Hepsi de kaptanın gösterdiği yere baktılar: Orada sırtını Türk leventlerine çevirmiş bir kadın duruyordu — Belli baglı bir şey yok. Ben he- hüz gemiyi büyütemedim. “Halbuki| $imdi tüccar gemilerine de top Koyu-| Yorlar, | — Neler var, onu söyle!” |; İİ Korsan reis hemen birşey söyliye- yordu. Düşüne düşüne ve teker, eker sayıyordu: — Birkaç çuval buğdsy.- Uç dört top kadar çuha... Sekiz on tane ko- Yun... — Başka...” İİ Korsan reis dep böyle zırva seyler. den bahsediyordü. Recep Reis yanıbaşında duran şaşı Mlustafaya döndü: ik İİ — Haydi şu çamaşır teknesinein İlde içinde neler olduğunu gör. Bu mad 'abaz hetifin, hepsini söylemediği bes i.. Yanma iki kişiyi daha al... Bi- Yisi Sarı Ömer olsun... Şaşı Mustafa giderken Recep Reis lerek onun ardından seslendi: — Bana bak... — Buyur Reis... — Gözünlü iyi aç ha... Biri iki gör- İyesin yine... Şaşı Mustafa da gülümsiyerek ce- ap verdi: O her zaman olmaz. Bazan öy- işime gelir de... Sarı Ömer hemen onun yanma ka- ılmiştr. Şaşı Mustafa leventlerin arasma üyle göz attı: — Dertli!,. Sen de gel! Dertli Hasan: — Başka adam bulamadın mı? Der gibi baktı. Fakat şaşı Mustafa bunun farkma le varmamıştı: — Haydi, çabuk ol" Diyince Dertli Hasan sazmı gemi. e şaşı Mustafa ile Sarı Ömerin ar- dından yetişti. Şaşı Mustafa İngiliz gemisinin gü- etesini bir bakışta gözden geçirdi. mbarlara inen merdivene doğru yü Müdü, Orada korsan reisinin saydığndan İlaha çok mal vardı. Fakat şaşı Mus- fanm asıl gözüne çarpan, bir ke- harda, ve bağir olarak duran genç bir İhdamdı. Bu, güzel giyinmişti. Ayak- İarındaki papuçlar, bacaklarındaki biraz dar uzun pantalonu, sırtında- İki caketi, parlak tokalı ve geniş pe- rİnİ, uzun ve düzgün taranmış olan Barı saçları onun bir serseri olma- dığmı gösteriyordu. Şaşı Mustafa sarı Ömerin tercü - İmanlığile Ingiliz korsanına sordu: — Bu kimdir? — Esir değildir. — Ya nedir? Niçin bağladmız?. — Bü kıra fenalık yapmasın di - ve Onu kaçırmış ta... » Hepsi de kaptanın gösterdiği yere | ılar, orada sırtını Türk levent - Tine çevirmiş olduğu halde çömel- Miş olan bir kadın gördüler Sist Mustafa onun yanma sokul - — Buraya bak... Yüzünü göreyim! li, ta tim dahi çok örtündü. Şaşı Mus fa sarı Ömere işaret etti. Sarı Omer, kadınm omuzundan tu- Vak çekti. Yüzünü örtmek istiyen Tini de aşağı indirince gülümse - Şapı Mustafanın gözleri hayretle mayt, > aşil dertli Hasan onun karşısın Ayran hayran baka kalmıştı... sl bu, çok güzel ve sarışm bir ya Ağlamaktan ıslanan kirpiklerile kı mış Eöz kapakları arasmdaki açık dı — Bözlerinde büylik bir korku var zayi, PU hal ona bambaşka bir gü - De veriyordu, ö ERİK altın sarısı saçları iki ka- Büy, zü halinde omuzlarından göğ - * doğru sarkıyordu. Mustafa dertli Hassna baka - Sas tak, Mez Al sana bir sarı kız. Hem de i Derisi bulursan aşkolsun... er idi. San ei nemi sordu: nereden aldınız? So ortasından. duran Ingilizi gösterdi: Bu herif bu kazı andan sa) “e Siyücek bir yelkenli le tek| 4 Yola çıkmışlar, Dün sabah itina sırasmda rasladık. Yel- Sığlık duyduk, Yansş - — Yasan : Kadircan Kaf — Çünkü bu, çok güzel ve sarışın bir kız | idi, tık ve bunları bulduk. Herifi ilk Vi- mana çıkaracağız, kızı da geri gön - dereceğiz. Şaşı Mustafa kiza son defa baktı. Diğer kamara ve bölmeleri gezdi. Bu sırada dertli Hasan genç kıza baka kalmiğtı. Onunla konuşmak istiyor. Fakat könuşamıyordu, çünkü dil bil- miyordu. Şaşı Mustafa yukarı çıkarken onu | alabildiğine artıracağım bıraxtığı yerde görünce: İ Sahipsiz şeylerin sahipliği Menfaati umuma ait sahipsiz şey- lerden nasıl istifade edilecek ? Medeni o Kanunumuzun O umumu |redildiği Üzere, hususi hiklimler vü- alâkadar eden bir maddesi: “Sahip-|cuda getirilmesine karar verilmiştir. siz şeyler ile menfaati umuma ait) Bunun için, girişilecek olan tetki- olan mallar devletin hüküm ve kata esas ittihsz edilmek Üzere, Me- sarrufu altındadır. Hiâfı sabit ol- deni Kanunumuzu aldığımız Isviçre- madıkça, menfaati umuma ait sular |nin, bu yoldaki mevzuatı istenmiştir. ile ziraate elverişli olmıyan yerler,| Sahipsiz şeylerin ihraz ve işgal, kayalar, tepeler, dağlar ve onlardan | yollar ve meydanlar, akar sular ilâ. çıkan kaynaklar kimsenin malı de-| hakkında Isviçrenin Vaud, Genöve, gildir. Sahipsiz şeylerin ihraz ve iş-| Neuchatel ve Zürich O kantonlarının gali, yollar ve hayvanlar, akar su-|ne gibi mevzuatı ihtiva ettiği ve Me- lar İle yatakları gibi menfaati umu- | deni Kanunumuzun anası olan b ma ait malların işletilmesi ve istima- | memleketin hususi ahval ve seri Ni hakkında ahkâmı mahsusa vaz'o-İbir yana btrakıldıktan & emle- kanar.” ketimizde bu yolda ne gibi mler Medeni Kanun 926 yılında mer'i. | vaz'etmek icap edeceği hakkında yete geçti. O zamandanberi bu mad. | Adliye Vekâleti bir nizamname hazır- denin taallük ettiği hususlarda çıkan | lıyacaktır. Bu nizamnamenin tatbi- ihtilâflar umumi hükümlere tâbi| ki, devam edip giden ihtilâfların önü- olunarak hallediliyordu. Fakat, son/nü alacaktır. Tevicre, Adliye Vekâ- yıllarda, bilhassa şehir içinden veya | letimizin ricasmı büyük bir nezaket- yakınından geçen çay ve Irmakları İle kabul etmiş ve bu vadide tatbik sularından istifade etmek, nehir su- edilmekte olan bütün mevzuatının larile arazinin irva ve iskası, kimse-|birer örneğini o göndermi; nin malı olmıyan araziye tasarruf..İrenin bu dört kantonunun ibi umumun menfaatlerini ciddi su-|tetkik edilmekle beraber memleketi- rette alâkadar eden hususlarda va-|mizde de bu işlerle alâkadar olan tandaşlar arasmâa çıkan niza ve ih-| vilâyet ve belediyelerin mütalenlar tilâfların artması göze çarptı. Bu-|almacak, nizamname böylece vücu- nun için, maddenin sonunda da zik-|da getirilecektir, - Haydi, ne duruyorsun? Diyerek kolundan çekti. Hasan sordü: Bu kızı almıyor muyuz” — Onu reis bilir. — Alalım be Mustafa... Çok par İder, — Bundan sana ne? > — Ben de müşteri çıkacağım ve 1. Arkası var - Olimpiyatlara son kafile de gitti. | Berlin olimpiyadını seyretmek için muhtelif seyahat acentelerinin hazır ladığı seyyah kafilelerinin sonuncusu dün Köstence tarikiyle ve Prensipes ya Marya vapurile hareket etmiştir. Bu kafilede, içlerinde sehrin maruf bazı simaları da dahil olmak üzere, muhtelif ecentelerin temin ettiği ği yüzden fazla seyyah bulunuyordu. | Bunlar Köstence yoliyle gidecekler ve ancak 9 Ağustosta Berlinde bulu- nacaklardır, İ ğin biliyorum der beklemeniz lâzım. Bu ara geçimsizlik olacaktır, Okuyucularımıza Bu sütunda herhangi bir der- diniz varsa, ona bir deva bulma. ya çalışacağız. Bütün dertlerini. zi, maddi olsun manevi olsun, bize gayet kısa olarak yazını: Size samimi bir dert ortağı olma- ya çalışacağız. Kızkardeşim istemiyor “İmzasız” imzasile: Yakm akrabalarımıdan bir kızı s6- viyoruni, Benden 12 yaş küçük olma- ğmen (ben - 27 - kız 15 yaşın- ). kızın ebeveyni evlenmemize $, iki ay sonra dü aiti yaş küçük bir müsaade ett . Benden ceğim azm ağabeyine almak istedi- ler. Hemşirem rası olmadı. Hemşire- mi her hususta kendimden çok yilk- sek bir Üniversiteliye nişanladım, kendisi de onu çok seviyor. Hemşire- çok severim, o da beni sever, hiç kırmadığı halde bu kız Hemşi- umumi Beli bükük bir ihtiyardı. Omzun- da boşluğu anlaşılan soluk renkli bir eybe taşıyordu. Uzunca ak sakalı- nı sanki isli bir duman sarartmış, gözlerinde yaşamaktan bıktığını bel- li eden bir sönüklük” var. Hanın kâ- pısından girerken toz içindeki çarık- larını uzun uzun silkeledi ve hanci- nm çırağı: “Hoş geldin ağa,” « kerevetlerden birini — gösteri mi bir yerde beni la evlenmeme ri aEYor, rem gerçi fakat bilgisi iyidir. Seciye ve karakter sa- hibidir. Bu mümanaatın sebebini sorduğum zaman: I — Sen ondan gü selsin, 17 — Onların bizde ya — larla kötü söylediler. ben sana acıyorum, onlar ve o senin dengin değildir. diyerek hün gür hüngür ağlıyor. Kendisine yalva- rp yakarıyorum, tecrübelerinden, maddi sebeplerden, hayatımın sonun dan ve saire onu ikna etmek için birçok şeylerden bahsediyorum o va kit (evet sözlerin hep haklı, ben de iyi olacağını ve senin mes'ut olaca- ve arzum da budur. Fakat bunlara ve bu kıza karşı kal- bimde bir soğukluk var, smamıya- cağım ve dayanamıyaçağım). diyor. Siz, şimdilik evlenmek işini biraz tehir ediniz. Esasen evleneceğiniz kiz 15 yaşında olduğuna göre, onun hiç olmazsa 18 yaşma gelmesine ka- a kız kardeşiniz de evlenmiş olur ve belki bu vaziyet değişir. Eğer, onun arzusu ve kablelvüku veya tahtelşuurunda- ki hislere rağmen evlenmekte israr ederseniz, bir felâket, hiç olmazsa bir timai durumu #ini omzundan İndirip, şımda küçük siyah tenceredeki misir çorbasının daha çabuk kaynaması İ-| çin odunları üfleyen hancı işini biti- rerek dönmüştü. Yoleuyu görllnce 8- ğır ağır gelip, karşısındaki kerevet- lerden birine çöktü, Elile pos bıyıkla- rini sıvazlıyarak, ihtiyarı dikkatle süzdü ve dik bir sesle sordu: —Nereden geliyon ağa”. —Boztepeden oğul. Yol uzun pek burayı bulncaya gadar can kalmadı. | —Yaylıya niden binmedin ki?, Hanci bunu sesinde sinsi bir mâ- nü titreyerek sordu. Müşterinin fa- kirliğine iyice kani olmak & ve ihtiyar acı bir gülümse nünu bükünce, şüphesinin olduğunu görerek sunlini madan sustu. Fakat hemen suratı a- İsılmıştı. Bir müddet karşı karşıya Bessiz oturdulas ıra ha yerin: â ğ ve hanın arka verdi. Biraz ötede toprak ocağın ba-|X Sideceğin © yere vardın demektir gayrı.. Ve çaldığı ekn lanmaya başlayan vahşi peşini beraberine alıp,isl türküsü tutturarak nin üzerinden sıvaz! , | vekkil, mahzun bir halde be ne doğru eğilmi, lar, uz li tepeciklerle doli rolda ilerlemeğe b ürüdü. Artık mecalsizli bükülüyor, açlıktan aki bu a arması, kızını ne yatacak yeri ne de yiyecek el Kalmıştı. Handan kovulmuş, sor gini de it kapmışti. Ve simdi gideceği yerde bulup, bul nu bile kat sı hiçbir şey dişünemiyec sersem, perişan bir halde Keçeciye doğru ilerliyordu. Boş heybesi ağır bir yük gibi tiyar omuzlarını çökertiyor, aç tan, susuzluktan gittikçe gözlerinin bire irkil h- rek n indiğini görüp; “çe gir ağı , avlusuna «açılan küçük bir kapıya doğru yürüdü. İhtiyara işittirmek is- ter gibi homurdanıyordü: —Yatacak hiç odam kalmadı. Ha- sat vakti, tepenin aşağısmdaki köye gelen yanaşmalar yatacak yer g0- madılar, Onun İri vücudu avlu kapısında Kaybolunca, ihtiyar yavaşça ayağa kalktı. O tarafa doğru mahzun bir nazar attıktan sonra heybesini o- İmuzladı, yarım çarıklarını sürükliye- | rek kapıdan çikti. | Köye yaklaşınca ceri girmeye cesareti yokmuş gibi birdenbire durdu. Yolunu değiştire- rek, harman yapılmış ekinlerin üst üste yığıldığı tarlalara doğru yürü- dü. Çitlerin kenarına gelince durdu sonra tarlaların önündeki kü- # Benimle kaçacak Beyazttan V. H. #mzasile: Yirmi yaşında 28 yaşlarında bir genç ile, altı aydır sevişiyoruz. Bundan bir hafta 1, onun iki se- nedir evli olduğunu, bir de çocuğu olduğunu öğrendim. O, bunu benden gizlemişti. Sebebini sorunca. “Sen o kadar seviyorum ki, beni reddeder sin diye korktum. sustum, dedi, ve benimle beraber başka bir memleke- te kaçmağa hasır olduğunu söyledi. Onu seviyorum. Ne yapayım? Onu sevmeğe hakkınız yok. Sevse- niz bile bu aşkı kalbinizden koparıp atacaksmız. Bir aileyi bozamazsınız, Oru artık hiç görmeyiniz. “ İlk aşkı Kadiköyünden 5. 4. imzasile: gl zatmış etrafını gölgeliyen yeşil bir çinarın altına ilerledi, Hemen çöme- heybesini © kucağına aldı, Derin İçi..i çekerek heybenin ağzını kara bir. kıyı ekmek aldı. Yazma mendilinin oucundaki küçük bir çıkın: da çözüp, tuz çıkar. dı. Sonra mendilini yere sererek, ek- meğini üzerine koyup, yemeğe ha- bona avdet ederek beni eskisi gibi | zırlandı. Tam bu sırada karşıda ki sevecek ve benimle evlenecek mi? o |tarlanın tahta kapısı aralanmıştı. , Mektubunuzdan, bu münasebetin, | Evvelâ kocaman başlı beyaz bir ço- sizin ilk aşkınız olduğu anlaşılıyor. ban köpeği, arkasından genç bir ç0- Size gunu acı, fakat açık olarak söy-İcuk göründü. Köpek ihtiyarı görün- liyeyim ki, kaybolmuş bir aşkın geri | ce birdenbire sahi bırakıp kur. dönmesi pek nadirdir. Bu size bir ders | şun gibi koştu “ve.ne olduğunu şaşt- olsun, ve, öyle, kalbinizi her gördü-İran zavallınm önünden ekmeğini ka- günüz gence vermeyiniz. İ pip, yine homurdana homürdana sa- a hibinin yanma döndü. Ihtiyar bir sey söylemek,bağırmak ister gibi ayağa Frank kaç kuruşa? kalkmıştı. Fakat köpeğin sahibi,o- Bayoğlanden X Minare; nun söylenip, şikâyet etmesine mey- Frankım, İstanbulda, on kuruşa | S8 vermeden sert sert bağırdı: satıldığı yerler var, Bunlar kütüpha| —Şükr et hayvan seni paralamadı| nelerdir, Beseld 12 franklık bir kita-|da ekmeğini kaptı. Yabancısın da| bı 120 kuruşa satıyorlar. Hoş 5 frank | bilmediğin yerde ne geziniyorsun ? lk mecmuay 60 kuruşa sattıkları da Suçumu bağışla oğul, yolcuya vaki ya. Böyle frank 12 kuruşa gel-| gırmak olmaz. Bana diyiver baka miş'oluyor. Bunun sebebini izah ede- | m Keçeci köyü buradan me kadar | bilir misiniz? Ve bir çaresi yok mu-| tutar ki?. İ dur? —Yarım saat çekmez ağa sen bu | Bunun sebebini doğrudan doğru-| tarafların yabancısısın sanırım ? Ih- ya o kütüphanelerden sormak zanne-| tiyar acı acı gülümseyerek sakalını dersek daha doğru Olur. Herhalde, | okşuyordu: size kitabı buraya getirtmek için bir | —bPoğru buldun oğul. Günlerdir çok masraf ettiklerinden, bu masrafı | Yürür dururum. Yaya üç gesaba kapayabilmek için franka yüzde geçtim, ama ne derman ne bir pu- ini kadar zammettiklerinden bahse -| !Um geldi. Beş yılı geçti, Keçeciye deceklerdir. Bunun çaresi yok mu) bu 82 gelin etmiştim de onu bul diye soruyorsunuz. Var. İstediğiniz | *EYa Siderim. : ç y evam etmek için kitapları doğrudan doğruya ısmarla, | « £e29, Yolups devam e y davranarak gülümsedi: —Eh öyleyse yolun açık olsun, Ti yaşındayım. Üç aydır, benden 3 yaş bilyük bir gençle sevişiyorum. Son zamanlarda bu genç başkasile görüşüyor. Haboraldım. Kendişine söyledim. İnkâr etti, Acaba tekrar ı çük bir meydanda, geniş dallarını u- | “ bandan yolu sorarım.” diye sevine- rek o tarafa doğru ilerledi. Bir kaç adım yürüyünce yeşil ağaçlar m- tnda güneşte pırti pırıl yanarak a- kan küçük bir dere gördü. Sönük bakışlı gözlerine mana g dar adığını Dermansız a kuv.stle o tarafa doğru koştu ve derenin başma r rek, serin sulara nra be sularla do- uk avuçlarını ttre, şurdı. Fakat birdene çarpan dik bir sesle # ancak arma gelen son * gelince secde © git terini w bu a ak k irkildi — Ne idiyorsun bu , tesi gün “ gelip içine ğu ular, İhtiyar çobana dönmüştü. Çoban dağılan sürüsünü toplyarak, eliyle karşıki küçük tepeleri göslerdi: —Haydi kalk buba, ira dan kak adımlık yol ki, beraber yol lanalım da orada bol bol içersin. —Haydi sen git oğul ben burda kalacağım. Çoban k ire kılağına ba? İçme sakm sıtma yapıyor” ye beraber dönmeleri İ- çin on. ,ok israr etti Fakat sonun- mma, deli ibtiyar bel” di hayretle süzdüğü bu garip yolcu bir tövlii beraber gitmeğe razı ede- medi. Sirüsünl toplıyarak oradan uze'laştı ve o sürüsü ile uzaklaşm- ca ihtiyar gözlerinde hâlâ o garip ateş yanarak acı bir tebessümle gül- d” <onra boğuk bir sesle mırıldan- dı: Hancı: “yer yok” dedi, koğdu. Son lokmay. ite kaptıri». Yüre- ğimin ateşini söndüreyim dedim. Su bulanık çıktı. Şimdi köye gitsem: “gızn öldü” diyiveriri Belli riz- kım kalmadı gayri dünyada Sonra birdenbire desteğ ç'rük bir ağaç gibi toprağa devrile- vek, çökük omuzları titreye titreye, beyaz sakalmı sırsıklam eden yaş- larla ağlamaya başladı. Ertesi gün sürüsünü otletmaya çıkan çoban, bir türlü köye getire- mediği garip ihtiyarı yine ayni nok» tada buldu. Kuru buruşuk avuçları Hakka. doğru açılmış gibi iki yanı- uzanmış, heybesini başma des lek yaparak topraklarda kalmıştı. Çoban onu uyandırmak- tan korkar gibi yanına dehşetle irkildi. Thtiy; leri cam © gihi parlıyordu. ölmüştü. kopuş Peride CELAL mala valim sai sözlü keli ün hal irak v2... —