a e TAN “ Kral Vâr | Kralcık Var İmparator İlk Tayyareyi Almak İstediği Zaman Harbiye Nazırı miştir ki: Uçmak Meleklerin Şanındandır! li İtiraz Etmiş Ve De mİ ei Bir ecnebi, sekiz sene, Habe- şistanda kalmış ve pek mühim işleri idare etmiş. Gördüğü vazi- felerden dolayı Habeş hülümda- rı ile daima temasta bulunmuş ve onun itimadını kazanmış. İşte bü zat, müstear bir namla, bir ecnebi mecmuasında hatıra- larını neşretmiye Başlamıştır. 1- talya - Habeş harbini merakla eden okuyucularımızın, bu- günkü Habeşistanın ve onun hü- kümdarının hususiyetlerini çok güzel tasvir eden bu hatıraları merakla takip edeceklerini ildiğimiz için bugünden itiba» ren tercümeye başladık. Yedinci sarayda kabul Negüs, her zamanki gibi sordu: — Gazetelerinizde ne havadisler var? Negüs, başka Avrupalıların yanı- da, Avrupalı gibi, koltukta oturur. Beni kabul ettiği zaman itiyadını boz- maz: kırmızı ipek yüzlü (bu, Habeş hanedanma mahsus renktir) şiltesin » de oturur. Bana da bir sandalye ve - rirler. Bu vaziyet beni srkar; çünki im pâratoru ayaklarımın dibinde görmek Şök münasebetsiz bir şeydir. İmparatorun bu hususi otlasında sarayın diğer taraflarmdaki gürültü. lerin aksine olarak büyük bir sükün vardır, Sonra, bu hususi odaya kadar gelebilmek te çok zordur. Sarayın © kadar teferrüatı, Habeş usulünde, Av rupa tarzmda biribirine bitişik, biribi- rinden ayrı o kadar daireleri ve o dai- reler arasından geçen o kadar çok ge Çitleri dehlizleri vardır ki, yolu bul manın imkânı yoktur. Bunun için im- paratorun yanına gittiğim zamanlar. Negüsün hususi bir adamı, bana, reh- berlik eder Avlılardan, daryollar etrafında yük selen Tukul (Habeşlere mahsus yu- varlak ikametgâh) ların, dört köşe Avrupakâri evlerin önünden geçilir Birinci avluda, bir sürü süvarilere, aş kör (hizmetçi) lere, atlara, esterlere, kalkai (muhafız) lara rastlanılır. Resmi kıyafet İkinci avlıya, ancak pek imtiyazlı kimseler girebilir. Biz ilerledikçe, ge- len giden gittikçe azalır. Mühim şah- siyetler, beşinci avlıya kadar girmek müsaadesini hairdirler. Beşinci avlıda, imparatorun huzuru na girecek olanlar kıyafet değiştirir. ler. Tr zaman omuzlarına attıkları şabalarını koltuklarınm altından ge - girerek vücutlarına dolarlar. Böylece bu adamlar, başka bir şekil alırlar ve yürüyüşleri de değişir: Sağdan sola doğru sallanarak ağır ağır, vakarla yürürler. Buna: “aslan yürüyüşü, di yorlar ve imparatorun, (Yahuda as » İanı) nın huzuruna çıkacak olanlar bu yürüyüşe tabi olmıya mecburdur- lar , Altıncı avlı, ancak pek mühim şah siyetlere açıktır. Buradan, bir bahçe- si olan hususi daireyi ihtiva eden ye- | dinci avlıya, yalnız imparatorun mü » | saadesile girilir. Bir ziyaretimde, ye- dinci avlıya girmek istiyen bir zatın, bir muhafızın yumrukları altında,, na sıl kovulduğunu, gözlerimle gördüm. Negüs'ün sohbeti Negüş tekrar sordu: — Öyle mi, gazetelerinizin verdik- leri haberler pek boşa gidecek şeyler değil mi? Ben, her meseleye dair birer hülâ- #a yaparım; imparator bu hulâsalar Üzerine fikrini söyler. Söz söylerken sakindir ; fakat alâkadâr olduğu bir mesele önünde hararetlenir, Hararet- lendiği zaman bile, tam bir Habeş gi- Italyan gözile... tını, ancak, zamanında izhar eder. Kudretli bir düşünce mahsulü olan fikirlerine, mütalealarına, ekseriya, iptidai bir safiyet karıştırır. Avrupanın iktisadi buhranı Avrupanm iktisadi bubranmı mü - nakaşa ederken, Avrupa seyahatinin kendisinde bıraktığı intibaları yade - der: — Demek ki, sizde para yok! Bunu anlayamıyorum. Halbuki siz pek zen- ginsiniz! Ben, şimendüferlerinizi, li « manlarmızr fabrikalarmızı, galeri lâ- fayetlerinizi (1), gözlerimle gördüm Bu kadar servetin onda biri bende ol- sa, Hazreti Süleymanın mes'ud devri ni yaratırım. Siz, gıdalarını İsraf eden çok semiz zincirli vahşi hayvanlara mı benziyorsunuz? Bize, bir tepsinin üstünde iki fin - canla bir tuzluk getiriliyor. Tuzluk! Ne yapayım, ben de Habeşleşiyorum ve kahveme tuz katıyorum. Kral var ATalcik VET Negüs, tuz bahsinde şunları söylü- yor: istonya kralının (1) dostları, ba na, kralın (1) vereceği dört vagon cş- ya mukabilinde, memleketimde tuz imtiyazı vermemi istediler. Dört va- gon eşya gelmedi. Anlaşılan işleri sağlam değil! Estonya kralı (1) ben- den tuz imtiyazı alamaz. Avrupada, meselâ, İngiltere kralr, mevkiine lâyık bir haysiyette bir adamdır. Bukingam sarayında bana dört oda vermişlerdi. Yatak odam, Prens dö Gal'in odası- nm yanında idi. Bu, çok iyi bir hris - tiyandır (1) Adisababada havanın fena olduğu - nu söylüyorlar. Halbuki orada, o sis. Bahusus o petrol. İnsan, yeni birta- kım esatiri hayvanların pis nefesleri » nin içihe dolduğunu zannediyor. Melekler ve tayyareler İlk tayyareyi satın almak istedi - im zaman, harbiye nazırı Harti Jor- jis, bana karşı geldi. “Beş günaha girmek istemem; sağ kaldıkça Habe - şistana tayyare sokmam. Uçmak, in» sanlara değil, melezlere yakışır. Alla- dedi, Bu nüfuzlu adamı dinlemiye mec - bur oldum ve Allahının yanına gitme sini bekledim. Negüsün gözlerinin parladığını gör düm; ve Harbiye nazırının âni ölü - münün, o zaman, uyandırdığı dediko- duları hatırladım. Ve tekrar hatırla - ladım ki, o, Veliaht Tafari iken, tanr- bi, kurnazca hareket eder ve hissiya- dığım beyaz bir doktora, kaynanası - hn gadebine uğramaktan korkarım.,, | Ulaslar Kurulu gözile... Her gözün başka türlü gördüğü bir imparator: ingiliz gi (Fransız karikatürü) İritrede Htatyarilar nın ve imparatöriçe Zaudito'nun, dün yadaki ikamet müşdetlerini azaltacak ilâçlar yapmasını ve böylece Allahın işine yardım etmesini birçok defalar teklif etmişti. Burası'da ayrı bir me » sele.. Bunları da ileride anlatacağım. Krallar kralı, diğer bir müsahabe- mizde, bana, şunları anlattı : — Bütün hayatımı milletime has - rediyorum. Bundan daha ulvi bir İş olamaz; fakat çok ağır. Habeşler, .mert adamlardır; fakat çalışmayı sevmezler. Çalışmada şerefsizlik bu - lurlar. Habeşlerin ellerindeki güzellik ve zerafet bunun delilidir. Bu, asırlar | ca çalışmamanın, işlerini kölelere yap | tırmanın eseridir . Onlara, çalışmanın şerefli bir iş ol» duğunu anlatmıya mecburum. Sonra da, asıl şerefsizliğin çalışmamada bu- lunduğunu öğreteceğim. Biraz durduktan sonra devam etti: — Burada, dindaşlarımız olan epey ce Rusla temaş ettik. Bu Rusların bü yük Petro gibi bir imparatorları var- dı. O da, benim vaziyetimde idi; ay- nli şartlâr içinde mücadele etti. O da, yalnız bir kısım gençliğe, istinat ede- rek an'anelere, papaslara, asilzadele- re, milletin çehaletine karşı uğraştı. Hattâ oğlu bile ona aleyhtar idi. Çok kan akıtmıya mecbur oldu. Ben, Ha- beşlerin ahlâkının çok çetin olması - Ba rağmen bu kadar kan dökmiyece- ğimi zannediyorum. Hatırlarsınız: Bazı tedbirler ittihaz ettim. Umumi yerlerde idamları, Sen- Jorjis ağacına adam asılmasını menet Rüyu kaziyorlar. tim ,Sizin önünüzde, idam mâhalli me selesini münakaşa etmiştik, değil mi? (İlk asri idamı hatırlıyorum. Sıra- sında bunu da anlatacağım.) Negüs gittikçe hararetlendi ve her- zamanki ihtiyatkârlığını unuttu. Kız- gın kızgın söylüyor, hattâ elleri ile işaretler yapıyordu: — Sen-Jorjise yemin ederim ki., Bü yük Petro olacağım. Bunu, bir Rus Grand-Dükü ile konuştum; o da tas- tik etti, Bazı kimseler beni anlamıya ve takip etmiye başladılar. Görecek - siniz. Ben de büyük .Petro gibi mil - letime imtisal nümunesi olacağım. Bü yük Petro, muhalefete ve batıl itikat- İara rağmen milletini terakkiye doğ. ru götürmesini bildi. Bu sırada bir hizmetçi girdi, Ne - güs'e birşey söyledi. İmparator, bir- 'denbire ciddileşti. Hizmetiçinin çok yavaş söylediği sözü, ben de işittim: Ambara. Bu kelime, büyücü kâhin demektir. Habeşistan büyük Petrosu, Habeş- lerin ıslahatçı ve medeniyetçisi Ne - güs, kalktı ve kâhini dinlemiye gitti. Şeref veren ziyaret Sabahleyin, hizmetçim, nefes ne fese yatak odama girdi. Hiç şüphesiz, çok mühim bir haber getiriyordu. — Efendimiz, sizi istiyorlar. dedi Ve arkasından,evime doğan şerefi uzun cümlelerle anlattı : Negüsün gönderdiği adamı bekletme mek ve teşrilatın nasıl cereyan edece ğini görmek için çabucak giyindim ve Eritrede İtalyanların açtığı yollar 19-10-935 IHTIYATSIZLIĞIN CEZASI i Geceleri tutacak baş ve diş ağrılarına karşı evinizde daima birkaç kaşe GRiPiN bulundurmayı unutmayınız Ah bir GRİPİN olsaydı.. i e iin Bütün ağrıları, kalbe dokunmadan, mideyi ve böbrekleri yormadan > en kısa zamanda ve en kat'i şekilde keser. sömemmamuma HAKYERLERİ Parasını ve Bir sahtekâr Nişanlısını Kadın yakalandı Kabeden adam Sabık Osmanlı meb'usların - dan Şeyh Ahmedin, başkası ile evlenmiş olan karısı Hatiçe, bir v sahtekârlık suçundan dolayı al - a tıncı istintak hâkimi kararile tevkif edilmiştir. Hâdise şudur: Hatiçe; bun - dan epeyce zaman evvel ölen kocasının üzerine evlenmiş, ço - cukları da ayrı ayrı kocalara var mışlardır. Hatiçe buna rağmen kendini dul göstererek, sahte bir beyanname yaptırmış ve noter - liğe tasdik ettirerek Fatih mal tir, Malmüdürlüğü, bu sahte be - yanname ile, Hatiçeye hakkı ol - | madığı birikmiş maaşlarından (755) .lirasımı ödemiştir. alacağından bin lirasını almak üzere iken sahtekârlık anlaşıl - mış ve Hatiçe tevkif edilmiştir. © Umumi bir eve, taarruz et- mek, polise hakarette bulunmak tan suçlu Şemseddin ve Kenan isminde iki şahıs, zabıtaca yaka- lanarak Adliyeye verilmişlerdir. a > çıktım. Avlıda ihtiyar bir Habeş duruyor - du. Bu adamm saçı, sakalı karmakarı- şıktı; üstünde kirli bir şaba, başında delik bir melon şapka vardı. Şapkası nı kaldırdı ve bana doğru uzattı: — Efendimiz, Yason (Hazreti İsa) sizi müküfatlandıracak! Bu sözler, Adisababa dilencileri - nin hitaplarıdır. Bu adam, bir parça koyuneti aldı ve azametle sokağa çıktı. Sokakta, bir zencinin tuttuğu bir ester vardı. İbti yarestere atladı; zenci de, eti, elin - deki torbaya attı, Kafile, bir anda, tozlar içinde kayboldu. Negüs'ün asıl elçisi, çok daha son- ra nefes nefese geldi. Yüzünden ter damlaları akıyordu. Kolunun altında büyük bir taş vardı. — Bu taş ne demektir? Diye soruşuma sert sert cevap ver- — Görürsün! Şehrin şimal kısmına doğru yürü - dük. Uzaktan uzağa, bir halk kalaba- lığının gürültüsü geliyordu. Biz iler- ledikçe gürültü artıyordu. Nihayet, bir merasi ilerlediğini gördüm. Bu alay, en aşağı on bin kişilik idi ve hepsi bağırıp ça- ğırıyor ve birtakım hareketler yapı - yorlardı. En başta, muhafızları arasında, be yaz bir atın üstünde Negüs geliyor - du. Üstünde kırmızı astarlı siyah bir * manto vardı. Kırmızı bir şemsiye, © nu, Afrikanın şiddetli sıcağından mu- İ hafaza ediyordu. İmparatorun sağ elinde, omuzu bi gasında tuttuğu, pek te büyük denile- miyecek bir taş vardı. O zaman dik - kat ettim. Kalabalıkta, herkesin, na « sırların, hattâ imparatoriçenin ve dam donörlerinin sağ ellerinde de birer taş vardı, Hariciye nazırı Blatijeta Heroi es- terinden bana doğru iğildi ve mânası anlaşılamıyan bir tebessümle: , — Bir şosa yapacağız. Sen-Jorji- sin inayetile, artık, ecnebi müteahhit- lerinden kurtulacağız.Onlar, bize çok l pahalıya mal oluyorlar. Nerüs, dün, buna karar verdi. — M. R. O. müdürlüğüne müracaat etmiş - | Büyük Petro gibi | im alayının, yavaş yavaş, | 6. Bele İsi j PA 1? İzmir (Ozel mız bildiriyor) İkiçeşmelik caddesinde yürekler act” sı bir facia oldu ve Karataş mahal lesi bekçisi .Kadir bir cinayet işledi. Hâdişenin tafsilâtı şudur: Bekçi Kadir bir yıldan beri Ikiçeşe melikte oturan Hafız Mehmedin kıs! ile nişanlıdır. Bekçi bu kızı bir gün sokakta görerek sevmiş ve talip ola» rak nişan merasimleri yapılmıştır. Me li vaziyeti düzgün olan bekçi, müs takbel kayınbabasının dargın olduğu» nu görünce ona bir kahvehane işlet mesini tavsiye etmiştir. Kaymbabâ Mehmet: “.— Icar parasını verecek vaziyet” te değilim. Sen de yardım edersen bu iş olur.,, Demiştir. Bunun üzerine bekçi Ka“ Gir aylıklarından biriktirdiği 200 li” rayı Hafız Mehmede teslim etmiştir. Kâyınbaba, yeni bir hevesle derhal bir kahvehane kiralayarak işletmey€ başlamıştır. Bekçi Kadir bu sirada ni şanlısının ve kaymbabasınm kendisi" ne yüz çevirdiklerini büyük bir kay“ retle sezmiştir. İşte bu hâdisecik bü büyük faciayı hazırlamağa kâfi gel * miştir. Herşeyden ümidini kesen, ni * şanlısını ve parasını kaybeden bel bu defa kayınbabasına başvurarak: “.— 200 lirayı geri ver, artık ben* den yüz çevirdiniz, demeye başlamış” ter. Kayınbaba her aybaşı: — Gelecek ay muhakkak veriri diyerek Kadiri başından savmak içi çareler aramıştır. Bundan fena halde canı sıkılan Kan dir dün sabah nişanlısının evi önün” de beklemeye başlamış, Hafır Meh * met kapıdan çıkınca aralarında kaf lr bir boğuşma başlamıştır. Bekçi ö İ ce bıçağını çekerek Hafız Mehri hafifçe yaralamış, sonra da tabanc” sin: çekerek altı el ateş etmiştir. YA” ralı İzmir Memleket hastanesi haric ye koğuşunda tedavi altındadır, bs" yatı tehlikededir. Bekçi Tüzeye vef” Göği ifadesinde: “— Bir gün evvelden hazırlık yap” tım, Yalnız Hafız Mehmedi değik nişan'ımı da öldürecektim.. demiştf? Genel Savamanlık işe elatmıştır. Bir zelzele kaydedildi İstanbul, 16.A.A — İstanbul rasat” hanesi, 18. Birinciteşrin cuma gece yarısından sonra saat 2.34,4 d* merkez üstü İstanbuldan 7640 kile” metre uzaklıkta oldukça şiddetli bİf deprem kaydetmiştir. Bu depremin, Hindistan'ın batı böl gesinde olduğu tahmin edilmektedi””