&aa ON TELGRAF Sağ bacağı sakat olmasaydı, | belki boyu biraz uzunca görünebi- lirdi; lâkin elindeki deyneğe da- yanmaktan vücudu ikiye bükül- düğü için ufak tefek bir şey olu- yordu. Yüzü adamakıliı buruşuk- tu, bununla beraber dikkatlice ba- kılırsa hiç de yaşlı olmadığı an - laşılıyordu. Fakat insanların yaşı, yalnız basamak basamak çıktık- ları senelerden ziyade, bu basa - makların üstünde geçirdikleri ha. yat tarzı ile - betbahtsızlık, bah- tiyarlık, mücadele, rahatlık sefa- let ve refah ve ilâh . ölçülür. Yirmi senedir liman hamallığı yapıyordu; parıldayan küçük göz- leride zekâ ile alâkası olmıyan bir müâna okunuyordu; bu pırıltı, da- ha ziyade, aç ve saldırmıya hazır bir köpeğin veya başka bir hay - vanın gözlerindeki - pırıltının eşi idi, Galiba ülç ay evvel ya demir bir sandık veya başka ağır bir yük bacağının tam orta yerine düş . müş ve etle kemiği birbirine ka - . O ayağının sakat ka- Tacağını filân deği! de, bu vazi - yetin kendini aç bırakacağını dü. şünerek sıkılmıştı. Varsın bacağı sakat olsun ve topallıyarak, yahut değnekle yürüsün! onca bu mühim hâdise değildi; mesele aç kalıp kalmamaktaydı. Şimdi muvazenesini toplamakta aciz bir halde, sağ omuzu aşağı- da, sol omuzu yukarıda dururken büyük bir endişe ve tereddütle kıvranıyor gibi idi, Henüz, son ka- Tar kendisine söylenmemiş oldu- #undan, alacağı vaziyeli tesbit e. dememişti. Lâkin duyduğu hal - sizlikten, ve yere sertçe basama - zmasından neticenin hiçte parlak olmıyacağını kestirmekte gü çekmemesi lâzımdı. Zaten bu yüz- den değil midir ki bu günlerde 0- na bacağının acısını unutturmak üzere diyet kabilinden bu pârayı veriyorlardı! O biliyordu ki para her şeydir, her şey! ekmek” para ile, sigara para ile, zeytin para ile alınırdı. Yüzer kiloluk yüklerin altında | yalnız bunları düşünüp gık deme- den seneleri geçirmemiş mi idi? Fakât kader, sonunda işte onu böy Je yere vuruvermişti. Kasaya yirmi beş liralık tazmi- natı almak için müracaat — ettiği gün, onu oturtmak üzere beyhüde | yere boş bir sandalya aramışlım. | Esasen böyle ikramlara da alışık | olmadığı için onu bir sürprizle karşılaştırmak doğru da sayılmaz. | di Kâğıdını doldururken, müte - madiyen, sanki okumasını biliyor- müş da yazılanları - kontrol et. mek istiyormuş gibi, kâğıda ba - kıyordu. Nihayet mutad formalite. ve muamele bitince rahat bir ne - fes aldı. Aç bakışlarile etrafı süze dü, bir şeyden şüphelenmiş gibi soluyordu. — Yirmi bir lira alacaksın dört Yirası vergiye gidiyor. Bu göz üzerine birden bire dön- miye başladı, ve gözleri evlerinden fırlıyacakmış gibi bir hal aldı. | TÜRK Muharebenin şu suretle kat'i ne- tce alması zamanında idi kt Sirp kralı, Türklerin galip geldikleri- ni görür görmez derhal Türk or- dusuna muavenet etmeğe başladı. Sırpların bü yardım taaruzu, Ehlisalibi büsbütün felâkete sü- rülemişti, . Devleti — Osmaniye — tarihi sahibi —müverrih — Hammer, her ne kadar Sirp Pren- sini de Türklerle beraber muha- Tebe etmiş addediyorsa da bu fi- ir yanlıştır. Sırplar, muh: | yorlar. Baldızım on para alama- Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 73 Son lelgratın *arle — TUNA BOYUNDA Türkleri Avrupadan çıkarmak için.. — Benden bir metelik kesemez- sin! diye haykırdı, bir tek mete « Jik! gözünü aç, benden bir mete- neği kafama indirmesinden çeki. niyordum. Ağzından köpükler sa- çılıyordu. Boyna dönüyor ve tek- — Benden bir metelik alamaz . sın! ben mahvolmuşum! ölmüşüm, ölmüşüm be! Beş çocuğum var beş! aç! Ses bütün holü dolduruyordu. Yumuşak yumuşak: - Pek bağırma öyle! dedim. — Nasıl bağırmayayım? Bunu siz yapıyorsunuz! benim gibi bir adamdan para kesilir mi? Pek asabi idi, söz anlatmanın imkânsızlığı karşısında ellerimi ka- vuşturmuş duruyordum. Fakat o gittikçe çırpınıyor, bükülüyor ve homurdanıyordu, bir aralık bir arkadaş hademelere: — Şunu çıkartın dışarı, fazla kaçtı! dedi, Bereket versin kendi gürültü- sünden bu sözü duym: 'Tam bu gırada bizim iyi kalpli" gef göründü: «Ne var?» demiye kalmadan meseleyi anlattım, Du- | daklarını ısırdı, sonra: | — Zarar yok! dedi, siz parayı | tam verin yergi farkını ben öde- | rTim. gözünü (3 üncü sahifeden devam) | — Şahitleriniz? — Onları da birlikte kalme bildireceğiz efendim.. Hükim: — İcabı düşünüldü.. dedi. Mad- | di zarar ve şahit listesinin veril- | mesi ve şahitlerin celbi için mu. hakemenin talikine.. Mahkemeden çıktılar... Davacı | kadın, mahkemeye girmeden ev- vel kendisine «hemşire, dinlemi- dı» diyen kadına: — Gördün mü? dedi. Ben'iki bin istiyordum.. Avukatım üç bin lira alacak, Nasıl, alınır mı imiş, alın- maz mı imiş? Kadın cevap verdi: — Avukat başka taraftan tuttu- ruyor, Öyle senetle, sepetle para alınamıyor yoksa... Sizin hesabi- miz yanlıştı.. Abukatın — hesabi | Davacı: | — Neme lâzım hemşire? Ben pa- rayı alayım da, hesabı ne olursa olsun.. O damat olacak haytanın da aklı vaşına gelsin! dedi, Kızına döp: — Haydi kızım, gidelim.. Her şeyde bir hayır vardır. Bu da in. şallah hakkında hayırlı olur! de- di. Kız, önleri sıra yürüyen eski ni- şanlısına öyle arzu ve teesür dolu gözlerle bakıyordu. ki, bu bakış- lara göre hüküm vermek icap etse, insana, nişanın bozulmasından pek müteessir oladuğuna ve sar. sıldığına hükmedebilirdi.. ORDULARI karrür ettiğini anladıktan onra İş- tirak etmişlerdir. Şayet Ehlisalip muzafferiyet kazanmış olsaydı bun) ların müttefiklere iltibak edecek- lerine hiç şüphe'yoktu. Çünkü, Türkleri Avrupadan çı- karmak için bütün Avrupa devlet leri bir araya gelmiş harbediyor- lardı. İşin garibi Ehlisalip ordusun- , dan meydanı harbi terkedip ka- çan ilk kumandan Macar kralı ve müttefikler orduları başkumanda- İ —- YAKIN TARİHTEN - | Hızır Onbaşının ya- rattığı mucizeler 9İkincikânufı 1917 Meis Adası muzafferiyetin- de Cafer onbaşının büyük bir şeref hissesi vardır. | dadıktan sonra kalktı, berikilerin | masasına sokulup: Büyük harpte Türk askerlerinin yarattığı mucizeler yazmakla bit- mez. İngilizler Çanakkâleden bah- sederken: «Türk askerini tanımak mı is- tiyorsunuz? Çanakkale destanla- rını okuyunuz', diyorlar. İngiliz Başvekili Çörçilin (Büyük harp- te Çanakkale) adlı büyük eserin- de, Çanakkalede Türk askerinin hamaset ve şecaatinden bahseden birçok fıkralar vardır. Bu kahramanlık destanlarına henüz ilâve edilmemiş öyle vak- alar dinliyoruz, öyle göğüs kabar- tan menkibeler işitiyoruz ki, bun ların hepsi ayrı ayrı birer cilt teş- kil edecek kadar uzun kahraman- hk hikâyeleridir. Hepsi birer ha- kikattir ve hepsi de kendine gö- Te ayrı birer kıymet taşıyan vesi- kalardır. Bu kahramanlıkların tarihini ve edebiyatını ancak bizden sonra ge- lecek nesiller yapacaklar ve ya- zacaktır. Biz, hâdiseleri sadece -ol- duğu gibi- âksettirmeğe ve tesiyite çalışıyoruz. Bu yazımda 1917 yılanın 6 kânu- nusanisinde (Meis) adasına yapı- lan mütim bir baskından bahse- deceğim. Bana İstiklâl harbinde de büyük yaralrığı görülen ve ge- çenlerde Trabzonda — vefat eden kıymetli arkadaşım Trabzon po- lis müdürü Bay Celâl anlatmıştı. Celâl Büyük Harpte ihtiyat zabiti idi. Vak'ayı ağzından dinledim. Fakat /bundan evvel, ayni vak'ayı daha resmi ve salâhiyettar bir ka- lem sahibi olan ve o zaman ordu- muzda Çanakkâlede kumandan bulunan — Müşir Leyman Fon * Bandres (1) n hatıraların- dan kısaca taklp edelim: «Akdenizdeki (Meis) adası lima- nına bir ateş baskın: yapmağa ka- Tar verilmişti. Burası İngiliz kıt- aları tarafından işgal ve toplar, telsiz tolgraf istasyonları ve saire ile teçhiz edilmişti. (Mele) adası 'Türk sahillerine karşı — muhtelif teşebbüsler için iyi bir mevki ve üssülhareke teşkil ediyordu. Dört haftadanberi hazırlık ya- pıiyordük. Bir ebüs ve cebel ba- taryası, Anadolu kıyısından şİ- mendiferin nihayet noktası olan (Baladiz) den itibaren, iptida zâ- rarsız yollar üzerinde, daha sonra yolsuz ve çetin dağlardan aşılarak adanın karşısındaki kayalık buru- na getirilmişti. Takriben elli kilometrelik bir mesafe imtidadı olan bir köçi ve ester yolu birkaç yüz amele vası- tasile - bir ay içinde - üç metre genişliğinde nisbeten inco bir yol olmak üdere genişletilmişti. Bu güretle öbüsler bin müşkülâtla şa- hile götürülmüştü. Üzerinden aşı- lan ağ silsilesi 1500 metre, sahil- deki burun ise 220 metre yüksok- Tiğinde idi (1) Leymanm Fon Sandres Paşa- nin «Türkiyede beş senc> adlı e- serinden. yakasını kurtarabi nizde orduyu denizden müdafaa için Venedik donanmasıma fevka- lüde bir zahmetle canını attı. Or- du askeri Türklerin taarrurlarına nevmidane mukavemet eyledilerse de neticede hiçbir. muvaffakiyet kazanamıyacaklarını — anlayınca kaçtılar.. Nihayet Tuna nehrinde bağuldular. 'Türk ordusu, müthiş bir akınla | ortalığı altüst ediyordu. Ehlisalip | ordusunun bir kısmı da Tuna ü- zerinde bulunan erzak gemilerine can attılar. Fakat bu gemiler esa- sen ağzına kadar yüklü oldukları halde bir de bu yük ilâve olunca bu kadar ağırlığa tahammül ede- miyerek az bir zaman içinde ba- tarak Tunanın bulanık sularına gömüldüler. Düşman askerinin bir kısmı da perişan bir sürette kaçarak ya rı yolda açlıktan ve sefaletten te- lef oldular, | Palantina Kontu, birdilenci kı- u Sigizmund oldu. yafetine girerek memleketine dön- — mek istediyse de yolda son dere- Yazan: ENDER F. GE € Kânunusanide bataryalarımız (Meis) adası limanından takrfben beş bin bir metre mesafede yerleş- | mişti. Cephanelerimiz 400 deve ile ge- tirilmişti. Düşman, dört ay süren bu faaliyetimizin kat'iyyen fark- na varmamıştı. 9 kânunusanide, topçularımız a- teşe hazırlandı ve limanda ilkön- ce kruvazör tahmin edilen, fakat bilâhare bir İngiliz tayyare gemi- si olduğu sabit olan Kül rengi bo- yanmış büyük bir harp gemisinin limana girdiği uzaktan — görüldü. Bu gemi pek ih hemen liman methalinde demir- lemişti. O gün saat bir buçuk rad- delerinde, gizl: bataryalarımız a- teşe başladılar. Birkaç tam isabet- ten sonra büyük gemi ateş aldı. Tayyare gemisi artık toplarımı kul- lanacak halde değildi. Biraz sonra cephanesi de infilâk etti ve gemi su almağa başladı. Ayın onuncu günü sabahı, iki bacanın gerisin- den parçalanmış, ön kısmı 'hemen tamamen su altında, hurda bir | halde demirlediği mahalde yatı- | yardu. | Bundan maada limanda istim ü- | zerinde bulunan iki torpito ile tes- | löh edilmiş bir ticaret gemisi de müteaddit isabetler alarak. 'alev- ler içinde kaçmağa muvaffak ol- dular. Adanın teksiz telgraf istas- yonları da Türk bataryaları tar- fından yerle yeksân edildi. Adadaki düşman bataryaları | muattal bir hale getirildi. Bu ne- ticeden sonra, düşman (Meis) ada- sından Türk sahillerine karşı en tfak bir tecavüz ve taarruz teşeb- büsünde bile bulunmadı. Harp tarihinde mühim bir yer tutan bu muvaffakiyetli ateş bas- kınının şerefi üç kişiye aittir: 1) Alman süvari yüzbaşısı Sehuler, 2) mülâzimevvel Hesel Berger, 3) kumandanı binbaşı Sehmit | Kolboy.. ilâh..» Vak'ayı bir kere de içinde bu- Junan değerli zabitlerimizin ağ- zından dinliyelim. Bu kahramanlık destanını ar- Kadaşım yüzbaşı Celâi (2) bekınız nasl anlatıyor: e— Ademdenberi ayak basma- miş issız ve yüksek dağları geceli gündüzlü çalışarak - Mehmetçik- lerle beraber - bir ayda, top ge- çebilecek kadar yol açmıştık. Bu yollardan yirmi saat çalışarak ve gündüzleri birkaç saat uyuyarak, düşmana birşey sezdirmeden ge çirdiğimiz topları tamamile Türk askeri yerleştirdi. Başımızda bir (2) Trabzon polis müdürü iken geçen sene vefat eden.. üşt Yıldırım, düşmanı — Niğboluya kadar takip ettikten sonra ordusi- le beraber müharebe meydanma döndü. Fakat Türklüğün şanlı, şerefli namını muhafaza uğrunda canla- rını feda ederek muharebe meyda- nında al kanlar içinde serpilip ya- tan Türk şehitlerini görür gör- mez teessürünü bir türlü zaptede- miyerek ağlamağa başladı Yuldırım kendini teskin ettikten sonra düşmandan bakiye kalan- lardan intikzam almağa başludi. E- le geçen düşmanları kümilen kı- Jıçtan geçirdi. * İki yüz Bin kişilik Ehlisalip er- dusundan ortada hemen hemen kimsecikler kalmamıştı (1). Muharebeden dolayı fevkalüde yorgun düşen ordusunu dinlendir. mek için muharebe meydanında üç gün çadır kurdu, Yaralıları toplatıp şehitleri kâ- milen Tuna boyuna gömdürdü. Di- (€ topçu Alman binbaşım (3) vardı. bahsettiği Sehmit Kolboy. Binbaşı yalnız emir vermesini bi- lir, hattâ yanımızdaki diğer Al- man zabitleri bile onun fuzuli söy- lenişlerile alay ederlerdi. Eğer bu üç yüz kişilik fedal gurupu arasın- da (Hızır) adlı bir onbaşımız ol- masaydı, bin beş yüz metrelik da- ğr aşıp buruna inmemize imkân kalmıyacaktı. Zira, üç yüz metre kadar dağa çıktıktan sonra keçi yolu da bitiyor ve sarp kayalıklar başlıyordu. Bu kayalıklardan obüs | toplarını değil, sırtımızdaki hafif ağırlıklar bile geçirmeğe imkân yoktu. Hizir onbası tek başına dağın tepelerine çıktı ve buruna inecek kestirme yolları keşfetti. Hızırın yaptığı bu keşfin kıymetini anla- | yabilmek için, ayak basmamş © dağların vahşi manzarasını yakın- dan gözmek lâzımdır. Hızir bu yol- lu keşfettikten sonra, o artık ara- mızda “Çarıklı erkânıharp, diye anılıyordu. Topçu birbaş:sı Sehmit bile ona Türkçe olarak bu şekil- de hitap ederdi, Hızırın muvaffakiyeti bununla kalmadı. Buruna indikten sonra bize: — Geceleri çalışacağız. Gündüz- leri uzaktan dürbünle bakarlarsa, bir hareket sezerler, Tehlikeye dü- şeriz, bizi tayyare ile mahveder- ler, Demiş ve hepimizi ikaz etmişti. Zira yamımızdaki, Alman zabitleri (Meis) adasından buranın dür- bünle görülmesi mümkün olmadı- Bını iddla etmişlerdi. Hızır bu id- diaya karşı: «Ben bir tarihte Meis adası limanında bir vapur içinde gecelemiştim. Vapur kaptanı elin- deki uzun dürbünle bu sahildeki kartalları gördüğünü söylemişti.. diyerek müsbet vak'alarla zabitleri uyandırmıştı. Hasılı Hızır yaman bir adamdi, Azizim!, Eğer o yanı- mızda olmasaydı, düşman - biz ba- taryalarmızı kurmadan - bizi keş- Tedecek ve bu suretle bütün me- yerleştirdiğimiz noktada yeni bir tehlike ile kar- şılaşmıştık, Gerçi burada fazla ka- lacak değildik. Ateş baskınından sonra ne olacağımızı bilmiyorduk. (Devanu B ne1 sayfada) (3) Leyman Paşanın iftiharla BUG Türkçe sözlü ve (ÇİSKO tetten de bu şanlı 'Türk ferini civar hükümetlere tlân için zafernameler yolladı. | - Mısır Sultanı ile Anadolu beyle- | rine fetihnameler gönderdi. Misır Sultanından geler cevapta Yıldı- | ram Beyazıda, Sultanı İklim Rum hitabında bulunuluyordu ve o an- dan itibaren Osmanlı padişahları- na bu nam verilmiş oldu. el Yıldırım, üç gün sonra muzaf- | fer ordusunu yanına alarak Edir- Heye döndü. Niğbolu meydan mu- | harebesi 'Türk asketi tarihini ve | 'Türk - Osmanlı tarihini süsliyen en parlak muzafferiyetlerden bi- ridir. Yıldırım, dünyanın en müthiş ve muktedir kumandanlarından bi Tiydi-Sevk ve idaresi, akıl ve ze- :1:; her kumandanın fevkinde i- ü Yıldırımın, Türk ordularını Tu- na boylarına ve Tuna üstüne aşi- rarak bütün Avrupa dünyasına meydan okumuş ve mutaffer ol | Tüüştu. Tüna boyu — milyonlarca | İPEK SİNEMASINDA 2 büyük Film birden 1-LEYL ile MECNUN 2-HAYDUT AŞKI | meşhur Niğbolu seferinde de sev- iilrk FD Dei Pi ea ) Bekri Mustafi Yazan: OSMAN CEMAL KAYGİ! Tefrika — Ah dedi, pasakamu, yapma, | sesparekalo yapma, niçin ya, bu- rada sıkmasın bir patirtil. Garsonun korkması üzerine Mus- tafa sustu, sessizce rakısını içme- ğe başladı ve iki karafakj yuvar- — Misafir kabul eder misiniz? Dedi. Onlar hep birden bıçakla- rına sarılızak isterken Bekri: — Yoo!, dedi, koyun anlar ye rinde dursun, ben buraya kavga- ya değil, muhabbete geldim!. Delibaş soğuk bir tavırla cevap verdi; Buyurun öyleyse!, Mustafa bir kenara çöktü ve Delibaşa hitaben şöyle söze baş- ladı: — Sana adla sanla Karakazık oğlu meşhur Delibaş Ömer der- lermiş!, — Evet!. — Bana da âcizane Bekir Mus- tafa köleleri derler. — Öyleymiş, haber aldık!. — Ben, bir iki güne kadar se- fere gidiyorum, muharebe bu, 'belli olmaz, ya sağ salim dönerim, yahut şehit olurum. Seninle hiç yoktan yere birbirimizi fena hal- de incittik, Haydi bakalım, bana hakkını helâl et — Hiç yoktan yere kapışmadık seninle ağam!, Bu işte yerden gö- ğe kadar ben haklıydım!. — Neden haklıydın?. — Çünkü o gece siz benim dos- tumun evine girmiştiniz!. — Senin dostun olduğunu biz biliyor muyduk bakalım?. — Orası da var ya! Neyse, olan bana oldu, bak şu çeneme, çenem hâlâ tutmuyor. — Çeneni ben yapmadım!. — Kim yaptı ya?. — Bizim arkadaş yapmış olma- hı, çürikü ben adama © kadar in- safsızca vurmam!. — Senin arkadaşın kimdi?. — Cazım denilen biriydi!. — Amma zorlu herifmiş © be!. Ben bu kadar yıllık Seşkiyayım, böylesi dokuz canlı herif görme- dim!, — Neyse, şimdi bana hakkımnı helâl ediyor musun?. — Helâl olsun amma, bizim ka- rıyı kaybettik, şimdi ona yanıyo- Tum ben!, — Onu da bulursun yakında in- şaallah!. İnşaallah!. Mustafa kalktı; — Allaha smarladık!, — Güle güle!, — Hakkını helâl ettin değil mi? Ettim ettim!, ÜN Türk musikisi KİD) " Türkler, gerek Tuni ken, gerek tarihin cilvesine v Khine uyarak Tuna boylı çekilirken bu uzun ve geniş hu- | dufta milyonlarda Türk şehidi'Tu- na boylarına ve sularına gömmüş- tür. x 'Türkler, yaptıkları askeri hare- ketlerin kâffesinde olduğu gibi bu e ti kulceyş noktai nazdrından büyük bir meharet göstermişlerdir. Ehlisalip ordusu hayli müddet barp tedarikinde bulunarak sür- atli bir hareketle Niğbolu önün- deki sırtları işgal etmişti. Yıldırım Beyazıd bir şimçek sür- atile az zaman içinde toplanıp Niğ- boluya varmiş ve düşmana umul- Tnadık bir zamanda mülüki olarak cesaretlerine fevkalâde itimat e- den Frans: iyi ve anlayışlı Bir usulü harple kat'i mağlübiye- | 'te ve perişanlığa uğratmıştır. Bundan başka düşmanın ânsızım vukua gelecek harekâtin; tehir i- 0 Bu kadar yıllık eşkiyayını e dokuz canlı herif — İnşaallah!. Bekri, hesabini görül neden çıktıktan sonra D kadaşlarına döndü: — Bu adam dedi, tekli Ötekiler sordular: — Neden bildin?, — Mal kendini gö: adam Allah adamı, yol dar. kavga, gürül bıiçaklı olduktan sorira B yağıma gelerek benimle Tüllaşmazdı. Mustafa, hilkat itiba rıncayı bile incitmeğe cak kadar iyi kalpli, şefkatli, hassas bir insö için, artık gönüllü olarak derken Delibaş Ömer gill belâsı bir herifin bile mak, onunla helâllaşmı çıkmak istememişti. * Mustafa seferdi dikten sonra ve fanın hayvan muhi 'Tam bir buçuk sene #€ tafa, seferden gel ğ manda ettiği yetmiş bir gönüllü çetesile meff karş: birçok fedakâzlık! ve bu uğurda birkaç y yaralar almış olan Mustf bula geldikten sonra z yükleri tarafından daha f vilmeğe başlamış ve teklif edilen bir çek İş riyetleri reddederek yin ,tevazı, kalender ve der? yatına dönmüş, fakat “rısina ve dört yaşmı lan yavrusuna bir kat f İle sarılmıştı. Ve işte adı, Halk tarafından bu #İİR mübarekleşmeğe başlami onda bir takım keram tasavvur etmeğe koyulm Mustafaya isnat edilef) roklik sifatının en belli BF dan birisi şu olmuşt! Balıkpazarı meyhat rinde soğuk, karlı, tipil cesi Mustafa, Cazım, B harrem, Yanmuk Osman, san, manici Davul balıkçı Hac: Apustol İ lerken, dışarıdan acı miyavlamas: işitildi. *" diye Mustafa bir de dışf tı ki gayet zayıf, cıhız, Mf meyhanenin kapsına nunda da küçük bir kö su, ikisi de t'treşerek 28 dı, Bunları görünce, hetf ni de eline alıp içeriye € banın yanına koydu VE ciye ısmarladığı palar ut tavasını da bi ram etti, Zavallı aç F şimdi sıcacık sebanın pur şupur balıkları yerit? tsfa da meyhaneciye ŞW ? Ğ j — Barba bunlar bu g& yatacak!, — Başustune ağaml... (A görme! şin gücün yek koca " E :