Bir kaç senede 100 000 lira! İki günde üç dolandırıcılık * suçlusu tevkif edildi Suçların da mevsimlik şa tâbi olanları vardır. Sahipsiz rak satma modası da İstanb bitmek üzeredir. Şimdi en revaçlı dolandırıcılık, her hangi bir evi mltenddit adamlara sa- tarak pey parasmı almak ve İpotek ettirmektir. Bunu yapanlar kanunun müsaadesinden istifade (ediyorlar. Çünkü iş adliyeye intikal edince hâ- dise dolandırıcılık mahiyetinden çı- karak alelâde bir alacak senedi ol. maktadır. Bunları bize salâhiyetli bir adliye rüknü anlatırken şunu di ilâve etti: — Eminim ki son birkaç sene için» de sahipsiz diye birkaç yüz bin l-a-| hk emlâk satılmıştır. İşsizler böyle #ahipleri başında bulunmıyan . evleri ve arsaları arayıp buluyorlar ve son- ra da satıyorlar. UÇ TEVKİF İki gündenberi bu çeşit iddiadan üç kişi tevkif edilmiştir. Dün tevkif edilen de vaktile barodan çıkardan Leon Lütfi isminde birisidir. Hidisenin mahiyeti şudum Sarraf Çıplakyan iki sene evvel öl“ müştür. Yegâne varisi Madam Fi- lor'a birçok bonolar ve tahvil senet- leri bırakmıştır. Madam Lilor, bu - lacakları yalnız başına temin edemi- yeceği için Leon Lâtfiyi çağırmış: — Kuzum, sen vaktile avukatlık ettin. Bunları sana ciro edeyim. Tah- sil edince bir ücret veririm, demiş. KARIŞIK 1$ Leon Lütfi hu senetleri almış, er- kâlarma ciro etmiş ve Vasi) oğlu e) mjtri imzalı bir senedi de ayni şekil- de kendine temlik etmiş ve bir de Fi-| lor imzası atmıştır. Şimdi Leon| Lâtfi bu borçluyu aramaya başlamış, gösterilen adreste bulamamış, mek- tup yazmış, ona da cevap alamam. ea tekrar aramalarına dövam etmiş. Asıl borçlunun adresine yakın bir yer de bir Vasil oğlu Dimitri bulmuş. Ona icra vasrtasiyle tebligat yaptır. mış. Hiç kimseye borçlu olmadığını bildiği için de bu ödeme emrine iti. raza lüzum görmemiştir. Yahut ta Leonla anlaştığı için hiç ifiraz etme- miştir. Bu Vasilin borcunu karşıliy&- pka ve elbise gibi modaya arsa ve evleri birer hile bula. ulun kadastrosu ile beraber de bir Vasil bulmuş. Babasmın adı Miço Dimitri imiş Hemen yine eaki Vasile bir haciz ihbarnamesi gönder. miş, Rus sokağındaki arsasının satı- İacağmı bildirmiştir. İcraya gelen ta- ahhütltü bir mektupta da buna muva- fakat edilmiştir. ARSA MEZATTA Satış başlamış Ve arsa haraç me- zat edilirken bu arsânn sah'bi baş « kasr olduğu hakkmda bir ihbar ye- pıldığı için iş Müddeivmumiliğe inti- kal etmistir. Müddelumumilik dün suçlu Leon Lütfiyi Sultanahmet sulh birinci ceza mahkemesine verdi ve hâkim Reşit de kendisini tevkif etti. Evvelki gün de Lâz Koço ile baldızı Aspasya ayni şekilde bir suçtan tev-| kif edilmişlerdi. Kadıköy Cınayetinin Muhakemesi Dört ay evvel Kadıköyünde Ziya- paşa kumluğunda kahveci çırağı V hidi öldürdükleri iddiasiyle tevkif e- dilen Eyüple Şuayibin dün ağır ceza| mahkemesinde muhakemelerine de - vam edildi. Suçlular” poliste dövül - dükleri için Ytrafte bulunduklarını idir ettiler. Komiser Ziya ile Tbra - him şahit olarak dinlendiler. Muha - keme bitirilemediği için 25 Teşrini - saniye bırakıldı. ON KİLO ESRAR Dün öğleden sonra müddelumumi- Uğe Hamza oğlu Yahya adlı bir süç- lu getirildi. Yahya Yalovanm Reşa- diye köylindendir. Dün memurlar e- wvinde araştırma yapmışlar ve tam on | cak emlâki ve maaşı da yoktur. Le- kilo esrar yakalamışlardır. Milddel. on faaliyete geçmiş ve Vasli adında | umumilik dün öğleden sonra bayram birine ait bir arsa ve ev asamaya| tatili yaptığı için meşhut suçlar mild. başlamış, Pangaltıda Rus sokağında | detumumisi, Yahyayı bayramdan son 4 gören kadastrocularm yanma so-İva gönderilmek üzere polise İade et. kulmuş ve oradaki arsalar yazılırken! ti. Gece Yarısı Mahmut YESARI Hızla yürüdü: — Bugün prova yokmuş... dan damlıyan sulara bakıyor, sinir -| olduğu günler, sanki prova yapılıyor leniyor; iki adımda bir, çamur, suda, Sabahatin anası, ıçkırıyormuş.. birikintilerine basıyor, «inirleniyor -| Ne diye sinirleniyorum?.. lelâl Ha - No. 81 * BİM, yağmur altında yürürken dü- şünemiyordu, şapkasınm kenarların. Prova du. > wm, ne yapıyormuş? Bana nel. Çok canı sıkıyordu; yağmura al-| Mevlütla Sabahat, erkenden nereye dırmayıp, bir cigara icecekti. Fakat | gitmişler?.. Bunları, ben, neden dü - paltosunun önünü açmak, kibrit yak- | şünüyorum ? Bunlarm tasası, bana Eu mak, bir hayli zordu; yağmur. Bözldüştür açtırmıyordu. Cadde üstündeki büyük kahveyi Büâl, kıyı kıyı gitmeye de korku: hatırladı: Şimdi orası, kalöriferin tst yordu; oluklardan taşan sular, Yağ” | 1: sıcaklığı ile ne ilıktı kim bilir murdan daha tehlikeliydi: Bilâl, hemen döndü, sağa sola çer- — lelâl Hanımm evine, ne diye gi | parek kahveye doğru adımlarını 45 derim? Apartımanda olsaydı, ne fse.. | tx: Mevlüda gideyim, Ya onlar da evde| — “Heyet, bozulursa, “kumpan - yoklarsa?.. Evde olmadıkları mu -| ya,, dağılırsa?.. Ne yapalım? Öbür - bakkak ama, acaba dönmülşler mi »|leri de düşünsünler... Bana mıdert? dir? Yazık değil mİ tatlı canıma... Bilâlin, sırtı #lanmış, üşüyor; is-| Ve kahveye girince, hayalindeki karpinleri, vıcık vicik su içinde yü-| tatlı ılıkirk biraz so'laşır, soğur gibi süyordu. Hafif hafif genzi de yan -| oldu. Kahve, hmeahmç dolu idi, Onu maya başlamıştı: tanıyan bir garson, elile işaret etti: — Bir acaba, için o kadar yol te.| — Büyurunuz Bilâl Bey... Burada Bir Ayın Münakaşası : Yapılırken — Çocuk sekiz aylık oldu. — Hayır tam dokuz aylıktır. — Ben doğduğu gün Kur'anm ar. kasına tarih düştüm. Sekiz aylıktır. — Ben ogün üçaylığı almıştım. 'Tam dokuz ay oldu. — Sekiz aylık. — Dokuz! İste böyle bir münakaşa esnasm. da damatla kaymvalde ağız dalaşını azıtmışlar ve dün de asliye dördüncü ceza mahkemesinin önüne meşhut suçlu olarak çıkmışlardır. Samatyada Ağaçkakanda Ayşenin evinde oturan Fahriye davasını Şöy- le izah etti: — Bu suçlu Neşet, alacağım diye kızım Frtnati kandırmış, 9 aylık bir de çocukları olduğu halde hâlâ nikâh yapmıyor. Ben dün: — Çocuk dokuz aylık oldu. ne va- kit nikâh yapacakamız? dedim. Ne şet, sekiz ay oldu, diye mânasız yere israr etti. Sonra da iskemleye sar larak bana hücum etti Iskemleyi başıma vuramaymea bıçağını çekti, ayni zamandada sövdü. Mahkeme, ev sahibi Ayşeyi dinle. di. Ayşe, suçlu Negetin Fahriyeye küfrettiğini söyledi. Biraz sonra Ay- şenin oğlu Bekir de dinlendi. Oda küfretmediğini iddia edince, rejs, #- na ile oğlu Yüzleştirdi. Her fkisi de sözlerinde İsrar ettiler ve mahkeme salonundan çıktılar. Şimdi ikinci bir eürmti meşhut fas. Öseye adliye Polisi karıştı, Fakat İş müddelumumiliğe aksetmeden oğul, anasmnt elini öpmek suretiyle halle- dllâi, Mahkeme müzakereden sonra Neşet hakkında kâfi siibut delilleri bulamadığı için beraet kararı verdi m TEŞEKKÜR Bevyili kore; TnlimssrE ve mayt rederim KANİ İPEKÇİ nin cefatı dolayısiyle bizzat cenaze merasimine iştirak ve telgraf ve mek- | tupla beyanı taziyet l0tfunda bulun- müş olân akraba ve dostlarımıza ay- rı ayrı teşekklire teessürümüz mani olduğundan en samim! teşekkürleri- mizi ibliğa saym gazetenizi tavsit eyleriz. | İİ LİSTESİ lr ana ile oğul arasmda başladı. Hâ-| | Fevziye, Maşuka, Cemil, Fahir İpekçi SENENİN EN OL 29- 10-936 Kazak Atamanı TARAS BULBA'nın baş döndürücü maceraleri devamı müddetince heyecanı azalmıyan, hareket dolu, delicesine bir aşkın harikulide HIKAYESI Binlerce Kazak ve Polonya askerlerinin iştirak ettiği büyük bir harp... KISKANÇLIK . İHTİRAS - ŞEHVET - KAN ve her şeyin : fevkinde: vatan ve vazife sevgisi TARAS BULBA| MÜHİM HADİSESİ Oyniyanlar: HARRY BUAR - DANİELLE DARRIBUX ye JEAN PİERRE AUMONT Rus şarkıları - Rus dansları - Balalaykalar ve Rus Steplerinin baş döndürücü havası Bugün SUMER sinemasında ACAKTIR. KALİENTE : | KALİENTE: KALİENTE: KALIENTE: KALIENTE: KALİENTE: KALİENTE : KALIENTE: de olacaksınız. KALiIENTE (LA MUÇAÇA) fransizca . sözlü de sıcak aşk şarkılarını dinleyiniz. İspanyol güzellerile dans ediniz. nin esmer güzelleri de (La Muçaça) yı öğrenini de kırmızılı kadının sözlerini de 12 güzel yıldızı siz de görünüz. nin şarkriarı, dansları, güzelliğine'hayran nleyiniz. | İ Aşk ve zevk filmidir. Mutlaka görünüz. DOLORES DELRİO Tu R K Sineması Bugün matinelerden itibaren y TEPEBAŞI DRAM KISMI Bugün akşam saat 20,30 da BIR KADINI HAYATI FRANSIZ TIYATROSU OPERET KISMI Bu akşam saa! in 20,30 da DUDAKLARIN NN şa aaa Eyüp Musiki Cemiyetinde Eyüp Halk Musiki Cemiyetinda « Eyüp Halk Musiki Cemiyeti 20 - 11 - 986 sali günü akşamr saat 21 de senelik kongresini yapacağından iye. İstanbut Belediyesi Şehir Tiyatrosu Ul lerinin mezkür santte cemiyet bina- sında bulunmasını sayyılarımızla di- TAN İİ ABONE VE ILAN ŞARTLAR: Nin için Dâncilik Şirketlerine mı acast edilmelidir. Küçük Tini doğrudan doğru»: daremizce almabilir. Küçük Minlerm $ satırlı b Sefalk 0 kurustur $ satırdan far am İçim satır başma $ kurun alınır Bir defsdan ir 10 kuruş indirilir. Günü eecmiş nüshalar 8 kuruster Büyük manyatizmacı ve illüzyonist Pr. ZATi SUNGUR MAKSİM Pek kısa bir zaman miş bir muvaffakıyı BAYKAMINDA NE YAPACAĞINI ru MAKSİM'e ZATİ SUNGU! TİYATROSUNDA sürecek olan temsillerine görülme etle devâm ediyor. CUMHURİYET IZI HIÇ DUŞUNMEYINIZ. Doğ- 'u görmeye koşunuz. Bayram münase- betile bugün, yarın ve ker cumartesi ve pazar saat 17 de matine. Ge- celeri saat 21 de süvare. Fiyatlar: 100 - 60 - 40 kuruştur. İçerde ayrıca konsumasyon yoktur. Bugün SARAY ve SAKARYA Sinemaları Bütün İstanbul halkmın tebacümüne maruz kalacaklardır. Çünkü sabırsızlıkla beklenen ŞARLO CHARLIE CHAPLİN'in tam mev- zulu Ji kısımlık kahkahalı ve yegâne hakiki ASRI ZA MANLAR şaheserini, görmeğe koşacaklar. Büyük bir servete mal olan bu em - ariel . inek öd Tüveten: Fox Jurral dünya havad anlsiz film. “am ye) ite dir. sleri, bugün saat 11 de matine. Bu hafta YİLDİZ SİNEMASINDA gösterilen POMPEİNiN SON GÜNLERİ filmini yer bulamadıkları için göremiyen zevata sönenin en muvi fakıyetli bir şaheseri olar bu harikülâde filmin BIRKAÇ GUN DA- HA GÖSTERİLECEĞİNİ tebşir ederiz; Herkes biribirine haber versin! Umumi dühuliye 30 kuruş GRACE MOORE' ın MARG Bilâl, dönüp baktı; tiyatronun e- mektar gişe memurlarmlan Hiçük Boğos ona bakarak gülüyordu. 4 — Merhaba Boğos... xap.. urdan göz ağılmıyor... Baksana, halime... Boğue, tasasızdı: — Sahi, çok ıslanmışsm.. Içeri Şİİ, paltonu çıkar. Bu ıslaklıkla otu- Tursan, nezle olursun... Hem, senin- kiler de içeride! Yarı döndü, kahvenin arka tara - fmda, buzlu camekânis bölünmüş kıs mi gösterdi: — Gelsin altmış elti... Bugün pro- vanız yok galiba? — Bizden kimler var? — Mevlüt, Tayyar... Aşağı yukayı hepsi... — Mevlüt ta burada mı? El sıkmakla selim vermek arasın- da bir el sallayışile Bilâl, hemen Bo- osun yanından ayrıdı, kahvenin ar- ka tarafma seğirtti: — Biz, onu nerede arıyoruz; 0, ne- rede? Paltosunu çıkardı, bir garsona ver di, Mevlüdum yanma koştu: —Aşkölsun yahu! Mevlüt, elindeki kâğıtları hesap e- durdu, kendi kendine şaştı: Bilâl, — Ben, enikonu budala imişim... | yürüdü, kolundan biri çekti: , Sun'ullah, Fofo ile konuşuyormuş | — Nereye? Çiğneyip temi geçiyor Bana ne?... sun artık? pilmez... Hem, ne zoruma... Bir an|yer var. garsonun gösterdiği tarafa diyordu: — Kırk sekiz... Karşıımdakine cevap verd: — Sen, gidersin. Bir iskemle çekip yanma oturan Bilâl, ters ters baktır — Bir de soruyorsun? Kaym anan mı, nedir? İşte, Sabahatin anası, sa- stlerdenberi tiyatroda bekliyor. Mevlüt, elini alma vurdu: — Eyvah, şimdi hatırladım... A - nahtarı kapıcıya vermeyi unuttuk. — Gece kadmcağız kalkmış, sabah karanlığında gel - miş! — Bize mi? Biz çıktığımız zaman saat dokuzu geçiyordu; hangi sabah karanlığı... Hava biraz kapalı olâü mu, kaym valde için, akşams kadar sabah karanlığıdır. Peki, şimdi tiyatroda mı? — Tiyatroda ya! Sizi bulurum ü midile uğramış... Bilâl, eğildi, Mevlüdun kulağına — Sen, neredeydin tiyatroya gel- medin? Mevlüt, dudakları arasmdan: — Sonra... Dedi. — Beki, Sabahat nerede? Mevlüt, dişlerini sıktı: — Bonra... Sonra, dedik ya... Bilâl, Mevlüda dikkatle baktı; 0- nun, “söyliyecek çok şeyi olduğunu” anladı, sesini çıkarmadı. Masadaki arkadasları sordular; — Tiyatroya mı? Mevlüt, Bilâlin cevap vermesine va kit bırakmadı: — Hayır... Biraz işimiz var. — Akşama neredesiniz? — Yine buraya geleceğiz. Kahveden çıktıkları zaman, Mev - tüt: — Tiyatroya uğrıyalım, kayınval.| deye haber verelim, dedi, — Olur, sonra, nereye gideceğiz? — Bize gideriz, rahat rahat konu: şuruz. — Sabahat, evde mi? — Bayır, Ielâl Hanımda. ,. Ben de öyle tahmin et » — Haydi, çok sorma... Sokakta konuşacak vakit deği. . Tiyatronun kapısında, pasajda de- e bir garsonu çağırdılar, Mev - — Bizim kaynanaya; yani Saba - hatin annesine söyle, biz, eve gidi - yoruz, oraya gelsin, dedi, Apartımana gittiler; orta odaya girince Bilâlin rengi değişiverdi: —Burada soğuktan donarız... Vaz gec, başka yere gidelim. * Mevlüt, kollarını kavuşturmuştu: ARİITA — O gelinciye kadar donacak yız? Ben, müthiş ıslakım. — Sen, merak etme... Bizim sobayı tutuşturdum mu, on dakik da, ateş kesilir. Sobanın başına çer, ısınırız. Kayınvalde de gelir, 78 çay yapar. Bilâl, hiddetle kolunu savurdu: — Sabahtanberi içim dışım kesildi... Konyağın, yahut rakın vi mı? Sen, ondan haber ver. Mevlüt, düşündü: — Konyağı, geç bir kere... Ka ağrıyor, diye kaymnvalde, onur bine darıyı ekti.. Fakat rakı ole cak sanıyorum... 4 Kalktı, yan odaya geçti, bira; ra elinde küçük bir şişe ile gel: — Oğlum, taliine küs. Olmuş bitmişi bu kadar, Bilâl, gözile hesapladı: — Bunda, dört kadeh var. Gözlerini kırptı, Mevlüda ani baktı; | — Kapıcıya sldıramaz mıyız? — Alır... Alır ama, bakkaldan ca almaz. — Parasile aldıraıcağız. Mevlüt, tırnağmı dişine vurdui — Bende metelik arama... Yü? ? mi kuruşum vardr; cigara, ki çay... Sonra da altmışaltıda sö düm. — Başka bir yere gidemeyiz. — Neden? — Akşam, Tell Hazım, buraya ge lecek... BİlAJ, elini cebine atmıştı: — Ben, bir papel tutuyorum. (Arkası ver)