. 1 — 13.2. 1998 tarihinde başlamak 19 — Güreşlerde birinci, ikinci ve Üzere Grekoromen bir güreş teşvik | üçüncü olanlara madalya verilecek- müsabakası yapılacaktır. tir, 2 — Güreşlere lisansh güreşçilerle | 11 — Bu güreşlerde en iyl güreşen 1. 12. 1937 tarihine kadar mıntaka- | KüTESSİYe bir kupa verilecektir. .Bu ca tescil edilmiş güreşçiler girebilir- güreşçi jüri heyeti taralından inti - ler. bap olunur. 3 — Müsabakalara girecek olan gü- Barutgücünde Feşçilerin isimlerini klüpler 4. 2. 938 Barutgücü Başkanlığından: Aşağı- tarihine kadar bölge merkez bürosu. | da isimleri yazılı sporcular adları hi: na köydettirmelidirler. Bu tarihten zasında yazılı klüplerinden 7. 1 938 ” tarihinde istifa etmişler ve keyfiyeti sonra yapılacak müracaatlar kabul © | Türk Spor kurumu İstanbul bölgesi Junmaz. başkanlığında 19. 1. 938 tarihinde 4 — Müsabakaların kaç gün de - bildirmişlerdir. vam edeceği ve müsabaka yerleri | Bu Sporcuların Barutgücünden baş kayıt müddetiflin sonunda ayrıca bil |K3 hiçbir spor teşekkülü ile ilişiği dirilecektir. olmadıkları ilân olunur. 5 — Müsabakalara her klüp her Galatasaraydan: Turhan Göker, siklet için en fazla beş güreşçi yaz- Ço- eN k Sümerden: Hayri Arlı, Sümerden: dırabilir, Hayri Büyükizgi, Vefadan; Sefer, E- yüpten; Mazhar Günmak, Eyüpten; Nuri Alpuğan, Fenerbahçeden: Sadet tin Tezkan, Kasımpaşadan: Fikret, Güneşten: M. Abdülkadir Sevim, A- nâdoludan: İlhami Gündüz Mühtedi, “Topkapıdan: Sabahattin Yaleıntepe, 6 — Sıkletlerde tolerans farkı yok- tur. 7 — Suspansuvarı, nizami tam ma- yosu ve ayakkabısı olmiyanlar mü - abakalars kabul olunmazlar. 8 — Müsabakalar 6 X 6 minder Üzerinde yapılacaktır. 9 — Bu güreşlere milli takıma da- hil Hüseyin, Kenan, Yaşar, Yusuf ——— arzı kırık, ruhu bozuk. özü kopuk he- rifin mektubunu okudum, Bu ırz dümteklinin mektubunu da kopye e- dip cevap vermek isterdim. Fakat o, şehit oğlu İsak Eskinnri gibi mert oğ- Tu mert davranmamış. Mi dan geçme huy iktizası kendisini Topkapıdan: Besim Göral; Topkepr | dan: Cemal, İzmir Üçoktan; Nüfit A- kıncı, İstanbu'sporda İstanbulspor klübü başkanlığın dan: Klübümüzün senelik kongresi 29. 1. 938 cumartesi yünü saat on dörtte Çârşıkapıda tramvya durağındaki lo- kalinde yapılacaktır. Azanın ilân edi- len saatte klüpte bulunmaları rica o- lunur, söyleniyor. Düğünlerde benim ha- valarımla oynanıyor, diyor. Sordum: — Ne kadar türkü yazdınız? — Şöyle bir 400 parça vardır. — Hepsini de bestelediniz mi? — Tabii. İşte bu (Feryat! la.. Bu (Feryat) ! çok severim. Bazan ken- dimi ona kaptırırım. Saatlerce ça- Jarım.. Daha çocuk iken içimde bir ses aşka geliyordu Böyle türküler yazmak, onları söylemek,' çalmak istiyordum. Bâzan canım sıkılır. e lime (Fepyat'ı alırım. Köy köy, dağ. dağ dolaşırım. Çalar. duru - rum. Dünya bu bir telli (Feryat) ın içinden bana 868 verir, İ smail Hakkı aslen Azerbay- camn “Karabağından.. 93 harbinde muhacir olarak Amasya- ya gelip yerleşmişler. Alnasya bu kıymetli halk sanatkârının beşiği olmuş. tur ki türkü. saz, oyun bulunma- sın.. Şen, neşeli İnsanlardır. * — Amasyadan başka yerlerde do laştınız mu? — Hemen bütün Anadoluyu. Üç gün evvel de İstanbula geldim. İs- tanbul dilberleri için de biş türkü yaptım. Yarısını besteledim. bile... Size bir parçasını çalayım ve söy- liyeyim.. İsmail Hakkı, (Feryat) ını kuca- ğına 'aldı.. Başını kaldirdi. Göz- lerini yumdu. İstanbul dilberlerini | hayalinde yaşıyormuş gibi, vecd içinde idi. Heyecanlı sanatkâr, di- yebilisim ki, hiç nefes almadun din ledim. sile yetiştirmek Jâzemdır, zanımdayım: .. Balımsız Bir Sokağm Hafi Beşiktaşta oturan bir okuyucumuz yazı yer: “Beşiktaşta Türkali mahallesinin Hatta Tahsin sokağı pek işlek bır yoldur: Niyar taşını, Muradiye, Valdeçebmesini Beşik şa buğlyan yerâne sokaktır: Uzun seneler dir, hıç tamir yüzü görmemiştir: Artık seçilmez br hale geleişiir: Kışın bir ca ur deryası, yazın da toz buluru içindedir: Tamir edilmesi için birçok müracaatlar yap tik: Bir semere vermedi: Yolun Miğımi da çok berbattır; Geçenlerde patladı; Bütün sokak pislik içinde kaldı: Zorlakla ve ale» Mele kapandı: Belki yine patlar: Bu yol ayni zamanda karanlıktır: Bötün mahalle halkı sikâyetçidir: Alâkadarlarını nazarudik karine koymanızı rica ede . Iş aramıya gelen köylüler Çarşıkapıda Güneşyuva — kırthanesinde Parli Mehmez imzasile yazılıyor: Karadeniz kıydarından Istanbula birçek kimsölerin burada ve dilendikleri yazılıyordu: Igtanbula birçok kirimeler gelir: Fakat si de matlaka dumucalik yapmaz; Karadena de de bir köy halkı vardır ki, her sene bir kaç ay için İstanbula gelirler: Burada dile nirler; Giderken de yol parasmı belediye» den temin etmiye çalışırlar: Pakar, bütün Karadenizlilerin bu şekilde oldukları zan- medilsemelidir; » © Biribirine uymuiyan ücretler Bir okuyucumuz yazıyor: Şehirde işl. yen orobüslerden mühim bir kimini Geret tarifeleri biribirmi tutma» yor: Şu muhakkak kı, üereler evvelâ pas balıdır: Sonra da muhüelif arubalar, ayni | mesafe için ayrı ayrı ücret mayorları Ale seli Fatih - Şişli arasında işlyen otooün e hir Şi hazı Ea “a İcin A. Ağer Tsun FA kuruş Dere aİyer & yolcu, amci ğ arabanın içne girip otarduk tan solra vazıyeti #mayor: uciediy. büslerin ücret tarifesini İlân etse, çok ye #inde bir iş olar: . Bir fırmewım şikâyeti Sarıyerde oturan okuyucularimızdan Fı tincı Bay İbrahim şunları yazıyor; Uzun zamandır Beykoza ekmek götürüş halka ucuz fiyatla satmaktayım: Oradı bu unan ve İstediği şekille hareket eden bir fırıncı vardır: Ben Beykozda ekmek sat- wakla onun ihtikârna mani olmaktayız Belediyenin lüzum gösterdiği şekilde, nak iiyat için içi dışı çinko kapli bir motör de yaptırdı elediye komiseri geldi, ve'be nim Beykoza ekmek çıkarmama, hiçbir se bep göstermeden. mani oldu: Hiçbir kaba hatim olmadığı halde, kanunu uymayan bif, şekilde beni ticaretten menedenlerden hak | 'kenim aranmasını İstiyorum: Alâkadarlarin masyalı halk şalri elinden | #kkat narma koyarım: (Feryat)ı birakti. Gözlerinin ©—— > B u heyecanlı ve vatanperver r, daha iyilerini halk sanatkârının. cömert erler, dedi, fakat, biz de şöyle bir ârizane içimizdekini dökmek istedik. İstanbullular gücenmesin.. — Gücenmezler, bilâkis memnün olurlar. — Bana her şey ilham verir. He- men yazarım, bestelerim ve çala- rım.. Kurtuluş savaşında idi, Ans- dolu karmakarışık.. Köylerde dur- gunluk ve kararsızlık.. Elime (Fer- yatlımı aldım. Köy köy dolaştım.. Askerleri harbe teşvik ettim. Bir- çok türküler yaptım.. Anaların göz leri yaşardı, ihtiyarlar titredi. Genç ler silâhını kapıp cepheye koştu... O zaman yaptığım türkülerden birini çalayım mı? — Çal, dinliyelim.. Şair (Feryath tekrar kucağına aldı.. Bir lâhza düşündü. Hem'söy- lüyor, hem yanık yanık çahıyordu: Yurdumun etrafı al yeşil dağlar Yatıyor şehitler cenk eder sağlar Yl verin geçeyim dumanlı dağlar Sılada yavrular ah çeker ağlar Bu türkünün bestesini dinleyi - niz,. Harikulâde b'r şey.. (Feryat)m bir tek teli var.. Nasıl oluyor da, bu kadar zengin bir musiki yarata- biliyor? İsmail Hakkının söyledi- ğine göre, bütün musiki âletleri &- çinde, böyle tek telli başka bir saz yokmuş. Bu bir tek tel de üç oktav yapabiliyormuş. tarafı, kendisinin en ateşli bir inki- lâp propagandacisı olmasıdır. Ye- ni dil cereyanı; şimendifer politi - Napoleon” un Gölges $ Yazan: A. Kuprin Çeviren: B. Tok 906 senesinde Rusyanın Garp villâyetlerinden biri- ne vali tayin edilmiştim. O zaman memuriyetlerine giden valilerin yanlarında bir kat çamaşır, bir si- gars tabakası, bir diş fırçası ve da- ha buna benzer, ufak tefek şeyler- den başka birşey götürmeleri âdet olmamıştı.. Çünkü o devirde valile. rin, nasıl olsa, üç dört gün sonra bir başka yere nakledilmeleri. ve- ya merkeze alınmaları veyahut va- zifelerinden affedilmeleri muhak- kaktı. Tabii bu arada teröristler ta- rafından bomba ile öldürülmek ih- timallerini de hesaba katmak lâ- #amdı.. Halbuki ben, herkesin hayretine rağmen, 1906 senesinden 1913 s6- nesine kadar, yani tam yedi sene müddetle ayni vilâyette vali ola- cak kalabildim. Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen. şimdi ben bile bu hâdiseye harikulâde bir vaka gibi bakıyorum. Vali olarak bulunduğum vilâyet- te sonsuz bir nüfuzum vardı. Ora- nın âmiri, hâkimi, velhasıl herşes İman aa al a sy larımı yolarak vaziyetimin, bir va- linin vaziyetinden daha kötü oldu- ğunu haykırmak istemediğim gün olmadı. Haykırmadım. Haykıra- mazdım. Çünkü bizzat kendim vali idim. Bulunduğum vilâyette, emrim ve himayem altında: Büyük Rus- lar, Polpaklar, Yahudiler, Lâtişler gibi birçok milliyetler vardı. Naza- ri olarak vilâyetin bütün askeri, i- dari mülki, ziral, ekonomik işlerin- den ben mesuldüm. mafih yedi senelik memu- riyetim esnasında. buulndu ğum vilâyette, asayişi bozacak hiç bir fevkalâde hâdise cereyan etme- di. Bunu benim iktidarıma atfet- mekte mâna yok. Benim buradaki rolüm. her hâdiseyi soğukkanlılık- la karşılamamdı.. Ben esasen yaradılışta soğukkan- hı. biraz da mizaha meyyal bir a- damdım. “Buradaki memuriyetim esnasında 1912 senesi çatıp geldi. kamız, Tayyare cemiyetine yar- | pu çarih, Napolyonun Borodindeki dım, köy kalkınması mevzularında o kadar güzel türküleri var ki. bun ları köy köy dolaşarak söylüyor, çalıyormuş.. Hele (Uçak) isimli tör “künün bestesi bir harikadır. İsmall Hakkı bana bu türküyü çaldığı va- Kit, tayyarelerin hücumunu, zehirli gaz atmalarını, halkın telâş ve he- yecahinı, bütün korkunçluğu ile seyreder gibi oldum. Halk şsiri, bu türküsü ile, halkı, Tayare cemiye- tine yardıma teşvik ve davet edi- mağlübiyetinin yüzüncü yıldönü- mü idi. Bu büyük yıldönümünün - yük- sek makamlarca - bizzat vaka ye- rinde okutlulanmak (istendiğini biz valiler önceden biliyorduk. Mesele bu kadarla kalsaydı. bu basit yurtseverlik hâdisesinde her hangi bir fevkalâdelik aramak doğ ru olmiyacaktı. Fakât iş bu kadarla kalmadı. Hâdiseye muhakkak ba- zı fevkalâdelikler sokulmak isten- yor. Bu propaganda şeklinden da- ha mükemmel ve kuvvetlisini Ha- va Kurumunun bulmuş olduğunu tahmin etmiyorum. İsmail Hakkıdan ayrılıyordum: — Size bir de köy düğünü havö- sı çalayım, dedi.. Bu da benimdir.. Ayakta, sigaramı içerken bu raks temposunu dinledim.. Şair, bundan sonra, sazile bir dağ başındaki ço- banın kavalırı taklit etti: di, Nitekim Borodin muharebesine iştirak eden eski muhariplerin ve * Napolyonu şahsen görmüş olan © civar ihtiyarlarının merasim günü vaka yerinde bulundurulmak isten mesi bu fevkalâdeliklerden biri idi, Bu tasavvur, garabet !tibarile, şimal havalisinde Ananas yetiştir- mekten geri kalmıyordu. Fakat ne denir?. Emir yukarıdandı. Sonra, — Koyunlar, şimdi suya, dere- | kâğıtların her projeye tahammülü ye iniyorlar. dedi. İİ olduğunu unutmamak ta lâzımdır. Bir rüyada imişim gibi, yeşili yay | Halbuki hakikat hiç te böyle değil- lâlardan dereye inen sürüleri gö- | di. Borodin muharebesine iştirak rüyordum.. Kavaln bütün hüznü, | etmiş bir adamın bugün en aşağı gamlı akşamlara yalvarma hıçkır- | yüz yirmi yaşında olması lâzımdı. ğı, otelin taş merdivenlerinde in- | Petresburg bunu hatırına bile ge- Tiyordu.. tirmek istememişti... EEABABE KA ZE ZGAAAAAM AA OABA AAA AA AAAA AA LASER SADE AREZİ Nİ j D evrin meşhur generallerin- den ve Rus - Japon harbi» nin kahramanlarından General Rennenkampf bu işe memur edi mişti, Napolyonun geçtiği muhte Uf vilâyetleri dolaştıktan sonra ba- na da geldi. Herhangi bir mukad- demeye lüzum görmeden doğrudan doğruya işten bahsetmiye başladı: — Napolyonun geçtiği ve konak» ladığı bütün bu havaliyi dolaştım, dedi. Napolyonu gördüklerini söy- liyen bütün ihtiyarlarla konuştum. Fakat, Allah belâsını versin. içle- rinden bir tanesini bile gözüm tut- madı. Herifler, Allah belâsını ver sin, ya beygirler gibi yalan söylü- yorlar.. Veyahut hiç birşey hatırla- miyorlar.. Fakat herhalde bu gibi- lerden birkaç tane bulmak lâzım, Bu gibi ihtiyarlar için, Allah belâ- sını versin, husüsi madalyalar ba- sıldı. Bütün ümidim sizdedir. Na- polyon sizin bulunduğunuz vilâyet» te de birkaç gün kalmıştır. Belki si zin talihinize Allah belâşını versin, bu gibi ihtiyarlandan bir iki tane- sini bulabiliriz. Şunu da söyliye- la unutmıyacağım.. Bir memur olmam itibarile bu hizmetten istinkâf edemezdim : — Muhterem Povel Karbovig, dedim. Bütün kalbimle emrinize'ğ- madeyim . Size söz veriyorum: E- limden gelen herşeyi yapmıya ça» lışacağım.. Sonra elimin altında öy le bir Kaymakam var ki... Bu sda- mın yapamıyacağı hiç birşey yok» tur. General benim bu sözlerime çok sevindi. Elimi sıkarak ; — Sizi ebediyen unulmıyacağı- ma emin olabilirsiniz. dedi. Kay- makamı da hütırımdan çıkarmıya- cağımı lütfen kendisine söyleyiniz! Generali teşyi ettikten sonra Ka- rakatsi ismindeki kaymakamı ça- Zırttım. İsmine bakarak kaymaka- min Yunanlı olduğunu zannetme- yiniz!. Kendisi baba tarafından meşhur Arnavut prenslerinden bi- rine metsup olduğunu söyler On- da, hakikaten, Arnavuda benzer bazı cibetler vardı... Karakatsi çok kabiliyetli bir e damdı. Birçok memuriyetlerden geçmişti: Orduda hizmet etmiş. ku- mar yüzünden koyulmuştu. Güm- rükte çalışmış. fazla borçlarından dolayı alâkası kesilmişti. Jandarma ya girmiş, fakat imtihanda muvaf- fak olamamıştı. Karakatsinin 600 beygir kuvvetinde bir gayreti, icat kâr bir zekâsı vardi, Karakatsi, benim vilâyetin kaza- larından birinde kaymakamdı. Ken | disine kısaca, Generalle aramızda geçen konuşmayı anlattım, Dikkate le beni dinledikten sonta — Hiç merak etmeyin, dedi Ha tırınız için ne yapar yapar, dünya- yi altüst eder, istediğiniz ihtiyarı bulurum. Benim size bulacağım bu ihtiyarlar arasında değli yalnız Ns polyonu, fakat Büyük Petroyu gö- renler bile vardır. — O kadar derinlere. o kadar v- zaklara gitmeye lüzum yok. dedim. Bizim için şimdilik Napolyonu gö- rüp tenimiş bir iki ihtiyar bulmak kâfidir, — Emredersniz. dedi, Ve odadan yıldırım gibi fırladı. Esasen o daima uçar gibi giderdi. (Sonu Yarm)