Derse Devam Edelım / ,'_'“___—_I Yazan: MAHMUT YESARİ —# Yemekten sonra, kahvelerimizi içiyorduk. Odanın kapisı — açıldı, beş yaşlarında bir çocuk içeri girdi. Arkadaşım, kollarını açmıştı: — Gel bakalım Haldun. Çocuk sendeleye sendeleye koş- tu, babasına sarıldı. — Arkadaşım gülüyordu: — Demindenberi nerede idin? Haldun, kekeler gibi tutuk tu- tük cevap verdi: # — Dersimi ezberliyordum. Arkadaşım, çocuğu, dizlerine e- turtmuştu. Bana baktı: — Ne dediğini duydun mu? — Evet, — Peki şaşmadın mı? Boynumu büktüm: — Eh! Şaştım... Biraz erken de- Bi mi? * Arkadaşım, çocuğu yere bıraktı, veidet bir tavır aldı: — Öğrenmenin yaşı, zamanı yok!. Mektebe göndermiyorum; evde de derz için sıkıya koymuyorum, Bir eğlence gibi hiç sıkılmadan öğre- miyor, Fakat, benim usulüm saye. Binde.. Çocuğa iğildi: — Haydi, git, kitabını getir. Haldun, hiç titizlenmedi ve se- wimli, tatlı bir uysallıkla emekli ye emekliye odadan çıktı. Arkadaşım, kurnaz kurnaz gü- Hüyordu: — Çocuk hiç zorluk gevkle alfabeyi öğrendi, ve yavaş yavaş kıraati de söküyor. Meşhur ressam «İngrse» in ke- manı gibi bir çok insanların, mes- lekleri, ihtısasları, san'atları dı - ganda, hatta onlarla taban tabana tersine acayip şeylere merak sar. dıkların: biliyor. Bir banka me - #nuru olan arkadaşımın; usulü ted- vis hocalığına kalkışmasını da bu geşit meraklardan sanıyordum; ve Jarın suya erer. Oda kapısı açılmış; çocuk, elin. de kitapla görünmüştü. Arkada - gan, çağırdı: — Haldun, kitabı bana ver. Ve sonra masa üzerinde duran gazeteleri gösterdi: — Bir gazete al, amcanın gös - tereceklerini oku. Hakdun, babasının dediklerini yapmıştı. Ona, gazeteden, büyük, mgıı harfler gösteriyordum. Ço- cuk, —inanılmaz ve şaşılacak bir doğrulukla cevap veriyordu: —D... Y... Burı Çenı Haldun, gösterdiğim — harflerin birinde yanılmamıştı. Bazı kolay kelimeleci de çıkarıyordu: — Adana... Gel gelelim, bazı çetin kelime - leri de çıkardığını görünce du - raladım: — Şaşılacak şey vallahi... Benim şaşkınlığımı gören arka. daşım, kahıkahadan kırılıyordu: — Nasıl martaval mı atiyormu- gam Şüphem geçmiş, merak başla - anıştı: — Tebrik ederim. — Kimi! — Hem çocuğu, hem de seni. Arkadaşım, bu - paylaşılmadan hoşlanmamışa benziyordu: — Asil, beni tebrik etmelisin. Baldun, akıllı çocuktur, Fakat, ko- Jayca öğrenmesi, benim usulüm, daha doğrusu, keşfim — sayesin - dedir. Elindeki kitabı gösteriyordu: — Eğer, Haldunu kitaptan okut- sam, belki evvelden eeberletil . miştir, diye kuşkulanacağını dü - şündüm. Şimdi, işin hileli olma - dığını öğrendin. Kitabı vereyim, ondan okut. Kıraat kitabını arkadaşımın e - Hinden aldım. Çocuğa göstermeğe başladım. Çocuk, yine, doğru ce - Vaplar veriyordu. Yalmız, karaat kitabı, daha büyük harflerle ya- mlı olduğu için, daha hızlı oku . yer ve hem kekelemiyordu. Hakdun, bu imtihandan da, yü- zünün akile çıkmıştı. Arkadaşım, kıs kıs gülüyordu: — Nasıl? — Mükemmel! Pakat, usulünü, keşfini anlıyamadım. Onu anlat, asıl, onu merak ediyorum. — Bir dakika müsaade et. Ha - yordum. Arkadaşım da, acaba, biz- ler farkına varmadan böyle bir edeha» sırrına mi erivermişti: Çok geçmedi, arkadaşım, elinde, büyük bir defterle içeri girdi: — Benim alfabemde, bir fevka- lâdelik görmiyeceksin. Benim al. fabemde de ayni şekilde büyük, küçük harfler var, Yalnız, harf - leri, kelimeleri iyice belletmek için bulduğum isimler ve misallerde ö- bürlerinden ayrılıyorum. Okutma we öğretmede asrın zihniyetine, modasına ve görüşüne uymak $- zm geldiğini sezdim. Çocuk, en çok neleri görüyor, neleri duyu - “yör, nelerden hoşlanıyor, rüyala- Tına neler giriyor? Yeni gördüğü teyleri nelere benzetiyor, en çok melerle meşgul oluyor. Küçük bir denemeden sonra, çocuk daha o. kuma çağına girmeden okumayı öğrendi. Defteri açtı, resimli — alfabeyi göstermeğe başladı: — Ş, Şarlonun $ si... M, Mar - len'in... Y, Emil Yaningis'in Y si. C€, Con Barrimor... L, Lilyan Har- vey... H, Harold Lüi... Defteri kapadı: — Cinayet, hırsız polis filim - lerinden de istifade ediyoruz. Ta- banca, kama, kelepçe, parmak izi gibi kelimeler de onlardan ötürü... Arkadaşım, bir mucit, bir kâşif :urunlc karşımda göğüs geriyor- a. — Önce, Haldun için hazırladı. ğrm bu alfabey küçük bir değişiklikle cihan alfa- belerini de bü surette tertip lebileceği fikri hatırıma geldi, İş- te, burada, dikkat edilecek, tek, çor mühim bir nokta var. Bu alfabeyi, her sene, gözden ge- çirecek ve yeni parlıyan yıldızla- ların yerine koyaca! Arkadaşımın fikri Son . Telgrafın Tarihi Tefrikası: 20 TUNA BOYUNDA —— —— TÜRK Yazan: M. ORDULARI Tekfuru alın, Hisarı bize verin Geziler, gece gündüz çalışıyor- lardı. Küh kale beylerile haş geçi- niyorlar, kâh çarpışıyorlar ve bu suretle kat'i firsatı gözetiyorlardı. Nihayet S sandere tekfuru - nun oğlu öldü. Cenazesi tantana ile hisardan dışarı çıkarıldı. tam bu esnada hisarı kapılarını kapadılar - ve Beyler hisarı almazdan — evvel tekfuru cenazede — yakalamışlar, hisarın önüne getirmişler, — Gelin bu tekfuru satın alım, Demişler, onlar da: — İstanbula yollayın, orada sa« tın. Gevabıni vermişler. Bunun ü - zerine meseleyi Orban Beye sor: muşlar. Şu cevap gelmiş: — Satın, gazilere harçlık olsun. Bunun üzerine gaziler tekfuru İstanbula yollamışlar. On para ve- ren olmamış. Nihayet hiğarı 2or- la zaptetmişler. Samanderenin düşmesi İzmit (İznikmid) in de felâketine sebep | oldu. Bütün bu sahalarda faaliyet Yugoslavya- nın bu hattı hareketinden sonra, Yuna- nistanın mü- dafaası, şim- di nasıl yapıl- malıdır?. Yazan: Emekli Kurmay Subay ardusuna karşı müdufaa için 300 kile- meetre kadar uzunluğunda olan — Yu- man — Bulgar hududuna — yayılamaz- . Selânik mıntakasında kuvvetli bu- Janmak için daha Şarkındaki mıntaka- A hudüt emniyet kıt'alarına — birakâ- cak, ası) kuvvetleriyle Selâniği müda- faa edecekti. dusunun da - biricik ikmal üssüdür. Florineye uzanan demiryolu Selânik- den ayrılır. Selânik elden çıkarsa, Ar- mavutluktaki Yunaa ordusumun ikmali gek fena vaziyete girer. Belânik üstünü müdafaa için Gar- kanda mühim bir müdafaa hattı var- der. Bu hat: Orfan Körfezi — Struma Nebri — Tuhinos Gölü — Yotkova Gö- ü — Yugoclav tmduduna dayanan Be- başiça Balkanı. Bu müdafaa hâttının sağmda deniz solunda Yugoslayya vardır. Cephesi 100 kilametre genişlikledir. Pakat 40 — 50 kilometresini Tahinos ve Yolkova Gölleri kapar, Struma nehri we Belâşiça Balkanı kuvvetli birer mâ- midir. a mühimmi, bu müdafaa hattı Alman ordusunun tam taarruz İstika- metleri ürerindedir ve cenahları da- yalıdır. Alman ordusu, Selâniğe Serez #zerinden ve Struma vâdisinden inebi- Br, bu iki İstikamet te bu müdafan hattına çarpar. Görülüyor kl bu hat, bir müdafaa mevklinde aranan — tabiye ve sevkul- ceys sartlarının hemen bepeini haizdir. Derinliği tertibatına — gelinne büna da müsalttir. Selâniğe kadar 10 — 80 Kilemetre mecufe vardır. O Halde ge- Bişliğini ve derinliğini işçale, tahkime ve müdafaaya elverişli bir mevkidir. daha arıyalırı; bu müdafsa mevzli cep- hesindeki göller, nehir ve balkan do- dayısiyle zurhli vasıtaların taarruzları- na da pek mükait değildir. Tabiatin meydana getirdiği dörtbaşı mâmur bir emvki. Dar ve kuvvetli olduğu için, az kuvvecle müdafaa ve üstün düşman ta- arrurlarını kırmak mümkündür. “Yugoslavya bitaraf kalsaydı, Alman erdusu Yunan ve İngiliz kuvvetleriyle tutulacak bu mevzi önünde çok kanlı muharebeler vermiye mecbur edile- cekli. Çünkü Alman ordusu bu mev- ziş ancak bir yaram taarruzu yapabi- Birdi. Zırhlı birlikler ve tanklar bolca kullanılmayınca, — yarına — toarruzları | eksariya büyük zaylata mal olur. ve müvtfakiyetsizlikle neticelenir. Fakat Yugoslavya bitaraf kalmayın- €a ve Alman ordusunun — Yugoslayya- dan geçmesine müsaade edince, Selâ- nik Şarkındaki mevzin sevkulceyyi e- kemmiyeti çokz azalmaktadır. Zira ——HHEEEEM di. Elini gıkarak onu tebrik et - tim: — Sen, bu alfabedeki resimleri, misalleri biraz daha genişletir ve onlara uygun «malümatı umumi- ye» de koyacak olursan, cihan üni- versitelerinin da derhal kabul edip ders programlarına geçirecekleri €en mühim eseri meydana getirmiş slursun, gösteren, Akçakocaydı. Hattâ Sa- mandereyi işgal eden de o id Bakınız Tarihi Aliosman ne ayor: <Akçakoca geldi, Sams: makam edindi. İstanbul tekfurile dos tekfurile dalm cenke « i ve herdem Akçakocayla ga: de ziler at arkasından inmezdi, Anın içütkim İstanbul tekfurunun da- im cengi oksik değildi. Anınçinkim Zamanımız harplerine göre bir şart | radı, Aydos hisarı terki sürmek isterdi. Akçakoca etrafın köylerini haf- Tetmiş idi.. | Niük:ayet sıra Aydox hisarına gel- di. Aydos hakkında da şu rivayet | vardır. «Teklurün kını, rüyasında — bir genç görmüş, bu gence | müş, kale Türkler ta hasara edilince, rüy ğü kahramanı derha sında tanımış. - Kendisile, uzun anuhasaralar esn. la, bir fusat bulup görüşmüş. Gazileri kaleye sokmuya —muvalakat — göstermiş. Taşa bir mektup bağlayıp hisar - t | tavuşup git Vardar vüdisi ile Garbındaki ve Vodi- me, Florine'ye inen — istikametler hem bu mevziin ve hem de Arnavutlukta “Yunan ordusunun gerilerini tehdit edi- Ü Eğer Alman erdusu Yuzoslayyada kıt'a nakiine —müsaade bulursa, © za- man büyük kısımla Vardar vâdizi ve Garbından Cenuba ilerlemeyi tercih e- decek, Selânik Şarkma az kuvvetler a- yaracaktır. Alman ordusunun bu taarruz plânıs ma göre Yunan oru su, büyük kısımla Vardar Garp sahili — Vedine — Floci- me — Prospa gölü hattında ve bunun gerisindeki —muntakada — bulunacaklır. Cenubi Yugoslavyadan — Yunaniştana fmen keslirme istikametler bu hatla kapatılabilir. O zaman Arnavutluk cephesinin Şimal kasmını Şarka ve Ce- Suba doğru geri almak Yâzımdır. Fakat bu hattın Uzunluğu 200 kilemetreden fazladır. Arnavutluk cephesadeki Yu- nan ordusu, müdafaa hattının hemen gerisinde kalan Selânik —. Fiorine de- mir yolundan İstifade edemiyecektir. Bu müdafas hattı “Arnavutluktaki müdata2 hattlle birleşince Şimale kar- (1 uzunca bir kavis teşkil ediyor, Sev- kulcey; bakımından — düşmana doğru gıkınlı yapan müdafaa hatları - dalma mahrurludur.. Fazla kuvyet ister, parça parça koparılmıya müsaittir. arazisi bu işe çok müsaltür. Şarktanı Garbe veya Garpten Şarka ukan nehir- lerle bunların arasında kalan dağlara istinden kuvvetli müdafaa yapilabi- Mr. Orta Yunanistandaki Şarka ve Gerba doğrü gübeleri olan demiryol vaziyeti de m©üsalttir, Tamamiyle Şi- male karşi tutuluacak bir müdafaa dudumdan Orta Yunanistana kadar mü- dafaa için bolca derinlik vardır. İca | bında müsslt bir mıntakada bir mey- dan muharebesi vermek için adım a- apılabilir. Yunanislan ve Arnavutluk hudutla- a Cenubunda — kalan arazi, Fransada ve Belçikadaki Gürp cephesinin düz o- yalariyle, örümcek ağı yollariyle asla mukayese edilemez, Oruda tank birlik- deri yüzlercesi sıra sra ve arka arka- 'ya dizilerek taarruz edecek geniş sa- kalar bulabiliyor, motürlü piyade, bi- Tibirine muvazi yollardan tankları ge- riden takip edebiliyordu. Garp cep- hesinde Alman piyadesi süngüsünü pek ax kullanabildi. Orada piyade yü- rümedi, motörlü vamla yürüdü. —Yu- manistanda —Alman ordusunun yeni makine tibiyesi © kadar büyük mik- yasta tasavvur edilemez. Piyade yü- Tümek ve süngüsünü bol bol kullan- mak mecbüriyetindedir. Arnavutlukta İlalyan ordusu da bu mecburiyet kar- gazında kaldı. Zarklı ve motöclü birlik- lerini kullanamayınca, Yunan ordusu Önünde bocaladı ve mağlübiyete uğ- O halde iki tarafın içinde buluna- cakları muharebde şartlarında bir mu- wazene vardır. Alman ordusu — Yugos- lavya üzerinden Yunanistana saldırır- #a, başı epeyce beldda demektir. Zira karşısında maddi ve manevi kuvvetli 've yükzek Iki milletin ordusu ile kar- ""F“* çok çetin muharebeler vere- gektir. Yardımın derecesini bilmiyos Tuz, eğer İngilizler bütün bu ihtimal- leri düşünüp Yunan ordusu ile beraber hazırlık ve tertibat almışlaraa Alman- ların muzaffer olması pek şüphelidir. Alman ordüsu — Yugoslavyaya gir- mekle Arnavutluktaki İtalyan ordusu ile omuz emuza gelecektir; fakat bu | büyük bir gey ilade etmez; nihayet Yunan ve İngiliz ordusu iç hatlarda ve iki cephede muharebe — etmekten kurtulacak geniş bir cephe üzerinde Alman ve İtalyan ordularının müşte- Tek taarruzlarını karşılıyacaklardır. Yugoslayyanın — Üçüzlü — Anlaşmıya girdiği gu günlerde, Alman ordusunun Struma vâdisinden harekete geçtiğine dair haberler gelmektedir; Yunan ve İngiliz kuvyetlerinin dikkal nezarını Şarka çekmek Alman ordusunun İşine yarar, Fakat Yunan ocdusu bütün dik- katini Vardar ve Manastır istikamat- lerine çevirmiştir. Ve o istikametller muharabe için kazma küreğine yapı- (©P takkimat yapması, İtalyan kaniyle Paslanan süngüsünü yağlaması çek doğrudur. dan dışarı atmış. - Gazi Rahman mektubu Akçakocaya - getirmiş. Rumca - bilen birini -bulmuşlar. Mektubu okutmuşlar, meseleyi an- lamışlar, kızın sözlerine inanma- mazlık etmemişler. Akçakoca demiş ki: — Gaziler, kimdirkim bu yala, bak yoluna başkoya ve bir nişan koya ve ben anınla olama? Gazi Rahman birdenbire atıl - maş: — Beh hazırım. alp söze karışmış: al dahi edelim. | — Noydelim? | — Oturduğumuz hisarı od'a vu- ralım, Kabul elıv işler, Samandereyi a- IB , uzaklara iloğru Filhakika tekfur kendisini Türk bücumundan k ziyade müs! Beçmiş, kızın mektubunda tay ettiği gece gelmiş, gaziler mek - tupta yazılan yere gitmişler. Kız. ÇArkamı Var) Çenberlitaş Sineması bugün Matinelerden - İtiharen meledilerini yaşatan.. Aşktan İlbam, neş'eden zevk toplıyan.. Amerikanın ea güzel sesli artisti SERENADI S— Aşkın hazin ve heye - ganlı anlarını yaşatan Yarattığı Üniversiteliler - Yurdu Proğrama — ilâveten: Dünya sulhuna büyük hizmetleri o- lan Yunanistanın sabık Baş- vekili ve büyük vatanperveri müleveffa General METAK - SAS için yapılan milli cenaze Tieslimi, İngiliz kıt'aları tarafından Bingazinin ve Eritrenin işgali. AYRICA: Paramunt jurnal en son harp ve dünya haber- Şehir tiyatrosu n TEPEBAŞI DRAM | ıı.ıı"ı'* KISMINDA HÜRRİYET APARTMANI İstikllâ caddesinde Komedi kısmında DADI Her gün kişede Çocuk 'Temistileri için Bilet verilir, Bu akşam saat 20,30 da/ Tefrika Mustafa dükkânın rafındaki bir gişeden bir kadeh deldurup ka- dına uzatarak; — Buyurun işle, çeşnisine bir bakın!. Kadın kadehi ağııma yaklaştı- rır yaklaştırmak: - . Diye onu elinden bıraktı — ve sonra ek: — Anlaşıldı! dedi, Demek sen — Öylet, — Demek benlim fena bir kusu- Tum var dediğin bu idi. — Evet, o idi. Yaşlıca kadın, biraz durdu. Son- ra tekrar söze başladı: — Sen benim evlâdım el, gel ben seni ondan vazgeçiririm, — Peki amma nereye geleyim valideciğim, adresinizi bilmiyo - Tum!, — Adresim — Salmatomrukta Meyyit yokuşunun arkasında Eh- Tidil gokağında, pembe boyalı, gahnişli ve önü mavi salkım çar- daklı konak yavrusu ev.. — Peki, Allah kısmet ederse bu- günlerde bir uğrarım!. — Yoco. İmkânı yok, bu ak - şam mutlaka geleceksin!, — Çünkü, biz bu akşam bir ar- kadaşla başka yere sözlüyüz. — © halde yarın akşam!. — Öbür akşam olsa olmaz mı? — Olmaz! Yarın akşam mu - | hakkak gelmelisin!. — Amma, gelirsem gece kala - mam ha, biraz oturur, dönerim!. — Nasıl olur, orası senin ananın evi sayılır artık, hiç gece vakti | oradan dönülür mü?, — Fakat beni evde dört gözle bekliyenler var!, | — Kimdir onlar? — Kim olacak, rahmetli ana - l şen bana yadigür bırakmış oldu- — Nasıl olacak, ana bembeyaz pamuk, oğul da alaca tekirl, — Hay ölmiyesin sen evlâdım!. Ben de İşi ciddi diye dinliyorum. Sen şimdi şakayı bırak da, yarın akşam bana muhakkak gel e mi? Şayet senin kediye merakın varsa gel de bizim evdeki renk renk, çe- git çeçit kedilerin enâlâlarımı gör! — Gelirim amma, gece kalmıya '—SARA Y Sineması x Hergün her seansta salanunu baştanbaşa dolduran ve büyük, dehâkâr SPENCER TRACY ve ROBERT YOUNG tarafından emsalsiz bir tarzda yaralılan ZAFERE DOĞRU Müstesna şaheseri, henüz güremiyenlerin görmelerini teminen BİR KAÇ GÜN DAHA GÜSTERECEĞİNİ Sayı Yeni FOKS JU MADLEN Bılılu;ı Osmanın taklitli. mükâlemelerini konuşan müşterilerine İlân eder. İlâveten: L xon dünya ve harp haberleri GAİP İZLER'i PARİSİ ALTÜST ETMEKLE TERDİT EDEN LAVRENS''in âkıbeti ne fecidir. (Oynayan: KRİSTİNA SÖDERBAUM) POLİS mi MÜCRİMİ SAKLIYOR ? BÜTÜN ARAŞTIRMALARA MÂNİ OLAN KİMDİR ? Bu muammanın halli Yarın akşam Ş AR K Sinemasında Sinemasında ŞKHZADE BAHADDİN'in Yeni şarkılarını söyliyen ŞEHRAZAT SULTAN'ın Şarkılarını söyliyen Bekri Must Yazan: OSMAN GBHAL BA — Bu akşam gelmemin de im- | Evde Beklıyenler Var: B beyaz Pamuklu Alaca pek söz veremem — Sen hele bir gel; — Peki, başi gam işlerimi bitir Tirim anacığım!. v * Mustafa nın evi — Tak, tak, taki. — Kim o? — Şey.. azıcık., bal Pencereden bir buş bir genç kadın sesi, tekfi — Kimsiniz, ne isti) — Şeye Ben., Misafi Balir!, — Ne misafiri?. — Tanrı misafirit. — — Biz bu zaman, f vaktinde içeriye mis — Canım.. Ben buraf liğimden gelmiyorum raya.. ev sahibi ev sahibi hanını bakı — Şey.. Hani canım- nim dükkânıma gelmii — Adı neydi © hanili Eyvah, Mustafa işte #f yutmuştu. Çünkü ken! hk etmek İstiyen y: mun, dün adını sormay! * tu. Biraz düşündükten — Adını unutmu kendisini.. görsem.. t — Sen yanlış kapıya # baydi çek bakalım banı! Mustafa gerçeklen Yi çalmış olduğunu anla; Ari Çözüp - onum | kapıya yanaşltı ve oradk” | Banca bir başka kapıya V kat hangi kapıya yanâ! birinden yüz bulamadı. € miş olduğu sokak yatl sonra, kendisini erada © bu sokağa bocalarken # Mustafanım karşısına di — Ne arıyorsun gett rada hemşerim?, — Ayaliğimiz. şvikli rum!, — Kimmiş senin anahı yım?, — Ne bileyim ben. Hk dela., yüzünü gördü — Saçmalıyorsun!. — İmanım hakkı içit- — Senin adın ne?. — Mustafat, j — Sen nerede içtin b — Seu, kâhyam be adam? Nerede içti! — Yürü bakalım Tam bu aralık, bekçi * fanın çekiytiğini duyatk | kaktaki evlerden birinin © ralandı: — Bekçi baba, bekçi Bekçi e tarafa dünerek verdi: — Buyur efendim!. — Yabancı değil o, k bancı değil, bizim ak dır, bizim evi arıyur. Bekçi hemen — yumsuş? Müstafanın koluna — pi7t yan sakaktaki pembe e$i? kapısından içeriye itti: £ — Haydi Allah rahatlik — Haydi eyvallabi. Mustafa içeriye girer men kendisini gayet genç kadın karşıladı. — Sefa geldiniz efe — Sefa bulduk çarkati $ BUAKŞAM TÜRKÇE SÖZLÜ 'GİPEK ŞARK EFSANELERİ EN GÜZELİ BİNBİRİNCİ GEC/ ZENGİN ve İHTİŞAMLI SARAYLARDA GEÇEN EN GÜZEL MANZARALI YERİNDE ÇEVRİLEN ŞAHESER Yeni ve nefis şarkılar SADETTİN KAYI MÜNİR NURED MÜZEYYEN $ FERDİ TAYFUĞ