A Cız TADIYLE Orhan Bey, ofluya pufluya ye- | mek odasına girdi. Hatırı sayılır | Gözlerini açtı, Saat göbeğini koyacak rahat bir yer aradı, Göbeğine en münasip ye- rin divan olduğuna kanaat ge - tirdikten sonra kısa, tombul ba > | raklarının üstünde yalpalıyarak yürüdü. Şazap dolu bir fıçı gibi | Gümledi. Sonra da fosladı.. Orhan Beyde bu akşam garip bir hal vardı. Bu ciddi, çatık kaş- h, suratsız adama ne olmuştu bir- Kaşlar — hafif halktı, | ün, ağız bir yana çaz- msüyor. Orhan Bey sarhoş.. le ki burnunun ucunu görecek halde değil... Felekten bir gece değil de, birkaç saat çaldığı belliydi. Derin bir iki nefes çek- tikten sonra keyifli bir <of» uzattı. Bu gece mes'uttu. Hem ne saadet... Bir kere bu Akşam ki annesindeydi. Ne onun, çirkin, hırçın sesi vardı. Ne ladığı kocaman yum- 'Tam iki gün W Kendisi daktilosuyla bol bol | Sevgilisi aklına gelin: parmaklarını kırlaşmış saçlarının arasına soktu. Toprağı kabartan tırmık gibi kafasını altüst etti. Bu işi yaparken gülümsüyordu. — Dedelerimiz yledikleri ne kitaba girmiş, ne kitaptan çıkmış..| 'Tevekkeli dememişler bazı insan kırkından sonza azarmış. | Sarhoş kafasını salladı salladı. | — Ben de elliden sonra sapıt - tım. Diye söylendi günceli durdu. Sonra kaşlarını ( kaldırarak kendini ğa uğraştı. Biraz daha dü- Goılervm süzdü. Gerindi. — İnsan değil ki ndı. Sanki sevgi - lisini yana yana seven bir âşık gi- bi heyecanlıydı. - Buruşmuş göz « kapaklarını kan çanağına dön - müş indirerek uzun- bir zaman — M#EEEE Sinemasında saat 2 - 415 - Çenberlitaş Snmasnda ve arkadaşları daldı. Sonra aklına bir şey gelmiş | gibi tombul bacaklarının üzerinde | wzörla doğrularak — ayağa kalktı. 'Yalpalıya yalpalıya misafir oda - sına geçti. Kanapenin üstüne fır- Jattığı ceketini kutakladı. Tekraz yemek odasındaki divana döndü Ceketi dizlerinin üstüne serdi. Küt parmakları iç cebini araştır. anağa başladı. Aradı. Aradı. Göz- deri hayretlo açılarak — Allah Allah resimle mektup ne oldu? Diye mırıldandı. Tekrar tekrar aradı, Yok yok. Örhan Bey fazla düşünecek a- | idamlardan değildi. Güzel bir ba- hane buldu. Ve haklı çıktı. — Cebinden düşmüş — olacak. | Kaç gündür dolaştırıyorum, Ne yapyarm yanımdan ayırmak iste- | Ymniyordum. Bu fikrini beğendi. Ceketi ke- nara fırlattı. Uzün bir zaman göz- leirni kapadı. Safki bu uzun dü- şünce arasında karnının acıktı - Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 39 Zını birisi kulağına — fıslamıştı. ine baktı. 10,5.. Gerçi sevgilisiyle bir şeyler ye- | mişti, Fakat paraşından on beş misli az olan bu mezeciklerin ne faydası vardı ki. Kendine çeki düzen verdi. Ver- | diğini zânnetti. Azametle bağırdı: | - Fifi!.. Biraz sonra kar gibi beyaz ön- lüklü hizmetçi kız içeri girdi. Or- han Bey ayni vekarla: | — Yemek yiyeceğim. — Başüstüne efendim. Kız yavaşça çekildi. Orhan Bey ağır bir koltuk çekerek masaya yaklaştırdı. Arkasını kapıya ver- di. Koltuğa gömüldü. Hizmetçi kız işini bitirip çekilirken Orhan Bey yüksek sesle söylendi: — Oh, ağız — tadile bir yemek A“munwnnua Yenı zımlı bir likler ve hava silâhıtâbiyede nasıl bir deği- 'şiklik yaptı?. Yazan: ekli Kurmay Subay Bazı meraklı okuyucularım bu | mevzu üzerinde düşüncelerimi sordular, Bu yazımla arzularını Tine getirmeğe çalışacağım: Ti ye denince hatıra sir gelir. Müşterek tesir, muhtelif sınıf ve silâhların azamı tesirleri- ni muayyen bir hedef üzerinde toplamak demektir. Fski devir- lerde müşterek tesir elde etmek için muhtelif sınıf ve silâhlar, ya- ni piyade, süvari ve topçu müteca- kip zaman fasılaları içinde ayni “hedefe tesir yaparlardı. Hedef yal- — Şuurrak!.. Suratına bir tokat indi. Ne ol- duğunu kestirmeğe vakit bulma- | dan hırçın bir ses gürledi, Rezil adam! Aman yarabbi, karısı... — Karnıcığım ne var? Diyecek oldu. Karısı sevgilisinin resmiyle mektubunu yüzüne fır- lattı. İkinci bir: — Şıurrrak Sesi odayı çınlattı. Matinelerden itibaren Memleketimizde Bugün ill nız muharebe meydanına inhi ederdi. Bugün için eskimi bu tâbiye usulleri, büyük harpt de bol bol kullanıldı. Meselâ Na- yolyon devrindenberi müşterek tesirin klâsik tarzı şu idi: 1) Önce muayyen hedef üzerin- de topçu hazırlığı 2) Mütcakiben piyadenin hü -« cumu, 3) Daha sonra yarmayı tamam- lamak tzere süvarinin cepheden saldırılması veya ihata için düş- ıP EK Sinemasında ik defa olarak TÜRKÇE ve RENKLİ (Teknikolor) NAMUS * (Kahraman F: BORCU 'edai) Büyük kahramanlıklar, müthiş fedakârlıklar filmi son 5 senenin €n muazzam şaheseri, 2 DEVRE 16 KISIM BİRDEN DİKKAT: Filmin fevkalâde uzunluğu yüzünden seanslar her gün 3 . 6 ve gece 8A5 dedir. Sayın halkımız mühakkak seans başlamadan evvel teşrifleri rica olunur. filminin renkli ve NAMUS BORCU , ecızca sözlü nüsbası 6.30 23 Nisan Salı günü akşamı SAFİYE tarafından MELEK ve 9 da gösterilmektedir. KONSER büyük Biletler sinema gişesinde satılmaktadır. SARA Y Sinemasında Büyük Rejisör ERNST LUBİTSCH'ın şaheseri ve GRETA GARBO nun MELWİN DOUGLAS ile yarattıkları Gülmeyen Kadın Türkçe sözlü emsalsiz filmin gördüğü fevkalâde rağbet hasebile Bir kaç gün daha n Güzel film meraklı TUNA BOYUNDA —— TÜRK | ORDULARI " Bizans Türk ordularile kuşatılıyordu | Kantakozinos Bizans tahtından , mahrum olduğu halde yine mem- deketinin menafilini gözetiyordu. 'Takip ettiği düstur da şu idi: «İyi bir vatandaş, vatanı idare edenlerin yaptıkları hak&ızlıkla- itin cezasını vatanına çektlirmez.» lJarile değil, Türk hisarlârile ku- | şatiliyordu. Daha evvel Bursa, İznik ve İz- mit fetihleri de bavalelerle müm- kün olabilmişti. Bizansa karşı da ayni usulün tatbiki, etrafını an- cak daimi hisarlarla kuşatmak sa- | yesinde mümkün olabilirdi. dan çıkmak ihtimali y Türklerin Rumeline yerleşme- | leri Bizansa karşı büyük bir mu- ffakiyett Türkler, kurunuvusta - tarihini ebediyen kapıyacak muazzam hü- disenin ilk esaslarını kurdukları için bahtiyardırlar. Orhan Bey babasının yerine ge- e kadar asker muntazam de- gösterilecektir. llarına müjde, virlerine kadar da başrbozuk a6- | ker kullanılırdı. Bu devirde en mühim mesele as- | kerlikti. Muharebelere giden as- | ker muntazami değildi. Burlar a- kincılardan ibaretti. Ne zaman se- fere gidecek olsalar bu akıncıları sureti mahsusada çağırırlardı. Bu akıncılar âyan maiyetinde bulu- nan aile gahibi adamlardı. Muha- rebe bitince memleketlerine dö- nüp giderdi, Bu askerleri seri bir sürette toplamak da zorlaşmıştı. Bunların ekserisi ziraatle meşgul | adamlardı. | Orhan Beyin büyük kardeşi A- Mettin Bey cenk eri olmamakla beraber âlim, fazıl, teşkilâtçı bir zattı. Kardeşine sön derecede hürmeti vardı. Süleyman Bey (Paşa) ne de- rece cenglver isc Alâettin Bey de © derece idareci ” bir Hattâ babası Osman Bey vefat et | tiği zaman, mirasını ayırmak için büyük kardeşi Alâettin Bey kar- şi Orhan B y üşterek te- | gü gözleri söyle- | manın yan ve geriler İki senedenberi harp devam edi yor. Cereyan etmiş olan — büyük meydan muharebelerirde bu klâ- sik usul asla kullanılmamıştır. Bu- nun sebebi bası Silâhlar değişince tübiye usulle- ri de değişir. Zamanımızın en de- ğerli sınıf ve silâhları motörlü ve zırhlı birlikler, hava kuvvetleri- dir. Motör ve demir tek muharibi zırhlamış, hareket ve manevra ka- biliyetini arttırmıştır. Tank, zırh- hi etomobil, silâhlı kamyon içinde bulunan piyade, eski devrin zırhlı | ve atlı şövalyelerile asla mukaye- | se edilemez. Büyük harpte piyade | tankların gerisinde yaya ilerler- | ve müdafaa topçu mevzilerine | kadar girebilmek için çok zayiat verirdi. Bugün ise piyade kütle halinde taarruz eden tankların ge- risinde yaya yürümüyor; o artık bindirilmiş piyade yani kamyon, motosiklet, zırllı otomobil gibi seri — vasıtalarla — ilerlemektedir. Bindirilmiş piyade müdafileri ters cephe ile muharebeye mecbur et- mek için zırhlı vasıtadan — yere | iniyor. | Bu izahattan sonra Alman tâbi- yesinin bususiyetlerini şöyle hulâ- sa edebiliriz: 1— Taarruz edilecek hedef yal- nız muharebe meydanımda değil- dir. Bütün memleket ve bütün millettir. Hava kuvvetleri bütün millet ve memleketi muharebe meydanına çevirmiş, kadınları has. tabakıcılık sınfından muharip sı- | mıfa çıkarmiştir. 2— Müşterek tesirde müteakip zaman fasılası yoktur. Artık tâbi- ye ateşle hareke arasındaki mü- badele değildir. Hareket ve ateş | beraber — ilerlemektedir. İleride tanklar, arkasında müvarzi yollar- dan ilrliyen bindirilmiş piyade, kademeli ateş himayesi yapan otörlü topçu, ve bunların üstün- | de alçaktan uçarak düşmana kur- şun ve bomba yağdıran hava flo- Tası, Tayyareler bu süretle topçu- nun hareket halindeki mecburi a- gevirme ve kuşatma hareketlerini motörlü ve zırhlı birlikler veya paraşüt kıt'aları görüyor. Bu ba- kımdan da kadınların muharip ol- | yerde askeri birlik bulundurma- | fim imkânı yoktur. Mütekalt, ma- | va yaşlı insanlar da bunlarla | emerler. Döğüşebilseler de kâfi miktarda bulunamaz. Her | genç kadının bususi atış yerlerin- de bir defa silâhla hakiki kurşun atması iyi bir tedbir olur. Rizde Türk kadını, erkeği Kadar mu- harip ruhludur. Kendisinden böyle | Bir vazife istenmesi, ©1 | tanına büyük hizmetler görecek- tir. 3— Motörlü ve zırklı birlikler | hareket serbestisine ve sür'atine maliktir. Zırh kalınlığı ve sür'at dolayısile bunlara yalnız topçu mermilerile ve bombalarla karşı koymak çok müşküldür. Bunlara | karşı müdafaa için ön hatlarda ol- | duğu gibi gerilerde de seri silâh- | Jarı bulundurmak Tâzımdır. Bün- ların asıl düşmanı tayyarelerdir. Bombardıman tayyareleri havadan hücumlarla bunları Tarından kurtulan motörlü birlik- ler daima ilerlemeğe — muvaffak olmuşlardır. Bunlara karşı ber yerde tabii mâniler bulunmaz. (Devamı 6 ıncı sayfada) — Gel kardeş, atamizm duam ve himmeti seninledir. Anmçün- kim kendi zamanda sana koşmuş idi. İmdi çobanl.k dabhi senindir. Görülüyor ki, hakkı saltanat, Osman Beyden sonra Alâettin Bey. de iken kendisi asker ve kuman- dan yaradılışta olmadığı için mev- kiini Orhan Beye terketmiştir. Ço- banlığı ona vermiştir. Orhan Beyin büyük biraderine son derecede emniyeti vardı. —O zamanlar kardeş kardeşe hürmet ederdi ve birbirlerini ağırları. Be- yinlerinde saltanat hirsı hüküm sürmezdi. Orhan Bey-zamanında askerin tanzimine başlarıdı ve kimsesiz, bekâr ve daitna kışlada oturur, emre âmade asker vücüde getir- mek düşünüldü. Yeniçeri namile bir esas kuruldu. Çünkü, bu as- ker tanzimi olmadıkça Rumeliyi Bizansı zaptetmenin — müm- | l Yeniçeriyi Rum çocuklarından | topladılar. İlk toplanam yeniçeri İşbaşında G üzel lık kadının bü hu kı güzeli muhafazadan mek a Havva | her Kadında — vardır Yalnız iş başında bir salonda imiş gi- Bi hareket edemez. Çalışan kadın herşeyini daha ve mütevazı intihap - edecektir, b İyetine . Bunun İçin € güzeli tedaklrlığa cten rünürse, iş ba © kadar acayiptir. Çalışan kadın giyinip — süslenmesin mi?, Hayhay! Fakat bunu iş saati ha- | ricinde yapmak her zaman mümkün- dür. Sabahleyin hafif krem ve pudra sür- meli. Bazan masa haşında etraftakile- rin #iga dumanlarından cild yorulur. Akşam işlen ayrılırken yüzü adam- akıllı su ile yıkamak, tecrübe etmi- yenlerin takdir edemiyeceği derecede İnsanı dinlendirir. Akşama kadar — gi- yilen elbiseyi çıkarıp sade, zarif bir vey giyerek, ukşam sokağa yine terü- taze çıkmök imkânı vardır Bu yıkanmak ve değişmek fasılları © kadar müşkül şeylor değildir. Ekseri Tnüessesatta kadın ve erkek — tuvalet yerleri ayrı olduğuna göre, bu herkes için kabildir. İş sastini geciktirmemek için bir kaç dükika evvel evden çık- | mak icap eder ki bu da itiyat mesele- gidir. Yazıdan yorulan eller günde dört besş defa ve fırçalanarak yıkanmalı- dir. Makine fle yazı yazanların elleri boyanır. Bu manzara ne kadar çirkin- dir! Tırmaklara vemik — şürmemeli. tuzla oğmakla iktifa etmeli, Akşamla- |r arsı edilirst yine istenilen renkte ellâ sürülür. Yatarken asetonla sile- rek. çıkanlabilir. Herkesin çalıştığı yerde bir çekme- gesi olsun — vardır. Burada bir tutam pamuk, ufak bir #İşe kolanıya, bir cep kutusunu dolduracak kremi bulunmak | büyük bir külfet değildir. Pudra ve şeyler daima el çantasında ta- Saçlar sabah ve akşam — yıkanmalı öğle Üzeri sadece taramakla iktifa et- melidir. Yazıhönede bulundurulacak levazım arasında diş fırçasını da unutmamalı. Özle paydosu müsatt olduğu takdirde yemekten — sonra biraz yaya — gezmek gevkle işe avdeti temin eder. Fassan gaatlerce oturanlar için bu, âdela bir ihtiyaçtır. Az görülen rekorlar Amerikada bir mecmua «İnanmaz- Sanızı diye akla gelmedik — rekorları neşretmiş, Hani bu rekorlar yalan şey- ler de değilmiş. Meselâ en uzan boks maçı 6 Nisan pilan bu maç T saat, 19 dakika de- vam etmiş. ve 110 raunt imiş. Asıl hoş tarafı 110 uncu SAKALLI ÇOCUK Yine bu mecmuaya göre, Amerika- da yedi yaşında Cerles Çörlesvart e- minde sakallı bir çocuğun ihtiyarlık- tan öldüğü söyleniyor. Çoöcuk daha dört yaşında iken sakallı imiş. Çok geçmeden saçları ve sakalları bembe- yaz kesilmiş, sesi, tavırları tıpkı bir ihtiyar adamın —haline benziyormuş. Öldüğü zaman çehresi, tıpkı bir ihtiya- rın çehresi gibi buruşuk imiş. Ölürken 'de sanki ihtiyar bir adam masıl ölürse, öyle ölmüz. BİLARDO ŞAMPİYONU Bir çok hastalık geçirmekte rekor sahfbi olanlar da var. Hanri Svitviç is- minde bir Amerikalı şimdi 47 yuşmda- dır, Yakat bu yaşına kadar 148 büyük ameliyat geçirmiştir. Bütün bu ameli- yatı geçirmek için de 900 saat masada uştur. Simdi tam sıhhatte imlş. Ev- H ve İki çocuk babası imiş Bunlar talim ve terbiye edilerek bi tüldü, İşte Osmanlı Türkleri ilk ordu- larının temelini bu suretle kur- dular. Bu yeni ordunun Hacı Bek- taş Veli ile hiç münasebeti yoktu. Bazı tarihler, yeniçeriyi Orhan Bey teşkil ettiği zaman Hacı Bek- taş Veliye götürüp nasip aldığını, yeniçeri işminin de Hacı Veli tarafından konulduğunu ya- Zarlar. Halbuki bu bir hakikat de- ğildir, Hacı Bektaş Veli © tarihte ya şamıyordu. Hacı Bektaş Veli (H. 669)' tarihinde vefat etmişti. Yeniçeri teşkili ve muntazam asker kurulması fikri (H, 727) de- dir. Meselâ yeniçerilerin giydik- leri akbürk esasen Blecikte yapıl- mıştı. O vakit Bilecik kumaş tez- gâhlarile meşhur olan bir yerdi. Bu bürkü yeniçeriler Bektaşller- den değil, Bektaşiler yeniçeriler- | der almışlardı. Tarihin bu hakiki safhası gös- teriyor ki, Bektaşiler yeniçerile- Taunttan sonra | maçın nül addedilmesi.. | | | duğum Hayırsızada benim çek Bekri Must Yazan: OSMAN CEMAL KAY Tefrika Mustafa Sünnet Düğünü Çengi Nigâra Âşık Olt — Bekri Mustafa orada mı? — Burada hemşerim, burada! — Rakı yerine ne içiyor orada? — Deniz suyu içiyor, deniz suyu!.| — Oooh, âfiyet olsun, âfiyel Artık mesele anlaşılır gibi oldu, gelenler pek fena niyetle gelmi- yorlar gibiydi. Biraz sonra kena- ra yanaşan gemiden ellerinde ça- naklar, çömlekler, testiler, maşra- balar, ekmeklerle üç, dört kişi dı- şarıya atladı. — Selâmünaleyküm Hayırsız- adanın hayısız sürgünleri!, — Aleykümselâm — hemşeriler, aleykümselâm!. — Size misafir geldik bu gece! Mustafa: — Sefa geldiniz, hoş geldiniz amma, önce bize birer maşraba su verin de orucumuzu bozalm!. — Ramazan değil ki şimdi, ne orucu böyle?, — Onun ne orucu olduğu siz bizden daha iyi bilirsiniz!, Gemiden yine eller, kolları tür- lü yemekler ,tatlılar, meyvalarla dolu olarak birkaç tayfa daha çık- tı ve deniz kenarına mükemmel bir yemek sofrası kuruldu. Artık gel keyfim gel, kebaplar, börekler, patlıcan dolmaları, salatalar, ka- vunlar, karpuzlar, şeftaliler, kayı- sılar gırlar idi. Meğerse, bir gece önce Musta- fanın arkadaşlarile birlikte — fitil Kibi sarhoş olarak nâralar attığını haber alan Kaptanpaşa, ona bu muzipliği yaptırmıştı. Mustafa ile arkadaşları © gece- yi keyif, neş'e içinde geçirdikten sonra, ertesi gün ayni yelkenli i- le İstanbula gelince Mustafa ar- kadaşlarımı savdı ve doğru gidip dairesinde Kaptanpaşayı etekle- di: — Mürüvvetli paşam, ömrün | çok, ikbalin uzun olsun, senden bir ricam var şimdi?. - — Nedir ,söyle?, — Sayenizde gidip görmüş ol hoşuma gitti, me olur beni oraya temelli sürgün etseniz!, — Mademki öyle, derhal ede- rim!, — Fakat, dün akşamki gibi, her akşam bir ufak yelkenli gönder- mek şartile!, Kaptanpaşa güldü: — Ulan dedi, çapkın herif, öy. lesi sürgüne ben bile giderim'. Sonra Mustafaya bir hayli de bahşiş vererek onu, büsbütün se- vindirdi. Mustafa sünnet düğ- nünde ve çengi Nigâr Hayırsızada vak'asından sonra zrtık Bekrinin hiç kimseden kor- kusu kalmamış gibiydi. Çünkü Kaptanpaşadan görmüş olduğu bu. san iltifat, onu İstanbulda büsbü- tün ferman dinlemez, serâzât bir bale getirmişti. Faka Bekri, yap- tığı herşeyde pek aşırı gitmiyer, işi tatlı yerinde bırakıyor, bu su- retle kimseyi — gücendirmiyordu. Meşhur Hayırsızada vak'asından üç ay kadar sonra Bekri, bir kaç arkadaşile Üsküdarda yapılan pek Mmutantan bir sünnet düğününe niçeri ocağına Bektaşiliği sokarak kendilerine maletmişlerdir, Aşıkpaşazade tarhi şöyle yazı> yor: «Aptal Musa Orban zarnanından Bazaya geldi ve yeniçerinin ara- | sında bile yürüdü ve bir yeniçeri- den bir eski bürk diledi, yeniçeri | üsküfünü çıkardı, bunun başına giydirdi. Aptal Musa vilâyetine | geldi, Ol bürk bile başında, sor- dular kim ebu başındaki nedir?, Ol etti: «Buna elifi derler» dedi. Vallah bunların taçlarının haki- kati budur.» Daha sonra da gu satarları ya- zıyor: y - Şeytani âdetler bunlar- da çoktur. Ve bu halk bilmezler, ak şeytani midir veya rahmani midir?. Her kimse kim Hacı Bek- taş âliosmandan kimse ile musa- habet etti derlerse yalandır. Şöyle bilesiz (1). » ÇArkamı Var) Çok zengin olduğu için © İ geçiyordu. haremli, selâmlıklı bir fıstık ,manolya, ergu' ceviz, fındık ağaçlı armanı andıran çifte bi kiyeli bahçesinde yaf ğünde zamanın c m rı, karagözcüleri, perendebazları, küçt leri nöbetle marifetleri yorlardı: Sonbaharın zümü zamanı Ka çocuğile birlikte civi ; Ya çocuklarından tam cuk sünnet edilmişti. Mustafa ile arkadar gün batarken gelmi küçük bir ormanı andıf! çenin en kuytu bir yer larını kurdurmuşlardı. Akşamdan gece yı bu kuytu köşede du! Jarı tütsüleyen Mu kadaşları ne karagöz, baz, ne perendebaz, çek, ne çengi seyredi3 “arada bir düğündeki çt bir, ikisini yanlarına burada kendi kendil bir âlem yapıyorlardı. yarısı, davetllerin ve kurl liğın çoğu ortadan çekili çe tenhalanmıya başla) Bün sahibi olan zengin takımının en mutena çi genç çenği kadınların riden ikisini alıp bun! geldi: Akşamdanberi fazla timizden sizi iyice affedersiniz! Dedi. Mustafa cevap — Estağfitullah, biz zevkimizden o kadar memnunuz ki.. — Biraz da beraber sıl olur?, — Bal gibi olur. Ev sahibi gelirken karcağar başladı. Ve biraz sonra (3 üncü sahifeden — Ben gelmiyeyim.. Bekliyeyim.. Şimdi, annesi çocuğu getirecek.. Sonra Jamazlar.. Ben burada b iyim de, sen gir çık... Öbürü kalkıp mahkeni birine doğru yürüdü. Topsl düne kaldı. Benim açtığım da bu dava ile , birleştire gençlik demlerini yadı di eyvallah miyrim.. İnşallah hazret.. müsamere Eminönü Halkevi Soşyal * kolundan tebliğ edilmiştir: Kolumuz — taratından 18 Cumartesi akşamı, “ Gazinosunda İstanbulun en M Kiymetli alaturka musiki mnın iştirakiyle büyük bir musiki müsameresi tertip edil Bu müsamere, alaturka hiplerinin, en ince musiki #