SUUT LA NİŞMESELELERİ. » | #RUSYA ile YALMANYA kalAn: Ali Kemal SUNMAN| Vülanra tözelenen bir bahis de 1 t Almanıya ile Svyet Rusya- fası açılıyor. Bunu teyit eder ayıalar da dönüyor. Fa» teyfiyet şayia hudullarından gibi değil, Dünya matbuatı ibir sermaye olan bu bahse Bonra nasıl devam edileceği tafa dursun, Sovyet Rusya- Almanyada da, çok eskiden- İlküküm sürmüş olan Sovyet- in. dostluğu fikrinin seneler- onra filiyatta bugünkü şekle vekayün cereyanı ile ol- bir keyfiyettir. Bunu hatır- ta hâdisat nasıl birer âmil g bu fikri ötedenberi ya- r da onu tatbikat sahasın- Örmek emelinden kendilerini mışlardır. Bugünkü Alman- ti Kayzer Almanyasının ha- düşmemeğe dikkat ediyor. nan Bismarkın o kadar çok iyet verdiği Rus dostluğu- dan Kayzer ihmal etmiş- hata olmuş. irkın şahsiyetini, siyaseti- derece takdir ederek onun u esasları gözününden u- ; bak istiyen şimdiki Alman- Çin ise Sövyet Rusya ile dost- devam ettirmek mülâhazası e uzağa atalacak gibi görün- Â 'et - Alman münasebatın- uzaklaşmış vekayil teki etmeğe çalışırken bariz ola- dini gösteren şöyle bir nokta Kayzer ile vükelâsı Rus dost- hu ihmal etmiş olsalar bile İt yine büsbütün bir tarafa bı- Mamıçlar, Rusyadan emin o- çarelerini - aramışlardır. ki siyasetin böyle değiş- bir takım esasları var. Bun- coğrafyaya ve daha birçok ve istinat ediyor. Bugün, n kendisinden o kadar t çok bahsettirmekte olma- n siyasetinin anaâ hatları göz den uzak tutulmamağa çalı- n nedendir?. Coğrafyanın ve birçok sebeplerin icaplarını ikta o devlet adamımın ü- yan kiymetinden. a 1â Almanya için Fransayı Mlüp ettikten sonra uzun bir devri lâzımdır; diyor. Çün- Almanyanın ikti inkişafı buna lüzüm var. Konşuları- aleyhine olarak hudutlarını Ha genişletmek Alman- ih hakiki menfaatlerine uygun dir. Bismark buna da iyiden * |ç" kani bulunuyor. 'a Rusya ile Almanyanın a- Mdaki dostlük öyle yeni g, Tetildir. İki memleketin mü- leri her süretle eskidir. ille Prusya krallığı ile Ruıyı arasında yerleşmi İluk vardı. Sonra Almanya ıııı— FNarluk olunca Kayver ile Ça- Ellkeleri arasında da bu dost- A devamlı bir halo getirmek ı için en büyük emel ol- un bir maksadı da İtalya ile M münasebat; pek ileri 8 'olmuş ve malâzn bulunduğu Almanya, Avusturya, İtak lrasında 1862 de Bismarkın ile aktedilen ittifak 914 kadar Avrupa sulhunda 'ne teşkil edebilmiştir. N1 de mağlüp olan Fransanın DEBİ ROMAN: 39 L Bismark'ın vaktiyle koy- duğu esas şu idi: Prusya ile Rusya arasındaki cs- ki dostluğu Almanya İm- paratorluğunun da devam ettirmesi. Dir gün..kendini toplıyarak Al- manyadan intikam almak istiye- ceğini Bismark çok düşümmüş ola- cak ki şu iki esası da göz önünden uzak bulundurmamış: Fransa ile bir gün ittifak ede- bilecek olanlar kimlerdir?. Onlar- la Almanyanın arasında dostluğu ileri götürerek böyle bic ittifaka meydan vermemek, bir; mağlüp Fransanın da gözlerini Avrupa haricindeki yerlere çevirterek müstemlekeler edinmesine yardım etmek, iki. Acaba bu devlet adamı daha uzun zaman iktidar mevkiinde ka- labilseydi ve ömrü de vofa etsey- di Avrupa ne olacaktı?. Uzun bir sulh devri temin ederek Alman- yayı iktisaden kuvyetlendirmek istiyen Bismark için tabiidir ki memleketinin askerlikçe de — bir kat daha küvvetli bulunması el- zemdi. Bismarkın başlıca endişe- leri şu olmuş: Fransanın intikam almak için hazırlanması, Rusyada da İslav birliği kurmak emelinde olanların fasliyeti Bismark bir gün artık koca im- paratorluğun (daresinden uzaklaş- tı Vekayi başka şekillere girdi. Lâkin Avrupanın ortasındaki Al- manya için onun miras bıraktığı fikirlerden örnek almak her vakit mevzuu bahsolmaktadır. HALK ÜTUNU. İş Ve İşçi Arıyanlar, Lise gön sinifini ikmal elmiş genç bir kız resmi ve husüsl mücı iş aramaktadır. İş sahiplerinin Telgraf Halk sütünu vasıtasiyle (Sa- miye) İsmine — müracaatları rica olu- nur, . arıyan bir. genç İşsiz 23 yaşında bir gencim. —Tahsi- | Pim Lise ikidir Askerli yoktur. Münasip bi pabileceğim işler yazı işleri, okul kâtipliği, bir sinemayı idare edebilirim. Reklâımcılıktan, füm- veznedarlık leyi çalıştırabilirlm, taşraya — giderim. Kapıcılık, evraz pastacılığı gibi işlere de talibim. Lütfer Son Telgraf Halk süturünda Talihsiz Tumuzuna müra- cant olunmasını dileri: Te ile kallük ekamiş çar Tışkan bir genç iş arıyor Lise 11 geei sinıfına terfi etmiş, ça- lışkan, zeki ve yazısı, iladesi düzgün Bir genç, kanaatkür bi ücretle tica- rethane, yazıhüne ve husüsl — mücsşe- solerde bir İğ aramaktadır. Talip olan- ların lötfen San Telgraf Halk — Sütu- nunda İbrohim'e yazmaları rica olun- maktadır. Ders vermek istiyen bir zat Yüksek ve temiz bir sileye mensup yaşlı bir zat alle nezdinde cocuklara Türkçe Franmata ve piyano — deraleri vermeyi ve terbiyeleriyle meşgul oler mayı arzu eder, Taşraya da — gider, Arzu edenlerin H. R rümüziyle Son Telgraf güzelesine müracastları - rica olunur. Bir elektrik işçisi aranıyor Elektrik tesisatı ve montaj işlerine kakkiyle vükıf bir Elekirik montörü. ih vardır, 4 üncü Vakıf Han 0 12 yemüirscaşi. Sir Cinayet Davası N Var, Viyana ev işleri eaâik n çıktım, e melendinin yanında, Beni, ) buraya getirimişti. € konuşuşu herkesin wa- k çekiyordu. Güzel, ahenkli söylüyordu. im sorgusuna geçti: Şükriyeyi tanıyorsumuz — ve OMda çalışıyorsunuz. Evet lanayorum. — Yanında ,—_.ll_ sölru Yazan : ETEM İZZET BENİCE — Ne iş yapyordunuz? — Konaktaki bütün servis iş- lerine ben nezaret ediyordum. — Ne şartla yanında uluruyor- dunuz? | — Aylıkla ve 10 senelik kont- ratla.. — Kaç lira aylığınız var?. — Altmış Türk lirası, Fakat ha- nimefendi çok bulşiş verirlerdi. Yiyeceğim, giyeceğim de tabü ken- dilerinden, — Şimdi burada mısmız?, — Evet, oradayım, İri kirpikli, bol kaşlı, mehinp- tan çalınınış gibi ışıklı bir maviye boğulmuş gözlerini hâkimin göz- lerinden hiç ayırmıyordu. Pembeye, yakın teni sanki her biraz daha Ka 'Son | ilişiğim | İstanbul sayfiyeleri Pendik, ötedenberi İstan- bulun sapfiye yerleri arasın- dadır. Fakat, bu sene, şehrin bu azak semti, daha çok ka- dabalık oldu. O civarda otu- sanlar biliyor ve görüyorlar ki, Pendik, gittikçe daha faz- la rağbet bulan bir sayfiye yeri olmaktadır. Pendiğin bir kusurunu aramak lâzamsa, şunlar söylenebilir: Pendikte oturacak az ev vardır. Meselâ, bu sene, Pen- dikte ev tutmak istiyen bir | çok uatandaşlar, geç kaldık- ları için, elleri boş dönmüş- lerdir. Bu semtte asıl şikâyet şa noktada toplanıyor: Pen- diğin evleri, ekseriya sıhhi değildir. Köyün içinde bir | çok ahırlar vardır. Bu ahır- lar, evlere çok yakındır. Bu | ahırlardan koku intişar et- | mekte ve civarda oturanları rahatsız etmektedir. Ve bit- tabi, bu pislik sinek te topla- lamaktadır. Pendiğin, müstakbel imar plânında alacağı şekli şüphe- siz bilmiyoruz. Fakat, Bele- bu güzel sayfiye mahalli için, şimdiden bazı tedbirler alabilir, kanaatin- deyiz. Herhalde, * Pendikte, iskân meselesi, daha sıhhi | şartlar altında ıslaha muh- | taçtır. Eğer, Pendikle, işaret | ettiğimiz bu sıhhi vaziyet, | düzeltilecek olursa, şehrin bu semti, daha büyük bir rağbet görecek, İstanbul mâmur, gü- zel ve ııyııı zamanda zengin bir sayfiye köyü daha kaza- " BÜRHAN CEVAT |— Adliyeye müba- şir alınıyor Adliyede münhal biner — kuruş| | möaşlı mübaşirliklere ayın 27 sinde | yapılacak bir müsabaka imtâhanile mübâşir ahnacaktır. DOKTOR chekliğ İhtiyarın yemeği ihtiyarlıkta —dişler aşınır, ya- hut büsbütün dökülür. Zaten ha- züm Cihazı da artık yorgün bu- kunduğu için, ihtiyarın — yiyeceği şeyler, bünyesine göre mühim bir mesele Veşkil eder. Fakat gu — vardır ki, İhtiyarın vücudünde her yaşlan ziyade u- müumi zaaf hâsıl olduğu için, ona besleyim yemekler yedirmiye e- hemmiyet vermelidir. Yalnız ih- tiyarlara çocuklar - gibi takayyüt gözlermek Tâzımdır. — İhtiyarlıkla sun'1 dişlerin hizmeti olabilir. Lâ- kin dahili Aza yaşla yıprandığı için yediklerini — iyice hazmede- mezler. Bu sebeplen İhtiyarlara verile- vek muügaddi yemekler çifinenme- si kolay ve yümuşak olmalı. - Et, €et suyu, sebze ezmeri, pişmiş mey- va, az pişmiş yumurta, muhallebi, balık vesaire gibi.. Tuzu, biberi, baharı fazla olursa, ihtiyarlar için beleşiyordu. Hâkim suçluyu gös- tererek sordu: — Zomiyor musunuz?, Genç ve güzel kadın Vedada baktı, sonra, — Evet tanıyorum.. Diyerek ilâve etti: — Hanımı öldüren adam. Ve- | dat. — Kendisini ne vakit tanıdınız? — Eve gelip gittikçe. | — Konuşuyor muydunuz? — Hayır, hiç konuşmadım. — Ahbaplığınız filân yok.. | — Yok!. | — Vedatla Şükriyenin konuş- | lerde bulunduğunu siz düymüş- rdi öyle söyledi doğru | Genç kadın düşünerek — cevap verdi: — Evet.. doğradur. | — Ne işittinizse söyleyiniz? — Vedat, bir gün sabahtan e- | ve gelmişti. Mavi salonda hanım- la uzün uzün konüştüler. Yemek | vakti geldi. sör- | MAHKEMELERDE: Bir otobüs kazasının acıklı hikâyesi “Şimdi, her bayram ve kandil gün- leri onun ziyaretine gidiyoruz,, —_I_î Yazan: HALÜK CEMAL :t:ı Adliyenin tenha bir akşam sa- ati idi. Mahkemelerde çalışma bit- miş, yalmız Ağırcezada üç dava kalmıştı. Gittikçe boşlaşan kari - dorlarda tek tük gölgeler dola . şıyor, birkaç kişi sıralarını bek - liyorlardı. İleride tahta bir kane- "perün üstünde temiz kıyafetli, or- ta yaşlı bir adam başını ellerinin arasına slmış dalgın dalgın düşü. niyor, ara sıra yanında ovnıyan küçük bir rocuğa bakıvordu. Bu; | sarı bukla saçlı, minik yüzlü beş, altı yaşlarında bir kızdı. Cıvıl e- vıl konuşuyordu. şakrak sesi, areketleri, küçük gülüşleri ko * oyalıyordu. Gayri ib onlara takıldı ve sonra, bu dalgın, durgun adamla masum yavruyu Adliyeye getiren vak'ayı öğrenmek arzusile yan . larına oturup ahbaplığa başladım. Sordum. Muhatabım gazeteci ol- duğumu öğrenince müteessir, tit- rek bir sesle: *—'Belki hatırlarsınız dedi. Ge- çen yıl Harbiyede bir otobüs ka. zası olmuştu. İşte o hâdisenin mu- hâkemesi için ara sıra buraya ge- liyoruz. Bir otobüs kazasının belki sizce — ehemmiyeti — olrmyabilir. Çünkü gündelik hayatımızda ka- zalar o kadar çok ki.. Hergün ga- zetelerde görüp geçiyoruz. Fakat bu vak's benim için ömrümün en unutulmaz hâdisesi, yeni bir dö- nüm tarihidir. Bakınız anlatayım size... Bunları söylerken hâlâ kazanın dehşeti içinde — yaşıyormuş gibi titriyordu. — Birer sigara yaktık. Sonra yavaş yavaş anlatmağa baş. ladı: *— Ben bir İstübul genciyim. Yüksek Muallim Mektebini ik - malden sozta ailemin ısrarile, A- nadoludan gelen uzak bir akraba kızı ile evlendirildim. Benden çok küçük yaşta bülunan karım gö Tünüşte güzel, gürbüz bir van ço- cuğu İdi. Fakat dümdüz, tahsilsiz bir kadındı. «O» hayatı ev işlerine bakıp, yemek pişirmek, sofra kur- mak, yatak düzeltmekten ibaret” sanıyor ben ise ömrü his ve he- yecandan başka bir şey olarak tanımıyordum. Aramızdaki görüş, duyuş farkları çabucak meydana çıktı ve daha evliliğimizin İlk yı. lında onun benim ebedi kadınım, Tuhumun eşi kalmasına imkân bulunmadığını anladım. Fakat bir kere olan olmuş, aramıza bir de masum yavru karışmıştı.. Böylece ben evli olduğu halde yuhan yapyalnız kalmış bir erkok, © kurulmuş bir iş makinesi gibi; birbirinin ayni, sessiz, hareketsiz geçen dört yılı urkada bıraktık. Bu uzun — senelerde kaç kereler yuvayı kapayıp gitmeği, Sami - meden ayrlıp başka birisile ev - lenmeği düşündüm. Fakat onun ihtiyar annesi ölmüş — dünyada benden Laşka sevecek, bağlana . dum, Misafir için de servis yaptı rılacak mi?. Hanim çok heyecanlı di. Evet.. dedi. Sonra sofraya yalnız ikisi otur- dular. — Buşkaları da oturacaklar mı idi? — Ferdi Bey, Güzin Hanim, Matmazel Viktorya da ayni sofra- da yemek yerlerdi. — O gün yemediler mi? — Hayı — Niçli — Ferdi Bey gelmemişti, Ha- mimefendi Güzin ile Viktoryanın da ayrı salonda yemelerini söyle- tuklarına, hattâ- Vedadın tehdit- | diler. — Ferdi her vakit öğle yeme- iHinde evde bulunur muydu? — Bulunurdu. Gelmiyeceği za- man olursa telefon ederdi. — O gün gelmiyeceğini telefon etmiş miydi? — Ftmiş miydi bilmiyorum. — Bu noktayı bilmiyorsumuz demek? — Bilmiyorum. —'ler vakit telelen edip ötme- cak kimseşi kalmamıştı. Böyle bir kadını evden sokağa atmak, hem de kucağında çocuğu, yavrusu ile fırlatmak hem günah hem de bü- yük bir alçaklıktı. Onun için ar- tık mukadder yaşayışa hep ayak uydurmuya çalışıyorum. Bu basit kadının çocuğunu da sevmemiş- tim, Bazı geceler ağlıyan Hulyas nın sesi, hatta gülüşü bile sinir- lerime dokunur, kendimi yalnızca kahveye, sinemaya atardım. | — Yine böyle evden kaçtığım bir | tatil günü idi, Herkesin, akın akın | mesire yerlerine gittikleri sıcak yaz pazarında evde Samime ile Hulyanın manasız şakalaşmala - rından bunalmış, Mecidiye köyü- ne, gezmeğe çıkmıştım. Bir ga - zinoda oturdum. Kâh gülen, eğ- lenen insanları seyrederek, kâh yavrularını önlerine katmış, bire | birlerine sokulmuş mes'ut karı | kocalara gıp'a ile bakarak akşamı ettim. Muhitin sevinci, gazino - lardan taşan çalgı sesleri beni o. yalayacağı yerde Üüzmüş, ebedi yalnızlığımın ıztırabını daha art- tırmıştı. İçimde de o âne kadar hissetmediğim tuhaf bir duygu, fena bir âkıbetin hissi kablelvu - kuu baş kaldırmıştı. Akşam üstü iradesiz, ölçüsüz adımlarla eve döndüğüm zaman bu fena duygunun medlülü çıktı: Komşular telâtla ben! arıyorlardı. Bekçi hiç beklemediğim fena bir kaza haberini teessürle verdi: Çocuğu küçük el arabasile gez- dirmek için sokağa çıkaran ka - | rımla Hulyaya bir otobüsün çarp- | tığını, ikisinin de Etfal hastanesi. ne kaldırıldığını çekine çekine anlattı. Hemen hastaneye koştum: Kaza görünüşte hafif geçmişti. O- tobüsün bir dönemeçte köşeden çıkıp arabaya — temasile beraber Samime içindeki çocuğunu kap. mak için ileriye atılmış ve onu kurtarmak isterken kendisi yara- lanmıştı. Elleri, yüzü, başı sargı- lar içinde idi. Küçük Hulya anne- sinin bu hareketi ile hayatını kur. tarmış, ölümü bir iki yara ile at- “latmıştı. Fakat kocasından bula- madığı sevgiyi evlâdına veren za- vallı fedakâr kadın onu ölü zan. nediyor, buhranlar içinde haykı- rıyordu. Beni görünce büsbütün feryada — başladı. O güne kadar sessiz hali ve soluk rengi ile bir hayal kadar silik duran Samime yaralı bir ana kuş gibi bağırıyor: «— Hulyam... Yavrum benim!..> diye inliyerek yozganları didik - Hyordu!. Feryatlarını ancak ço - cuğu kolları arasına biraktıktan sonra dindirebildik. Ve ne yazık bu bırakış küçük yavrunun anne kucağındaki son saatleri — oldu: Samime aldık yaranın beyinde yaptığı bir ihtilâtla- biraz sonra öldü:. «— Cocuğumuza iyi bak Haldun.. Ağlatma onu... Boynu (Devamı 4 ünet sayfada) düğini bilir miydiniz? — Duyardım, yahut hanımelen- di söylerdi, Bilmez <m © vakit de sofra kurulur, fakat servis eksik yapılırdı. Hâkim bu nokta üzerinde daha fazla durmadı: — Vedat sofrada Şükriyeye ne söylüyordu?. — Seni öldüreceğim, kızını ka- çıracağım. diyordu. — Niçin bunları söylüyordu? r ıı......ıııııbqıın istiyor- du. Hanımefendi —— — İstediğin .ıııâı" ıınnıı yoktur, hem benden me ise * temeğe hakkın var. Diyordu. 20 yıl olmuş, gitmiş- sin, gelmemişsin ve., ben seni ay- | harca beklemişim, Fakat, Vedat, | kendi malları, evleri ve parası ol- | düğünü söylüyor, onların şimdi | daha çek değerlendiğini, iadesi ge- | zektiğini kuvvetle ihtar odiyordu. Vedat: — Hayır, böyle birşey söyleme- dim, Zaten söylenenlerin hepsi | zarında, dostluğuna her zaman Başmuhbarrirler Ne Diyorlar? İKDAM B. Abidin Baver «Türk — müsehdesi İsimli — bugünkü baş yı sanda: «Türkiye ile Almanya arasında teyit edilen eeki dastluk bütün dünyada bü- yük alâka ile karşılandı. Bu alâka pek tahildir; çünkü, Türkiye Cümhuriyeti, bugün devletler muvazenesinde, mü- him rkiyenin herhangi bir siyasl harekeli elbelle en büyük alâka — ile karşılanucaktır.» Diye başlamakta — ve - bilâhare iki memleket arasındaki dostluğu tobarüz ettirdiklen sonra şunları yazmaktadır: Exki silâh arkadaşı iki millet ara- sındaki döstlüğü teyit etmek için im- zalanan bu munhedeyi yanlış tefsir et- mek münamızdır. Bu vektin hedeli Tür- kiye ile Almanya acasındaki —anlaşa- mamazlığı kaldırıp Türk aulhünü — ve Yakın Şark sulhünü muhafaza etmek- tir. CUMHURİYET | «Türk — Alıman B. Nadir — Nadi «Üç gün evvel imzalanan Ankara paktı Türk ve Alman milletlerinin | Göklü ve n bir. döstlük duygusu | ile bağis bulundukl metli bir vesikadır. — Türk ve Alman milletleri tarihte biribirlerine karşı biç silâh çekmedi- ler, biribirlerinin düşmanı olmadılar! Diyoruz. Bu hâdisç iki milletin karşılıklı sem- patilerinden İleri gelmediği gibi bir testdü? pseri de değildir. Almanı Türe ke, Türkü Almana dost yapan daha Küvvetli tarihi, iktaradi ve coğrafi se- bepler vardır; Yakın Şarkın ve — Bal- kanların en büyük, en mütecanla, en dinamik devleti Türkiye, Almanya nü- kay- met verilecek bir varlık olduğu — gibi Orta Avrupanın en büyük, en müte- canis, en dinamik devleli Almanya da, bizim nazarımızda ayni şeydir. İşte realite budur ve başlıyalı - he- nüz iki sene olmuyan dünya faclasının kasa tarihine bir güz gezdirmekle, Türk — Alman münssebetlerinin bu- Kgün kavuştuğu müsbet neticeyi tabil hattâ zarürt bulmamak bilmem müm- kün müdür?.> YENİ SABAH | B. Hüseyin Cahlt Yalcın —«Rebin Amerikanın Ve gizmeisi aç Göneğisi üylesek. te ve «Amerikânın — bilfil! harbe girmesi | Avrupa mücadelerinin geticesi üzerin- de ne rul oymyacaktır? Bu rolün e- ehmmiyetini Mihver devletleri bile in- kâr etmiyorlar; harbin uzayacağını söylüyorlar,» demektedir. VATAN .| B. Ahmet Emin Yalman «Tan ye- vinde İlk parıllı islnlir bugünkü baş yaznında | «Çünkü bizce Türk — Alman paktı> | nin İmzAsI, yalnız iki memleketin mü- | nayebetlerine ait, münferil bir hüdise değildir. Dünya yüzündeki umuml in- Kişaflarla mühim alâkaları vardır. Da- ha ileri giderek diyeceğiz ki, bu pakt, harbin karanlıklarının ilk defa olarak yarılması, tan yerinde İlk panıltının belirmesi demektir. Niçin mi?, Bakınız anlatalım: Harp devirleri Dek tabi olarak yumruk de- virleridir. Böyle devizlerde komuşul- maz, kuvvetli olan zayıf gördüğüne e- mirlerini verir, sulh, emniyet günle- Tine mahsus karşılıklı — saygıya, harp zamanlarında tesadüf edilmez. Müşte- rek menfastlere elt icaplar böyle za- manlarda — müşterek bir irade ile ve tam bir eabir ve sükünetle totkik olum- maz. Her maksada en kestirme yoldan derhal varmağa — bakılır. İki taraftaki düşünce ve içtihat farklarına — kargı- liklı tahamül ve tesargüh gösterilmesi de harp zamanlarının kâri değildir. Halbuki Türk — Alman paktı, mü- zaviler grasında, — karşılıklı bir saygı | içinde adım adım müzakere edilen ve | hiç bir tarafın zoruna ve tazyikine |— 'Şolırin çöp dwdl dayanınıyarak —imza olunan bir vesi- kadır.» demektedir. yalan, fakat bu hiç burada işitme- diğim yalanlardan biri!, Dedi. Fakat hâkimin gözlerinde- ki huşunete bakarak daha fazla birşey söylemedi, Ve.. Matmazel devam etti: — Vedat sefrada çok asabi idi. | Gözleri dönük dönüktü. Öldürü- rüm seni.. derken yüzü mosmor oluyor, bakışlarından alev fişkı- rıyordu, Şükriye hanımelendi korku ve | “heyecan içindeydi. Sofrada da bay- aganlıklar geçirdiğini - hissediyor. | dum. Kibar kadın yalvarıyor. Göz- ayrıla aşrıla lerinde, — yaşlar Niçin beni bu kadar üzüyorsun Vedat, Sana ne fenalık “yaptım. Kader ve kısmet böyle imiş. Ben göradi bir başkasile evliyim. Yap- tığın doğru değil. Hattâ, beni bir kere bile görmemeli, kocama ve bana karşı hürinetkr olmalıydan, | bunların hepsi TENKİDİZ Çok çirkin ve ayıp bir istihza ! Tasviri Efkâr refikimiz, * hükümet tarafından mi katen - kapatıldı. ln,..ıı.ı., ceza müddeti bir an evvel ni- hayet bulur ve Tasviri Efkâr refikimiz tekrar intişara baş- Bu, her gazetenin başına gelebilecek, — hâdiselerden- dir. İnsanlık hali, bir kusur işlenmiş olur. Şüphesiz, hiç bir Türk gazetesi, bilerek, en küçük bir hataya düşmek is- temez. Fakat, bazan, böyle bir kaza olabil Gazetelerin satış ve ilân vaziyetleri, hele şu son bir iki aydır hiç te parlak değildir. Bahusus bu şartlar altında, bir gazetenin kısa bir müd- det için de olsa, kapanışı, o mücsseseye büyük bir mali darbedir. Bir gazetede bir çok arkadaşlar — çalışır Bir gazetenin, müessesesini kapattırmak için vesile ve fırsatlar aramıyacağı, hele böyle bir zamanda, gayet ta- bildir. Tsviri Efkâr gazetesinin lııp.hıı;.ım,h diğer - refikleri- miz hüzünle ve hattâ tâziyet. le karşıladılar. Yalnız, Ak- şam refikimizde, garip bir fıkra çıktı. Akşam gazetesinin «Dev Aynası» isimli sütununu kim dolduruyor, bilmiyoruz. Bu sütunları dolduran meslek- daş, Tasviri Efkârın kapan- dığının ertesi günü şu satırla- rı yazdı: «Kalem mülhiş bir silâhlır. Bu slâ- Ma akıllıca, yerinde ve bilgi İle kullar Habilen » eline vermlcidir.> Malüm kariyet. Pakat, bu — satırla- Taken be & ve veciz darafı, Tasviri Efkâr cerdesinin — matena bir süle- munda yazılmış olmasıdır. ıııuıınııııııu—ııımım—ı Akşam & çok çirl bir eda ile, kapan- mış bir gazete ile alay etmek insafsızlık ve nezaketsizliğini gösteriyor. Bu hareket, en ha- tâbiriyle ayıptır. Meslek tesanüdü, meslek ahlâkı de- nen bir kıymet vardır. Bil- miyoruz, yoksa, o muharrir, böyle manevi kıymetleri in- kâr mı ediyor?. Mümkündür ki, Tasviri Ef- kâr arkadaşımız, bir cezaya hak kazanmıştır. Fakat, ni- hayet, bir meslekdaşa - veril- ıııç bir ceza ile, bir gazete- nin düştüğü bu hal ile alay e- dilemez. Hatırımızdadır: Akşam re- fikimizin de bu gibi cezalar başından geçmişti. Fakat, o zaman, biri çıkıp ta, «Dev Aynası» muharriri elindeki kalemi iyi kullanamıyor, de- memiştir. Zebunküş olmuyalım, ayıp- tır. R. SAB"' İstanbul çöplerinin Sarayburnu açıklarına dökülmesi üzerine Üs. küdar ve diğer sahiller halkı tara- fından mütemadi şikâyetler yapılk masını nazarı dikkate alan Bele - | diye bundan sonra çöplerin eskiden olduğu gibi Marmara - ortalarına dökülmesine karar vermiştir. Bu hususta lâzım gelen vesaitin temini için teşebbüslere girişilmiştir. Diğer taraftan göçmen vatan . daşlarımızdan B. Ali — çorbacının şehre hizmet olarak yaptiğı mo - dern, ucuz çöp fırınlarının inşaatı- na peyderpey başlanılaçaktır. Balık ihracatı azaldı! 940 ; 941 mali yılı içinde geçen senelere nisbetle balık ihracatı üç- te bir nişbentinde az olmuştur. Bu miktarda da az balık tutulmuştur, Balıkçılar Cemiyeti önümüzdeki sene için şimdiden tedbirler almab üzere yakında bir toplantı yapa «