mng Balkan Oyunlarından Sonra Geçmiş Oyunlarla Sonun- cusu Arasında Mukayese Alletizm federasyonu Başkanı Artık altmet Balkan oyunları da tarihe gep Bir ii gün yek il ii günü çi WE ele alarak altı ie ge Balkan atletlerimin o sele laşa gösterdikleri ilerleme ve i tahlil etmişsik. Bugün müsabakaları üzerine ay- cağIZ. 1500 Metre z de ilk iki Seneye göre kaybe Bulgarlardır. Yunan lar, Ro lılar, biz ve Yugoslavlar biribirimizel nispetleri muhafaza etmekle beğ”! PU seneki 1500 de. receleri, geli seb*lerdekinden çök düşüktür. Ne bir düşüklükten gi. yade, sıkı ypvurlardan sönra pistin iyi derece yfya müsait olmıyacak kadar ağırlağı olmasına vermek da ba doğrudur! Yunanlı yöakopulos ve Roman- yah Manea gi#enelerin en iyi 1500 elisüdürler, yöcne üçüncülüğü alan atletimiz Galgok güzel bir bitiriş. le bu mesatç'bir şeyler yapabile- cek bir istiğgdnalik olduğunu göz- terdi. Bu da, fematik çalışırsa, bi- zim için bir kfıçtır. Gülle atma Güllede ilerinler Yugoslavlar- dır. Bunlar metlerini “arttırdıkları gibi bir tanesi 114.83 ile yeni bir Balkan tekoru r. Bize gelin- rda gülle birinci. inin) senedir bir işten . Buna mukabil rlan, geçen seni emeğe me- safesini arttırmışi olmuştur. Diğer Bali 2 Pine pek bir sen sabaka ya geril de ön gi Bi şeyi Üç adım Paterakisin yeriğlân Yunanlı Yambrakis ile Türkımndan Pul yosun son seneler adımda gös- terdikleri ilerleme $rle Küryılana- cak kadar iyidir. başka on dört metreyi aşan ikpit atlet ola» Tak Zekinin yetişmiğt! *evinile- Sek bir şeydir. Bu müsabakada g Bakan © Yunlarnda dâ hiçbi waffakıyet gösterememiş olan yea bu sene de ayni durumda", Yuzos- we stoper denilec: umdadır» ar. metre eler, ge unu da istin a- ,€n se leme bu yıl yasile raber, yem Bu müsabakada da çen senekilerden fenâ: 1500 metrede olduğu Zırlığına vermek Iâz helerden bu seneye iyi gösteren Yugoslav Bri Kiryakidisin bulunma; birinciliği almıştır. Bunut gok güzel koşan bu âtlet Ja ağırlaşmamış bir pisç daha iyi derece alabileceği ve ©“ Kiryakidisin geçen seneki PSİDİ tutabileceği beklenebilir. | Ayni sebeple bu koşuda geler düyüktür Yunan, Ro“* | Yugoslav atletleri aşağı yul Beviyeyi muhafaza etmektedi mesafede biz, seşmelerde vaffak olamıyacak Kâdar 'düi dür, 400 metrenin ©ki kal Bürhan Felek kupaları verirken. sumu dolayısiyle düşüktür ve iyi de- Zildir. Bununla beraber, Türk takım: oldukça iyi ve biruz bayrak alıp ver- mede çabuklukla birinciliği alabile- çek kadar sıkı bir koşu yapmıştır. İkinci olması bu çabukluğu göstere memesinden ileri geldi. bir ölçü Bütün müsabakaları genel bir ölçü düşüncesile gözden geçirirsek bütün Balkan atletleri birçok müsabakalar. da ilerlemişlerdir. Biz atma ve atla- malarda hissedilir bir İlerleme gös- termekle beraber koşularda ayni şe- yi yapamamışızdır. S. G. SAVCI Güzel Bir Elçabukluğu ği larında Türk atlet takımı niçin dördüncülüğe düştü? İvasalay takımımın eke inden öc gelmen Rumenlerin bizi gecmesine yardım etti Atlet Besimin yazısının başlığı Meşhur atletimiz Omer Besim, ken di iddiası Bilâfına benim Yugoslav takımı tam da gelse Romenleri geçe- miyeceğimizi rakamlarla isbat edişi - me güya cevap vermeğe yeltendi. Bu cevap, (mazeret palavralarına pay - dos) sözüme nazire olarak (yalancı pehlivanlığa paydos) başlığını taşı - maktadır. Meşhur atlet, benim kendisine öte- denberi iğbirarım olduğunu ileri süre rek söze başlıyor ve (ben böyle bir- $ey söylemedim, Yugoslavlar tam ta- kımla gelseler biz üçüncü, Romenler dördüncü olurlardı demedim) şeklin- dc bir ağız kalabalığile yazımı tek- rarlıyor, fakat bu tekrarlamada, yazı» sının tepesine kondurduğu koskoca başlığı güzel bir etçabukluğile orta - dan kaldırıyor. Cümuriyet gazetesinden kestiğim başlığın klişesini buraya koyuyorum. Meşhur atlet (Altıncı Balkan oyun larmda Türk atlet takımı niçin dör - düncülüğe düştü? Yugoslav takımı « nın eksik kadro ile gelmesi Romenle- rin bizi geçmesine yardım etti) sözle- rini (Yugoslavlar tam takımla gelme lerdi biz üçüncü, Romenler dördüncü olurdu) dan başka bir şekilde tercü- me veya tefsir edebilir mi ? , Amma meşhur atlet, belki gene gü rültüye getirerek son yazısında (ben söyle yazmıştım, owürettipler böyle dizmiş) dediği gibi (bu başlığı ben koymadım, gazetenin yazı işleri di rektörü koymuş) diyebilir. Diyebilir amma gazetede çıkan bir yazı için de (gâzete teşkilât yazıcısını, #otoğ- Tafçısını, mürettibini, müsahhibini, EA Balkan | yazı işleri direktörünü ve Sairesini) ay rı ayrı mütalea etmek te kimsenin ak- na gelmez, Iğbirar meselesine gelince böyle bir şeye asla ihtimal yoktur. Çünkü atlet değilim ve meşhur atletin von ze manlarda boş bıraktığı yerinde gö - züm yoktur; meşkur atletin yerimi ilabilecek bir spor yazıcısı olduğuna la hiç bir zaman kanaat getirmemi > Sadun G. SAVCI Mehmet Ali yerine yeni bir, kaç atlet yetiştiremezsek bura) kalacaktır. başı muhafaza etmekle hafif bir gerileme göstermek ler, Buna mukabil Yunanlıları Gi bir ilerleme vardır. Romanyı düşmüştür. İrtan mesafi beş metre kadar arttırmakla ve bir Türkiye rekoru yapmakla ber: Yaptığı mesafeyi büyük bir sey mamak Jâzımdır. Çünkü birinci arasında on bir, dündüneli ile ar, da sekiz metre kadar biz fark var. 4 X 100 Bayı Bu yarışta da dereceler, pistin Evvelki geceki ziyafet tliyan otelinde 350 icişilik bir zi- verilmiştir. Şölende misafir Ati X AN 7 GÜZEL SAN'ATLAR Hayranlık Kilimancero'nın eteklerinde tütün yaprağı çiğniyerek sarhoş olmuş bir Hotanto'nun bir radyo hoparlörü kar. şısındaki afallayışı ile bir Hint min- yatürüne bakan Matisse'in hayranlı- ğın: yekdiğerine o karışurmak; mana ile manasızlığı biribirine halt ötmek- tir. Hayranlık, budalalıkla, anlayışın ifadesidir. Cezanne albiimüne bakan dört ressamı ayıpladığı bir yazısında Nizamettin Nazif, bu meftuniyetle Türk resmi arasında bir münasebet arıyarak: "İşte bizde resim san'atinin kör, çolak, bodur kalmasının sebebi. Genç Cezanne sizin gibi düşünmüş olsaydı, bugün albümü karşısında si- zi yutkunduran bir Cezanne yetişebi- lir midi?” diyor. Evvelâ Nizamettin Nazife hatırlat. mak isterim ki, büyük Cezanne böyle yetişmiştir. Cezarne Delactoix'tun al- bümü karşısında hatta muasırlar: olan empresyonist'lerin eserleri üzerinde günlerce ayni hayranlıkla kapanma» mış ve ibadet eder gibi günlerce on- Tara bakmamış olsaydı büylk Cezanne yetişebilir miydi ?.. Yine Cezanne doğduğu şehirden kalkarak Parise gelip Louvre koridor- larında klâsiklerin şaheserleri karşı- sında günlerce veçit ile kendinden geçmiş bir halde dolaşmasaydı büyük Cezanne yetişebilir miydi ? O da, her deha gibi hayranlık sa- raları içinde büyük eserlerin usarele- rini gözhebeklerinde topladı ve yep- yeni bir san'atin vaftiz babası oldu. İyiye, güzele hayran olmasını bil- menin bir hüner ve eskiye hakatet ve istihfafla bakmanın züppelik olduğu nu pek güzel bildiğinden emin oldu. dum Nizamettin Nazif © satırları, €s- kiye isyan ederek yeniyi yaratmak hamlesini özliyen bir hüsnü niyetle yazmıştır. Bunda şüphem yok. Ve şüphesiz ki taklit safından bir adım ileri gitmeden tesir altında kalan bu- dalalar için o, doğruyu söylemiştir. Pakat Cezanne albümüne hayranlıkla bakan ve kendilerinden yeni Türk resminin yaratıcılığı beklenen ressam. lara bu şekilde serzeniş etmekte hak- k ıyoktu dersem o beni, Cezanne'a karşı hürmetime olmasa bile tekâmül düsturlarına olan bağlılığıma bağışla» sn. Bence, hayran olmasını bilmek bir hünerdir. Cezanne da hayrandı. Tspkı bizim gibi, tıpkı kendinden ev. vel gelenler gibi. O da güzel ve mü- kemmei karşısında #yni vecdi duydu. O zaman genç Cezanne'ın karşısına bir Nizamettin Nazif çıkıp ta: "O, müral bir misyoner gibii budaladır” deseydi haki: ölür muydu? Her yeni, bir eskinin devamıdır. Her buluş, kendinden evvelkilerin üzerine Hâve edilmiş bir kıymet, her deha bir mirâs ve hayranlık kâinatın temeltaşıdır. Ben Allahın bile kâinatı örneksiz yarattığına inanmıyorum. Elif NACİ na Şarbayı ve Balkan elçilikleri erkâ- #i hazır bulunmuşlardır. Şölende At- İetizm federasyonu Başkanı Bürhan Felek, güzel bir söylev vererek Bal kan oyunlarının sonuçlarını anlatmış, Balkan federasyonlarına teşekkür et- miştir. Bundan sonra Balkanlı kafile başkanları da birer söylev vererek gör dükleri mitafirperverliğe hararetle te şekküir etmişler ve organizasyondaki mükemmeliyetten dolayı bu işle uğ- raşanları tebrik etmişlerdir. Söylev- lerden sonra, derece alan atletlere mâ dalyaları verilmiştir. Hey'etler dönüyorlar Balkan oyunlarına iştirak eden Bul gar ve Arnavut atletleri dün akşamki konvansiyonelle memleketlerine git * mişler, istasyonda Türk atletleri ta- rafından uğurlanmışlardır. Yunan ve Yugoslav atletleri de bugün memle- ketlerine döneceklerdir. Sırıkla yüksek Atlama e Pazar günü havanın karanlık olma- sı hasebile yapılamıyan sırıkla yük“ gek atlama müsabakasına dün devam edildi, Alınan neticeleri aşağıya yazi- yoruz; Birinci: Elenços (Yunan) 3 metre 70 santim. Ikinci: Bâkof (Yugoslav) 3 metre 60 santim. Bursa“D ,Gru punu Çağırıyor Sergi açmaları için grup ressamlarına Memleketimizde günden gü- ne plâstik sanat cereyanları ar- tıyor. Memnuniyetle haber al- dık ki, Bursa vilâyeti Halkevi “D,, grupuna bir mektupla müracaat ederek Bursada bir re- sim sergisi açmak teşebbüsünde bulunmuştur. Halkevlerinin memlekette mevcut resim teşek küllerine müracaat ederek vilâ- yetlerinde birer resim sergisi açmaları için “Tan,, gazetesinin san'at sütunlarındaki neşriyatıs mızın Bursa vilâyeti tarafından nazarı dikkate alındığını gör- mek bizi çok sevindirdi. Ve ilk olarak Bursa vilâyeti, bu hususta harekete geçmiş bu- Halkevi tarafından müracaat edilmiştir lunuyor. “D,, grupu Bursa Halkevinin bu müracaatini büyük bir mem- nuniyetle kabul etmiş ve ilkteş- rin içinde bu sergiyi açabilece - ğini bildirmiştir. “D,, grupunun Bursada açacağı sergi bir hafta müddetle açık bulunacak ve grup azasından bir sanatkâr da yine Bursalıların daveti üzerine oraya giderek arzu ettikleri kon feransı verecektir. “D,, grupu bu sergi için e- hemmiyetle hazırlanmaktadır. Bursalıların bu teşebbüsü samimiyetle alkişlarken diğer vilâyetlere örnek olmasını da te- menni ederiz. Londra Yukulede yazıyor Nasyonal Galeriye dair Bütün dünya müzeleri “Nasyonal Galeri” kadar rahat olsaydı müzeye gitmekle parka gitmek arasında bir benzerlik olurdu. o Luvr'dan her za- man bir baş ağrısı İle çıktığımı yaz- mış ve bu baş ağrısının yarısından çoğunu Lavr'daki resimlerin tanzim değil de, biri üzerine istif edildi- ğinden geldiğinin farkında olmamış- tm. Londrada kaldığım ikiüçay boyunca hemen Bemen hergün Nas- yonal Galeriye gidişimi bu müzenin haltanın üç günü bedava ziyaret edi- lişine değil de, harikulâde bir zevk ve çömertlikle tanzim edilmiş olması- na hamleğin. Evvelâ bu müzenin bir kat olduğunu söyliyeyim ve sen Luv» run o muazzam ve kasvetli merdiven lerini gözünün önlne getir. Bütlin duvarlarda bir tek resim sıras oldu- ğunu tasavvur et ve Luvr'un o biribi- rİ omuzu üstünden bakan ve duvarı insafsızca parçalıyan resim dizilerini batırla, Ve sonra bu bol ışıklı müzeye en güzel Alman ve İtalyan pıimitifle- rini yerleştir. Bia, Nasyonal Galeride pfimitiflerden başka insanı, daha doğrusu bir Tessa | cak iş var. mı olduğu yerde çiviliyecek kadar kuvvetli üç dört greko var. Ve sana Greko hakında #öyliyeceklerim var Şaheserler önünde bütün seyirciler'n geçirdiği edebiyatı bol hayranlık dev- resinden silkinip kurtulduktan sonra onun boya, tüval ve fırçasile karşı kazşıya gelmek lâzem, bu yüzden bir- çok müzelerde bir tren penceresinden bakıyor: “Aman ne güzel şey yarab- bil” diye güzelliğe olan düşkünlüğü- İ müzü bağırıyor ve göçiyoruz. Ekseri- ya önünde lâzmgeldiği kadar durma- diğrniz bu resimlerin birisinden kafa- mızda bir kol, ötekinden bir bacak ve bilmem hangisinden bir püskül kah- yor. Ve ekseriya kahbe hafızamız bu gâyrimütecanis parçalardan biye bir adam, bir resim yapıyor ve biz habe» rimiz olmadan bu ucubenin tesiri al- tında kalıyoruz. Sen ister kabahati o resimlerin bizi önlerinde çiviliyecek kudrete olma- dıklarma, ister kötü bir tanzime, is- ter kendi hafızana yükle... Sonunda bütün ressamları kötü bir mide fesa- dna uğratan bu hikâyeden başka bir yazıda konuşuruz. Benim ressamlı- Zımla alay eden OGreko'ya gelelim Hakikaten ben ne zaman Greko'dan bir resim görsem aklıma ilk gelen şey bu kolu bükülmez ressamın bize, bi- zim çalışma tarzımıza bıyık altından gülmesidir. Işık gölge ile onun kadar büyük bir kudretle oyniyan, siyah ve beyazı onun kadar büyük bir le tüvale çakmasını bilen ressam gör. Biz bize benzeriz Dört ressamın Sezan albümü önün- deki soltaca hayranlıklarını tasvir ederek her türlü yüksek hayranlığa çatan Nizamettin Nazife cevap veri- yoruz: Yalnız ressamlara inhisar etmeyip, bütün Türkiyeyi bu yüksek hayten- lıkla itham etmeğe cesaret edişini bu genç yazıcının coşkunluğuna bağışlı” yoruz. Bu yazının şahsa dokunur ta- rafı olsaydı, cevapsız kalacaktı. Yal- Uçüncü: Tanos (Yunan) 3 metre 60 santim. Dördüncü: Fethi (Türk) Uç met- re 50 santim. Beşinci Kalay (Yugoslav? 3 metre 0 santim. Altıncı: Ayhard (Romen) Üç met- re 50 antim. Bu müsabakanın haricinde Yunan- hı Elenços bir atlayış daha yapmış ve bü defa üç metre 85 santim atlamış- tır. Elençosun eski rekoru 4 metre 16 santim olduğuna göre dünkü atlayış si ame e ii mız güzel san'atlara değil, bütün fa- aliyet şubelerimize hayranlığın mâni oluşunu ve bu hayranlık hastalığına ilâç olarak isyan etmek lizimgeldiği- ni söylüyor. Evvelâ muharririn bir miktop ka- dar muzır telâlki ettiği baycanlığı ele alalım ve iman şeklini alan bir haye ranlığın muzır olup olmadığını tet- kik edelim, Zannederim müstait ve kabiliyetli bir adamın bayranlığı, yas ratıcı kabiliyetine hiçbir surette ha- lel getirmez, Çünkü o hayranlığını si ük kir me Müzeleri meğim. Nasyonal Galerideki Greko- larda izini saklamıyan bir frça var. Onun resimlerinden bir parça ötede Velaskez'in bir portresi var. Velaskez- de boya tüvalin iliklerine işliyene ka. dar ezilmiş ve sürtülmüş, Üreko'da dün yapılan hir resmin tazeliği var. Ve bu tazelik muhakkak boyanın bü. yük bir işkenceye maruz kalmadan, bir kimyacı taassubu ile biri bine bölmeden, rahat sürülüşünde olacak. Klâsiklerin içinde onun kadar bo- yadan korkmıyanr yok. Onda bugün- kü ressamların çok güvendikleri boya tadı, boya kalınlığı var. Nasyonal Galeride beni bir mıkna- ts kuvvetile çeken Greko'lardan ken- dimi kurtardığım zaman yarısı şark minvatürü, yarısı Alman klâsiği olan bir Kramah önünde dinleniyorum. Greko'nun bir girdap sür'atile başımı İ bir san çöpü gibi döndüren resim» lerinden sonra Kranah'ta kendime ge- Hiyorum. Işık gölgesi olmadığı halde portakal gibi dönmesini bilen kaşsız bir melek başı: — Üzülme Yukulede diyor, Greko sana mwk gölgeyle yapılacak bir şey bırak keli riniliera şark, garp miny lerine koş. Orada yapıla. Eedri RAHMİ apar vi “ ME ei iğ. e ka ii 7 yi rl ız 3 ni İs a e v r 3 3k « i Şi i | #2. İ tahlil edebilecek bir zekâya malik o)- dukça hayran olduğu kimsenin hangi davayı ileri sürdüğünü ve onu nasıl hallettiğini bilir. Onun tesiri altında kalsa bile ondan menfi değil müspet neticeler çıkarır ve her halde onu meşlek kültürünün & yükselmesinde bir basamak diye kullanır. . Evet dostum, biz imanla Sezana bayranız ve bundan utanma değil if tihar duyarız. Bu hayranlığım sebebi- ni müsaadenizle izah edelim: Sezan on dokuzuncu asrın ve asrımızın en büyük ressamıdır. Çünkü bugüne ka- dar bâlü bütün resim âleminde güm den güne artan bir tesiri oluşu, onun büyüklüğünü izaha kâfidir. Bu bü- yük adam tesir altında bırakan hây- ranlığıma taklit olmadığını ispat etmiştir. Sezan muhtelif tesir. lere her zaman açılmış bir kapı idi. O Pusen'in Dölakurva'nm ve hatta dostlarından Pissaro ile Sis y'in ve birçok eray EA idi. | Resim münekkic Ve Esthöte yoklu Zevksizlik yaratılıştaki eksikli) gildir. Her insanın zevk, içinde bir maden gibi örtülü durur. B imkânları, görgü ve tahsil bu ) terbiye etmek firsâtmi verir, Her gi bir şeye karşı duyulan alâkay tiyaç ve muhit hazırlar. Muhit v tiyaç yoksa beklenilen bir alâki dolayısile o şey de mevcut değil San'atkârın eser yaratmak va si kadar önemli bir emek te Esth İ ere borçtur.“Estötigue” İ meslek | | miş, görüşleri olgun bir edebiyatç kaleminden zehir damlasa, yapa menfi kıritiklerin de bazan san'at İ hasında yepyeni bir hareketi haz yabileceğiniden şüphe © etmiyo: Ben münekkidi bir propagandacr gül: snonoton ve esintisiz bir sat muhitini uyandıran, ateşliyen. ha bu ateşi körükliyen bir müşevvik dediyorum. Bizim edebiyatçıların bilmem neden kendi içlerine çekilt ve bilhassa resim alanına kapılar kapamış bir haldedirler? Yukar bahsettiğim zevksizlik ancak olgü laşabilmek için toprağını ve gıdas bulamamış olanlar içindir. Ekser mesleklerini Avrupada etüdiye ede ken resim müzelerini gezip o eseri üstünde «z çok tahliller bile yapab mek fırsatın: bulmuş genç bir edet yatçı zümresi ve bu gazetenin süte) İarında san'at hakkındaki yazıları büyük bir zevkle okuduğunu imzalı var. Bu tatmin edici alâka bir sama slevi gibi pek çabuk (geçiverdi. Ni den devam edemedi bilir misin Hem bu neden devam edemez? Sar at sadece bir sevgi değil, ufak tefe alâkalara doymıyan derin bir bağlılı ister. ansanın meşhur san'at kıritikle rinden (Thöophil Silvestre) in Fran Bız san'atkârları adlı eserini okuduk tan sonra daha çok inandım ki! O Bun kadar ateşli ve içi sevgi dolu bil edebiyatçı bizim kısır san'at hayat» mızda uyandırıcı bir hareket yapabiz Hiç şüphe yok ki bir ressam yü: rüdüğü yoldan teknik bilgileri ancak kendi arayışlarından bekler. Bununla beraber incelmiş ve şayan itimat bir zevkin, orijinal bir bakış ve duyuşun onun yolunu aydınlatabilecek, yerin- de bir ikaz olmiyacı t kim iddia edebilir? Gene bu Fransız cdibi &se- rinin bir yerinde diyor ki: “Hayatımın en tatk saatlerini Delacroix'nn stel- "Yesinde onunla. başbaşa konuştuğum Ve bir eseri üstünde münakaşalara gi- riştiğim zaman duyarım.” Eğer şu yedi duygumuzun bazan yarılsbileceğine inanıyorsanız bana hak vereceksiniz. Niçin bir ressamın da bazan eserinde banal bir ifadeye temayll edebileceğine inanmamalı? İşte güzellik we mobleste tahlilleri- ni hatmetmiş, nihayet herhangi bir duyuş ve telâkkide sabit bir fikre sap- lanmamış görüşlerin bizim için ne derin bir ihtiyaç olabileceğini bilmem anlatabiliyor muyum?. Bazan biribi- rini aylarca görmediği halde buluş» mak ve başbaşa dertleşmek ihtiyacını duymıyan bizler ortada iken; muhay- yel ve müstakbel bir esthete'den ideal alâka istemek belki çok ağır bir dilek olur. Zaten #erzenişlerimi tevcih st tiğim rerhangi bir hedefi de henüz * düşünmedim. Ben yalnız onu diliyo- rum ki: Allah tarafından şöyle bir Kaf dağı yeli esse de o bileği kalın edebiyatçılardan birisi tebdili marifet edip bu işi kendisine mal etse ve or» taya bütün heybetile çıksa, kırsa, ge- çirse, yıksa, derirse. Fakat, candan, İçten ve samimi bir kanaat, ateşli, zevkli ve imanlı bir duyuşla... Ben her şeye razıyım. Biliyorum ve içten duyuyorum ki bu bir hareket olacaktır ve öyle bir hareket ki San'atkâra biraz kendisini, onun lâkayt ve uyuyan muhitine de biraz san'at sevgisini öğretecektir. Daba- sına gelinçer Ressamlar da kendi €serlerinin kritiğini kendileri yap- maktan kurtulacaklar. Arif BEDİİ — Jinalite yapayalnız değildir. Netekim bugün Sezanın en orijinal telâkki edilen eserlerinde muhtelif tesirler yer almıştır, Onda görülen ilk büyük tesir yaptığı san'atın eflisefesini kü- ran Dekart tesiridir. Ona Dekartın milessir olduğunu söylerken Dekar. tn da muhtelif felsefi unsurlardan kurulmuş olduğunu unutmamak 1- zem, . “Türk restamlarının yaratıcı olmüs dıklarını ve bütün hayranlıkları ile Garba benzemeğe çalıştıklarnı iddia ediyorsunuz. Halbuki biz bize benze- diğimizi iddia edenlerdeniz!.. Şarkla Garbın biribirine kaynaştığı Türkiye- nin ressamları oldu; a ii ” la gârbın hassasiyetleri bizde #urette vardır. Yalnız biz bu sasiyetten yepyeni bir netice mağa çalışıyoruz. Şarka ve