VAA LAŞ Ü İ l.v' ZENİ “MESELELERİ Kralikinci Petro.. Yazan: ALİ KEMAİ SUNMAN Pek genç yaşta iken tae ve faht Sahibi olanlar çoktur; fakat mem- Teketinin bulranlar geçirdiği bir zZamanında mukadderatın sevkile bükümdarlık mevkiine ':ıtlı— Bi asırda uxzun Zürmliş Avrupalı hükümdarlar - dan genç yaşta taç ve taht sahibi olanlardan yalnız bir ikisini kay- detmek maksada kâfi: - İngiltere Kraliçesi Viktorya ile Avusturya Macaristan araloru — Fransua jezel. Genç bir kız İkem Kraliçe elan Viklerya Büyük Britanya ve İngiliz imparatorluğunun — san'at, edebiyat üleminde, siyasi ve içti- mai hayatında uzun ıımiı yar uş ve yaşatımıştır. içenin .:ı-ı: gımiı".nıııı İngilterede Ezile yok değildi. Fakat sonra Mmuhtelif safhalarda türlü mesele- ler çıkmış, İngilizlerin bellibaşla bir kaç harbe girişmeleri lâzım Belmiş ve Kraliçe böyle mühim anlarda muhakemesindeki isabet, kararlarındaki metanet ile daima haklı bir takdir kazanmıştır. İm- l Parator Fransua jezefin saltanatı İse büsbütün müşkülât içinde baş- Tamış, pek uzun süren hükümdar- lığı esnasında İmparator - ailece Uğradığı lelâketlerin de siyasi ve askeri mağlübiyetlerin acısına ka- Yıştığını görmüştür. Fronsua jo - Zel İmparstorluğunun en sarsın- Uılar geçirdiği bir zamanda tuhta Sıklığı zanan ihülâlleri bastır - mak, Macarları yı ba- Tiçten yardım istiyerek Çarın yol- Tadığı askerle iİmparatorluğunun a temine uğraştı. Bu hükümdar pek ihtiyar yaşta ge- Ştn umumi harbi de gördü. Fakat için talihin bir lütfu olsa Berek ki mağlübiyeti ve impara- torluğunun parçalandığını gör - meden dünyaya veda etmiş bu- dundu. Küçük yaşta veya pek olanları merak genç iken İl ne kadar çok olacağı ke- :3'—hh-iıııuıııııı.nu= yaparken hem yaşta, l-hıı...ı.w..':::ııuuı- dar olmuş, sonra uzun bir devir üş olan müstesnaları ayır fırasını da saklıyorsa genç hükümdar için metin olmak, vâ- zifenin icap ettirdiği kuvvet ve vesareti göstermek lüzumu daha xiyade kendini anlatır. Yugoslav- EDEBI ROMAN: 98 Sen de Seveceksin ! Yazan : ETEM İZZET BENİCE — Aç şu mektubut. Dedi ve.. bu emri tereddülsüz yerine getirdim ve acele acele ©- kudum: man, sebebi ne olursa olsun, baza aşkımın sadık bir terennümünü Müjdeliyor. Fakat, ne yazık ki, be- | ni ancak evimde ve yalağımıda bı> | lahileceksin, Senin için ölüm dö- Şeğine düşen ve senin son ve canlı bir tablonu gözkapaklama sindi- rerek ölüm istiyen birisi için bu | son fedakârlığı da esirgemiyeceğ- | nİ umuyorum, Buna ummak de - &il de inanmak diyeceğim. Yalvarırım sana, beni kırma.s — Bu möktubun altında da şu sa- " ların zeki ve çalışkan çocukların - HALK yya Kralı ikinci Petro şüphesiz ba- basının - öldürülmüş elmasındaki elemi küçük yaşında iken duydu. Fakat o zamandanberi geçen yedi #ene zarfında yetişen, bir gün ü- zerine alacağı hükümdarlık vazi- felerini düşünerek büyüyen Ikinci Petro bugün artık memleketinin idaresile meşgul olmağa başladı. Muhtelif sınıflara mensup adam- dan seçilerek kenlisine ders ar - kadaşı verilen ve mesai xaatlerini eğlence zamanlarını onlarla ge- çiren genç Kral halk tabakaları - mua hayatına küçük yaştan alış- | maş bulunuyordu. Sporla vücu - dünü kuvvetlendirmiş olan Kral ayni zamanda İngiliz mürebbile- rinin verdiği istikametle garp â- lemi nedr, demokrasinin fazilet - leri masıldır, memleketini müsta- kil ve mes'ut görmek istiyen bir bükümdar ne gibi — vazifelerle mükelleftir? suallerile de zihnini işletmiş bulunuyordu. Kralın yetişmesinde mühim te- sirleri olan annesini de unutma- malı. Zevcini acıklı bir surette kaybettikten sonra bütün şefka- tini oğluna hasreden Kraliçenin de esasen İngiliz terbiyesi ulmış olduğu malüm. ÜTUNU. İş Ve İşçi Arıyanlar, f | $ İ E g E F ; ş derdiğim adam çok emindir. içine düştüğüm — ölüm Evimi h yatağını o sana gösterecektir. Kendimi bir polis romanımın en- trika kahramanlarından birinin | eline düşmüş gibi sanmamak için sebep yok değildi. ıi Maana, içinde bulunduğu —ölüm den bahsediyordu, ölürken aa rklansa en sen hayalimi makşetmek istediğini bildiriyordu. Bütün bunlar niçindi?. Bu esra - rengizliğin sebebi neydi?. Hele bu sön mektup ve ku «E- | halk, çok fazla yol parası ö- Amerikadan 300 zi- | nü ve muhakememin | anlyordum. Bu vaziyet karşısın - | min> denilen garip adam — bütün bütüm zihaimi karışlırmıştı. Halk piajları Geçen yaz şehrin bazı sa- hilledinde açılan halk plâjları, hem çok faydalı oldu, hem de Bir imar hareketi - olarak iyi karşılandı. Bir — mevsimde, halk plâjlarında banyo alan İstanbulluların yekânuna da- ir yapılan istalistik memnuni- yet verici bü mahiyettedir. Gazetelerde gözümüze ili- şen bir havadise göre, Beledi- ye, bu yaz da, Bebek ile Be- | Şihtaş arasında bir halk plâjı tesis edecektir. Bua semt, şeh- | rin en kalabclık mıntahala- rından biridir. Halk plâjlarına, şiddetle ihtiyaç var. Bunlar, birer sıh- hi müessesedir. Bir deniz ke- narı olan İstanbuun, ihtiyacı karşılıyacak kadar deniz ha- mmı ve plâjı olmaması zaten | şayanı hayrettir. Bu halk plâjlarının, bilhas» sa şehrin merkezine yakın mıntakalarında tesisi, bilhas- sa, şa noktadan mühimdir ki, uzak plâjara gitmek için, demektedir. Bizim temennimiz, bu halk plâjlarının adedinin artma- sıdır. BÜRHAN CEVAT raat makinesi geldi Ziraat Vekâletince Amerikaya sipariş edilen ziraat makinelerin. den yeni bir partide 300 parça âlet Basraya gelmiştir. Oradan muh- telif vilâyetlere tevzi olunacaktır. yorulması, uzun müddet rütubetli yerlerde oturmak, karanlık ve ha- va almıyan yerlerde kapanıp kale mak, vücülçe bu hastalığa istidadı olmak, Bu karışıklık içinde geniş neler ler almak ihtiyacını hissediyor, ci- gerlerimin bir hava ve kan tazyi- | kına uğradığını duyüyor, gözleri- | min karardığını, başımin döndüğü- urduğunu | mektubu getirem | 1 galiba, tereddil. dümü savmak için: İ — Refakatime müsaade buyu - rulacak mı?, Dedi ve. keskin keskin gözleri- | min içine baktı. Ne söyliyeceğimi | ne yapacağımı blmiyordum, İleri. ye doğru bir adım attım, Fakat, | durdüm .Ve.. sordum: | — Halil Necip hasta mı?. Gerip muhatabam cevüp verdik. | — Eveti, İ ) | | | — Nedir rahatsızlığı?. — Bilmiyorum. — Ne vakittenberi hasta?, lanmışt. — Siz onun komşusu musunuz' — Hayır, başkâtibiyim. | — Sizi mereden buldu bana gön- | Kim demiş onu? ğini yer; hem de senin kesenden! —e zömeyin sunçar — — İllâllah bu misafirden artık, HMlillahi.. Bıktım, usandam, bir: der; biktım usandım artık, Arabın «Halebe kaçtım, kurtulamadım, Şama kaçtım, kurtulamadım..» de- diği gibi, Boğaza gittim, kurtuli madım; Adaya gittim, kurtulama. dım; Modaya gittim, kurtulama - dım, Bu sefer de sarık buzaya gel- mezler inşaallah!» diye, daha mev- sim gelmeden, Topkapıya taşın - dım. Biz zaten, bir köroğlu bir ay- vaz... Nerede olsak olur. amma, aman bu misafirler canıma tak dedi. Daha taşındık.. Selâmünaley - küm, ikinci günü, annemin sütni- nesi damladı. Nereden de duymuş? Ben sana bir şey söyliyeyim mi a- zizim? Bu mnisafirler, müşterek ça- lışan dilencilere benziyor. Hani, birkaçı bir arada dolaşıp, para ve. ven oldu mu birtbirlerine salık ve- ren dilenciler yak mu? İşte tıpkı onlar. Arkasından da, büyük da- yomuzın torunları... Sütnine dedi ki: — Artık, çoluğun çocuğun vi - Tıltısından usandım, Şöyle birkaç gün, başımı dinlemeğe geldim... Ne denir? Misafir bul.. Nezaket | icabı: — Hoş geldiniz, safa geldiniz; | bamızla beraber, buyurunuz! de- dik, Büyük dayımızın torunlarına da tabil öyle... Derken efendim, sütninenin ar- kasından, ertesi gün, sütninenin | gelini, iki tane yumurcak torunu, * gelininin kızkardeşi sökün etti - | ler, O yelloz gelin: — Hanım anne, bastırdık! diye | kapıdan içeri girince, bana da ha- fakanlar bastırdı. — Birader, onlar hanım annele- rin! değil, seni bastırmışlar.. Elbir. ( Tiğile, hepsi beraber, mantara bas- şlar. — Vallahi öyle oldu azizim.. Çok doğru söyledin... Neyse, nezaket icabı, onlara da; — Hoş geldiniz! dedik. Gelin: — Bey de akşama buraya ge- lecek.. Sabahtan söyledik; hanım annenin burada olduğunu anla - mıştık! dedi. Neyse efendim.. Akşamüstü de sütninenin oğlu geldi. Onu da ağır- ladık. Tabil, mahdum bey rakı içiyor. İlk akşam, nezaketen, bir şişe ra- kı alıp ortaya koydük. Ö yetiş - medi, Bakkaldan bir şişe daha. Ertesi akşam, yine öyle... Be Allahın kulları!. Hiç olmazsa, bir demet prasa da siz alıp gelin! Ne olur? A'ah! Kabil mi? Ertesi gün bakkalı kasabı öğ- rendiler. Hani «misafir umduğunu deği! bulduğunu yer!» derler ya., Ne münasebet! Bunlar, düşünüp | taşınıp, canlarının istediğini, bak- kaldan, sebzeciden, kasaptan, bi - zim namımıza alıp pişiriyorlar. O semtte vaktile de oturduk, Bak. kal, kasap, sebzeci, kömürcü, hepsi — Beni istemek için, — Sizin kendisi ile hususiyeti: ya cevap vermedi, larına pek ziyade hür- dan döğr met Dedi, — Siz kendisini tabit gördünüz! | — Gördüm efendim!, — Ne gibi bir hastalık ifadösi içindeydi?. — Ne hastası olduğunu bilmi - ( yorum. Diyen muhatabam bolki de beni daha ziyade Ikna etmek için iza- hat verdi: — Kendisini evde ağır hasta bul- dum. Yalağının yanındaki küçük | masası üzerinde üç mektup var- dı. Bunlardan İkisini bana ver - di. Üçüncüslünü yanında ahkoydu. Bu üçüncü mektup. Tükırdısı beni meraka ve şüpheye düşür « MAHKEMELERDE : ' Misafir umduğunu | değil bulduğunu yer / | şikâyete başladım. | Keyfinin istedi- Bana pek güvenirler. zi sıktık, birkaç gün eki- mizi belli etmedik. Etmedik am * ma, bunlar misafir değil, Allahım bir âfeti! Dört günün içinde, papaz | yahnisinden tatlılı yahniye; talaş kebabından pufböreğine, — irmik helvasından aşureye kadar, yapıl- madık, yenmedik şey kalmadı. Bir günlük misafir misafir, iki günlüğü baş ağrısı, ondan ötesi, affedersiniz, eşek arısı! Yatak yorgan derdi de ayrı bir dert ya!.. O faslı hiç açmıyalım.. | Çünkü, suzinak faslıdır. Kendi yor- | ganlarımızı da onlara verdik de, karı koca, eski namaz seccadesinin altında, tiril tiril titreştik. Nihayet azizim, on günden fazla tahammül edemedim: | — Vallahi iyi tahammül doğrusu. | Ben olsam, iki gün sonra, hepsini sepetlerdim. — Ben muhtasar anlatıyorum. 'Yoksa, o yumurcakların kırıp dök- tükleri, patırdıları, gürültüleri.. Her biri ayrı bir cild kitap dol - durur... Her neyse, on günden faz- la dayanamadım., Artık - istiskale başladım. — Bakkal, bu akşam «hesabıniz çok kabardı, artık veresiye vere - miyeceğim!» dedi. «Sebzeci bugün para istedi> gibi, dokundurmağa başladım. Onlar, kös dinlemişler.. Davul, givrisinek vızıltısı gibi geliyor.. Öy- le vurdum duymaz şeyler ki.. Al. dırış bile ettikleri yok. Artık, sofada, bizim köroğlu ile, | onlara duyuracak şekilde konuşup aşinadır. Di — Acaba ne zeman gidecehler? Yarın giderler mi dersin? Terti - binden. Onlar da, karınları tokmuş.. Yi ne vız geldi... Nihayet bir akşam: — Artık usandım bu misafir - lerden.. Gideceklerse cehennem o- lup gitsinler.. Yoksa kovacağım! dedim. Köroğlu da, mahsustan, yavaş le; — Aman, ayıptır.. duyarlar... de- — Duyarlarsa duysunlar.. Elâle- min evinde böyle haftalarda ka . hnir mi? Bü ne — saygısızlıktır! Nerede görülmüştür bu kepazelik? dedim. İçeriden sütninenin mahdumu — Artık bu kadarı da fazla! de- di. Kaç gündür, dişimizi sıkıp ta- hammül ettik amma, artık bundan fazlasına dayanamıyacağız... Bu, bize, düpodüz hakaret. — Körkör, parmağım gözüne.. — Evet.. dedim. Size hakaret.. Çıkıp gidin artık. Ocağıma incir diktiniz. Sizin on günlük masra - fınızı aylığımdan arttırıp altı ay- da ödeyemiyeceğim. Nedir bu re. zalet! — Demek yüzüme karşı söylü - (Devamı 8 imcl sayfada) dü. Onu da sordum: — Nedir bu üçüneü mektur — © da galiba sizin için yazıl- mışti!, — İçinde he yazılı olduğunu bi- Mayşır bilmiyorum, Sadece i- ki mektubu bana verdiler. Eğer Lütfiye gelimez ve ben ölürsem bu meklabu da ona verir ve., müd - delmumiye okutursumuz.. dedi - ler, Bundan anlıyorum ki, 6 mek- | tup da yize ait olacaktır. — Halil Necip benden size na- | sıl bahsetti?. Pos ve düşük bıyıklı mühata - bım sadakor ceketinin — yakasını düzelte düzelter — Hiç bir tarala bahsetmediler. Kısaca emirlerini verdiler. Ben - deniz de onları ifa etmekle moş- gülüm. Dedi. Bir sivil adamdan —daha çok bir disiplin adamı çerçevesi içinde duran muhatabım yine ayni tok ses ve kısa cümlölerle devam #ti ÇArkamı Var) Başmuharrirler Ne Biyorlar? İKDAM B. Abidin Daver «İoönü Rubus isim. ll bugünkü Başmakalesinde bugünün 20 yıl önce 2 inci İnünü meydan mü- harebesini kazandığımız zaferin yil- dönümü olduğunu ve İsmet İnönünün © gün İnönünde yalnız düşmanı değil; millelni mâküs tallini de yendiğini te- barliz ettrmekie ve bilahare «Bugün İnönü 20 yıl evvelki bir za- fer gibi değil; yarınki — zaferlerimizin bir senbolü —olarak — kutluyoruz; bir Türk zaferinin 9di taşıyan müzalfer Başbüğümüz — işaret edince, yine bir 'Türk göbi dövüşeceğiz.. 20 sene önce düşmanla beraber imliletin mâlrüs tali- Bini de yenmiş olan büyük adam, bu seler, kendi talihine ve mülletin talihi. gçalarsa.» isimli bugünkü Başmakale- sinde —mamleketimizin —hor tarafında Geğerli hatiplerimizin geniş halk küt- belerimiz önünde bu mevzüu açıkça tet- kik ettiklerini ve bunun İlmi bir meve Zuun nazari roünakaşası — olmadığını, Avrupada patlak veren buhranın — blr buçük yıldır. yayda yayıla hudutları. miza kudar gelen bir tehlike peklini a)- dığını söylemekte ve: Hudutlarımıza kadar gelen tehlike- Bin yarın bizim kapımızı da çalması Galip bir iltlmal olmuştur.. Ne yapacağız, diye sorup düşünmi- ye bile lüzum güörmüyaruz. Hatiplerin ve dinliyenlerin, yan! kadıniyle, erke- ğiyle, genciyle ihtiyariyle bütün mille- tin tek ifadesi gudur: — En müthiş savletleri: Kkoyacağız ve hayalımıza vwcih oluna. cak sükasdi behemehal kuracağız, pa- ze karşı “tamparça geriye atacağız! Türk milleti bu azim ve — iradesini yerine getirmek için gecesini gündü- züne katarak çalışan bir. hükümete #nalik olmakla bahtiyardır. Tünk dev- letino bu mülletin müküs talihini ye- nen kahraman İnönü — Başbuğluk edi. yor. Bütün memleket onun etrafında yekpare bir kütledir. Eğer mecbur edi- lirsek varlığımızı ve istiklâlimzi koru- mak için yapmıyacağımız — fedakârlık yoktur. Kararımız kat'i olduğu için te- İğş ve endişenin en ufak zerresi dalık bizden ebediyen uzaktır. Ve biz bu kararı şimdi tehlike Bak Kanlarda emniyet sahalarımıza uzaüdi- & zamanda vermiş değiliz. Ka ücra kö- yünde en ümmi ferdine kadar —Türk üi camlasını teçkil öden — İnsanlar, tarihi hayatımızın bu Kahraman mille- te verdiği müstesna bir. mazhariyetle harief tehlikeleri mekân ve zaman iti- bartyle en uzaklarda iken dahi hisse- derler. Daba Çekoslovakya parçalan dığı zaman biz Ayrupanın ve insanlı- di maruz olabileceği feci hödiselere intikal etmiştik. Hükümetimizin — milli ve beynelmilel tedbrlere o zamandan tevessül etmiş olduğunu bugün mem- münüyetle hatırlıyoruz.» demektedir. YENİ SABAH R. Hüseyin Cuhlt Yalçın «Yugoslaya yanın yeni politikası islmli bugünkü | Başmakalesinde yeni — teşekkül eden Yugoslav kabinesinin harici siyasetinin he olacağının günün en mühim mesele- sini teşkil ettiğini söyliyerek bu siya- seti tahlli etmekte ve: #İstiklâlini tamamen muhafaza —et- mekle beraber bitaraf kalacak bir Yu- gödlüvya — Balkanların sulhü bakımın. dan kuvvetli bir kledir. Ayni hattı ha. reketi takip eden - Türkiye de Yugoe- davyaya mülenazir - diğer bir kaledir, Bunlar iki cenahla hazır, uyanık, her fedakârlığ göze almağa azınctmiş bir halde dürdükça Balkan yolu bütün is- #iâ hırslarına — kapanmış sayılabilir.> demektedir. TASVİRİEFKÂR «Almanların mukabil tedbirleri ne alacak?> serlâvhalı ve Tüsviri Efkâr imzalı bugünkü — Başmakalede Yugos- lavyatla vuku bolan değişiklik üzerine Alnanların ne gibi mukabil tedbirler alacaklarına dalr benüz bariz emareler görülmediğini kaydederek vaziyeti tah- Hİ etmekte ve: <Almanyanın, hasıl olan — tebeddüle rağmen, Yügoslav . işini yine siyast Mevsim, Mecidiyeköyü zax manıdır. Bilmem, Ha akmtibel ver misiniz?. Şişlide tramvaye | dan inersiniz; ağır ağır a. faltta yürür, Mecidiyeköyüne igelirsiniz. Paltomal veya gn | desünüze güzelce sarılır, iki — taraftaki kır kahvelerindan birine oturursunuz. Güzol bir | yorgunluk kahvesi ve bir bar. — dak iyi su içersiniz.. y Yarım saat sonra, kalkar, ! yürüyüşünüze devam edersi- | niz.. Mecidiyeköyünden ayrı- hmnca, asfaltı takip etmeyi — niz, Soltarafa, sağ tarafa, kırlara doğru uzanann toprak yollar vardır. rine sapınız.. Burnunuza, ta: ze toprak kokusu, kır çiçekle- rinin canlı ve iç açan tılsımlı rayihaları gelir.. Topraklar — tütüyordur. İlk sıcaklar, top- rağa ne tatlı bir gevşeklik ve — renk verir.. Karşı yamaçlar yemyeşildir. Yoncalar yeni uç vermiye başlamıştır. Bir kaç gün sonra, fulyalar, eler, zünbüller, ballı babalar papatyeler, çayır çekleri görünmiye başlar. Mç: €idiyeköyünün en güzel ve semtine mahsus çiçeği karan« fillerdir. Burada, geniş kas ranfil tarlaları ".d:n ıl’diııı zalar daha evvel çıktı.. Bunlardan sonra, artık, gül, karanfil, lâle ve bilâhare, tam bir yaz ortası çiçeği olan ma» [ j nolyalar çıkar. ğ Ben, Mecidiyeköyünü çok — severim.. Âdeta, bayılırım. Mecidiyeköyünde, toprak yol. ların, tarlaların arasında bir iki saatlik dolaşma, bütün â- » Gönlünüze neş'e, içinize ; i sabınızı, kafanızı. dinlendi- ] Mecidiyeköyünün imarını, me büyük bir alâka ve zevkle — takip ederim. Burada bir ka- rış toprağım olmadığı halde, bir yeni ev, bir yeni güzellik gördükçe sevinç duyarım.. Tavsiye ederim, bugünler. de, güneşli bir sabah Mecidi. yeköyüne gezmiye gidiniz.. R. SABİT Yarından itibaren çalışan talebelere de paso verilecek Demiryolları Banliyö hatlarında talebelere verilmekle olan paso - Jardan işte çalışanların da istifade ettirilmeleri kararlaştırılmıştır. Bu kaarr yarın sabahtan itibaren mer') olacakır. Hepimizin DERDİ Maarif inzıbat ko- misyonu için bir i a İ J ğ j ; tedbirlerle hallelmek yolunu, şiddetle tevcasüll etmiye şimdilik tercih imesi ihtimali daha kuvvelikdir. Bu alyazt tedbirlerin — başında da Yugoslavyayı dahilden fethetmek tedbiri geldiği şüp- hesizdir. Nitekim bazı telgraflar, Hıre vatlarla Sırpların şimdiden araları a çıldığından bahsetmektedirler. -Haber lerin ortalığı yoklamak için uydurul- muş olacağı kudar hakikat olması da varittir. İşte Almanlar ancak bu gibi ledbirlerle — gayelerine — varamadıkları takdirdedir ki tehdit ve ihafe yalunu TAN M Zekeriye Sertel ejapon Hariciye Nazırının Berlin Ziyaretir — isimdi bu- günkü Başmakalesinde ercümle: | tutabilirler.. demektedir. yerinde kendisine bir çok faydalar te- min elmiş, buna mukabil Almanyaya da bayli hizmeti dokunmuştur. Fakat şimdi, kat't harp başlamak üzere oldu- ! guna göre, Aernrikayı — meşgul ederek İngillareye — Amerikadan gelebllecek yardırm aşgari hadde indirmiye ça- hamak mevkindedir. Ancak faponya, Amarika ile çarpışmıya cesaret ede- memeldodir ve onun için Matsuoka'nın Berline beraberinde bir de sulh plânı getirdiği şayidir» demektedir. temenni bırakacak küdrette bir karar alır. Bü komlayon “Maarif “Müdürü ile Alsarif — Müfettişlerinden — mürek- keptir. Bu süretle ise Maarit Müdürtü. A& ve Müfettişler, muallimi ko- yonu> kaslarının yalnız bu vazite İle uğraşacak zevat arasından se- çilip retsliğinin de Bisarif Müdür- düğünden alınması acaba duha doğ- ru değilmidir?.»