Fi z HARBİNİN Vİ MESELELERİ ÜD SPANYOL Gönüll ü * ÂAli l:.ın.ı SUNMAN fYadan «gönüllü, topl, Kiyaya karşı göndi H " İspany ine resmen Srsa 'da Ona karşı Idi Glen gö; t Rusya « Müharebe P Malüm y ârı * da her tar, iyordu. T8 olsun; İli barbi sü Vatikanın göşim Bila Nı Papaz ları a) hc' Bine ei ;__ yi malü Bt İri, ötderileni “İterü 4-lı.u har! dlemi lteniştş, deydi kl.gm" ç İti bağila hi —h&ı art '!hnı buatın: ""ıı '&ıı hut h... de bt ı, a geliren bir ._g) ya bu süretl, uk:':n:m. Bir memleke- tyadak; gaa karşı olan tarafın “înl takdirle kaydet- kalmıyordu. Bu tti- Müdahale» politika- Safhalar gördü, ge- da toplanan ko- » leri Haitelle Rusya 'ster, mİş o) buna lemi müdahalç> 'f kendi istediği herhalde İs- rdüğü müd- aseti, ölen Pa- 'Din faaliyeti her “'tl' Çarpıyordu. e Yekâtında şaşılacak Yoktu: 931 inkılâbı sınıfının elinden Mış, katolik kili- 4, bahçeleri gifhişti. langiçtanberi Börmemiş olabilir. bir kaç safha geçirdi. üm olduğu üzere te karşı dahili Ni öldürüyor, bu n.n " Müyadan gelen harp Manya ve İtalya- h ler karşı karşıya Panyolların hayatı pa- edil! bi nere iyordu. İs- ye kadar İYe az endişe edilme- Ütulü, büyümek istidat, " nnn aşmak ihtimali dai Hattâ o zaman- " sosyalist başvekili mnd.mı(. pölitikan- ederken aşağı yukarı h !'- Meselesine dair olan bir neşredilince gö- vrupanın büyük bir d denmesi işten bile de- '*Mun önüne geçmek ve yalnız İspanyanın hu- e biraktırmak — için di gibi. & devletlerinin — İspanya- ttıkça artmıştır. ili harp bitince yaban- lerin oradan Si bahsi de Avrupal çıkıp meşgul ederken n muhafazakâr hükümete «Kı- tuklar söylendi. ıuı tetkik nokta- Sukların her biri si- ıı.* İçin birer nümune tüi dahili harbin ne su- malüm. Avrupa- Matbuatınca «Kızılı | letin erkâmı niha- | vet kalmadığını Uzaklara, meselâ Mek- | lilmelı suretile bu l D "—ıı.,.,, '& Çok zaman geçme- M. çikmiş oldu. bs- | len çekilmiş ol- ya dahili harbi OMAN: 62 li dip- | sirayet etmişli. asında dolayısile | SEAYEt elmiş balini alm: | Katolik kilisesinin mü- him teşkilâtı da faaliyeti- ne hep devam ederek Rusyaya kürge çalişmale: panya vukuatının bir Avrupa har- bine kadar varacağından endişe e- denler bunun önüne «ademi m &» politikasile geçilebileceği: müşlerse de bir buçuk se- Avrupada büyük bir har- bin çıkmasına mâni olunamamış- tır. Lâkin müstakbel Avrupa harbi- nin İspanyada başlamış olduğunu daha 936 da söylemiş olanlar bel- ki de yanılmadılar. Çünkü Avru- panın geçen seferki harbi Balkan yarımadasında başlamış, — etrafa Yeni harp de İs- panyolların bulunduğu yarımada- da evvelâ onlar arasında dahili bir mücadele şeklinde başlamış, etrafa sirayeti muhakkak görül- müştü. Bu hemen orada öluver- medi, Fakat Avrupada ergeç si- lâhlkı bir kavgaya varaı belli görülen esaslı ihtilâfların sa- hası yalnız İspaı udutları dal dilmiştir büyük her hâdisenin, vak'anın se- bepleri birbirine bağlanabilir ve o sebepler çok uzaklara gider. İs- panya dahili harbi de öyle. Başlı- yacak olan yeni Avrupa bi mukaddimesi. Katolik âlemi şimdi Rusyaya karşı herhangi bir hareketten geri kalmak istemiyecektir. İspanya dahili harbi katolik kilisesinin mü- him teşkilâtı ne kadar faal oldu- ğunu göstermişti. O faaliyet ek- silmemiştir. İspanyadan gönüllü Bitmesi keyfiyeti Şt açılmış bir mücadelede beklen- iyen hallerden değildir. ——— İş Ve İşçi Arıyanlar, şikâyetler, temenni- Fakir Bir Türk Genci İş Arıyor Lise 1 ci sınıfa kadar okudum, Ma- N vaziyetimizin bozukluğundan, — hu- Susi, resmi mücastse — ve licarethane- lerde verilecek olan münasip — işlerde kanaatkâr bir ücretle sadakâtle çalış- müyi taahhüt ederlm. Arzu edenlerin, Üsküdar 98 No, lu Yıldız Otelinde İbrahim Altıntaş'a bir mektupla müracaatlerini dilerim. Yardıma muhtaç bir genç iş arıyor Orla derece tahsilim var, kimesi- zim, nakkaş boyacılığı ve daktilo bili- rim. Arap hürflerini de okur ve biraz yazarım. — Garsönlük ve — kamarotluk velhasıl her me iş olursa az ücretle kabüle hazırım. Beni geçindirmek İçin iş verecek bayir ve iş sahiplerinin Ga- Jata Karaköyde (Uğur) gişesi vasıta- siyle Neş'et Güldeniz ismine müraca- atlerini rica ederim Daktilo da Bilen Genç Bir Kız İş Arıyor Lise 7 inci sınifta fakir bir genç aa bir ücretle bir iş aramakladır. Ana- doluya da gidebilir. Geceleri de çalış- miya âmadedir. Taliplerin lâtfen bu sütunda Hasan İsmine — müracwatleri rica olunur, Az Bir Ücretle İş Arıyan Genç Y7 yaşında Lise 9 de kimisesiz bir genç iş Ariyor. Riyaziyesi kuvvetli, yazısı güzeldir. Ehven ücretle taşraya a gitmeyi kabul eder. Talip olacak mühterem — iş sahiplerinin Son — Tel- grat Halk sütununda (Çalışkan Türk) Yumuzuna imüracmatleri rica olunur, b Ci inayet Davası Yazan : ETEM İZZET BENİCE İ şivesine pek de çetrefil ve keli- lanmıyan — bir devam ediyor- — Konakta çalışan hepsi mutfağa inerler. Hele tatlı pişirdiğimin kokusunu — alırlarsa değme keyfine, Gelir gidı irer tane alırlar. Ahçıların böyle bü- yük, sarfiyatı bol konaklarda ye- güne zevkleri de budur. Hele, o hizmetçi kızların kapıdan görünüp görünüp te yılışıvermeleri insanı gıdıklayıverir. Mustafanın bu son cümlesi en başta hâkimin, sonra Muzafferin ve dinleyicilerin - tuhafına gitti. Kaşlarım çatarak bu cümleyi din- lediler: Mustafa bön, fakat lâubali konuşuyordu. Bu - kaş çatışların farkına varmış olmalı ki hemen Tükırdınin tonunu değiştirdi: Mutfağa gelip gidenler Şükriye- derdini anlatıyorlardı e Rusyaya kar- | bemen | | muna gittim, bir sıkıntın, bir etarin i ! | | lar ve aylar var ki, tetkikat | yakkabıyı bulur ve alır. Yılan hikâyesi Çok zaman ,şunu düşünü- rüm: Acaba, İstanbuldaki Fi- at Mürakabe Komisyonu lâğ- vedilse, ne lâzım gelir?. Bir mahzuru var mıdır?. Bir za- rarı dokunur mu?. Günlük iktısadi hayatımız, piyasa, a- lış veriş bozulur, altüst olur muz. Emniyetle — söyliyebilirim ki, hayır.. Hiç bir şey olmaz. Çünkü, ben, bu komisyonun lüzum ve faydasına kani o- lanlardan değilim. Meselâ, bir halk tipi ayak- kabı meselesi var. Bir yılan hikâyesine benzemiştir. Ay- devam ediyor. Nihayet, nü- munelik beş on tane yapıldı. 660 kuruşa satılacak denil- | di. Halbuki, aradan bunca zamn geçtiği için, bittabi pi: yasa ve fiatler değişti. Dedi kösele, ip vesaire fiatleri yük- seldi. Evvelce tesbit edilen Fiattan ayakkabı satışı şimdi Yeniden tetkikat yapıla- | cak, yeni tip bulunacak, yeni Fiat konacak, yeni imalât baş- lıyacak, satışa çıkarılacak ve biz de alıp giyeceğiz. Bunlar, hazin bir takım hi- kâyelerdir. Allah aşkına böy- | le şeylerle uğraşmayın.. Her- kes iyor. Boş boşuna za- man, kâğtı, mürekkep harca- | Halk, pek âlâ giyecek a- BURHAN CEVAT Tezizi T TN (üi0 Üzüm kürü Ka Şimdi artık mevsimi — başladı, sayılâbilir. Üzüm yaz meyvaları- nin en mükbülerindendir. — He- kimler üzümde şifa hassaları bul- düklari için, üzümle tedaviye de ehemmlyet vermişlerdir. Eski bekinler üzüm suyunu ka- din sültüne benzetmek İstemişlerşe de, bu mukayese doğru değildir. Çünkü üzümde yağ yerine gükoz mebzuldür. Bu bükundan — üzüm kadın — sülünden ziyade, gllkozu çok olan kisrak sütüne belki ben- zetilebilir. Bizim memleketimizde ürümün en İezizi ve çeşitlisi yetişir. Ta- blidir ki tedavide de bu çeşitlerin tesirini dikkatg almak gerektir. Memleketimizde üzümün malüm envar Çavuş, yapıncak, Nurunigür, siyah, çekirdeksiz, rezakı, müşki- le, parmak vesairedir. Bunlardan fedaviye en müsak bulunanı vuş üzümüğür. Çavuş üzümünde şekerli madde mutedil — bulunduğundan — hazme tiverişlidir. Hem sofraya, hem te- daviye gelir. Yapneı vesâir ü- zümlerle de kür yapılirsa da, ça- vuş hepsine mürecoahtir yor, kocanı bırak bana dön. di- yormuş. Para istiyormuş. Öldi mekle korkutuyormuş. Hattâ bir gün ben bu Tâkırdıları işite işite dayanamadım, hanimelendin. varsa söyle bana hadsizlerin had- dini bildireyim, Senin burada ek- | meğini yiyorum. Kim ne diyebilir sana? dedim. Fakat Mustafam şimdi bir sıkıntım yok. Olursa sana ha- ber veririm.. dedi. Sonunun böy- | le olacağını kestirebilseydim, da- | ha evvelden ben bu berili tepeler | de hanımefendime kıydırmazdım. Muzaffer, Mustafanın lükırdis- mı bu noktada kesti: Bunların hepsini biliyoruz. Mu- hakemede her gelen şahit bunları söyledi. Şükriyeye karşı gösterdi. #in sadakat te yerinde, ona da miyoruz, Fakat, bütün bunlar- aa başkağsemlen soracaklarım | var, Deil devam ettiz size ilk teklifi Mustafa ilkönce söylediği gibi: — Şabb d MAHKEMELERDE: “Söyletme beni derdım büyüktür!,, “Söyle canım.. belki bir çaresini * buluruz.. derdini söylemiyen hiçbir vakit dermanını bulamaz..,, —İ<z Yazan: HÜSEYİN BLEÇET <| —- — Gel baklım, Hacı le oturalım dg iki kalem lâf | « Daha iyi ya Işte., Biraz hoş beş ederiz. Gamiın kederin d: gılır, Gel sar şuradan bir sigara da dumanını üfle havaya. Koridordaki kanepelerden bi - rine oturdülar. Biri, yeleğinin al- tından sarılı kırmızı / kuşağının içerisinden kocaman fakion bir tabaka çıkardı. Öbürüne uzattı. Canı sıkılan, dertli adam taba - bayı aldı. Dolma kadar bir siga. ra sardı. Öbürü de bir sigara sar di. Karşılıklı yaktılar.. Fosurdat- mağa başladılar.. Tabakayı uza- tan: v1 Şaban, dedi, LAf Tâfı a. çar, lâf da tütün tabakasını der- | ler ya!.. Şimdi nereden aklına gel- di desen cevap veremem amma, ne aklıma geldi, biliyor musun? takım kovduğumuz — zamanlar... Biliyor musun, bir gün, -İhsani - yede büyük bir yangın olmuştu da, dönüşte Karacaahmetle Arap- gezayirlilerle tutuşmuştuk.. Son- radan Selâmi tekkeliler de gel « diydi hani, aklına geldi mi? Bin- dirince Arap Cezayirlilerin tepe- liğini nasıl dağıtmıştık? O gün kafama bir baskı kolu yedim; dün. ya döndü döndü de başıma yıkıl- dı sanki... Amma ondan sonra, e- lime bir boruyu geçirdim.. Ver Allah ver! Yedi sekiz kişiyi yere serdimdi. Öbürü, hasretkeş bir âşık gibi içini çekti.. — Bırak şimdi Mahınut, dedi. Onlr dü bir zamanmış!. — Şimdi onları bırak da, derdimizi düşü. nelim... — Canım Şabancığım.. Boyuna sderdim, derdim> diyorsun.. Ne derdin var kuzum? Derdin ne - dir?, Onu söyle.., Derdini söyle - miyen dermanını bulamaz. — Ah, Mahmutcuğum!, Söy . letme beni.. derdim büvüklür, — Söyle canım.. Belki bir ko - layını buluruz.. Anlat hele.. Der- din nedir? — Ah, ah!. — Ahı, ofu bırak da söyle.. Me. rak ediyorum. — Şimdiye kadar kimseye söy- lemedim.. Herkesten — sakladım. Sen yabancım değilsin.. İçimi dö- kersem belki hafiflerim — biraz, Zehrayı tanırsın, değil mi? — Hangi Zehrayı? Çakır Zeh. rayı mi? O işte.. Deve Osmanın karı- sıydı hani... — Tamam... Çakır Zehta işte. X.. Ne oldu? — Onu kapadım. — Nasil kapadın? — Eve aldım. Biraz oturuyor. dük. — Bak hele,, Saman altından $u vürütüyotmuşsun da haberimiz Dedi ve., ilâve etti: — Fakat, kahve teklif etmişti. — Bu teklili yaptığı vaklk bas | , Hasta olduğunu xöy- istiyen — Mehmet bu teklifi yaptıktan ban hasta olduğunu söy- ledi değil mi? — Evet, — Mehmet konaktan çağırıldı, sokağa gönderilmişti demiştiniz. Onu çağırtan ve sokağa gönderen bey miydi, hanım mıydı — İyice bilmiyorum, Fakat ha- gelip içeriye cağırdı? — Kimse gelmedi. Zil geldi. — Zil çalınca o mu içeriye gi- der? — Evet. — Mehmet sokakta ne kadar | | | | | yokmuş.c Ey?. Dört beş duk. Dur bakayım?, mart iki, nisan üç haziran Leş... Tamam, beş ziranın yirmi yedisindi ma: Bilmem bilir misin? Badi » var. Altın dişli. Eroinden yat- tıydı hani?, — Biltrim. zim eski retı Salih reiz. Nasıl bilmem. Bi. ardı. Ahırkapıda.. | Onun oğludur. O gün evden ç Çıkış o çıkış!, Koydunsa Giderken, benim eşyalarmı da alıp tüydürüyor... — Ulan Hacı Şaban.. Sen de ö. | mürsün! Senin ne eşyan var da neyini götürecek? — Eşya dediğim de eşya değil ya işte.. Öte beri, pılı pırtı... Bir konsol saati, bir duvar aynası, öte beri işte, canım! | — Hah, hah, hah hay! Güleyim | bari... Eşya mı ulan onlar? Dü - | şündüğü şeye bak! — Derdin bu muydu ulan? Ben ödeyim esma- nını be!.. Hopsi kaç para tutar? — Anlayamadın be Mahmut? Sen de, bir de eski kurt diye ge. çinirsin... Para pul kimin umu- runda?.. Ben işin parasında m- yım sanki?. Zahra gitti, Zehra!.. Yoksa, ben hovarda adamı Zil öyle saatler, aynalr, ları versem kılım kıpırdımu Zehrayı düşünüyarum. — Evvelâ Şaban, sen bunayor müsun, sersemliyor — musun, ne oluyorsun* Senin Zehra dediğin âhıtm şahım bir şey de değildir. | Senin evin yurdun, geçineceğin | oldutan zonra, istediğin karıyı a. ( lırsın istersen Marikayla — otur. Matiak boşta... I — Geç eanım, geç! Zehranın ha. li başkadır. Hiç birine benzemez Zehra... Uzaktan bir ses duyuldu: — Şaban... Zehra. Şaban! I Bu ses, mübaşirin sesiydi. Dert- li Şaban, Mahmutcuğum, — ben şu mahkemeye gireyim de, yine ko. nuşuruz, dedi. Öbürü de: — Ben de gelip dinliyeyim be şaban, dedi. O da onun arkasın- dan yürüdü. Şaban, mahkemede, başı örtülü, sarışın, orla güzel, hafif çiçek bo. zuğu bir kadınla yanyana duru- yordu. Şaban iddiasını yaptı. Zeh. ranın, evinden eşyasını alıp kaç- | tığıni söyledi. Zehra itiraz etti: — Ne aldımsa benimdir.. Saat de, ayna da, öbür eşyalar da hepsi benim.. Bunun bir şeyi yok ki... Zehra, çalındığı — iddia olunan eşyanın kendisine git olduğunu isbat etmek üzere şahitler gös. terdi. Mahikeme bu şahitlerin din- lenilmesine karar — verdi. Zehra, acele bir yürüyüşle, hiddetli hid. — Sokağa gidip geldiğini gözünle gördün mü? — Görmedim. — O söyledi değil Evet. — Mehmet yanınıza gelmeden | önce Şabanla konuştu mu?. | — Ben odada değildim. Bilmi- yorüm, — Sen nesede idin? — Bir iş için mutlağa gitmiş- tim, — Gelince mi Mehmedi odada gördün? — Fzet — Kim vardı yanında?. — Şaban odada idi. — Hasta olduğunu ne vakit söy- ledi? — Ben odaya girdiğim vakit Şa- ban hastalandığını, midesi balan- dığını söylüyordu. — Mehmet bundan sonra mi | tiyatroya gitmek teklifinde bu- lundu Daha evvelden Şabana söyle- di mi, söylemedi mi bilmiyorum. Fakal, hen odama döndükten son- a söyledi. ayrı bir mevzudur.> | bir siyaset takip ederek kendi Ne Diyorlar? İKDAM B. Abidin Daver <İngillete Bovyet- lere nasil yardım odebilir?.» — isimli bugünkü baş yazısında: «Bovyellerin harbe ginmesi, daha doğrusu, Almanyanın Sövyet — Rüsya- a harbe sokmusı, İngillereye, bu yazı kazandırınıştı yü, bu yaz 5 verimle çalışacığı ve 1942 başında İst e yaklaşacağı için, A- manlarla Sövyetlerin tutuşması, İne in, bulunmaz bir nimet ol- Demek ki Sovyet Rusya, İn- Hazirandanberi — elinden ai Şapmakta bulunmuştur. & yardımının devam ede- bilmesi için, İngillerenin de Sovyetle- etmesi, bem de mücasir ginesi şarttır. İngilize yardımı nasil olabilir? - Bu- Bünkü Coğrafi, setkulceyşi ve alyasl vaziyetle doğrudan doğruya yardım ve meselâ bir İngiliz ordu- . Garp cephesinde, hattâ — Bal- 'dü olduğu gibi, Kızılordu ile yanyana — düşmesinin — hemon hemean yoktur. İngilizlerin elinde, Sov- yardımına — gözderilebilecek i bir ordu mevcut bulunsa da- hi, bu ordunun Şark cephesine — göne denizden ve karadan iki ayıran uzun mesafeler mâ- giltere içi muştur derilmesine, nidtir Demekte ve bilâhare şunları yaz> bilni cokrafi, sevkulceyşi ve - si- yasi sebepler, İngilterenin Kızılurduya doğrudan doğruya ftilen yardım etme- dine mânidir. Böyle olunca, İngillere, Soyyetler Eğrliğine, doğrudan doğru- ya değil, bilvasıla yardımlarda bulu- nabllir ki bu da, ayrı bir mesele ve CUMHURİYET B. Yunus Nadi «Çok yerinde bir tekzip> isimli bugünkü baş yi Türkiye hududuna yakın Bulgar top- raklarında tedafüi veya tecavüzi bir sürü askeri hareketler yapılmakla ol- duğun dair Moskuvadan Tass ve Lan- | “radan Röyter Ajansları tarafından Deşrolunün haberin Bulgaristan tara- fından teksip olunduğunu süyliyerek: <Havadis — fevkalide — ehemmiyetli olmukla beraber inamılmaz bir mahi- yeti de haiz bulunuyordu. Onün kar Şısında Türk efkâri herhangi derece- sinde bi teheyyüce - kapılmağa yer Kgözmedi. Biz de onun Sofyadan ve Berlinden tekzip olunmasını bekleme- y tercih eyledik. Anlaşilâar Berlin bu münasebetle bir tekzip neşrine bile Iüzüm görmi- yerek bu vazifeyi Bulgaristana bırak- tı. Bulgar Telgraf Ajansının neşrettiği tebliğ bu vazifeyi tam ve kat'i olarak İla etmiştir. Bu tekzibin samimiyet ve ciddiyetini anlamak için fevkalâde mühim hâdiseler neticesinde Cenubu Şarki Avrupasıın ulmiş olduğu üskeri ve siyasi mansarayı göz önünde bulun- durmak kâfidir. Bulgaristan müstakil besa- twna Türkiyeye taarruz etmeyi hattâ düşünemez. Hor mülâhazadan — evvel buna kendi kudreti yetmez. Almanya ise daha bir ay evvel Türkiye ile mu- tantan olduğu kadar ciddi bir ademi tecavüz ve döstlük misakı akdederek Balkanlardaki kuvvetlerini çekip glt- miştir, Kaldı ki Bulgaristan — Türkiye ile samimi dostluk ayasetine öleden- beri fazla kaymel vermektedir. Nite- |. kim son lekzip münasebetiyle Bulgar TTelgraf Ajansi iki memleket — arasın- da imza ve ilân edilen deklarasyonu da pek haklı olarak — hatırlatmakta- dar.> YENİ SABAH B. Hüzeyin Cahit Yulçın «Suriye anlaşması isimli - bugünkü baş yazı- sunda ezedmit şunları yazmaktadır: «Fransanın bundan sonra Suriyede- Kâ hakki Suriye ve Lübnanın istiklâ- lerini tebrik ederek oradan çekilmek- ten ibaret olabilir. Bu türlü iklısat ve siyaset sahalarında anlaşmalar, bir is- tilâ ve tahakküm hareketiyin neticesi şeklinde Suriyelilere edilemez. Bunlar hissedilen dostluğun, beslenen minnetdarlığın ve müşahede — olunan menfaat birliğlin telkin ettiği arzu ne- tieesinde İhtyari — surette gösterimliş br muvafakatin mahsulü olmak li- deuı mahkemeden çıktı.. Knrî dorda uıaklıımı a başladı! . — Mehmet sokağa, sen mutfağı Bgittikten sonra Şaban kimse ile görmedim. — Şaban, Mehmedin, yahat da wılı dışarıdan misafiriniz gelir — Aradabir gelirler. — Bunlar gece sizinle beraber mi yatarlar?, — Hayır, — Siz hep bir odada mı yatar- sınız? — Mehmetle ben bir odada ya- tarız. Şabanın odası ayrıdır. — Dışarıdan size gelen misafi- rin yannda evde ıl, bitenleri konuşur musunuz?, — Eh.. aradabir konuşuruz. - — Sen kimseye Vedatla Şükri- ye arasındaki işlerden bahsettin mi? — Elmedim. — Hele hele bir zihnini yokla!, Mustafa ciddi bir endişe ile te- min ettiz — Dışardan hiç kimsenin yanın- da böyle birşey konuşmadım. 4 CArkası Var) | i Hu müNUıN Dİ sıl şeffaf olur?. Kadınların güzelliğine da- ir olan bütün yazıları kemali dikkatle okurum. Nedense, bu bende, ötedenberi yerleş- miş bir meraktır. Bari, güzel- den amlasam, canım yanmaz. Maamafih, güzel, gönül me- selesidir. Malüm. Herkese gö re güzellik ayrı bir şeydir. Bir gazetenin kadın sütun- larında okudum. İtimat ede- dinlemedim. Efendim, dün- yada en şeffaf cildli kadınlar Şimali —Avrupa — kadınları imiş. Bunların cildleri, yüzle- ri, yani tenleri, pürüzsüz, düz. parlak ve berrak olurmuş.. En güzel kadın, ci ükem- mel olan kadındır. İnsana bir ferahlık, bir iştiha verir. Ri- vayete göre, böyle bir cilde malik olabilmek için şöyle yapmalı imiş: Bir miktar kepek alacaksı- nız. Suda kaynatacaksınız. Su, kepeğin özünü alacak. Sonra, suyu süzeceksiniz. So- ğumıya terkedeceksiniz. İyi- ce soğuduktan sonra, meselâ, bir litrelik bir kabın içindeki bu suya, bir fincan dolusu çiy boynunuza, ellerinize ve kol- larınıza —dekolte - giyenler, ve sırtlarına— sürecek. Bu ameliyeye| bir müddet devam ettikten cildiniz gayet şeffaf, berrak, taze ve iştiha açıcı bir manzara ala- cak.. Artık, her karşınıza ge- çenin, ağzının suyu akacak., Şimal kadınlarının cild gü- bittabi daha ziyade bir tabiat ve natura meselesi- dir. Amma, diğer bütün ka- dınlar da ayni taravette bir iclde sahip olabilirler. bir kepek tüccarının ortağı filân zaanetmeyin. Bizde, ti- carete atılacak kadar nerede © akıl, o fikri teşebbüs?. İşte biz, yüz paralık kalem ser- mayesi olan âciz, zavallı bir muharririz. Kadınların güzelliği, düm- yanın uğraştığı en mühim mevzulardandır. Ne siyasi vaziyet ve manzara, ne harp, ne şu, ne bu, kadın güzelliği kadar insanları meşgul et- mez. Bunun sebebi . hikmeti nedir?. Üzerinde pek düşün- medim.. Sözlerimi tevsik için şu tecrübeyi yapmız: Vapura, tramvaya bindiği- niz vakit, dikkatle etrafa ba- kınız. Elinde gzete bir çok baylar, ilerliyor, gelip yerleri- ne oturuyorlar. Günün hâdi- selerini, harp tebliğlerini o- kumadan önce, bir kere, ora- da oturan kadınlara bir göz gezdirirler. Ondan sonra ga- zetelerini okurlar. Bandırma vapurları için bilet alma derdi! let almak bir dert halini de geç- mlgülr. Saat 7 den 8 e kadar gişe ehemmiyetle alâkadarların nazaırı dikkatline koyuyoruz.