Tabiatın Kar;s;hda :â: Yazan: FAİK BERÇMEN q_—_— Şükran İsviçreden gelecek olan | ablası Süzamı bekliyordu. Süzan | B n evvel kocasile bera - | Züzan bu seyahati | işti. Ko. casının işleri bir türlü bitmiyordu, Bu yüzden Süzan dönmek iste - miştl. Şükran ablasını istasyonda kar- gıladı. İki kardeş uzun uzadıya koklaştılar ve doğru eve gittiler. Yol yorgunluğu bi. Tan, ablasının yi zün, bir elem ifadesi gördü. Süzan | konuşurken sesi hafifçe titriyor * du. Şükran bir kulpunu bulup bir era ablasına sordu. — Sende bir hal var, bir şeye üzülüyor gibisin! — Sana öyle gelmiştir Şükran, bir şeyim yok kardeşim. — Hayır abla saklıyorsun, mü. hakkak bir derdin var. Gözlerin- den okuyorurm. Süzan sararır gibi oldı heyecana kapılarak — göz #ki damla yanaklarına doğru yu- varlandı. Sonra ezgin bir hal ile işti. — Birisini seviyorum — Şükran, bayır bana öyle şaşkın — bakma! | Birini sevdim. Lâkin sözünü bitiremeden; hıç- Kıriklar boğazını tıkadı ve sustu. Bir çeyrek taat sonra açılmea yerinden kalkarak yüzünü yıkadı ve tekrar iki kardeş karşı karşıya oturdular. Süzan sakinleşmişti; şimdi sü- künetle anlatmağa başladı: l — Bilmezsin Şükran, o günden- | beri çılgın gibiyim. Bir türlü ken dime gelemiyorum. Ah, biz kadın- lar, nekadar zayıf —mahlükları: gabuk aldanıyoruz, tatlı bir nüva- | ziş, bir küçük arzu, bir heyecan | kâfi. Kocamı nekadar seydiğimi bilirsin! Çok iyi ve mutedil bir a. dam. Fakat bir kadının arzularını, in edecek kabiliyette değil. Lâkayt, sakin ve ınğuklı.ınlı,.ı Böyleyken hiçbir vakit onu aldat- meağı düşünmedim. Lâkin şimdi, kuvvetli bir sebep yokken onu al datmış bulunuyorum, Bir gün ge mneğe çıkmaştık. Atlarımıza binmiş, köylerden, ırmak boylarından, dağ | eteklerinden geçiyorduk. Görsen ne manzaralardı! Bir ara kendim. : «Ne güzel 7a dedim. Ga- cevap ver di: «Ben pek o kadar fazla birşey Yazan, Ve daha 5 meşhur Yıldızla senen ERKEKLE Bütün dünyayı zevkle yerinden oynatan hakiki hayat Tomanıdır. YAVUZ SULTAN SELİM Halıfeler Dıyarmda : Nu 144 AYazan: M Cemile, k;ptına İtalyanca bir şeyler söyledi Cemile bu mektubile kaptana vaziyeti anlatıyordu. Sonra, Ve - nedikli kaptana büyük para vü - dinde de bulunuyordu. Venedikli kaptan, hurma” alış- | verişini yaptı. Etrafa sezdirmeden uzaklaşıp gemisine gizti. Mektu- bu açıp okudu. Ceriile mektubunda başmdan geçen macerayı anlatıyordu. Kene disinin Turgüt tarafından İtalya sahillerinden esir edilip Halep Memlüküne satıldığını ve oradan da bir yeniçeri ile kaçlığın — ve | bir aşk, bir sevmek ihtiyacı ile | Hem böyle düşünü; eğlıyordum. Tam bu esnada ar - Yaratan, SACHA GUİTRY ELVİRE POPESCO- BETTY STO CKFELD - MARGUERİTE - MORENO - ANDRE LEFAUR yarattılar, öR p...._ı,, LALE'de gösterilecektir göremiyorum.» Bu sözler beni ne kadar incitti bilsen Bana öyle ge- liyordu ki insan sevdiği ve sevil - diği zamnan güzel manzaralar kare #ısında heyecana gelir ve daha çok sevişir. Bir ay bütün bir iştiyakla kıvrandım. Buhar dolu bir kazan- dım sanki, ve neredeyse patlamak üzereydim. Bir akşamdı. Kocam yine erken (den odasına çekilmişti. Dehşetli sı- kılıyordum. Güzel bir gece vardı. Gölün kıyısına kadar yürüdüm Ayın da on beşi idi, Dağlara sanki kar düşmüş gibiydi. Sular ışıl işil- dı. Havada da tatlı bir ılıklık da. marlsra kadar geçiyordu. Düşün Şükran insan böyle zamanlarda | nekadar heyecanlanır.. Çimenlerin üzerine oturup hulyaya — daldım. | Zaten başka ne yapabilirdim ki, kıvranıyordum. Çektiğim ıztıraba isyan edeceğim geliyordu. Demek böyle ay ışıklarında bir sevgili ile başbaşa Kalamıyacaktım! Bu tatlı | yaz gecesinii baygınlığı içinde | kuvvetli kollar beni sarmıyacaktı! | üyor ve hem de | kamda bir hışıltı, daha doğrusu bir ayak sesi duydum. Dönmemle be raber — müşfik bir erkeğin sesi sordu: — Ağlıyor musunuz? Bu genç bir avukattı. Annesile seyahat ediyordu. Otelde onunla birçok defalar — karşılaşmıştık. O nıştım, ne cevap vere- lemedim. Ayağa kalktım, yürümeğe başladık. Şu- Tadan buradan konuşuyorduk. Bü. | tün hislerimi bilyormuş gibi ko- nuşuyordu. Bir aralık izahi gayri | kabil bir heyecana kapıldım.. Su lar, ay ışığı dile geliyor ve bana | içli şarkılar söylüyordu — sanki. | Ve bilmem nasil oldu.. İşte o za - ün yola çıkarken onu bir | defa daha görebildim. O kadar.> — | Süzan sözünü bitirince tekrar | ağlamağa başladı. Şükran hiçbir | şey söylemedi. İkis! de derin bir | düşünceye dalmışlardı. Neden son- | ra Şükran kalkarak elektriği yaktı. Ne ertesi gübü ve ne de başka bir gün bir daha bundan bahset. Yarattıran in en büyük Fransız filmini R KLÜBÜ bir | "SAMİ KARAYEL onunla memleketine gitmek isle- diğini ve kaçıracak olursa kendi- sine bol altın ve mücevher vere- ceğini vdeyliyordu. Cemile, ayni zamanda da kaptana ayni pazar yerinde randevu veriyor ve cevap beklediğini yazıyordu. Venedikli kaptan kelepiri yaka- lamıştı. Avuç dolusu para alacak- tı. Sonra da - bir hiri: kurtaracaktı. Cemile, muvaffakiyetini — gelip Karabuluta söyledi. Eyüp onbaşı da, Nazmiye de bu işe aglh ol - | denizaşırı müstemlekeleri için ken. | disini en tabli bir vâris addetmek- | Cemileye yaklaştı. Hurma pazar- Uzak Şark'ta Singapur'un Ehemmiyeti JAPONYA bu mıntakada neler yapmak istiyor, neler yapabilir?. Yazan: l Kurmay Subay B'yasi coğrafya bakımından Fa- silik ile Atlas denizi, Hint denizi ile Akdeniz, Singâpur g' le Sü- veyş kanalı veya Cebelüttarık a- rasında benzer şartlar vardır. deniz hâkimiyeti rakkasının gaye noktalarıdır; eyş Kanalı ise bu rakkasın sükünet — noktasını teşkil eder. Gaye moktalarının her | iki tarafımda Okyanoslar ve İngil- terenin yardımcısı olan Amerika kıt'aları vardır. İngiliz rakkasının hâkimiyet ucu asırlardanberi İn- giltere nda (Londra) ya bağ- adır. Asırlardanberi rakkas ora- dan tatbik edilecek kuvvetle işle- mekte ve ahengini muhafaza et- mektedir. Şu halde İngiliz deniz hâkimi- yeti rakkasında sihirli dört nokta ı göze çarpmaktadır: Londra, Ce - belüttarık, Süveyş kanalı, Singa- pur, Bu noktalardan birini kaldırı - ; rakkasın ahengi bozulur, ha- durür. İngiltere Britanya İmparatoriuğu olmaktan — çıkar. İngiliz cihan deniz hâkimiyeti, bu dürt sihirli noktanın elde bulun- masına bağlıdır. Üçüzlü pakt imzalandığı zaman, İngiliz rukkasmın bu dört mok - tası istihdaf edilmiştir. Şarkta ja- ponya Singapura, garpta Alman- ya ve İtalya Londra, Cebelüttarık ve Süveşş kanalına göz dikmişler- dir. Bu itibarla üçüzlü anlaşma, derhal vuku bulacak deniz — ve kara harekâtından ziyade isfik- bale nit imkânlardan doğmuş bir anlaşmadır. Londraya, Atlas denizine, Ce - belüttarık ve Süveyş kanalı ge - çitlerine dair evvelki makalcle - rimde, hâdiselerin vukuundan ev- vel ve bitaraf bir askeri müşahit sıfatile epeyce mütalealarda bü- Tundum ve bu mütalcalarımda ne kadar baklı ve isabetli neticeler verdiğimi karilerim elbette teslim ederler. Bu makalemde, İngiliz rakkasının şark gaye noktası olan (Singapur) dan bahsedeceğim: İngiltere için garpla Cebelüt - ftarık neyse, şarkta Singapur da odur. Birisi Atlasın, diğeri Pasi- fikin kapısıdır. İkisinin de yolla- rı, şarka ve garba doğru şmali ve cenubi Amerikaya uzanır. İngiltere Singapuru elinde bu- lundurdukça, üçüzlü anlaşmanın Uzak Şark mümessili olan japon- edilmiş vaziyette kal: ponya, mağlüp Avrupa devletlerinin Uzak Şarkta bulunun Bunun için Singaj muştu. Sabahı dar yaptılar. Comile, tebdili kıyafet ederek, yine pazarı boyladı. Bır yandan hurma satıyor, bir yandan da Ves nedikli kaptan! gözlüyordu. Çok geçmedi, kaptan gözüktü. den kaptan, hazırladığı mektubu usuletle Cemileye tutuşturdu. Cemile, fazla beklemedi. Mek - tubu aldıktan sonra, heybesini sır- tına vurarak pazardan uzaklaştı. Ve eve döündü. Kaptan mektubunda hulâsatan göyle yazıyordu; «Emirleriniz başım üzerine... Gece yarısından sonra gelmeniz de — Venedik yaletile... Size iki kat sesi getireceğim.. Gü - gecesini — ve saatini tayin yordu. Karabul vinmişti. Sevinmiyen tek bir kişi vardı, © da Nazmiye idi. Her ne- Gense onun içinde bir üzüntü var- NASREDDİN HOCİ Yazan: ZİYA ŞAEKİR Tefrika 0: 13 ş Timur atının başını çel yapur ve civarını gösterir harita.. varındaki müstemlekelere kon - mak çin ele geçirilmesi icap eden en mühim noktadır. japonya Sin- gapuru elde etmekle şu menfaat- leri hazırlamış olacaktır. 1— Holanda Hindistanına hâ - kim olabilmek, 2— Hindistanı ve Avustralyayı | tehdit etmek, 3— İngiliz ve Amerikan ablu- kasını tesirsiz bırakmak, 4— Nihayet İngilterenin Uzak Şark deniz hâkimiyetini imha et- mek. dir; «Deniz harbi insam besler, ka- ra harbi ise insamı zufa düşürü: japonlar da artık İngilizler gi düşünüyorlar; Çinde yaptığı k: ra seferleri japonyayı zafa düşür- mektedir; istikbal için Hint de- | mizi ve bu denz etrafadaki sa - hillerle içinde kalan adalar, * penyanın hayat ve mevcudiyeti- | le alâkadar görülmektedir. Görülüyor ki garpta İtalya ve Almanyanın, şarkta Japonyanın giriştiği üçüzlü taahhültle Hint denizi mihrak nektasını teşkil et. mektedir. İngiltere Singapura sa- hip oldukça, japonya Avrupadan Hindistandan ve Afrikadan ayrı ve uzak bırakılmış demektir, Fakat japonyanın Singapuru e- le geçirmesi, Amerika ve İngilte- renin müştereken aldıkları ted - birler karşısında mümkün değil- dir, Singapura tanrruz için hatıra gelen ihtimaller şunlardır: — Hava kuvvellerile taarruz; japonların hava yol.île Singapura taarruz — etmeleri Tayland toprakları Hıulılln geçmeleri lâ- zamdır, japonlar Malezyadan 1000 mil mesafede bulunan (Bangok) THmanına vasıl olsalar da, yarım- ada tayyare inişlerine müsait de- Bildir. dı. Karabulutun başına bir felâ- ket geleceğine kani idi, Venedikli kaptandan pazar ye- rinde iki kat elbise alındı. Bir mektupla gün ve saat tayin olun- du. Cemile erkek kıyafetine gire- cekti. Parola şu idi — Maçuna!, Bu, italyanca bir gemici tabiri idi. Artık herşey hazırdı. Gidile - cek akşam da gelmişti. Cemile ve K K Onbaşı Eyüp Karabulta son söz olarak şunları söylüyordu: — Karabulut yeminini unutma! Nazmiye de: — Karabulut, kendini kolla!. Nihayet, firariler müşkülâta uğ- ramadan gemiye bindiler. Artık Venedik gemisinde idiler .Bu ge- mi müsellâh bir gemi idi. le , gemiye girer girmez, derhal çarşafını, örtüsünü atmış- tır, Müslümanlığın: silip süpür- müştür. Kaptanlar, muhafızlarla canciğer oluvermiştir. Cemile, Karabuluta şunları söylemişti: İngilizlerin klâsik bir sözüü var- | Bundan başka japon hava kuv- vetleri, İngiliz ve Avustralya ha- (Devamı 6 wıcı sayfada) | Bir gün, Timurun çadırında fena halde — Hocat, Eğer, Abbasi halife - leri arasında gelmiş olsaydım. caba bana me isim verirlerdi. Di Hoca, hiç tereddüt etmeden; — Neüzübillâh!. Cevabını veriyor. Timür, derhal atının başını çe- kiyor. Fena halde öfkelenerek: — Vay, ben o kadar fena bir insan mıyım ki, Neüzübillâh di - yorsun?, Diye haykırıyor. Hoca, hemen iki ellerini sema- ya kaldırıyor. — Hüşâ Sultanım!. Ben, sizin isminizin, Abbasi halifele: İmasını duymak İsteme- im istihza etlim. Yoksa siz, Allah tarafından yeryüzüne gön- derilmiş olan (Mürebbiibillâh) sı- | mız. Diyor. Böylece, kellesini kur - tarıyor, Günler, böyle lâlifelerle geçi - yor. Fukat boca derin derin düşü- nüyor. Her gün, haklı baksız bir çok kimselerin kafalarım kesti « zen Timurun huzurunda, tamir edilmiyecek derecede büyük bir pot kırarak, kanlı bir ükıbete uğ- 7 zamaktan korkuyor. — Acaba, nasıl etsem de şura- amı sıyırsam. e, bu hale bir çare arıyı nın Mauazzam Teşebbüsü: Marmara Sineması, yarından itibaren, İslarbulda İlk defa Beyoğlu si- | nemalarından evvel ük vizyon büyük Filmler göztermiye başlıyor. KARNAVAL GELDİ...— İLK GALA Dünya şalıeserlerinden : Yarın Matinelerden İtibaren Başlıyor. ŞARE SİNEMASININ Sizin için hazırlamakta olduğu BAL de bulunmağa hazırlanınız. — PERŞEMBE AKŞAMI t PEK Sinemasında — Karabulul; sen de giyme ar- tık yeniçeri acemi oğlan elbisele- rini... Bırak o müslümanlığın: ar- tık!. Gemi, yolcularını alır almaz he- men yelken vurarak limandan â- çılmıştı. Türk sahillerinden uzak- Taşmağa başlamışlardı. İşte, Cemile, bu sıradadır ki bu gözleri soylüyordu. — Karabulut, sersemledi. Cemilenin birdenbire değişen hal ve çehresi âmirane ha- reketi onu titretmişti. Cemile, söz- lerini şu suretle bitirmişti: — Bana bak Karabulut... Hem bundan sonra bana Cemile deme! Benim ismim Alistir. Senin ismin de Yorgi.. Karabulut kaşlarını çattı, asabi bir tavırla cevap verdi: — Ben, ne yeniçeri acemi oğlan elbisemi değiştiririm, ne de ismi- mi?, Ben müslümanım ve bekta- Şiyim, Deyince, Cemile cevap verdi: — Demek hıristiyanlığı — kabul etmiyorsun?. — Hayir göyledim. Ben, müs- PARE | Tümanım ve bektaşiyim!, Hem de | yeniçeri acemi oğlanı. Cemile ,gemi enginlere açıldık- tan sonra, genç Venedikli kaptan- la derhal içli dışlı olmuştu. Uğrü- na canını feda eder gibi gözüktüğü Karabulutu bir anda silip atmıştı. Hele, Karabulutun — Ben müslümanım! Bekta - #yim! Yeniçeri acemli oğlanıyım! Deyişi onu büsbütün ifrit etmiş- ti Gecenin karanllıkları içinde ge- çen bu güverte üstü konuşmalar oldukça soğuktu. Kaptan, Karabuluta bir kamara gösterdi. Cemile Karabulutu yal- maz birakarak kaptanla beraber gekilip gilmişti. Vaziyet acaipti. Karabulut ne yapacağını şaçır - mıştı. Bu ne hakli Ne adi ruhlu bir kadındı.. Ne menfaatperest bir milletin çocuğu idi. Karabulut, kendisini tehlikede görmeğe başlamıştı. Fakat, ne ya- pabilirdi?. Bir düşman gemisinde ve deniz üzerinde idi. Kamaraya giren Karabulutu uyku tutma - Muşti. Hep, Nazmiyenin, © asil —e öfkelenmişt keli sesler işitiliyor ve çi çıktığı zaman, Timurun metli vezirlerinden biriniti men orada — kafasının y görüyor. Fena halde ürket bebini soruyor: — Ulu hâkan, bu gece da, veriri münasebetsiz bit de görmüş. Fena halde hi miş. Onun için kafasmı keti Cevabını alıyor. ) bocayı — derim ve düşüm sonra, derbal kararını Doğruca Timwren huzu kıyor: — Sultanımı!, Celtâğ; Derhal kafamı kessin, Diyor. Timur, bu söze hayrette Tak, soruyor: — Niçin?, — Şunun için ki, burada kelleleri gördükçe, bir dakikf le rahat ve huzur yüzü göl rüm, Hadi bunların hepsi, hatli diyelim. Fakat, rüyan rTen vezirin ne saçu ka! Olabilir ki, yarın gece de, uyul) ziyette, ben rüyanız; rebil Demek ki, derhal ben de, <e önünde diz çökeceğim. E, bu canı çekmektense, bari bir vel ölüp gideyim, Hocanın bu sözleri, Tiüm Yük bir ders teşkil ediyor: — Hocam!, Sana teşekküir rim. Haksızlığımı zarifane — şekilde beniin yüzüme vurari ni İkaz ve İrşat ettin.. Mef kesilen kafalara gelince., bi kümet hikmetidir, © ç W senin müdahale etmesine t mül edemem. Mademki vu M bihuzar oluyorsun, O halde, ©€ git ve bana veda et Diyor. Hocayı, izzeti ikraf gönderiyar. Akşehir beyi, hocayı ken (akıl müşaviri) tayin ediyor: tâ bununla da iktifa etmi canın şiddetle muhalefetine men, zorla kadilik makamınâ giriyor. Hoca, bu vaziyetten değil. O kendi köşesinde | istiyor. Bilhassa, halk işlerine rışmaktan son derece çekini Halbuki Akşehir beyi, her gü mu konağına çağırtıyor. oturtuyor. Mebaul iltifatlarda ? lunuyor, Birçok işler - hakkı müzakerelere girişiyor . (Arkazı Vi —— n FRANSIZCA SÖZLÜ j Büyük bir Aşk - Heyecan | ve ihtiras Macerası Türk kızının dediklerini düşü yordu. Bu nazik ve namtüslü dın ne kadar zekiydi. Cemileyi bamlede anlamıştı. Kacabulut, saâtlerce yat uzanmış kalmıştı. Fakat yaf daki kamarada birşeyler ko yorlardı. Derhal kulaklarını ya dikti. Cemile ile kaptanın #4 idi. Gayet yavaş konuşüyo Cemilenin kaptana şunları #7 | diğini anlıyabildi: — Redos şöcelyelerine tesli , dersin işte o kadar?. Başımf defolup gitmiş olur, ; Kaptan, bunun üzerine çıkmıştı. Nöbetçi kaptana Ş0 * vermişti: — İstikamet Rodos... — £ Karabulut, tamamile Cef hiyanetine vükıf olmuştu. D Bbu kadın kendıxındı yalaa” aldatmıştı. Şimdi de cıyordu. Rodos şövalyelerin? Tim etmek demek wm'”- Y a.