Babalık,,davası Bir“ —Z Çeviren: FK LERCMEN Göçen gün mahkemede, şu yük- #ekten atıp tutan Volodka'nın bur- u, adam akıllı sürtüldü. Bir «Ba- Balık> davası vardı, bu davada sözü edilen çocuğun babası olduğu kanaatile, mahkemece, kazancı - mın üçte birini vermeğe mahküm edildi. Mağrur genç babanın hid- detten nasıl köpürdüğü görüle - cek şeydi: «Ben mi? diyordu, bu çocuğun iyü Nasıl olur, en ki, çocukların manzarasına fle tahammül edemem. Mütema- idiyen ayaklarını sallayan, bur - Ynunu eçken patırdıcı, hele Tolstoy- Ywari gömleğime kusan bu mah - Jüklara nasıl tahammül — edilir? “Çocuklar insan için bir zarar kum- Ykuması değil de nedir? Düşünün ”bir kere, bir de kazancımın üçte | #birini bu çeşit mahlüklardan bi. 'Tisi için vereceğim! Vermek de- Fji ya, bunu düşünmek dahi insa- | 'nı hasta etmeğe kâli geliyor. E> | Yendim, bir damlacık bir mah | Tükun kazancımın üçte birini is- “temesi gülünçtür. Bu ne bir şey içer, ne sigara kullanır, ne iskam- #dil oynar! Üstelik aylık tahsisat *sahibi olacak! Dedim ya vallahi | “bu düşünce insanı deli etmeğe | *kâfil. Hâkim dedi ki: — Peki iddian nedir? Çocuk se- nin değil mi? — Aman hâkim efendi, ne tuhaf tuhaf lâflar ediyorsunuz? Bu su. “aliniz cidden bana bir hakarettir. “Tabli benim çocuğum değil. Hem ben bütün bu işler kimin eli al- dından çıkıyor biliyorum. Şu Ma- Tuşka Kovrova yok mu işte or- 'dan.. O zaten parama göz dik . miştir. Filhakika ayda otuz iki Tüble kazanıyorum. Bu paranın on Tüblesile yetmiş beş kopiğini ve- 'Tirsem bana me kalır, rica ederim. Ben yamalı pantolonla gezmeğe maliküm olacağım, Maruşka da 'benim paramla * ipekliler giyip | süslenecek, —püslenecek! Oh ne | âlâ, hayır hayır tahammül edilir şey değil bul Hâkim tekrar sordu: — Belki bu çocük sendendir, he- 'e bir düşün taşın bakalım, belki hatırlarsın! Hiçbirşey — hatırlıyamam, Çünkü bunun üÜzerinde düşünmek bile beni çileden çıkarıyor. Amma Maruşka için — söyliyeyim: Onu görmek üzere bir defacık — evine gittim, Bir defa da birlikte tram- Vaya bindik, tabil tramvay para. “Sını ben verdim. Amma Maruşka “ile, bir gezmeye, bir de evine uğ- “fadım diye ömrümün sonuna ka- “dar bana aylık ödetmeğe kalk - z yal Bunları bana sor . *mak'ar bir fayda yok işte! | Hâkim: | — Eğer şüphelendiğin nokta - | 'lar varsa, ona bakar ve kıme ben- | 'zediğini çikarmağa uğraşırız, de- idi, | — Ne demek, tabli şüphe edi. iyorum. Amma siz nasıl isterseniz Ööyle hareket edin! Çocuğu getir- 'tin de bakın! Çocuk Maruşkanın — kucağında Ydi, kundaktan çıkarılıp hâkime TÜRK Sultanın tahsisatı meselesinde ba- — faettiğini anladı. Yani, Bizans İmparatoru padişahın cülüs mra- sında gönderdiği heyete; İstan bulda yanında emanet olarak du- 'an şehzade Orhana senevi veri- “den tahsisatın arttırılmasım Suk ftan Mehmetten talep için emir vermişti. Jnparator İlk defa hukuktan bahsetli. Rumelihisarı yerinin Bi- zans İmparatorluğu toprağı oldu- — göunu ileri sürdü ve işi daha ziyade karıştırmak için de bu toprağı Ve sümetine kiraladığını bil- k | | | kemenin neticesini bildireceğim. -— —— Son Telgrafın Tarihi Tefrikası” 101 TUNA BOYUNDA —— İmparator ilk defa hukuktan bahsetti doğru uzatıldı. Hâkim çocuğa ba- kıp 'dedi ki: — Küçüğün burnu tıpkı senin- kine benziyor. — Atffedersiniz bay hâkim, bu burunun benimkine benzediğini inkâr etmiyorum. Lâkin bir bur. nu benzediğine göre üç, hatta üç , buçük rublelik bir tahsisat vere- bilirim; amma, vücudünün başka bir yeri hiç benzemiyor,, ben es- merim, bu yumurcak kâğıt gibi bembeyaz. Yüzü de benimki gibi solgun., Bir veya iki ruble de bu- nun için veririm, daha ne istiyor. sunuz? O zaman hâkim dedi ki: — Evet müşabehetler dajma te- reddüt uyandırır. -Lâkin bunun burnu tamamile sana benziyor. — İyi amma, bir burunun ben- zemesile iş bitmez ki. Burnum benziyor, delikleri -benzemiyor işte onunkiler ufacık. Bu kadar küçük delikler için bir ruble bile vermem. Şimdi bay hâkim bana müsaade edin de gideyim; işim- den gücümden oluyorum. Boş ye. re burada beklemiyeyim. Lâkin hâkim: — Biraz bekle! dedi. Şimdi mah- Nihayet mahkeme kararını teb- | Bğ etti: Volodka'nın maaşınn üç- te biri kesilecek ve bu para Ma. ruşka ile çocuğa verilecek. Genç baba kararı dinledikten sonra hâkime: — Kiısmetiniz açık, — talihiniz parlak olsun bay — hâkim, dedi, doğrusu bu iş beni baştan aşağı kadar harap ve hasta ediyor, haş- ça kalın! . (3 üncü sahifeden devam) büyük yavrumu ağlatma e mi?... diye son nefesini kallarımda ver. dil. Gece hep başucunda — durdum Bu beyaz örtüler —altında yatan zavallı kadın hayalında bir kere bile gülmemiş, kalbi erkeğinin seven sesile ısınmamıştı. Ona ya- pılacak en büyük iyilik Hulyaya ihtimamla bakmak, yavrusu uğ- runa hayatını veren aziz ölüyü mezarında olsun mes'ut etmekti. Ertesi gün göz yaşları arasında, onu Ortaköy sırtlarındaki ebedi yuvasına biraktık ve © günden sonra çocuğuma bütün bir şef- katle sarıldım. Şimdi her bayram, kândil gün. leri baba kız talihsiz Samimeciği ziyarete gidiyoruz. Orada, başu- cunda sıcak gözyaşlarile ağlaşarak oturuyoruz, Dönerken kızım ken- di elile topladığı kır çiçeklerini yavaşça mezarının üstüne bırakı. yor ve sonra incecik sesile: e— Anneciğim sen hep rahat, mes'ut uyu e mi?. Babam beni çok, hem pek çok seviyor artık!. diye hıçkırarak yalvarıyor. Kızı- mın sesi büsbütün gözlerimden yaş düşürüver ve kara, — soğuk topraklara bakarak: «— Ah Samime ben seni sev- mesini, kıymetini ebediyyen kay- bettikten sonra öğrendim!..» Diye inliyorum!.. ORDULARI ! dirdi. Venediklileri de işe karıştı- rıyordu. O vakitler Venedik hükü- meti, bugünkü İngiltere gibi müs- temlekelerile kuvvetli donanma- | değil, benimdir. Çünkü, Anadolu | Miısırın ugün Oyna- dığı Büyük Rol Mısırın coğrafi ehemmiyeti ve iktısadi sahada haiz olduğu mevki, bütün gözleri Nil vâdisine ve Süveyşe çevirmektedir kdenizde mühim iskelesi - lan İskenderiyenin son gün- lerde birkaç defa bombardı: edilerek, bu tarihi şehvin tah edilmesi üzerine Mısırın terini ve coğrafi ehemmiyetinden bahset- meğe lüzüm gördük, Afrika kıt'asın.n şimali şarki kö- | gesinden ibaret ve şark) şimali u- cundan Asya kıt'asına bağlı bu- dunan bu büyük toprak pçrçasi esasen kuru bir çöl ise de, birçok yerlerinin umranma Nil nehri se- bep olmuştur. Misir arazısi: Asvan şelâlesin- den deniz boyuna kedar olan u- zunluğu 800 ve eni 500 kilometre dir. Şimzlen Akdenizle, garben Berka ve Sahrayikebir yani Libya çöliyle, cenuben Nüube ile, şarkan | dahi Bahriahmerle ve Sina şibib- ceziresile mahduttur. —- Nil boyunca uzanan arazinin üç buçuk milyon mü meskün olup bunun üçte ikisi mezrudur. Hiçbir memlekette zer- iyat bu nisbeti bulmamıştır. Bun- dan dolayıdır ki, Mısıra Avrupa- hlaz «dünyanın erzak amnbarı» der- lerdi. ağlar ve nehirler: Nil nehri (Nube) den Mısıra girdiği za- mat iki sıra dağlar ve tepelerin a- rasından geçer, Bu iki eilsile ara- gındaki vadi ancak üç dört kile- metre genişliğindedir. (Esna) kasabasına kadar 160 kilometrelik mesafede bu darlık devam eder, Buradan Kanaya ka- dar genişliği W-12 kilometre ara- sında artar. (Kana) dan Kahireye kadar oları üçüncü kısmı 20-25 ki- lometre aralarında bir genişlikte dir. Feyezanında Nilin suları bü- tün vadiyi tedricen ve hiç bir za- Tar vermeden istilâ eder ve âdeta bir bortan dolabından su dökülür gibi sular. Marülya — Yukarı Misir, Misrisüflü — aşağ Misir diye ikiye ayrılan bu arazide yukarı Misirm mamur ve meskün yerleri ancak Nilin geçtiği vadilerden i- barettir. Nehrin sağ yani şark tar rafındaki dağlar granit ve kilsten #baret ve çıplak olup nehrin ke- narına kadar uzanır. r şeklini alır. Büyük kolların biri Dimyatta, diğeri Reşidde Akdeni- ze dökülür. ecrayi Nilin sağ taradında ya- ni Nil vadisi ile Bahriahmer arasındaki yerler kuru ve taşlık bir takım dağ ve tepelerden ibaret çok ıssız bir yer olduğu gibi, va- dinin sol tarafındaki yerler dabi Sahrayikebirin bir kasmını teşkil eden susuz bir çöl halindedir. Bu vadinin garp cihetinde meş- hur (Süveyş) kanalı açılarak Ak- Bizans İmparâtoru ile Venedik hükümeti padişalrın bu haberi zerine yelkenleri suya indirmiş- lerdi. Derhal cemileler, ricalar yoyluna gitti. Padişaha, Türk ordusuna tevzi edilmek Üzere en nefis yemekler ve erzak verildi. Fakat ricalar ve tabasbüslar kâr etmedi. Sultan Mehmedin kasdi kat'i idi. Pederinin vasiyeti vardı. Pederi Sultan Murad, oğluna şöy- le demişti: — Oğlum, ilk işin Kostantiniye- yi fethetmektir. Padişah, imparatorun murub- baslarını cevaben gunları söyle mişti; — Düşmana karşı giden ecde- dımı geçirmemek için kendi se deflerinin ne yapageldiklerini w mutmasın. Pederim Varnaya gi- derken gördüğü münasebetsizlik- ler üzerine bağon ekde etmeğe yemin etmişti. Ben, anı lera ed- yorum. Zaten Boğaz imparatorun sahili mah meşruumdur. Rümeli sabili ise sahibi tarafından terko- denizle Kızıldeni leştirmiş ve soy Çöl, kuru ve mahsulsö: dir. Mosırın bütün mamurele feyezanı, başka nehirlerin taşma- sına bencemez. Ve hiçbir zaman şiddet ve hücumla gelip hasar ve ziğan vermez. Bilâkis tedricen ve sükünetle yükselmeğe başlar; ya- tağından dışarı çıkan ve taşan su- ları toprak derhal sünger gibi - çer; bu sırada bentlerin kapıları açılır, büyük cetveller ondan da- ha küçüklerine yayılır ve bu su- retle halk büyük bir sevinç içinde bütün araziyi sular, Feyecanın faz- | lası hiçbir zaman zarar vermeyip bilâkis bereket ve mahsul artar. klim ve havası: İskenderiye ile Kahirenin ve yukarı Mi- sırın havası arasında büyük fark vardır. İskenderiyede ve Akdeniz sahilinde hararet kışın 10 a düşer. | Bazan iki - üç dereceye düştüğü ve çok soğuk olduğu da vakidir. Yazın gölgede 35-38 dereceyi bu- lur. Kahirede ise hararet kışın 15 den aşağı düşmez ve yazın hararet gölgede 3040 irasıhdadır. Yukarı Misırda kışın'daima 20 den yukarı, yazın gölgede 40-45 derecedir. İskenderiyede kışın sabahlan ak- şama kadar yağmur yağdığı gün- ler olur. Mısırın havasi yabistir. Masır havasının en ağır zamanı, Nilin taştığı aylardır. Bu mevsim senenin en sıcak ayları olan hazi- Tan, temimuz ve ağustos aylarıdır. Bereket versin ki, bu aylarda da- ima şimali garbi rüzgârı eser ve harareti tadil eder. Teşrinisanide sular çekilmeğe başlar, Şubata ka- dar hava mutedildir. En s:kıcı ha- va marttan hazirana kadar devam eden 've çölden esen bir sacak rüz- gârdır ki, kırmızı bulut şeklinde kumları sürükleyip, yerlilerin bi- le tahammül edemiyecekleri bir hararet ve sıkıntı tevlit eder. He- le yukarı Mısında bazan 0 mev- simde (Sümum) denilen tehlikeli bir rüzgâr dahi eser, bu rüzgüra tatulanlar zehirlenir. Fakat, ara- sıra esen Sümum rüzgüârn ancak yyarım saat kadar devam eder. O saatte herkes kapalı bir yende sak- lanmağa ve bu meş'um ve tehli- keli rüzgürdan sakınmağa mecbur olur. lunmuş, sahibe muhtaçtır. Bögün © dahi benim demektir. Dört ay gibi kısa bir zamanda Rumelâhisarının inşaatı bitti. Top- larla teçhiz olundu. İçerisine âi- lelerile birlikte kale muhafızları yerleştirildi. Padişah kale bitinceye kadar ba- şında durmuştu. Kış gelmişti. Ka- le de bittiği cihetle Edirneye dön- dü. Rumeli hisarı yapılırken etraf- tan ve İstanbul kaleleri haricinde birçok husümet eserleri görüldü. Rumlar amclelere hücum ederler- di. Bunun üzerine Türkler bütün etvarı bükümleri altına aklılar. Fırtınanın - önünü almak için İmparatorun ittihaz ettiği tedbir- ler içinde içleri altınla dolmuş bar Jıkların veziriazam Halil paşaya gönderildiği rivayeti de — vandır. Bizim müverrihlerimiz bunu Ha- Kil paşanın sebeb felâketi maka- mında görmek istemişlerdir. Halbuki Halil paşaya padişatıımı hüsumetinin asıl esbabı malüm- | kendisinin | dur. Sultan Mehmet, ısırın serveti ve mahsulü: Nil izünden Misinda scnede kerer mahsul alınır Münra en bü- yük servet getiren şeyler: Pamuk, şeker kamışı ve pirinçlir. — Mısır pamuğu Hdiv Mehmet Ali paşa zamanından evvel M.srda meç - huldü. Mehmet Ali paşa pamuk i teerübesi yapmiş ve bu yüz- kele her yıl gitlikçe bir servet kalmıştır. pamuk Ahracatı, ön beş | Seze evvelki bir istatistiğe göre on beş milyon Misir Jirası, yan li milyon Türk liras:- dır, Misır şekeri ihracı da © tarih- te senevi üç milyon Misır lirası tutuyordu. Ticaretin kısmı azami İskenderiyo ve ikinci - derecede Reşid ve Portaait iskele- lerinden olur. Bu iskelelerden Ka- hireye bir demiryolu vardr. Mısrı ise demiryolları ağ şeklin- de her tarafa yayılır. Mısırın Üca- reti pek işlek ve halk 'bu yüzden çok zangindir. h n asurda Mehmet Ali pa- Ş4 zamanında maarife ehem> miyet venilmiş ve o agaman Kahi- rede mükemdmel bir harbiye mek- tebi, tıbbiye, cenrabiye, riyaziye, zirsat, bukuk, fen mektepleri 2- çılmıştır. En büyük ilim merktai (Ezher Camii) dir; Burada üç bini | mütecaviz müderris ve on binden | fazla talebe vandır. Burası, Misirli. | İarın hâlâ en büyük ilim ve irfan müessesesidir. Mısırlıların İsken- deriyede bir denizcilik mektebi de verdir. Büyük — köylende ilk mektepler açılmaktadır. Mısır hü- kümetinin bir istatistiğine göre bütün Mısır havalisinde 2200 mek- tep vardır ki bunlar Misır maarif idaresi altındadır. Bunlardan baş- ka 70 i mütecaviz ecnebi mektebi vardır. üfus ve kasabaları: Misırm 1897 senesi istatistiğine göre doküz buçuk milyon nüfusu var- dı. O tarihten on beş sene sonra yapılan dir nüfus yoklamazında Üç milyon nüfusun arttığı görük müştür. Mısırın bugünkü nüfusu- nun o zamandanberi daba ziyade arttığı ve on beş milyonu buldu- Bu muhakkaktır. 7 Misir halkı Araptır. Halk Kıbt ve Arap olarak iki kıtımdır. Yüz- de doksanı müslüman ve sünnidir. Mısırda kırk bin kadar Yahudi ve yüz bine yakın da ecnebi vardır. Pellâhlar çölde seyyar halinde o- lap bunların hakiki sayımı yap- lamamıştır. «Fellâh» arapça çiftçi demektir. Habbuki Mısırda Fellâhlar bir cin- siyet teçkil etmişlerdir. Arapça konuştukları halde s#âmaca ve ah- lâkça onlardan çok farklıdırlar ve K:bt kavmine daha çok benzerler, Mısırda kıbtıların yekünu yarım (Devamı 6 ımcı sahifede) hal'ı ve sıkı bir vesayet altına vaz'ı ile Sultan Muradın ikinci defa - larak cülüsuna Halil paşanın se- bep olduğunu bilir, intikam ala- cağımı bile ketmetmezdi. Balıklar meselesine gelince, Al imparatoru haraca bağlamışlardı. Bu gibi hediyeler ve takdimler â- det hükmüne girmişti. Bu gibi alışlar rüşvet sayılmaz- di Sebebi de Sokullara varıncıya kadar devlet erkânının ecnebi hü- kümetlerini, bilhassa Avusturya krallarını, Almanya imparatorla- rın: muayyen para İtasına mecbur. etmeleridir. Gece yarıları Halil paşanın hu- zura celbedilmesi, gelen Halil pa- şanrın nakdi meveudile mücevhe- Tatını abp gitmesi, Sultan Moh-> medin bunları iade ile yalnız se- | Gikane hizmet emrile iktifa eyle mesi gibi icatlara ciddi nazarla bakmak bile caiz değildir. Sultan Mehmet ile Zağnos pe- ga birbirine bağlıydılar. Samimi öktetidnakaiüe paşadanberi veziriazamlar güya | j | LONUN | Yaşanmış Ask ve Macera tlatıraları Hayatını Anlatıyorum ! Yazan: HALÜK CEMAL '“Bırakınız beni..,, diye çırpı çırpına kollarından kurtuldu «— Bu; ilk başbaşa kaldığımız gece Müjgân.. diyordu. İkinci sa- adet akşamımız da düğün gecemiz olacak değil mi?.» Bir anda kendimi beyaz tüller | içinde gelinlik elbisesile gördüm. Bu mes'ut hayalin yanında demin aynada, başucumda seyrettiğim o- nun gölgesi vardı!. Ayni sıcaklıkla devam etti: — Kalblerimizde çarpan sevgiyi o gece dudaklarımızla içeceğiz.. Da- marlarımızda ayni ateşle dolaşan kanı birbirimizin kucağında eri- tecğeiz.. Bu sevgi bize; meşru yu- “vamıza ibrişim yüzlü, gül dudaklı, şil gözlü bebekler hediye ede- kendimi küçücük bir beşi- | ğin üstüne eğilmiş, dünyanın en | Mes'ut, küçük annesi tasavvur & diyordum!. Bunları söylerken biraz daha ya- nıma sokulmuştu. Saçlarımı ok- gıyan eli yavaş yavaş enseme Indi.| Yüzümü, çenemi sevmeğe başla- dı. Bu el beni gaşyediyordu, Tek- mil korkum buhar gibi uçnruştu. Eğildi. Kulağımın dibinde daha yavaş iki cümle fısıldadı. Sonra yüzümde bir tüy ucu ge- ziniyormuş gibi nefesinin yürü- düğünü hissettim. Ürperip başımı | geri almak, kaçmak isterken bir- den beni kendine çekti. Kuvvetli kolları demirren bir kıskaç gibi vü- cuüdümü sararken alev dudakları dudaklarımı aldı ve., öptü. Öptü.. Dudaklarımın üzerindeki ateç bir anda tâ içime yayıldı. Gözka- paklarım ağır ağır kapanıp az da- ha bu beyıltıcı hisle kendimden geçerken bütün bir mukavemetle silkindim: «— Bırakınız beni., — birakınıt beni!.» diye çırpına çırpına kob larından kurtuldum. Bu ©o kadar bekler madığım birşeydi girerken iki aydır tabi bir insiyakla çekinmiştim. Fakat deminki hayat, hayal dolu cümleleri, her zamanki munis, muti hali en küçük tereddüt bile birakmamış, itlmadım öyle kuv- vetlenmişti ki.. Şimdi bu fena ha- reket sevgim için afledilmez, en zalim bir darbe oldu. Dudağımda- ki sert temas; masum aşkımın üs- tüne indirilmiş en kıyıcı bir t kat gibi kalbimde şakladı ve içim- de.. tâ içimde lâstik gibi bir şey çekilip koptu!, Çılgın gibi yanın- dan sıyrılarak şezlongün dibine kaçtım, ağlamağa başladım. Biraz evyel, daha birkaç dakika önce en temiz hislerle sevinen, hulyalar kuran, mes'ut olan ben saniyede değişmiş, ne yaptığını, ne yapacağını bilmiyerek ağlıyot- düm, Bir anda hiçe indirilen on yedi | yaş kızlığımın iffetile, utangaçlığı ile façkırıyordum!. Hemen yanma geldi. Elleri kol- larına uzanıyor, yine sarmak &- tiyordu!. Yaşlı gözlerimle, merhamet et- | mesini yalvarır gibi bir istimdat mazarile baktım. Fakat ö artık mer- hameti, şefkati düşünemiyecek | yet Zağnos paşanın padişahın da- madı olması neticesi edgildi. Zağnos paşe, padişah nezdinde pek tatlı olan bazı barisane âmali tahrik ile gözüne girmeğe muvaf- fak olması idi, Bu sebeple her ikisi de Halil pa- şaya garaz bağlamışlardı. İlk fır- sattan istifade edip yok edecek- deri muhakkaktı. Halil paşa, bunu pekâlâ biliyor- du. Bunun için hulüs iera etmek Üzere müverrihlerin icat ettikleri yavan iddialardan Osmanlı tarihi- ni tecrit etmek lüzumdar, Meselâ; muhasara —esnasında şehrin balkı meyus olarak tesli- me hazırlanmışken Halil paşanın İmparatora sebat tavsiyesi bun dan sarfınazar etmiş oldukları gi- bi isnatlar tarih sahifelerine dence | lâyık görülmemelidir, İ Sultan Mehmet, Halil paşadan korkardı. Çünkü Halil paşa yeni- Çeri ocağının esasını kurmuş, son- ra Anadolu Türklerinin en asfl bir ailesine mensuptu. Adeta devleti CArkasş Varı No. kadar bamrbaşka bir haldeydi. Yi zü, gözleri değişmiş, dud fırtınalarla buruşmuş: «— Müjgân.. Müjgân., — Kaçi benden!.. Diyor ve yine öpmek istiyord Bu muamelesinde, yartıcı bi mmunda ısrarı bütün varlığımı hif dehaş etti. İçim büsbütün acı b nefretle doldu. Hızla ayağa Xap fırlıyarak kapıya koştum. Fakat bir hamlede yetişti Tumu kesti. Üzerime atıl.rken B Birdim: *— Birakın beni Hikmet Bef Yoksa şimdi haykırırım!.» Sesimin dehşetinden kendim le ürkmüştüm. Olduğu yerde | reketsiz kald ğını, kollarının yı düştüğünü görebildim. Sonrı Bgun, harap kendimi şezlonga Şimdi artık sarsıla sarsıla aği kadife örtülerin üstüne yüzüki yun kapanmış bir çocuk gibi gi leyanla, feveranla hıçkırzyordı Böyle ne kadar zaman geçti bil miyorum. Sesini başucumda tim, Deminki katil ahenk yı nüvaziş derecesine yükselmiş bİf sada ve lâtifeâmiz bir eda ile: —A. aa. Çocuk.. diyordu. Jyapıyorsun.. Deli mi oluya yavrucuğum?!> * e— Bir parçacık seni sevmek termemin b ukadar üzeceğini, latacağım — bilseydim hiç yaptf miydim?.» Ve yanıma oturmuş teskine, turmağa çalışıyordu. Mendilile lerimi silmek istiyor, eliyle larımı, yanaklarımı okşüyor, zamanki 0 yumuşak sesi, o tesel hararetile: * »« Haydi-arişk sus... Çocul bırak bakayım., diyondu. Sen saf den çok saf bir kızsın., İnsan & küçücük -puseden, hem; sevgilisi A yavrucuğum' Ben sevgiyi, aşkımı koklununck solacak manolyalar gibi bayaz temiz biliyordum. (Arkası var) Sağa: 1 — Sım gülibiyet (İki kelime), San'at mahsulü, halk, 3 -- Vakii, maz kildiran, 4 — Lüzumsuz, hat ma, 5 — Avrupada bir nehir, € — Yiyeceklerimizden, başına M ve ederseniz, — Rümco göz — münanil gelir, 7 — Derviş, birdenbire, & — mek, 9 — İkram eimek, saymak. 10 ” “Yüzümüzün bir kısına, erkek keçi. Yırkarıdan Aşağı: 1 — Bakmak, mehlap, 2 — Tam Tinde — dürmük, avuç içi. 3 — Derhik yamaza dürmük, 4 — Anadoluda BF nehir, istida, $ — Emmeklen — emtifi 6 — Bir harfin okunuşu, muvakkatef teslim etmek, 7 — Öteki dünya, Mf7 zet, 8 — Aile, bir harfin okunuğu. ?0 Başına K ilüve ederseniz söz olur, dat, 10 — Göz Boyası, geri vermek: FELSEEN. 3E>t€l | | PP 3o