6 Bir İmparatorluk batıyor Haile Selâsiye memleketini bir hâile içinde bırakarak kaçıyor ! | Seba Melikesi Belkisle Süleyman Peygamber oğullarının 2000 senelik imparatorluğu sönüyor Bir İmparatorluk batıyor... I Negüs, Krallar Krslı, İmparator. lar İmparatoru Haile Selâsiye, mem- leketini bir haile içinde bırakarak| kaçtı!.. Korkakça kaçtı... 2000 senelik İmparatorluğu bıraka rak Filistine Yahudilerin yanında; yerleşmeğe gidiyor... İ Saba melikesi Belkisle, Süleyman | Peygamber oğullarmın kurduğu bir! imparatorluk batıyor... İ Çıplak ayaklı, açık kalpli Habeş cengaverleri düşman çizmesi altın- da eğilirken taçıyor.. Adisababayı anababa günü kalin- | de bırakarak, Meneliğin mezarını, sa | raymı, hâtıralarını, sevgilerini alev- | lerin kızıl dillerine yalatarak gidi- yor... Ve gariptir ki adaletin babası olan | Süleymanın mührünü de beraber gö- türüyor... Habeşistan, bugün yarın tarihteki son yerini alacak ve memleketinde | lardanberi süren büyük harbin mü him neticesine kavuşacaktır. Italyan ! orduları karşısında kâh mukavemet ederek, kâh gerileyerek müşkül ve- ziyetlere giren Habeşistanm yakında içine gireceği durum ne olursa olsun, ! kıza bir tarihçesini yapmak faydalı | olacaktır. a Habeş tarihi nasıl başladı? Habeş tarihi, Saba melikesinin Sü- leymanı ziyaretile başlar. Bir gün Sa ba melikesi Belkis, Beni İsrail hü - kümdarı Süleymanın yakışıklı, zeki | bir baş olduğunu duymuş ve bir ge- ce onu rilyasmda Süleyman, Saba melikesine mütebes #im simasile, mücevherler içinde gö- rününce Belkis Süleymani idael bir| erkek olarak tanımıştır. Günler geç- ti, ye nihayet melike, kadınlık guru- runu.da ayaklar nitma alarak şakkat ve yorgunluklar içinde Sil mana gitti. Seriştiler, Bu aşktan dö- ğan bir erkek çocuk, Afrikanm Şark mıntakasında Habeş iline yerleşti. Ondan üreyen sülâle, Krallar Kralr, İmparatorlar İmparatoru Ünvanile Habeşistana hâkim oldu. Bu sülâle- nin bugünkü $on evlâdı Haile & siyedir. Haile Selâsiyenin Italyan gizmesinden kurtarmak istediği yurt, batı tarafında Nil vadisi, Güney tarafında da göller yaylâsile çevril- miştir. Habeşistan denizden uzaklaş tıran İtalyan, İngiliz ve Fransız müstemlekeleridir. Habeşistanda din Habeşistanın mesahası 600 bin murabba kilometredir. Nüfusu 8 - 8,5 milyondur. Ülkeye Habeşistan adını Araplar vermiştir. Habeş, mah lüt ve karışık demektir. Bu ad, Ha- beşlilerin renklerinden kinayeğir. Ahalisi sakin ve uysaldır, Hususi bir | dille konuşurlar. Habeşistan dördün- cü yüzyılın ortalarına doğru Hiristi- yanlığı kabul etmiştir. Bir taraftan İbrahim, Yakup ve İsanm Tanrısına tapan Habeşliler, bir taraftan da su- ya, ateşe, ulu ağaçlara itikat etmiş- İerdir. Fakat Arabistan Yarımadasmın yakınlığı bu yurda Islâmlığı da sokmuştur. Ahalinin üç- te biri İslimdır. Bununla beraber Hıristiyanlar camilere, müslümanlar | da kiliselere serbestçe girip çıkarlar. Mabetlerin sadece adı başka, fakat hepsi beytullahtır. Süleymanın mührü Memleketin ön safında Hıristiyan papazlar vardır. Ahali bunların nü- fuzu altındadır. Papazlar, şimdiye kadar Habeşistanda yalnız cehaleti ayılamışlardır. Habeş bayrağında bir aslan resmi vardır. Bu resim, Adisahabadaki sarayın önündeki &bi- dede mevcut olan aslana aittir.Koca Ülke bu aslanı kendisine asırlardan- beri bir sembol tanımıştır. Impara- tor, başında Süleymanın tacını ta- gır. İradelerin altına Süleymanm| mührünü basar. Habeşliler, daimi mücadeleciliklerile tanmmıştır. Bu hususiyet, ülkenin sarp ve dağlık ol- masindan doğmuştur. Dahili kargaşalıklar İtalyanları 1506 da Adovada peri- gan eden İmparator İkinci Menelik bu ülkeyi zabıt ve rapt altına almaya çok uğraşmış ve bir derece muvaffak olmuştur, Fakat Menelikten sonra İmparator olan Lie Yesu 1913 ten 1916 ya kadar Üç #enelik idaresi za- | Krallar Kralı Hailo Selâssiya'nin bugün Halyanlar eline bırakıp kaçtığı Habaşistanı 1895 te Italyanlardan Ikinci Menelik kurtarmıştı manında meraleketi herecümerç etmiş tir. Yurdda mürteciler türemiş ve maip Ras Tafari bunlarla başa çıks- mamıştır. karygağalık böyle ne- relerce söşdükten sonra mürtecile - rin istinadgâhı olan ihtiyar Harbiye Nazırı Hapta Cercis'in ölümile 1928 da bir parça durmuş, yurd sükünet bulmuştur. Bundan sonra Ras Tafu- ri az zamanda rakiplerini tepelemiş ve 1925 de Halle Selâsiye adı altında İmparator olmuştur. İmparator O günden sonra birlik temin etmeğe ça lışmış, memlekete hâkim olmuştur. Yalnız İmparator, müstemleke hu - dutlarında yaşamakta olan Danakil- ler, Dussalar ve Ogadenleri istenildi- ği şekilde kontrol edememiştir. Baş- tan aşağı çapulcu olan bu kabilelerin gayeleri yalnız yağmadır. Hükümete zararları dokunmaz. Nitekim dün gelen telgraflar da, İmparator kaçtıktan sonra Adisaba- banm tamamile yağma edildiğini bil- dirmektedir. Halk, eski an'aneyi bi- rakmamıştır. Haile Selâsiyenin hizmetleri Haile Selâsiye, geçen sene batı kı- yılarını gezmiş ve onları yabancı düşmanlığı hislerinden istifade ede- rek harbe hazırlamış ve birliği te - min etmiştir. Haile Selâsiye, resmen 1930 sene- si ikinciteşrininde İmparatorluk ta- cmı giydiği gün, bütün vilâyetlerden heyetler gelmiş, başkumandanlar, il- bavlar, generaller, sergerdeler impa- ratora arzı ubudiyet etmişlerdir. Bu heyetler, 1931 Temmuzunda bir da- ha toplanarak İmparatorun millete bağışladığı temel yasasını törenle kutlulamışlardır. Yasaya göre İlk Habeş parlâmentosu 1 İkinciteşrin 1932 de açılmıştır. Fakat İmparator, parlâmento azalarını sık sık, Üç ay- da bir değiştirmekle halkın seçim Adisababayı yağma eden | hususundaki kabiliyetine inanmadı - | ımı göstermiştir. Maamafih, parlâ - mentolar şimdiye kadar birçok işler görmüs, idari birçok kanunlar hazır- lamıştır. Teşkil edilen yerli bir ko - misyon zabrtanm ıslahmı Belçikalı bir heyete havale etmiştir. Bu faydali hareketler dört senede yapılmış, Finans İşleri, Dizişleri ee- nebi müşavirlerin fikirlerine göre idare olunmuştur. Maamafih, kurul- mak istenen makine henüz çok ipti- dai bir haldedir ve Habeşistan bede- vilikten kurtarılamamıştır., Orduda ıslahat 1929 da Habeş ordusu ecnebi bir heyet tarafından muntazam bir ta- lim ve terbiyeye tâbi tutuldu. Efrada mükemmel silâhlar verildi. Fakat as kerin ayağıma kundura giydirmek mümin olmadı. Yapılan istatistik- lere göre, İtalya ile harbe başlama” dan evvel Habeşistanda 600 bin sa- vaşçı vardı. Bunlardan 15 bini mo- dern bir şekilde teslih ve teçhiz edil- mişti, 100 bin kişi yeni tüfekli idi. Fransız havacılarınm idaresi sltmda çalıştırılmış olan kıt'alar iyi yetişti- rilememiştir. Fakat Habeşler, bütün muharip vasıflarına rağmen moderm silâhların, motörlü kuvvetlerin kar- SAĞLIK ÖĞÜTLERİ A Peynir ucuzluyormuş ! Bir vakit “peynir ekmek en ucuz yemek,, sayılırdı. e Sonra, iktisadi buhran çıkınca, sütler mi azaldı, tuz mu nadirleşti, ne oldu bilmem, pey- nir pastırmadan daha pahalı oldu. Peynir ekmekle karın doyurmak, 1o- kantada yağlı yemekten daha güç - leşti. Geçen gün gazetelerden biri müj- de veriyordu: Peynir yeniden ucuz- lamaya başlamış. Acaba peynirin ucuzlamaya başlaması iktısadi buh- ran biteceğine mi alâmettir. Yoksa sütlerin satılamadığına mı? Hangisi ne alâmet olursa olsun, peynirlerin ucuzlaması hoşa gidecek bir şeydir. Çünkü — burada, peynir yemiyen hattâ çok defa onu görmiye bile ta- hammül edemiyen sayın kişilerden bilhassa af dilerim, — Peynir hem iyi besleyici, hem de kolay hazmeği- len kıymetli bir gıdadır. Bir kere peynirin içinde ayni mik- tarda sığır etinin içinde bulunandan üç defa daha fazla albümin, on defa fazla da yağ vardır. Otuz gram peynir yüz gram süde bedel olarak insana yetmiş beş kalori temin © - der. Şu halde insanı pek iyi besler demektir. Bundan başka içinde, he- İmen hiç denilecek gibi, şeker de ol- madığından şekerli hastalar için seç me bir yemek olur. Peynirin, sütten de, etten de ko - lay taşmması ve başka hiçbir şeyle İkiyas edilemiyecek kadar kolayca i saklanılması mümkün olduğundan her yerde ve her vakit hazır bir ye- i mektir. Daima az çok tuzlu olması onun lezzetini arttırır, Bundan dolayı ço- cuklar peyniri çok severler. Birçok ianneler çocuklara memeden kesil - dikten sonra uzar azar beyaz peynir yedirirler. Bundan zarar da görmez- ler. Fakat kaşarpeyniri gibi katı olanlarını ancak dişlerini çıkarmış çocuklara yedirmek elbette daha ih tiyatlı olur, çünkü kat peynirleri hazmedebilmek için iyice çiğne- mek lüzumludur. Böyle yapılmca, peynirin hanği türlüsü oluran olsun, mideye varm- ca, midenin pepsin çıkarmasma yar- dım ettiği için, hazmı tenbih eder, kendisi de kolayca hazmedilir. Bun- dan dolayı, midesi bozuk, hazmı güç olanlara peynir İyi bir gıda olur. Peynir, mideden sonra, barsak- larda yemeklerin tefessüh etmesine engel olduğundan barsak hastalıkla- rında hem gıdadır, hem ilâçtir. O- nun için çocuk'arın barsakları bozul duğu vakit, ishal olduğu vakit onla- ra peynir yediren hekimler vardır. Bazıları daha memedeki çocuklara bile, ishallerini kesmek için, sütle, yahut suyla karıştırarak pek taze peynir verirler. Peynirin bir hassasşı da barsak- lardaki gerek albüminli, gerek yağ- lı, hem de şekerli maddelerin kana- geçmelerini kolaylaştırmaktır. Bun- dan dolayı çok yedikleri halde vü - cutlarını besliyemiyen, gene zayıflı- yan hastaların daha iyi beslenmele- rine hizmet eder. Peynirin hem olduğu gibi, hem de suda pişirilmiş, hele ateşte kızartıl- mış, yumurtaya karıştırılmış, böre- ğin içine istif edilmiş makarnanın Ü- zerine rendelenmiş, yahut gene mâ» şısında dayanamamışlar, ve 3 Teşri- nievvelde Musaali dağından gi İtalyanlar Şimalde ve Cenupta ileri leyerek, Adisababa kapılarına kadar | | dayanmışlardır. Necaşi, Haile Selâ- Isiye, kanmın son damlasma kadar memleketi müdafaa edeceğini söyle. | diği halde nihayet kaçmış ve mağ - lüâp olduğunu fiülen itiraf etmiştir. Bu suretle binlerce sene evvel, tâ Sü- leyman peygamber (ozamanından- beri devam eden bir İmparatorluk yer yüzünden silinmekte ve onun ye rine bir İtalyan müstemlekesi kaim olmaktadır. Adisababalı muharipler iy karnanın üzerinde nar gibi kızar - mış olduğu halde, türlü türlü şekil- lerde yenilmesi az bir meziyet mi - ? Lokman HEKİM YENİ NEŞRİY Istanbul Universitesi Roma Hu-| kuku doçenti Şemsettin Talip, bu| isimde dikkate değer bir eser neş- retmiştir. İnce tetkikler mahsulü olan bu eser, İtalyan Akademi Aza- sından Roberto Pariberi tarafından yazılmıştır. e Şemsettin Talibin bü- yük bir itina ile dilimize çevirdiği bir kitabı okuyucularımıza tavsiye ederiz. Fransızca konuşma kitabı Fransızcayı herkese kolayca ve muhakkak öğretebilecek şekilde ve Gültekin tarafından yeni ve ilmi bir metotla yazılmıştır. Kitapta hergün- kü hayatımızda geçen bütün pratik cümleler, yüze yakın fil, ayrıca lü- gat kitaplarmda mânasını bulamıya- cağmız, fakat daima kullanılan tabir ler - dilimizdeki tam karşılıkları ve tam telâffuzlari ile - bulunmaktadır. üce Yücelin Mayıs sayısı mütenevvi bir münderecatla çıkmıştır. Alâiyenin kışın bü- tün yolları kapanır veancak va- purun haftada bir uğraması bekle- nir, Biz de bunu bekledik, fakat umduğumuz gibi çıkmadı. Bir gece evvelden patlıyan hava bütün şidde- tile karayı, denizi biribirine karış- trdı. Başka vesait oolmadığı İçin biz de Allaha sığınarak iskelede tü-| nemiştik, Bir saat, beş saat ve niha- | yet tam on İki saat rütar ile vapu- rumuzun dü nü çarşıda yemek yerken işitebilmiştim. Ayni giln İs- tanbula geçen vapur uğryamamış ve Fenikeden telgraf çekmişti, Mer- $ine gidende İyi cesaret. Daha doj rusu cesaret onda değil, bizde. Ki ranlıkta sandallara dolarak kurba ık koyun gibi gemiye girdik. Tes; için bataçıka gelenler, vapurda bir! hareket husule getirdiler ve biz de bu patırdı ile denize açıldık. Kama- radaki toplu görüşmeler çok uzun sürmedi ve herkes yatmak üzere ka- maralarıma çekildi, çünkü Alâiyeyi sabah dörtte tutacaktık. Kamaralarda uyumak, ne müm- kün... Dalga yatağım sol cephesin- de hariçten o yumruklarını vurdu ça, beynim sallaniyor zannediyor dum. Deniz tutması bertaraf, ya korkusu, hepsinden müthiş, Uyu- mak için bütün kuvvetimi topluyo- rum, gözümün önünde İnebolu faci- ası, Titanik felâketi resmi geçit ya- pıyorlardı. İşte bu mücadele ile sa- at dördü yaptık. Apacık denizde ge- minin davet düdüğü birkaç cesur sandalcıyı iskeleden fenerler ile ha- rekete getirdi, fakat bize yakınlaş- maları tam yarımsaati buldu. Hava yavaş yavaş açılıyor ve Alâiyenin kalesi, eski va yeni cepheleri şimdi rahat seçilebiliyordu. Vapurun ke- narıma yakmlaşan sandallardan biri, merdivenlerin beşinci basamağına kadar yükseliyorlar, bir de ayni kuvvetle basamaklardan çok derin- lere iniyorlardı. Bu arada vaziyeti hesaplayıp ta ,sandalın oturak yer- lerini rahat bulanı pek göremedim. Herkes bir kere denize dalar gil atlıyor, artık. bu dalganın gelişine bağlı. Hafif ıslanıyor veyahat sır - sıklam oluyordu, bereket kazasız Alâiye uğrağı da bu şekilde gecildi ve bende bu çakil çıkmadan vaz. geçtim, | ! » Gündüz, deniz ayni şiddetle devam ediyor ve Anamura doğru yol alan vapurumuzda yalniz iki akıllıdan biri ben, diğeri Avrupada tahsil görmüş Konyalı bir mühendis kaldı, Mütemadiyen kaptanı yakalıyor ve| denizin vaziyeti hakkında malümat alıyorduk. Zavallı kaptan bizimle mİ uğraşsm, vapura mı baksın. Hangisini yapacağını şaşırmış, mü- temadiyen İskenderiye istikametin - den kopup gelen rüzgârları hesaplı- yor ve bize müsekkin yalan bulma- İ ğa çalışıyordu. Bugüne kadar bir türlü akıl erdiremediğim bu rüzgâr dalgasmın şimdi artık âlimi Ool- muş, her köşeye giderek sağ, 80l yanaklarımı uzatıyor ve rüzgârın | kamçılarına göre ben de fikir yürü- İ tebiliyordum. Bütün gün böylece çalkandık, gece ile beraber hava da biraz kaldı, ve biz de bunu fırsat bilerek yataklarımıza girdik ve bin bir kâbusla sabahı ettik, Uykudan kalktığımız zaman Ana- fartayı Mersin limanma demirlemiş bulduk. Bizden başka sekiz, on ta- ne daha ecnebi şilebi de karışık bir vaziyette etrafımızı almışlardı. Ha- va düzelmiş, güneş kendini göster- | miş ve biz de bunların himmetile is- keleden çok gerilerde kâlan vapu-! rumuzdan hiç korku göstermeden kayıklarımıza binmiştik. » Mersin, cenup vilâyetlerimizin bu en zengin iskelesi, daha karanlıkta harekete gelmiş ve sira sira dolu mavunalarnı ecnebi şileplerine yas kmlaştırmıştı. Denk, çuval, sandık- larla hmcahmç dolmuş iskelede nö- bete girmek hakikaten meseleydi. Bu güzel sahil şehrinin yegâne de- niz gören Ziya Paşa kahvesinde sa- bah çayımı içtim. Mersin, çalışkan halkmın sayesin- de bir karış toprağını bile boş br- rakmamış ve biribiri ardı sıra por- takal, mandalina, domates ve tur- fanda sebze bahçeleri aimış yürü - müştü. Şehri başlanbaşı ihata eden bu bahçeler sayesinde birkaç sene! sonra Mersin, şimdikinden çok da- ha zengin ve çok daha hareketli o- larak kendini gösterecektir, Tanr- MEMLEKET MEKTUPLARI Fırtınalı havada tehliki bir deniz yolculuğu - İzünden külliyetli para K dıklarımın haneisine uğrasım. veni 4-5 - 986 Mersinin etrafını saran geniş ve büyük! bağçeleri memlekete refah ve servet 2 çi bir bahçenin idun gi rmı işitiyordum. Bir ge! seneye kadar meyal takal fidanlarını kü için adeta bütün Mes muş. bah erkenden oti cephesine tesadüf ede fanda sebzeler arasi portakal sapotlerini, 4 meşhur Yafaya rahme! kadar nefisti, İçine İkİ ya dırabilecek derindi da, Yufa, Sakız ve dah8 cinslerinin en nefisleriği rd. lerde çalışkan Mersi ali is bundan cesaret aldıkisi ni yeni bahçelere atıl kinmemişlerdi. di Akşam üzeri günün Mersinde bir cadâf gunluğu kendini gösterisi Şi miz otelimizin lokantı yemek yiyip yatacaktın. bir et ısmarladım ve bir getirtmek . istedim. BUM daima İstanbul sularına > duğundan garsonla garip Ve vereye giristik: iğ — Yemekle beraber be5t de iyi su getir. # — Ayran mı olsun? vd Yoğurdu pek sevmek”? eği simdi hiç canım ayran İ9 den: j — Hayır su getir, dediği Garson, elinde bir şi8€ dü, suyu hem bardağa bö bem de soruyordunı: — Şişeyi açık getirdi na, kireçli su olmasın. — Evet, iyi su değil Fena halde hiddetlen — Canım bana bir iyi — Öyle ise ayran gel — Ne getirirsen getir. Garson, yine su ile dÜ gıkıştım: — Hani syran getireci — Efendim ayran bü- Meğer bu civarda içilei rm İsmine ayran derle! “ Sait 71 'öklerini yi rir, Dökülmesine m3fi pekleri izale eder masıni kolaylaştır kabiliyetini artırır. halı bir saç eksiridir” İNGİLİZ KANZUK P Beyoğlu - İst