— .5.o D BA B. Şükrü Pala Mes'udiye güvertesinde denizci silâharkadaşlarile beraber BALKAN HARBİNDE NİZCİLE m RLEŞ TEKİRDAĞI SAVAŞI E beri deniz kumandanları - Yari, çoizdan, Yavuzun eski sü Tef ie Pala heyecan ve ge &diyo,,. Hatıralara göyle devam eğim emir üzerine, o zırhlı Küsabağ” ile Tekirdağına gittim. diğe, vaziyet son derece cid- maneviyatı bozul- kaşı Boşalan köylerden, akın 8- Tekin r kafileleri © geliyordu. Bİmeğeş #okakları, ardı arası ke. “Yiğını, sağan merhametsiz bir Buke bi altnda kendilörine sığma- May ge ziyan zavalhlarle dol — anın nüfusu, dört beş ik > olmair idi. Gelenlerin kiz Yürekler a geceliyorlardı. Ha» », &ler paralayıcı bir hal. he Basında, korkunç şayla Bayialayı yordu, O kadar ki, bu eğ in tesiri altında kalan mu. İşi, Pey bile, telâşa kapılarak Bemiye iltica etmişti. Makara Asabmı Dek bo- Bin; gördüğüm için, kendi- | Bömildş alikoydum. Ve gece, ta, , “diğim askeri bir müfre- Mutag, yı dolaşmıya çıktım. Bej dk dairesinde, muhâsa. a ndarma kumandanından 'mse kalmamıştı. Mal rinden vaziyet hakkında ar og t istedim. Öğrendiğim şun- Yonu, W: Bulgarlar, Muratlı istas- İleri ,* Belmişlerdi. Bir yandan da Yapa, areketlerine devam ediyor- va bae #aate kadar, şiphe yok hı Ema da gireceklerdi. Ve kama andan ile anlaştım taliçy, bir vak'a çıkmamaar, hik > Ve güçlerile meşgul ola. İçin y, #öVe kapılmamasını temin Bakan ra tedbirleri mişte- Bird, Muhasebeciyi yanıma ça- — de; — Mevcudunuz ne kadar- (40) Mas ordum. a söy küsür altları olduğu. Paranı, Vince her ihtimale karşı, Eretti, Süratle zırhlıya naklini m. Emrimi derhal yerine Muta, 0 gece sabaha kadar, Met vekili sıfatiyle, hükü- konağında vazife gördüm. Abah, erkenden, altı süvari- Yi Bözcülük etmek üzere aş m. Bunlar, yaptıkları is- Borg, Meticesini; birkaç saat Terlan Sep haber verdiler: Gözeü- lar, «pg remdiğime göre, Bulgar- dağa g Mi barakalar, adındaki Düzmaniri yaklaşmakta idiler, kün oig,g Kirdağı önlerinde milim Nİ luğu kadar oyalamak 1. ng temin İçin, derhal gemiye Tarassut aynamla Bul YAZAN: Salâhattin GÜNGÖR gar kıtalarının Ön altı barakaları da aşıp kasabaya giden yolları tut- tuklarını görüyordum. 24 santi, metrelik toplarımı, faaliyete geti- rerek düşman Üzerine steş açmı- ya başladım. Bulgar askeri, bu top ateşinden müteessir olmuş görü. nüyordu. Onları bir müddet gözüm den kaybettim. Bu sefer, artık hedef karşımda olmadığından Te- kirdağına hâkim tepelerden endi- rekt atıslara başladım. u arada. kasabadan tedarik edebildiğimiz 1500 askerle gemiden çıkarttığım 200 denizet nefer, elele vererek, düşmana kar. # Tekirdağ tepelerinde sön bir mu. kavemet yaratmıya çalışiyorlar . dr. Fakat iş işten geçmişti. Bunu biliyorduk, Ancak düşman, Tekir. dağına girmeden evvel; bir kısım muhacirleri, İstanbula sevkedebil, mek te bir kârdı bizim için... Muharebe, akşam Saat (16) ya kadar devam etti. Neticenin lehi. mize olmadığını talimin edersiniz. Bulgarlar, beş bin kişilik bir kuv. vetle taarruz eğiyor ve bir çok nok. talarda, kıtalarımıza karşı seri a- teşli toplar kullanıyorlardı. Asker, lerin bir kısmını Gelibo. luya çekmiye mecbur olduk. De. 3 gemiye döndüler. şifreli bir tel. nizci neferler de Vaziyeti, derhal, , grafla İstanbula bildirdim ve ka. sabada toplanan muhacirleri İstan. bula nakletmek üzere sür'atle va- pür gönderilmesini istedim. rtesi sabah erkenden 4 bü- E yük vapur Tekirdağ önlerine gelmişlerdi. Hiç vakit geçirmeden gemideki bütün efradı muhacir kurtarma işinde seferber ettir. dik. Denizde müthiş bir fırtına vardı. Sahilde biribiri üstüne yığı- lan bu betbaht vatandaşları, Va- purlara almakta çok güslük çeki. yorduk. “Mesudiye” nin fedakâr zabit ve neferleri, anlatılmaz bir gayret ve feragatle çalışıyorlar- dı. Birçok erlerin, bu çalışma esna- sında, burunlarından kanlar boşan mı, hatırlarım. ha ei e gün, hiçbir Le ket yoktu, Kasabaya girmiye her pri cesaret eğemiyorlardı. Tekrar gemiden ayrılarak hükü- met konağına gittim. Muhacirleri vapurlara nakil, o gece sabaha ka- dar, tabii ârızalara rağmen, mor mal şekilde devam etti. Sabah olduğu zaman, düşman artık kasabaya girmişti. vaziyeti son defa tahkik için, üçüncü kap. tanımı, İstimbotla sahile gönder. dim. İstimbet, gemiden ayrılırken, elime şifreli bir telgraf verdiler. Açıp okudum: Mümkün olduğu kadar sür'atle, Çekmeceye hare, ket etmekliğim emreğiliyordu. 3 stimbot biraz sonra. Bulgar kıtaların kasabaya gir. dikleri haberini getirdi. Bulgarlar, istimbotu, sahile bile (oyaklaştırmı. yarak, uzaktan ih. tar makamında, bir top göstermiş- ler. Bu fesi âkı- betin ergeç başımıza geleceğini bi- Miyorduk. Fakat ne de olsa, Mar. mara incisi Tekirdağın. muvakkat bir zaman için bile, düşman eline geçmesi; bizi müteessir etmişti, Tekirdağ sularından hareket mek Üzere gemiye vira demir et- riyorüüm. Beyaz bândiralı * bir iskelemize -yanaştığını gördüm. Sandaldan çıkan bir'a. dam, Bulgar Başkumandanı To- | dorof namma işgal ordusu kuman. danı Miralay Lazarof'un imzasmı taşıyan bir mektup getirdi. tArkaat var) Resim No. 22 ğe va Bu resim şu on türküden hangisine aittir? I — Atımı bağladım ben bir orma-| .. Benden selâm söyleyiniz il ÜNİVERSİTEDEN RÖPORTAJLAR TÜRKCEDE EN İLERİ Yerebatan tarafmda bir bina, Vak tile Tatbikat mektebi diye yapılmış- tr. Harp zamanmda Üniversiteye Alman profesörleri geldi. ğindenberi kimya enstitüsü olmuştur Kimya enstitü » sünde Profesör Arngt'i görmeyi merak (O eğiyor - dum. 22 sene evvel, Üniversiteye ilk geldiği zaman kendisini genç, atılgan, coşkun bir ilim adam; di- ye tanımıştım. Birkaç ay içinde sominarlarda türkçe konuşmıya başlamıştı, İkinci senenin onune varmadan takrirlerini türkçe yap- mıya muvaffak olmuştu. Acaba bu defa memleketimizde birkaç sene kaldıktan sonra türkçesi ne hale çelmişti? 7 ik ikinci katımda Profesör. le karşılaştım. Yirmi iki senelik zaman elbette bütün bütüne izsiz geçmemiş. Fakat hâlâ eski tanıdı. gım atılgan, coşkun adam... Ruhu tamamiyle genç kalmış... Odada talebesinden iki genç var. âr, İkisiyle de türkçe konuştu. Ha. zırlanacak bir tez Üzerine mlüna- kaşa yaptılar P rofesörle yalnız kalmca de- dim ki: — Sizi imtihana geldim. Türk. çe takririnizi dinlemek istiyoru Bana derslik saatini 8i Ertesi *gün”© Yaatte Enstitü: dersanenin bir köşesinde yer el- mış bulunuyordum. Tecrübe omasasınm üzerinde derse sit âletler hazır duruyordu. Kara tahtalar üzerinde derete bah- si geçecek formüller, muüadeleler büyük bir intizamla ve sade, ku- sursuz bir türkçe ile iptidadan ya- karışır Kâtibime kolalı gömlek ne gü- zel yakışır iana | 37 — Oturmuş kumar oynar 7 — Bana noldu da ben bilemem Eski halimi hiç göremem İl — Cıgaramın dumanı Yoktur yarin imanı 20 — Ezirgünda bir kuş var. Kanadmda gümüş var 28 — İkimizi bir odaya koysalar Ciğerimin köşesi 40 — Rakı içtim al bardaktan Meze aldım al dudaktan (45 — Sürü sürü sürmeli kızlar Göğsü de çapraz düğmeli kız- tar Üstümüze altın kilit vursalar| 48 — Yemenimin uçları 33 — Kâtip benim ben kâtibin el ne Çıkamam yokuşları GİDEN Ahmet Emin YALMAN Profesörün, talebesi ta- rafından çizilmiş zarif bir karikatürü silmiş, hazmlanmıştı. Sonradan öğrendiğime göre, bunu kendi eli. le yapmıştı. Profesör Arndt türkçe söze baş- ladı, En ufak bir nota bakmadan tereddütsüzce bir saat türkçe ders anlattı. Bir kelime aramak, bir cümlenin sonunu getiremiyerek yeniden başlamak için bir an için bile durmadı. Alman profesörünün türkçesi kulağa elbette bir Türkün konuş- ması gibi gelmiyordu. Dili biraz dönüyordu. Fakat çok çetin bir dersi anlatmak için kullandığı li- san her cihetle pürüzsüz, kusursuz ve mükemmeldi. Kelime yanlışı, cümle ve ifade yanlışı hiç yoktu. Bir saat hayran, hayran bu canlı Wsanı dinledim. Profesör Arndt bir tek nokta yanlışı yaptı. Zift kelimesini zıft diye okudu. Smf biraz duraklayın- ca sordü — Yanlış mı söyledim ? Doğrusu nasıl? Sınıf zift diye tashih edince sö- züne devam etti. rofesör, bir saat İçinde bir tek terkip kullanmadı. Sa- de türkçesi bulunan hiç bir mef- hum için arapça, fransızca veya almanca bir kelime ağzından çık. madı, Yeni yayılan ve dillere he- nüz tamamiyle yerleşmiyen okeli- melerden yalnız genel falan gibi birkaç kelime üzerinde durdu. Bir YAŞ , , Bahar Müsabakası £ İKUPONU:22” 9 Bu kuponları kesip * ç saklayınız , / İrerrerrererel yi Prof, Fritz Arndt iade âleti olarak dilimizi o kadar sade, temiz, canlı, anlayışlı suret. te kullandı ki kendi kendime sor- dum: — Bugünkü konuşma diline han- gimiz bu ecnebi profesörü kadar sahibiz? Dersi, bütün smıf alâka ileta. kip ediyordu. Başka başka iki ih- timalden bahsedilen yerlerde sms fır büyük bir kısmı, doğru iht, mali Profesör söylemeden bir 2- ğızdan tekrar ediyordu. Profesör Arndt'in türkçe tak- ririnden birkaç cümleyi kâğıt &. zerine işaret ettim. Şu cümlelere bakiniz: “Aromatik kimyanm giriş kapı- si kömürdür.. Ham katrann ilk taksimi, sadece kaynama nokta» sma göre yapılır... Fenoller doğru. dan doğruya katrandan elde eği- lir, ayrıca bir santez yardimiyle hidrokarbonlardan çıkarmıya ih- tiyaç yoktur... Şimdi benzen ve ben benzen müştaklarınm kimyasına dö nelim.. Benzen formülü bugün yet. miş yaşındadır. Yetmiş sene evvel nasıl bulunmuştu. bunu araştıra» ım ?... Bir nazariye hakkımda hü, küm yermek için doğru mudur, değil 'midir diye sormamalr; iyi midir, yani pratik araştırmalarda rehber vazifesini görür mü, gör mez mi? Buna bakma! Uzwt kimya, genel meselenin aydmla, tılmasımı Körner ismindeki kimya» gere borçludur. Körnerin arastır « malarını bütün teferrüatiyle ver. miyorum. Yalnız genel prensipleri kavramak için birkaç misal yardı. miyle meseleyi tetkik edöl'e... Bu- nu yaparsak bir taşla birçok kuş vurmuş oluruz... Bü yoldan ve bü. pa az, çok benziyen yollardan yü. rürsek şuraya varırız... İmtihanda sorarsam fenil grubu büraya gi rer demeyiniz, çünkü giremez.” er bulunduğum mektepte kimya dersi bana çince gis bi gelmişti. Profesör Arndt'in to miz türkçesini ve Bö de lisanını kolayca ve zevkle takip ettim. Bana öyle gel, di ki bu takriri takip eden bir ta- İcbe, sene arası biraz kitap karış » tırırsa, arkadaşlariyle anlamadık» larmı müzakere ve mlnakaşs eder. 8e ve tecrübelerle meşgul olursa, öğretilen bahisleri imtihan tazyi» kine hiç muhtaç olmadan zahmete sizce benimsiyebilir. Dersten sonra Profesör Arndt's sordum: — Dilimize bö; için ne yaptınız? — Hiş bir şey yapmadım. Ben- de galiba biraz papağan mizaet var, Kolayca belledim. Dili çok sevdiğim ve beğendiğim için hatır. da tutmak güç olmadı. Hattâ harp g#onunda memleketime dönünce, 15 sene türkçe konuşmak fırsatı düşmedi. Öyle olduğu halde ünut- madim, — Dersi türkçe olarak haztrla- mıya veya tercüme ettirmiye ih- tiyaç duymuyor musunuz? — Kat'iyyen böyle bir ihtiyaç duymuyorum. Bildiğim bir bahsi türkçe olarak İfade etmekte hiç zahmet çekmiyorum. Profesöre bir sual daha sordum: — Fakat dilimizde iyi bir ayar var. Eskimiş tabir ve kilişe kul lanmıyorsunuz. Hep canlı kalıyor sunuz. Bunu ne yapıyorsunuz? — Günün en basit gazete ve ko- ruşma dilini ölçü diye kullanıyo- Yum. İlim dili diye ayrı gayri, çe tin bir dile kapılmamıya dikkat ediyorum, En ağır mefkumları bu dille ifade etmek müşkül olmuyor. Bence bir profesörün başlıca va» zifelerinden biri talebeyi eski if& de tarzından kurtarmak ve fikirle, ri açık, berrak, kat'i bir Tisanla i- fadeye alıştırmaktır. (Lötfen sayfayı çeviriniz) sahip olmak A ŞŞ