* diriyor, hatta öldürüyorum bile, — tesna sarı saçlı güzel kızlar, — ve Mmevzün ve SHİ ME Kaç günler, daha doğrusu haf- talardır onlardan meklup almı . yorum. Merak bir çığ gibi büyü. yor. Sıra ile hepsini hastalan - Yüreğimi, bu sıkıcı — hayallerin uztırabı iyor. Her düşünce - nin derinliği, her dakikanın içi bu üzüntüyle dolu. Bir kere sıh. hat haberlerini alabilsem. Onlar. dan, kanımla, canımla, duygum ve hislerimle bağlı olduğum insan- lardan, aylardanberi uzaktavım. Gelip giden mektuplar, yüzekleri- mizin hasretile yüklü oluyordu. Fakat niçin yazmıyorlar. Beni, bu müşkül hayat şartları içinde ya. Şıyan çocuklarını, merakın busundan kurtarmıyorlar? Bir pansiyondayım. — Biraz da hastayım. Pencerenin önünde o- tararak, sokaktan geçen neş'eli, #ık insanlara baktıkça; içimde ga. rip hisler kıpırdıyor, hayalim es. kilere dönerek, eski neş'eli, güzel kadını görür gibi oluyorum. Bu sokaktan, birçok defalar, yeni e. bisem, taze yüzüm, canlı vücu- dümle, birçok bakışları peşimde sürükliyerek — geçmiştim. Şimdi belimde ağrılar, alnımda, şakak- Jarımda buruşuklar, saçlarımda aklarla, vaktinden evvel çökmüş | bir kadın oldum. İztirap bir sam yeli gibi ruhmuda e: €üdümün taravetini, zeliğini, gözlerimin iparlaklığını aldı. Nasıl başım ağrıyor, Ve bu ağ- yılı başın içinde, uzaktaki allem- den haber alamayışın kederleri dolaşıyor. Pencerenin önündeyim. Haflf. çe yağanı yağmur karşı ağaçlık . ları yıkadı. Tatlı bir toprak koku- su yükseliyor. Akşam yavaş ya- vaş çökmekte, Herkes, kolunda kocası, yanda çocuklarile, gezin. tiden dönüyor. Benim kimsem yok. Küçük altın başlı çocuğum, çoktan toprak oldu. Onun, her hissin üstünde yüzen acısı, beni hiç yalnız bırakmıyor. Benim ar. tık rocuğum olmryacak. Sevdiğim erkek, çocuğumtan — evvel öldü. Ben bütün kalbimi, hayatımı ço- | cuğumum altın başına bağlamış- tim, Fakat şimdi © da yok. Tesellisiz, derin bir karanlık içinde yapyal. mızım. Sokak kararıyor. — Sesler duyuyorum. Bazan kahkahalar yükseliyor. Nekadar yorgunum, Bütün gün temizlik yaptım, Tahtaları sildim. Çamaşırlarımı yıkadım. Bebrek. lerim ağrıyor. Ellerimi kapıya - anıyorum. Yumruklarım şiş. Diz- lerim sızlıyor. Alnımı — sıkan bir çenber var, Babamı, annemi, kardeşlerimi düşünüyor, bana niçin mektup yazmadıklarının sebebini bulamı. yorum. Muhakkak ki, içlerinden biri hastadır. Maddi, manevi im. kânsızlıkların sıkı sıkı bağladığı 'bu hayat, beni onlardan uzak ol- mağa mecbur kılıyor. Yoksa he- men kaşar gider, sevdiklerime ka. vuşurdum. Çabşarak — hayatımı kazanmak lâzım, İzin alamıyorum. Hastayım. Üzüntüler üslüste bi. rzikerek, beni ağırlıkları altında eziyorlar. AÂnnemden bir mektup alsam hafifliyeceğim, belki ağrılarım Yazan : CAHİT UÇUK bile geçecek, Bana mektup yaza- madıklarına göre muhakkak bir sıkıntıları vaç, Evet muhakkak bü- yük bir sıkıntı içindedirler. Bu ne olabilir? Annem mi, yoksa ba. bam mı hasta? Onlar yaşlı in . sanlar.. Hastalık ihtimalini hep onların üstünde - dolaştırıyorum. Kardeşlerimin hasta, annemle ba- bamın onlarla meşgul olması da muhtemel, Sokakların ışıkları yandı, Al- nimi cama dayadım. Sağdaki açık pencereden omzuma rüzgâr vu. Tüyor. Kapının taş — merdivenlerinde bir ayak sesi var. Zil evin içinde çınladı. Sonra kalbe tatlı bir se. vinç veren, kısa bir kelime: — Posta!.. Birdenbire kendimi — dirilmiş, kederlerin yükünden hafiflemiş bissederek, merdivenlere attım. Kapıyı açınca, müvzzi, elime iki mektup — sıkıştirdi. Bir. solukta yukarı çıktım. — Mektubun biri, sevdiğim bir arkadaştan. Beni ye- meğe çağırıyor. Dinletecek bir sü- rü derdi vardır. Öbürünün üstün. deki yazı kızkardeşimin, Hemen yırttım. İlk satırları içer gibi okudum. Kız kardeşimin bir kızı — olmuş. Yeşil gözlü, ipek gibi siyah saçlı, pembe ağızlı, harikulâde güzel bir yavru. Diyor ki: «Annem, ta. ruile meşgul. Vakti olunca sana yazacak. Evin içinde büyük bir sevinç bhavası esiyor. Ne yazık, sen aramzda yoksun. Bu yaramaz küçük yeğen için bir siparişimiz var, Lütfen, zarif bir araba lâzım. Bu zahmeti teyzesinden rica ede- cek. Para postaya verilmiştir. Ve salre ve saire.. İlk önce yüreğimdeki azapların eridiğini hissettim. Hepsi sıhhat- te imişler... Ne iyi!.. Sonra, kal. bime sel halinde kederler, azaplar hücum etmeğe başladı. Demek ki günlerdenberi habersiz, mektup. suz kalışım onların, daldıkları sa- adet rüyasında beni unutmala - mından ileri geliyormuş. Unutul. Mmak ne acı şey!.. Annem, taru . ile meşgülmüş. Benim altın başlı oğlumu unutmuş demek... Gözlerimden yaşlar hücum edi- yor. Kendimi yapyalnız, teselli. siz, kığık hissediyorum. Onların hayalile, beni sevdiklerini sana- rak, ve bu tek ümide sarılarak yaşıyodum. İçimde büyük bir hakikat aydın. landı. Ben bu kırık hislerin mah- kümuyum. Buna kat'iyetle ina - myorum artık... Beklediğim mektubu — aldım. Fakat 0 mektup yüreğimin son teselli dalını kopardı. Üsküdar İkinci Sulh Hukuk Mahke- mesinden: — 641/175 Beylerbeyinde Havuzbaşında Camlı- Ca eaddesinde 20 No, lu hanede sâki- | Saja, a Büyı'ık Harbe tekaddüm eden sakin ve mes'ut devirde, Kont Ostrorog'un Kandillideki yalısın- da bir öğle ziyafetinde, Pierre Loti ile tanışmak bahtiyarlığına kavuş- muştum. Büyük edibe karşı bes- lediğim gıyabi hürmet ve hayran- hk hislerimi pek iyi bilen Kontes, benim de o gün yalıda bulunma- mı istemiş ve sofrada bizzat beni füstadın yanına oturtmak gibi ây- Tıca bir eseri nezaket daha gösler; mişti. Bir hayli zaman vardı ki, Lati, memleketin münevverlerile san- at ve zarafet aşkile yanan — genç nesli sehar kalemile gaşyetmiş bu- lunuyor, Türkiyeye ait olanları başta gelmek üzere, bütün külli- yatı, elden ele, evden eve geçerk defalarca okunuyor, her defasında Tuhlara yeni bir inşirah, gönüllere payansız bir sürur aşılıyordu. Aziyade ile olan aşk macerası, Eyüp ve Üsküdar mezarlıklarını kutsi ziyareti, Boğaziçindeki gece tenezzühleri ve şarka ait bütün yazıları, nazarımızda yeni yeni ufuklar canlandırıyor, eski İstan- bulumuzun bizce meçhul kalan güzelliklerile bizi teshir ediyor ve Uuykusuz gecelerimizde birer ninni gibi geliyordu. İtiraf etmeliyim ki, üstad ile bu ilk tesadüf, beni bir hayal suku- tuna uğratlı. Muhayyelemde onu büsbütün başka bir şekilde yaşat- mıştım.. Halbuki şimdi önümde, zayıf, kısa boylu, oldukça çirkin, düşük bıyıklı, Ramses burunlu bir şahis belirmişti.. Evet, Pierre Loti hakikatte bu idi. Fakat, dudakla- rından ilk kelimeler dökülmeğe başlar başlamaz, yarabbi, o adam ne kadar başka bir adam oluyor, nsıl değişiyor ve parlak, zekâ sa- çan gözlerile size bakarken, nasıl sihirliyor, büyülüyor ve sizi ona bendediyordu.. O ses, © ahenkli, © munis ve muhatabına benliğini untluran o nahif ve lâtif ses, el!'an kulaklarımda.. ve hayatımda o se- se benzer, ancak bir ses daha ha- tırlıyorum: Tevfik Fikretin sesj, Üyük Harp başlamış bulunu- yor, 1914 deyiz. Üstaddan a- rasıra iltifatnameler alıyor ve ce- vap yazıyorum. Bu yazılar © va- kit bir takım takyidata tâbi tutu- luyor ve «Hilâliahmer» vasıtasile gönderiliyordu. Kâğıdın bir tara- fına yazılan kısa cümleler, işaret, remiz ve rakam gibi şeylerden âri olacak, yalnız sıhhat haberi ihtiva edecekti. Bir gün aldığım bir me- Loti orduda çekilmiş (1) ne iken 8/7/941 tarihinde vefat. eden | bir fotoğrafını da iliştirmiş ve ar- ve terekesine mahkememizce vaz'iyed edilmiş bulunan Mustafa kızı Makbu- leden Alacak ve bore iddia edenlerin bir ây ve veraset iddlaşında bulunanla- Tin dâ üç ây içinde vesalk ve senedatı kanuniyeleriyle birlikte Üs. İktnel Sulh Hukuk Hökimliğine — müracaat- darı ve aksi halde Medeni “Kamımun | olduğu halde Harbiye Nazırına müra- 3M Üncü maddesine tevfikan tereke- nin hazineye teslim - edileceği İlân e- umur. Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 128 TUNA BOYUNDA —— Yazan: M. SAMİ KARAYEL Osmanlıların eski sadeliği kalmamıştı Vezirlerin kuvveti ve salâhiye- Hi tasavvurun fevkinde kli, Yak Huz İskender Çelebinin cariyele- ka, altı binden ziyade Her sene Trabzondan gemilerle | gelen kumaşlar yalnız İskender Çe , lebinin cariyelerine ve içoğlanla- fi ile maiyetino kâfi gelmiyordu. Fazla olarak İstanbul pazarların- dan satın alınıyordu. Bütün saraylar, hesna ve müs- ve( , ci- güzelleri Osmanlı saraylarını şen- lendiriyordu (1). Bu debdebe ve azamet ortasın- da bültün nazarlar Tuna boylarını ordularile 'aşarak tâ Budin ve Vi- yanaya kadâr gelen Sultan Süley- mana dikilmişti. Artık Osmanlı Türklerinin eski sadeliği kakmamıştı. Fatih zama- nına kadar sadesbir saray hayatı n ve Türklük an'anelerinden yrılmıyan padişahlar ve vezirler Bizansın fethinden ve Tuns boy- larını aşıp-Viyana önlerine gek- —H - | kasına şu satırları yazmıştı: “Tek- rar hizmete girdim ve vatan için çalışıyorum. Beni nasıl buluyor- (D Leti Bahriye Miralaylığından Mmütekaltti. 1914 te altmış beş yaşında enat ederek gönüllü kaydolmak için ısrar etmiş ve nihayet Nazıri kandıra- Tak maksadına (muvaffak , olmuştu. dikten sonra büsbütün değişmiş- Jerdi. Vaktin defterdarı yani ma- liye nazırı maiyetile cariye ve göz- delerile, içoğlanlarile âdeta — bir imparator gibi yaşıyordu. Vesirlerin sarayları, ve maiyet- leri büyük bir yekün teşkil edi- yordu. Hulâsa Osmanlı Türkleri Bizansı fethettikten sonra, Tuna boylarını aştıktar sonra eski sade an'anelerini terkederek yepyeni ve Bizansvari bir şekle girmişlerdi. Yıldırım Beyazıd zamanında, Yıldırımın saray debdebesi derhal halkı harekete getirmişti. Ve Yıl- dırım, gördüğü şiddet karşısında | içkiye tövbe ederek eski an'anele- rine dönmeğe — mecbur olmuştu. Fakat İstanbulun fethinden sonra devletin etrafına toplanan karışık | ve bulaşık zümre Türk an'anesini | zamanla yıkmağa muvaffak oldu. | Dönme olan Mihalzadelerin, Ev ranosların ve buna mümasil bey- lerin durmadan padişahlara içoğ- dlanları, cariyeler takdimi — saray âdel ve an'anesini kökünden baz- | Büşül kem Pierre Loti'yi on sekiz sene 'evvel bugün kaybetmiştik “ . . Şız gençler, vatanınızdan asla şüphe etme- yiniz, el birliğile çalışınız. Zaman, bütün haksızlıkları tamir edecektir.,, (etumer nisan ) ihtiyarlamış mıyım (2).. Yakın bir âtide görüşmek ümidile şimdilik cümleye hatıralar..» (3). Dan şene sonra, mütarekenin ilk aylarında Paristeyim. Bir hüsnütesadüf eseri, Loti de Pariste. İkamet ettiği d'Orsay o- telindeki dairesine çıkıyorum. 'Türklere karşı beslediği büyük muhabbete bir nişane olarak, an- asıl Fransiz olduğu halde Osman tesmiye ettiği emektar hizmetkâ- rına ismarladığı kahveleri karşı- lıklı içiyoruz. Türkiyeden, milli hareketten, İstanbuldaki dostla- Tından” bahsediyoruz. -Abdülhak Hâmidi, Süleyman Nazifi, Te Fikreti soruyor. Masasının üstünde duran ve provalarını tashih ile meşgul ol- duğu anlaşılan kâğıtlardan — bir deste alarak bana uzatıyor: — İşte, diyor, bir sürü mektup. Bunların hepsini, Çanakkalede harbeden bizimkilerden aldım. Baş- ta Gouraud olmak üzere, ümera, zabitan ve erlerin, Türkler hak- kındaki ihtisasları. Hepsi Türk â- Mocnaplığının, Türk civanmertli- ğin'n birer destanı. «Aziz Fransa- mazın şarkla ölümü, isminde ha- zırlamakta olduğum esere mevzu teşkil ediyorlar. Muhavereyi halihazıra döküyo- ruz, Türkiyenin son vaziyetinden, bize lâyık görülen muamelenin şiddetinden nefretle bahsediyoruz. — Parise sık sık gelmememe rağ- men, diyor, Rochefort'daki evim- de sizler için çalışmaktan bir ân hall kalmıyorum. Lâzım gelen yer- lere yazdım ve yazıyorum. Evvel- ki gün reis Poincare'ye gittim, Si- ze yapılan haksızlığın tamirini is- tedim, Günün birinde Türklerin de müdafaasırı dinlemek lâzım | geleceğini ve bu halin böylece de- | vam etmesindeki mahzurları bil- dirdim. Bana hak verdi. Burada bir çok düşmanlarınız War, sesim pek yalnız, pek sönük kalıyor, maamafih meyus olmayı- nız. Hak ve adalet ergeç tezahür eder. Mazi daima unutulur, çeki- len ıztıraplardan eser kalmaz, Siz gençler, vatanınızdan asla şüphe etmeyiniz. Kemal gibi kahraman bir vatanpervere maliksiniz. Yek- vücut olarak çalışınız. Sâyinizin semeresini zaman ile iktitaf ede- eeksiniz.. aman, ne çabuk geçiyor!. 1919 dayız, Paris, dünyanın her tarafından gelen sulh heyetlerile bir Babil Kulesine benziyor. Her (2) İhtiyarlamaktan ve ölümden çok korkardı. (3) İstanbuldaki dostları. (4) Loti Parisi hiç sevmez, ancak DEk büyük bir mecburiyet karşısında bulunduğu vakit az bir müddet kal- mak için gelirdi. Malik olarak döndü, Zaten Sultan Süleyman tab'an hassastı. Devrinin şairleri tarzı tefekkürü üzerine büyük bir tesir yapmıştı. Zamanının tarzı tahassüsünden Sultan Süleyman da müteessir ol- müş, nefsini tecrit edememişti. Şa- irler, zafernameler yazıyorlar ve neşideler okuyorlardı. Sultan Süleyman da askerlik bişsile galeyana gelerek: Allah Allah diyelim râyeti şahı çekelim Gözüne sürme deya düdü | siyahı çekelim Pöyimal eyliyelim X şv surhu serin “Yürüyüp her yanadan şarka sipahi çekelim liyordu. * Sultan Süleyman, Muhibbi na- mi müstearile gazeller yazıyordu. k oğlu Sultan Mustafayı r | Yözlerindeki teessürü görür. Hiç kes faaliyette, herkes milli dava- sının halliyle meşgul.. Bizim ta- raftan ses sada yok. Düşmanları- miz aleyhimizde en cür'etkâr it- bamlarda bulunuyorlar, her türlü vasıtaya, binbir desiseye müracaat ediyorlar.. Bizim elimizde, on beş günde bir intişar eden (Sadayı İs- lâm) gazetesi var. İyi kötü çık- yor, Öteye beriye dağıtıyoruz. Fa- kat bu kadarı kâfi değil.. Bir kon- ferans tartibini düşünüyoruz. Ayan riyaseti kabul ediyor. in - Böyillön ve sair mute- ber zevat söz alacaklarını vâde- diyorlar. Bunu da kâfi görmüyo- ruz, Davamız için kutsi addettiği- miz bu gecede, can ve gönülden müdafümiz olan büyük üstadı gör- mek ve dinlemek istiyoruz, Onun ateşin ve kalbe nüfuz eden hita- besi bize bir taze ruh aşılıyacak, birçok zamandanberi yüreğimizi kemiren ıztırap ve elemin tahfi- fine medar olacak.. Bu dü nin tevlit ettiği sürur ve biraz da gürür arasında, üstada bir mek- tup yazarak vaziyeti anlatmak ve bir gün için Parise gelip «Türk ge- | cesi» nde hazır bulunmasını rica etmek şerefi bu âcize bırakılıyor, İki gün sonra Rochefor'dan — şu cevabı alıyorum: Beyim ve aziz dostum, Mektubunuzu aldım. Beni hatı Jadığınıza teşekkürler ederim. Ba- | zi gşahsl sebeplerden — dölayı gim- | dilik Parise azimetim imkân hâa- ricindedir. Bu seyahati bir kaç | vakit sonra, oğlum Samuel'in dü- gün merasiminde bulunmak mec- biriyetiyle ihtiyar edeceğimi dü- gündükçe, şimdiden muazzap alü- yorum. (4). O gece sizinle beraber bulunamıyacağıma hakikaten mü- | tessilim, fakat kalbim ve bütün düşüncelerim size retakat edecek- | tir. Muhabbetle — ellerinizi — sıka- tam, ae | Plerte Lati | Hâmiş — Düğün için İki davetiye Jetfediyorum, Sizinle beraher me- rüsimde bulunmak istiyen Türk dostlarıniz olursa, beraber getire- bilirsiniz, onlar da benim — düstla- Tım gdemektir. Heyhat! O akşam toplantı mu- vatfakiyetle başarılmasına rağ- men, Lotinin ademi icabeti dolay» sile heplmize donuk ve sönük his- sini verdi. Salonu dolduran dinle- yici kütlesi, bize olan alükasından fazla, yazılarını çok sevdiği — ve şahsını hiç tanımadığı büyük edi- bi bizzat görmek ve dinlemek için | gelmişti.. üğün günü üstadın preslişkâ- | Tı iki dostumla beraber ki- lisedeki merasime iştirak ettik, Bi- zi görür görmez yanına çağırdı ve dünürü Amiral Fournier'ye tak- dim ederek: — Görüyorsunuz ya, Türk dost- larım, bugünkü saadetime de iş- tirak ediyorlar, beni unutmuyor: lar... dedi. Merasim müddetince bizi yanın- dan ayırmadı. Âyinin nihayetinde mabetten çıkarken üstedin elini Padişah harp ve zaferi herşeyin fevkinde görmüştü. Sultan Süley- man zaferden başka bir şey tanı- mıyordu. Mağlübiyetten büyük a- € bilmiyordu. Rivayete göre bir gün hamama girmek için soyunur. Kolundaki elmaslı pazubendi gömleğinin ü- zerine kor, Kendişi içeride yıka- mirken dişarıda elbi: topl yan hademelerden biri kazaen pa- zubendi yere düşürür. Elmas parçalanır. — Hizmetkâr | hayalından nevmit, Darüssesde ağasına koşarak adada ikisi de 'ne yapacaklarını şaşırırlar. “Meyus ve mükedder çırpınırlar- ken Sultan Söleyman dışari çıkar. bir scbep tasavvur edemer, Yalnız şu suali sorar: — Niçin gamkinsiz? Yokaa taş- —LL8 ——— rada düşman bir kale mi aldı, ya- hut bir bed haber mi geldi? (1). Sultan Süleyman devrinde sa- ,ray binlerce esirler ve cariyelerle —- (ONUN Yaşanmış Aşk ve Macera f Hayatını Anlatıyo: Yazan: HALÜK CEMAL Kalbimin acısı yanında ciğ lerimin sancısını unutuyort Bunlar birer şimşek gibi fikrim- den gelip geçti!, Bağırmak, korkunç gecenin fır- tınası içinde âvazım çıktığı kadar: Katil var!.. diye haykırıp bütün mahalleyi toplamak, bir şeyler yapmak, kırmak, ezmek is- tiyordum. Fakat babamın evinde böyle bir rezalet çıkarmağa cesa- Tet edemeyince büsbütün üciz, pe- rişan kaldım. Bir humma ihtilâcı içinde kendimi karyol: ttim. Birden peyda olan öksürükler bo- Bazımı tıkarken hareket edebilen Hudaklarım yüreğimin iniltisini, feryadını söyledi — Alçak.. Alçakt,, *— Müjgün kapıyı açsana.. Aç- sana kapıyı!.» Annemin sesi.. yastıklara gö- mülü başımı kaldırdığım zaman hâlâ etraf simsiyah idi. Yerimden doğrulmak istedim, Kollarım, diz- lerim kımıldamıyor, göğsüm, ar- kam şiddetli surette sancıyordu. Müşkülktla kalktım. Sürgüyü çektim, Yarı çıplak, gecelik ha- Kle eşikte sordu: «— Ne oldu? Ni- çin bağırdın öyle?.» Kendimden o kadar geçmiştim ki bir kâbus gibi mevcud:yetimi saran teessürle hakil miş mi idim acaba?. i dedim, Korkulu bir rüya gördüm belki.. Hem; üşümüşüm!.» Bunları söylerken annem elek- trik düğmesini çevirmişti. Yüzüm- de dolaşan nazarlrı birden karşıya değince güçük bir sayha kopardı; «— Sen deli misin kız? Camı ka- pamamişsın!, Hiç böyle gecede pencere açık yatılır mı?.> koşa ko- şa oray seğirtti. Perdeleri bile in- dirirken halifçe azarlıyan bir a- henkle mırıldanıyordu: <— Bu ne dalginlık böyle?. İnsan bu kadar da dalar mı ya?.» Camsın niçin açık kaldığından ta- mamile bihaber olan temiz kalbli anneciğimin tefsiri (!) müşkül va- ziyetten kurtardı. Perişan halimle imkânı yok bu bahnezi bulamazdım. Gerçi ben- | den en küçük bir şüphe etmeği ak- | bna bile getirmezdi. Fakat ah za- vallı kadıncağız © açık camın ö- nünde biraz daha evvel nasıl bir öptüm. Omuzumu okşamak İüit- funda bulundu. Meğerse o günkü puse, © güzel ele kondurduğum son puse olacakmış!. Birkaç vakit sonra Lotinin has- ta oldufçınu ve yattığını haber a- hyoruz. Bu hastaliık - etrafında müphem ve mütezat şayialar do- laşıyor. Kâtibine yazdığım — bir mektuba aldığım cevapta *üstadın çok ciddi ve konuşamıyacak de- recede hasta olduğu, vaziyetinin “ümitsiz bulunduğu, bildiriliyordu. Nihayet beklenilen müeesif hal ge- cikmemiş, lâyemut Loti, fanilikten ebediyete intikal etmişti. İzmir zaferile Lozan muahede- sinin ilk safhalarında son günle- rini yaşıyan Loti, Türkiyenin ye- niden dağmıya başladığına şahit olduğu için, bu sevinç ve rahatla, dünyada hiçbir arzusu kalmıyan bir fani gibi gözlerini hayata ka- pamıştı. dolmuştu. Bütün cariyeler mem- leketletini görmekten nevmit, e- mirlere esirane inkıyat ediyorlar- dı, Sarayın kârgir düvarları ara- sında elemli, hazin bir hayat ge- “çiriyorlardı. Şurası calibi dikkattir. Sultan Süleyman bazubendinin - zıyama acımıyor, ağalarına: — Düşman bir kale mi aldı? Diye soruyordu. Bu derece mem- leketine düşkün bir adam nihayet cariyeler içinde kendini kaybede- cek derecelere gelmişti. â Yalnız saray cariyeleri içinde biri vardı. Akınlar neticesinde ge- tirilen güzel Rus kızı, bütün ca- riyeler içinde asabilik gösteriyor- du. Olduğu yerde duramıyordu. Şehvet gözlerini bürümüştü. On yedi yaşında, serayın mah- dut sahasında yaşıyan bir genç kız artık bu yeknasak ve müz'iç hayatları bıkmış, her fırsatta ie- yan ediyor, hırçınlık gösteriyordu. Bir gün bu Rus kızırın asabiyeti | büsbütün artmış, tahammül edi- facia oynandığın, görsel” yedi yıl Ihtimamlarla büyüttüğün bahtsız saadetini müjdeleme) Tacağı yuvanın çöküşüne' nasıl şahit olduğunu Bif in!.» O sahneyi yine hati vudümden buz gibi soğuk boşandı. Öksürüklerle balii ctankurtarana sarılan zede gibi koştum, kur dım. İçimde öyle bir sığl Maye, teselli aramak, Büğüste dinlenmek ihtij alinde kandıra kandıra da boşalttım. İnledim: «— Hastayım anneciğilti| Halimden, — öksürüklü çok ürkmüştü. Okşıyaraâk | yatağıma yatırdı. Merdi' koşarcasına aşğı inerek kaldırdı. Acele mangal £ Sırtıma tendirdiyot çektiler. Lâkin öksürüki miyor, artıyordu. Bütün gece camın öni dura üşüyerek şiddetli liğa tutulduğuma — şüphe | Kâh dişlerim birbirine çafif titriyor, kâh ateşler içindi yordum, Bilhassa göğsü fena halde ağrıyordu, bimin acısı yanında cii sancısını unutuyordum. Etraf tammile ayd buhran çok arttı. Sanci. ğaldı, Derinliklerinden Vi kahalar gelen korkunç bif âleminde ellerim annemifi rında kendimden geçtimi. Tam bir hafta yataktafi madım, O fırtınalı geced gün sonra ilk defa, anı lunda midere kadar gidi Parlak, sıcak bir temi idi, Yine sokakta insan niyor, çocuklar gülüşüğ yorlardı. Tabiatde hiç değ şey yoktu. Başımı hiç yaf; © vefasızın penceresine Ç istemiyordum. Parlak şeyden habersiz, eğlenip çocukların sesleri ilk atf hafif bir neş'e verdi. neşin sarı işıkları © sıcaklıkla tâ içimi isitti. Ayni yerden bakan, ze evlere dünyaya hayat daha bir dzamızdan, $ — Mekân Makset, 7 — Bir Peygambef, Göye, altın. bilezik, 9 — ÇEY 10 — Vilâyet, efsane, Yukarldan Aşağıya: 1 — Zabit, erkek ismi, 2 ÖŞ bğin özü, canin yongası, $ Karadeniz. uyağı, 4 — den, 5 — Din uğruna âlüm zehir, 7 -— Askerin tencet anânin biraktıği, — düadan Kadınların gözlerine dü melik iş, 10 — Operasyon. y | İ İ '