30 Mart 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

30 Mart 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M T LR EY İ YAK AAAT sonunda faponların me Yü fidir. Şu son ön lüm ediliyor denilirken mü- tin ipi me kadar incelirse koparılmadı. 9â1 martın- Japonya ile Sovyet Rusya a- a bir harp vukuu ihtimal - iyle dursun, iki tarafın mü- bir dostluk rengi istendiği görülüyor. Sov- anlaşılmıştır. Uzakşark İş- Ve Sovyet - japon münase- bütün safhalarını - tetkik irlerin yazıları ise başka bir kanaate varıyordu: şark meselesi yüzünden ih- Gdüşenlerin kendilerine mah- İyasi usulleri, ince hesapları r ihlilâf me kadar mdaki gerginlik fası - devam edip gelmiştir. siyasi ve iktısadi aykırılık dolayısile kaldırmış A erbabı pek iyi anladı ki mev' *#rginlik her iki taralı da bir * sürükliyecek gibi *t muhafızları meseleler amıştır. Şu halde Uzakşark matları arasında sanki şöyle İ bir anlaşma olmuş demek- iç bir meseleyi harbe var - 'de Almanya ile japonya ara- malüm anlaşmaya varıldı. vikliğe karşı mücadele adı >n bir misak da aktedilerek sonradan İtalyanın da ilti - #ttiği görüldü. O zaman bu- 'Erudan doğruya — Sevyel ae e ee erE Ğ EEAET ĞÜL DEBLROMAN: 97 Sen de Seveceksin ! | Yazan : ETEM İZZET [H*.;CE_ | bütün bu zan ve ftahminler S çırpınırken bir yandan da 4 ve gözlerimin önüne neler Ya, ellerime sarılır, hayatım | de tek sözüne bağlı. Beni sev - | söyle, Bunu senin ağzından dikçe, kendimi öldürürüm.. vakit ne yaparım?. le bir soru kafamın içine üş bir türlü beni rahat bı - yordu. Fakat, bütün bunla- şa dilimin ucunda yer bu k ve toptan cevap şu idi: den ona nasihat etmiye, ken- sdisini öldürmiye kalkıştığı de bundan asla mes'ul öl - söyliyeceğim, Buna » birşey yaparsa suç benim “bu karazinı kelamda işliye ponyanın siyasi sahada yardımımı temin etmek istiyor, Sovyet Rus- yaya karşı japonya ile daha evvel anlaşmış bulunmayı düşünüyor - du: Avrupa harbi çok geçmeden çık- ta. Fakat 909 da harp çıkarken Sov- yet Rusya ile A'manya arasında da birbirlerine ilişmiyeceklerine dair bir misak aktedilmiş bulunu- yordu. O zaman şöyle bir politikanın faaliyet sahasına çıktığı görüldü: Birbirile mubarebe etmği hesap- larına uygun görmiyenler arala - rındaki ihtilâfları bir tarafa bura- karzk daha büyük mernfnatler te- mini için şimdilik pekâlâ birleşe- bilirler. japonlar da şimdi daha büyük menfaatler temin etmek için bu politikayı hesaplarına muvafık bulmuslardır. Fakat japonların i bir harbi göze alıp almı- ::::ı'î ayrı bir meseledir. Bun- da da Tokyo diplomatlarının ileri- yi çok düşündüklerini söylemeğe Tüzum yök, mdrese bildi; Adrese #tmiyerek fotoğrafçılık bir fotoğraf atelyesinde çalışı yörüm. 'i dotoğralçılığa mu- kabil ntelyo işterinde maaşla “w.ı:ıı bilecek bir kâtibin vazifesiniş Do hiç bir mendast B YNY lecinln Son Arza edan -we"““ı B zi İş Arıyan Bir Genç Kız a mmesunu bir genç kızım. Aüşci vaziyetim beni hayatımı çalışarak modbur a iş aramaktayım. İş sahlplerinin Son Telgraf Halk sölu- Da vasıtasiyle Mahmureye müraca- atları. tekrar kapıdan çıklım. ı.ıg_eın köşesini kıvrıldım. Dalgın ve mütereddit yürüyordum. Kal- | bim bir heyecan çemberinin için. daralıyordu. Birkaç adım duha ya attım, ya an, bir ses: “îld"ınıııdrnil, hanımefendi!. Diye kulağımı doldurdu. Bu ke- ereyi aa hafif gelen ves, Halil Necibin sesi değildi. Tekrarladı: — Hanimelendi!. bancı bir adam vardı. Orta yaşlı ârdim, yanmda ya - | sadakor eibise giyinmiş, bıyıkları | yunuruk | sordum: | Dedim, fakat merakla ben de | pos ve çenesine sarkık, | kadar | ranarak: — Efeodim, sizi Halil Nocip Be- A zorlıyan ve kulağı- | Üsküdar ve Kadıköy hava- lisi tramvaylarının geçen gün yapılan bir. toplantısında, iş- ler çok yolunda, fevkalâde güzel, gayet muvaffakıyetli görülmüş ve idare edenler tebrik olunmuş! İyi, pek âlâ, öyle olsun.. Verilen izahata göre, bu ida- re, son bir yıl içinde 97 bin li- ra kâr temin etmiştir. Bina- enaleyh, artık, bu idarenin vaziyetini düzelttiği anlaşıl. dığından, tasfiyesi cihetine gidilmiyecek, devamı temin olunacak.. Bütün bunlar iyi.. Milli bir idarenin devamı, inkişah el- bette ki arzu edilir. Ancak, işaret edemeden geçemiyeceğimiz iki nokta var: 1 — Acaba, bu tramvaylar- “da, bilet ücretlerinde az da mı?. 2 — Bu tramvaylarda, ara- baların hiç ârıza yapmadan, muayyen olması icap eden evkat cetveline göre, otoma- tik bir intizamla seyrüseleri temin olunamaz mı?. Bilhassa, ikinci şıktan şikâ- yet fazladır. Bu yüzden va- pur kaçıranlar, işine geç ka- lanlar çoktur. Ve bu yazdık- larımız iddia değil, müsbet hâdiselerdir. BÜRHAN CEVAT melekelerimiz, sanki bunların va- zifelerini ifa etmesine Hâktım olan dimağda sanki bir drıza — vukun gelmiş gibi muvakkaten sektodar elur, vazifesini nakıs olarak ya- par. Vücude bir ağırlık çöker, ar- Zu ve iştiha kalmaz. Bedende — vukua gelen uyüşük- luk, vücudümüzün bir kumunda hizsettiğimiz betaet ve rehavettir. Fazla olarak buralarda Karıncalan- ma gibi bir yey hissedilir, mutat hareketleri müşkülâta uğratır. kendini kay. betme, vücuttar kan kaybetme gibi hallerde vukua gelebilir. Bunda hâsıl elma uyuşma bir uz- vün uztn müddet ayni hülde tu- talmasından da ileri gelebilir. ki, bunü ekeçelenmes de derler. Bu- rada iğne batması gibi bir ağrı hla. zedilir. Uyuşma adi ebwalde vahim” de- Hilze de, bazan doklora müracasi özümunu da hissettirir. Bedende yüşüklük hissedilen yeri hafir <rette uğmak faydasız değildir aa aa | Dedi. Ne söyliyeceğini, ne iste- yeceğini beklemeden: kimsiniz? Benden ne istiyorsunuz?. Beni mercden tanıyorsunuz?. Diye bu tanımadığım adama bir sürü swal sordum. Fakat, niçin ve neden, bilmiyorum?, Müthiş bir | heyecan İçinde idim, Sesim boğu- zımda sıkılıyor. gübi idi. Ben ne âşlı, hırçın ve asabi isem yumük g ve hareketsizdi. Gayet ağır dav- yin emirletile rahatsız ettim, Dedi ve.. tane tune söylediği bu kelimeleri bir araya toparladıktan sonra; | Jdardı. Her akşam gelir çalar! mlü, sarkık ve pos bi - | |yıklı muhatabım da » kadar sakin MAHKEMELERDE: Düşmez Kalkmaz Bir Hacıyatmaz! “Evet.. Rabbim kimseleri gör- dükten sonra düşürüp gördüğünden yâdetmesin !,, Yüzlerinin, gözlerinin şişlerin « den, çürüklerinden biribirlerile dö- Büştükleri anlaşılan beş altı kişi, mahkeme kapısında bekliyorlardı. | Yaşları ve tipleri muhtelifti. Bir | tanesine yaklaştım. — Geçmiş olsun hazret, dedim. Galiba kavga ettiniz? — Kavga ettik abicim.. dedi. — Neden? dedim. Niçin kavga ettiniz? Kavga ettik amma, niçin kav- eltiğimizi be nde anlıyama » dün abicim.. Şu garipler, mey - hanede bir şarkı çalıyorlardı. Bi. zim masaya da yakın oturuyor - Allah ne verdiyse, nafakalarını bp cızlam ederler, Bu moruk mu? Anlar da ha çalgıdan... Öyle entipüften, pestanokerani çalmaz hani... Herkes keyfinde, neş'esin- deyken, şu öbür taraftaki kalktı. — Bu şarkı dedi, Nüxhet efendi- nin şarkısıdır! Abdülhamid efen- diyi filân da karıştırdı. Lügatçe bir şeyler de söyledi. — Onun için çalamazsınız! dedi. Bu moruk da kıyak recdnlu lâf- lar bilir ha!, O da zanaat manaatla karışık astripinton tarafından bir lâflar söyledi. — Nüzhet efendinin değildir, Hacı Arit Beyindir, Önun için çalarız. Bunu radyom bile çalıyor.. dedi. Azmma, ben de kaç kere duydum. Radyam da çalıyor bu şarxıyı ha- hi O vakte kadar lâfa karışmsadan dinleyen «Moruk» dediğ yaşlıca adam söze karıştı: — Müsaade ederseniz bendeniz anlatayım. Allah kimseyi düşür . mesin, bendeniz de böyle olacat, meyhanelerde kahvelerde keman çalacak adam değildim. Bendeniz kimin oğluyum, biliyor musunuz? Neyse, orasın: geçelim.. Lüzumu * yok. Çocukluğumda peder mer - humun arzu ve israrile — kemana başladımdı. Uzun zamanlar çal- dım, Gel zaman, git zamar, ba -« şımdan rüzgârlar esti. Ailevi fe- lâketler geçirdim.. Oraları lâzım değil.. Düşmez kalkmaz bir mev . lâyı kadir.. Sonunda düştüm. — Öyle değil be moruk.. Düş - mez kalkmaz bir hacıyatmaz! diye Tâfını kesti deminki bıçkın, Yaşlıca adam sözüne devam etti: — Bvet.. Rabhim kimseleri gör- dükten sonra düşürüp gördüğün. den yadetmesin' Çekmediğim kal- madı. Nihayet yüzümü — kızartıp kemanı elime aldım. İki de arka- daş buklum. İyi kötü, biri cüm- büş çalıyor, biri def çalıp okuyor. Onlarla eski yeni şarkılar geçtik. Üç garip geçinip gidiyoruz. Dü ngece yine meyhanelerden birine uğradık. Birkaç şarkı çal - dıktan sonra, batırımda kaldığına göre Hacı Arif Bayin, «Nüzhetiye- dir bu kasrı dilküşa» şarkısını ça- lıyoruz, Karşi masadan çu efendi Tanımıyorum. Henüz müyşer- ref oldum. Dedi, ili eltiz — Evinize mektubu getiren ben. dim. Sizin evden çıkmanızı bek- Temiştim. Size takdim edeceğim ikinel bir mektup daha bendeniz- de bulunuyor. Gayet mülevazı bir lisanla ve aramızda geniş bir teşrilat mesa- fesi bırakan bir dille hitaplarını yapan adam hemen elini cebine saldı ve: — Buyurun. Diyerek bir zarfı Mektubu bir taraltan merak et. mekle beraber endişe ediyordum: | — Peki amına, benim Lütfiye ol- duğumu nereden kestirdiniz? Ya evimden çıkan bir misafirime bu — Lütfiye hanımefendi zatiâli. | mektubu vermek - teşebbüslünde İteri değiller mi?, Diye sordu. — Evet benim, — Siz beni nereden tanıyorsu- Adamcağız: | bulunsaydınız. Pos ve sarkık bıyıklarmin altin- da bir tebessüm ifadesi aksettiren adam: — Merak buyurmaynız hanım- efen başa bana uzattı. | . Üzerime aldığım vazifeleri | bilecek kabiliyette olma - | | saydım, Hali! Necip Beyefendi hiç —.—E_Yazan: BÜSEYİN BERÇETZİZ— kalktı. «Bu şarkı Abdülhamidin Nüzhetiye kasrı için yapılmıştır. Çalınamaz!» dedi. — Bu Hacı Arif Beyin şarkısıdır. San'at eseridir.. Her yerde, her za- mnan çalıyorlar.. dedim. — İhtiyar! dedi, Çalmıyacaksın bü şarkıyı... Ben yine uzatmağa ta- raftar değildim. — Pekil diyip kemanı kutuya yatıracaktım. Bu bizim ağa kalktı: — Çalacaksın! dedi. Bıçkın atıldı: — Dur moruk.. Üst tarafını ben anlatayım. Moruğa diyor ki: «Çal. mıyacaksın!» ben de: — Ulan, dedim; bu meyhanede çalgıyı kesecek adamın ben alnını karışlarım! Çal moruk, çal.. Hem de bu çal! dedim. Yanında öbür delikanlılar var. Racon kesecek: — Çalarsa, döverim, dedi. — Kılına bile dokunamazsın! | dedim. Kaldırdı moruğa bir bardak at- tı. Arkasından da üzerine çullan- dı. Ben de giriştim. Bunun arka - daşları da girişti. Moruğun arka- için, öyle içerledim ki, yanımda rifte kulaklı, yahut makine olsa işliyeceğim. Ben içeri düşmekten çekinmem hani amma, bereket yanımda bir şey yok. Neyse, giriştik yumruk . lara. Düdükler, ıslıklar, gelip a- yurdılar, — Bir iştir olmuş, dedim. Bari biribirinizi dava etmeyin de, bu iş 'bu kadarla kapanmış olsun. Yaşlı kemancı: — Abicim! dedi, Zaten ben kim- seyi dava etmem. Amma, onlar da- vacı oldular da onun için ben de davacıyım. Kemancıya: — Öyleyse, dedim, onlarla da konuşun da, mahkemede biribiri - nizden davacı olmadığınızı söy « Jeyin.. Mesele kapansın. Konuşup anlaştılar. Davaların - dan vaz geçmeğe karar verdiler. Hâkimla rulh teklifini hepsi kabul ettiler. Davalrından vazgectiler. Hükim, mahkeme — masrafının hepsinin mütesayiyen ödemelerine karar verdi. Mahkemeden — çıktıktan sonra, biçkin: — Ben oturur yüz lira yerim.. Paradan kaçmam amma, kulağı- nızda olsun, bu iş için on para ver. mem.. Siz verirsiniz.. dedi, İhtiyar kemancı: — Zararı yok, senin hissene dü- şeni de ben veririm, Haydi yürü arslanım! diye sırtına vurarak alıp götürdü. şüphesiz bu hizmeti bendenize ver- mezlerdi. Hem sizi, giyinş tarzı - mızı, nasıl kolaylıkla tanıyabilece- ğmi bana etraflıca anlatmiş da bulunuyorlardı. Dedi ve: — Cevabinını lütfetmenizi dili- yorüm.. Diyerek ağzımın içine bakmıya başladı. — Halil Necip Bey nerede?, Diye sordum. — Herhalde mektuplarında yaz- mış olacaklar.. Dedi. İçimden bir his: Dön geri, seninle alay mı edi- yor, hem inlihar edeceğini bildi - ryor, sen telâşa veriyor, hem de kendisi meydanda yok!. Diyordu. Bir an bu hissin tesiri altında kalıyor ve mektubu: — Bunu nereden getirdinizse yi me oraya inüz.. Demek vaziyetinde kalıyordum. Fakat, bilmiyorum niçin ö sızısı kalbimde beliren, dimağıma akse- den ve gözlerime inen ve.. onun hayalini bakışlarımda canlandıran bir başka hi (Arkası var) “Beşiktaş Klübünün kongresl | Dr. Necmettin Hakkı İzmirli, Muhtar | Zücaciye ve halıcıların Hava 'bu kere Hava Kurumuna şu teberride geciyeci, Recep Hasoğlu Halıcı 750, Sa- dullah Levi ve Mandil bal Kocseli Nakliyat Şi nelmilet Şark Nakliyat Şirketi 500 Şa- ban Aydın Halıcı 400, Albert Altan- dari Hahes 400, 400, Aram Barunakyan Halicı 800, İb- Tahim ve Nurettin - Özkul 250, Abdul- ganl ve Celâlettin Halıcı 260, Agap Bo- | yacıyan ve biraderi Halıcı 250, Aram | 3 —SON TELG Başmuharrirler | Ne Diyorlar? l B. Abidin Daver, «Yugoslav sürpri- zinin ük tesiri> başlığı altında yazdığı | bugünkü makalesinde ezcümle diyor bi «Ortada eyırtılmamış, fakat tatbik edilmez bir pakt> vaziyeti, Belgrad #ürprizindenberi fiilen mevcuttur. Belgraddaki bükümet darbesi, kua bir zaman için olma da, Almanyanın Balkanlardaki siyasi ve askeri plân- Jrırı altüst etmiştir; Almanya yeni ha- reketler hazırlarken — bu karışıklıktan istifade maharetini — göstermek — İagil- Yunus Nadi «Yugoslav tünün. münası ve neticesi> başlıklı bugünkü makalesinde şöyle demektedir: «Viyana Paktı sayesinde Yugoslav- yanın eli ayağı bağlanarak - kahraman Yuünanistan arkadan vurulacak ve bu. na Yugöslavya Aletlik etmiş - olacaktı. Yunanistana havale edilen darbelerin bilâhare Yugoslavyayı daha kolay yı- kacağı muhakkak - olduğunu pek iyi gören Yugoslavya, bu fena işe âlet ol- manın zilleti altında kalmağa taham- mül edememiş ve asll çehresini maddi ve manevi mes'uliyetlerin kara dam- | Kösandan kurtarmışlır.» TASVİRİEFKÂR Taşviri Eikâr imzalı <Aldıkları gibi veriyorlar» başlıklı makalede şöy- e denllmektedir: «İtalyanlar, Erltre — müslemlekesine yerleşeli altmış seneden fazla olmuştu, Alimış senedir o müstemlekeyi - imar için pek çok uğraştılar, limanlar yap- | tılar, yollar vücude — getirdiler, battâ gŞimendilciler de İnşa eltiler, magsalları bu dar müslemlekeyi büyülte büyülte Afrikada kurmayı — tasavvur ettikleri büyük imparatorluğun azimet noktam yapmaktı. Nitekim Babeşlstan Tettine radan çıkmışlar ve bir anllyon- bası, an — milyondan fazla kaca üikeyi ot, on İki fak olmuştardı. Altmiş senede sahibi olabildikleri bu Britct kıt'asını — gimdi İngilizlerin oa haflalık bir Marruzuna mükavemet &- demiyerek yer yer bırakıp çekiliyor lar. Bu ükibetten dolayı da bütün ka- bahat — İtalyanların — kendilerinindir. Vaktiyle enini sonunu hesap etmeden bu harbe girmemiş olsalardı, şimdi Av- TUpanIN Çok korkulan bir devleti mev« klini muhafaza etmiş bulunacaklardı. Yanlımı> Düşakli büğünkü mazalesin- de gunları yazmıştır: «Türkiye, Yunanistan ve Yugoslav» ya gibi şeref ve istiklâllerini her müs Tâhazanın üstünde tulan milletler bir tecavüze uğradıkları zaman, hiç bir | yazilelerini yapmakta ve vatanlarını mmüdafada tereddüt ıîşc;nııhıı TAN Ahmet Emin Yalman <Yugoslavya €Yugoslavyamın son dakikada cellâ. dın elinden kurtulması, tarihin en beyocanlı mücizeleri sırasında zikredi- decektir. Zorbaların — İşgnli altında inleyen yüz milyondan fazla Avrupalı insan guna iman edeceklerdir ki menhus te- Kihleri Yuygoslavyada yenlimiştir.» TAN M Zekeriya Sertel, bugünkü maka- desini «Yugoslav mukavemetinin akis- leri ve nenlicelerir başlığı ile yazmış- fır. Müharrir. makalesinde ezcümle söyle demektedir: sİngiltre, bugün Balkanlarda hür. Fiyet ve istikiâilerini müdafaa - etmek istiyen küçük — milletlere mücesir bir. surelte yardım edebilecek — vaziyette- dir. Keren ve Harar'ın saptından son- a Afrikadaki harbin nibayet bulması atırk bir gün meselesi olmuştur. Bir küç güne kadar Afrikadaki bütün İtal- yan müstemlekeleri işgal edilmiş bu- kunacak ve Afrika — barbi bitmiş olas caktır. Şarki Akdenize hâkim bir va. ziyetle bulunduğu için, İngilirler At- Tiknda serbest kalan bu kuvvetleri sür- öüle Balkanlara nakledebilirler ve bu- rada Almanlara clddi güçlükler çıkae rabilirler.> dün yapıldı Tatanbul Şampiyonu Beşiktaş jimn- | nastik klübünün senelik köngresi dün | Beşiktaş Klübü Lokalinde ve çok aa | mlml bir hava içerisinde yapılarak ee- ki İdare Hey'eti ibra edilmiş ve yeni inlihap yaplarak atideki zevat klübün Nur Bey'eti âzaları: Abdülkadir Ziya Kara- mürsal, Febmi Erok, Abdullah Posan, Şükrü Ki Kurumuna teberrüleri zücesciyeci ve halıcılar bulunmuşlardır. | İsmini bildirmek istemiyen bir zat tarafından 2500 lira, Keribar 1750, züe- 1ca T00, İk> çeti 000, Bey- Vahram — Şimşiryan RAF — 30 MART 1941 ©OEGLLENA K YA Bayanlar «leyhinde beyannama neşreden bedbahti İnsanın en büyük düşmanı akılsızlık, derler. Allah kime seye akıl noksanlığı verme. sin. Maamafih, şu zamanda kimin aklı noksandır, kimim tamamdır, kimin fazladır, belli değil. Bir gazetenin yazdığına göre, Fatihte oturan bir vae tandaş, kadınlar aleyhinde bir beyanname neşretmekten suçlu olarak adliyeye teslim olunmuştur. Bu haberi veren, ayni gazete, bu vatandaşın, akli muvazenesinin bozuk ok duğunu ilâve ediyor. Dünyada muvazene kalma» dı, kesemizde muvazene kale madı.. Bu zamanda muvaze« ne kolay şey mi?. hinde yazdığı beyannamede, muhterem bayanlara atıp tü« | tuyormuş.. Bu zat, bir çok iz- divaçlar yapmış, fakat, hiç birinde de mes'ut olamamış.. Meselâ, yaptığı izdivaçlardan birincisinde, karısı çok uzun boylu imiş.. İkinci izdivaçta karısı çingene çıkmış.. Üçüne cü izdivaçta ise, zevcei muh« terem çok oburmuş.. Yiyecek, içecek yetiştirmek mümkün değilmiş.. Dördüncü defa yar pilan izdivaçta ise, bayanız yaşı pek büyükmüş! Bu vatandaşın, izdivaçlar yüzünden başına golenlere bakın... Yaptığı diğer izdi. vaçlarda, yine muhtelif sç beplerden dolayı mes'ut ola- mamiş vesselâm! Fakat, beş on izdivaç ya- pan bir insanın mes'ut olma« ması bittabi mümkün değik dir. Çünkü, bu, demektir ki, bu vatandaş, izdivaç işleriyle uğraşmaktan hayatı tanıya« mamış, yaşıyamamış, bir loz- Düşünün bir kere, bir defa bile izdivaç yaptığı halde, in- - san, uzun zaman kendisini tos parlıyamıyor. Sonra, bu va. tandaşın şayanı dikkat bir ta« rafı da, bir, iki, üç defa evlen- dikten sonra, bir dördüncü, bir beşinci, bir altıncı defa, tekrar nasıl evlenebildiği, bu :: nasıl cesaret gösterdiği- Artık, insanda hiç hal kal. maması lâzım değil mi?. Bizce, bu vatandaş hakkın- da «akli muvazenesizlik» gi- bi bir itham ileri sürerken, yanıldığımız tek nokta, ba- yanlar aleyhinde bir beyan- name neşretmesi değil, beş on defa evlenmesi sebep olarak ele alınmalıdır. Bir defa ile, bilemediniz, iki defa ile, hay- di üç defa ile uslanmıyan, a« | kıllanmıyan insanda akli mu: yazene arıyabilir misiniz?. Allah ıslah etsin!. R. SABİT Koptmizın DERDİ Kuzu Etleri “Bir ökuyucumuz yazıyoc: #İstanbulun muhtelif semtlerin- de et fiyatları ötedenber değişik- tir. Buna şimidiye kadar semt u- zaklığı, nakil masrafı ve salre gibl iddlalar karıştırılarak hak verdi. rimek iştenmiştir. Ben Kammpa- yada oturuyorum. Dün kuzu etini 70 kuruştan aldım. Deyoğluna çık- tım, bir de baktun ki, kuzu eti 58 kuruş... Kasımapsa Ze Beyağlunun arası bir karıştır. - Hattâ sorarsa- €t kuru eti değildir. Şu halde ka- sap hangi cür'etle etin Üzerine ku. Jamgasını koyabiliyor?.

Bu sayıdan diğer sayfalar: