(Başı Birincide) riyaset kürsüsüne geçerek toplantıyı açtı. Kâtiplik mevkilerinde B. Faik Reşit İle Bayan Sıdıka İnankur var- dı. Celse açıldıktan sonra beynelmi- lel şöhret sahibi arkeolog profesör Pittard kürsüye çıktı ve tezini oku- maya başladı. Profesör tezini “Neo ük devirde Küçük Asya ile Avru- pa arasında antropolojik münasebet - Jer,, üzerine hazırlamıştı. Ve söze şöyle başladı: ilk günleri “R. R. Sehmidt” Ofnet'de mesoli- #ik bir saha içinde yaptığı taharriyat sırasında birtakım kesilmiş kafala- yım metfun bulunduğu meşhur mak- berleri keşfedince o anda insanlığın veya hiç değilse Avrupa ve Asya in- sanlığınm primitif tarihinin en çok heyecanlı meselelerinden biriyle der- bal karşılaşmış bulundu. Avrupanm bu mıntakasmda çıkan o mezarlar hir yandan yüksek paleolitik ve di - fer yandan Cilâlılaş devirlerine da- yanan arkeolojik bir çerçeve iinde, brakisefal insanlara sit bir kafa gru- punü antropolojistlerin gözleri önüne koyuyordu: Çünkü meydana çıkan sey, üzerinde münakaşa yürütülmek müşkül olan bir tek kafa değil, bir- cok kafalardan mliteşekkil bir grup idi. Bu brakisefaller kimlerdi, bu me- zarların içinde ne işleri vardı? Merkezi ve garbi Avrupaca o vak- te kadar tanınmış bir morfoloji Kös” teren bu adamlar nereden gelmişler- di? Bunların vatanı neresi idi? Bu 8- damlarm kendileriyle beraber ayni zamanda gömülmüş olan diğer insan: # lara karşı mühim bir rol oynadıkla- “rma şüphe yoktu, acaba bu rol ne idi? Brakisefaller Eserlerimin birinde ve galiba “Irk- meydana çıkarılan bu brakisefaller- 'den bahsederken o mezarlarda met- fun insanların yüzde kırkını teşkil €- den bu brakisefalleri Asyadan gel miş ve çok durmadan Avrupa üzeri- ne akın etmiş beşer yığınının bir â& İemdarı olarak telâkki etmek mec- buriyetinde olduğumuzu söylemiş- tim, Bu insanlar, (Vacher de la- ponge) tarafından kuvvetle tavsif ve tarif edilen ve içtimai inkılâpları en Ü büyüğünü getirmiş olmak itibarile dünya tarihi bakımından bizce ehem- miyeti büyük olan bir ırkın heyüld- sını teşkil edecektir. Bunlara Irk Is- Mtılahları ilminde (Homo Alpinus) a- dı verilmiştir. Ofnet mezarları keşfolunmadan duha evvel, Avrupada prehistorik İK brakisefa! tiplerin mevcut olduğu bi- Jiniyordu. Bunlardan tir kısmı Por- tekizin cenubunda kâin Mugem şeh- Mrinde bulunmuştu. Bunlar mezolitik devre ait mutfak depoları idi, Mezo- #litik devirden sonraki çağlara ait ol- İnak üzere yine brakisefel tipe men- W sup diğer bir takım insan iskeletle» Birine, ezcümle neolitik devrin yer yü- Üzünde yapılmış mezarlarında ve İsviç Mitenin Göl mıntakalarının ayni devir- İde inşa edilmiş binalarında tesadüf #olunmuştu. - İN Ofnet mezarları keşfedildiği tarih- kablettarih yaşamış brakisefal iplere ait bilgilerimizin bilânçosu, a) yukarı, bundan ibarettir. Mezolitik devrinde Hüdiseleri bir parça sadeleştirerek Üinin olan Fransiz sahasında kalarak biliriz ki mezolitik devirde, yer- Seri, medeniyetleri ve ahrete ait din Mielâkkileri bakımından ve daha sair | plerden dolayı biribirlerinden ay- | ve cetleri gibi kendileri de av-| ve balıkçılık yapan Magdalen- Yenlerin hafitleri etlerinin binlerce Senelik mevcudiyetlerine devam et- #öiekte idiler. Bunlar ufak gruplar İhelinde yürüyüp giderken çok başka Bruplara tesadüf ediyorlar ve bu Mi e ğruplar onların hayat tarzlarını « v ibuştan aşağı değiştiriyorlar. © Mezolitik devrin sonlarma GBoğru Ykıtamızda ne görüyoruz? Öteye beri- Biye dağılmış bir takım insan grupları Avrupa ve Asya insanlığının | İÜ yar ve tarih” salı kitabımda Ofnet'de | Kongrenin Tarih sergisindeki eski eserlerden biri.. üstüne yapılmış kulübelerde otur- maktadır. İçlerinden bazıları avcılık ve bilhassa geyik avcılığı ile diğer ba ları ve ezcümle merkez kıyısında 0- turanlar sahillere mahsus kabuklu hayvanlar avı ile iştigal etmektedir. Bu insanlar ziraat ne olduğunu bil- meşlerdi. Onlar için en büyük bâdi- se köpeği ehlileştirmek oldu. Ve yu- karıda söylediğim veçhile Mugem mıntakasmm prehistorik insanları bunu da bilmiyorlardı. :. Şarka gelince Defterin şark yaprağına gelince: bu, büsbütün başka bir manzara ar- zetmektedir. Burada (o külüyetli ve toplu olarak görülen insanlar topra» ğt ekiyorlar, ehli hayvanları merila- ra götürüyorlar. Bunlara göre avcr- lık çerez kabilinden bir şey, esasi ta- mamlıyan bir kesir, yâhut bir mü- dafaa işidir, Bu insanlar vahşi nebat lar arasmdan yenilebilecek yemiş ve- ren ve buğday, arpa, darı gibi gözle- ri önünde ilânihaye üretilmesi müm- kün olanları ayırmışlar, domuz ö- küzü, keçiyi, koyunu ve bilâhare ati disiplin altına almağa ve bunları ken disine İlelebet bağlı kılmağa muvaf- İfak olmuşlar. Bu insanlar bu suretle ehlileştirdikleri hayvanları bir ta - raftan koruyorlar, diğer taraftan ü- reyip çoğalmaları esbabını temin €- İdiyorlar. Bunlar avcılığın muvakkat hayatına mukabil sabit emniyetli ha- yatı ikeme etmişler. Kıtlık tehlikele- rine kargı zahire iddiharı suretiyle ihtiyat tedbirleri aldıkları için sile- leri efradını çoğaltabiliyorlar. Kendi aralarmda çemastler vücüde geliri” yorlar, sosyal bakımdan bugünkü hı yata benzer bir hayat tesis ededili- yorlar. Ekilmiş hububatırt kaynağı neresi? Bunun için, daha evvelce, Iki şey yapmak lüzumu ile karşılaşıyuruz. Biri, ehli hayvanların ve ekilmiş hu- bubatm menşelerini bulmak, diğeri bu fevkalide hâdisenin âm'li olan be- ger ırkını meydana çıkarmak. Ekilmiş hububatın menşei, bilhas- İsa “Cendole” denberi birçok defalar münakaşa edilmiştir. Bu hububata, Düşlıca Mezopotamya kıtası, yer yü- zünün cenneti adı verilen, Dicle ve mazharı müsaade olan topraklar İ menşe gösteriliyordu. | “Aronsohn” un keşfiyatına göre |Filistin hububatın vatanı değilse bi- le herhalde bu vatanın (o bir parçesi | gibi idi, Fiihakika bu Musevi neba- tat âlimi Filistinin muhtelif yörlerin- de hattâ oranm yüksek noktalarında arpaya, buğdaya, yulafa, darıya ken- di kendiliğinden yetişen bir halde te- sadüf etmiştir. Yine bu âlimin ifa- desine göre o vahşi hububat, ehlileş- tirilmiş cinslerinden hiçbir hususta aşağı değildir. Rus nebabat âlimi “Vaviloff”, son senelerde yaptığı tet- kikat neticesinde, hububatın ve hiç değilse içlerinden bazılarınm o mub- temel vatanmı Şarkm daha ileri kı- talarma, hattâ Afganistana kadar gö- türmektedir. Hülâsa Hindistanın gar binden Akdenize uzanan bütün bu muazzam topraklar buğdayın, arpa- nın, çavradın, darmm, yani Avrupâ- nım neolitik halkı tarafından tanm - mış hububatın vatanı gibi telâkki o- Iunabilir, DU bunların başlıcaları mağazalarda bunların başlıcaları mağaralarda Ehlileştirilen hayvanlar hakkmda da ayni hüküm verilebilir. Firat nehirlerinin suları İle en çok! İkinci Günü Dün Encümenler Toplandı Profesörlerde Tez Okudu 4,000 sene evvel 'Tarih dediğimiz ilim — tabildir ki bu sözümle kadim Asyanın teribini kastediyoruz — bu araştırmalarımız» da bize yardım edebilir mi? Kıyas - lar yapmak suretile belki, Bundan dört bin sene ve belki iki veya üç bin sene evvel yani ilk Neolitiklerin Av- Tupaya geldikleri farzedilebilen ta- rihten pek uzak olmıyan bir devirde Hititlerin çoban ve çiftçi hayatlarını tetkik edecek olursak burada dava- mıza yarıyacak bazi işaretler bulabi- Hiriz? Tarihi tepelerin en derin tabakala- rında Neolitiklerin bakayasını Bulu- yoruz. Birçok müelliflerden sonra Von der Osten Alişar hafriyatında bu keyfiyeti müşahede etmiştir. Bu Neolitiklerin de bir selefleri bulun- mak lâzımdır. Meseleyi başka türlü düşünmeğe imkân yoktur. Bundan birkaç sene evvel “Adıyaman” a ci- var bir küçük vâdide meydana çıka- rılan Aurigmacien karakterinde çuk- mak taşmdan mamül alât ve edevatın biribirine yakm zamanlara git şeyler olduğunu kabul edince tevsian, ve fa- kat her iki kıtaya ait tarihleri mü- vazi yürütmemek üzere, bundan Av» Tüpa kıtası gibi Anadolu kıtasının da İpaleolitik devrinde meskün bir kr'a olduğu heticesine varabiliriz, Birkaç sene sonra, Hitit devrinden “wiki zamanlarda Ansdolwie wen miş olan en eski medeniyetlerin elddi bir manzarası ile karşılaşmış buluna» cağız. İkinci delil Davamızın isbatı İçin zaruri olan ikinci delil de bu suretle elde edilmiş bulunuyor ki, oda Anadolu kıtasmnı meolitik devirlerde veya muhakkak / olarak buna tekaddüm eden çağle du Ieolitiğin en eski medeniyet devirl sri- ni İdrak etmiş olmasıdır. Şimdi ötedenberi hep ayni toprak- ları işgal edegelmekte bulunar dir. takım gruplara mensup İnsanlar, A- nadoluluların cedleri, şimdi tayin ve tesbiti bizce mümkün olmıyan bir ta- rihte ve belki de mezolitik devrin son ralarında kendi oturdukları yerlerde ve yahut buralara en yakın maha"c» de hububatı keşfetmişler ve hayven- ları garbe götürmeden evvel wzun müddet bunlardan bizzat kendileri is- tifade etmişlerdir. Şimdi araştıralım: Bu adamlar kim lerdir? Yani bunları hangi ırka buğir. yabiliriz? bilir? Biri kabletterihte ve tarihin mazbut devirleri içinde bulunmuş is- keletleri tetkik etmek, diğeri bugün ayni mahallerde oturan canlı insan- ları tetkik etmek. O iskeletlerle bu canlılar aras Ja yaradılış bakımından bir taorla var mı? Önasyada Anadoluda prehistorik devre ait | iskeletler henüz elimize geğmemişse de bazı Hitit iskeletlerine malik bu. lunuyoruz. Bu iskeletlerde morfoloji | bakımından bir işaret vardır ki bu- nun Üzerinde durmıya mecburuz O İda bu iskelet sahiplerinin brakisefal | insanlar olduğu keyfiyetidir. Kafata- #1 biçimine taallük eden bu tozta ü- zerinde neden ısrar ettiğimizi gimdi göreceksiniz: Bugün Anadoluda ve ona civar ma» şarkma ve orta Asyaya yaklaşan ou havalide sakin insanların morfoloji bakımından vasfı milmeyy'zleri ne - dir? Bu geniş topraklarda oturanlarm ekserisi ve hattâ diyebilirim ki he - men hepsi, brakisefal biçimde kafa tasma malik insanlardır. Hititlerin kafatası itibarile bunlara benzemesi bir istisna telâkki edilemez. Madam Dellenbach tarafından kongreye sunu lan harita bunu kolaylıkla göster - mektedir, Bu keyfiyet muhitin antro polojik ananesi icabıdır, Binaenaleyh Anadolunun bugünkü brakisefa! in- sanlarını Asyanm bu kıtasının yerli- leri, yanl cedlerinin işgal etmiş olduk ları ayni genis sahada oturmakta 0- TAN yaşamış medeniyetleri ve lâaküi pa-| İ eş —-Dil teorisini, bütün ana pren, Bu suretle iki yoldan cevap vorile- | hallerden başlıyarak Hazar den | lan insanlar farz ve tasavvur edebi- liriz, Bugün bu kavimler başka başka isimler taşımaktadırlar: Türkistanda adları Türkmendir. Tranda Perstir, Anadoluda da Türktür. Ancak bun - ların ırk itibarile âyni menşeden çık- tıkları, hepsinin eyni esasa mensüp olduğu pek güzel tasavvur olunabi - Br, Profesörün Türk kardeşlerine bir hitabı Profesör, bu vadide daha bir hayli ve çok kıymetli izahat verdikten son- ra tezini göyle tamamladı; “Şu halde, muhakemelerimizin bir kıymeti varsa bu mühakemelerden bizzarure çıkacak netice de gu olmak icap eder: Neolitik medeniyet dediği miz sosyal inkılâbı getirenler bugün | Anadoluda sakin olan cedlerdir, Bu halihazırdaki malümatımız bunun öy-| le olduğunu gösterinekledir. Bu ne-| ticeden istintaç olunduğuna göre bü-| tün Avrupa, diğer kıtalar Avrupa ile müstenit olduğuna nazaran bütün me | deni küre Anadoluyu ve ona mücavir memleketleri medeniyeti hazıramızm bütür elemanlarını ve başlıca ırkdaş. | larımızdan birini kendisinden aldığı miz bir mukaddes toprak gibi telâk- ki için, Önesya bugünkü Avrupanın Anası gibidir. Türk kardeşlerimizden bu müşa - hedeye bakarak lüzümundan fazla gu rura düşmemelerini talep ederim.,, Türk Tarih tezinde Güneş—Dil Teorisi Profesör Pittard tezini alkışlar a- Tasında bitirdikten sonra kürsüye Türk Dili Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen çıkarak tezini okudu. B. Dilmen “Türk tarih tezin- de Güneş — Dil arasındaki siki mü- nasebetleri izah etti ve sonra da Gü- sipleri ve misallerile anlattı. (Okuyucularımız B. Dilmenin te indeki bu son kısmı bugün beşinci sayfamızda ayrıca okuyacaklardı".) Bundan sonra değerli âlimisrden Londsberger kürsüye geldi ve “Ön- asya tarihinin esas meşeleleri,, ni te- ine mevzu yaparak anisttr Profesör tarih felsefesi ve metodo- loji hakkında uzunca bir girişten son ra tarih cereyanının girift olduğunu, tek taraflı olan tekâmülcülük veya devridaim nazariyelerile tarihin sev- rini izah etmenin imkânsız bulundu- ğunu söyledikten sonra; tarih ilminin | İ yardımci vasıtaları olan arkeoloh, an tropoloji dimlerinin temin ettiği mad- di kültür eşyasının eski zamanlar t4- ribini tetkik içih kıymetli birer un sur teşkil ettiklerini Kaydetmekle be- raber, dil unsuru, tetkik edilmedikçe dil ve tarih âlimleri elbirliğile galış- madıkça, tarihi tamamen sydmlat - manın kabil olamıyacağına işaret et- miştir, Profesör bundan sonra iddiasmn tatbikatma geçerek Gutium yahu- | Kut kâvminin bir Türk kavmi oldu-| | gunu, bu kavmin dilinden elimize ge- çen kral adlarından dört tanesinin a- çıkça Türk isimleri olduğunu kayit ve Türk Sumer medeniyetinin, munh- har devirlerde daimi ve kuvvetli bir surette müessir olduğunu vazıh bir| | surotte ifade etmiş ve alkışlanmıştır. | Dr. Andrae'nin Tezi Daha sonra Berlin müze direktirle- rinden Dr. Andrae, Sumerlilerin mo- numantal sanatleri hakkında bir tez okumuştur. Sumer sanatinin ve bil- | hassa mabetlerinin tekâmülünü tek- nik izahat ve tafsilâtla gösteren bu tezde, Sumer kültürünün umumiyetle yüksekliği bir mukaddime olarak söy lendikten sonra Sumer din minarisi- nin Sumer düşünüş ve duyusu «le mü- nasebeti araştırılmış ve Sumer ma - betlerinin tekâmül safhaları gös - rilmiştir. Bu tezin okunuşundan sonrs da ku rultaya gelen tebrik telgrafları ozu- narak celse, yarm açılmak üzere ka- pandı. İ yanmda kaldım, ondan sonra ânnem 22-9.937 e Adalete Kızan Bir Fransız Kadını Açlık Grevi Yaptı Fransanm Lyon gehrinden haber verildiğine göre, orada, Fransız mah- kemelerine ve adaletine kızmış olan bir kadın bir aydanberi ağzına bir lok ma ekmek koymamakta, açlık grevi yapmaktadır, Bayan Granler adını taşıyan bu ka- dm, nihayet iki gün evvel, bir kâse çorba içmek suretile bir aylık orucu- nu bozmuş, fakat, son derecede sıh- hatten düşmüş olması ve kendisinde kolunu kımıldatacık kadar bile kuv- vet kalmaması, sürstle hastaneye kal dırılmasını İcap ettirmiştir. Pariste intişar eden Paris. Soir gazetesinin Lyon muhabirinin bildir- diğine bakılırsa, Bayan Granler, deli veya zirzop bir kadın değildir, Bilâ- kis, gok garip maceralar geçirmiş ol makla beraber bütün melekâtına sa- hip bir insan gibi mantıki konuşmak ta ve dertlerini sırasile anlatabilmek tedir. Bayan Granier'nin Fransız adaleti- ne klismesinin ve oruç tutmasının se- bebi ise şudur: Bu kadının valdesi yoktur. Daha doğrusu, valdesini yıllarca evvel ter ketmiş ve bir daha da aramamıştır.. Bu itibarla kadıncağızm ölüp kaldı- ğını bilmemektedir. Fakat, günün bi- rinde Bayan Petitjean adi: yaşlı bir kadın, kapısını çalmiş ve : — Ben senin annenim. Op elimi bakayım, demiştir. Bayan Granler ilkönce bu İşe sevin- mek mi, ağlamak mı lâzimgeleceğini şaşırmış, fakat ihtiyar Petitjean ilk merhabadan sonra, hemen avucunu açıp para İsteyince, Bayan Granler de karışık duygularına bir istikamet | verebilmiş ve annelik iddia eden ka- dın: kapıdışarı etmiğtir. Iş bununla kalmamış, ihtiyar ka dınm annelik şefkati kabarmış, Ad- liyeye başvurarak, kızından para iste migtir.. Bü garip anatim, analığını, nasıl is- bat ettiği bilinememektedir. . Bilinen birşey varsa, o da, hâkimlerin, Bayan Granler'yi, annesine bakmıya mecbur etmeleri ve bu uğurda kadmcağızın evinin satılığa çıkarılmasıdır. Bu felâket haberi zavallı kağmca- ği Fransız adliyesine, kendi talihi- ne küstürmlş ve küskün bayan, der- hal oruç tutmıya başlıyarak bir ay- danberi ağzıma bir lokma ekmek koy- minmiştır. | Gazetelerin, mazisi hakkında ken- disine sordukları suallere cevaben,| Bayan Granler şunları anlatmakta» | dır: — “Ben on yaşına kadar annemin | beni © zamanlar Almanlar elinde bulu nan Alzas Lorende bir manastıra gön derdi. Fakat günün birinde birkaç ki- gi, beni bu manastırdan (kaçırdılar. Ondan sonra annemin izini kaybet- tim. Beni kaçıranlar, ufak çocukları dilenciliğe sevkederek para kazanı- yorlardı. Ben de dilenmiye, sonra kart postal satmıya başladım. Nihayet #€- ni bir ilk mektebe göndererek fran- sızxca öğrenmemi temin ettiler. Çün-İ kü Alzaslı olduğumdan fransızca bil- Me SEF ALIN — Madam Granier miyordum. Ve nihayet orada burada çelış#* rak, günün birinde evlendim, Aradan zaman geçti. Kocam öldü. Ve başımâ bildiğiniz gibi bu dert çıktı. Halbuki bu cadaloz kadin, benim annem değil Nasılsa mazimi öğrenerek paramdsf istifadeye kalkan bir sergüzeştçidei başka hiçbirşey değil.” Bayan Granier, Adliyece işin halle“ dileceğine dair kendisine teminat ve“ rildiğinden orucunu bozmuş ve ço” ba içmiye başlamıştır, (Hikâyeden Mabaat) Kurtulan Adam (Başı Altıncıda) Fakat şunu da ilâve edeyim: Ahçis” rızam iyilğini asik ünutmıyacağını. Ne'tyf ktlpif ve #licenap bir-kadın“İ Beni kurtaran Olgadır!.. — Nasıl?. — Bakınız nasi ?, Odun yarmıys gitüğim vakit; “Ah, uğursuz, sar hoş herif.. Ölüm bile seni sevmi- yor." diye söylenmiye başlar ve bal tayı elimden aalrak odunları kendi parçalamıya koyulur ve tekrar söy“ lenirdi: “Zavallı, sen ne bu dünya da, ne de öteki dünyada mesut olss mıyacaksın! Sarhoş herif.. Cehen- nemde cayır cayır yanacaksm!. Sen ne kadar bedbaht bir adamsın” Hem böyle söylenir ve hem de bes! Bim için acı gözyaşları dökerdi.! Böylece hiç bir odun yarmadan ü6| retim! alırdım. İşte onun bu hare-! ketleri günden güne bende şayani. hayret bir tebeddül vukua getirdi. Artık içmekten nefret ediyordum.! Ruhumu usta bir operatör gibi de$ miş ve içerisindeki kirleri alıp çi çıkarmıştı. Ne sizi ve ne de onu asit unutmıyacağıma inanm!, Fakat per de açılacak nerdeyse... ! Sahte köy muallimi eski dilenci! muhterem mösyöyü selâmlıyarak üçüncü mevki tarafme geçti. BAŞ-DİŞ NEZLE - GRIP ve üşütmekten husule gelen ağrıları ROHATİZMAYI derhal geçiren eşsiz ilâçtır.