29 Nisan 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

29 Nisan 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Paris muhabirimizin mektubu Bir Türk ressamı Paristeki karikatür sergisinde muvaffakıyet kazandı " Serginin kalabalığı arasında, Anna Bella ile Jean Murat, Muvaffak Toyarın tablolarını mütebessimane seyrediyorlardı” Paris 23, (Tan) — Londra radyo- | su, birkaç hafta evvel Oksfort-Kem- riç müsabakalarında bir Türk gen- in mühim bir rekor kırdığını dün- yaya ilin ediyordu. Bu haberin Yurttaki vatandaşları nekadar sevin- * dirdiğini tahmin ediyorum. Ben de size diğer bir gencimizin güzel san- âtler âleminde hepimizin iftiharla göğsünü kabartacak bir muvaffakı- yetini bildiriyorum. Pariste açılan resim sergilerinin en mühimlerinden biri de Salon des hmoristes'tir. Bu serginin açılma- smı Paris halkı ber sene merakla bekler. Burada dünyanın en tanm- mış karikatüristlerinin teşhir ettikle- ri tabloları binlerce kişi salona akm ederek seyre gelir. İşte bu seneki Salon des humo- riste, genç bir Türk san'atkârınm tam yirmi üç tablosunu kabul etti. Serginin en gürel bir yerine asılmış olan bu eserler seyircilerin cidden büyük takdirini eelbetmektedir. Ben salona birkaç defa gittim. İlk gidişimde dört beş kişi yerde duran tabloları duvarların evvelce tayin edilmiş yerlerine asmakla meş- guldü. Genç ressamımızm tablolarını burada teşhir edeceğini bir Fransız gazeteci arkadaştan işitmi İş disini görürüm ümidile etrafa bakın- dım, göremedim. Harıl harıl çalışan işçileri rahatsız etmeden duvar dip- lerinde çekiçle çiviyi bekliyen tablo- lar arasında dolaşmağa başladım. Bunların arasında (o (Muvaffak To- ) imzasını ararken yanıma çeki- cini elinde sallıyan biri geldi ve pek nezaket göstermeğe lüzum görmeden gert bir sesle kim olduğumu, ne iste- diğimi sordu. Kendisine gazeteci ve 'Türk olduğumu söyleyince hemen yüzünün ekşiliği kaçtı: “Muhakkak izin ressamın tablolarını görmek is- tiyorsunuz” dedi. Cevap vermeme vakit kalmadan beni büyük salona geçirdi. Kapıdan girer girmez gözü me Avrupa diplomatları arasında en tik olarak tanmmış olan Te Yanımdaki zat izahat veriyordu: '— Yirmi üç yaşmda yirmi | tç tablo teşhir etmek — hem de bu sa- londa — doğrusü bu herkesin kâr! Fakat bu münhanilerle orta- ya attığı yeni stil, bu genç için çok (mitler veriyor. Jüriye gösterilmek Üzere bir sürü tabloyu yüklenip geti- rince burada birçok arkadaşlar ev- velâ kendisile adeta alay etmişler Pek müşkülpesent olan jüri, teklif edilen yirmi üç eseri de kabul edip bu stilde yapılmış bir bu kadermi da salona alabileceğini bildirtince bi- zimkilerin aklı başına gelmiş, bu muvaffakıyetin büyüklüğünü anla- mak için şuraya bakınız.” Baktım, bir köşeye yüzlerce tablo yığılmış. Bunlar jürinin reddettiği eserlermiş... Ressam ilâve etti: — Bu müşkülpesent heyete dört beş eser kabul ettirenler buradan gü- lerek çıkarlar, * Serginin açılma günü şayanı hay- tet bir kalabalık vardı. Bütün Türk ! Moris Şövalye Mussolini 29:SALON UMÜRISTES 1. Rue Royale Muvaffak Doyar serginin kapısında talebe arkadaşlarıma birer davetiye gönderen Muvaffak, hepimizi kapıda karşıladı... Çok mütevazı olan genç ressam bizi, hayranı olduğu meşhur san'atkârların eserlerinin bulunduğu tarafa adeta sürüklüyor ve kendi Laval Tevfik Rüştü Aras tablolarından ziyade onlar hakkmda izahat veriyordu: “ — Bakınız, bu (Abel Faivre) in. Zaten bu meşhur karikatürist humo- riste'ler cemiyetinin relsi... Ya bu Fournier, Gazan, Maurice Leroy... Fransız gazetelerindeki karikatirle- imizi unutturan sana't Poulbout bilhassa Parisin meşhur Montmartre'ınin en komik tarafları. nı buranın mahelle çocuklarımı ko- nuşturarak ortaya dökmekle şöhret almış...” Bir aralık salon o kadar kalabalık oldu ki, tabloları bazan omuzlar Üs- tünden, başlar arasından, ayakları- mızın ucuna basarak, kalkıp eğilerek seyretmek mecburiyetinde kalıyor - duk... Sergide cidden zevkle seyredilecek eserler vardı. Çök sabırlı bir san' kâr aramış, taramış, öyle şekillerde ağaç kökleri bulmuş ki.. Bunlara gülmeden, ayni zamanda hayret et- meden bakmağı imkân yok.. Bu ağaç kütüklerinin şekillerinde dans eden bir çift, taklak atan, dirseğine yaslanıp uyuklıyan, değneğine deya- np yürüyen kimseler görünüyordu. Biraz ilerde daha az san'atkârane olmıyan başka bir şey gördük. Diğer bir san'atkâr beş on tane Humanitö gazetesini kesmiş, bükmüş, yapıştır. mış ve ortaya meşhur Lider Leon Bium'un gözlükleri dahil olmak üze re mükemmel bir büstünü çıkarmış. Sıcaktan jelâtini erimiş fotoğraf İcamlarından basılmış resimler de az gülünç değildi, Sreta Garbe Klark Gabi Bunlarda resmi çıka: veya eşya tamamen karikatürize e- tuhaf vak'aların ,kışlalardaki bin bir komik hâdiselerin, Paris çarşılarnın ve sairenin yüzlerce karikatür tablo- larınm önlinden seyrede ede gecip Muvaffak'ım eserlerinin - bulunduğu büyük salona girdik. Bir dene görelim? Marlene Di- etrich ile Greta Garbo'nun resimleri önünde Anna Bella ile Jean Murat kolkola ve mütebessim bir çehre İle tabloları seyredip konuşuyorlar. Ku- laktan kulağa uçan bir fısiltı, bütün ziyaretçilere bu iki meşhur artistin burada olduklarını bir anda ilân et- miş olacak ki, bunları görmek için bu salona adeta bir akın ba; Bu kadar halkın peşlerin diğinin farkında deiğlmiş gibi görü. nen meşhur artistler hiç keyiflerini bozmuyorlar. o Muvaffak'ın büyük bir muvaffakıyetle çizdiği Brigitte Helm'in uzunca çenesi pek hoşlarına | gitmiş olacak ki, konuşup gülüşerek seyrediyorlar, Birazdan, birçok perestişkârı bulu- nan Andre Luguet te içeri halk tablolara mı, yoksa artistlere mi bakacağını şaşırdı. » Dudaklarının ucuna hasır şapkasile Mori gelli salibi kupkuru âıran yepyeni hakikaten enf: Muvaffak, diyor ki: Ben karikatürlerimde hiçbir za- man şahıslarımı, “gülünç” gös! ğe teşebbüs etmedim. Yalnız gö çarpan tuhaf çizgilerini meydana çi- kadar inmiş aliyeyi, çen Gandi'yi- canlan- tarzdaki imünhaniler kardım. O kadar... Meselâ şu içeri- | de gördüğümüz birçok karikatürler |” de olduğu gibi Fransız Jâübaliliğine katiyyen taraftar değilim.. Koce Fransız bagvekilini maymun gşelâlne sokup kafese kapıyan, bilmem hangi | bindirip meclise yol- ist kendisine daha rabıtalı mevzular bulabilirdi. » Sergide saatlerce kaldık. Kalaba- lik azalmıyor, artıyordu. Bugün du-| Tee Sik Ka Marlen Ditrih İlebisine, hele çifte rme- | ime | biraz| mn dİRMEE ERER SAĞLIK ÖĞÜTLERİ memenin Nohut mu, bezelye mi? Halis Alm sm, bezelye Arya ırkına mah sebzedir, Rivayete göre bezi Hindistandan ve İrandan onlar getirmişlerdir. İi caristanda eskiden kal arasında bezelye taneleri bunu anlatıyor. Ancak, halis Arya mek için hiçbir fırsat kaybetmek is- n Avrupalı İsrail hiç te Arya ırkına mahsus ttaki Kali yemeği» arm kulak şüphe yoktur. “EKİ nohut şehire geli ur” ama, İsrail oğullurıu geçmekle bezelye olmaz, Yi medeni - nde meşhur olan bezelye değil, ttur. Eski Yunan gemicileri ta- ze sebze bulamıyacakları için kö- manya olarak nohut taşırlar, edebi- ları da — şimdikiler gibi — rt olduklarından nohut yerlerdi. Bezelyeye gelince, tarihten önceki Taş Devrinden kalmış taneleri harâ- beler arasında bulunmakla beraber, İ tarihte daha dinkü çocuk demektir. Ancak on yedinci asırda şöhret al- mıştır, Fakat, doğrusunu İsterseniz, nohuttan daha çok İnce bir yemi olduğunda; tlerde, de- kolte giyin Bikte bulunmak ve bir ayarda tutul- mak şerefini hakkile kazanmıştır. Vakrâ nohudün da tarihte en meşhur ibin adı olmek şerefi varsa da, bu adla anılması stalr- in burnunda nohut tane- si kadar bir ur bulunmasından, lâ- tincede nohudun adı da çiçer olma - sından ileri gelmiştir. Güzel kadın- larla birlikte anılmak şerefi bu türlü şerefle elbette kıyas edilemez. Nohut olsun, bezelye olsun, ikisi de tahlil edilerek vasati saytlar alı- nırsa çiçerilerinde yüzde 11,5 sudan sonra 21 albüminli madde, 59 idro karbone madde, 1,5 yağ, w üloz bulunduğu dan dolayı hemen h kadar kuvvetli, bakladan daha tatli fasulyadan daha ziyade kalori temin eder lezzetli bir sebzedir. Hele için- deki madeni maddelerin potaslı f08- for, kireç ve çelik olması değerini çok arttırır. Kollarile çalışanlar için nohut ta, bezelye de pek iyi yemektir. Yalnız, fikirle çalışanlar lüzumundan fazla kuvvetli sayılır. Nohudun leb- vrulmuş olur- sa,az yemek şartile, hiç diyecek yoktur. Nohudun kendisi de, pi mezden önce yirmi dört saat soğuk su içinde bırakılırsa onun da hazmi çok kolaylaşır. Kavrulmuş leblebi- nin, sakız leblebisinin içki içerken meze olarak yenilmesi, şüphesiz, bir | cizvit papazının bir hastada mesane taşlarmı eritmek için hastaya rakı iinde nohut ye çıkmıştır. Halbuki nohutlu tavuk yahnisi yemek ayni işi görür ve iç-| kiye de lüzum bırakmaz. Bezelye nohuttan daha şekerli, hazmı daha kolay ve nohuttan daha kibar bir yemek olduğu için hekim- ler onu hastalara #ik 8 tirler. En harif şekli İngiliz usulün- de haşlanmışıdır: Tuzlu su İçinde pişirildikten sonra kepçeyle sudan çıkarılır ve daha sıcak sicak iken üzerine taze ve erimemiş tereyağı esinden sonra | şehri l Antalyadan Vapurumuz demir Antalya, suların kalbura çevirdiği bir tepenin üstünde daha henüz uyu- yordu. Deniz durguh, çıt yok, yal- nZ yükseklerden uçurumlara düşen uzaklarda harekete gelen birkaç kayıkçınm derinden uğultuları du- yuluyor. Antalya sular ve şelâlelerle o kadar haşır neşir olmuş ki, şehrin ne tara- fma gitseniz ve hangi kenarından geçseniz muhakkak bir akan Su ve- ya dökülen billür gibi köpükler ile karşılaşırsınız. İnsan yürüdüğü her yerde, bastığı her taşın altnda mu- hekkak bir su sızıntısı, bir şelâle gü- i varmış zannediyor. Gondol diyarı Venediği bile gölgede bıraka - cak bu #u bolluğu yetmiyormuş gi- bi, yağmurun ötede beride bıraktığı birikintiler, ufuk gölcükler biraz in- sanm sinirine dokunuyor. Bu şehir. | de bu kadar su kâfi, Yağmurun yar- İdimile vücuda gelen sun'i gölcüklere artık lüzum yok. eni Kil ediyor. Böcekçilik mektebi önündeki bulvar ve “ ağaçlıklar da şehrin bütün güzelliklerini kendi üzerinde topluyor. Geniş bulvarın bir köşesinde Ata- türk köşkü ve böcekçilik mektebi bahçeleri devam ediyor. Bu adanm tam arkasında Ankaradan gayrı bü- tün şehirleri kıskandıracak bir gü- zellikte yeni yapılmış Halkevi binası «On tefrişatını ikmal ediyor. Karşı cepheye stadyum ve onun tam ucun da Avrupanın ufak şehirlerinde bile badir görülecek bir güzellikte gazi- no denize çıkıyor. Ve Antalyanın, gördüğüm Anadolu şehirlerinden ay ri bir hususiyeti de kahve ve gazlno- lar tam bir istirahat ve konuşma yeri olabilmesidir. Antalyada tavla | kahveleri pek gerilerde kalmış, bun- konulur, Yağ sebzenin sıcaklığile erir ve bu yemek en nazik midele - rin, en nazir barsakların işlerine geldiği gibi, çok yenilmezse ne kar- İni şişirir, ne de uykusuzluk verir. Fakat hasta ve nazik mide sahibi olmıyan mutlular isterlerse bezelye- yi yağda yahut et suyu içinde pişi- rirler, isterlerse zey keyle salatasını yaptırırlar, yerler. Her halde bezelyenin en makbul şekli kuş etile, tavuk etile, hele ör- dek etile birlikte pişirilen şekildir. | Lokman HEKİM huliye yirmi frank, yani paramızla tam yüz yetmiş kuruş, sair günler ise beş frank. Tablolara konulan fiatlar da bizim hayretimizi mucip o- lacak kadar yüksek . Beş ulu yüz İranktan ucuzu yok... Tasavvur e - diniz, yedi sekiz hattı biribirine ta- kan küçük bir karikaür altındaki iki satır yazı ile elli lira., çok değil, sa- natkâr himaye ediliyor. Serginin #on günleri... Temin ede im, ilk günler kadar kalabalık. zlerce eserin üzerine “satılmış * ,, etiketi iliştirilmiş. Salonun müdiriyle görüştüm: “İş te her gün her saat böyle, diyor, &- rı kovanı gibi. Memurlar başka sa- atte, talebeler, artistler ayrı saatler de gelirler... Beş altı defa gelenler çoktur... Hele sinema ve tiyatro ar- tistleri o kadar meraklı ki. İşiniz olmayıp bir hafta burada kalsanız Paristeki meşhur artistlerin yarısı- nı görürsünüz... Balayı burada geçirmeğe gelen Douglas Fairbanks, birkaç gün ev - vel geldi, hem de sokakta peşine ta- kılanları da beraber getirdi... Gelecek hafta beş altı sergi açı İlacak, fakat hiçbiri eminim yirmi dokuz senedenberi büyük muvaffa- kıyetler kazanan bizimki kadar rağ- bet görmiyecek kalabalığa bakmız.. Böyle giderse muayyen günde kapa tamıyacağız. Sonra ilâve eti: “. Fakat belli olmaz. burada hep sinin meraklısı ayrıdır. * Bir dakika sonra, bulvar dö, Ja Madlen'in kalabalığı arasma karış tığım zaman kafasının ve elinin hü- dundan uzaklaşmağı mecbur kalmış bazı sanatkârları hatırladım ve on » lara değil, kendimize acıdım. Bulvarda büyük mağazaların i - çinde pırıl pağl yanan güzel vitrinle- rini dalgın dalgın seyredip ilerler - ken, binlerce otomobil, on binlerce halkın beynime akselen müthiş u- Zultusunu bir ses, İhtiyar ressamın Sİ bastırıyordu: “— Belli olmaz, burada hepsinin ayrı ayrı meraklısı vardır.,, Feridun Demokan MEMLEKET MEKTUPLARI “Büyük ve güzel bir su. “ Antalya ,, Eski Şehzadebaşı tortularından bir iki şantöğ attığı zaman, |ları örten yeni şelâleler, şehire bir azamet veriyor, | İlarm yanlarında bazı ho” 20 - 4 - 936 i neleri bir manzara ve temis şehrin en iyi yerlerine sü Tavla, Anadoluda pek M8? 1atadır. Bir şehire gir€ unuz ses, tren, vap” ceğim. Zar şakirt vasız, loş ve dumanlı P herkes dolar ve girenleri hepsi de bu oyunu oynar İşte yolumun üstüne düşen ler arasnda Antalyayı DERİ kurtulmuş ilk şehir ola! Kahvelerinde, ancak başı. kavuşabildi. Antalyada, Hf yirmi partiyi birden Sf rin İğ kamburlaşmış insanlar yö mesine düşkün, dolaşma — ler ile karşılaştım. Bu güzel sehrin görebildiği ısiyetlerini sayıp dökerk diğim bazı haberler de Şehirin çarşısında giden geniş caddenin orta” sulardan biri almacak ve yi landa şehirleri gibi terti a radan şarıltılaria akıp Z Solun İki tarafında dizile” Zi kâfi görülmediğinden, Ye dekoru hazırlanacak ve t8İŞ taştan başka hiçbir ti olmadığı söylenen surlar Y9” vaş kaldırılacaktır. * Bayram günlerimi Antali çirdim. Şehrin ötesine vere ii) d çi 7 ğılan seyyar tiyatro grupla” kanlarmı caddelerde ge Bunlar, davul zurnanın ön Puş, masraf olmasın diy€ rine soba kurumundan “5 kepten çizgiler çekmişler şede bir çıngırak, hülkı bö iki saatlik eğlene Kapılarda eski Şehzadebifiz ol (ularından bir iki şantöz. genin iştahasını celbetmeb iii nar döner elbiseler içinâ? asr modelinden ayrılmış bayrama lâyık bir koç Bİİ dan aşağı düşmiyen kilolar lerini takdim ediyorlar.» ei Vakit geçirmek için b! l ne benim de tesadüfen 8: ii 5 y dı, hay kaymaz olaydı. Y' rafımdaki gazoz pati sırsıklam, üstüm havad& bakçekirdeği ve fıstık #* dan tanzifat tenekesine # 4 bir tarafa lâkırdı anla ei yok. Hep bayramlığını YE ği vinden kaçmış çocuk ve Ege Arada bir bu gruplarda? * üliyor: “— Aman Allah ne öldürecek misin?” Bunu düyan kırkını şarkı arasında bir iki yor ve bir de selim çaki?” langıçtan daha o kada” gn dik ki, havasızlıktan ralardan, civarımızdaki SR yy 4 kendimi kurtarmak için EZELİ kendimi dar attım ve Pt l uzak olmıyan Antalyanfi BE kahvesinde Tamburi Er losunu tepemdeki bo doya dinliyerek kendim? Ti, mm Festival hazır Cumartesi günü Dağ” de Vali Muhittin vala tinde bir ictima yapıla muallim muharrir, #85 kişinas, büyük otel vey8 Ki hibi gibi kimseler çağırıll€ lantıda bu yıl yapılati alâkadarların fikirleri

Bu sayıdan diğer sayfalar: