I No, 10 — Yazan : Kadircan Kafı — Bir taraftan demir alınıyor, diğer taraftan zaptedilen Venedik gemisi yedeğe bağlanıyordu. Fakat bu sırada Türk gemisinin! Provasındaki leventlerden biri kıç ka Saraya doğru bağırarak şu haberi Vermişti: — Enginde bir gemi var... Recep reis engine bakti. Orada sahiden bir gemi vardı. O da şimdi kendi kadirgasının yedeği. *) 9€ bağlıyacağı bu Danimarsa gemi- #inin bir eşiydi. Fakat limana gel Wiyor, adanm garbına doğru gidi- Yordu. Burada durup da onun şu güzel Mİ Mizgür önünde pupa yelken geğip Bitmesine seyirci kalamazdı ya... Kıyıya doğru haykırdı: — Hee. Tosun, Çil Ali! Ça - duk olun. diyoruz. Ayni zamanda geminin provasın- da duran Şaşı Mustafaya seslendi: — Demir al... Çabuk. Güvertede büyük bir. kaynaşma Bir taraftan demir almıyor, diğer İnraftan zaptedilen Venelk gemisi Yedeğe bağlanıyordu. Yelken.erin di- ri teklere çekilmesi İçin verilın kuman İslar, makara ve ip sesleri biribirine işıyordu. Tosunun kumandasında altı levent Yedekteki Danimarka geMisine geç- Mişlerdi, İİ Türk kadirgası on dakika geçme- limanı bırakıyor, engine çıkıyor. du. Herkesin gözleri açıktan çelen mimarka gemisindeydi. Bunlardan Yalnız iki kişi sanki onu hiç görmü- Yorlardı, Bunlar Dertli Hasanla Anskardı. Anskar Türk kadirgasmın henüz Yüraya geldiği bir sırada bir gemi i- “en kadar esir yakaladığını gör. iş, içi ferahlamıştı. Çünkü Recep Mona: Beni: aldattin. Diyemezdi. Şimdi enginde bir gemi düha gö- Mürmüştü. Recep reis onu da ele ge- İirince artık Anskardan şüphe ede- Fakat o şüphe edilmiyonık bir a - değildi. Artık geminin içinde serbestçe do- Mabileceğini anlamış, önce kıç ka- tanın her tarafını gezmek, daha güverteye inmek suvetiyle bu- | Bü denemişti, Be çikaran olmamıştı. “malıydı? i Bir aralık Recep reisle aralarmda © bir konuşma geçmişti; Görüyorsunuz ki &izi aldatmı- Daha de kimbilir nekadar av Kendisini boşlu ğa koyvermişti yetmiş, seksen altım da eder. — Fakat yolda hastalanması, za- yıf düşmesi, hattâ ölmesi ihtimali de var. Böyle olursa fiat düşer, belki de bu işten bir akçe bile kazanamız- sınız... Recep reis Danimarkalnın gözle. rinin içine bakıyordu. Çünkü onun söyledikleri doğru 8özlerdi. Anskar devam etti: — Hem, buranm insanları sizin geldiğiniz ve gideceğiniz memleket- lerin sıcağma, oranin yaşayısma da- yanamazlar. Oraya kadar götürse - niz bile çok yâşıyamazlar... Bu da yalan değildi. Nitekim geçen yıl Danimarkadan getirdikleri esirlerin pek çoğu has- talanmışlar, bir kısmı da ölmüşler- di. Rodop Reis sondus “> 'Ne demek istediğini açıkça söy — Bu kızı satın almak istiyorum. — Ne vereceksin ? — Otuz altın.. — Olmaz. — Kırk olsün.. — Para peşin mi? Anskarda bundan daha çok para vardı ve en gizli bir yerinde bulunu- yordu. Fakat her ihtimale karşı giz- ledi: — Hayır. Reykjaneste... Amcam- dan alacağım. Recep Reis Kara Mahmuda dön - dü: — Ne dersin? Diye sordu. Kara Mahmut cevap verdi: — Elliden aşağı vermemeli, . Sonra sesini alçaltarak ilâve et - de oldukça — Dertli Hasanı da unutmuyslım. Kızı sahiden seviyor. Recep reis emir verdi: — Dertli Hasan buraya gelsin! Ona pazarlığı haber yerdikleri za- man Dertli Hasan kaşlarını çattı: İngiliz korsanlarından iz sarı kızı bana geri ve- Daha ne yapalım? (o gemiden çıkıp git. Gitmez- ka, Müslüman olup bizim aramızda Ne dersin buna? ag bu işleri yapamam, Reyk- Di karaya çıkarım. Orada am- Var, in bilirsin. 2 #ustular, Bu sefer de sözü Nİ Mağ ve başından ayağıma ka - dayi Sonra pazarlığa başlıyan a) haliyle cevap verdi: Yİ ama, belki altmış, hattâ Samsun şehir müzesi kuruluyor bende dei var. Kaç para veriyor? — Kuk altın.., — Benden elli altın.. Kemerini açtı ve bir avuç altın çi ardı, Saymağa başladı. Onun gösterdiği candan bağlılık ve heyecan Recep Reisin de arka - daşlarınm da yüreklerine dokun - muştu. Vardiya haber veriyordu: — Gemi rotayı cenuba çevirdi, Recep Reis yerinde doğrulurken Dertli Hasanın omuzuna elile vur - du: — Anlaşıldı. Sonra sayar ve öder sin, şimdi herkes yerine Anskara dönerek sözünü bitirdi: — Sen de bir daha bu bahsi aç - ma... Kızın sahihi var, Anlıyor'mu- sun? r Danimarkalı adam taş kesilmiş - ii Dertli Hasana kızgın gözlerle bük tu. Hasan da onu bakışlarile #üzmlüş, çekilip gitmişti. Dertli Hasan bu işi sağlam kazı- ğa bağladığı için seviniyor, Anskar ise kızı zorla kaçırmaktan başka ça re kalmadığına karar veriyordu. Acaba Estrid Dertli Hasanı sevi- yor muydu? ” Bunti hiç mit etmiyordu. Lâkin onu da sevmiyordu. Anskar şöyle düşündü: — Onunla bir defa konuşabilsem! Ona derim ki: “Şeni kaçırdığıma ve bu felbkete sürüklediğime piş - man oldüm. Yine evine götüreceğim. Bunu yapabilirim, çünkü gemide serbest bulunuyorum, benimle gel.., Onun şimdiden Dertli Hasana sa- tıldığını. Cezayire götürüleceğini, o rada çekeceği sıkmtiları anlatacak, kendisile beraber gelmesi için kan dırmaya çalışacaktı. Anskar genç kızı Sözlerine inandırabileceğini umu yordu. N (Arkasi var) | İdilindeki ilk harflerinden yapılmış İ bir kısıltmadır. — Okur, ölür de bu sarı domyzla | olacağından böylece kullanılır. Nete- beraber. gitmez. Bunda para varsa | kim “Birleşik Amerika devletleri” İ gidiyorum diye kaybolur. Bir hafta, İbir ay, bazan üç ay gelmez. Bundan İ mayan işler yapan AN a ei Ya sabur! Beyoğlunda F. F, imzasile: İki gün evvel. sevcemle beraber 1s- İ töklüğ çaşldesinden geçerken terbiye - İ siz bir adamın sarkıntılığına maruz kaldık, Etrafta bir polis aradım. Yok mi Fevdlads rahatsız oldum. Hızlı hızk yürüdüm. Noktaya kadaf”gel - dim. Fakat sarkıntılık. eden adam yan sokaklardan birisine sapıp kaçtı. Polis te, noktain birakip gidemiyece- İ ğini söyledi. Böyle bir vaziyette ben ne yapabilirdim? Ve başkaları ne ya- pabilirler. ş Bizim bildiğimiz; bu gibi sarkıntı - lıklara karşı vazifedar olan pölistir, i se'son yapılan bir kanun, böyle müte arrızların derhal tevkif edilmelerini "icap ettirir. Fakat şikâyetinizden ân- "Eyoruz ki, yegâne care "Ya Sabur!” İçekmekten ibarettir, ! » U.R.S.S. Istanbuldan K. P. imsasile: Rusyadan bahsedildiğini gördüğüm Fransız gazetelerinde U. R. 8. 8. de- rildiğini görüyorum. Bunun ne de - mek olduğunu biten söyler misiniz? Bu; “Sosyalist Sovyet Cümhuriyet i İtlihadı,, kelirielerinin fransızca Yazması çok uzun için U. 8. A. kısaltması kullanılır. # Müthiş bir vaziyet Kadıköyünden G, R. imzasile: Üç senedir bir adam ile evliyim. Bir çocuğum var, Kocamın ne iş gör- düğünü, bugüne kadar bilmiyordum. Bana, her saman komisyonculuk et- tiğini söyler. Yasıhanesi yoktur, A- yak işi yapar, sık sik, Anadoluya bir hafta dvvel kocamın kanuna wy- birisi olduğunu, sabıkalı olduğunu öğrendim. Bugüne gelene kadar ileametyâkanı polise bi- le gislemeğe muvaffak olmuş olan Avçam, nihayet, sırrım meydana vur du. Müthiş bir felâket içindeyim. O- nu şimdiye kadar seviyordum. Fakat şimdi... Ne yapacağımı bilmiyoruin? Vaziyetiniz hakikaten müthiş. Tıp kı romanlarda olduğu gibi. Fakat biz İşlerim çok kötü gidiyordu. Çalış- makta olduğum ihracat şirketi altı evvel iflâs etmişti. Ondan sonra girdiğim vazifelerin hiçbirinde tutu- namamiış, dişimden, tırnağımdan art tırdığım birkaç parayı da yeyip bi- tirmiştim. Zengin bir dul kadınla evlenmek hususundaki teşebbüslerim Ge boşa çıkınca babadan kalma evi- mi satarak kirada oturmağa mecbur olmuştum. O sırada cebimde bulunan birkaç yüz lira, bu satılan ev parasının son artıklarmı teşkil ediyordu. Bu iktısa- di buhran devrinde iş bulmak Kolay değildi, Herhangi bir dairede açılan otuz lira ücretli bir odacılığa yüz kişi birden hücum ediyordu. Cebim- İde sıkı sıkı saklamakta olduğum kü- çük banknot destesi de pek yakında / eriyiverince ne yapacaktım? Sürüm sürüm s#ürünecek miydim? Ben böyle kara düşüncelerle dal- İ gin dalgın yürürken birisi kolumdan tuttu: — Bu ne dalgınlık yahu, dedi, az kalsın yüzüme bakmadan bana çar- pıp gececektin. Bana böyle aşinalık eden Necdetti, Gençlik ve mektep arkadaşım Nec - det... Onu senelerdenberi tim. Yalnız İzmirde palamut ve af- yon ticaretiyle meggul olduğunu, bir kaç yüz bin lira parası olduğunu işit- miştim. Hattâ vaziyetim çok müş- külleşirse İzmire gidip onun yânin - size, kocanızdan ayrılmağı tavsiye edecek değiliz. Vâkıa, kanun size bu hakkı vermiştir. Lâkin bu hakkı kul- lanmaymız. Üç senedir sevdiğinize göre, bu adam, sizin muhabbetinize ve şefakatinize lâyiktir. İçtimai faci- alari deşmiyelim, Kimbilir, belki bu bedbaht korkunç bir meeburiyetle bu işe girişmiştir. Onun, vaziyetinden memiun olmadığı, size onu saklamak a Ve onu saklamakta gösterdiği iti- nâ.İle sabittir, Onun ayıbını yüzüne vurmayinız. Onu doğru yola sevket- meğe çalışarak, hem kendinize bir ko ca hemde cemiyete bir insan ka-| zandırmız. ' Denize girmek ; Bamatyadan N. K. imsasile: Geçen gün denize girmiştim. Pa- ram olmadığı için plâja gidemiyo - rum. Ben denizde iken bir memur 9e- Tp sahilden - elbiselerimi aldı. Beni müşkül vasiyete koydu. Bir saat ka- dar uğraştırdıktan sonra elbiselerimi verdi: Bu müddet esnasında karşısın. dâ, çiplak yalvardım, durdum, ve şimdi hastataniım. Güya benim haya teme Korumak bahenesile müdahâle ettiğini söyliyen bi adam yüzünden hasta da oldum. Benim bildiğim, de- nize girmek için, açıkta dahi, kanu- Mi bir mömnuiyet yoktur. Varsa söy- ler misiniz? Müzenin tesis edildiği bina Samsun, (TAN) — Üç yıldanberi | ne konulmuştur. İ açılması için çalışılan vilâyet müzesi Müze yeni olmasına rağmen olduk- yakında açılacaktır. Müze için yehir) ça zengindir. Etilere, Amiros devrine ortasında ve Halkevinin karşısında | ait dikkate şayan eserler vardır, Sa- gâyet güzel bir bina temin edilmiştir. | lonlardan biri İnkılâp köşesi için ay- Kazalarda bulunan bütün eski izerler| rılmıştır. Bu suretle vilâyetlerimiz a- şehir milzesine getirilmiş, Ankaradan | rasında değerli bir yer alan Samsun, alınan kataloğa göre dolaplar yaptı. | müze ihtiyacmı da karşılamış demek- rılmış ve eşya tasnif edilerek yerleri: | tir. |talimatname yoktur. Bununla bera - Şu var ki, size yapıldığı gibi hareket İlerde bir tamim neşretmiştir. Açıkta Hayır. Yoktur. Hörkes açıkta de - nize girebilir, Girilmemesi için ne u- mumi, ne de hususi bir kanun veya ber, birçok kimseler boğulduğu için ve belediye memurlarının müda halelârini fena bir gözle göremeyiz. te'doğru değildir. Belediye, son gün- denize girilmesi hakkmda göyle di - yor: “Kuvvetli akttı ve Jâğım ağızları Bİbi sıhhat için zararlı ve hayat ba- kımından tehlikeli - yerlerden başka her yerde umumi #dep ve terbiye ka- İdelerine riayet etmek şartile denize da çalışmayı tasarliyordum. Bunun içindir ki, Necdetin böyle birdenbire karşıma çıkmasına çok sevinmiştim. Dereden, tepeden konuşarak caddede yürümeğe başladık. Artık Necdeti a- damakıllı ağırlamak, arkadaşlık vazi fesinden ziyade siyaset icabı idi. Bu düşünce ile Necdeti o akşam adamakıllı yedirip içirerek eğlendir. meğe karar verdim. Evvelâ çalgılı birahanelerden birine gittik. Gazeller, şarkılar, medetler,amanlar, heyheyler arasmda çakırkeyf olduktan sonra oradan çıktık. Bundan sonra Necde- ti birinel sınıf çalgılı ve kadınlı İo- kantalardan birine götürdüm. etrafı- muzda pervane gibi dönen iraklı gar- sonların gümüş tepsilerle getirdikle- ri yemeklerle, enfes Avrupa şarapla- riyle bir güzelce karnmızı doyur duk. | Vakit ilerlemiş, barların civcıvlı z8manı gelmişti. Beyoğlu caddesinde göyle bir dolaştıktan sonra. barlar. dan birisine girdik. Burası emsali arasında en boğuntulusu, en soygun- cusu fakat ayni zamanda en eğlence- üsiydi. Daha masamıza oturur oturmaz bir alay bar kadını etfafımızı sardı, Necdet, sanki kirk yıllık dostmuş gibi bunlardan bir tanesini benimse. İyiverdi, Artık bu âcizin de kadınca- Zızlardan birine tosahup etmesi far- zolmuştu. Yanımızdaki iki kadınla gecenin geç vaktine kadar içtiğimiz garap- ların, şampanyalarm kaça mal oldu- ğunu söylemeğe lüzum görmüyorum. Çünkü böyle yerlerde eğlencenin a- hadan doğma soyulmak olduğunu he piniz bilirsiniz. Fakat ne çare, Nec deti memnun etmek, onun gönlünü Yaparak istikbalimi kurtarmak lâ- zım, Hiç kaz gelen yerden tavuk e- sirgenir mi? 9 aa mağa hazır gözleriyle eğlence yerle- rinden dönenlere raslanıyordu. Evimin adresini bir kâğıda yazıp Necdete verdim. Akşam üstü beni zi- yarete gelmesini rica ederek kendi- sinden ayrıldım. Maksadım, bu zen- gin arkadaşa evimde de mükellef bir ziyafet çektikten sonra vaziyeti- mi anlatarak kendisinden para iste- mekti. Çünkü bu eğlence yerlerinde biribirimize halimizden uzun uzadı- ya bahsetmeğe vakit bulamamıştık. Ben Necdete işlerinin nasıl gittiğini sormuştum, o da kısaca: — Çok şilklir, geçinip gidiyoruz. Demişti. Birkaç yüz bin liralık bir adamın sğzından çıkan bu sözler, şüphesiz ki “İşim tıkırmda!,, demek- ten başka bir mana İfade etmezdi. Necdet de benim vaziyetim hakkın da malümat isteyince daha müsait bir yerde daha etraflıca hasbihal e- debilmek maksadiyle: — Sonra anlatırım, deyip geçmiş- tim, * Ancak ikindiden sonra yataktan kalkabilmiştim. Gece sabaha kadar birahnelerde, lokantalarda, barlarda Needetle beraber içtiğim çeşit çeşit işkilerden midem yanıyor, kafam zonkluyordu. Cebimdeki paramı say- dım. Üç yüz elli liradan ancak kırk Hira kalmıştı. Yatakta bir cigara yakarak Nec- detin yanında ne gibi bir vazif& ala» cağumı düşünmeğe başladım. Kendi kendime diyordum ki: Muhasebecilik benim için biçilmiş kaftandır. Ya Necdet muhasebecisin- den memnunsa? O halde müdürlük veya veznedarlık da fena değildir. O da olmazsa Necdet beni mutemet sıfatiyle taşraya gönderir, Onun he- sabma köylerden, kasabalardan mal toplayıp İzmire getiririm. Bu işler için Necdet benden daha emniyetli, daha açık göz adam mı bulacak? Bunların hiçbiri olmadı diyelim; Necdet gibi bir adama hususi kâtip- lik bile yapsam gene en aşağı birkaç yüz lira aylık kıvırırım! Bu sırada kapmm çıngırağı acı acı öttü. Kapıyı açınca karşımda otel garsonu kılıklı bir adam buldum. Bâ- na elindeki tezkereyi uzattr. Necde « tin gönderdiği bu tezkerede şunlar yazılıydı: < m. Salim, Dün akşam sana birdenbire içimi açıp derdimi dökmiye sıkıldım. Fa- kat şimdi vaziyetimi açıkça anlat « mak mecburiyetini hissettiğimden bu tezkereyi yazıyorum. Kardeşim, ben iflâs etmiş bir ada. mım. Kaç senedenberi işlerim çok berbat gidiyordu. Nihayet bu sene bütün sermayemi kaybettim. Ala « cakirlarm tazyikinden kurtulmak i « çin İstanbula geldim. Eğer sana ras- lamasaydım intihar etmeyi tasarlı- yordum. Yanımda otel kirasmı ödi- yecek kadar bile param yoktur. Ba- ha dün akşam yaptığın fedakârlık halin, vaktin yerinde olduğunu gös - teriyor, Bu fedakârlığa ilâveten bana eli lira kadar bir muavenette bulün- manı eski ve samimi bir dost srfatıy- Is senden rica ederim.,, Bu tezkereyi okur okumaz başım döndü, gözlerim karardı. Şark diye taşlığa düşüp bayılmışım! Bardan çıktığımız zaman ortalık ağarmıştı. Beyoğlunun 15812 ve Bem- li caddelerinde sütçüler, salepğiler, simitçiler dolaşmağı başlamıştı. A- rasıra bizim gibi solgun ve yorgun yüzleriyle, uykusuzluktan kapan - ME er e een or ye e Bu hidiseden altı ay sonra beni Bakırköy hastanesinden bitkin bir halde fakat aklım başımda olarak dr şarı salverdikleri zaman, bir dahı hulya uğruna kesemin dibine darı ek memeğe “ahdü peymen,, eyledim.