N “Dask indim Artanlar da Biribiri Ardı Sıra ink Maceraların Kurbanı, Kahramanı Oluvermişler,, Ve... Iç acısiyle b birkaç hıçkırıkla düğüm! — Kasaplar gibi doğramı Mâtlar gibi asmışi mışlar... Ne içleri ns. muşlar! - diye haykırdı - ne içleri na- #ırlanmış, insanlıkları kaşarlanmış 8- damlar! 3 Gözleri, yirmi altı yıl evvelki sah- he odanın İçinde belirmiş de görüyor. larmış gibi büyümüşlerdi. Bir an dal. gm dalgın durakladı. Sonra gene hay kıra haykıra devam etti: — Ağaçlarm dallarını birer birer aradım. Asılmış insanları üzerlerinde birikip külçeleşmiş-olan karlar birer buz kalıbına çevirmişlerdi. Bunları kı ra kıra aradım. Sonra obaları ör- ten karlara geldi. Bunları da kılınçla aktararak alt Üst ettim. Hayır! Boşkamışı ne de kızını Ö zaman içime bir umut düştü ba onları öldürmemişler miydi?” Anh lürmemiş idilerse mesele yok- tu, Bütün kıçağı arar, tarar gene bu- Iurum diye düşünüyordum.Ve atıma atlar atlamaz gene düştüm yollara... — Ve bir tesadüf yardım etti.Boş- kamışın sığındığı yeri buldum, — Güzeecel, — Ya kız? mi? — Hayır... Babasınm yanında bü- lamadım, Fakat babası onun nerede ğini bana söyliyebildi, Onu da bulabildiniz peklerin havlamalarile uyanıp ya fırlayivermişlerfakat | fırlayanlar asırgaya tutulmuş sonbahar yaprak- arı gibi sapır sapır dökülüvermişler, — Boskamış vazivetin dehşetini görünce kızmı alıp kaçmak isti fakat kızm yattığı odayı bomboş bü- Tunca bir deli gibi dişariya fırlamış, ii tan, kustalan mi dan bir kısmile ormana dalmış, Kes- yoldan heriflerin arkasına yapmıs- ma nafile... kalabalık olduğunu © görmüşler ki düşmanın... Çaresiz... Kaçmayı daha doğru bül - Muşlar, — Ya kız? Ö da beraber mi kaç « muş? " — Hayır... Olun o gece ne olduğu nu anlayamamışlar. Yalnız bir gün sonra obadan kaçabilenlerden biri on ların sığındıkları yere ulaşmış ve bas kını yapanların başında kimin bulun» duğunu ondan öğrenmişler. Boskamı $a kızının bü herifler tarafından kâçı- tıldığını da gene o söylemiş, — Zavallı kızl. Durunuz... Acımakta acele et- meyiniz, Zira babasının yakılıp yıkı- lan obasında onun da masum bir rol oynamadığı artık öğrenilmiş bulunu - yor. —Boskamışın ilk isi tekrar obasınm bulunduğu ormana dönmek olmuş. O- Tadaki faciayı ne büyük iç acısiyle ba Ba anlattığını bilemezsiniz. Benim mi safir edildiğim evde tek kilim birak- mamışlar. Ne varsa ahp götürmüşler. Öldürülehleri birer birer o da tetkik etmiş. Aralarında tek genç kadın bu- İ lunmadığını görünce baskını yapanla- rın onları da alıp götürdüklerini an- lamışlar. Bereket versin, harinesi kimsenin bilme: de saklı bulunuyormuş. Zaten bilir- siniz ki Nogay zenginleri servetleri daima yalnız kendileri tarafmdan bi- linen yerlerde saklarla? ve ancak bu yeri ölümleri yaklaştığı veya bir teh- İlkeli yolculuğa ( kalkıştıkları zaman İ yakınları arasında en çok sevdikleri kimse, ona bildirirler, Bizim Nogaylar böyle ancak kıziyle bana evleneceğimiz gün söylemeği kararlaştırmışmış... Sonrü bana söyledi. — Bahsi dağıtmıyalım. Bu baba kı- zmu bir daha aramam mu?” — Nasıt otur hatanum? Hig'era - maz olur mu “. Çocuğu iyice sardım. Karanlık gecede kar şiddetini artırdık. ça artırıyordu. Atrma güveniyordum.,, Nizamettin NAZIF O'da, baskından sağ kalan diğer | erkekler de kızlarını, karılarını, kız kardeşlerini hep birden aramağa çık» maşlar, — Eecey? üldükleri yerleri bildik leri için her biri gizli gizli Moskof ka sabalarıma, Moskof köylerine dağıl- muşlar. Bir kısmı aradığını bulmuş, bir kısmı bulamamış, Bulanların bazı- leri pek geç kaldıklarını, eski kadını tekrar obaya döndürmenin mânasızlaş tığını anlamışlar, vazgeçmişler. Bazı» ları ise sevgililerini evinde bulundu- ğu Rusun elinden kaçırmağa çalışıf- ken öldürülüvermişler. Velhasıl No - gay obasına yapılan baskından arta kalanlar da biribiri ardı sera birtakım | kanlı maceraların kurban veya kah. TArkası var) İşçilere yüzde yetmiş tenzilât Devlet Demiryolları idaresi, dün- den itibaren umum için yüzde 70 ten- zilâti: bir tarifenin tatbikma başlamış- tır. Bu tarifeye göre, beş kişilik bir amele grupu veya beş bilet alan kü- çük bir topluluk Aydın hatte dahil, Erzutum » Sarıkamış, Bursa - Mudan ya, Samsun - Sahil hatları hariç hat- İsra gitmek, birinden diğerine dön - mek üzere bu azami tenzilâttan isti- fade edeceklerdir. Tenzilâttan istifade etmek isteyen amelenin, bulunduğu yerin en büyük mülkiye memurundan yahut bulunmazsa o yerin ihtiyar he- yetinden birer belge alıp istasyon gi şelerine göstermeleri gerekmektedir. Şehremini taraflarında tifo var a Son günlerde Şehremini tarafların. da görülen tifo ve tifoit vakaları üze- rinde Sıhhat Direktörlüğü inceleme « ler yapmaktadır. Hastalığın çağ; ğı tesbit olunursa bu mıntakada ve diğer zaruri görülen yerlerde mecbutt aşı tatbik olunacaktır. Bu kâğıt birçok defalar tape edilmiştir. Hepsinde de U harfi yarı Siliktir, t harfi de görünür, görünmez bir şey... Mütchastıtlar bu makinenin Çok eski Kost makinesi olduğunda it- tifak ettiler. Siz bu makineyi kullanan adamı bulunuz, herhalde bu yoldan | katili de bulacaksınız. Yalnız sunu da söyliyeyim ki, emniyet direktörlüğü, “katilin bulurmasma yardımı olur diye bütün bu tafsilâtı neşretti, Brixan o akşam evine dönerken ka- fâsı hayli meşguldü. Üzerine aldığı yeni vazile bütün zihnini doldurmuş. | tu, Bütün hayatını yüksek politika a « damlarının arasında geçiren bu sivil in, o hayatın artık gizli paklı tarafı hemen kalmamış gibiydi. İökin hırsızlık, cinayet gibi bayağı zâbıta işlerile hiç te meşgul olmamış- tı. Evine girerken köpeğini okşadı: , > Bill, dedi bu (ekstra) nın kim ol duğunu öğreneceğiz, değil mi? Sevilen köpek, sanki anlamış gibi, kuyruğunu salladı. —7— Sampson Longvale Adele Leamington, stüdyodaki be- Yaz saçlı adamın yanma gitmek için, âtelyenin boşalmasını bekliyordu. A- telye boşandı. Elleri cebinde, saçının bir perçimi alnına düşmüş bir halde, meyham karıları gibi beyaz saçlı ada- mın yanına yaklaştı. — Knebvarth, dedi, konüşabilir miyim? Beyaz saçlı adam başını kaldırdı Başka yıllarda olsaydı, belki kendisi ayağa kalkardı. Çünlcü bu ihtiyar A- merikalı bilhassa kadınlara karşı ne- zaketin ta kendisiydi. Fakat o gün kadınlara karsı pek hışmı vardı. Yanına giren güzelim genç kıza eskiden beri bezlettiği ilti- fatları esirgedi. Jack Kncbvorth uzun meslek haya. tında, böyle (ekstra) güzellerin çoğu nü görüp geçmiş adamdı. Zaten han- Bi kız, beyaz perdenin düşkünü değil. dir. Sinemaya gittikleri akşamlar her kendilerinde bir Greta Garbo, bir Brigitte Helm cevheri görürler ve san ki'neden onler da böyle bir baş artist olamazlarmış gibi, kafalarını iğip dü- İ şünürler, düşünürler. Knebvorth sordu. — Ne var, ne istiyorsun? — Bu yeni film için bana rol ver. miyecek misiniz? Direktör gülümsedi: — Size Mis... Mis Leamington ro- lünü verdik ya, — Evet, amma, kaçıncı derecede tol... Ben sizden çok büyük bir rol is- temiyorum. Fakat yapabileceğim ka- dar, kabiliyetim kadar iş istiyorum. Direktör yüzünü ekşitti; sizinle biraz Festivalin üçüncü günü Büyükadada devam eden Balkan festivalinin ikinci gününe iştirak eden misafir gruplar dün sabah İstanbula inmişler ve otomobillerle otellere yer- leştirilmişlerdir. Misafirler dün akşa» ma kadar istirahat etmişlerdir. Akşam saat beşte misafirler gerefine dağcılık klübünde bir ziyafet verilmiştir. Grup Jar bugüri Galatasaray İisesinde topla nacaklardır. Ve oradan alfabe sırasi- le dizilerek Taksime çıkacaklardır. Burada Cümuriyet âbidesine çelenk- er konacak ve her çelenk koyan ulus, kendi milli şarkısını o söyliyecektir. Festival programma göre grupların Gülhane parkından Taksime kadar bir yürüyüş yapmaları icap ediyorsa da Büyükadadaki yorgunluk gözönünde tutularak bundan vazgeçmek zarureti hâsıl olmuştur. Bundan başka prog- ram değiştirilmiş ve 23 Eylülde yapı- lacak Beylerbeyi sarayındaki balo 21 Eylüle, 21 Eylâldeki halk gecesi de 23 Eylüle al verdikse, onu be- cer de, üstünü biz düşünürüz, dedi. Bu filmde sizin için maalesef başka rol ayıramıyacağır. Kız çıkmak üzereydi, direktör çağır dı: — Sizler, dedi, ne tuhaf insanlarsı» #1? Hemen artist olup, senede bir mil yon kazanmak, altınızda birkaç oto- mobil, bir İki kâşane, dolaplar dol Su tuvalet sahibi olmak istiyorsunuz. Nerde bu bolluk? Yazı makinesinde dört beş satır döşenirken, aklınız ve fikriniz Hollyvood'dadır. Haydi yav- rum, sen evine git, daha doğrusu yası makinesinin başma git,. Oradan beş on kuruş çıkarıyorsun ya... Üstelik Allaha da şükret, Genç kız gülümsedi: — Ben sinemdya öyle dizin düşün- düğünüz gibi atılmış bir kız değilim. Ben buraya geldiğim zaman hangi müşktllle karşılaşacağımı pek iyi bili- yordum. Biliyorsunuz ki ne anam var, — Siz eskiden ne ile yiyip yaşıyor- dumuz? dedi, buraya (Ekstra) tadi niz diye pek o kadar | övlnmeyi Ben öyle milyonlar kazanan bir di - rektör değilim. Hattâ çevireceğim ye ni film için ancak beş artist kullana cağım. Genç kız dedi ki; — Benim annemden ulak bir mir sım var, FAYDALI BiLGiLER BUGÜNKÜ PROGRAM İstanbul 18.30: Dans musikisi. 19: Ses mmisi ve orkestra musikisi. 19.30: Ere car, 20: Spor konuşmaları. Sait Çelebi 2030 Stüdyo orkesi i Radyo tan- &o orkestrala: 2 Son Borsalar. 31 rinden İ, Gali Plâk neşriyatı. Budapeşte Salon orkestrası, 1905: Sözler, 20: o-keman. 71: Radyo komedisi, 22: Dayumlar; 2220: Plik. 23: Hava ra- poru. 2305: Çingene müziği. 24: Caz, Bükreş 13.10: Dinilen orkestrası, 13.45: Duyam- 18 lar, borsa - konserin süreği. 14.15: Du. | yumlar, 14.30: Konserin süreği, 18: Plâk. 10: Duyumlar. 19.15: 20: Sönler, 2020: Plik (Öperet müriği). 2i: Sözler. 71.15: Senfonik konser. 22.30: Duyumlar. 22.45: Konserin süreği. 23.15: Pransız ve alman dilile duyumlar. 2325: Röle kon- seri, Varşova 1815: Orkestra. 18.50: Sözler. 19: Pi- yano konseri, 19.0: Edebiyat ve saire, 21.10: Hafif müzik. 22: Duyumlar. 221 Sözler. 22.15; Plâk ile “Manon, operas. 23.30: Sözler, 23.45; Dans plâkları. NÖBETÇ. ECZANELER Kere nöbetçi eczaneler yunlardır : elde Beşir Kemal — Çemberlitaş- ta Sırrı — Gcdikpaşada o Assduryan — Cibalide Necati — Aksarayda Şeref Celâl — Kuragümrükte Kemal — Defterdarda Arif — Kadıköyünde Muvakkitkane cad- deninde Sandet — Böğütlü Çeşmede Os man Hulusi — Şebzadebaşmda Üniversi- te — Samatyada o Teofilon — Bakırkö yünde İ. Tersiyan — Beşiktaşta Recep — Şehremininde A. Hamdi Has- köyde Halk — Kaşımpaşada Merkez — Rüyükadada Mehmed — Heybelide Ta. maş — Kurtuluşta Necilet — Karaköyde Hidayet — Eyüpte Hikmet eczaneleri. SİNEMALAR TİYATROLAR © Tepebası Belediye bahçesinde her hafta Perşembe, Cuma, Cumarte- si, Pazar akşamları saat 22de Şehir Tiyatrosu (o Artistlerinden Hazım tarafından * Karagöz * oyna'ılacaktır. © Melek: Deli kız © Saray: Günahım aşktır oiiyakir Tapanyol © Yıldır : se miyim? © Alkazar : Voranzefin Esrarı — Namzetleri eğleniyor. © Asri ; Ekmekçi Kadm — Petrol Mu harebesi. — Petersburg geceleri — Macera © Sümer: Senin gibi bir kodm — Çılgın çap © Üsküdar Hile: İrto: © Alkarar : Bataklı damım kere * Mili, Batak damın kız Aysel — Esrarıcuğiz çiftlik. Densari Yaşamak istiyoruz. Ben fahi- Zabit LIMAN HAREKETLERİ Bugün limanmızdan gidecek vapurlar; Saat Kocseli İrmite Asya Mudanyaya İzmir İsltenderyeve Güneysu Karadenize Saadet Bandırmaya Bugün fimanımıza gelecek vapurlar ; 3m Saadet Karabizadan Kemal Ayvalıkdan Anttiya Bartından Tayyar Miudanyadan. Halbuki gelen ihtiyar bir adamdı. Yalnız uzun boylu ve dinç oluşu kim seye o kadar yaşlılığını zannettirmi « yordu. Boynunda yüksek bir yaka, iri bir kırava! Düğmeleri yaldızlı veleği ve kolalı kolluğu vardı. Sanki 1850 den ve an- cak eski tablolarda gördüğümüz fa- milyalardan kalmış bir adam. Eldivenli elinde yüksek bir şapka. Öteki elinde de elma saplı bir baston. Yüzlinde, çok büruşmuş olmakla beraber ihtivarlığm verdiği hir tatirirk ve halâvet vardı. Başında bir tek saç dahi kalmadığını bilmiyor gibiydi. Jack Knebvorth birden yerinden ırladı ve insan karşılamağa benzemi- yen acaip bir gidişle adamın üzerine yürüdü, sonra durakladı: — Longval' dedi" vay siz misiniz? Mektubumu aldınız mı? Evimizi size bsrakmak için hep hazırız. Bu gelen ihtiyar adam Dover Hau- se sahibinin ta kendisiydi. Adöle ih- tiyarı görünce, zihnen düşündü: E- vet, bu adam Chichester'de “Demode tanınmış birisiydi. Bir gün r, dış manzaralar çevirmeğe gittikleri zaman, bu adamım nerdeyse duvarları yıkılacak harap köşkünü görmüşlerdi. İşte bu ihtiyar adam, o- l İklkaye| Ressam Tahsin Faik, tam şöbri ni yapmıya başladığı vakit, kırk ye- şında apandisitten gitti. Bu ölüm, ressamın genç karısı Me- lâhati beyninden vurulmuşa döndür- müştü. Melâhat, Tahsini tapınırcası na seviyor, yalnız onun için yaşıyor du, Sekiz yıl süren evlilik hayatı ih- tirasını asla azaltmamıştı: Tahsin en- fes bir koca idi; seven, sevimli ve sadık bir koca, Melâhat, aziz ölüye son ve ağır vazifeler de yapılıp bittikten sonra, bitik bir halde kocasını atölyesine girmişti. Bundan böyle hiçbir işe ya- ramıyacak olan o şövalye, üstüne Tahsinin bir daha oturamıyacağı üç ayaklı alçak tahta İskemleyi, ebediy- yen terkedilen fırçaları, paleti ve so- nuna gelmiyeceği muhakkak olan, baslanıp da yarım kalmış tabloları görünce Melâhat kendini bir mezar- da sandı. Her şey bitmişti, Bir daha Tahsinin sesini duymuyacak, hiç, hiç... Byleyse yaşamak neden? Melihat hemen ölmek istedi, he men... Çünkü onu yeryüzüne bağlı- yan hiçbir şey kalmamıştı. Tahsinsiz hiçbir saadet mümkün değildi. Ve kârârını verdikten sonra, Melâhat, düşündüğünü yaptı: Kuvvetli dozda 'Veronal,, aldı, banyo odasına gitti, havaazi musluklarını da açtı, banyo- küçük odadaki şez- longun üstüne yattı, bir daha uyan- mamak ümidile uyudu. Fakat... eceli gelmemiş olacak. hizmetçi, onu De salonda, nede Pi şüphelenerek bayno dairesine koş- muştu. Hemen pencereleri açtı ve gaz musluğunu kapadı, hanımını ku- caklıyarak oradan çıkardı ve dokto- ra telefon et Bir müddet sonra Melâhat ölüm- Fakat kocasının | hatırasına ölünceye kadar sadık kal- mak istediği için hiç kimse ile ev. lenmedi. Hiç kimsenin kendisine her hangi bir maksatla kur yapmasına izin vermedi. Bir yerden geliri olmadığı için ko- casınm çok samimi arkadaşı, avukat Etem ( Süleymanm £ yazıhanesinde daktiloluk etmeğe başlamıştı. Bir gün yazıhanede yalnızdı. Etem geç geleceğini söyliyerek çıktı. Melâhat makinede birkaç şey yaz- dıktan ve dosyaları yerli yerine koy duktan sonra bir koltuğa oturdu ve kitap okumrya başladı. Yapılacak işi yoktu. Etem ona vaz lemiyor- du. Hakikatte bir daktiloya ihtiyac fazla değildi. Hiçbir fena niyet bes- lemeden, sırf bir arkadaşın karısına yardım etmiş olmak için onu yanına alıştı, Fakat gitgide OMelâhate o kadar ısındı ve alıştı ki onsuz yaşı- rada oturan adamdı, Knabvord'un karşısına gelince şöy- le biraz durakladı, nefes aldı ve en sonunda — Sizinle parça görüşmeğe geldim, dedi, benim bir köşküm var, dir de bahçesi var. Geçen gün geldi- niz, bilirsiniz, köşk olsun, bahçesi ol- sun, sizin işinize yarayacak. Haraptır ama, ne yapayım, tamir edemiyorum. Ecdadımın zamanında orasının nasıl gülgülistan olduğu gözlerimin önün- den geçiyor. Longval cevap verdi? Doğrusu geldiğinize isabet etti- niz. Benim de sizin köşkünüze ihti. yacım vardı. Fakat bahsettiğiniz ec. dadınızın hâtırasına hürmeten size mürâcaata cesaret edememiştim, TArkası var) En tanınmış zabita muharrirle- rinden Edgar Wallace'ın dün baş- ladığımız yeni bir romanını, ilk tef rikasını bazı karilerimizin okuya- mamış olduklarını düşünerek, ba- gün arkası ile beraber iki tefrika halinde iki sayfada neşrediyoruz. Edgar Wallace'in yalnız adi, yaz- dığı herhangi bir romanı okutma- ya kâfidir. Biz de muharririn ro- manlarından en iyisini seçtik, bu sütunlarda tefrikasına devam ede- ceğiz, ONUN SESİ - Yazan : yamıvacağını aniryordu. Bununla be- Taber ona karşı hiçbir manalı hare kette bulurmadı; her zaman bir at- kadas karısı gibi ona saygı besledi Nelâhat kitap okurken yine mi ziyi düşünmeğe başlamıştı. Bulundı hemen unuttu ve aklı koca- Kendisini atölyede, biraz sonra gelecek olan Tah muş farrediyordu. Sanki şime i gibi nezeli neşeli ka; ri girecek, Melâhate doğru onu kolları arasına alacak cek... Genç kadm bunu sızın telefon çaldı. H ii hayalleri içinde âleti ve öpe üşünürken an- raz eyvele eline alan tahminim- orum, beş daki : ğ Melâhat fazla dinliyemedi ve kok tuğun üstüne baygın Birkaç daki man İçeri buldu. Çılgm gibi koştu, onu k: tuktan kaldırarak kanapeye yatırdı. Yavaş yavaş gözlerini açan Me- lâhat mırıldaruyordu: — Tahsin... Ruhum... Sen misin? sinir bulıranı içinde kol larını Etemin boynuna doladı, onu kendine çekti. Fakat kendine gelin- ce şaşıran Melâhat hemen doğrul du: — Siz miydiniz? 'dedi, bayılmısım değil mi? Fakat onun sesiydi, koca» mın sesi! Boğazını hıçkırıklar yırtıyordu. Ethem hâlâ bir şey anlam sordu: — Ne oldunuz canım? Ne var? — Telefonda... demin. Onun #8 Tıpkı onun sesi. — Fakat size telefon dim . — Siz mi? — Evet, beni biri ararsa beklesin, hemen geliyorum (diyecektim, söze başladım, bir gürültü oldu, mükâle- me kesildi. ak eden ben Şimdiye kadar hiç Sizin sesiniz onun sesine bu kadar benziyor demek?.. Ve yeniden bayıldı. o a Itibaren Melâhatle Etem münasebetiy şekli i, Ethem söz &öylediği zaman Melihat onun (o yüzüne bakmazsa Tahsin konuşuyor sanıyordu. Hatta Melâhate öyle geldi ki-Ete- min bası tavırları da Tahsini andır yordu. Birax bakışları bile... Gittikçe bir karışıklık oldu : Etem... Tahsin Etem... o Artık biri ötekinin yerini tutmiya başlamıştı. Telefon hadisesinden tam bir bu çuk ay sonra evlmdiler. ————— — Yeni doğan çocuklar için Ebelerin verdiği beyan- nameler Şimdiye kadar, ebeler, doğan ço cukların isim, yaş ve cinslerini yazı yor, bir bülten bazırlıyorlardı. Haber verildiğine göre, Sağlık ve Soysal Yardım Bakanlığı, yalnız bu malöma- tan kaydını eksik bulmuş ve Sil Direktörlüğü delâletile bütün ebelere bir tamim göndermiştir. Bundan son- ra, doğan çocukların sağlık durumla» fı, doğuş şartlarmın normal ve anore mal oluşu ile doğuş Ânındaki ağır Jarı da tesbit olunacaktır. Si rektörlüğü, Türk nes # sağlamlığı için bu işe özel bi vermektedir. Akrep meraklısı karlın ! Haber verildiğine göre, Istanbulda akrep meraklıs: bir kadın vardır. Bu kadın, oturduğu rutubetli, eski &v içinde akreplerle © kadar yakından meşgul olmuştur ki, onların nelerden hoşlandığını ve neleri istemediğini ön Iamaya bile muvaffak olmuştur. Evine deki yüzlerce akrebi sütlerle besliyen önem bu ka ükların za- e salli.