Güneş, Sibikör dağını aydın - hetarak yükseliyor, koca Erzin - can şehri uykusundan uyanan bir | insan gibi kımıklıyordu. Erzincandan arabayla bir saat süren Ekşisu yolu — üzerindeyiz. Atlar tırısa gidiyor. Biras sonra . yirmi, otuz metre uzaklıkta ayni genişlikte tek katlı, geniş pencere- N bir ev gözüktü. Yol arkadaşıma bunun ne olduğunu sordum. Be- (yaz sakalını sıvazladıklan — sanza anlatmağa başladı: Buraya «Kükürt hamanm Bu evin içinde dört köşe büyük bir havuz vardır. Havu - zun dibinden kaynak halinde kü- kürtlü su çıker, Su ılık, sarım - ftırak renktedir. Bu su kudretten- dir. Gün görmüş ak sakallı ihtiyar köylünün yüzüne baktım: — Kudretten mi? — Elbette evlât, Mevlüi kadir - dir. alın kalın öksürdü. Sözüme devam etti: — Sen bu suyun hikâyesini bi- Bir misin? — Hayır. — Anlatayım da dinle. Yalmız | gu kara taşlara bak. Parmağile hamamın — etrafına serpilmiş gibi duran tümsek tüm- sek kara taşlara baktam. Yol zek- berime — Gördüm. Dedim. İhtiyar görlerimi taşlara dikti: — Bundan üç yüz sene evvel buralarda hiç su yokmuş. Bir gün #zun yollardan gelen kervanlar hamamın olduğu yerde durmuşlar. Yemeklerini yemişler. Fakat ka- dere bakın ki suları bitmiş. Su - — Yazan: DİLÂRA AKÇURA — — Ekşisuya geç kalırız.. — Dünüşt yalım elmaz mı? | — Başüstüne evlâti Atı kamçıladı. Ekşisuya doğru | yel almağa başladık.. Burası cen- | met gibi bir yerdi. Kuvvetli bir su oluklardan inerek değirmen ta- Hina korkunç gürültülerle dökü - lüyordu. Değirmenin önünde köy- ü kızları, gelinleri yıkanmış buğ- dayı güneşte kurutmakla uğra - gayorlardı. Kulaklarıma yol reh- | berimin sesi çarptı: Mevsimin iki büyük 1-LONDRA CONRAD VEİDT - bugünün Lendrası uyumuyor, JOHN LODER - İngiliz istihbarat servisi vazifede. Zehirli gazların Pariste en son çevrilen ÇâÜ;;n — İşte Erzincanm Bigisuyu... İşaret ettiği tarafa baktım, kü- gücük bir pınar... Pımarın çıkar - dığı içi dindiren şırıltısı... Ara - badan indim. Bu yüzü donduran billür suyla serinledim. İhttyar köylü: — İç, iç de tadına bak, Dedi. İçtim, Ne tuhaf sa... Ge- zesun şekersizi... Köylü de atı ça- yıra salmış, arabayı bir kenara CHARLES VANEL — SUZY FRİM gibi 4 idır. Çekmiş, yanıma gelmişti: | — — Nasıl? diye sordu. Güzel de-/ Bi mi? — Bu cenmet memleketin, her yeri cennet dede!. Gururla gülümsedi: — «Gelin geliyor: suyuna gi - | Jendi: — Evlât, benim — isden yürü. Çünkü bataklıktır. Bu sırada yolun kenarında bir araba durdu. Birkaç köylü yere | atladılar. Ellerinde taşıdıkları üs- tü kapalı büyük bir cisimle bize doğru gelmeğe başladılar. Yol rTekberim: | yorlar. Hayretle sordum. — Gelin mi getiriyorlar? AZAK TELEFON: 23542 Şarkın en büyük yıldızı Londranın karanlık sokaklarında ve maskelenen evlerinde.. Kay- nıyan esrar, bombalara, yangınlara karşı çelk bir kale gibi duran 2- Zehirli Gazlar Esrarı LES BERRY — ük Yıldımın yaratlığı bir heyccan kayna- Yarın Akşam |. ALE Sinemasında Harkin sitüst ettiği bir hayatın.. Yıktığı bir saadetin ramanı olan bu şaheseri büyük bir hayranlıkla göreveksiniz. BUGÜ EMİNE RIZIK Bugün matinelerden itibâren Şehzadebaşı TURAN Sinemasında şaheser filmi birden UYUMUYOR VALERİE HOZSON NOEL HADİSON , Binbir heyecanla dolu sehneler. çözülmez esrarı Büyük Fransız Filmi Saadet TANİA FEDOR ve Matinelerden ren : büyük 2 sinemasında EM PROGRAMA İstanbulun en ayni zamanda ÇENBERLİTAŞ TELEFON: 22513 ve tanınmış SÜLEYMAN artist DOKTORUN AŞK Şarkılı ve sazlı büyük şark filmind e takdim edeceklerdir. Aşk ve vazife arasında bı vazifesini aşkına tercih eden bir dektor... İçtimai hayatın bütün acı sahnelerini gösteren, iyi kalpli- bği ve insanlığı tarif eden bir şahe serdir. BU MUHTEŞ 9 Nisan 1941 Program ve Memleket — Sant Ayarı. Büzik: Melodiler (PL.) Konuşma (Dış politika Hâdi- seleri) Çocuk Santi. Çocuklar için Muziki. Mi 1800 e$i 1630 1BAS 1915 M30 demleket Saat Ayarı, ve A- janş Haberleri. 1845 Konuşma: Zirsat Takvimi. 19.50 Müzik: Muhtelif Şarkı ve Türe küler. * 2015 Radyo Gazetesi. Büyük Dâhi Mimar Sinan'ın ölümü- mün 353 üncü yıldönümü münasebeti- le Husüsi Program, 2046 Konuşma (Mimar Sedat Çe- tintaş: Türk San'at “Tarihin- de Koca Sinan). Müzik: Klösik Eserler. | Konuşma — (Profesör İsmall a.00 2115 Hakkı Baltacıoğlu). Müzik: Klâsik eserler. 2120 2145 230 , Kambiyo — Nukut Borsası (Fiyat). 2245 Müzik: Cazband (Pl.) 29:25/2930 Yarınki — Program, ve Kapanış. NECİB'İ YO Türkçe İLÂVETEN Tefrika — Kullukrzular görezek olursa | | beyle, karismam dayak verezek. ler sana!, — Merak etme sen barba, kul- hıkçulara da ondan birer tas tos- layınca onlar da bana: «— Hay Allah senden razı olsun!» derler. Mustafa Barba ile dalmış oldu- Ku lâkırdı yüründen kırbanın dol- duğunu farkedemedi ve kırba şı- ril şırıl taşmıya başladı. Bu hali gören Barba telâşla tezgâhtan fır- dadı: — More yeter, more yeter, tastı vire, tastı vire; kale o fuçi, Hor- hor çesmesi sanırsın sen?, — Hay çenen pırti be, sus be!, TTaştı ise aldırmı Taşan kırbanın ağzı sımsıkı bağ- Tandıktan sonra bir bıçakla öonün ağız tarafından ufak bir delik a- çıldı. ve bir çırağın yardımı ile Mustafa kırbayı yüklendi, eline de iki küçük bakır kupa alarak önce meyhaneyi dolaşmıya baş- Tadı: — Haniya sebil, sebil, sebilullah, sebil!. Meyhanedeki müşteriler şimdi | hem gülmeden katılıyor, hem de Mustafanın bakır kupalarla ken- dilerine sunduğu rakıları göçürü- | yorlardı. Sıra İnce Araba gelince: — Yoo!, dedi, sebilci baba, bu iş öyle kuru kuruya gitmez. Vaktile Çırpıcıda yaptığın gibi şimdi bir de yanık gazel okumalısın!. — Gazeli çarşıda okuyacağım, ALKAZAR Sineması sebil, Yazan: OSMAN CEMAL EKAYGİ . | Şimdi, Herkes Şaşırmış$ EE Afallamış Bir Halde İd istersen gelir, dinlersin!. © akşam Kumkapı dma pek kalabalıktı. Mi böyle sırtında koca bir line şaşıyor ve acaba ne diye düşünüyorlardı. H soğuk, hem durgun, hem d hoştu. Ortalığa arasıra b denen kar tancleri serpişli esnaf ve yolcular bu bulgul Tın yağışını neş'e ile se; lardı. Çarşının tam örtü) işlek yerine gelen Mustafa ki bir dükkân saçağının rerek, bir iki öksürüp etti ve büzamdan şu gaz turdu: Aşk ehline âlemde düllâramı | Mecnun isen ey Öli sana Hapset neferin eyleme feryât Ey bülbülü şeyda gülü rânâ Gazel okunürken Mi etrafını yüzden fazla insa mişti. Bunların aravında rıklı imamla bir de papas Gazel biter bilmez, Must men: — Sebil, sebilullah, sebi Diye kupaların - ikisini doldurup birini 1mama, bil papasa dayadı ve imamla ikist birden kupaları — kal dikti. Fakat yine ikisi bir gırarak, öksürerek, övürel ları ellerinden fırlattı. Şi kes şaşırmış, afallamış yahu, ne oldu? diye birbirli ruyordu, Mustafa yere fırlatılan ki alarak, balkı teskin içii #uzluktan baygın bir hale gel — Hasta bir gelin y Tei Di M 'N GS 64 İGÜN imatli — Aldırmayın yahu! dedi. K yünya yabümlağa başk |: — İNERC gey ; ÇENBERLİTAŞ'ta $ AZAK'ta D aa ada baree a| 1n yapar heşafina'ne anletli mnışlar: İntiyar nasırlı ellerini uğuştu- İ Ö Simdi Parki kahkahalara boğan Ö —Ş Kumarhane Şeytanı yük Şeref Biri sordu: — Ulu Tünrım! Bite su ver. Biz| Tarâk SENNİ TUĞüeaa G ddi İspanyol şarkıları ve İspanyot Ö l haftası | —— Sen hoşak mi dağıt de senin yoluna bir deve kurban | * — Gelin hasta oldu mu bü suya SK r dantları ile STEFFİ DUNA ve © Tüyler ürpertici maceralar.. | Sumuz. edeceğiz. Demişler. Allah dua - | Betirir yıkarlar... NANET -— || korkunç ve helecanlı sahne: e— Büşil güldl larını kabul etmiş, Hamamın ol - | | — Soğuk alır, Daha çok ias - (Ü terte dölü senenin en büyük )| — Ne hoşal mi vduğu yerden billür gibi su fışkır- ç. Bol bol S içmişler. Hayvan- BÜYÜK BİR AŞKIN KAHRAMA. NI, KUDSİ BİR VAZİFENİN KURBANI MUKADDES VAZİFE Baş röllerde: âl.IVV AYRES — LYNN HARVEY — LIONEL BARRYMORE |İlâve elarak: En son gelen FOX DÜNYA ve HARP hı i (DİKKAT: Numaralı koltukların erkenden aldırılması ri Tel. 40868 —— TÜRK Fakat, iki kavim arasında fark vardı Orhan Gazi bu siyasi mücadele- dere yabancı durmak istemiyondu. Onun için iki tarik vandı, Ya Ye- #nis Paleologosun velidesi inpa- Patoriçe Annanın, yahut Kanta- kozinosun tarafım iltizam etmek. Orhan Gazi Annanın ırkını, Mi- | tinlere temayülünü biliyor, Kan- tekozinosla ittifaktan daha ziyade fayda görüyordu. Bu arzuya Kantakozines da mu- Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 32 TUNA BOYUNDA —— talanır. Hatta ölür, — Bir şeycik olmaz. Bes çıkarmadım. Kafile sealik bir yeede durmuştu. İhtiyar dede: | — İstersen gidip gör evlât. Ben de «Gelin geliyor» suyuna yaklaştım. Yerde yatan hastaya baktım. Zavallı kadın sıtmadan ;ı::ln bir haldeydi. Yüreğim sız- | — Dayılar bu zavallı kadın öle- | ceğ. Buz gibi suya sokulur mu? Taacüple yüzüme baktılar. Ses (Devi iaci sayfada) | Hatırası asla umutulmıyacak bir lisleri, ORDULARI Fakat, iki kevim beyninde pek mühim farklar vardı. İhtiyar Or- hanın genç bükümeti ile dilber Teoderanın Mtiyar saltanatı, bir- birinden ve an'anat hayatı iç- timaiye ve iye cihetile pek | miyade ayrılıyondu. Osmanlı Türklerin sadeliği, da- #ma mütefevvik maişetleri karşı- #na, Bizansın zaruret içinde gü- BUru, sefalet içinde debdebesi bü- “yük bir tezat teçkil ediyordu. | dan almış oldüğüm Ni Baştan başa renkli Ayrıca: mun hiçbir zaman hatırlar- dan silinmiyecek HAYDUT AŞKI Matinelerden itibaren başladı.! Memurluğun- hus. Cüzdanımı zayi ettim. Yenisini alacağımdan e- kisinin Büxmü yoktur ZAYİ — Eyüp Ni KUYUCU miş sütunları, sarayların parlak we göz kamaştırıcı mozayikleri, anahteşem bir mazinin hazin eser- deri şeklinde temaşa ediliyordu. Marmara sahillerinin mavi ve durgun suları üzerinde beyaz &- kisler bırakan âbideler şehrin a- Bametini arttırıyor, berrak ve gü- neşli bir sema altında köhne maz- gallarile yükselen surlar Bizansın Zahiren mağrur, kalben zayıf hal- kında refah ve emniyet hisleri u- yandırıyordu. Bizans ricali bu besuk muhit artasında gamlı debdebesini ia- hardan geri durmuyordu. İmparatorların tacları ve ee wapları üzerinde halis altınlarla möücevherler yerine, şimdi yaldız- dara batırılmış levhalar, yalancı taşlar farkediliyor, eski altın ve | gümüş kaplara bedel toprak — ve medeni kaplar saray salonlarını dolduruyordu (1). Güzel Teodora, Bursa sarayı- mam asüde odalarına bu köhne Bi- S Ledi Lamar ile kocası Kene | Markey'in arasından kara kedi | geçtiği ve bunların ayrıldıkları id- dia edi Halbuki öyle olma - | dığı Kene Markey'in karısına Buh, Puk, Şleippi isimlerinde muhte - şem üç köpek he etmesinden analaşılıyar.Köpekleri pek seven Ledi Lamar nereye gitse, bunların üçünü de beraber taşımaktadır. * Laron Dey ortaya yeni bir moda daha attı, Kenarları rengâ- renk sellofandan gözlükler.. Genç artist bir gün bir tenis maçında a. Tabayader bir rop giymiş ve göz - lüklerini de elbisesine uydurmuş. Moda buradan çıkıyor. - Elbiseye İ göre gözlük kenarı... | ** Loretta Yung şimdi şan ders- leri almaktadır. Hocaları, sesinin gayet derin, ahenktar olduğunu sezmişler, Loretta çevirdiği ilk filminde bizzat şarkı söyliyecek zanstan ayrılıp geliyordu. (H. 747). Orhan Gazinin izdivacı siyasi bir maksada mebni idi. Teodora gayet genç, Orhan Gari altmış ye- di yaşında idi. 'Türklerin muzaffer hakanı bu hareketi siyaseten tasvip ediyor, | genç zevcesi için parlak düğünler yapmasından geri durmuyordu. Güzel Teodorayı almak için Or- han Gazi, otuz gemiden mürekkep bir donanma göndermişti. Yüz- lerce Türk süvarileri Bizansın genç dilberini Silivriye getirmişti. Düğün merasimi, Silivride Türk asulünce yapılıyordu. Düğünde "Teodoranın babası Kantakozinos, validesi İrini, sarayın en mühim erkânı hazır bulunuyordu. 'Toodora sırmalar ve ipekler i- çinde, yüksek bir taht üzerine ©- tarmuştu. — Tahtın etrafında, al- tınlar ve ipeklerle müzeyyen bir | perde görünüyordu. 'Teodoranım babası, at üzerinde Adi. Kantakozinosun işareti üzeri- we perde indiriliyor, Teodoranın âvettar, mazik sim K HRa Bugün: JOAN KRAWFORD GLARK' GABLE nin dünyaya hayret ve Dehşet veren; MAHKÜMLAR GEMİSİ Ayrıca : Cihanın her tarafında şöhreti asırlarca yaşamış meşhur Operanın filmi TRAVYATA Başladı # Uzun zamandan beri film çe- yirmemiş oln Marlen Ditrih ya - kında Rober Yung ve Ceyms Stv- | art ile yeni bir film çevirecektir. sırmalar içinde bir çiçek gibi mey- dana çıkıyordu. Etrafta, hadımağalarının — elle- rinde meş'aleler yanıyor, saray galgıcılarının, davul ve flâvte sa- daları ortalığı çınlatıyordu. Bilhassa, düğün için bestelenen şarkılar şevk ve şadi ile terennüm ediliyor, nutuklar söyleniyor, se- adetler temenni olunuyordu. Daha sonra, ziyafetler veriliyor, 'Türk beyleri halılar üzerine o- turmuşlar, zevk ve neş'e ile yemek yiyorlardı. Nihayet merasim bitiyor, Teo- dora ailesine veda ediyor, birkaç dakika sonra Osmanlı gemilerinin Marmaranın mavi sularını yara- rak Vitinya sahillerinin gülgün ufuklarına doğru uzaklaştığı gö- Tülüyordu. Türkler ile Bizanaklar arasında Ük sihriyet bu suretle hasıl ol- muştu. Orhan Gazi ecnebi hükümdar- ların kızlarile siyas! izdivaçlar ak- tediyor, hikimiyetinden kamşula- | hissi maceralar sinema roman: ZİNDAN Firarileri Hapishanelerin korkunç ha- yatını... Zindanların esraren- Biz iç yüzünü... Mahkümi ten hüniyete doğru.. — Arka- daşlık - Vefakârlık . Vicdan mücadelesi - Masumiyetin za- feri, her metresi, her sahnesi baştan başa heyecanlarla do- hu kakiki hayattan alınmış büyük, hissi sinema remanı, | 'Teodora, Bursaya geldikten son- , Ta Orhan Gazi kayınpederi Kan- takozinosun cülüsunu tebrik için | Üsküdara geliyordu. Orhan Gazi Üsküdara - geldiği zaman, Kantakozinos bir kadirga- ya binmiş, damadını parlak — bir #ürette karşılamıştı. İki hükümdarın mülâkatı pok * samimi olmuştu. Orhan Gazi Üs- küdarda günlerce kalıyor, kayın- pederile birlikte ava gidiyor, vak- tini zevk ve safa ile geçiryordu. Hemen her gün ziyafetler verili- yordu. Orhan tle imparator bir sofra- da, Orhanın Nilüfer ile İsporça | Hatandan olan dört oğlu diğer bir | sofrada yemek yiyorlardı. Ziyafete Türkler üe - Bizansın ileri gelenleri de iştirak ediyor, bepsi de yerlere serilen halilar ü- zerinde zevk ve samimiyetle ye- mek yiyorlardı. CArkanı var) | a — Bu kışta, kıyamette e hoşafı dağıtacak - değili kuru üzüm hoşafı dağıtıyo — Ver öyle ise bana bir © Mustafa bir dolu kupa d dayadı. Fakat bu heril, bu gayet pişkin, ve akşamcılıktâ! tafadan pek de aşağı kalı vi idi, Kupayı olduğu gihi ma dikip yarısınmı — yuvarladi sonra durdu: — Şekerini biraz fazla sın ahbap!. Dedi. — Öyle ise sen de biruz 've ei de üzerine öyle iç!. Derken kupaların bi Ti boşanmıya başladı. Şimdi Mustafanın çarşıda rakı tiği kulaktan kulağa bütüm ya yayıldı. Birçok yaş, bekri, kopuk, kiilhanl Tuk çocuk Mustafanın başıt müştü. Bir aralık yaşlıca bir B dudüsü bu kalabalığı gö radakilerden birine sordu: — Ka ne vardır ki bunun sında, toplanmış ise ahal — Sebil var dudu, sebi — Ne sebilidir ki bu, böyl ce yaktiylan?. — Biri hoşaf dağılıyor!. — Bu soğukta hoşaf içilir?- — Sıcak hoşaf, sıcak!, — Isıcak hoşaf mi, öyle tane de ben içeyim şundani!. Yine tam bu aralık bir merli, bir eli asalı bir kocakal Tabalığa yanaştı: — Ba kalabalık neye buraya bakayım?, — Sebil var valide hanır — Aana.. Üstüme iyilik Kandil değil, bayram değil sebili imiş bu böyle?, — Hoşaf sebili?. — Ne hoşafı ncaba?, — Pestil hoşafı!, — Aman mübareği zaten nf kittir içim çekiyordu. Yol de şundan bir kâsecik ben Kalahalık kocakarıya yol * ve Mustafa kupaları tepeli durüp birini Ermeni dudut” birini de kocakarıya sundu. Sundu amma, işle © zat orada kıyamet koptu. üleğ