.—evE - Dİ Sm e ER XENALİ ARANE MAMA EAA «diğine kanıyorduk, Madem Peki Amma... Kuzum Mamış Han, Şu Devlet Giray i55 e Nizamettin NAZIF işini Gücünü Bırakıp Sana Istanbul Sarayı Hak- kındaki Bildik — Korkuyor, demek ? — Evet, Hürrem Sultanm den korkuyor, ve hakir da. Girayı hanlıktan düşürmesi için Sü- leyman Hanın bir gece kulağını bük- mesi kâfi, Süleyman Hanm bir ada- mı gelip te “Çekil Bahçesaraydan!” diyiverse Devlet Giray kafa tutabilir mi ? —il.. — Ne diyordum? Hürrem Osmanlı ordusunu bir gün durdurtmuyor. Bütün arzusu Süleyman Hanm eli altındaki kuvvetleri yormaktır. Bir Bağdadı, bir Viyanayı düşününüz. Oradan oraya gide gelö bu kuvvetler ne hale gelirler? Fakat. Şaşılacak seydir doğrusu. Harbettikçe pişiyor - İar, döğüştükçe sağlamlaşıp arslanla- giyorlar. — Acaba taliimizi bir daha dene- sek... Nasıl olur? Bu sorgü Bâtrr Hanım ağrmdan ıkmuştı. o Ve düşünceli düşünceli Nüve etti: — Biz, bütün teşebbüslerimizde Kasım Paşayı vasıta gibi kullanmak İstedik. Onun Kefe'de nelerle uğraş tığını bilmiyorduk, Eğer Mamış Bırdı Han bize bu bilgilerini bildir miş olsaydı, tabilbir hatayı yap mazdık. Mamış Han hiddetle müdahale ri Yemin ederim ki, bu malümatt siz benden ancak üç gün sonra öğ - Tenmiş bulunuyorsunuz. — Sözlerimden başka bir mâna çı “karmamanızı dilerim. Sizin, bildik- lerinizi bizden gizlediğinizi zannet mek pek çocukluk olur. — O halde beni karıştırmadan ko muşunuz. Ne demek istiyorsunuz? — Maksadım şudur. Biz Kefe pa- asma gönderdiğimiz nâmelerin 6 - ikiden İikile gönderil « 'diğini sonryor ve bir cevap alamadı. ğımız için Süleyman Hanın Kazan- İrlara güler yüz göstermek Ze Bırdı Han Kasım Paşanın ne yük mamussuzlukla uğraştığını şimdi bize öğretmiş bulunuyor, 2ca- ba Kefe paşasına haber vermeden, gizliden gizliye İstanbula bir arka- daşımızı göndersek ve Süleyman Hina yeniden müracaat edip yar - dim arasak doğru olmaz mı? Hatun da bu fikre taraftarlık gös terdi: — Batır Han haklı konuşuyor. Süleyman Hanın Kazan Türk ulusu na karşı böyle Jâkayt duruşunu bir türlü havsalamıza sığdıramıyor de- ğilmiydik? Şimdi öğreniyoruz ki, ortada fırıldak çevirenler var. Eh... Bunlara inanmakta devam etmek ah maklık olur. Bir defada kendimiz doğrudan doğruya İstanbul sarayıle temasa girişmeliyiz. Mamış Bırdı isteksiz isteksiz gü - Tümsedi: — Ünlü Hatunum, sizin arzuları- mıza karşı gelmeğe kalkışmak bü - ik bir cüret olur. Lâkin inandığım r şeyi söylememek te elimden gel mez, — Size mâni olan mt var? — Hayır. Fakat öyle görüyorum ki, demindenberi söylediğim, anlat Mağa çalıştığım bir esası bir türlü Kıyamam bulunuyorsunuz. Belki biraz kaba konuşuyorum Ama hakikati söylediğim için beni aifedeceğinize eminim. Bu İstanbul Handan biz hiç bir yardım göre - meyiz. Batır Han ne sanıyor? İstan bula göndereceğimiz bir adam Süley man Han ile görüşebilir mi, sanı - yor? — Hata ediyor. Süleyman Han bateminden dışarıya ii - dir. Onun elinde büyük bir kudret vardır, fakat başına bu kudretten daha kudretli iki belâ musallat ol » muştur. Bunlardan birincisini size Söyledim. Hürrem sultan... İkincisi- me ise İbrahim Paşa demektedirler İstanbulda Sadraramdır. Harem Hürremin her dediğini yapan pa- erkekler arasına çıktığı za - Mmanlarda da bu herifin dileklerini Yerine getirir. — Peki amma bu padişah ta İyan m adamı mi z — Hayır... Lâkin bu paşa, padişa- hin etrafını kendi adamlarile muha Sara etmiş gibidir. Hiç kimse onun haberi olmadan padişahın yanma Yakla, — Eh.. Biz de adamımızı ona gön him Beyhude bir zahmet olur. İbra deririz, Hürrem sultan gi- un Viyanaya şal Askerlerini Hıristiyan dinindeki lerini mi Söyler Dururdu ? Çıvaş Türklerine saldırtan Çar Ivan Kefedeki Türk paşasının ortağı idi... dırmasını İster. — Demek oda Hürremin adamı- | dir ? — Hayır... Bilâkis... Hürremle iki- si, kedi ile köpek gibidirler. Zaten bugün değilse yarım, ikisinden biri- si, daba doğrusu İbrahim Paşa par tiyi kaybetmeğe mahkümdur. Dev- na bakılırsa Hürrem Sultan şimdi kancayı ona takmış, gece gündüz Sü leyman Hanı doldurmakla meşgul dür, — O halde, nasıl oluyor da İbra - him Paşa da onun gibi İstanbul or dusunu Viyanaya saldırmak niye - tini güdüyor? Jet Giray Hanım bana Srçayemre lArkası var) Yumurta İhrac Türkiyenin dış teciminde en ö- nemli maddelerden biri de yumurta- dır, 4931 senesinde yumurta il tımız yurdumuza 10,5 milyo: getirmiştir ki, 6 seneki genel ihra- catımız olan 127 milyon liranın yüz- de 6,3 ünü teşkil eder, Memleketin her tarafında yetiştirildiği için bu tecimin nufuz dairesi geniş ve şu - mullüdür. Son beş senelik yumurta ihraca- tı 95437 tondur. Senede takriben 19.000 tondur. Beş senelik ihracat kıymet tutarı 34,1 milyon flra oldu- ğuna göre senelik kıymet vasatisi de 6.800.000 lira kadeğ'İm. Memleketimizde istihsal olunan yumurta miktarını şöyle tesbit ede- biliriz. Mevcut tavuk adedi takri- ben 10 milyondur. Beher tavuktan üst öte senede 70 yumurta alındığı- na göre 700.000.000 yumurta istihsal edilir, diyebiliriz. Bunun yarısı da- hilde sarfolunur. Yarısı da ihraç e- dilir. 350 milyon yumurta beheri 1440 adet yumurtayı ihtiva etmek Üzere aşağı yukarı 243.000 sandık tutar ki, 1931 ve 1932 yıllarında bu miktar ihraç edilmiş ise de ondan sonraki senelerde düşmüştür. Yumürta ihracatımızın miztar ve kiymetçe son senelerde geçirdiği tahavvülât mühim safhalar arzeder. 1930 senesindeki ihracatımız 1930 - 1934 beş senelik ihracatımızın sene- lik vasati miktarı olan 19.000 tona nisbetle yüzde 6 derecesinde eksik olduğu halde bu nisbet 1934 sene - sinde yüzde 45 düşmüştür. Kiymet- lerde husule gelen değişiklikler İse daha büyüktür, Meselâ 1930 senesin- deki ihracatımız beş senelik vasati ihracat kiymet tutarının yüzde 122 olduğu halde, 1932 de yüzde 113 in- miş, müteakip senelerde İse sirasiy- le yüzde 71 ve yüzde 39 düşmüştür. Son beş senenin vasatisine nazaran 1934 senesinde miktarca yüzde 45 kiymetçe yüzde 6l sukut vardır. Türkiyenin en büyük yumurta müşterisi İspanyadır. Evvelce İs- panyadan sonra büyük müşteri ola- Tak Fransa, İtalya gelirdi. Fakat son senelerde bu memleketler da - hilde fazla yumurta yetiştirmeğe gok ehemmiyet verdikleri için iki memlekete yumurta ihracatımız bir- denbire azalmağa başlamıştır. İki senedenberi Almanya Türk yumur- talarma mühim bir müşteri olmak vaziyetine girmiştir. Memleketimizin coğrafi vaziye- ti itibariyle İspanya Türk yumurta- larının en tabil bir mahrecidir. Ka- radeniz ve İstanbul limanlarından aktarmasız sevkiyat o yapılabilmesi ve yumurtalarm bir hafta zarfmda İspanyol limanlarına ulaşması gibi müsait şartlar Türk yumurtalarına lepanya piyasalarında geniş ölçüde afımızın Azalış Sebepleri Nedir ? imkânı temin edecek husus 1. Romanyaya ithalât yapabilmek için Romanya hükümeti kontenjana tâbi ın malların Romanya ulu- sal bankalarından transfer i le birlikte ithalât müsaadesi almak- sızın Romanyaya ihracı bir çok zor- Juklar doğurduğunu bildirmektedir. Romanyada kontenjana tâbi tutulan eşyanm bu ülkeye ihracı ancak Ro- mahya Ulusal Bankasından evvelce alınacak hususi müsaade ile müm « kündür. Alesi takdirde bu gibi eşya nın gümrüklerden (çıkarılmaması hakkında Romanya hükümetinin kat'i emri vardır. İlgililerimizin bu- na göre hareket etmeleri tavsiye o lunur. (Türkofis) EYE A BORSA EE 10 Ağustos Cumartesi PARALAR FAYDALI BiLGiLER BUGÜNKÜ PROGRAM İstanbul 18,0 Bayanlar için Jimmastik dersleri, Bayin Azade Tarcan. 1850 Fransızca ders, 10,10 Bethoven altıncı senioni. Pidik, Römen balk mu Estegaço ör kestrası, tarafımdan. 20,20 Son haberler, ir. 20.30 Bayan Bedriye Tüzün. Türkçe sözlü eserler, Radyo car ve tam- £o örkentraları. 21,5 Son haberler, bot- salar. 2145 Bayan Kâzım, selo. 22,— Hafif masiki plâk. Budapeşte 20.35: Hikâyeler. 21.05: Opera orkes- trası, 22.30: Duyumlar. 22.55: Melles yay» h sazlar kuarteti, 24: Cazbant, Bükreş 13.15: Plâk ve duyumlar. 18: Orkestra, 19: Duyumlar. 19.15: Konserin süreği, 20: 29.50: Duyumlar. 21: lar, 23.15: Kanser, Prag 20.19: Plik. 20.18: Duyumlar, Yeni Çek şarkıları. 21.30: Edebi; Kontrbas müziği. 22: Duyumlar. 2220: Sözler, 22.35: Kuartet müriği, 23.15: Da- yumar. 23.30: Plâk. 2345: Almanca du- yamlar. Varşova 2110: Müzikli şen yayım. 22: Duyumlar. 1945: Havayen tar (plik), sözler. 20.10: Konferans. 22.15: Senfonik konser. 2: 2306: Duyamlar, Moskova “Tosi” müziği, Hamburg 20: Reportaj. 2015: Dans müziği, 21: Duyumlar. 21.10: Karmık müsikli yayımı 22: Handel'in eserlerinden konser, 23: Du- yumlar. 2325: Ara. 24: Opera müziği, (Mozart, Verdi, Çaykoveki.) Breslav Aktünlite. 19.50: Köylü yayıma. : MandelinG müziği. Zi i : Ulusal yayım 22: Halk şarkıları 23: Duyumlar, 23.30: Gece müziği, Münih Mandolin müziği, 71: Duyumlar. Skeç. 22: Karışık yayım. 25: Du operası ar. 2320: Program arasi 24: Gec NÖBETÇİ ECZANELER yenlardır taşta Sırrı — Gedikpa; Asaduryan — Cibalide Necati — Aksarayda Şe- ret Celil — Karagümrükte Kemal — Arif — Kadıköyde Sandet — Söğüdlüçeşmede Osman Hulusi — Şehza- dehaşında Asaf — Samatyada Erofilos — Bakırköyde Merkez — Beşiktaşta Rıra — emininde Hamdi — Hasköyde Deftei Beyoğlunda Kanzuk — peş — Taksimde Karakin Kürkçiyan — Galatada Hidayet — E yüpte Hikmet eczaneigri. LIMAN HAREKETLERİ Bugün imaamıza gelecek vaparlar £ Saat 6,30 Güllnihal Bandırmadan 9 Sadık Zade Mersinden 14,30 Aksu Karadenizden 15 Sakarya İzni 16,15 Ayten İzmitten 17,30 Asya Mudanyadan Bugün Jimanamızdan gidecek vapurlar: Sant 9 Tayyar Mudanyaya 2) Gülnihal Bandırmaya Alış Satış . ia 623, SİNEMALAR Dalar” SE onyglse TİYATROLAR 20 Fransır frangı “140- 169.— 20 Belçika frangı ve * Şehir Öpereti: Tepebaşı m kreme ri Belediye bahçesinde Perşembe, lorin © si Cuma, Cumartesi, Pazar günleri ME 27 | saat tam 21 de “Deli Dolu” ope- ire 4.— |ret3 perde, yazan Ekrem Reşit, De 7 | besteliyen Cemal Reşit, İstan- Bia 16 | bul ciheti, Bebek ve Şişli tram- 20 Dinar Mm | vayları temin edilmiştir. > 34 © Sümer : İlkbahar Şark —. Aleyin Me mi ele Aşk kelepçesi, Mecidiye GE Banknot 3— Oi ÇEKLER Kapanış Paris üzeri, 1203.— Taziliz Mirası 62325 Dolar 0.79.7102 Liret 69,86 ie, ve 243, Taa IR 6,40, 00 Florin 117,70 Çekoslovak kuronu 40/16,25 Avustarya 41834 Pezeta : Mürk Zioti Pengo y Dinar Yen seç kronu TAHVILAT ESHAM Riktm Kupon kesik gec İş Bankası bü, ea | aker 4 . . 950 Anadolu Mümessil Kupon kesik 46,50 (TAN)IN ÖYKUSU İ.. Yazan: E. Jaloux İhtiyar, bana: — Evet, dedi, herşeye dikkat et - mek lâzım. Hayatımız, ekseriyetle sebebini bilmediğimiz, manasını an- Jamadığımız hâdiselerle idare edilir. Önemsiz bir karakter meselesi, çok tekrarlanmış bir jest, bakarsmız, başımıza iş Çikarır : biraz düşü- nülünce, bu basit şeyin bu kadar ö- nem kazanmasına Şaşarsınız. İşte, #aadetimiz ve bahtsizliğimiz hep bunlardan doğar. .. Ona baktım : binlercesine benzi- yen bir ibtiyar. Onu kahvede tanı- mıştım; binlerce insanda tastlana bilecek Jean Richard. ağını taşıyor» dir. İçine kapanmış bir adamdı. Yü- 'zünde, eski duvarlarda, kışlafarın cephelerinde, denizin se sürüklediği çakıllarda görülen kas- vet, a ve siliklik | hitsedili. yordu. Bakışının saplandığı belli bir nokta, aramayı sevdiğimiz tesi - ti yoktu. Sırtında rengini atmış bir elbise, boynunda kirlenmiş bir ya- ka, bir de kıvırcık bir sakalı vardı. Suya atılan bir taşın çıkardığı 868 masrl gittikçe boğuklaşırsa, o da öy“ le konuşuyordu. Jean Richard: — Beni, dedi, korkaklık harap et- ti, Yüzüme bakınca, içinizden bel - ki de “Kötürüm bir herif bali var, bunda,,, dersiniz, Hayır, bayım, yar nılıyorsunuz. Herkes gibi, ben de, bir zamanlar, genç, neşeli, kötü ve mühteris olmıyan bir çocuktum. Ge- lip geçici bir edebi zevkim de var- dı. Pek fena yazmıyordum. Yazıla- rım dâhiyane değildi, amma, dördün cü sınıftan, meselâ Loi Letan ayarında bir romancı olabilirdim. Bu romancıyı okudunuz mu? Unu - tulmuştur, o, artık. Ne zarar: onun yazılarını pek severdim. Babam hoş bir adamdı. Parise gitmek için onu kandırdım. "Şöhret sahibi, olacak- tm. Evet, “şöhret sahibi,,... Nerde, ve nasıl?.., Bu “şöhret” meselesi ba- bam pek hoşuna gitmişti. Bu tabir onun gözünde çesaret, kudret, ser - güzeşt gibi tabirler kadar mühimdi. Bana: — Hakkın var oğlum, demişti. Şöhret sahibi olman Hizum.. Ben, ben hiç olamadım. Kaza belâ için bir köşeye sakladı ğ: çokça parası vardı. Hepsini bana verdi. Şöhret sahibi olursan, verdik - lerimi bana geri verirsin, dedi. Parise yollandım. Biraz evel Di - jonda doğduğumu söylemiştim. Ba- bamın dostlarından bir noter vardı. Bu adam, evimizin yanındaki şato » nun sahibi, çok zengin ve çok gü - zel bir kadının mallarını idare edi- yordu. Bu kadın Prenses dö Layp- zig'di; ve imparator sülâlesindendi. Babamın dostu, bana, Prensese hi - taben yazılmış bir mektup verdi. Pa rise varır varmaz mektubu Prense - sin Şan-Zelize'deki evine götürdüm. Kapıcıya verdim. Kendisini göreme- dim. Herilin aksiliğine epi kızdım. dım. Paristen hoşlanıyordum; insanla rm sürati, beni, kimse ile konuşa - mıyacak kadar hayrete düşürüyor » du. Hey gidi, ne günlerdi, onlar!l, Bir hafta sonra Prenses'den bir kart aldım, beni çaya davet ediyor- du. Birden, aklımdan trene binip Dijon'a dönmek geçti. Bunu yapa - mazdım; istikbalimi, edebi ibtirası- mı,Lui Letan'ın » bilir misiniz.“Sır” romanının muharriri - şöhretini, ba- bamın verdiği parayı ve "şöhret sa- hibi,, olunca, timi ödemek ber- cumu düşündüm. Beceriksiz bir terzi, bana, şimdiki yüzlüm gibi, kırışığı çok bir caket yaptı. Giyer giymez kıvrımları çoğa verdi. Beni görünce, öyle oluyor- du, sanırsınız. Prenses'in kabul gü- nü pazardı. Ertesi hafta yola düzül- düm. Hava soğuktu, halbuki ber © - liyordum. Bağırsaklarımda mu. bir sancı vardı. Sırası gelmişken söy liyeyim, bağırsaklarım pek nazik - tir.Bana, bütün korkakların böyle cl. duklarını söylerlerdi. Doğruluğunu Allah bilir!, Evin iç avlusundan geçerken tit - riyordum, ayaklarım biribirine do - Kazalarına gönderilecek tapu idareleri İstanbul Tapu e m bulunan kaza tapu enn olan kazalara iderilmele- ri için hazır! başlanmıştır. Kadı- köy tapu Tekel Kadıköydeki hâl binasında bir yer ayrılmıştır. Beyoğlu tapu idaresi için de Şişha- neyokuşunda hükümete ait binalar. dan biri seçilmiştir. Beykoz, Sarıyer, Beşiktaş, Fatih İ kazaları için'desyer aranmaktâdır. | KORKAK ——. Çev,ren: Şerif laşıyordu. Bayılacağım, sandım. Be ni, çapkımca bir delikanlı karşılddı, ve baştan aşağı süzdü. Kaçrvek, ge ne aklımdan geçmedi değil. Çocük lu üç kadının bulunduğu bir salona girdim. Bana metelik bile vermedi - İer, bu kadınlar. Ben de, yanlarına sokulmağa cesaret edemedim. Büp- ların Prenses ve dostları olduğuna kanaat getirdim, Neden sonra, adımı sordular. o Gülüştüklerini işittim. Bunlar mürebbiye olmalıydı. Ölü halde, geniş bir salona girdim. Ye min ederim ki, Prenses kim olduğu mu bile sormadı: beki görünce, nos teri M, Demüre'nun tanıttığı deli « kanlı olduğumu anladı. Güzel ve sa rışmdı; yüzü, korkak olmıyanların ifadesini taşıyordu. Bilmem neden, burasını yadırgayordum Prenses, beni, üç kisiğe, istikbali parlak bir gençmişim gibi tanıttı. O zaman, benimle alây eden caketimi, baba » mun bana verdiği parayı düşüne düm. Az kalsın, bıçkıra hıçkıra ağ » lyacaktım. Niçin, bayım? soruyo- rum Size .. Yeni tanıştığım üç zattan biri as kademisyen, biri büyük bir ressam, ötekisi de izinli bulunan bir sefirdil Düşünün attık, ben nerdeydim! Bİr köşeye büzüldüm ve sustum, Herkes gidince, ben de kalktım. Prenses - ten, gitmek için müsaade istediğim kabul günümdür. Mü » hakkak gelin, beklerim, dedi. Altı ay hiçbir pazarı kaçırma « dım. Herkesin, salonun bir köşe » sinde konuşmadan oturur gördüğü delikanlı bendim. Buraya Parisin büyük muharrirleri, gazete direk » törleti, büyük tabiler gelirdi. Velhâsıl, bütün büyük Paris burs da toplanırdı. İstikbalim bu evin bilmediğim bir köşesinde gizli idi. Bu hazineyi açacak sihirli kelimeyi bulmak iâzımdı. Konuşmak stiyor # dum. Fakat, anlaşılmaz birşeyler söylüyordum. Herkes, bana acir gi- bi bakıyordu. Ben de, güldürmek iş şin oyum bulamıyan bir klovn favfi$ İc, gene köşeme yordum. Her pazar, birinci salondâ müfeb biyeleri görürdüm. Çocuklari emgi- » İçlerinden birinin boyu We saçlarının rengi prensesinkine bön ziyordu. Bu kız hoşuma gidiyordu Korkaklığımdan o kadar utanıyor. bu halime o kadar canım sıkılıyot du ki, bir gün, ne olursa olsun, bü işi kökünden halletmeğe karar Ver dim. Fakat, nasıl yapacaktım?.. Birl münakaşa esnasında söz alacak, İd dia edilenin zıddını ispata balkışa. cak, ve esprili, zeki, bilgili olduğu 4 mu gösterecektim. Yahut, Standa'd © m - bu da imrendiğim göhretlerdeni biri - dediği gibi, ilk, rastladığım kadına ilân: aşk edecektim. Hafta * larca bu mesele üzerinde düşün 4 düm, düşündüm... Gene bir pazar günü, birinci sale nu geçerken, arkasını bana dönmüş, pencereden dışarı bakan bir kağın gördüm. Yanında çocuk yoktu. Bu, benim landığımı söylediğim müs rebbiye idi. Salona girişimden ha « beri yoktu. Ayaklarımın ucuna ba 4 Sarak yanına yaklaştım, omuzların- dan tutup, içimin bütün iştihaşile boynundan öptüm... Kuvvetle çırpındı, kollarımın ara sından sıyrıldı. Suratıma bir şamar attı, Şaşırdım, donmuş kalmıştım $ Prensesle karşı karşıya idim. Ertesi gün, trene atladım, ve ba « bama geri kalan parayı iade ettim, Kozumu oynamıştım. Rahip oldum. İtiraf ediniz Oki, korkaklık İn tulmak için elimden geleni yapmış» tım. Ne yapayım ki, tali... — Peki, dedim, bu hâdiseden son ra Prenses'in içten gelen bu hareke tinizden hoşlanmadığını, ve binaena: leyh size minnettar kalmadığını, ve bütün diğer pazarlarınızı mesut bip delikanlı olarak geçirmiyeceğinizi zesil iddia edebildiniz? htiyar: — Evet, dedi, bunu akıl eğeme J miştim. Prensesi görmeliyim.. Fâ 4 kat, onu kucaklıyalı tam elli sene | oluyor! Artık, bu hâdiseyi hatırlayan cağını düşünmek bile çocukluk ol İran ve afyon karteli Bizden ham afyon almayan kartel” fabrikaları mamulâtımın memlekete sokulmaması yolundaki tasavvurdan bahsederken, İran afyon idaresinin bu usulü tatbik ettiği ve hiçbir za“ ter görmediği yazılmıştı. İzan Ge s meral konsolosluğundan — aldığımız! bir mektupta kartel müstahzeratı «X nm İrana (o sokulmasını menedei tedbirler mevcut olmadığı bildirisi mektedir, A