ÇOK ŞEY! Geçen gün Matin gazetesinin fıkra muharriri yazıyordu: “Ankaradan gelen bir telgraf bildiriyor ki Adliye Bakanlığı memurin müdürlüğü Adliye hiz metinde çalışan bütün kadınla. ra makiyaj yapmayı, dudakları- na karmen sürmeyi, kirpikleri. ni rimel'le uzatmayı, tırnakları- nı cilâlamayı, pudra kullanma- yı ve saçlarını dalgalandırmayı yasak etmiştir. “Ne acaip memleket! Umu- mi hizmetlerde çalışan kadınla- rrn ellerini makineye vuracak - ları yerde yüzlerini boyadıkla- ını, saçlarını kıvırdıklarını ve pudralandıklarını görmek için tâ uzaklara, Asyaya kadar git- mek lâzım.,, Muharrir, okuyucularının hâ- tıralarını bir çeyrek asir evvelki Türkiyeye kadar götürerek ha- rem ve Pierre Loti zamanile bu gün arasındaki büyük farka da işaret etmeden geçememiştir. Nihayet soruyor: “Bugünün gayri memnun Türk kadmları- nın romanını kim yazacak?” Ne acaip sual! Ne acaip man- tık! Ne acaip yazı İlk önce haberin aslı yok. Ad liye Bakanlığı böyle bir emir vermiş değildir. İki üç sene ev- vel Kültür Bakanlığı bütün kâ- dın öğretmenlerin meslek ciddi yetine uygun ve mutedil giyin- melerini isteyen bir tamim yap- mıştı; fakat bu da itida- li aşmayan bir makiyaja mâni değildi. Sonra ne- den umumi hizmetlerde çalı- şan kadınların yüzlerindeki bo- ya ve pudra, makine ile çalışma larına engel olabilirmiş? Bunu anlayamadığımız gibi, yüzleri « ni boyayan, saçlarını kıvıran me mur kadınlar bulmak için Fran- sız muharririnin Asyaya kadar gitmek zahmetine neden katlan maya mecbur olduğuna da aklı. mız ermedi. Acaba Fransadaki mermr kadınlarm' yüzlerini bo- yayıp saçlarını “kıvınmaları ya- sak midır? Yasak'değilse Fran- sız muharriri, muhayyel bir ha- bere inanarak Ankaraya kadar gideceği yerde Paristeki adalet sarayma bir uğrayıvermeliydi; yasaksa, bizim Adliye Bakanlı. ğımın böyle bir karar vermiş ol. masına neden şaşıyor? Yalnız şaşmakla kalsa iyi; biz de onun şaşmasma şaşarız, olur biter, Fakat muharrir bun- dan bütün memur kadınlarımı- zın gâyrimemnun oldukları ne- ticesini çıkarıyor. Neden? Memur kadınların yüzlerini boyamaları yalnız As- yada görülen bir şeyse, bizim memür kadınlarımızın bu yasak tan gayrimemnun değil, mem- nun olmaları lâzmgelmez mi? Büyük bir Fransız gazetesi - nin birinci sayfasında ayağın sürüyen bu sarsak ve inmeli mantık, bize bir daha göstermiş tir ki yeni Türkiye, Avrupa mat buatında hâlâ ihmal edilen mev zulardan biridir. Hem o kadar Liman amelesinin birkısmı çıkarılıyor Limanda çalışan işçilerle mensu- bu oldukları amele sandığı. idare heyeti arasında bir ihtilâf çıkmış - |! tr. İşçilerin söyledikletine göre: 400 kişiyi bulan Jiman boşaltma ve yükleme iyçilerinin eskiden aldık - İsrr yevmiyeler 23 hazirandan İti - baren kesilmiş ve bunun yerine her |! âmeleye çıkardığı ton başına 20 ku- ruş verilmeğe başlamıştır. Halbu - ki limanda çalışan amelelerin çok ol masr birçok kimselerin aldıkları az para ile geçimememesime sebep ol - maktadır. Bu yüzden şikiyet eden amele dün bir heyet seçerek liman sosyetesi genel direktörüne gönder mişlerdir. Direktör esas itibarile amelenin dileklerini kabul etmiş ve 300 ka - dar olan yükleme, boşaltma amele - sinden bir kısmının çıkarılmasına karar vermiştir. Fakat bu yüzden a- çıkta kalacak arkadaşlarına sandık tan bir mikdar tazminat verilmesini istiyen amelenin dileklerini sandık idare heyeti kabul etmemiş ve bun- ların hiç bir tazminat verilmeden açığa çıkarılmalarını istemiştir. Bu ihtiliftan başka amele lâğvo - Jan eski cemiyetile beraber amele sandığı heyetinin de değiştirilmesi Hizm geldiğini söylemekte ve yeni ridare heyetini seçilmesini is « temektedirler. Ali Çetinkaya elek- trik fabrikasında me a ai ü Ibrahim ve Nafia komiseri müfettişi ı ç. hg olduğu halde eyl elek: devam etmiş ve saat 12 de maiyetile birlikte fabrikadan ayrılmıştır. Ali Çe tinkayanm bugün Ankaraya gitmesi muhtemeldir. Bayındırlık Bakanı ora da birkaç gün kalacak, sonra Zongul dağa ve Şark vilâyetlerine bir tetkik gerisine çıkacaktır. (— zere Mihanik, fizik, hidrolik, elektrik gibi insanı medeni yapan icatlar olmadan evvel âdem oğlu iptidai yollarda yürüyordu. Meselâ bir yardan geçmek için, oraya köprü kuramaz ama iner, çıkar, öteye İ geçerdi. Şöyle dikkat” edersek Istanbul oldum olası böyli idat yollarla gidilir bir yer gösterişindedir. İ Dikkat edin! Caddelerimiz ya te- İ pelerin erilarımı tahin eder, ye derelerin diplerini... Yokuşlar ve İ inişler de suların aktığı yerlerden geçer. Yani ta Bizans zamanındanbe- İ ri Jstanbul'a mihanik, fizik, hid- İ rolik ve elektrik tam bir şekilde İ sirmemiştir. Düşününüz! Cihan - | girde oturuyorsunuz. Karaköyden oraya gitmek için Beyoğluna çı kacak ve Sıraselviler yolile sırt- lardan yürüyerek gideceksiniz. Halbuki Cihangir, Tophane cami- inin önünden yokuş yukarı iki üç dakikalık bir yerdir. Lâkin bu yo- kuşu ayağından başka vantası ol- mıyan fakir fuharadan başka kimse çıkamaz, Herkes beri ta - raftaki dolambaçlı, belki yarım saatlik yolu bu dimdik yokuşa tercih eder, Halbuki Tophaneden Cihangire bir küçük Füniküler yani tırma» nan tramvay olaz e semt kurtulur gider. Zagrep gibi 200 binden aşağı nüfusu olan yerlerde bile böyle ufak füniküler vardır. Cihangire Taksimden dolaşarak a Sultanahmet hafri- yatı genişletiliyor Sultanahmette Bizans eski eserle- rini araştırmakta olan Profesör Bax» ter, dün ilbaylığa gelerek ilbay mua- | ! yanayım r e Üniversite rektörü geldi. | vini Rükneddin Sözer ile Universite. ği karadan liz Oren Ankarada kaldığı birkaç gün içinde | An<aK bu genişletilme sırasında Ka- Üniversite bütçesi ve yeni teşkilât etrafında temaslar yapış, Üniversi. te genel durumu hakkında bakanlığa sözlü izahatta bulunmuştur. Rektör bundan başka lise ve orta okullar ye ni imtihan talimatnamesinin nasıl 0- lacağı hakkındaki profesörlerin müta lealarını Bakanlığa vermiştir. — İnhisar direktörü Avrupaya şitti Inhisarlar Genel direktörü, Mitat, dün akşamki ekspresle Avrupada bir tetkik seyahatine çıkmıştır. Mitat bu radan doğruca Parise gidecek ve ora da bir müddet kaldıktan sonra Brük- sele giderek Brüksel sergisindeki İn- hisarlara ait paviyonu görecektir. Ge nel direktörün bu seyahati bir ay ka- dar sürecektir, ————— e — — ihmal ediliyor ki - Matin gibi koskoca bir gazetenin bu mev » zuda saçmalaması, Merih yıldı- zındaki insanlara dair yapılan fanteziler gibi okuyucuları eğ - lendirmekle kalıyor. Peyami SAFA basakal tarafındaki kemerlere bitişik birkaç evin temellerinin de kazılması lâzımgelmektedir. Bundan dolayı hu- #usi şahıslara ait olan bu evlerin istim lâki cihetine gidilmesi zâruri görül - mektedir. Bu işler hakkında bir karar ver - imek üzere bugün il ve şarbay Muhid din Ustündağın başkanlığında müze- ler direktörünün de iştirakile bir top lantı yapılacaktır. Profesör Baxter kazılacak alan hakkında izahat vere- cektir. Heyet te kazılmanın bu alana uzatılıp unatılamması için karar vere cektir. Kararın müsbet olacağı ve ka zılmanm genişletileceği şüphesiz sa - yılmaktadır. Bu suretle daba birçok kıymetli Bizans eserleri meydana çı- karılmış olacaktır. Profesör yirmi gün sonra Londraya gidecektir. — Liselerde kayıd ayın 20 sinde başlıyor Bu yal, lise ve orta okullarda ta- lebe kayıt ve kabulüne 20 ağustosta ilk okullarda da 15 eylülde basla - macaktır. Bütün okullarda ikmal im tihanları 1 eylülde yapılacak ve derslere birinci teşrinin birinci gü - nü başlanacaktır . No. 27 ——— Abanoz Bilezik RENE CHAMBE — Hareket dairesi, girilir, çıkılır. Muhasebe dairesi, — Malzeme deposu, cephane, ma- xot, antrepo. Sigara içmek yasaktır, — Silâh dairesi. Yedek parçalar, Mmotörler, İaşe ambarı. ei tin, yemekhaneler, gazino ve daha iri harflerle: EDEN BAR, KAİSER WİLHELM bütün bu yazıların hepsi Almanca, bittabi(.. Tam son levhayı okumuştum ki, karşımda iki kişi, iki tayfa peyda ol- om Hayret ve merakla bana bak- tılar. Başım kasketsizdi. Üstümdeki as- keri tuba bir Gniforma makamında SL sayi tayfa beni selâm- lamamak arsında sitene ör a. ziyette idiler, ben önlerine doğru Yürüdüm. Amirane bir sesle ve Al mmanca olarak: — Ben kaptan Möewe ile berabe- rim, dedim. O benden evvel geldi. Acaah ne tarafa gitti? İki tayfa o zaman derhal toplana- rak selâm verdiler. İçlerinden bir tanesi dedi ki: — Kaptan Möcwe bu taraftan git- ti efendim. Şimdi mühimmat daire- sini teftiş ediyor. Ve daima selâm vaziyetinde çene- siyle bana sağdaki ikinci deblizi gösterdi. — So, yerinde rahat, mersi! Ve şaşkma dönen iki sdamın ö- nünden geçerek, tereddütsüz solda- ki birinci dehlize, Eden Bar'ın bu - lunduğu dehlize doğru yürüdüm. Galiba sallanarak yürüyordum. Hakikaten böyle bir yerde benim gi- bi bir adamın başının dönmemesi ka- bil değildi. Dehliz bazı yerlerde daralıyor, bazı yerlerde genişliyordu. Tavanı da e. iie bazan alçair- yordu. at, hiç şüphesiz bu aca- yip yerlerin en başlıca mimarı idi. Pakat zemin kısmını insan eli dik- katle tesviye etmişti. Uzaktan uzağa kayalık duvarlar rutubetten parlıyorlardı ve her ta- rafta dalma pembe renk. Binbirge- ce masallarının dekorları gibi.. Zaman zaman başka karanlık deh- liz e C Arada bir yüzüme ılık bir çarpıyor, ara- da bir de serin bir hava İle karşıla- UN Başımı uzattığım zaman sıraya dizilmiş otuz kadar insan gördüm. Kafile, üniformalı birisinin kuman- dası altında bana doğru geliyordu. Hiç düşünmeden karan» hık küçük dehliz ağızlarından birine sığınmak istiyordum. Yoksa beni gö- recekleri muhakkaktı. Bu sefer de yakayı kurtardık. Küçük bir lâmbanın aydınlattığı ve kayalara oyulmuş bir merdiven gördüm. Bu merdiven de daha geniş, mbilir nereye uzandığı malüm ol- miyan bir deklize açılıyordu. Hemen oraya daldım. Kimseler yok. Durdum, kalbim çarpıyordu. Ken- di kendimi teşciç çalışıyordum: — Haydi cesaret! Haydi cesaret! Gözlerimin önünde gene kırmızı ok işaretli bir yazı: 7 inci dehliz. Mahzenler, , Mümkün olduğu kadar geç yaka- lanmak düşüncesiyle, bu yeni lâbi- renette yürümeğe başladım. Bu deh- liz de ilerde bir dirsek teşkil edi - yor ve kuvvetle aydınlatılmış orta büyüklükte bir mahzene yarıyordu. Orada da göreceğim bir manzara varmış. Bu mahzende küçük bir kö- yü andıran pencereli, kapılı evler vardı. Hattâ bazı evlerin önünde sun'i bahçeler bile yapmışlardı. Biricik yolda gene bir tek insan yoktu. Bir evin peronunda iri yarı bir kurt köpeği yatıyordu. Bahçesiz ve en fakirleri görünen bir eve doğru yürüdüm. Üç merdi- menle çıkılan yarım aralık bir kapı sı vardı ve kapıya iliştirilmiş bir kartviziti okudum: İTENLER - Ne Dersiniz? — KULAĞINI ENSESİNDEN GÖSTEREN ŞEHİR Maçkaya, Harbiyeden ve Nişan- | taşından geçerek gideriz. Cihan- | irden bağırsanız Ayaspaşadan ler. Halbuki yokuşu çıkıp in- | meği göze almazsanız mutlaka | ayakla en az yirmi dakika yürü | melisiniz. Bu halile İstanbul kula- ğını ensesinden gösteren adama benziyor. Köprülerin azlığı, şehrin arıza- lı oluşu ve kuru dereler üzerinde birtakım köprülerin eksikliği, di! yokuşlar ve füniküler yokluğu yüzünden İstanbullu; Istanbulda | çoh zor seyahat etmekte ve bir yerden öteye güçlükle gitmekte. dir, lstanbulu düzelemek lâzımdır. (Yok etmek manasına almayın!) Küçük tepelerin iki yanındaki de- releri bir tünelle, dar ve dik de- releri birer köprü ile biribirleri- ne düz yoldan bağlamalıyız. Dik yokuşlara fünikürler koymalı ve halkı bu uzun yolculuklardan | kurtarmalıyız. Böylece zamandan ve candan tasarruf etmiş oluruz. Peşte gibi, Ceneve gibi şehirlerde bu söylediklerimiz vardır. Acaba şehir böyle bir teşebbüs ortaya at- sa sermaye bulamaz mı? Biz ber lur kanaatindeyiz. Hatta bu ba. | yındırlıklarla şerefi artacak semt- lerde akar sahipleri buna yetişe- cek sermayeyi verebilir. Elverir belediye işin başına geçsin. | Biz böyle düşünüyoruz. Siz ne dersiniz? | Hakem komisyonu dün toplandı Uray (belediye) ile Evkaf arasın. daki ihtilâf işlerin halli için saylav Yusuf Kemal, Kâzım, Mustafa Şeref, Manidar müykiça Rekem es) Hem heyeti öğleden önce ve sonra olmak üzere iki toplantı yapmıştır. Bu toplantılarda Uray ile Evkaf ara- sında ihtilâf olan bazı mezarlıklar ve sular işlerine ait dosyalar tasnif edilmiş ve çalışma usulü tesbit olun- muştur. Hakem heyetini bu işler üze rinde çilışacak ve lüzum gördüğü va kit Uray ve Evkaf mümessillerini de dinliyecektir. Hakem heyeti, işlerin tetkikinde lâzım olan kanun ve nizamları da İs- temiştir, i, —— İzmir panayırı ayın 18 inde açılıyor Arsrulusal İzmir panayırı bu ayın 18 inde açılacaktır. Panayıra İstan - buldan VE baky #decek tecimenler ha- nhlıklarmı bitirmişler ve teşhir ede- çekleri malları tenzilâttan istifade €- derek göndermeğe başlamışlardır. Sergide bütün paviyonlar tutulmuş, İ peylenmek üzere olan 11 paviyon | kalmıştır. Panayır münasebetile ve - purlarda yüzde 50 tenzilât başlamış- tır. Düm ilk olarak Denizyollarınn vapuru İzmire tenzilâtlı tarife üzerin den yolcu taşımıştır. Trenlerdeki ten zilât ayın 12 sinde başlıyacaktır. HANRY FOURNİER Greuse nakliye gemisi komutanı Birden bire bir şey anlıyamadım. Şaşırdım, kaldım. Allah, Allah, bir Fransır, bir Fransız bahriye zabiti burada.. Bu nasıl şey ? Sonra Greuse nakliye gemisi? Kim bana bu gemiden bahsetmişti? Hafızamı yokladım. İçimden müthiş bir sır daba öğreneceğimi hissedi- yordum. Ve birden zihnimde bir ay- dınlık hâstl oldu, Creust, Creuse.. Canım, bu nakli- ye gemisi üç yıl evvel müstemleke #skerlerini almış ve Tulona git» mek için Yöla çıktıktan sonra bir daha görünmiyen gemi değil miy- di? Bu gemi kayıplara karışıp git- mişti, Vapur, zabitleri, mürettebatı, askerler, bir tek kişi dahi kurtul- mamıştı. Ne bir şahit, ne bir malü- mat, ne de gemiden su yüzüne kal- mış bir tahta parçası. Bu felâket, emsalsiz bir felâketti, Kapıdaki kartı bir kere daha oku- duğum zaman saçlarım diken diken olmuştu. Gözlerime inanamıyordum. Kendimi topladım. kapıyı itip aç- tım. Küçük bir salona girdim. De- mir bir karyola, iki masa, bir koltuk, üç sandalya.. İçerde kimseler yok. Bir dop saatin tiktakların- dan bir şey duyulmeyordu. Kiöreçle badana edilmiş dıvarlar » i| vapura gi İl minde birisini yakalamıştır. İspiro KUÇUK HABERLER © İstanbul gümrüğünde kurula - cak büyük kimyahane için keşifler yapılmasına başlanmıştır. Her çe- şit gümrük eşyası üzerinde fenni muayeneler yapılmasını temin ede- cek olan bu kimyahane gelecek yıla kadar #çılmış olacaktır. Keşiflerin neticesine göre, tahsisat ayrılacak - tır. * Gümrlik muhafaza teşkilâtı 25 kilo işlenmiş afyonu, limandaki bir ik istiyen İspiro is - ile arkadaşları hakkında takibata başlanmıştır. © Ankara, Finans Bakanlığı bu - kuk müşavirliği avukatlarından Ra- sim, İstanbul muhakemat direktörlü İ| gü avukatlığına atanmıştır. Rasim, gelmiş ve yeni vazifesine başlamış” tır. * Kadın hastalıkları profesörü Tevfik Remzi, ebeler kurumu fabri başkanlığına seçilmiştir. © Mısırın İstanbul konsolosluğu 12 ağustosta Bebek sarayına taşına- caktır. Bu tarihten itibaren İş sahip lerinin Bebek sarayına müracaat et- meleri lâzımdır. © Amerika sefiri Robert Skinner, eşi ile beraber Parise gitmiştir. * Arjantinin Barselon konsolos - luğuna tayin edilen İstanbul konso- losu Blanco Villanla dün Barselona gitmiştir. © Fiatların ucuzlamasındanberi tramvay şirketinin kullanmakta ok duğu sursajlı biletlerin eylül başm dan itibaren kullanılmaması nafa baş müfettişliğince şirkete bildiril. miştir , 9 Her üç ayda bir toplanmakta olan tramvay şirketi tarife kemis - yonu bu hafta içinde tekrar toplama cak ve eski tarifeyi tetkikten sonra yeni tarifeyi kararlaştıracaktır. * Malül olduğunu iddia ederek yol vergisi vermek istemiyenler bi- rer istida ile belediyeye müracaat edeekelerdir. Bunlar ayrıca sıhhat komisyonu tarafmdan muayene edi Jecektir. © Belediyenin 935 bütçesi tasdik- ten geldikten sonra, istişari mahiye ti haiz olmak üzere bir İmar müşa - virliği ihdas edilmesi düşünülmek- ktir. 2 Sür. mütevellileri ile be- yiz genel i ve be- İediyenin mütevelliler aleyhine aç- tığı 180 bin liralık zarar ve ziyan da vası da mahkemelerin tatilinden son raya kalmıştır. * Kızılayın Eminönü kaza kolu 7 eylül cumartesi günü ve akşam: Taksim bahçesinde üyeleri için bir kermes o hazırlamıştır. e Kermes'in programr yapılmıştır. * Evkaf direktörlüğü, borç'ula rma haftanm muayyen günlerinde tediyat yapmaktadır. Borçlar, 534 senesine aittir. Bu seneye ait borç » lar da sırası geldikçe ve mali im - kânlar bulundukça geciktirilmeden verilecektir. * Evkaf direktörlüğü hayrat ha - demelerinin temmua, memurların da ağustos aylıklarının yakmda tediye si için hazırlıklara başlamıştır. © Süt talimatnamesi, resmi gaze- tede neşredilmiş fakat henüz sihhat direktörlüğüne bildirilmemiştir. © Halkevine bitişik arsa ice satın alınmıştır. Buraya, projesi mu cibince, altı jimnastikhane, üstü kon ferans ve temsil salonu olmak üzere iki katlı bir pavyon yapılacaktır. * Hava kurumu Fatih bayanlar kolu tarafından 14 ağustos saat 18 de Harbiyede Belvu bahçesinde ku - rum menfaatine bir eğlence tertip 9.8.0355 cl BUDA BENDEN SU VE HAYAT “Hayat sudan doğmuştur” filân diye bilgince lâflar ede” cek değilim. Ben suyun bir €V hayatımda hangi saatler lâzme olduğunu yazacağım. Bu da y& zılır mı? Bunu da bilmiyen var mı? demeyin. Sabırlı olun bir az. Siz bilseniz bile sular idaresi bilmiyor. Ona anlatmak gerek. Bir evde su ilkönce sabahle* yin lâzımdır. Şöyle yediyle se kiz, dokuz arası. Çünkü bu saat” lerde, yataklarından kalkan ve işlerine gidecek olan insanlar, ellerini, yüzlerini yıkarlar, diş lerini ovarlar. Sonra yine bu sa atlerde, hattâ bazan ona kadar öğle ve akşam yemeği hazırla- nır. Yemeğin ise susuz pişmedi ği malümdur. Sonra, suyaer büyük ihtiyaç on iki ile iki ara sında baş gösterir, Çünkü bu sa- atlerde öğle yemeğinin bulaşr- ğı yıkanır. Öndan sonra, su ih tiyacı akşam altıyla yedi ara - sında yine ortaya çıkar. İşten dönenler ellerini yüzlerini yıka- yacaklar, bu sıcak havalarda biraz serin su döküneceklerdir. Gece saat ondan sonra su ih- tiyacı o kadar kalmaz. Hele on ikiden sabaha kadar ne el yüz Yıkanır, ne bulaşık. Oysa ki, dört beş gündür, baş ka yerler nasıl bilmiyorum, bi- zim Erenköyünde sular sabahır saat altısında yedisinde kesili « yor. Musluklar kuruyor ve an « cak gece sekizden sekiz buçuk tan sonra açılıyor, geceyarısın- da bollaşıyor ve güneş doğana kadar gürül gürül akıyor. Sular idaresinin bu su veriş taktikasına göre, bizim gece sa- at sekizde yataktan kalkmamız; elimizi yüzümüzü yıkamamız, gece saat dokuzda öğle yemeği- ni ateşe vurmamız, gece saat üç te bulaşıkları yıkamamız ve gü- neş doğarken serinlemek için bir iki tas su dökünmemiz icap ediyor. Bunu yaparız amma, elizelim Kİ hayatın öteki BE sina uygun gelmiyor. Ya sular © idaresi şu su verme işini düzelt- sin, ya bizi gündüz uyutup, gece çalıştırmanın yoluna baksın. Orhan SELİM Evlenme töreni Siirt Saylavı ve gazetemizin sahip ve başmuharriri Mahmut Soydanın kızı Fazilet ile müte- kait General Zeki Barazın oğlu İzzetin evlenme törenleri müna sebetile dün akşam saat l6da Perapalas salonlarında bir çay toplantısı yapılmıştır. Toplantı da heriki tarafın yakınları, dostları ve sevenleri hazır bu - Tunmuşlar ve yeni çiftin ileriki saadetlerini kutlulamışlardır. Çay, bu güzide çağırılılarn iç « ten sohbetleri ile geçmiş ve ev- lilere yeniden saadet istekleri ile bitmiştir. engelköyde, mektebin önü par keye çevrilmiş, 50 bin parke taş sar Folummuştu: da birkaç renkli taş basması resim, çivide asılı üç sırmalı bir bahriye zabiti (o kasketi, köşede, üzerinde Creuse ismi yazılı bir tahlisiye si - iyette bir kapı, ön tarafta bir pencere ve bu pencereye karşı üstü kitap, kâğıt, kalem dolu bir masa.. “ Kendimi koltuğa attım. Dirsekle- rim bu masada, başım ellerimin ars- #ında.. İlkönce dikkate değer bir - şey görmedim. Kafamın karma ka- rışıklığına rağmen, yine düşünmek, muhakememi yoluna koymak İsti - yordum. Gözlerim gayri ihtiyari ufak te- fek şeylere daldı. Evvelâ çerçeveli ve arkası mukavva destekli bir ka - dım fotoğrafisi gördüm. Camm al - tında pembe bir karanfil kurumuş, kimbilir ne zamandan kalmış pembe bir karanfil. o Altında da bir imza ve tarih: Simone, 12 mayıs 1911 Hatırladım, Creuse gemisi bu ta- rihten üç ay sonra ortadan kaybol muştar. Resmin yanında birkaç kitap.. Bir tanesini aldım. Cildi eskimiş bir kitap. Açtım, ilk sayfa- da sararmış, hemen silinmiş denecek kadar mürekkeple yazılı bir ithaf var: “Oğluma! Her denizcinin en müş kül dakikalarda bütün kuvvetine ve enerjisine sahip olması lâzmmdir. Oğlum bu kitaptan bazı iyi dersler yetim, Acaba başla. alabilir.., Jean © Fournler, Saygon şubat 1884 İçi mektup dolu beyaz bir kutu, altın zencirli bir saat, Baktım, saat ikiye yirmi var. Sonra bir hokkaya batırılmış kalem. Bu odada oturan Henry Fourmiet her halde uzaklarda değildi. Kendi- sini beklemeğe karar verdim. Vazi nekadar garip ve ina- nılmıyacak bir vaziyet olsa bile, gimdi önüme yeni'bir mesele daha Şıkmış bulunuyordu. İçime kurt düş müştü, öğrenmek istiyordum. bir vatan baininin mi oda” sındayım? Yoksa eline düş” müş bir Fransız inin mi? Beyaz kutuyu açtım, mektuplars göz gezdirmeğe başladım. Belki de esrarın ânahtarını burada bulabilir” dim. Vicdanıma karşı bir hicap his si duymadan, gi olmıyan bü mektuplardan hiç olmazsa birini rüe yea gibi, açtım ve okumağa 22 ağustos 1910 “e 'avrura, “Üç hafta, yahut bir ay için ge leceğini yazıyorsun. Nasıl bekledi- ğimizi tasavvur edersin. İki senedir seni görmedik. İki se- ne uzak şarkta kaldm. Bu ne uzum, ne korkunç derecede uzun şey! Va (Arkası var) MÜ Yem /