AVRUPA HARBİNİN: YENİ MESELELERİ, kendi devrinde mamur sayıla- bir çok eserlere malikti, Etra- bağlık, bahçelik imiş, cenu- Arnavutluğun en yüksek dağı Tomor dağına turmanıp im- iptidai sayılan vesait ile gün- santlerce yol giderek geceleri mlarda geçirmek, akar sula kenarında dinlenmek bir <a- lar seyahatin en doyulmaz erinden sayılırdı. Onun için nor), Avrupalıların seyahat- lrinde (Tomor baba) - diye n ve kendisine büyüklük ve- | Oranın en azametli dağı olu- | demektir. Yüksek olduğu ka- | da şaşılacak bir şekilde olan | ör babu vakit vakit garip ses- Sıkarır diye meşhurdur. Dağın arasıra — top gürltüsüne sesler geldiği ötedenberi Yet edilmektedir. Böyle ses- düyulduğu zaman baba Tomor k fevkalâde vükuntı haber diye itikadı oranın,halkı ötedenberi yayılmıştır. 'kalâde denecek harp veka- geçirmiş olan Berat de, Tomor baba için top kadar tabil gelen ne olabilir? Zamanlar Sırpların elinde ve da Belgrad imiş, Osmanlı ta- e de Arnavut Belgradı di- eytin yağlı | soyup bütün olarak haşlama- tencereye bu haşlama su- dan iki bardak keymalı. Şak h ve soğanları ve zeytinyağını atmalı. Şekeri de ilâve dn::- ini salmalı, on beş, yirmi daki- kadar daba pişirip indrmel. —M—L—LM lmalı börek alzeme: Yarım klo elma, ya- çay fincanı ince toz şekeri, ya- | çay fincanı süt, iki çorba ka- yağ, bir yumurta, bir miklar biraz vanilya, apılışı: Süt, yağ ve çalkanmış burtayı karıştırmalı, mütema- fen karıştırmakta devam cde - bir taraftan alabildiği kadar e koyarak işletmeli. Su- değil, fakat yumtşakca bir ha- ma İrun yarısını dilinmiş elmayı, ü hğü toz ti ile vanilyayı, hamurun ya- n üstüne kapatarak kenarla- sıkica bastırıp — yapıştırmalı. Künü de sütle sulamabı, yarım t kadar arta hararette fırında k çıkımca sıcak iken he- " üzerine şeker dökmeli. EDERİ ROMAN: 73 Sen de N;""ü- suali çok mazik ve | gae Merak uyandıran bir sual — Neden benden bunu sorü- | drsun? i z hıe:ık ettiğim için.. | 'a seler de ben ondan sordüm: | — Peki, Halil Necip senin için | İnül verebilecek bir tip mi? B n;ıuîuılxm karşısında durdu; dü- :mu;:ıl: şahsen verilmiş bir ka-| Dodi, T O halde bi İ ae & değilim! en de bir şey düşün- S 5 Bllkce, at, ki Naciye bu bahis üze- ik bir hassasiyet göste- | köyden, fazan : ETEM İZZ şöhret alarak geçmiştir. Berat beyleri de Arnayutluğun tarihin- de büyük bir rolü olan Virynolu paşanın torunları sayılmak- Berat beyleri sofraları açık, eski tâbir ile hanedan kişilerdi. Beratın en büyk camiüi İkinci Be- zamanında yapılmış, Ömer paşa da sonradan bir cami inşa ettirmiştir. Nehirler geçtiği için suyu da çok olan Beralın urazisi mahsuldardır. Fakat ovanın bir i seyahat kadar buralarda kış mev- siminde zorlaşmaktadır. Sarp dağ- lar, Arnavutluğun bu havalisini görenlerin unutamıyacağı kadar a- zametlidir. Yazın sürülerin, ço- banların gelip gitmesi buralarda hayatın belki yegâne alâmeli sa- yılsa yeridir. Kış gelince © dağlar tamaiyle mevsimin şiddeline ve karın kesafetine bırakılmıştır. Ba- bar gelip de çoban gene sürüsü- »ü alarak dağlara çıkacağı zaman ise her taraftan küçük büyük de- reler, çaylar hasıl olmaktadır. A- kar suların güzelliği anlatılır gi- bi değildir. Uzaktan geçen bir ya- bancı seyyah için Armavutluğun güzelliği hep bu dağlarında, sula- | rnndadır. Onun hayret ve takı rini kazanan diğer başka husı yetleri de var: çoban ve koyun sürüleri. O kadar emek çekilerek yetiştirilmiş sürüleri kış olsun yaz olsun muhafaza etmek kolay değildir. İşte iyi yetiştirilmiş çe - ban köpeklerinin ne kadar işe ya- radığı © zaman anlaşılıyormuş. Hulâsa Arnavutluk dendiği za - man her mükâfatı ancak çelin mü- çadeleden sonra veren bir iklim hatıra gelmeli. HALK. SÜTUNU İş Ve İşçi Arıyanlar, şikâyetler, temenni- ler ve müşküller Gelen Mektuplar Daktilo: İstanbuldan — Kâtip: Kadı- köyünden — Bay V. E. R: Kadıköyün. den Bayan K. Pekak: İstanbuldan üç tanc, Beyoğlundan, Erenköyünden — Yuva Mafbasya birakılmış, Top- :;ıd;:"uqlxuıılın, Kadıköyünden, —.B. Z. 40: Ka Kanlicadan, Eyüptes — GD Zd0 KA diköyünden — İ mg;'ı. T: Top- tanbuldan, Beyoğlundan, kapıdan, Sarıyerden, Tarsbyadan, Hey-i imannbuldan, Yolcu talo- s: Aksaraydan, Bay H $A: Beşiktaş ve çkelir: okunmuyan — ğ',"r'“î.'m,ı.— Brenköyünden, Bü- yükçekmeceden — taahhâtlü, on:ıgî den — Bayan Hayriye (Akmaray öyi apanından — Bayan Semaplik: Has- Küğden, - Beyanıtları, Rmıw.ı.ııxvnn —R. R. 27: İstanbuldan — Bayan :mwısnn Beyoğlundan, Rüyükçekme- ceğen tanhhtittü, Hadımköyünden — Bayan H. Ö: İzmitten — Bayan Mübso- gel İzmitteri — Mahzun Kadın: İstan> bukları Z. İl: İstanbul, Maltepe, B | Şoğlundan — Bayan — Müşkülpesenli erinden — İ Güneş: İstan-. Ha aa uplarını vardır. Her cün B 15 — 19 arasında almanız veya - anız mercudur. Baran güleye — Mülttubümü HüğüN SevecekSin ./ Asırlık dava İstanbulda, biz kendimizi Bildik bileli ve keza, siz de öyle, ekmekler, hamurdur, noksandır, hilelidir. Her haf- ta, yüzlerce kilo noksan, iyi pişmemiş ekmek musadere o- | lunur. | Siz, bugüne kadar, İstan- bulun asırlarca süren hayatı içinde, bir fırıncının noksan, iyi pişmemiş ekmek yaptığı | için dükânının, tezgâhının kapatılığını ve kendisinin ar- tık ebediyen bu meslekten menolunduğunu — duydunuz mu?. | Hayır, değil mi?. Fakat, | buna mukabil, noksan, hileli, iyi pişmemiş ekmek çıkarıl- dığını hergün görür, ve du- yarsınız. Yeni tipekmeğe de hile ka- rıştırdılar. İstanbulun her ta- rafında, bu ekmeğin rengi, kokusu, lezzeti başka başka- Bazı semtlerde hiç iyi pi- Bu halin önüne geçmek ü: zere tedbir alınıyormuş, gaze- | teler yazıyor. Hayır, yalandır; bu halin önüne bu şekilde geçilemez. Kendi kendimizi aldatmıya- BÜRHAN CEVAT — ŞİMDİDEN ... BSekiz yaşında Cavide, kardeşi altı yaşında Raufla karıkoca oyunu onyuyorlarlar. Babaları da bir kö- şede oturmuş, onları soyrediyor. Rauf — ( Şapkasını giyerek ) Allaha ismarladık şekerim, d ’ Cavide — Nereye gidiyorsun ko. | catığım ? Rauf — Yazıhaneye gidiyorum. Öyle yemeğine geleceğim. Cavide — Gitmeden evvel öpü- şelim (öpüşürler) Rauf — (Oda kapısından çıkar- ken) Allaha ısmarladık. (Kapı ka- panır) Cavide — (Omuzlarını silkerek, dudaklarını bükerek, Raufun ar . kasından) Budala!... Babası — Kızım, niçin Raufa bu- dala dedin? Cavide — Kocalar evden çıkar- ken, karılar öyle söyler. sen bil » mezsin. ( DİOKTOR | (ÜLi p z p ALBOMİN Albomin şişmanlarda - fazlasiyle görülen bir hastalıktır. Şişmanlar Çok yemek yediklerinden böbrek- leri yorulup daha çabuk bozulur. Vakitsiz yemek yiyenlerde de böb rekler daha çabuk bozulmiya müstait olur. Albomin çıkaran ine artar, böbreklerden çıkmıyan —ü- ve kanına karşır ve üremiye se- bep olur. Binaenaleyh — kendile- rinde albomin olduğu — şüphesine düşenler hemen doktora mürscant Çdip icap eden Paaviyi tutbikte ihmal etmemelidirser. Şamı da emni, cephe mütemadiyen Şav geriliyor. Bağdat cephesinden de kötü haberler geldiğini Salih Söylü- yer ve.. ilâve ediyor: | | Z— Düşman kuvvetleri bu gidi; le Musul'a kadar ilerliyecekler ga-| liba. Bağdad düşedi bir hayli olu.- yor, Asker arasında dizanleri de ' yet üzerim- AŞ Şi İ hu hassasiş: ) çok tahribat yapıyor. Ekmek kıtlı- v ı’e“kl.ı““”'“"* itiyati Hİti î.’.ı. var. Araplar her tarafta hi« VÜa l Yanet ediyor, İngiliz ordusu ile sediyorümle —— DA DEĞİŞT | Çi iesiyorlar, Şarkda da Rüslar Su .diği meke şehrine kodar ilerlemiş bulunuyor- Nihayet ablamın Yeklad Ye a l aa ae N aşa Almanlara bu mil- ddi. Eniştem: — D e. | getin taliini bağlamış, mutlaka ka- Ka ıı'.ı.ıııııh :'.'ıwf:';ı' zanacağız.. diye lıend'ui! ıi;ulıı- | — Oosmancık daha İYİ- — Li | Cer. Cemal paşa da vaziyetin ve- | Bi OA Hem, ne ktdar gariP N U eti karşısında aldı başını İstan: -Duı bu mektubunda: — — | D uya gitti. Hülâ dönmediğine göre Niha ı Astalığın Şmdan GA DoK gönmek niyetinde de değil ga- “Sxötü ve beni tecaslir - | Hiba! için Kete T Çaştalık ve gaa ae | banlar gösteriyor Ki mu-| ".;::- sayıllık harebe vaziyeti iyi değil. Mele e- terk ı'ııml | miştemin ablama: bi lieni yapiğlei bij » mDsmanetia alte. e de bir istitraf öey Demesi mutlaka yakın bir teh- | klamalara vağ- ” Tiyorum ki, büttün SAT p iştem, men cephe '-mııılm“' kadar likenin işarelidir. Eniştem tehlike- li bir vazyet görmemiş olsaydı,as-; MAHKEMELERDE: | “ Balık baştan kokar,, sözü meşhurdur “ Ya hazreti pir!,, Diyip sıvadım kollarımı.. Giriştim.. Tepesine bir tane yerleştirdim. =F.Yaıan: HÜSEYİN BEHÇET q: Uzaktan, şahsan tanıdığım bir celepti. Yanında düört beş kişi daha vardı.. Onlar da kalantor, kürklü yakalı adamlardı.. Her hal- de onlar da celep olacaklardı. Şahsan tanıdığım celep anlatıyor, öbürleri dinliyorlardı: — Canım çekti. Geçen akşam, lüfer ıskarasile birkaç kadeh çeke- yim dedim. Bir şişe klüp aldım. Geçerken balıkpazarına da uğra" dim, Minicik minicik çinekoplar yüz kuruş.. Biraz lüferimsileri yüz | elli.. Neredeyiz baba? Bu ne re- zalet!.. Neygo efendime söyleyim, pazarlık ettik.. Yüz yirmi beşten lüfer alacağız. . Çırak teraziyi & line aldı.. Ben balıktan biraz an « larım.. Habire, altından, bayat - ları, ufakları dolduruyor. — Etme baba., dedim. Ben ba- lıktan anlarım. Sen onları başka * sına ver.. Ustası da oturmuş, içeride nar- gile üfleyip keyif çatıyor, Bir kilo balık, Tündü. Birde baktım baba, söyhâ ne yapıyor? Toblanın kenarına, di- kine bir çıta dikmiş.. Terazinin dirhem kefesinin altımı çıtaya da- yamış, balık gözünü —ağız düşür müyor mu? Yani okkadan kazık atacak... İçeri döndüm: — Baba! dedim, bu ne kepaze - | liktir.. Bu ne soyhalıktır? Balığın kokmuşunu, ufağını yüz yirmi beşe ver, bir de dirhem oynat! - Kokmuş balık buraya uğra- maz! dedi. Sen ağzını bozma öyle... Soyhaya bak!, Bir de dikleni - yor... «Ya hazreti pir!» diyip sıvadım kollarımı.. Giriştim... Herif kalıplı amma, canı yokmuş. Tepesine bir tane yerleştirdim. Yıkıldı kaldı.. Bir iki tane daha... Derken efen- dime söyliyeyim, etraftan dük . kâncılar, gelenler göçenler yetişti.. Aldılar herifi elimden... Yoksa hiç ötesi yok, ezecektim.. Pastırma - sını çıkaracaktim. Dinleyenlerden biri: — İyi amma baba, dedi; kabahati ne?. Sen döğeceksen, çırağı döğeydin.. Eksik tartan o. Bayatını veren o.. Küçükleri ko » İ Onu anlatayım., dedi. Bizim celep.. «Balık baştan kokar» sözü meşhurdur. Ustası göz yum- masa, çırağı parmağını bile oyna- tamaz, Anadosuda, çoban köpek - lerinin yavrusuna enik, orta yağ. Tisına çomar, ihtiyar, İşe yarama- zına da zontur derler. Zonturun * artık dişleri dökülmüş, kımılda - yacak hali kalmamıştır.. Tekaüde | Çıkmıştır. Bir köşede, yatar durur.. Çomar bir kabahat işledi mi, sa- bibi, zonturu döğer. Enik de ka- bahat işlerse, dayağı çomar — yer. Ben de onun gibi yaptım. Çomar kabahat işledi, zonturu döğdüm. Öyle yapmasam, çırağı dövsem, us- GAMSIZ ADAM | Salihe: — Ablam Osmacığa gidecek.. —| Dediğim vakit, hiddetle ilüve et. | tim: — İlçin rahat olsun görüyorsun ki, İstanbula gitmiyorum ve bura. dayım. Suyu görmeden çemirleni- şin vardı. — Sen sebep oldun! Dedi ve., ilâve etti: — Kocası nerede ise karısı da o- rada olur. Prensip budur. Fakat, sen durup durur! n bir İstanbula | gitmek meselesi çıkardın. tabii ben de fikirlerimi söy'k | — Amnın beni çok kurdın. | Gamsız ve kaba adam. Omuzla- ' rını silkti de: — Kırılacak bir şey yok! Dedi ve., beni hiç olmazsa geç- miş bir hâdise için bile bir an ok- şamayı tasarlamadı. Demek ki, bu adamın yerodılışmda bir kabalık var. İblimn! öbür karıları da 0n- dan bu soğukluğu ve kabalığı yü- zünden kaçtılar. Hem bunlar o çe- _MMMilîîrKorun_ma aykırı iki hareket tasının aklı başına gelmez.. Pek pek çırağı değiştirir. Yeni çırağa, | yine bildiğini oynattırır. Halbuki, patrona us pahası olursa, bir daha | mu? Yedi ceddine tövbe eder ali. mallah.. — E peki, sonra ne oldu? — Ne olacak? Herif benden da- vacı oldu.. Hükümet de ondan da- yacı.. Şimdi, iki dava — içiçe.. O, eksik mal satmaktan muhakeme ediliyor.. Ben de döğmekten... | Zayıf bir ses duyuldu.. Bu, biraz | ilerideki bir mahkeme salonu ka- | y pısına çıkıp davacı ve maznunu ça- | Baran bir mübaşirin sesiydi, Bizim celep davrandı. — Haydi baba, çağırıyorlar, gi- diyoruz. dedi. Mahkemede, celep e balıkçı | n muşlardı. Balıkçının yağında arkası basık yemeniler, yeleğinin kolunda sokulu bir yaz- | ma mendil vardı. Yandan ayrılmış saçları, uçları akrep kıskacı gibi bükülmüş siyah bıyıkları ve bütün heyetile, bir eski külhanbeyi tipini yaşatıyordu. Davasını anlattı. Çı- lki yanlışlıkla terazinin bir | tablanın kenarındaki çı lrmiş olabileceğini, bu- nun Üzerine de, dava ottiği celebin kendisini tokatlamağa başladığını söyledi — Davacıyım efendim, davacı- yım, dedi. O eski külhanbeylik de- virleri geçti.. Dağ başında mıyız.. Balıkpazarının ortasında adam to- katlanır mı?.. Bizim celep de kendisini müda- Taa etti. Şahit celbi için muha - keme talik edildi. Mahkemeden — çıktıktan sonra, arkadaşlarile beraber blr grup ha- linde koridorda yürüyen celep: — Ha! dedi, orasını unuttum söy- lemeğe... Bugün yine Balıkpaza- rından geçerken baktım.. Çıta hâlâ tablanın kenarında duruyor, De- mek ki, bu dayak da us pahasi olmamı: kanununa Milli Korunma Kanununa mu - halif hareket eden iki firma hak - kında adit takibata başlanılmıştır: | Sultanhamamında Leon Semerci isminde bir manilaturacı Kâmil Öztürk adında birine 45 kuruşluk basmayı metresi 60 kuruşa ver . mek suçile yakalanarak adliyeye tevdi olunmuştur. Diğer — taraflan Bahçekapıda 'yün . ipek mağazası da fatura ver- mekten İstinkâf ederek Milli Ko- runma Kanununa muhalif hare - ket suçile Cumhuriyet Müddeiu - mumiliğine verilmiştir. şit adamlar ki güya karılarını vuçlarımı içinde farzetmekle en büyük hamakati gösteriyorlar, Ka-! çamak yapmak istiyen biraz zeki ve aklı başıida bir kadın dünyanın| münasebetsizliğini yapsa bunların ruhu bile duymaz. Ben kendimden| ölçüyorum. Salihe hiyanet etmek istediğim vakit ruhu bile duymaz istediğim erkekle islediğim gibi sevişebilirim. Ve.. hattâ Salihle de öyle bir münasebet idame edebi- rim ki, Salih: — Aman karıcığım!.. Diye üzerime titrer, Fakat, ben - bunu yapmak - istemiyorum ve. | böyle maskeli hir kadm hüviyeti ile yaşamanın aleyhinde bulunu- yorum! HALİL NECİP Hall Necip, yine peşimde . Ne olacak bu adamla halim?. Düşünüyorum, — düşünüyorum bir türlü işin içinden çkamıyorum.| (Arkası Var) —| tedi =u—ı—.—_-ıııııııııııııiııııııiıillliil Başmuharrirler Ne Diyorlar? İKDAM Bu sabahki İkdam'da Abidin Daver * «Almanya Yununistana — isarruza ha- zırlanıyor> isimli Başmakalesinde Ya- manistana giren Alman — kıt'alarının hangi hedeflere doğrü ilerlemek ihti- mali bulunduğunu telkik ederek, Bal- kanlarda olan son vaziyeti mü- talca etmekte ve demektedir ki: <Yarı resmi Alman kaynaklarından verilen haberler, siyast azyikin boş- Jamak Üzere olduğunu — gösteren alâ- metlerdir. Alman ordusu, Bulgaristana yerleştikten sonra, siyasi tasrruz, sr- kaşından da askeri — tasrruz. başlıya- gaktır. CUMHURİYET Bugünkü Cumhuriyette, Bay Yunus Nadi <Harbin mühtemel - safhaları iBimli — Başmakalesinde — İlkbaharda harbin nasil genişliyerek — yayılabile ceğini tetkik etşklen — sonra, Hi s0n nutkunda işaret ettiği İlkbahar deniz harbini mevruu bahsetmekte ve Nozilerin bugüne kadar yaptıkları propagandada İddla - olunduğu — gibi, harbin çabuk bitmiyeceğini işaret e- derek, esası fikirlerini şöyle hulâsa et- mektedir: <Avrupada biteceği samlan harbin işlediği meydandadır. Bu genişle- in bu kadarla kalmıyacağı ve hat- 14 ister istemez şimdiye kadar görü- denlerden daha vahim ihtilâtlara kapı açacağını kabul elmek zarurldir. Tür- kiye her ihtimale kazşı vaziyeti ken- di müdafsarına ait n kat'i azminin aslâ sarsılmaz soğuk kâanlılığı ile ta- kip eğiyor.> TAN M Zekeriya — Sertel « Yugoslavya- nin vaziyetir isimli — Başmakalesinde, Alman ordularının Bulgaristanı işga- | Hini müteakıp hasıl olan vaziyeti mü- talca ederek, sözü Yugoslavyanın va- | ziretine nükletmekte ve hulâsa olarak fikirlerini — göyle — ifadelendirmekle- dir: «Bulgaristun Alman — kıt'aları tara- fından işgal edildikten sonra, Yugos- davya taammen muhasara edilmiş bir vaziyete düşmüştür. Fakat, Bulgaris- tandaki Alman — ordularının vazifesi, Karaya — çıkacak İngiliz ordulariyle çarpışmaktır. — Bugün — Yugoslavyayı askerlikçe tazyika teşebbüs etmak, or- duların - hedetini değiştirmeleri —de mektir. Bu itibarla bugün Yugoslavya Cenuptan bir Alman tazyikine maruz Almanyar lesinde Almanya ile artık kamşu oldü- Rumuzu ve bunun mânası üzerinde dü- günmenin bugünün ea mühim vazifesi olduğunu söyliyerek: tAlman mafbuat bürosu — Türkiye hakkında Almanyanın — dözlane hisi- yat besleğini temin ediyor, Bu bizi bü> tün bütün uyanık bulunmuya sevkede- cek frazdandır. Nazi Almanyanın en mümeyyiz vasfı kamşularını yutmak- tır. Kılaç yutan hokkabazlar Almanla- rın gösterdikleri marifet yanında adi birer çırak kalırlar. Alman istilâ tek- nİği sık sık tatbik edildiği için onun bütün teferrustuna bugün vühf bulu- nuyoruz. Bu gibi hususlarda, ne kadar imkilâpçlik kldlasında — olurlarıa ol #unlar, Almanlar gayet —muhafazakâr dırlar, an'aneden ayrılamazlar, — Onun için, dün hayatlarına kastetmek - iste- dikleri komşu devletlere ne muamele etmişlerse bugün de ayni usulü tatbik edeceklerdir. Bahusus, şimdiye kadar her yerde muvalikıyet temin etmiş ve tecrlibaden gçmiş bir usuldn — Balkan- darda vezyeçilmesi İçin hiç bir. sebep yoktür.> demcktedir. VATAN B. Ahmet Emin Yalman «Hakiki Te- minat nelerdir ismindeki bugünkü Başmakalesinde — Bulgaristan — işgalin- 'dn bahsetinekte ve bilâhare yazısını | şöyle bitirmektedir: «Almanların arzu vo işti yoktur. Hiç bir #öz ve taahhüt bunları tahdit edemez. Herhangi bir vaziyette araştıracağımız — nokta; — Almanyanın karşısındaki rizklerin poi, yoksu bekle- diği mecifaatlerin mi duha ağır bastığı- dır. Almanya u2 zahmetle çok menfaat elde edeceğine aklı keserse yürür, risk Jarafının ağır bastığını görürse durtr;» TASVİRİEFKÂR larfe tsimli tilâsmım ortaya atlığı mühim ve müs şevveş meselelerden birinin de, Yu- Danıstanın — vaziyetinin ne olacağı — vir İngilizlerin de bu vaziyet karşısında ne yapacakları — alduğunu — söyliyen başmuharrir bilâhare: <M Kden te İngiliz Erkâniharbiye Reisinin Atinada hâlâ kalmaları ve Yunan ricalile görüşmekle devam et- meleri, şüphesiz bu girift meseleyi halle uğruşmalarından İeri - geliyor, Çünkü gü cihet unutulmamalıdır, ki zaten dört aydanberi İtalyanlarla yap- tıkları çetin harpten dolayı - Yü> nanlıların az çok yönülmuş olmuları #htirnali vardır, Bu yorgunluk ise, İtal. le Bulgaristan ie- | arruzundan daha büyük yeni bir | —SON TELGRAF— | <3 14 4 6 MART 1241 Musiki üstadı I&t-ü mezarı dolayisile Evvelki gün bizim gazete, hazin bir dâdiseden bahsetti. Meşhur Türk musiki üstadı İtri'nin Edirnekapıdaki me- | zarı, az kalsın, yıkılıyor, hâk ile yeksân ediliyormuş! Itri, Türk musikisinde bir kutuptur. Çok yazık ki, bu meşhur ve üstad san'atkâr hakkında, elde çok az vesika ye malümat vardır. Bir za- manlar, İtri'nin hayat ve eser- kerini bir vesile ile tetkik et- mek teşebbüsünde bulunmuş- | tum. Fakirhanede bazı notia- rım vardır. Şimdi, buraya, o notlarım" dan hafızamda kalanları sı- ralıyorum. Tahmin edildiğine göre, lt- ri. meşhur divan şairi Nedi- min muasırıdır. Bir taraftan Nedim şiirleriyle, diğer yan: dan İtri besteleriyle Lüle dev- rini yaşatmışlar, ihya etmiş- ler, ve belki de o devrin o dar parlak geçmesinde büyük âmil olmuşlardır. Eski Sâdâ- bâd âlemleri ve eğlenceleri Nedimin şiirleri, Itri'nin bes. , teleriyle kıvamını bulmuştur. Türk mimerisinde Sinan ne içe, Türk musikisinde İtri odur. İtri ile, Türk musi kemal devrini bulmuştur. - Onun te- sirleri çok geniş ve büyük ol muştur. İtri'den sonra gelen san'atkârlar, hep onu taklit etmişler, bütün Şark âle- mi, İtri”den musiki dersi al- mıştır. İtri'nin bin kadar eser yaz- dığı muhakkaktır. En acı ha- kikat şudur ki, bugün elimiz” de, Itri'den kalma ancak 20 eser vardır. Diğer yüzlerce e- ser ne olmuştur, nerededir?, Bu noktalar meçhuldür. Itri'- | min ölmez eserleri insanı bir başka âlemde, vecd içinde bı- Bu vesile ile şunu söylemek iserim: Gönül diler ki, İstan- bul konservatuarı, İtri'nin me- zarını yeniden yaptırtsın, bu san'at dâhisine lâyık bir şe- kilde bir âbide vücude getir- sin. Bundan başka, İtri'nin elde mevcut eserleri tabı ve neşredilmeli ve bu büyük Türk san'atkârının hayat ve eserleri hakkında etraflı, sa- hih bir etüd neşretmelidir. Ümite diyorum ki, Konser- vatuar, herşeyden evvel bir Türk san'atkârına ve daha sonra da, bir zamanlar İstan- bul hayatını terennüm etmiş ve yaşatmış bir musiki üsta- dına, bu hizmeti çok görmez. R. SABİT Noksan helva tartmış ! Fatihde Ordu caddesinde helyacı Şevki Kocaoğlu, noksân tartı ile helva satarken suç üzeri yakalan- mış, hakkında takibata başlanmış DERDİ Birimizin Hepimizin Tramvayların ar- kasına da plâka koxmalı Topkapınd oturan bir okuyucu- muz yazıyor: «Dikkat odiyorum, Topkapı, Ye- le vesaire gibi semtlerimizden hereket eden iramvayların remork avabalarının arkasında büngi hat- ta ait olduklarını gösteren pifikalar yoktur. Bu yüzden bir çok müşte- Tiler traravayların arkasından ko- #up yetiştikleri, ekseriya yanlış a- rabya binmiş oldukların: görüyor lar. Acaba bu remorkların arkası- na da plâka köyı nazafran, o kadar çok di