istanbul - Prag Maçı Bu maç yapılırsa, futbolda eski yerlerini almağa başlıyan Çekleri tekrar göreceğiz İstanbul Futbol aymda, bir İstanbul ırmağa teşebbüs ett Bize ilk futbol dei İer bir aralık yıldız oyuncularının sekilmesi ve yerlerinin doldurulama- : yüzünden futbolda gerilemiş - Heyetinin, eylül Prag i yazmıştık. i veren Çek- Son “senelerde Çek futbolu yine yükselmeğe başlamış, yeni yeni fut bolcular yetişmiş ve Çekoslovakya, almağa yüz tutmuştur r İstanbul « Prag maçının bahis- u olduğu bir zamanda, Fransa da çıkan futbol gazetesinin Prag ay. tar (muhabirinin) Çek futbo' daki ilerlemeyi kaydeden Yy: dtya nakledi “1934 - 35 mevsimi, Çekoslovakya futbolunda yeni ve açık bir ilericme küydetti, Henüz sc ddine gelme- miye be tan düşünceye var Bizi böyle söy ir ancak bi ya karşısında Yenilmiş ve kulüplerin az çok müthiş râkipler önünde (Sparta, Orta Avru- pa kupası finaline kalmadı mı?) par- İnk sonuçlara varmış olması değildir. Biz takımlarımızın şatafatlı başa - tıklarına alışığız, fakat bazı kere yel enleri indiri « mecbur kalınca da ümidimizi kesmi 0 oruz Oyunesların formları değişiyor eniz ortasındaki dalgalar gibi bu - Dun da yüksek ve alçak tarafları var * nihayet, oyunları bizimkine denk Veya hatta üstün olan ulusları bir ta- Yala bırakırsak, öteki ulusların da futbolda mutlak ilerlediklerini içten e kabul ediyoru İtalyanlar Şaroşi'n Kaç sene oluyor, hatırımızda deği anbula küçük futbolculerden mü - tekkep bir Macar genç ulusal takımı Mevkiinde Şaroşi isminde çok sevimli Ve ileride yıldızı olacağını gösteren ia, genein oynadığını belki hat W Şaroşi sonradan Macar ulusal fakımına kadar yükseldi. Bugün, o ta- Simin şöhretli merkez muhacimi oldu BU gibi dünyanın da sayrir futboleüle- Tihden biridir Şimdi talyanlar iyı kiymetli futbol yebün peşine düşmüşler, Hattâ İtal- Se Ambrosiana takımının antrenörü ATOŞiYi kandrımak için Peşteye git- it ve F.T. C, de oynayan bu futbol- | Şeyü bularak Italyan k ini kendisine bildirmiş, sy alyan klübü, bu kiymetli futbol - nün kendisine mal edilebilmesi için — ye 25000, Şaroşi'nin kendi- * de 12400 Türk birası teklif etmiş. işden başka ikramiyeler dışında 500 rk Tirası la üç senelik bir kon- âbünün tekli- yan klübünün Şaroşinin peşine me esi bu oyuncunun Fiume'de doğ dil olmasından ve kolaylıkla Italya Meke etine geçcbileceğinden ileri gel: e gedir. Ancak, Peşte Üniversitesi- ğe he 3m eden ve doktorasını verme- eki Şaroşi bu çok parlak mamıştır. Orsi Arjantinde » : S#libaşına bir takım olan Orsi alyan Juventus ve ulusal takım- rin, t 18 meşhur sol açığı Orsi Arjanti | " e dö r : Rmüştü.Orada İndependiante ta Oynayan Orsi son bir maçta ir gol bitmesine dört dakika kala Si Li Yaparak takımı şampiyona ba- Bitme ş$irmiştir. Orsinin Arjantine özi Yuventus ta Orta Âvrupa ında tasfiyeye uğramıştır. Sparta - Slavya utbol mevsimi, 18 Ağustosta i- le Slavya arasında yapılacak 4 açıalcaktır. ni Gene o mesele BEK amatör nizamnamesi daha a- Çek fı Part ! İ nümüzdeki çarşamba Bunun için geçen mevsim sonuçla- rını k n memnuniyete de- ger bulmakla beraber, ileriye bir adım bizi inandıran asıl başka bir sebe, Yuvarlak top, bizde en küç kadar sokuluyor, orala erleşiyor. Şehirlerde takımların vasıf ları iy Or; az tanınmış kulüpler, çabuk ve hemen hemen işitilmemiş bir tarzda parlıyor ve ön safa geçi- yor. Eta liki ile ikinci derecede likle- rin kurulması bu ilerlemeye büyi yardımda bulundu. Çünkü geniş top- rakların en İyi takımları biribirl durmadan karşılaşıyorlar. Ve bu kar- #ılaşmalar onların hem taktik, bem teknik noktalardan oyunlarınm İyi - leşmesine vesile oluyor. Hükümet mer kezindeki kulüplerin. hele Spar Slavyanm rakiplerine çok yüksek bu- lunduklarını tat günler çoktan geç- ti! Oyunlarındaki çabukluk, atışların- daki hız şaşılacak kadar yüksek olan taşra takımları, merkez takımlarına kala tutan rakipler oldular. Düşünü- nüz ki Avusturya da profesyonel bi tinci likinin bütün takımları Viyana takımlarıdır, Macaristanda da ulusal likin on dört kulübünden onu Peşte- ye veya yakınlarına bağlı kulüpler- dir, Çekoslovakya da tam tersidir. ta liki, üç dördü hükümet merkezi den olmak üzere on, on bir taşra kımından teşkil edilmiştir. Fazla söze ne hacet? Eğer taşra takımları ken- dilerini hükümet merkezi takımlarına karşı çıkartacak hale gelmişlerse o yunları çok yüksek bir dereceyi bul muş demektir. İşte Çek futbolündaki ilerileyiş!. S. G. SAVCI in Peşinde DÜNYA FUTBOLÜ çık bir şekle sokulmazsa, Macaristan gelecek sene Berlinde yapılacak olan Olimpiyatlar futbol turnuvasma gir- memeğe karar vermişlerdir. H.den de gidiyor Orogvaya gideceği söylenen meş- bur kaleci Hiden Son zamanlarda Fransanın Racing klübünde oynayan Avusturya Ulusal takımının eski kalecisi Hiden, söylen diğine göre, Orogvaydaki National klübünden 5000 Türk lirası tarminat ve 500 lira aylıkla bir teklif almıştır. Hiden'in bu teklifi kabul edeceği söylenmesine rağmen Racing böyle bir şeyden haberi olmadığını söyle - mektedir. ——— Macarların üçüncü maçı Macar takımı Ujpeşt yarın Tak- sim stadyomunda Pera klübü İle sa- at 17,45 te Üçüncü maçını yapacak- tır, Pera takımı 30 ağustosta yapıla- cak Tayyare kupa maçlarına hazır- lık olmak üzere on beş gündenberi Büyükadada kamp kurarak ve bu maçlara hazırlanmaktadır Beşiktaş - Galatasaray klüpleri nin Macar takımına aldığı neticeye göre, Pera takımının yapacağı maçın neticesi ne olursa, bunda Pera takı- mının Tayyare kupa maçlarında vaziyeti ölçülecektir. İstanbul, 5 A.A. — Ujpest maçla- tertip heyetinden: 1 — Pera - Kurtuluş mubteliti ö- günü, saat 17,45 te Taksim stadında Ujpeşt ta- kımile karşılacaktır. i ? — Maçm yargıcı (hakemi) ya- zın bildirilecektir Silivri Eyüp takımları Evvelki gün Silivri spor klübü ile Eyüp Federi arasında bir maç ya pılmış, Eyüplüler $ - 1 maçı kazan mışlardır. Oyun, her iki klüp reisi- nin bayrak taatisinden sonra başl mış ve samimi bir hava içinde bit- miştir, İ İ © X N GÜZEL SAN'ATLAR İçimdeki Alemde Bu simisiyaı perde ve h dolaşan bu karanlık beni kendi âle. mime götüren bir kapıdır. Bu kap dan geçerken ben musikiyi gok sıcak bir yaz gecesi; renkleri si- linmiş ağaçların kadile yaprakla da ışıldıyan ateş böceklerinden du- yuyorum. Bu ses; kulakla duyulmı- yan ve duyan yerime gözlerimden İnen bir musikidir. İçimin ölemine işte bu nağmelerden | yükseliyorum. Orada böcekler, çiçekler ve bütün tabiat biribirini gizler, biribirini öz- ler; ben de bü arzulayışı kıskanırım. Orada” hiçbir va yaradılışmdaki sebebi aramak ihtiyacı duyul: her şey biribiri için olmuştur ve bi. in yaşar. Bulutlar en tatlı ve en ihtirası okşayışlariyle vücu: dumu sararlar ;rüzgâr beni onls- n sırtına bindiğim zaman duymadı ğım ve bilmediğim ihtişamı duyarım ar gibi gider, uçar gibi gelir Bir gocuk temizliği ile; bütün kirle. rimi, iğrençliklerimi atarak işte gecenin kara ve renkleri uçuk yolia- rmda görmediğim basamaklardan içi- min âlemine yükselirim... İçimin âleminde sabah olunca; gi neş çok yaklaşıp elimle dakunama- dığım bir uzaklıkta durur, beni bek- ler. Ona uzanan ve onu tutabilen mutlu eller yardır. Onlar sonsuz bir âleme yükselmek istiyenlerdir. Hepsi de tutabildikleri o altın tepsinin do- laşacağı başka dünyalarda bambaşka ahenklerin uzanıp gittiğini duymuş lardır. Gene duymuşlardır ki; orada sular mavi billür oluklardan akar, Her kö şeden bir ilham fışkırır. Aşk bir mu- siki gibi kulaklarda ve bir renk gibi gözlerde yerleşir. Orada het adım yorulmadan atılır ve”her kımıldanış en büyük bir harekettir. Bildiğimiz ve bilmediğimiz her eşya zevk ve duyuşun kendisi olmuştur. İnsa: oraya götüren kıvrak bulutlar, gi. ve hünerli basamaklar yoktur. Uzanıp yetişemediğim altın tepsiye bakıyorum.. Onu kavrıyabilen eller yorgunluktan titriyor. Tutmağa ça balıyorum; arzu ve ihtiraslarım kara bir dumanla beynimin içinden fişla. rıyor.. Onlar harap ve sessiz beki yorlar sevinçle hay Tıyorlar. O zaman bilmem kaçıncı de- fa olarak buradan oraya çıkanları benim bu tutuşan kara dumanları. mın üstünden ideailerindeki âleme yükseldiklerini | görliyorum ve ben ağlıyarak geri dönüyorum. Arif BEDİİ Eskişehir Abidesi Ve | NARAM - SiN STELİ !“X, Ne | sıcak, | Eski, çok erki bir medeniyetin, he- Eski,çok eski bir medeniyetin,hemen hemen şöyle böyle İsa doğmazdan iki üç bin senelik eski bir medeniyetin en eh i izlerine Anadolunun cenup yaylâsında ve Suriyenin şimal kısmında tesadüf edilmiştir, Birçok irenk mütehassıslar buraları karış karış gezdiler. Kazdılar, toprak al tından ve kayalar arasından büyük (Eti) medeniyetinin harikulâde eser- lerini meydana çıkardılar. Boğazköy ve Güvurkalesinde bi nan Et eserleri Anadoluda en es Türk ül â vesik lar. Avrupa kültürüne gök faik olan bu eski Türk medeniyetinin izleri üstünde dolaşmak büyük önderimizir irşadr ile başlamıştır. (1930) da Von Der Osten buralarda mühim araştır- malar yapmıştır. Her gün biraz daha aydınlanan tarihin delâletiyle biz, atalarımızın medeniyet alanında nekadar ileri git- tiklerini bir defa daha anlıyor ve if- ar ediyoruz. Biz bu sevincimize müzemizde bulunan Naram - sin ste- Tinin eksik kalmış parçalarının da aranılıp bulunması ve tarihin bir dü- Heykeltraş Zühtü Eskişehir abidesini yapacak olan | heykeltraş (o Zühtünün bugünlerde Eskişehire gitmesi muhtemeldir. Bir | kaç gün evvel “D,, grupu sergisinde dört kafa heykeli ile birçok barolyef | desenleri teşhir eden Zühtünün ge Tek bu sergide, gerekse grupun diğer setgilerindeki eşerlerile değeri her- | kes tarafından anlaşılmış, tasdik edil- miş bulunuyor. Heykeltraş Zühtü, bizde heykel san'atını çok iyi bilen, heykelin ma- | mastır en iyi anlamış olan ve heykel tekniğinde meslekdaşlarını çok geri- de bırakarak ilerlemiş bir san'atkârı- mızdır. Bilhassa Eskişehir abidesi için yaptığı maket fevkalâde beğenilmiş- tir. Zühtü, Gimaud ve Despiya gibi garbın beynelmilel san'atkârları yâr nında çalışmış ve onların büyük tak- i - Bu itibarla bu İdi de Füm noktasınm daha çözülmesi te. mennisini ilâve etmek istiyoruz Bundan Kırk sene evvel müze- mize gönderilmiş olan ve Diyarbekir de fahri müze meurluğu ile taltif edilmiş avukat Natık'ın mektup ve vesikalarından başka bir izine ras- lanmıyan bu Stel Dr. . Naabt fından verilen malümatla bu aydın- lanmıştı. 1933 te müzemiz tarafın- n bir broşürde bu de bulmak o mümkündür. bekirde Pir Hüseyinde bul nup 1693 te müzeye getirilen bu eski Türk eserinin milâttan 2700 sene ev- vele âit olduğu ve bu mevkiin Tür- kiyenin en eski bir mevkii olduğu ait olan bu şaheserin diğer parçala» | rının o tamamlanması o beklenebilir. Çünkü benliğimizin ilk belgelerini meydana çıkarmak hususunda arkeo lojiye bir hız veren Atatürkün alâka ve irşatlariyle bu eksiğimizin de en kısa ve yakın bir zamanda balledile- ceğine şüphemiz yoktur, Gelelim şimdi bu Naram-Sin 8 linin keşfine: Dr. Nsab Anadoluda hekirli parken bu avukat Natık efendinin evine uğramış. Bu stelle meşgul ol- mak arzusunu ilk defa kendisine ora- | da di.ile ve içerken doğmuş yeri aramak sevda yet öğrenmiş ki bunun yeri Diyarbe- kirin ve Diclenin şarkına düşen köyde yani Pir Hüseyindedir. Stelin, buradan bir sayfiyeye nak- ledildiğini söylemişler. o Sayfiyeye gitmiş. Sayfiyenin sahibi taşın bu- lunduğu yerin Ambar çayı civarın- da bir köy olduğunu söylemiş. K yün sahibi de kendisi imiş. Dr. Naab derhal oradan atına binmiş, Diçleyi | geçerek Pir Hüseyine gelmiş. Stelin keşlinde, Diyarbekire naklinde çalış mış ihtiyar bir köylüyü bulmuş. Bu yar köylünün verdiği izahata gö üler bir kulübe yapmak için ba çe ile dere arasında münasipçe taşlar ârıyorlarmış. Bu taşa raslamışlar a- ma, resimli ağır taşı kaldıramamış- Natık efe Diclenin sol tarafında bulunan se yesine aldırmış. Kuyu duvarında İanmış, Sonra Dr. Naab taşın çık erek taştan boş ka pit etmiştir. İste Pir Hösey zemize nakledilen Narman inin keşfi böyle olmuştu de bulunan ve mü- Sin ste iradi ör anlaşılmıştır. Akad krallarından Naram - Sine" Sanatkârın derdi? ,9 kadar çok, o kadar bi ki, anketimizin bunun suali, sa-| natkârları, içten gelen bir sesle dillendiriyor. Genç neslin kıy - metli ressamlarından Eşrefe s0 Tuyoruz? Sanatkârın derdi?, Şref evvelâ bir: — Hım! diyor, Ve devam edi- yor : — Zaten sanat bir derttir. Sa- natkâr da dertli, (o Dertsiz dertli olur mu hiç? Ak- siliğe bakınız ki bana şim- “haydi, şunları sayı ver,, diyorsunuz değil mi? Mu- ziplik bu ya, aklıma da hiçbir şey gelmiyor işte! Ö halde dört başı mamur muyuz? Ondan de- gil de bu derdi taşıyan fikirlerin kuvvetli bir kroşe ile hafızayı bir nevi nakavt etmesi olsa ge- rek. Evet evet. İşte yavaş yavaş abidenin Türkiyenin, en güzel bi anıtı olacağında şüphemiz yoktur, “İlerine yerleşiyorlar. ki parçalarını arkeoloji b bırsızlıkla beklemektedir. San'atkârla Dertleşmeler Ressam Eşrel diyor ki dertten bir Ölemp, bir Himala- ya yükseliverdi. Bilhassa ressam rengi, koku- su, şekli, bünyesi, herşeyi ile mu hiine acayip gelen, toprağını vememiş işlime, uyamamış ekzo İ tik bir nebattır. Din bahçıvanla- rının kökünden koparıp âtiver- dikleri bu bir tutam yeşillik yol suzluğunu içimizde duyalı daha ne kadar oluyor ki?, Asırlarca Behzadın cennet yeşilleri içinde saklanan turunç ve porrakal bah çelerinin harikulâde âhengi ga - yet iç gıcıklayıcı kokusunu du- yamaz, onu kendimize veremez olduk. Dert burada, dinin berbat ettiği bir topluluğu düşününüz. Manzaranın #ecaati karşısında kızgın kükürtlü Stiks nehrinde | cehennemliklerin arasında yü - zen Dante'nin sandalı ferah ve- rici bir peyizaj, yumşak ve se- rin kalır, Derdimizin Adem ba- ayılıyorum. Bütün hâtıralar yer- Onümde bası dindir. Öna yüz bu kadar i sene sonra bir şeytan musallat | akademinin Diyor? taşıyan gayet na li ve kurnaz bir anket ressamları dolaşıyor” “'D. pu san'atkârlarmı ayrı ayrı sö; İettikten sonra dün ressam ile konuşmuş. Zaman & rüşmelerin en şa “X., in fikirleridir. Bazı paraçlarını « ediyoruz. Mülâkatçı ressam , i minare yüksekliğindeki bir apartımanm tavanarasında insanlara alışkın farelere öğle yemeği artıkla- yedirirken buluy uyor: uhafıma gitti, bu fereleri neye besliyorsunuz? — Bunlar benim amatörleri Satılamıyan tuvallerimle fazla miş desenlerimin biricik mü dir. Bir köşeye atıverdiğim tuvalleri- min bu resimden anlamıyan hayvan- uzunu de çikan bu gi inde ini görmek en büyük zevkim. Bu zeki mülâketçi adını bildirmi- yen bu zeki ressama modetn ve klâ- sik san'at hakkında da bazı sorg Şu ce âsik eser, zeki bir insa şısmda harikulâde bir hocadır. bu zamanda klâsik yaptığını söyleye- ne inanmayınız. Sürmek istedi üiphe ediniz. Mağşuştur. Hatta ekşimiş, bozulmuştur. miyi nasel b Naci ile k $u bir biribirine benzemiyen cevaplar mülâkatçı adını gizliyen soruyor: — Muhit Tess mi akademiyi İm 4 mi muhiti yapar? (1) wuk mu yumurtadan çıkmış- tır, yumurta mr tavuktan gibi bir şey. İkisi de birbirini yapar. Avru- pada muhtelif âmillerle muhit #kade- mileri yapmıştır. Bu doğrudur. Fakat muhiti yapacağına — bilhassa bizim gibi müzesiz, galerisiz bir memlekette — yanlış denilemez. Heykeltraş Zühtü ile ressam Küf Naci'nin biribirini nakzeden ayrr ayrı fikirlerinden tuhaf değil mi bi ce doğruluk buluyorum ben. M katçı, bu isimsiz ressama daha bazı zekice #ualler soruyor ve pek spritüel cevaplar alıyor. Vebu esprilerde memleketteki san'at varlığımıza batı- yet ince iğneler var (0) El Naci:' “Akademi bizde muhit yapması « Zühtü ise aka demiyi muhit yapar cevabını ver, şa oldu da Havvasına uydu ve cen netimizden kovuldu. Yazık ki, arkasında görgüsüzlüğü, zevk- sizliği miras bırakarak, O- nun için sanatkârla halk arasında tabii oanlaşamamaz ik vardır. Bunun belirti - leri de umurlamamak, benimse- memektir. Dinin yerine geçen bu Neme devinin gıdası narin sanatkârdır. Bir ikinci ejder de münevverlerdir. Halk anlama- masile onlar da yanlış anlayış larile sanati, sanatkâr: yiyorlar. Bir vücudün bir doktor tarafın- dan dinlenmesi gibi bir tablo. nun anlaşılmasının, okunması - nin kolay bir ihtisas bilgi işi olmadığı kabul edilmiyor, Gör- güsüz gözün azizliklerini sanat- kârın kafatasma girip te bir sey- retmeli? Sanatkâr bir kafa, bir göz yaratma allahlığına kalkış - mış mıdır?, Buna isterseniz güle bilirsiniz de, Çünkü ekseriya ev- velâ sanatkârlara gülünmüştü ve son gülen sanatkâr Sanat tarihini yapanlar, Van Gok'lar, Sezan'lar.. Bizim kuv - vetimiz, gücümüz “zaman” dır. Onunla herşeyi yıkacak bir uz- viyet gibi büyüyeceğiz.