| ı SİNEMA DÜNYASINDA: Birbirinden üç yeni yıldız Amerika yolunda A merikan kumpanyalarının Avrupadan artist ithaline başladıklarını birkaç gün evvel ha- ber vermiştik. Fransada Holivut i- çin seçilen üç artistin İkisini he- men herkes tanır. Bunların biri, bir kaç Fransız filminde fevkalâde m 1. vaffakıyet gösteren Mirelile Balin- dir. Cici Mireille Balin, genç Fran- #ız sanatkâr neslinin en güzel ve muktedir artiztlerinden biri olarak tanmmıştır. Kendisi bir Fransız ba ba ile bir Italyan annenin çocuğu. dur ve 1912 de Montekarloda doğ- muştur. Çocukluğunun ilk devirle. ri pek uslu geçmiş, sonra birdenbi- re bir leyli mektebe girerek oruda haşarllaşmış ve bir oğlan çocuğun yapamıyacağı muziplikleri, yara- mazlıkları başararak, mektebin tat 1 bir belâsı kesilmişti. Babası zen- gin bir adam olduğu için Mireille yirmi yaşına kadar hiç sıkıntı gör- memiş, fakat günün birinde mâli bir buhran neticesinde ailenin bü- tün serveti mahvolunca genç kız ha yatını kazanmıya mecbur kalarak, büylük terzihanelerde modelliğe baş Jamıştı. Mireille az zamanda, güzel- Jiğiyle o kadar meşhur olmuştur ki, birçok fotoğrafçılar ve ressamlar o nu modelliğe almışlardır. Ne çare ki bu meslek namuslu bir kız için fazla kazanç getiren bir meslek ol. madığından, Mireille fakirlikten kurtulamamıştı, Onun artistiiğe başlayışı bir tesadüfün eseridir. Bir gün bir kahvede otururken, kendi- $ine dik dik bakan iki erkek gör- müş ve tam herifleri azarlamıya ni- yet edeceği sırada, bunlardan biri. nin hürmetle önünde eğildiğini ve kendisine kartını verdiğini görerek hayretler içinde kalmıştı, Karta bir göz atınca, bu adamın meşhur reji- gör, Jean de Limur olduğunu gör- müştü. Ve işte Mireille'in artistliği bu karşılaşma ile başladı. Holivuda gidecek sinema artist- lerinin ikineisi, Michöl Morgandır Michel Morgan da çocukluğunu ga yet haşarı ve başıboş bir halde geçir miş. Sonra babası tarafından, cam- bazlığa sevkedilerek, küçük yaşta müstait ve iyi bir cambaz olmuştu. On dört yaşlarmda iken, babası- na, Halivuta gidip büyük bir artist olacağını söylemişti. Evden eyri linca Holivut yerine, Parisin bir u- cunda bulunan büyük annesinin evi ne gitti. Sonra, artistliğe hakikaten merak sardırarak, Comâdie Fran- çaise artistlerinden Renğ Simonun açlığı dersaneye girdi ve orada gok muvaffak olarak günün birinde tesadüfen bir arkadaşının yerine bir filmde oynadı. Bu oynayış onu derhal meşhur etti. Kendisi şimdi 17 yaşında bir artisttir, Holivutta ilk filmini Char les Böyer ile çevirecektir, Yine Amerikanm angaje ettiği &- çüncü artist ise, hiç kimsenin tanı- madığı bir genç kızdır. Adı Blan- chette Brunoy'dur. Kimsesizdi. Bir doktorun evlâtlığı olarak yetişti. Ve sonra bir tiyatro müdürü olan amcssı tarafından tiyatroya soku- larak, piyeslerde oynamıya başla- dı. Niheyet Parisin meşhur Oeuvre tiyatrosuna angaje edildi. Fransada (lk çevirdiği film (Claw- dine mektebinde) filmidir. Daha bitmemiştir. Bu mevsimde biz onun ik filmini seyrederken o da Holi- vutta yeni filmler çevirecektir. En Çok Gülenler Hiç Gülmiyenler inoma yıldızları arasnda gülmek ve gülmemek te bağ» lı başına bir meseledir .Hele Holi- vutta bir kısım yıldızlar kendileri ne gülmeyi moda yapmışlar, Bun- lar gülmek hususunda en ziyade hayvan seslerini taklit ederler. Me- selâ Marlene Dietrich; güldüğü za- man kurbağa sesi çıkarmaktan çok hoşlanırmış. Yine meşhur yıldız - lardan Annabella gülerken tavuk sesi çıkarmayı kendisi için bir hu. Susiyet olarak kabul etmiştir. Bu cici yıldız bilhassa kahkaha atarken tıpkı tavuk gibi gıdaklamaktadır. Meşhur Şarlo hususi hayatında gülmemeyi tercih etmektedir. Hele Şarlonun kahkaha attığı hemen hiç işitilmemiştir. Bir zamanlar hepi- mizin çıldırasıya alkışladığımız şu sabık komik Malek, sinemacılık ha- yatında bir kere bile gülmemiştir. Esasen Malek beyaz perdede gül - memeyi mukavele ile bağlı olduğu kumpanyaya taahhüt etmiş bulunu- yordu. Nelere Kızarlar? inema yıldızlarının sinirlilik- leri de meşhurdur. Bunla- rm mühim bir kısmı, hiç olmıyacak şeylere kızarlar, fena halde sinirle. nirler. Geçenlarrla #len enrrsm veya plâtin renkli yildiz'ğean Harlöw, sis yah renkten hiç hoşlanmazdı. Ne olursa olsun, rengi siyah olan şey- leri hiç sevmez, #okak'a siyah elbi- seli birisini gördüğü zaman fena halde sinirlenirdi. Hattâ evine si- yah elbiseli misafir katiyyen kabul etmezdi, Kate dö Nagi de bozuk paraya karşı fena halde düşmandır. Çan- tasmda hiç ufak para taşımazdı. Lilian Harvey ise, ihtiyarlara gok kızarmış. İhtiyarların bulundu- ğu meclise adım bile atmazmış. Evvelce Neydiler? Clarek Gable, artist olmadan ön- ce çiftlik amelesiydi. Charles Boyer, aktörlüğe başla- mazdan evvel ilâhiyât tahsil edi - yordu ve belki de papaz olacaktı. , Komik Şarlo, artistliğe başlama. dan evvel, Londrada işsiz bir ser. seri idi. Amerikada iş bulmıya gitti, Eddie Cantor, sinemaya başlar madan evvel, bir avukatın yanm- da kâtipti. Georges Bancroft, hapisaneden çikrp aktörlüğe başladı. William Powell, artistlikten evvel barlarda dansörlük ediyordu. Harold Lloyd'un hiçbir mesleği yoktu. Bakkallık yapmak istiyordu. Tesadilfen artist oldu. Francis Bushuran, sokaklarda yemiş, kestane satardı. İlk filminde kestaneci rolü yaptı. Gary Cooper, bir lokantada gar sondu. Don Jose Mujika, kibar bir aile- nin hiçbir şey öğrenmemiş bir çorü- Zu idi. Güzelliği yüzünden artist ol- ald Davis, bir bürodü dakti- loluk yapıyordu. Sonra sinema &- tölyelerinde kâtibeliğe, nihayet te artistliğe başladı. Marlene Dietrich, Berlinde caz. bandlarda kemancılık yapıyordu. Gloria Swanson, sinemaya başla” madan evvel, büyük terzihanelerde modellik yapardı. Greta Garbo, daktilo olacaktı. sonra, kartpostal fotoğrafçılarma modellik yaptı. Jack Oak, bahriye zabiti idi. As- kerliği bıraktı, Artist oldu. Robert Montgomery, bir cazbant- ta saksifon çalıyordu. güzel ME Mireille Balin Eleonar Powell, köy mekteplerin. de muallimelik yapıyordu. Dansa me | rak etti, Ilkönce Neyorkta barlarda galıştı. Sonra sinemaya girdi. Sis kazalarının Önüne geçen Yeni bir âlet İngilterede vücude getirilen yeni bir ihtiram, sis yüzünden denizde| ve havada vuku bulan bütün çarpış- malara mâni olduğu İngiltere gaze- teleri tarafından haber veriliyor. Yeni ihtira, en kesif tabakaları ya- ran bir sihirli gözdür. Bu göz cn ko- yu karanlık içinde 23 mil mesafeyi görmektedir. Tayyareler bu sayode sis içinde görünmiyen dağları göre- cek ve hiç olmazsa beş mil mesefe- | de iken vaziyete göre tedbir alacak. | lardır. Yeni âlet yoldr tesadüf olunan her maniayı hemen kaydetmekte ve İonun mesafesini de göstermektedir. Bu alette göze görünmiyen şualar- dan istifade edilmektedir. Ihtiram sahibi Mister Aldrig namında bir In- | deşik olarak, boy AN Y aramaz yumurcakların ağız- larını en ziyade sulandıran yemiş, muhukkak ki kirazdır. Bu koca koca al ve kırmızı gözler yap- raklar arasından bizlere gülümse Yip “Gel! Gel” dermiş gibi işaret- ler ettikçe, biz yerimizde mi dura- bilindik. Babamız, anamız, hocamız, bize başkalarının malma el salma derlerdi. Fakat bu dallarda salla» nanlarsa “gel de beni ye” diye ça- gırıyorlardı. Bittabi faziletin ta ken disi upuzun, sipsivri dallara ellere kolla sarılırdek, Biz büyi en tepelere, en te- pelere, tâ mavi göklerin altına tır- maânırdık, Güpgüdük kollarile, ba- caklarile bu cambazlıkları becere- miyen küçüklerimizse ciğere bakan kediler gibi, aşağıdan “bize de at- sanıza!” diye miyavlarlardı. Fakat her şey gibi kiraz mevsi- minin de bir gün sonu gelir. İşte böyle, kiraz da artık son turfan- dasma varmıştık. Gel de kiraz bul. Ha yerde altın ara, ha ağaçta ki- raz. Allahın sabahından beri bir sü rü kısır ağacın te pesine inip çıkmış tım, Ağzım kuru, ellerim boş, pan. talonum da delik nu kırmış, ve bas Se aralıklarından #V yolunu tutmuştum, Bir de ne gö reyim istersiniz? Tam yolumun ü- zerinde kâinatın en mücizevi kiraz ağacı, Ne ağaçtı o? En ince dallarından bile salkım salkım kirazlar sarki- yor, akşam rüzgürmda şahane ş&- hâne sallanıyorlardı. Hâşâ, bunlar kiraz değildi, Koca koca cennet damlaları idi, H emen ağaca yapıştım. E| kol Uzatmıya ne hacet. Ağaç tepeden tırnağa kadar kirazdı. El- lerim, kollarıma yüzüme gözüme değiyorlardı, Enikunu yiyip te kar. nim Said ame, ağam” üzerinde den evin damı görünüyordu, Evde korkusuz ve kaygusuz keyif, çatan kardeşlerimin yanmda bulunmasını özledim, Ağaçtan çarçabuk inmeli idi. Fa- kat yüreği tıpır tıpır çarplıran bu koca korku boşu boşuna çekilmez. di ya! Hiç olmazsa ceplerimi kirazla | doldurayım da korkunun acısı çik. ; sm dedim, Fakat cebim yalnız bir tekti, Ceplerimi çam kozalakları, çiviler, ve taşlarla tümseklenmiş görmekten usanan annem birinden başka bütün ceplerimi dikmişti. O. nun için kirazları derimle gömle. Zim arasına doldurmiya başladım. Onların cilâlı yüzleri tenime soğuk soğuk dokunurken gıcıklanmış gibi titriyordum, F akat ağacın altına bir çift in sanm konuşa Konuşa yak. laştığını duyunca ödüm patladı. Çıt etmeden, usulcacık , yaprakla- rm arasından bakındım. Bir kız bir erkektiler. Hınzırlar, benim ağacın altina çökünce elele verip biribiri. ne “seni seviyorum” demiye koyul. masmlar mi? Artik sular kararıyordu. Gözle. rimle güç seçiyordum. Başımı daha ziyade uzatayım derken göğsümü önümdeki dala bastım. Göğsüm- de ezilen kirazlar suları, göbeğim den aşağıya, bacaklarıma kadar ak- tr. Ağzımdan bir “ay!” kaçtı. Ağa- em altındaki kız: “Aman birgey var!” diye delikanlıya sarıldı, Tki- si de gözkulak oldular. Genç adam: “Birgeyelkler yok” dedi. E ve varır varmaz, ağaca tır. mandığım için, pantalonu- mu yırttığım için, geç Kaldığım i- çin ve göbeğime kadar sıvanan ki. raz bulamacı için adamakıllı bir da yak faslma uğrıyacağımı pekâlâ bil diğim halde yine oracıkta işin ala- yında idim, Mahsus bir çıtırdı ol- sun diye kuru bir dal kırdım. Dal çıt diyince kız sanki bir elektrik cereyaniyle dokunulmuş gibi yerin- den o hopladr. Neyse oçıtırtı- yı kertenkeleye atfettiler Fa- kat ben boş durmuyor- dum. Oyunu derece derece azıtıyor dum. Bazan baykuş gibi ötüyor; gilizdir. bazan da parmaklarımın arasma #£ Cocuklar ve Kirazlar Çam azan: / #Francesco Chiesa / Çeviren: ç (Cevat Kabaağaçlı N ameline kıştırdığım kirazların çekirdekleri. ni fırlatıyordum. Bir aralık adam “yağmur galiba” dedi, Kız da “yıl Bu Pazar Günü İngiliz Pehlivanlarile Güreşecek Bu pazar Taksim stadında biri Tekirdağlı ile, diğeri Mülâyimle gör mek üzere şehrimize uğrıyan iki fn giliz pehlivanı dün matbaamızı 799 ret ettiler, Bir saatten fazla görüştüşümüz pehlivanlar bizde Mr“ tıkları intibam çok müsait olduğunu peşinen söyliyeyim. Kagiliz pehlii” ları Mülâylme yenilip burada kemeri ni terkettikten sonra memlekef* dönen Amerikan boğasına hiç benz emiyorlar, Ingiliz pehlivanlarının hallerinden, konuşmalarından, O giyinişlerinden mektep gördükleri hemen farkedili- yor. Vücutlerinin şekli de, seyircile- | re yalnız gözdağı veren şiskinlikte değil... Teap ettiği kadar etli ve yağlı, | iyi idmanlı oldukları boyları ve ke-| mikleri nisbetinde artmış kilolarm- dan forkolunuyor. Profesyonel güreşçilerden ziyade, terbiyeli ve okumuş smatörlere ben- İziyen İngiliz pehlivanlarından kendi- leri hakkında aldığımız melümatı ve pazar günkü güreşlere dair düşün- düklerini naklediyoruz: Tekirdağlının rakibi Tekirdağlı Hüseyin pehlivana kar- şi çıkacak olan Afrikalı Vandervelt, yirmi sekiz yaşında imiş. Boyu bir metre seksen tutan bu pehlivan ki losu 98 dir. Profesyonel olmadan Ce- nubi Afrika amatör şampiyonluğunu ve Imparatorluk amatör şamniyona- smı Üç sene muhafaza etmiştir. On- dan sonra profesyonel olmuş ve dört dızlar parlıyor a" diye cevap verdi İ le mukabele ediyordu Ben devam ediyordum. “Tık!” © lun kaldırım taşma, “tak!” tari” daki Tâhünalarm birine, Aşıklar bi tarafa bakınca “tık tak!” aksi *8'“ fa, Kıs ürktü. Dayanamadı. Ayaği #iriadı. Itiraz kabul etmez bir 899 le: “ben mutlaka gideceğimi” di. Kalktılar. Savuştular. Haçtan inerken, baykuş (ÖLÜ lerinin en şaheserini taklit yordum. Evde adamakıllı pataklanacağı" ma emin olduğum halde içimde SÜ dırtıcı bir sevinç vardı. Belki 8€' şen bir çifti ürkütüp kaçırtmışt” da ondan, —S m Mülâyi kere güreşmiştir. çi İlk güreşte bir buçuk saat si E pıştıktan sonra Yunanlıya mağ duğunu söyliyen Vandervelt ? güreş için dedi ki: “ — lik güreşimde benim Cim ye dos ayarında olduğunu anladı” ikinci güreş istediler Ahalinn “, sunu memnuniyetle abu) ef Cim Londosla yenişinciye Kads” tuşmak üzere bir intikamı maçı ladik, > Ikinci güreşe çıktığımız po beş dakika kadar ihtiyatlı ve © li hareket ettik. On ber dekikt “e, ikimiz de olanca sürat ve KU“ ei mizle biribirimize atıldık ve *€ bir güreşe başladık. Yunan < yonun her hamlesine diğer bir ”. m, Güres i Biribiri alar © ıyalı bir saati geçmişti B* yenemiyorduk. Fekat dakika. ledikçe Cim Londosun acı KUYU eksilmiye başladığın: farksdi” gir sene daha güreşerek pehlivanlık ha- yatmı yedi seneye çıkarmıştır. Cim Londosla nasıl güreşmiş? Cenubi Afrikalı Vuwdervelt, «han şampiyonluğu bir zamanlar üzerinde | üzere yere serildim ve meğlÜ? addolunan Yunanlı Cim Londosla iki Tam bir saat elli dakika olm. Cim Londos bana bir ayak W” yunu tatbik etti, Ben oyağıni” yek niaması için hakeme şikâyet “yık dım.