Ay AŞMUHARRIRI ğ met Emin YALMAN s5.) m hedefi; Haberde, fi- * şeyde temiz, dü- mi, rn keyi pas olmak, kariin e <alışmaktır. > —. Gi z ri Lin MESELELERİ | | lip Müzesi Stiyoruz “etik maun, LAN'da çikan anketi| dip ve tanbulda bir in » Fakat bu müze- ğunu, başta Köp. mai münevverler. imse bilmiyor. O Keniiyg “ze uğrıyan ve İnki- Yigul de ye lekette yaymakla kalay, ee PİKAÇ mebus muharrir & Sorduk, >. ik. Onlar da bitmedi. kilip müz verleri Istanbulda İn-| Maya, in nerede olduğ Yorlap, ğunu bil- kabahat kimdedir?, Olduğu hı, MEN de hiiç ) arın okuyunca İm Ba mi olayor. ey YA Yiğmy 1 açanlar oraya öyle eş- V8 bü mlizeyi o kadar İ, İnsanım bu zatla- kene A İnandıklarından süphe Hil Keliyor, İ inkara, z m Die miyeç ” p mlizesi, inkılâbı ya- NN çin en Tüzün bir ki. Kan gel Ymetii bir mektep olmak Sn, 7 Rusyada, halka 4 uy lied a e küsesing. “Sovyet Rusyanın Abu fee “isa Moskovaya gelenle "alay, Üdeşi Sötürüp | gezdirdiler. ie, “18 İnkılâp mektebinden ge. | Miza, | kin e ir mize yeni nesil | Sİ bay Sonraki nesiller için | Büçebiyie, 28 bir mektep vazifesini * de böyün yı bundan iğ iklikler tes- | Se rada dün ne idik, bu- ebilrmeyş “ Yatım hereye gidiyoruz? AL Bu nesil, yarınki odak, ve saadetini temin i- lig, erliklara katlarmıştır, P Müzesinde hulabilmeli- adar İkmal edilen ve en bile tanrmak ve gör a Mrulmıyan İnkılâp | Pek Ye ve hükümet elele > ha ten İnkıtâba Kâyık bir dh ocuk, #etİrmelidirler. Bu müize- "biye temız üzerinde yapacağı tediye İ düşünmek, bu uğurda Evet, Paranın ne kadar ehem- mu güstermiye kâfi- Ni in 9 & AzEş Yiyoruz? eray ediler rı Bay, lü ünde Et, Yiyor, zi yad, Gizle muhtaç olduğumuz Müekti, Me 48 gram et bir lokma akamlara göre her vasati olarak 43 N İçin | Çün kadar az et yiyoruz? cin 4*t Pahalıdır. ag bulda et pahalıdır? haydin cevabını verebilmek çağ yan sehre girdikten e. hep a ar geçtiği yolla- Metiy, in alman rüsum İle eklenen el iy parayı göstermek a Map am bir bikâyedir. Yalaz | tag 2p ermdaki köylerde ayni a ; aş kuruş daha ucuza sa- maç ln . mek kâfidir. Halkın gi bip Ünüy geret Ve ihtikâr yapıla Sin bu et meselesinin de Nİ halli tazamdır. Nu ay u rlind İmama ir © Lokanta Açan p Ray ü *ebbis Bir Vatandaş dai, ge ân iy €vi açmı kikanş , YeMeklerinin ü kia hip z Si Tür,» bir zamanda Alman- tin d, İLİN olduğu k iç de ti, tebii #öbetini Kazanı tandaşımızı bis va ebrik ede Sokaktan DOLAR MEMLE Görd üğüm Amerika K ETİNİN SEFALETLE BUNALAN KÖŞELERİ ÇT , 22 West (Yukarı Şe hir) den yeraltı trenine bindim, üçüncü Aveneu'de, A- şağı Şehirde yerüstü treninden indim. Dolar memleketindeki sefaletin en büyük merkezi o- lan Goerk .sokağma gidece- ğim. El arabaları içinde giye- cek eşyadan tutunuz, soğan, lâhana her şey satılan pazar- dan geçiyorum. Sokaklar çöp içerisinde. Nevyork belediyesi galiba şehrin çöplerini bura- ya döküyor. Dünyanın en ucuz deniz ma- Amerikada, pazar, &n ucuziyle öğü nüyor, Yürüyorum, El arabasını içinde sebzelerin kokusu bur. numa asitfi gibi giriyo, ban önündeki halk alak çin biri ini itip kakıyorlar,.. Yerlerdeki karpuz kabuklarma basıp düşmemek için yere bakmak im, gözüm pszarda... El araba. dizilmiş., en kötli gı- €n pis pamsuda, ent gent, (metelik metelik) satılı- kak uzanıyor. Bu pa. ından öteki ucuna gi- dinciye kadar, ciğerlerime kadar dezenfekte m, Pazarın ucu göründü, terlerimi siliyorum, zarın bir w m, hava kararmak Üze- rk, sokağma gi- er (Şark nehri) uzaktan görünüyor. Nehrin kena. rındaki evler, Nevyorkun ? i ribirine benziyen denberi badana gö: yangından çıkmış gibi sim. lere bakıyorum. Pencereleri yorganlar, batt l y »kaği lerden ötekine gerilen iplerde ça. maşırlar kuruyor. Yangın merdi, venlerinin en üst bas da bir kadın, bir gaz ocağ inde balık kizartıyor. Pencereden pencereye nca konuşan iki genç kızın biri saçlarını tarıyor, ölekisi yarı beline kadar pe: len sarkmış, elindeki muzun kabukların: sokağı or. Kadılar, sokak kapılarının önü. ndalyeler atmış, oturuyor, ko. lar... Kapınm önünde bir henüz uykudan kalkmış, ge- Muhakkak gece ça Çıplak ayaklı, yır tık pantalonlu çocuklar, sokağın pislikleri üstüne oturmuş zar tutu. yorlar... Karanlık evlerin içinden gelen kokular, evlerin içindeki pa- zar, kendini dışarı veriyor. Sokağın esinde genç bir kızla erkek gü- yorlar, Biraz ötede bir grup, kadın er. kek yüksek sesle konuşuyorlar. — Bugün polis, Mister Brovw'nun sokağa atmış ya kiralar yükselmiye- niyor, şman, uzun boylu bir erkek ılatıyor: — Artık yardım bürosu kapılat?- nı kapadı. Yarm hepimizin eşyaları sokaktadır. adm, erkek hepsi bir ağız- dan konuşuyorlar. Ne söy- iediklerini ben değil, belki kendile- ri de anlamıyor! Yandaki sokağa sapıyorum. De- değişmiyor. Yalnız burada bü- vik amele apartmanları var. YÜZ Yazan: Sabiha Zekeriya | Wrrnamasnasas aza Amerikada büyük grevlerde, açlık yürüyüşlerinde elleri taşlı, . sopalı ve hattâ tabancalı kadınlar ön safta yürürler odasında üç yüz aile oturan apartı. manlar... Her pencereden iki üç ço cuk başı uzanıyor, Sokuklar çocuk dolu, Memedeki çocukların ciyak ci yak ferayatları duyuluyor, Bu 80. kakta çocuk galiba yerden yaba- nl ot gibi büyüyor... Her evin önün- de bir grup, sandalyelere dizilmiş, pazardan dünyanm en Ucuz esva. bm almış, senelerce giydikten son- ra rengi uçmuş, perişan kıyafetli fr kara kadılar... Telerinden bir tane si sesleniyor: — Mrs, Mrs ! Birisini mi arıyor. yır... Kendi kendime konu şuyorum: Birisini değil, sizi, hepi. Bizi arıyorum. Hayır dediğime pişmanım. Bu sefalet köşelerin alnız sokakla rmi, evlerini dej sanlarını gör» mek, onları da tanrmak lâzım, — Evet, bir sokak arıyorum. Bo. very'ye nereden gidilir? — Bovery, bütün buraları Bo- very, siz hangi Sokağı arıyorsu- Evet Bovery, biitün Şark nehri kenarından uzamış, uzamış, şehrin ortasını geçmiş, on dört sene evvel Zenginlerin çalım attığı tâ Genox caddesine dayanmış... evyork gelirinin harltasın. da adı yazılı olmıyan bir | sokeğm ismini veriyorum. Hepsi düştünüp, araştırıyorlar, Bu meçhul Sokağı araştırırken, onlarla dost o- Muyoruz. Yahudi, Italyan, Alman, her milletten var... Yavaş yav: birer birer bana bu sefalet köşesi- nin dertlerini anlatıyorlar, Dorothy Rizgo, açlıktan ölen, bü: || yük bir heykeltraşm heykelini ya- Pip, tabutunu sokak sokak gezdir- dikleri sefaletin çocuğu, bir kahra- man gibi, bir destan gibi kadmla- rm ağzında, Ince, uzun boylu, ku- lakları uzamış, rengi yemyeşi bir kadın anlatiyor: — Dorothy tosun gibi bir çocuk. tu. Birden hastalandı, Gece gün- düz ağlardı. Babası senelerdenberi | zdi. Yardım bürosundan üç haf- tada on alti dolar alırdr.. İki ay ev. vel parayı kestiler; Dorothy'nin a- nasi da hasta ve işsizdi, Dorothy vedi çocuğun beşihcisiydi. Zavallı anası hergün suyun içine bir kaşık damlatır, onu iç Ötekiler sokaklardan ekmek toplıyabilirdi, bu küçüktü. Zavallı açlıktan öldü.. Kısa boylu, şişman, esmer bir ka dın, galiba Ispanyol: — Dorothy, Dorothy diyip duru. yorsunuz. Hepimizin çocuğu onun gibi değil mi?.. Ben bizimikilere ka- rmları acıkmasın diye Amerikan sa kızı çiğnetiyorum. Kadınlar san değişiyor, anlamadığım bir sanla konuşuyorlar... eçhul sokağı bulamadan yan larından ayrılıyorum... Ba- sik tavanlar, dar uzun pencerele, rinden dışarı kırmızı Işıklar saçan kabarelerin önlerinden geçiyorum. Kırmızı derililer zamanından kal- miş gibi, bir evden ziyade çadıra | benziyen bir bina.. Geniş kapısın. dan içeriye bakıyorum, Bir lokan- ta. Sefaletin lokantası. İçeri giri. yorum. Uzeri örtüsüz, pis, tahta masalar, Alçak sandalyeler. Duvar Yarma, bizim mahallebici dükkân- ları gibi resimler dizilmiş. Grevle. rin, grevcilerin resimleri. Onlüğü- rün rengi beyaz mı, siyah mı belli olmıyan bir garson masama yakla- şıyor — Ne yiyeceksiniz 7, , — Burada birşey yenmez... Bir gazoz istiyorum. Gazozla beraber getiriyi Ftrafımdaki masalarda, kolları sıvalı, göğsü bağrı açık ameleler 0- turuyor... Kocaman bira kadehleri- nİ bir solukta içiyorlar,. Bu sefalet âlemine mahsus bir ingilizce konuş tukları için ne söylediklerini anla. mak mümkün değil, Geniş kapı- dan, çıplak ayaklı, beyaz donlu ço- cuklar giriyor... Masaların önünde dikilip duruyorlar, iz ekmekti, de bir parça yesem olmaz mı7. — Olur... Sandviçi sen, âfiyetle yiyebilirsin... Lokantaya gözleri kanlı, iri yarı adamlar giriyor.. Bovery'nin pe likaryaları, Bovery'nin küllhanbey- leri... Gece kararmıştır... Bovery 80 kaklarında açlar selâm durmuştur. Kırmızı derililer zamanmdan kalan çadırdan çıkıyorum. Beyaz donlu çocuklar, tabur tabur dizilmişler... Sokaklardan biraz süratli yürüyo. rum... Evlerin pencerelerinden, gaz Jâmbalarının ışıkları sokaklara ak- sediyor,. Kadınlar pencereden pen cereye konuşuyorlar. Dilendikleri parsları paylaşmak için çocuklar alt alta, üstüste dövüşüyorlar... . East River nehrinin kenarında- yım, Arkamda Nevyork.. Nevyor. kun göklere başvuran yüksek bina- ları.. Rokfellerin 70 katlı demir âbi desi... Eski vali All Smith'in yüz katlı Empire binası... Yükseklik rekorunu kaybeden Voolvorth bina sı, milyonların, milyarlarm kasası olan Wall Street sokağı... bir de sandviç — Sizin y yük medeniyet. Kulaktan Kulağa > . “ Kadınsız Lokanta Arıyadursunlar ... Kıskançlık dünyada az görülen bir huy değildir. Hele kadınlar arasında. Son günlerde Bayan (X)e doktoru Avrupa banyolarına gitmesini tavsi. ye etmiştir. Fazla çalışma, sinir, bel- ki de kıskançlık yüzünden karaciğeri yorgundur. Bir su şehrine gitmek lâ- zm. Bayan (X) her seyden evvel | sıhhatini korumak için bu tavsiyeyi kabul ediyor. Lâkin dedik ya! Ekseri hemcinsleri gibi o da kıs- kançtır ve belki de biraz gözleri dı- İ şarda olan kocası da buna sebep ol- maktadır. Kadmcağız sıhhatini mi kaybetsin, j kocasını mı? İkisinden de ayrılamı- yacağı için işi şöyle hallediyor. Avrupada tedaviye gittiği zaman | kocasmı, oğlunun kontrolü altına bı rakıyor. — Oğlum! Babanı sana emanet 6- dlyorum, Ben yokken tabii yemekleri dışarda yiyeceksiniz, Bu vesile ile ka- dınlı lokantalara girmesine sakın mü samalın etme! On üç, on dört yaşındaki delikanlı, anasmın kendisine verdiği vazifeyi o kadar büyük bir ciddiyetle Ifa edis yor ki, kendi de, babası da bazan sa“ sileree kadınsız lokanta aramakla vakit kaybediyorlar, Çünkü çocukcağız, anasınm, bar ve İ mızıkalı lokantaları anlatmak için sarfettiği kadmlar lokanta tabirini İ umumi manada alıyor ve her lokanta» nın önünde babasına İ — Baba! Sen burada biraz dur! Ben içeri bir bakayım! diyerek içeri girip bakıyor ve kazara içinde yetmiş beşlik bir tek kadın görürse: — Burası olmaz! Kadın var, diye babasını oraya bırakmıyormuş. Bu yüzden baba oğul çok defa için- de kadma tesadilf edilemiyen plyazez ve ciğerci dükkânlarında safra bas- tırmakla iktifa ediyorlar, YP rr rr * Okuyucu j ç mektubu * İnn gafa Kadıköy Taşocaklarında Kedi Sürüleri Okuyucularımımzdan B. Akçiz yazıy “.- Kedilerle mücadele ediliyor, Serseri kediler yakalanıyor, toplat- tırılıyor. Hayvanatı himaye cemi» yeti tarafından işkencesiz öldürülü. yor. Ancak Kadıköy ve civarı çöp- lerinin döküldüğü uzun çayır mev- kini görmeyiniz. Taş ocaklarına gelen arabalar, oraya canlı cansı sürülerle kedi bırakıyorlar, Bence bu yolda daha makul bir sistem bu lunmalı, umumi sıhhat korunmalı. dır.,, RESMİ DAİRE LERDE MEMURLAR ve HALK Başka bir arkadaş anlatıyor: Garip, ben de Haziranm 9 - 11 raddelerinde bir polis merkezinde #öyle bir mauameleye maruz kal- dım: Bay komiser evrakımı aldı. Oku | madan ikametgâh sordu, Verdi. Zim cevap üzerine “.... polis ka rakoluna” diye havale etti, Ne ika- metgülim, ne de kâğıtların bu ka- rakol ile hiç bir miisasebeti yoktu. Bunu Bay komisere söylememe rağ men o ısrar elti : — Hele bir kere oraya götürü- | müz de. Bakalım ne diyecekler? Resmi bir makamın bu ısrarı | karsısında bana pek sapa ve uzak düşen ,. .. . . karakoluna kadar gitmiye mecbur kaldım. Karakol. daki polis memuru kâğıdı görünce: — Yanlış! dedi. Havale Galata merkezine olacaktı. Ve kâğıdın üzerine birşeyler yaz dıktan sonra bana uzatir. Bir Polis Karakolunda Ben — Demek şimdi buradan doğru Galata Merkezine gitmek lâ zım, öyle mi? Memur — Hayır, dedi, tekrar bizim merkeze döneceksiniz, Ko. miser imza edecek, ondan sonra Galataya gideceksiniz. Böyle olacağını evvelden bildi- Elm için ses çıkarmadım. Allahım sıcağında tekrar yokuş yukarı mer keze döndüm. Beni yanlış yere gön deren komiser kâğıdı aldı ve İmza- Iadı. Bu kadar! Fakat benim kımıl. danmadığımı görünce: — Galata merkezine götürecek- siniz. dedi, Ben, yine yerimden kımıldama- dım, Uzun uzadıya komiserin yü. züne baktıktan sonra: — Evet, dedim. Ben Galataya gitmek icap ettiğini biliyordum. Bunu sizin benden iyi bilmeniz lâ- zmgeliyordu. Siz beni ..... ka- rakoluna göndermekte ısrar etti. niz; benim boş yere bu kadar va kit kaybetmemden ve yorulmam- dan siz birsey kazandmız mı? Münakaşa neticesinde komiser haksız olduğunu kabal etti. Etti amma akşam da olmuştu. Bu sefer ben can sıkıntımı yenemiyordum. — Ne olur? dedim. Şurada, o- danızdaki duvara hangi sokağın, hangi sıra evlerin, hangi polis mev kiine tâbi olduğunu gösterecek bir harita, bir kroki bulundursanız? Ru o kadar sade ve kolay bir me- sele ki.. Aldığım cevap kulaklarımda çm- lyor : | — Olacak, yavaş yavas o da ola. |