a e 5 Ö E aü GA Z. 'PA HARBİNİN. M S İLULÜL Ü anus adaları Ali Kemal SUNMAN| Çeşit milletler arasında GBeçmüiş kavgaların hepel g. Sonradan gelenler olmuş — türlü türlü birçoğunu — bilemiyor. #eboplerde, vekaylin taf- A öğrenilemeden — kalmış. p bitenleri istikbalin Ancak uzun zaman son- Ancak yavaş yavaş anlı- Fakat muhakkak olan büsbütün yok değildir. ü da her köşesi üzerinde- vakit malüm değilmiş. kadar yer bilinmiş, belli Hfak bir geçidin, küçük fih, gemileri barındıracak | milletler arasındaki da çok defa ne büyük bir dığı görülmüş. Bunun sayılır gibi değil. Bu- bin ortaya koyduğu me- lakip ederken kolaylıkla : Giridin ayrı bir ehem- dar, Rodosun da öyle. daha az chemmiyetli de- Süveyş geçidi pek mü- lüttarık için diyecek yok. &ibi. Lükin bunların ve bi daha başka mevkilerin | ü yalnız bu seferki Atlaşılmış, muhariplerce | Mülmiş olmakla kalmıyor. çok eskiden beri neler eimişse bugün o kadat verlen yerlerin kıyme- © zamanda yaşıyan. de gecikmemiş- tarihi caki olduğu i- asırlardanberi neler ol- giÜ'ürlü türlü değişiklikleri i- inlı, meraklı safhalar ar- Fakat tarihin böyle -pok tkayii geçen bir havza ne üm olunsa olsun dünya- haşka yerleri, az büyük | Vekayie sahne olmuş ni- da bulunduğuna çüp- | işüret edilen az çok #esideyi oraları için de kabil: Nerede — bir » şöyle böyle tabil bir orası bir harbin sahası e güvenen taraf o- geçirmeğe — uğraşmış, müdafanya çalışmış haritaya bir göz atınca, tın sanradan icat etti- den olarak dünyanın denilen sahasında bir kimbilir neler olduğu ve n sularındaki iril w da, dar, geniş türlü ge- “he muharebeler cereyan tyca tahmin edilebiliyor. şimmdiki belli başlı so- Ya japonlar, ya Amerika- ğ ga İngilizlerdir. Hari- trinde yer yer onların bo- " Lâkin oraların eski “E kimlerdi?. Bunu da er- tan, öğrendiklerini n geri kalmamışlar. Bu uyanlar da aksini iddia onların dediğini ka- iyetindeler. Renk renk h türlü türlü dini, çeşit tt varmış. Fakat harp on- © eh tabil bir yaşayış ha- dır. O türlü insanların, G türlü ihtiliflara rağ- ettikleri keyfiyet har- bir hal oluşudur. İBİ ROMAN: 35 Cinayet Davası Yazan : ETEM İZZET BENİCE S ve bu söyleyiş herkesi Ve her başı geriye, ona, imavi gözlü, güzel yüzlü, Üşlü kıza baktırdı. Fa- çok sert, çok haşim dav- hç 'ek kelime daha söylerse- F “kınzda başka türlü mua. ç "lracağım!. Kenç kazın ikinci bir söy- sına maydan verme- iyeye sorusuna devam li “Tiye ile Ferdi arasında ç Abenk var miydi?. BK kavga filim oderler miydi? ezlerdi. her gece evine gelir mi | fi 1 mevkiin temin ettiği | lardan — istifade eden de | O adâların, geçitlerin ceki sa- hiplerinin' elinde ne öyle dafi tap- lar, ne de torpifolar vardı. Düş- manları havadan inmez, ieoea kü- tüklerden oyulmuş kayıklarına bi nerek oklarile ,yaylarile giderler, başka adaları istiliya kalkışırlar. dı. O kadar tabil bir hal sayılan harbin buna mukabil de korkunç kaldeleri vardı. Ele göçen esirler için acımak yoktu. Bu sdalarda, adacıklarda yaşıyanların da m- butları vardı; onlar da kendileri- he göre idi: Merhamet nedir bü- mezlermiş, Bu katı yürekli ma- butların topraktan (yapılmaş, - toşte pişirilmiş, nisbetsiz şekiller- de bir takım heykelleri de vardır. | Bunların Avrupalılar tarafından | alınmış resimlerini görmek — bir fikir edinmeğe kâfi: Ne menha- metsiz oldukları yüzlerinden, du- daklarından belli. Fakat böyle sent mabutlar emri altındakileri dal- a döğüşmeğe, oklarile, yaylari- le giderek başkalarını öldürmeğe veya esir etmeğe - sevkederlerdi. Yabancılar için anlaşılmaz gelen dilleri de harp destanları için pok âlâ kâti gelmiş. Bahsi daha uzatmadan bir ne- ticeye varmak lâzım: Koca Okya- nusa sempilmiş olan irili ufaklı a- daların yerlileri için de harp en birinci bir iş, harbin destanımı a- ğızdan ağıza, babadan oğla miras bırakmak da en unutulmiyan bir an'ane imiş. Onların medeniyeti Akdeniz kıyılarında yaşıyanların- | ki ikadar parlak olmamış, iakat karada ve denizde döğüşmeği onu- lar da kendilerine göre bilmişler. HALK—LI VSÜTUNU İs Ve İşçi Arıyanlar, Hkâyetler, temenni- Lise 11le kadar okumuş ça- * Tışkan bir genç iş arıyor unufına terfi etmiş, ça- darın lütfen Son Telgraf Halk Sütü- nunda İbrahim'e yazımaları rica olun- maktadır. Ders vermek istiyen bir zat Yüksek ve temiz bir alleye mensup yaşlı bir zat aile nerdinde — çocuklara Türkçe Fransızca ve piyano — dersleri vermeyi ve - terbiyeleriyle meşgul ol- mayı arzu eder. Töşraya da - gider, Atzu edenlerin H. R rumuziyle - Soa Telgraf gazetesine müracaatları olunür. Lise Mezunu Genç Bir Kız İş Arıyor Lise son sınifı ikmal etmiş genç bir kız resmi ve hustisi mübesosalerde $ aramdkladır. İş tahiplerinin - Son Telgraf Hatk sütunu vasılasiyle (Sa- miye) ismine —müracaatları rica olu- nur. Birmusiki muüallimi aranıyor | Sağırlar, Dilsirler ve Körler Tesa- müt Cemiyetinin yetiştirmekte olduğu Körler Orkesirasına bir. musiki mu- allimi alınacaktır. Ders haftada 3 gün ve günde 2 saattir. Talip olanların - Cağaloğlu yokuşu Narlı Bahçe sokak No, 5 Sağır, Dilsiz ve Kücler tesanlit cemiyeti Başkanlığı- na müracaat eylemeleri rica olumur. | — Gelirdi. Matmazel Viktorya bunu söyler | söylemez durdu. Bir saniyelik bir düşünceden sonra cümlesine de- vam ettiz — Onlar birbirlerini her karı kocaya örnek olacak derecede çok severlerdi, Feri karısına ne kadar düşkünse, Şükriye de ona o kadar bağlı idi. Birbirlerinden bir sani- ye ayrılmak istemezlerdi. Hatlâ Ferdi bir fırsatla olemobille Av- rupaya gitmek istemişti. Hanım- efendinin bu seyahatte beraber olmasını mahzurlu bulayondu. Fa- kat ne hanunefendi onu, ne © ha- nimefendiyi bırakamadılar, seya. | hat de öylece kaldı. Hâkimı, Matmazol Viktoryadan | sordü: i l Suiniyet sahibi fı- rıncıyı bulalım ! Bir kere daha bu sütunlar- da'işaret ötliğimiz gibi, yeni tip ekmek umumiyetle hoşa gitmiştir. Hoşa gitmiyen ta- rafı, bazı fırıncıların, suini- yetle hareket ederek, ekmek- leri iyi pişirmemeleridir. Her kes görüyor ki bir kısım semt- lerde ekmekler çok hamur- dur. Yine herkes görüyor khi, bir kısım semtlerde ekmekle- rin rengi başka başkadır. Söylemiye lüzum yok ki, tayin edilen tip aynidir. Ya- ni ekmeklik an her yerde ay- ni halitadadır. İstanbulun, h- rıncılardan şikâyeli, yalnız bu yeni tip ekmek dolayısiyle yükselen bir ses değildir. Bu şehir halkı, daima onların su- iniyetine boyun eğmiştir. Hüsnüniyetle iş bir çok fırıncılar içinde, beş on tane nankör adamın bulunu- şu, halkı, umumiyetle, fırın- cıya karşı tecssüle sevket- mektedi « Herkalde, bütün zabıta ve belediye teşkilâtı seferber bir halde, fırınları amansız bir kontrole tâbi tutmalıdır. Ve her zaman söylediğimiz gibi, sainiyeti muhakkak şekilde tesbit edilen fırıncı en ağır ceza ile tecziye edilmelidir. Meselâ, kötü, hamur, nok- san, halitası bozuk ekmek çı- kardığı için, ne zaman, bir fı. runun ebediyen kapandığını, © fırıncının, bu. san'ati yap- maktan ebediyen, ne zaman, menedildiğini göreceğiz?. BÜRHAN CEVAT DOKTOR ©İ Bazı Sebzeler Bzt kimseler mevsim — sebzele- rinden olan Yeşil fabuye İle - de- mâlesin rürnatizmaya sebep oldu- Bunu söylerler Doktorlar damlalı ve rümatizmalı bastalırına — hatlâ bolca yeşil fasulye yemelerini tav- siye ederler. Dömates te öyle.. Yalnız domatas çiğ yenirse, hazmi daha kolay olur. ciharları zayıf olanlar - ağızlarına almamlıdırlar. Kırmızı turpu yere ken çök Çiğnemek, yahut yaprak- Tarını yemek bazmi — dakımından Havuca gelince, bu sebze - cildi Çocukların — yüzle- rindeki sivileeleri giderir. Hergün bir miktar içilen çiğ havuç suyu Bu sebeplen şeker hastalığı olan- lar bol hıyar yerlar, — Güzin, Vedadı nasıl karşıladı?| Kısa boylu, çetrelil konuşuşlu kadın düşüdmeden cevap verdi: — Niçin iyi, niçin tena? — İyi, Çünkü içaide gizliden gizliye yaşıyan bir baba sevgisi | vardı, Vedadı görünce bu sevgi birden coştu. Fakat sonradan ba- basının içinde yaşıyan gizli hüvi- yeti şezince ondan soğudu, nefret etmeğe başladı. Vedat, uzün yıllar süren mace- ralardan sonra zevcesini ve çocu- Bunu görmek — tahassürile değil, zengin olduğunu bildiği karısıdı soymak için geldiği iç hüviyetin- de yaşattığını açık açık hissettir- mşti. — Güzin bu hislerini size söyle- miş miydi?. — Hem de her vakit sık sık söy- ler, dert yanar, baba., diye umut- Tandığım, birden bütün içlerimi taşırdığım adam da böyle çıktı. Matmasel Viktorya, babasılık 12 | trabnı tami giderdim derken daha | MAHKEMELERDE: Mahmudun Mısırları ve Güvercinler Güvercinler kanatlarile yüzüme gözüme vurarak mısırları yediler Epey sâfça görüniyordu. Ko - lunun altında, jüt ipliğinden ma. mul bir torbı vardı. Etrafına bön bön bakıyordu. Mübaşirin daveti üzerine mah- kemeye girdi. Elindeki çuval tor- bayı kanepenin — üzerine koyup üstüne oturdu. Onunla beraber; mahkemeye, üç tane de, bitibirn. den kabaca, en küçüğü 12 - 13 yaş- larında görünen çocuk girmişti, Hâkim, evvelâ çocukların, sonra safça ve yaşlıca adamın hüviyet. lerini tesbil etti. Ondan sonra da, çocukların ea kaba — görünenine sordu: — Hulüsi.. Söyle bakalım, ne ol- du? Bu sizi döğdü mü? — Evet. — Nasil döğdü? Anlat bakalım. Çocuk anlatmağa başladı; — Ben sokakta — duruyordum. Çocuklar bunun mısırlarını dök- müşler.. Bu da, ben de o çocukların arkadaşıyım zannetmiş.. Beni de, arkadaşımı da, kardeşimi de döğdü. — Yani, hiç sebepsiz öyle mi? — Evet efendim. — Peki otur.. Sen söyle baka - hm, Necati.. Ne oldu? Nasıl oldu? — Ağabeyimin dediği gibi ol. du efendim, Çocuklar bunun mı- sırlarını dökmüşler. Bu da, biz yaptık zannetmiş.. Bizi döğdü. — Bu kadar mı? — Evet,. Bu kadar .... — Peki,. Necdet, sen söyle ba- kalı mnazıl oldu? — Dedikleci gibi efendim. Ço- cuklar mısırlarını sokağa dökmüş. ler., Biz yaptık zannetmiş. Bizi ya- kaladı, döğdü. — Sen ne diyeceksin bunlara, Mahmut? Baz, cocukları hiç se - bepsiz yakalayıp döğmüşsün.. Ne- den döğdün? — Anlaytayım efendim. Ben ne zaman © sokaktan geçsem, bu ço. cuklar peşime takılıp alay eder- ler. Bugün, tavuklara msır aldım. (Saf görünen yaşlıca adam - ki maznundu - bu sözü söylerken a. | yağa kalktı. Biraz evvel kanepeyo koyup üzerine oturduğu jüt ipli- ğginden mamul torbayı eline aldı) İşte şu gördüğünüz torbayı dol- durdum. Torba koltuğumda, bun- ların sokağından geçiyordum. Bun. lar üçü, evin kapısında duruyor- lardı. Ben önlerinden — geçtikten sonra herzamanki gibi, arkamdan: — Voyvo! Voyvo! diye bağırma. Ha başladılar. Taş attılar.. Aldırış etmedim; yürüdüm. Epey yürü - dükten sonra birdenbire kolumun altından torba çekildi.. Bütün mı- sırlar yere suçıldı. Bit de arkama dönüp baktım. Bunlar üçü de o- Tada.. — Kaçıyorlar... Yere eğilip mısırları topliyeyım dedim. Bir . denbire bir sürü güvercin: — Gurtr! diye yere indi. Kafama gözüme, tepeme güvercinler kon. du, Kanatlarile yüzüme gözüme vuruyorlardı. Mısırların - hepsin yediler. İşte koca torba mısından büyük bir kıııı-'lll daha “ıllr bir yoksulluğun — ve azabın içine düştüm. diyardu, — Voedatla Güzin sık sık görü- şürler mi, — Eve geldiği ilk göce babası | na İnanınca onu kendi yatağında | yatırdı ve Güzin de benimle be- raber, benim koynumda yattı, — Bu ilk-geceden sonrı — Zaten Vedat Bey evde — bir gece yattı: Diğer zamanlar gelip evde kalmazdı. Güzin üvey ba- basının bulunduğu bir eve kendi- gelmesi doğru — olmadığını söylemekle beraber annesi de esa- sen Vedadı evde istememişti. — Vedadın gelip gitmesini de- mek daha çok Şükriye istemiyor- | du?. — Evet., istemiyordu. — Fakat bunda Ferdi Beyin de âmil oldu- Bunü kabul etmek Hazımdır. — Vedatla Ferdi evde hiç karşı- laştılar mi?, Hayır. — Vedat Ferdinin evde bulun- madağı sıralarda mi çve geliyordu? | şu kadar topliyabildim. Maznun Mahmut, elindeki tor- bayı çevirdi. Masanın üzerine iki üç mısır döküldü. Samiler, hatta | hâkim bile gülmemek için kendi- | lerini güç zaptediyorlar, dudâk . larını isıiriyorlardı. | Mahmut gayet ciddi devam etti: , — Evet., İşte bakın.. Bir torba | mısırdan kala kala bu kaldı. O da | . Ona da ehemmiyet yine de sesimi çıkarmadım. Sonra Şu küçük, Necati midir, İşte 6 arkamdan — gelip eıeaımı cekti. Dönünce bileğinden yakı kat, daha İki tokat vurmadan öte- kiler de onu kurtarmağa geldiler. Onun viyeceği dayağı ücüne tak- sim ettim. —Üçüne de kötek çek- tim, Amma, öyle sezmez yerlerine vurmadım. Hep, kaba taraflarına zararsız taraflarına vurdum. İşte efendim, hal ve keyfiyet bundan ibaret, Ben yalan söylemeyi sev. mem. Cezam her ne ise ona ra- zıyım. | Hâdisenin bir tek de şahidi vare | dı: Kunduracı Hüsnü... Hsnü geldi. Tahlif edildikten sonra edayı şehadete başladı: — Bu adam, yani Mahmut, ka. fadan yana biraz sakataçdır amma, zararsızdır. Kimseye zararı yok. tur, Çocuklar buna takılırlar. O da bazı külür eder; bazı da aldırış etmez, gider, Bu sefer de öyle yap- | tılar.. Aldırış etmeyince de, ko - | lunun altındaki — mısir torbasını çektiler.. Mısırlar yerlere dökül- dü. Güvercinler üşüsüp mısırları yediler, Bu da şu küçüğü eline ge. cirdi. Bir iki tokat vurdu kaba ta- raflarına. Öbürleri de geldiler bu- nu tartaklamağa başladılar, Bu da, onlara da birer ikişer tane çar » pıştirdi. Ağlamağa başladılar. So. kaktan polis geçiyordu. Mahmudu yakalayıp zabıt tuttular, İşte hu- zurunuza kadar geldik. Bundan sonra hâkim kararı bil-! dirdi: Mahmudun Hulüsi, Necati ve Necdeti döğdüğü sabit görül - düğünden üç gün müddetle hapse mahküm oluyor, ancak, bu hâdi. seye çocuklar haksız hareketlerile sebep oldukları için cezası iskat ediliyordu. Mahmut, yerden kandilli bir te- | menna çakarak: — Allah Ömürler versin efen- | dim dedikten sonra mahkemeden çıktı. Çocuklar da arkasından çık- tılar. Çocuklar, Mahmuda tekrar takılmağa başladılar: - Tahtasız Mahmut.. Tahtasız Mahmut.. Tahtasız Mahmut!.. Diyorlardı. Mahmut: — Şimdi sizin tahtanızdan baş. larım. dedikten sonra koşa koşa Merdivenleri inmeğe başladı ve gözden kayboldu. — Zannederim bir iki kere Şük- riyeye «ben bu adamı evde İste- mem- demiş, o da «Güzin için ge- liyor» demiş, Fakat, ona da' razı olmamış, Güzin babası varsa, orüt, görmek - istiyorsa, gider, başka yerde görebilir. diye kestirip nt- mış. Hâkim, Matmazel Viktoryanın şahitliği üzerinde çok durmamak, az sorgu ile öz şeyler almak, artık aydınlardığını kabul ettiği mevzu- lar etrafında fazla durmamak is- tiyordu. Kısaca sordu:. — Vedatla siz de tanıştımız mı? — Hayır, sadece bir iki defa ko- nuştum. Güzini çok iyi bulduğunu söyledi. Bana teşekkür etti. — Şükriye, Vedat hakkındaki kanaatlerini size söylemiş miydi? - | öylemişti. Ondan nefret et- *iğinl, onu gürmek istemediğini, ğ aa & | he Türk ölçüsüz başlıklı makalesin- | dar: Almanya harbi Avrupaya inhisar Ne Diyorla»? İKDAM | Abidin Darer «Rebin Mooce hâdine- İ başlıklı bacünkü makalesinde çör- de yazıyor: <Amorika, bu hidiseyi fırsat adde- derek Almanya ile siyasi müçasebet- | lerini kesecek ve harbe kadar gidecek midir? Bir Amerikan vapurunun ba- tırılması, Amerikada, bdbasa harp taraflarları arasında- büyük — galeyanı mucip olmuşlur; fakat hükümet azim- kâr bir tecanj ve ihtiyal güstermek- tedir. Yalız gu var ki bu ihtiyatlı ve itldalkâr tavır ve barekete - bakıp ta, Amerikanıa — gevşek — davranacağına Bükmedilemez. Bir kısım — gazelelerin Tisanı pek şiddetlidir. Hâdisenin A- merikayı harbe doğru bir adım dabha yaklaştırdığına güphe yoktur. Alman- | Ya, ricat elmediği ve diğer Amerikan vapurları da Robin Moore'un #kıbeti | ne uğradığı takdirde, Amerikanın harbe müdahalesini beklemek lâzımm- dire CUMHURİYET | Yunu Nadi «Su siyasetine dört el- | he sarılımalıyıza başlığı altımda yazdığı Yüksek kaldırımız hususiyeti kayıp olmasa, 'a Yüksekkaldırım, sarfedile- cek bir himmetle, güzel bir yokuş haline gelecek.. Bu haberi veren gazetelerin yaz. dığına göre, burası tarihi e- hemmiyeti haiz bir semttir. Şşhm şayanı temaşa yerle- ruıydeu biridir. üksekkaldırım, bugünkü şeklinden çıkarılacak. pej- mürde kıyafeti degiştirile- cek. Buraya, granit kenarlı mozayık di Yıılnekhılduımdııı ge- çenler bilirler ki, yokuşun yarısı basamaksız, — yarısı, basamak basamaktır. Yeni halinde, nasil olacak, bilmi- başmakalede diyor ki: | yorum. <İkide bir kuraklık tehlikesiyle teh- | Git olunan memleket ziraalinin emni- yet ve inkişafi hesabına yapacağımız | büyük İşler vardır. — Atlatlığımız 20 Kuraklık tehlikesi — bu işlere şimdiye kadar olandan çok fazla bir ihtimamla sarılmaklığımızı — bize bir kece daha hatırlatınıştar.. YENİ SABAH Hüşeyin Cahit Yalçın «İngilir İm- F'Mİ- başlikli — yazısında şöüyle | ınm İngiliz emperyalizminin yeri- ni yeni ve &ç empecyalizmler alacak olurlarka beşeriyetin gözü Ününde par- İçyan bu hafif halâa işiğı da üzün asır- lar için sönecektir. Bundan dolayıdır. ki, İngiliz emperyalizminin yeni haris emperyalizimleri ezmiye muvaftak ol- masını temenni ediyoruz. Bunu em- peryalizme — muhabbelimizden — değil, daha müthiş bir felâketten içtinap ere susundan dolayı yapıyoruz.> VATAN Ahmast Emin Yalman « Yalz ve de ercümle şoyle yarmakladır: #Türk milleti bugün İngiliz — tarat- tarlığı etmiyor, kecdi besabma da, n #anlık hesabina da aacak sulh, emni- yet ve islikrar istiyor, İngilizlerle müt- tefiküa, çünkü bugün bu kıymetleri on- ların temsil etliğine inanıyoruz. Fakat bu yoldaşlık; İngillereye ait her şeyi kusursur saymağı, mazinin iyi ve dena törrübelerini tpyekün unutmayı isap ettirmez, Hâdişelere Alman ölçüsü e bukmamız ne kaday zararlı ise İngiliz ölçüsü ile bakmamız da o kadar zü- rarlıdır. Türk ölçüsünün berraklığını azaltacak yoldaki hec nevi hureketler, apgak' çirkin ihtirasların, sabit - fikir. lerin ve hatalı düşüncelerin mahsulü olabilir. Saiki ne olursaolsun, Türk öl çülerine aykarı olan bu neviden her hareket, Türk istiklâlinin bekçisi sıfa- diyle hudullarımızı hekliyen Mehmet- Çiğe arkadan kurşun — sikmaktan baş- Ka bir şey değildir » TAN sAmerika bugün fülen harbe girmiş telâkki edilebilir. Amerikanın aldığı bütün tedbirler ve yaptığı bütün işler harp halinde bir memleketin tedbirle- Ti ve işleridir. Yalnız gerek Almanya ve getek Amerika, şimdilik biribirle- rine katşı harp ilânından — çekiniyor. attirmek ve yeni bir düşman kazan- mamak iztediği; Amerika da kat'l har- bi beklediği için, Kati neliceyi tayln edecek barp başladığı - gün Amerlka da bütün ağırlığı ile harbe girecektir.» Ankara - Elâzig hava seferleri Yakında Ankara - Elâsıg a- asında hava seferlerine başlana- caktır. | *& Belediye Tepebaşı bahçesine | 25 sıra koyr karar vermiştir. | başbelâsı olduğunu söylemişti. — | — Bu şikâyetlerinde samimi miydi? — Çok samimi idi. — Güzinin kaçırıldığına mu ka- nisiniz? — Muhakkak öyle!. — Buna neden hükmediyorsu- nuz?. * — Buna sebep Güzinim babası. na kaçmak için hı;uz sempatiye sahip olmamasıdır. — Bu hitkmünisün doğrulugu: na iyice emin-Mmisiniz?, — Eminim. — Güzinin kaçırılacağı daha ön- ceden biliniyor muydu?. — Kulağımâvöyle bir şey ça- hınmıştı. — Nereden?. — Şükriye, kendisinin tehdit e- dildiğini, istenilen para verilmezse kendisinin kaçırılacağını, sonra da kendisinin öldürüleceğini söylü- yordu. — Güzinin kaçırılmaması - için tedbir alımmaş değil miydi?. CAFkası Var) z O AAA A ba d İN L " M e O ! Yüksekkaldırımdan inmek hoş, fakat, çıkışı pek zordur. Bir kerre diktir. İnsan, nefes nefese olur. Sonra kaldırım- ları bozuktur. Bu, yorgunlu- ğu bir kat daha arttırır. Her iniş zevkli değildir. Yalnız. yokuş inmek zevklidir. Bir makamdan inmek, bir rütbe den inmek fenadır. Allah, kimseye vermesin! Yüksekkaldırımın — kadir ve kıymeti, şu son zamanlar- da, bir kat daha arttı. Bildi. ğiniz gibi, tünel, günün bazı saatlerinde işlemediği için, Karaköyden Beyoğluna çık- mak veya inmek zaruretinde kalanlar, maşiyen, bu yokuşu tercih ettiler, Yüksekkaldırımın imar ve ihyası, gazetelere nazaran, Temmuzda başlıyacaktır. I- şin, Sonbahara kadar tamam- lanacağı tahmin olunbilir. Yüksekklidırımda bir hazi- ne olan taraf vardır. Yoku- şun üzerindeki, eski kitaplar satan dükkânlar ve işporua- lar.. Burada, öyle kıymetli ve ucuz, nadide eserler bul- mak kabildir ki, bazan, bu cildleri, en meşhur kitapçı- larda, avuç dolusu para ile bile bulamazsınız. Erbabı ilim ve irfan ve ze- kâ, Yüksekkaldırımın bu hu- susiyetini takdir ederler. Bilmiyorum, bu tarihi yo- kuş, imar ve ihya edildikten sonra, yine bu hususiyetini muhafaza edecek midir?. Eğer, gaflet olunup ta, lüks kitapçı dükkânları tesis ettirmek gibi bir hata işlenir- se, pek yazık olur. Bu hare- ket, şu demektir ki, bugün meselâ, 15 kuruşa tedarik e- dilen bir cild, o zaman, 100 kuruşa satın alınacaktır. Temenni edelim ki, Yük- sekkaldırım, bu güzel ve fay- dalı * susiyetini kaybetme- sin! R. SABİT Askerlik işleri | Şubeye davet 8. 8. Hs. Me, Dursun oğ. Ahmet Tevfik (1878) zin çok acele yube- Umumi bahçeleri- mizde neden ban- do yok ? Bir okuyucumuz yazıyor: «Parklarımızda, umuml - bahçe- lerimizde neden — bando — muzike çalıruyor?. Bundan çok zaman ev- veller — Sarayburnu — Parkında, 'Taksim Bançesinde Zeki ve İhsan lerinin halkın hissiyatı üzerindeki okşayıcı tesirini kim inkâr eder?. Bandanun çalışı bizim vatan bes. nu İhmal odiyoruz. — Meselâ diyemizin bandaları olsa / gerek. Sıra e şehrla mühtelif — parkla- rında akşamları beş on parça çal- matı me kadar arsu edilir bir şey- dire