21 Haziran 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

21 Haziran 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Paraları Fatma mı Aşırmış Meşhut Suçlar Müddeiumumiliği dün karı- / şık bir iddianın tahkikine elkoydu. Polis, Müd- / deiumumiliğe birisi kadın ve birisi erkek, iki Florya Safasına Çıkayım Derken, Paradan Olmuş! VAA LA ',—'x,'*'—’xı? ' Mahkemelerin £ ğ Yaz Tatili Bir ay sonra, yani Temmuzun yirmisinden itibaren Eylülün beşine kad hkemel &yaz tatili başlıyacaktır. Müstacel ceza ve hu- 4kuk işlerine bakacak olan nöbetçi mahkemel! 4 / TAN Hastaneye Esrar Sokmak İsterken Ahmet isminde bir delikanlı dün Bakırköy hastanesinde bir âkıl hasta- sını ziyarete gitmiştir. Ahmet, has- tanenin bahçesinde gezerken memur- lar vaziyetini şüpheli görmüşler ve üzerinde araştırma — yapmışlardır. Ahmet, bir bohçaya sardığı macun halindeki afyon ve esrarı beline bağ- lamış ve macunu arka tarafma getir- miştir. Memurlar, derhal Ahmedi jan- darmaya teslim etmişlerdir. Ahmet, bu zehirli maddeleri has- tanede tanıdıklarma vereceğini itiraf etmiştir. Ahmet, dün cürmümeşhut müddeiumumiliğine getirildi. Müddei- umumilik iş, ihtisas mahkemesine âit olduğu için suçluyu tekrar jandar- mgya vermiştir. Bügün ihtisas müd- Nrin listesi henüz Adliye Vekâletinden ge!mı:-Ş _mı'ştı'r. Adliye tatili münasebetile avukatlar da tatil yapacaklardır. Bazı avukatlar toplu bı'r' ___Cuçlu ve 7 şahitle beraber bir torba da gümüş |para getirmişti. Davacı hastane memurların - dan Mahmut şikâyetini şöyle anlattı: N — Bu, suçlu Fatma eski bir tanı- dıktır. Dün Galatada rastgeldim, Be- a Beyoğluna çıktık. Bir muhalk debicide tatlı yedik. Sonra da istira- |hat etmek üzere bizim eve uğradık. fatma odada oturuyordu. Ben misa- Jfire hizmet etmek için arasıra dışa- Oya çıkıyordum. Akşam oldu. Fatma- teşyi ettim. Giderken de bugün oryaya gitmek üzere kendisinden Tandevü aldım. Sabahleyin kalktım. tma ile beraber oturduğumuz oda- kilitsiz sandığımdan Florya mas rafi için para alacaktım. Sandığı a- çınca paranın yerinde yeller estiğini gördüm. Yalnız dört tane yirmi beş iruşluk kalmıştı. Elli liram vardı, | hepsi yeni çarhtan çıkmış gümüş li- ra, yarım lira da 25 kuruşluktu. Bu arı aşırmış . Ben bu sabah doğ- Fatmanın evine gittim, kapısını idim. Güzellikle yalvardım ve: — Bayan Fatma, dedim. Şeytana üşsunuz, bir şey yapmışsınız. ci de şaka yaptınız, Lütfen param n size lâzım olanını almız, üst ta- Ta bana iade ediniz. Fatma ciddi bir tavırla: — Ben almadım. Ben hırsız deği- n, dedi. Bu konuşma esnasında Fat m odasıma kadar girmiştim. Ben e elimle yatağının bir ucunu kal- arak bakmak isterken birden'sire ma yastığını kaptı ve kucağına stı. Aşırdığı paraların yastık için- olduğunu anladım, Dikkat edince tığın bir yaşmın da sökük oldu- nu gördüm. Fatma ayağa kalkar- yastığın içindeki paralar yerle- saçıldı. Bunlar benim paralarım- dı. Ben toplamıya başlarken Fatma, paralar benim, diyordu. Ve bir ara- ik avazı çıktığı kadar: —— Yangın var! Diye bağırdı. Bü- tün mahalle halkı, polis ve bekçi de op landılar. Mal canın yongasıdır. Bay Müddeiumumi ben de: halde Avrupaya ve Balkan memleketlerine 2gı'tmek için hazırlıklar yapmaktadırlar. AA AAA AA AA / Yetmişlik İhtiyar Kadın Adamı Belâya Sokmuş! Gür kaşlı, palabıyıklı, yağız çehreli, kafası iri, görünüşü dipdiri otuz beşlik bir adam... Adliye merdivenlerini söylene söylene çıkı- yor. Belli ki bir derdi, kendisini hiddetlendiren bir pürüz var. Ve merdiven ayaklarını çıktıkça sesinin tonu yükseliyor, hiddeti artıyor. Dükkân Açmışlar Bakırköyünde oturan arabacı Bed ros ile Beyoğlunda benzinci Ali hafta tatili olan pazar günü dükkânlarmnı açmış olduklarından her ikisi de Sul tanahmet Sulh İkinci Ceza mahkeme si tarafından beşer lira para cezasi- na mahküm oldular. — Paralar benim; ' diye feryadı bastım. Böylece karakola geldik, pa- raları saydık, 35 lira 25 kuruş çıktı. Mütebakisini ya Fatma başka yerle- re sakladı veyahut birisine verdi: Bundan sonra Müddeiumumi Fat- mayı sorguya çekti. O, paraların ken disine ait olduğunu iddia ediyordu. Polis evde paraları yakaladığı za - man Fatmaya miktarımnı sormuştur. Fatma paranın miktarı hakkında hiç bir şey söylemediği için davacınm şikâyeti kuvvetlenmiştir. Boğuşma esnasında kadın Mahmudun kollarını ve yüzünü tırnakladığı gibi Mahmut ta Fatmanm kolunu jiletle kestiği id- dia ediliyordu. Suçlular para ile bera ber nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi- ne verildiler. Mahkeme kararını bü- gün bildirecektir. —| Göz ucu ile sözdüm ve yanma sokul dum. Meraklanmıştım. Derdini anla- mak istiyordum: — Selâmünaleyküm, ile söze baş- ladım. O, önce cevap vermek sonra: — Aleykümselâm, diyerek merdi- venleri çıkmakta devam etti. Ben ilk suali yapıştırdım.: — Hemşerim.. cürmümeşhut mah- kemesi ne tarafta acaba? | Hiddetinin derecesini Aafistirme- den cevap verdi: — — — Ben de onu arıyorum ya! Ve beraberce yürümiye başladık. O samimi bir dert ortağı bulduğuna kanaat getirerek anlatmıya başladı: — Ciğerine pire düşsün mel'unun. Anamdan emdiğimi burnumdan ge- tirdi. Bereket ki, şu mahkemeleri icat etmişler. Eğer insan davasını anlata- cak bir hâkim bulmasa günde yirmi beş kere katil olur. — Ne oldu ki? Kafasını iki yana salladı, bir siga- ra yaktı ve devam etti: istemedi, — Ne olacak ki? Başım derde gir- di. Bir sevap işliyeyim dedik, başı- mıza belâ satm aldık. Mahallede kart tavuk suratlı bir karı vardır. Yaşı yetmişi çoktan geçmiş. Yiyecek bir dilim ekmeği yoktu. Acıdım, şöyle, d miliğine teslim edilecektir. HALKEVLERİNDE ğ ; Konferans Eminönü Halkevinden: 21-6-937 Pazartesi günü gecesi saat (21) de Evimizin Cağaloğlundaki merkez bi- nasında İbni Sinanım 900 üncü ölüm yılı Mmünasebetile Dr. Saim Ahmet tarafından (İbni Sinanm hekimlikte yaptığı yenilikler) ve onu müteaki- ben İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Profesörlerinden Hilmi Zi- ya Ülk€n tarafından (İbni Sinanm Felsefede yaptığı yenilikler) adlı bi- rer konferans verilecektir. * Bu konferanslar bütün yurddaşlara açıktır, | Askerlik işleri Orta Ehliyatnamelileri Davet Eminönü yabancı askerlik şubesi başkanlığından: Kısa hizmetli ve or- ta ehliyetnameyi haiz taşra şubeleri- ne mensup Eminönü, Fatih ve Eyüp kazaları mımtakalarında bulunan ya- bancılar 1 Temmuz 937 de yedek sü- bay okuluna sevkedileceklerdir. Bu tarihe kâdar ellerinde vesikalarile birlikte Sultanahmetteki Eminönü ya bancı askerlik şubesine müracaat et- melcıir 1rall urullur. A öiyle yardım ederdim. Bir kulübesi vardı, geçen gece yıkılmış. Eve al- dım, alt katta bir oda vardır. Oraya misafir ettim. Biz ona, gel şurada barın deme- mişik. Eve girer girmez bizim karıyı baştan çıkar! demişiz. Cadaloz, bi- zim bayanın alt çenesinden girip üst çenesinden çıkmış, evden kaçmasına sebep olmuş. Sonra da bana ağız do- lusu küfür savurdu. Ne namusum kaldı, ne haysiyetim. Mahalleliye ke- paze oldum.,, Adamcağızın ağzi açılmıştı bir ke- re daha söyliyecekti. Fakat mübaşi- rin dört elif miktari bağıran sesi ü- zerine mahkemeye girdi. Ihtiyar suçlu kadın gelmemişti. Polis vasıtasile getirilmek üzere mu- hakeme başka bir güne bırakıldı. Bigada Zengin Bir Talebe Sergisi Açıldı Biga (TAN) — Bigada zengin bir talebe sergisi açıldı. Ortaokul tale - besinin 336 - 937 ders yılı içinde vü- cude getirdiği eserler, sergi halinde halka teşhir edilmiştir. Bunların için de raşole işlerile süslenmiş yastıklı Çin iğnesi masa örtüleri, dolgu ve sarma karışık sofra takımları, Antep işi çay takımları, keten üzerine sap çekilerek iğne ile doldurulmuş filtre bohçalar, file ve kanat üzerine renk li yünden köşe yastıkları, elbiseler, olduğu gibi resim sergisinde de Şark köşesini dolduran levikens yataklar, arapsek tabak ve kutular, yağlı bo- ya türlü tablolar, yağlı boya plâk iş- leri, karakalem resimler vardır. Resim sergisi kübik olarak mo - dern bir tarzda süslenmiş, pencere ler kâğıt perdelerle örtülmüş, bir loşluk vücude getirilmiştir. Bir du - var boyunca resimlerle “Ortaokul,, kelimesi yazılmış, resimli palet biçi- minde bir masa üzerine konulmuş- tur, Henüz dört senelik bir irfan yur- du olan mektebin bu yıl hazırladığı sergi diğerlerine kat kat faiktir. Mü- zesindeki bütün hububat örnekleri, sanat makine ve âletleri görülmiye lâyık birer mesai eseridir. Ders ke- siminde umuma açılan sergi beş gün devam etmiştir. Şehirli ve köylü ola- rak sergiyi 10,000 kişiden fazla yurt- taş gezmiştir. Vezirköprülüler Doktor İstiyorlar Vezirköprü, (TAN) — Kasabamız ve havalisinde sıhhat işleri itinaya muhtaç bir haldedir. Halk, Sıhhat vekâletinden bu ihtiyacım karşılan - masını istemektedir. Hele buradan Bafraya tayin edilen doktorun yeri- ne kasının gönderilmesi beheme- hal lâzımdır. T Köylerde frengi mücadelesine lü- zum vardır. Bu noktanın da gözö - nüne almacağı ümit edilmektedir. YENİ NEŞRİYAT ASKERİ VE MÜLKİ TEKAÜT KANUNU — Trakya umumi müfet- tişliği başmüşaviri Sabri Öney tara- fından toplanıp yazılan bu kıymetli eser çıkmıştır, Eser, 168 sayılı teka- üt kanunu ile bu kanunun 97 ye ka- dar gördüğü tadilleri, muhtelif mad- deleri hakkında meclisçe verilen ka: rarları, tefsirleri, belediye ve hususi muhaşebe memurlarının, muallimle- rin tekaütlükleri ve yaş tahdidi hak kındaki kanunları, divanı muhasebat ça verilip tasdik olunan kararları, devlet şurasının kararlarmı, tekaüt ve yetim maaşlarının tahsisinin na- 21-6-937T —— Öğle Neşriyatı i Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi. xerd JNOPUNN GO'ET “SIPLALH OGİZİ neşriyatı. 14,00 Son. Akşam Neşriyat: 4 Saat 16,00 İstanbul ÜniversiteSi Biyoloji Enstitüsüden naklen, büyü! Türk âlimi İbni Sinanın 5” üncü ! dönümü münasebetile yapılacak iht tifal, 18,30 Plâkla dans musikisi 19,30 Afrik av hatıraları: S. . Selâ: hattin Cihanoğlu tarafından. - 20,00 Rıfat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20,30 Ö- mer Rıza tarafından arapça söylev: 20,45 Safiye ve arkadaşları tarafil" dan Türk musikisi ve halk şari (Saat âyarı). 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve erteS günün programı. 22,30 Plâkla sol0- lar, opera ve operet parçaları. 23, Son, Günün Program Özü SENFONİK KONSERLER 16,10 Roma kısa dalgası: Senfo- nik konser. 22,55 Varşova: Mier- zejewski, Rossini, Debussy, Wag- ner, Sibelius. HAFİF KONSERLER “ 7,10 Berlin kısa dalgası: Plâk 7,30: Orkestra konseri 9,20 Paris kısa dalgası: Plâk. 9,45 : 10,30: Keza. 11,50 : Keza. Bükreş: Plâk musikisi, 13 Paris kışa dalgası: Plâk., 13,30: Kezâ& 14,15: Konser, 15 Paris kısa dalga- sı: Konser nakli. 15 Prag kısa dale gası: Hafif musiki, 16,30 Paris kI- sa dalgası: Hafif musiki (şankılı) 18,30 Roma kısa dalgası: OrkeS- tra. 19 Bükreş: İnğiliz musikisi (Plâklar), 20,10 Bükreş: Eğlen- celi orkestra musikisi. 22 Kolonyâ Büyük orkestra konseri. 22 Mila- no, Napoli, Florans: Karışık musi- ki konseri. 23 Stokholm: musikisi programı (Şarkılı). 23,05 kısa dalgası: Hafif musiki. OPERALAR, OPERETLER 18,30 Moskova: Opera nakli. 22 Peşte: Opera orkestrası (Beethü- ven). 23,10 Milâno, Florans- * marito sepolo,, opereti. ODA MUSİKİSİ 15,25 Prag kısa dalgası: Yayli enstürmanlar kuarteti, 15,25 Prag kısa dalgası: Oda musikisi kuarte- ti, 2115 Bükreş: Oda musikisi tri* yosu (Buiclier). 21,40 Prag kısâ dalgası: Kuartet . RESİTALLER — yi düsHolandankısadalzasıB gası: Piyano resitali. 15,45 Prs kısa dalgası: Org fantazileri. 1 Varşova: Şarkılı solist konseri. Varşova: Çift piyano, şarkı vesâi” re, 21,05 Graz, Viyana: Şarkı, ke- men, viyolensel. 22 Roma: Şarki ve enstrümantal solo. 22,05 Bük- reş: Nella Dimitriu tarafımdan şâr kılar. 22,05 Prag kısa dalgası: Şar kılar. 22,45 Prag kısa dalgasi: Org resitali. 23,10 Roma: Şarkı re sitali. DANS MUSİKİSİ 20,10: Brüno, —Prag vesaire 23,20: Viyana. 23,30: — Kolonya: 23,45 Roma. 24,05: Peşte, Zarı dikkate almması gerek hususla' rı ve bu bapta Maliye Vekâletinci yaprlan talimatname ve tashihler ihtiva etmektedir. Bu itibarla da pek çok vatanda$ larm işine yarayacak özlü bir kitap ; Di tır. — ,— Yoo.. Gelir gelmez buraya çıktım. — Görüşseydin bunlara zahip olmazdın. — — Neimiş ki? — Hâfız Hanımın tecahülü tam yerinde idi. Hacı Meseleyi anlattı: — — Madem ki, kız istemiyor. Olmayıversin. Be - — nim bir şey dediğim var mı? | Hâfız Hanım artık bütün bu sözleri, tavırları ya- /| bancı görüyor, maskaralık - olduğunu anlıyordu. /| Gittikçe sinirleri gerilmiye başladı: — — Önceleri bunu böyle söylemiyordun. — — Ne gibi söylüyordum? |— — Beşiktenberi adaklı oldukları halde kalktın bir /" Hâfız çıkardm, sana yakışır mı idi? — İhtiyar kadımın sesinde acı bir serziniş titriyor- u. Bir melek kadar saf ve sakin Hâfız Hanımın r hali vardı, izzeti nefsine, gururuna, saffet ve samimiyetine karşı, biraz aykırı gidildi mi âsabına ukavemet edemezdi. 'O zaman hiçbir şeyden ve hiç kimseden çekin- en bir tuğyan gibi önündekini ezer, eritirdi, Tacı bunu bildiği için, tuttuğu yolda durakladı. Işin cid /| dileştiğini takdir etti. Yutkundu, tesbihini , salladı | pencereden baktı, vereceği cevabı bulamıyordu. -Bundan ve daha ziyade hemşiresinin gittikçe ken - / dini belli eden şiddetinden cesaret alan karısı söze - karıştı: — — Yarahbi aramıza nerden girdiler. Biz kendi / kendimize yaşayıp giderken, karaçalı gibi... —— Yoo.. Benim de akrabama karşı lâf etme! — Hacı karısma karşı, Hâfız Hanıma yaptığı mua- Mmeleyi yapmazdı. Kadıncağız, söylediğine sç'?yliye- “ceğine pişman oldu. Hemşiresi imdadına yetişti: — — Görüyorum ki, bu işi karıştırmak için ne ka- Ş dolambaçlı yol varsa hepsine baş Vuruyorsun 'Hacı! Kestirmeden konuşalım, bu hafta içinde âh olacak mt olmıyacak mı? —— Canım olsa ne var - ne var? Hâfız işi kalmadı. Ne vakit olsa olur. — Madem ki, ne vakit olsa olur, bu hafta ol . sun.. — Acelesi ne? — Ne mi? Hacı! Beni dinle sen bu işi Dünbeleğin oğluna aktarmak istiyorsun. ç — Anlıyamadım! Hacı şaşalamıştı. Hiddet etmiş gibi görünmek istedi. Sedirde iki dizinin üstüne oturdu, dik dik baldızının yüzüne bakmıya başladı. Hâfız Hanım vaziyetini bozmıyarak ve gözleri - ni, Hacmm ateşli gözlerinden ayırmıyarak cevap verdi: — Anlıyamıyacak ne var? Biz eksik etek, an-! ladıktan sonra, sen kızın başını yakmak istiyor - sun. Akrabanmış, yeğeninmiş, ben orasını bilmem. Benim lâfımm eğrisi büğrüsü yok, Onun için sana açıkça söyliyeyim. Elin maskara kanburu için, sen kızı yakmak istersen, ben senin hatırın için oğ- lumu yakmam Hacı! Siz işinizi, keyfinizi, dayılığı- nızı hökümatlarda yaparsınız. Emme benim evim- den içeri yasak! — Zorbalık mı? Hacı yine şgakaya vurmak istedi. Hâfız Hanım aya ğa kalkmıştı: — Zorbalık asıl sizin yaptığınız, Sen memleketin eşrafı, ağası isen, iki yudumluk mansıp için, şunca- cık bilmem ne için gün gibi kızını pperişanlığa sok- K d — No. 40 — mazsın. Hem bu zamana kadar ortada hiç birşey yoktu, bunlar nereden çıktı? On altı on yedi sene- denberi nişanlı, adaklı idiler, iyi idi de, bir iki aydan beri mi fena oldu? Erdenin nesi var? Malr mı yok? Gençliği mi yok? Bilginliği mi yok? Işi mi yok?.. Dünbeleğin nesi var? Mebusluk mu? Pekâlâ. Gele- cek seçimde çıksın bakalım! Galiba benim kim oldu- ğumu unutuyorsün Hacı! Oğlumun cebinde altın parası, kolunda altın bileziği, alnında Aay gibi ârı, terbiyesi vyar, Söyle bana Dünbeleklerin nesi var? — Kızma canım. Az otur, — Kızmıyorum, haklısını soruyorum, Halka zul- metmek, paşalara dayanıp faikr fukaranım değir- menlerine giden suya varımcıya kadar kesmek in- sanlık mı? Dünbelek Oğlu, sana bana dua etmeli, bugünkü haline sokan kim onu? A, Hacı Hacı, ay- lardan beri benim çektiğim, geceleri ağladığım ni- ye. — Canım otur biraz. — Ne oturacağım? Ben işi kestirmeye geldim. Olacak mı olmıyacak mı? Hacı gene sustu ve bu sefer karısına baktı. Miril- dandı: — Hep senden! Hâfız Hanım, hemşiresinin omuzurdan tutarak göğsüne doğru çekti: — Neden ondan olsun? Merhum sağ olsaydı böy- le mi yapacaktın? Ben o kadar sene kimsesiz, des- teksiz kaldım. Tek bugünü görmek içindi. Eksike- tek, saçı uzun diye yaptıklarmızı bize de yapmıya kalkışmaymız. Beş parmak biribirine benzemez, Be- nim Yörük damarlarımı oynatmayın. — A Hâfız, tanım Hâfız otur şöyle. Bunları ne- reden çıkardınız? Yeğeni ortaya süren var mı? Hiç öyle şey olur mu? Aradaki farkı görmiyor musunuz? — Fark elbette var, Bir defa yaşını başını almış bir adam. Sonra sekiz on yaşında evlâdı var, Karısı- nt boşadığı vakit kimseye danıştı mı? İlk kızı köy- lerde sürünüp yatır. Ilk karısınım ne suçu vardı? Bu erkeklerin işine akıl sır ermiyor ki? Hâfız Hanımın dizleri gevşemiş, sesine bir yor- gunluk gelmişti. Heyecanı gittikçe ağırlaşıyor, mor bir hâle içine çekilmiş gözleri yaşarıyordu. Şiddeti- nin yavaş yavaş azaldığını gören Hacı, ihtiyar ka- dmm en zayıf zamanını kolluyordu. Karısı, ablası- nın bu müdafaasından pek müteessir olmuştu, Şim- di iki kadın sedirin kenarına ilişmişler, birinin başi diğerinin göğsü üzerinde derin derin ve hıçkıra hıç- kıra ağlıyorlardı. Bu defa Hacı ayağa kalktı, enfiye kutusunu, yazma mendili, tesbihini saltasının cebi- ne yerleştirirken: — Pekâlâ, dedi. Hepinizin hakkı var diyelim am- ma benim de bir babalık hakkım yök mu? Ne olur? Bana da birkaç gün mühlet veriniz. Hâfız Hanım gözlerinden sicim gibi akan yaşları silerek: — Birkaç gün mühlet! dedi. Sonu ne olacak, bil- miyorsun sanki. ; — Hiç birşey olmaz. A — Birşey değil, ağızlara sakız olacağız, Dillerde — destanlık olacağız. t — Neden olsun? — Neden olacak? Sen yine bir kulp bulmaya kal- kışacaksın. O herif, o zaman dak gelmiş olacak. Kim bilir ne çıkacak? Ya çocuk bir deliliğe cahilliğe kal- — (Arkası K YOANMR G

Bu sayıdan diğer sayfalar: