Mardinin Timurlenk tepelerinden görünüşü Dört Mevsim Uğrağı Kartal Otağı: Mardin (rr Kr a Ne — Mardin arasın- $0se hem güzel hem ge- m bu ağaçlı dalları geçer Yeşilli dereleri aşarken, top- e Verimli tarla köşelerini Kıvi- rn deva iç ummuyor ki, biraz son- m yin ile altı ay bo- hafta eninde bir çö- ane çikıverecek, 8 ne güzel bir kavak özü . ire. söğüdün, ağ Meyvanm bu z Miş Ma kadar çeşitli. — Avine vadistdir. Bü- in yı Kavaklar, ağuçlar, yeşillik- e eli Kümil Bekindir. Z Kâmil Beki, tanıyor mu- Siz hem gazeteci olasınız, BD onu Şu gördüğünüz kavak- Bi g orundur. Bunları biraktı da “iğ o yada elektrik mühendis- Bekaş ye d Ocaktan ( Bekzade Baş, <. Senede beş bin kavak Ürn dâha çok satar ya - onar m am bin lira, yirmişerden İn edür, Sizin gibi dağlar, iie benim gibi motör kei ile gündeliği doğrult - çin ter... ta, day goför! Mardine yaklaş- en mi sağdaki karakolu da a- & Mardin bahçelerini göreceğiz. Biha a rdin öte taraftadır. Ce. yl sağ gerimizde bıraktık, Aİ dağ boğazmın solunda- i #lardan kavrilryoruz. Ne Yayı, Sağım; bu! Yarısı beyaz, Yayı Pİ: yarısı sarr bir dağ, dün. tan yaratmış, işini bitir. ünye Yorulmuş, inşaat moloz- M, ya yığakomuş, Doğa #rayıcısı mısm, tabakat Üayerü mü? Güzel, tuhaf, uy m benziyen, beyaz uçrum- virajları epeyce heyecan — İşte.. Gör, geç... Mardin sivrisi göründü, “desem krt olduğı dha ne derler bilmiyorum, rİ£ edebilirim. Mardin siv- ! tek kişilik portatif çe ek, müşuna benziyor. Arada Mit, ATI Şunlar: Portatif ya kire- #İ olur, ya bildiğimiz çağ Yem, tayı tdin sivrisinin şimal yüzü ki bahçelik, cenup yüzü yu- kesme beyaz taştan, Porta- m, 1 kısadır. Bunun bin beş Bayan e yakın, kıvrılarak tar- Nin > : Kendimi bizim Anka- Be, Size Ayaşbelinde sandım. ea isi donlu, yelyeperek en- ir Yülggnları boncuklu köylü kız Var kuy,, Feklerinin kuyruklarma Misa etlerile asılarak bize yol e b eğ Askeri garnizonun şen Yacan sakaları tenekeleri- m iki yanlarına yer « *t. beş kilometreden İçe- Setirmiye gidiyorlar. Şofür- kten geri kalmıyorlar: m ti tı in tir to Yazan: Aka Gündüz İn rar rana — Ülen! Bay şoför! Benim kw tır marifetlidir. Otomofiline sa- hap ol, katırımdan ürkmesin! n seri dönemeçte sakalar, köylüler, otomobiller bir karıştık, Tenekelerini doldurup kan ter içinde yokuşu turmanan baba- can sakalara, su bakraçlarnı © muzundaki srığın uçlarma asmış kasabalılara, suya inen, sudan gö- len, suya Koşan, suya hasret, suya Âşık, suya şu, suya bu, suya mem. ne-insanlarla şöyle We da ka koklağıp Konuştuk. E, be bira- der, çene kemiğimden çengelle a5- salar yine söylerim: Cümhuriyete kadar bu Mardine gelen idare adamları ne kalp, ne merhametsiz, ne sudan İnsanlar- mış! Yuf olsun hepsinin sicile deki palavradan şütafatlara! Kos- koca Mardin şehrine — ki cenup plâtomuzun siyasi incisidir — yüz elli, iki yüz bin kâğıt lira bulup eek bir su getirmemişler. Bu da bizim devrimizin omuzlarıma yük- lendi, Şimdi Mardin Suyunu biz ge tireceğiz. Yok belediyenin bütçesi- ni deve yutmuş, yok hususi muha- sebenin tahsisatını manda gevişle miş! İşi snjat merkeze. Topu topu yüz elli bin kâğıt bu; nereden bu- lup verilmez. Milyonluk bile olsa Mardine esirgenmeli miydi? Salta. nat devrinden öyle mirâslara kon- muşuz ki, Atatürk yardımcımız ol- sun. Yanımdaki (otermusta buzlu su var, utancımdan açıp İçemiyorum. Bereket versin Sivrinin durduğun- da bir toz toprak deryasma gömü- lekaldık ta göz göze gelen olmadı. Bu toz toprak içinde aklıma bun- dan on yıl önceki gözünü sevdiğim Ankara geldi. O da böyleydi. Fa- kat bugün bir mamure oldu, Mar- din, vaziyeti itibarile daha çabuk böyle olacak. Gidişat onu gösteri» yor, ehri bir bu yandan bir öbür yana kesip geçen uzun yol, bugün bir bulvar yavrusu olmuş. tur. Tanrı herkese 62 çok bir yıkı- cılık kabiliyeti vermiştir. Fakat yıktıktan sonra daha iyi yapıcılı. ğı herkese nasip (o etmemiştir. Bu nasip Atatürk devrinindir ve 6 de- vir içinde belediye reisi doktor A- zizle vali W, Vural bü nasiple na- siplenmişlerdir. Mardin halkının imar işlerinde (gösterdikleri ilgi, yardım ve heyecan da övgüye de- Zer. Ayda dört lira getiren bir es- ki dükkân yıkılırken, sahibi mem- nun oluyor, Aldığı para ile hs. men modernini, kübiğini yaptırı- yor ve on dört lira getiriyor. Bu- rada Mardin mebusu B. Abdürrez- zak Şatana arkadaşımı da saygı ile amma'ıyım, Sekiz bir, sekiz bir, on altı mağazasını büyük bir cömert Mardin Saylav B. Abdürrezzah Şatana İ Mardin Valisi B. Fehmi Vura likle istimlâk ettirmesi yüzünden yeni yapılmakta olan balkevinin önü çok açılmış ve şehir bu saye- de bir Cümhuriyet parkı okazan- mıştır, Ne kadar temiz sokakları, ne kadar temiz hükümet konağı, ne temiz mektebi, ne temiz belediye dairesi var yarabbi! OA dostlar! Ben nideyim, nişleyim? Mardinden ayrılmak istemiyorum. Burtsı bir plâtonun ucu değil bir kartal ota- Et... Bir bakıma da Mardin, iki nu- maralı Nevyork şehridir! Niçin ol- duğunu söylersem hem inanmaz- sınız, hem başka belediyelere ibret verici olduğunu görürsünüz: evyorkta olduğu gibi Mar- dinde de sokakların, yolla” rın, esddelerin adı yoktur. Her so- kağın numarası vardır. — Dört numaralı sokağa sap, on bir numaralı sokağın karşısında- ki otuz altı numürsli sokakta kırk bir numaralı ev, veya dükkün fa- lan... Ne güzel değil mi? Bugün bir sokağa hoşumuza giden veya ho- şumuza gitmek için bir adam adı takıyoruz, yarın adamcağıza kızı- İetrafımı sara Japonlar Yılan Eti Yiyorlar Japonlar, yılan etinin birçok has. talıklara, bilhassa vereme kurşı mü- essir bir deva olduğuna inanmışlar-| dır, Yalnız Tokyoda toz haline geli- rilmiş yılan eti satan İki yüzden fazla mağaza vardır. Lokantalarda taze, haşlanmış, kızartılmış çeşit çeşit yı lan eti, müşterilerin emirlerine ama- dedir. Fakat bu et, çok pahalıdır. Her kes yiyemez. Tokyoda yılan etini temin eden â- dam, Azami adında birisidir, Kendisi- nin yılan çiftlikleri ve muhtelif renk ve boyda on binlerce yılanı vardır. Yalnız Tökyoda senede 200 binden tasla yılan satan bu adam, yılan ti careti sayesinde milyoner olmuştur. Azami şimdi iki mesele zan altındadır; mahkemeye verilmiş- tir: Hasin admda bir Japon, kendisin- den intikam almak istediği Sadanci'yi korkutmak için yılan tüecarmmn ma Zazasına gitmiş, canlı bir yılan satın alarak tiyatroya gitmiş, aktör olan Badanci'nin sahneye çıkmasını bekle- miştir. Filhakika, biraz sonra Sadan- ci sahnede görününce, Hasin içinde canlı yılanın bulunduğu kutuyu sah- neye atmış, yılan dışarı çıkmış, bunu gören aktör korkudan düşüp bayıl- mıştır. Bundan başka yine bir muzip, Aza- miden aldığı iki yılanı Japon Parlâ mentosunda müzakereler cereyan ©- derken mebusların arasına Sâlıver- miş, bir anda koca parlâmento allak bullak olmuştur. Iste Azami bu iki suçluya yılan vermekle itham ediliyor. Bakalım, ne olacak? Amerikada Yaşıyan Dev Adamlar Amerikada normal insanlar arasm- da dev gibi adamlar da yaşamakta” dır. Böyle adamlar, en ziyade Birle- şik Hükümetlerle Kanadada görülü- yor, Fakat son yıllarda bu dev adam- ların adedi çok azalmıştır. Şimdi Ka- Hforniya hastanesinde bir dev adam yatıyor. Bu Jon Azen adında 2 metre 84 santimetre uzunluğunda bir genç- tir. Uzun adam, hastaneye müraesat ettiği zaman husüsi ve uzun bir kar- yola yaptırmak mecburiyeti hâsıl ol- rouştur, Jon Azenin iştahı çok yerindedir. Doymak bilmez. Bir oturuşta iki kilo- Meliha ve Avni Dino bir filmde beraber çalışırlarken Yerli İşinde Film Niçin İleri Gidemiyoruz? Bundan beş sene evveldi. Memleke- timizde kendi sanatkârlarımızın hi zırladığı öz dilimizde film göreceği miz ümidiyle kalplerimiz nasil çoş- muş, mide kapılmıştık. Ne yazık ki bu filmler sekiz on tahey! aşamadı Ve bu iş birdenbire durdu. Uç dört sene var ki memleketimizde bir tane bi- le, büyük mevzulu türkçe film göre- miyoruz. Halbuki memlekete iyi kötü şu sekiz on filmi hazırlayıp oldukça mühim bir para kaybettikten sonra bu işe devam edemiyen İpek Film stüdyosundan sonra memleketimizde bir stüdyo daha açıldı. Bu stüdyo nun da bir eserini hatırlayamıyoruz. İşittiğimize göre, memleketimizde, küçük mikyasta da olsa, üçüncü bir stüdyo daha açılıyormuş. Sinemacıla- rımız kendi aralarında rekabet tesi tile istedikleri kadar stüdyo açma! devam etsin, Bugün maslesef tahak- kuk.etmiş bir hakikat, varı Filmler hiç bir veçhile masraflarını örtemi- yor. Memleketimizde yaptığımız film ler onbeş ile yirmi bin lira arasında oynıyan bir masrafla meydana getiri lebiliyor. Halbuki Türkiyede mevcut bütün sinemalar bu filmleri geçirdiği halde elde edilen umumi hâsılat bir İ türlü on beş bin lirayı geçmemiştir. Birçok defalar yapılan tecrübelerden doğan bu hakikat, film yapıcılarının ellerini kollarmı bağlamış, yeni teşeb büslere girişmek cesaretini tamamile öldürmüştür. Vaziyetin bu kli bütün meslek a- ya yakın ekmek, 8 — 10 kap yemek| damlarınca anlaşılmış bulunmasına yer. Bir gazeteciye şunları söylemiş- İ tir: “.— 58 numara ayakkabı giyiyo- rum. Doymak bilmeni. Sokuklurdu gezemem. Ç'tıkü çoluk çocuk, haik muzun old BK mem, Polis koy Tiyatrolardı. en mak meç evvel için hiçbir « ca görür, Y arkadaki can ar, iyelere © büriyetini ıyim, Birkaç sene boks oyz“.'im. Rakiplerim, uzun bo: lu hasımlarmı yere germekte güçlük çekmiyorlardı. Şi ve kadar yüz- leros sandalye kırdım. Bekârım. Hiç- bir kadın benimle evlenmek istemi- yor, Sirklerde ve varyetelerde boyu- mu göstermekle geçiniyorum. Kazan- cım iyidir, Fakat evlenemediğim için bedbahtım., yoruz, yahut bizden sonra gelen kızıyor, değiştiriyoruz. Hele can- ların adı verilen sokaklar büsbü- tün ömür bir şey oluyor, Biz bu numaralı sokak taraftarı olmalı- yız. Hele Enbüyük'ün adı üstünde bile çok kıskanç olmalıyız. Bulvar, onun adı! Cadde, onun adı! Park onun adı! Köprü, onun adı! Böyle şey olmaz! Olan bir şey vardır ki o da ken- di kendine (o olmuştur; onun adı kendisi gibi Enbüyük olanındır, Türkiye: Atatürk! İste bumu anlarız, sade bunu & riz, Ve sade bunu böyle bilip, bö; le yapıp anlamalıyız. © Mardinin daha nelerini an- latacağım neleri Bir tenkit notu: Dükküânların, mağazaların kapı- larma asılan tabelilarda soyadları yazılı değildir. z rağmen birinci atü yu bir ikincisi- nin, şimdi de ikicisini bir üçüncüsü. sün ip etmesinde elbet bir ömil var. Bizce bu münhasıran dublâj yap mak arzu ve kanantidir. Dublâj yapmak, yani memlekette ecnebi bir lisanında hazırlanan bir filmi kendi memleket halkımızın diline çevirmek demektir. Kendi artistlerimiz tarafından yapı mler görmekten mahı lunduğumuz müddetçe, şimdilik, na da memnun olmamız gerek. izde hakiki ve yüz «çe filmler yapmak işinin bu derece kısır olduğunu ecnebi bir sonra filmlere elden geldiğ kadar ai x bez de yeni ku rulan bir tarafından büyük ve | mevzulu bir türkçe filmin hazırlan- makta olduğunu duymak bizi yeni ü mitlere düşürdü Yühakika Erenköyünün sessiz bir köşesinde küçük bir grup bu eski ga- ye ve yeni ilmit peşinde çalışmakta- dır. Pazar günü, tatilimizden - istifade ile biz de oraya gittik, ve bu gençleri elimizden geldiği kadar teşvike çalış. tık. Sesli ve sessiz sinema alıcı mekine- lerinin heybetli görünüşü arasında sa natkârlar reji n verdiği talimatı dikkatle takip ediyorlar, hareketleri» ni ve sözlerini onun arzusuna uydu- Tarak vazifelerini şevkle, arzu ile &€ verek yapıyorlardı. Operatörlerin, ses mühendislerinir. muavinlerinin ve hattâ rejisörün ne- sesini, çalışırlarken duydukları zevki görerek biz de kendimizi onlara kap- tırdık ve yeni Ümitlere kapıldık. “Gü- neşe Doğru” isminde olan bu filmin hevecanlı ve hareketli bir mevzuu var mma e Dino'nun cazip bir pozu ve halkımızı alâkadar edeceği muhak kak Rejisörünün Amerikanın yeni usulle 1 nak istiyen yeni il tbik etmek istediği, çevirdiği ber hneden belli olduğu gibi mevzu da güzel bir sevda hikâyesi ile süslenmiş yepyeni ve meraklı bir macera. Filmin baş rollerini şimdiye kadar hiç görmediğimiz Mediha isminde İ genç bir sanatkârla Ferdi Tayfur ve Avni Dino yapıyorlar. Bu filmin ilk resimlerini sinema meraklısı okuyucularımıza bir an eve vel yetitşirmek için alırken “Güneşe Doğru" filmini büzırlıyan bütün ar» | kodaşlara da muvaffakıyetler dile- dik. SİNEMACI Ölüm hiç tatil yapmıyor. j İ i