4 — SON-TELGRAF — 17ŞUBAT 1941 Müdfettiş sordu: — Daha yolumuz çok mu ? Kızakçı burnunu — soktuğu yün | #tkisindan cevap verdi. — Bu gidişle bir buçuk saat ya- kan. Anadolunun karla kaplandığı bir mevsim... Zigana, Kop, Dersim dağları heybetli bir yükselişle gök. lere değmiş. Rüzgür dağ yollarında aslıklaşıyor. Kızakçı endişeli endi- geh söylendi. — Biraz sonra fırtına başlıya - cak. Müdtettiş heyecanla; — Tamam Osmanağa, —atları kamçıla da biran evvel köye va- Fulrm. Osmanağa, burun deliklerinden dümanlar çıkan atların tombul vü- eutlarına ince kamçısını değdirdi. Atler öynek adımlarla beyaz dağ | gürin salığı... Kızağın çıkardığı hi gırtı... Biraz sonra küçük bir or- mana girdiler. Kızakçı etrafına bar | Karak mirıkdandı. — Hey gözünü sevdiğimin mem- heketi. Pori diyarı gibi yazın baş. Ba, kışın başka güzellikte.... Müfettiç gülerek tasdik etti: — Öyle Osman ağa, öyle. Birdenbire uzaktan bir kurt se- #i duyuldu. Acı acı uluyar, ormanı — Tabancayı nanriı beyefendi. Kurt gözükmüştü, — Osman ağa koşuyor, Bu kovalama iki üç dakika sür- dü. Kurt M yaklaşıyordu. Os. — Olmaz Osman ağa. Ben hay- Yanların buyunu, suyunu bilmem, Belki parlıyıverirler. Kurt gittikçe yaklaşıyordu. K makla aralarında dört beş metre vardı. Nerdeyse kızağa atlıyacak- &. Müfettiş nişan aldı. Tetiği çekti.. Müthiş bir gümbürtü yuvarlana yuvarlana dağ uçurumlarında kay- boldu. Kurt acı bir haykırışla kar- dara uzandı. Osman ağa sevinçle: — Geberdi. Diye bağırdı. Fırtına — gittikçe artıyor, kar parçacıkları bir toaz yığını halinde havada döne döne kaynaşıyordu. Müfettiş göğe baktı: — Fırtına başladı. Elimizi çabuk tutalım — Peki, beyim, peki. Şu kurdu aizhm da, Kızağı durdürdülar. — Müfettiş seslendi: — Sen atların başından ayrıl- a. Ben kurdu alırım. Genç adam çevik bir hareketle | No, !29 Yazan : M YAVUZ SULTAN SELİM Halifeler Diyarında yere atladı, Ölü hayvana yaklaştı. Yaram başındaydı. Bacağından tu- tarak sürüklemeğe başladı. 'Ta kı- zağın yanına kadar getirdi. Osman ağa keyifli keyifli söylendi: — Hele şu hayvanın kürküne bak. Ne güzel. Müfettiş yüzümü buruşlundu: — Canavar hayvan, * Kurdu keldırdi. Kizağa attı.. Ak- #ilik bu, hayvanın arka ayağı kr zağım yan tahtasına çarptı. Kızak | sarsıldı. Zaten kulakları kirişte o. | lan atlar acı acı kişniyerek kımıl- damağa, etraflarına bakınmağa | başladılar. Hayvanlardan biri, h- ha sıçradı. İki ayak üzerine şaha | kalktı. Yende yatan kurdu. gör - | müştü. Kanb gözlerle yıkdırım git öne atıldılar. Rüzgür gtbi uçmağa başladılar Ne kızakçının uğraşme- &, ne müfettişin haykırışları kâr etmiyordu. Kızak iki dakika 5 | düş ormanda kayboldu. — Fırtina.. Bütün şiddetiyle etrafa hayiıran | fırtınadan başka ves yoktu... * Bir saat sonra müfettişi almağa gelen Osman ağa ve köylüler, diz kapağından itibaren çizme içinde kalan bir çift kanlı ayak bukdular. Bu çizmelerin bekçisi müfettişin öldürdüğü iarttu. ——— Yeni ve Cazıp BİR PUDRA Emsalsiz güzellikte bir ten temin eden Bu pudra, yewi «iğayalandırma» usulü sayesinde on defa daha imce ve gayri met'i olduğundan cili için Bayet pratiktir. Ve cildin - Mak- yajlı değil - tabil manzarasını te- min eder. Yağmurlu, rüzgürkh ha- valarda bile bütün gün sabit kalır. Bn sıcak dans salonlarında bile artık parlak bir buruma tesedüf edilmez, Çünkü terkibinde hususi bir wsul dairesinde — karıştırılmış «Krema Köpüğü- vardır. Ba pud- ranın bir Fransız güzellik müte - hasaını tarafından icat edilen ve Pariste pek ziyade rağbet bulan on muhtelif rengi vardır. En iyi cins olan TOKALON pudrasını tecrübe ediniz ve yüzünüzün masıl sehhar ve cazip bir manzara kesbettiğini “SAMİ KARAYEL Sarayın cennetten nümune bahçesinde Yüzbaşı, gözlerini oğaladı, yata- & içinde oturarak bana parmağile Sus diye işaret etti. Ve sonra ga- yet hizlı bağırdı: — 'Fambur, daha hâlü uyuyor musun? Sabah namazı ezanki e- ikuyan müezzinin sesini duymu yor musun?, Ayağa kalk, tambur Her tarafla müczzin sadaları, tambur, boru vuruşları etrafı çın- datıyordu. Üstümü, başımı siliyor, tozlarım: silkiyordum. İçimde bü- golgunluk vardı. Argıbor | ı ı 1 zamu temizlerken kalbimdan bir çok şeyler geçiyordu. de namazından sonra, Karaali mahsus olazak altı kişilik bir nö- bet ayırdı. Bunlarla birlikte ben ve Kurt Mehmet de bulunuayor- dük. Bölüğün geri kalan — kısmı sancaktarın idaresinde bir yerde nöbet beklemek çin gitmişlerdi. Altı kişi olan bizim nöbet e- kuna yüzbaşımız da girdi ve bizi doğruca Tahir beyin sarayına gö- türdü. Zaten benim de beklediğim bu idi, Bahçeye girer girmez, bu benim sarayım olduğunu ve ileridenberi burada yaşadığımı zannetmişlim. İlk evvel gözlerim kafese çevrildi. leri için benim kafese doğru ba- kışlaramdan bir mana çıkarama- dılar. Hep beraber saray bahçesi- nin cennetten nümüne olan bah- çesinin bir çardağı altına otur - muştuk. Yüzbaşımız bile bu gü- zel yere bayılmıştı ve: — Bütün bunlar ne? Bu karako- du kim böyle pastacı dükkünma gevirdi?. Yüzbaşımız kendi kendine söy- leniyordu. Başımı döndürüp bak- tım. Kafes şeklinde telle işlenmiş bir kuşak, sarma ve ipekli kumaş- tan elbise giyinmiş başna çam kumaşınden bir külâh takmaş bir | Giyehi haremağası yüzbaşıya, bizi işaret ederek söylendi: — Zatiâlilerine bunları, elen - dim; Tahir bey hazretlerinin emir- lerile yaplım. Evini beklemek şe- vefinde bulunan askerlere karşı e- dilecek hizmette hiçbir şey nok- san olmammasını emvetmiştir. Ne | | 4 $ 1 Ki © l y x'k!_._ l İ ! i " I | 'rEŞ İiş K AÖt t Ş f 4 ? 'Kadın mı, Erkek Hoca dalgınlıkla sormuş: — Ya bulunmazsa? Köylü çok nüktedan bir adam o. kânına dönmüştü. Neler yoktu. Buzlu şerbetler, yemişler, herşey.. Yüzbaşı bu hal karşısında dağ- | Tu olarak birçok düşüncelere dal- di ve mirildanıyordu. Yüzbaşınm bu söylenişlerinden me ben ,ne de haremağası bir şey ankamıyordu. O, yine harvatça söyleniyordu. Nihayet anlaşalır bir tünkçe ile dedi ki: — Beni, serinletmek için içmek- ten ahıkoyacak kimse lanmmıyo - rum, Lükin askere vazifesi zama- mında nizamnameye uynuyan şey- | leri vermeğe müsaade etmem. E- ğer Tahir bey bunlara mükâfat o- Jarak burada bulunanlara Iâifetti ise müsaade ederim, Çünkü ben askerlerimin babasıyım. Arap, bemen bahçe kapısına doğru koştu. Çünkü, açık bırak - anışlı, Ellerini çırpmağa başladı, Adamlarını çağırmak istediğini an-, dadam. Sesandlen | ) | | | | mi daha zeki | % Metek imzasiyle gelen bu mektubun | ganki küdür yazıamın tâ kendisi olma- Saydı, sahibinin Bayan okuyucuları bu sütunlardan uzaklaştlamıya çalışan bir erkek olduğuna hükmedecektim. Bu mektubun sahibi, kadın zeküsi- man erkek zekâsından daha az olduğu- mu zanmediyormuş, geçen gün arka- deçlariyle aralaarında bu mevzu üze- rinde görüşmüşler. Pikirleri birleşme- Miş olacak ki cevap istiyorlar. Lombroso'nun kara — kitabına bakı- hmcs Debâ bakımından — aranılınca © derecede yüksek zekâ göslerebilen ka- danların sayızı pek azdır. O kadar yük sekniş olanların da dehâsı, erkek dâ- kilerin gösterdikleri kader gekiş ola- mamaştar Fakat dirayet bakımından Lombro- g6, kadın “zekâsınm erkek zekâsından Gaha yüksek bulur. Onun verdiği hük- mwe göre, başkalarnın hazırladıkları fi- kirleri kendine mal etmek için kadın zekâti daha müsalttir. — Yalnız, sanat- darda değil, ilimlerde de öyle. Bayan Melek, gazeteden bir şey da- in kaydettiği mep- acaba, kendilerinde | kaları erkeklik hormenları kendilerinin| kadınlıklarını kaybettirecek kadar faz a inkişaf elniş olan kadınlar mıdır? Lombreso'nun — zamanmda bu — işe bormanlar karıştırılmadığı için ondan bu husurla cevap alınamaz. Fakat derin fikirli müsilif, dehâ eseri görle- ren kadınların erkek karaklerlerinin gokça olduğuna dikkat etmiylir: Mene- K, İngillere'de George — Elilot, erkek yüzlü bir kadın, kocaman bir burunun altında pek belli biyıklar... Wransa'da Georges Sand, erkek ki- yedelinde gezer, erkek gibi kadın sesli, bütün hareketleri erkek gibi.. Matrfhrel Baş Kırşef, eski Rusyalı, fakat adına bakilirsa Türk kızi olsa gerek, meşhur bir ressam, kendini hiç vti bir kadın gibi kimetmediğini kendisi yazmış Mücllif, Ganceürt'larn gu sözünü fekrar eder: Dehâ sahibi kadan yok- tur, kadınlar dehâ eseri görterdikleri vakit erkektirler . Hormonlar imi çıkıktan sonru da, daha eeki müelliflerin dikkat ettikleri, bu karelrterlerin hormon içi olduğu bi Hnir: Böbrekler üzerindeki güddelerin tiroit güddesine gelebesi... Şu hekle, okuyucunun düşüncekine hak vermek isterdim, elmide mektubu bertunsaydı. Bu mektaben sehibi - Lambroso'yu okumuş olmaydı. düşüncecine — hakem Arameya elbetle Küzum gönmesdi. Onu okumadan — hem de honmün — ilmine dayanarek— onun gibi düşünmek yük wek bir sekl eseridir. Mekbubun yazı- M önü yezüamda kadınlık hormenları- €a yülmek — sisbette bulunduğunu gözteriyor. Demek ki, duşuschüğünün doğru ol madığına en iyi delii kendisidir. | muş, on ikincisi olan Rodos mu- | darı yalnız takdir. uyandırmakla a kümet yaphğı pro — Şimdi işareti ver.. De ki: Ge- miler derhal buradar rrılmayı tanhhüt eder. Bize bir de bu hu- | susla amiralin imzasını taşıyan ta- ahhütname verirlerse gerek esir- leri ,gerek elimize geçen yedi fi- likayı lade ederiz. Buna gemiden şu cevap verildi: — Muvakkat işgal hakkında hü- kümeti kraliyonin verdiği emir mamlanmak — mecburiyetindes On bir ada tamamen işgal olun- kavemete kalkışmıştır. Bu mu - kavemeti kırmak için icap edi tedbirleri aldık, Hükümetiniz işgal tedbirine muhalefet etme - miştir. Hükümetle görüşüp ada- | Bın işgaline muvafakat ettiğiniz takdirde bu mukavemeti göster- memişsiniz farzederek hiçbir ha- | rekette bulunmuyacağız. | aba gülümsedi: | Yanında flâmaları tutarak ye- | niden söylenecek szöleri kendi ge- misine bildirmek üzere bekliyen esir düşman zabitine döndü.. Em- retti: — Pekâlâ. O hakde biz muha - | bere edinciey kadar bu vaziyeti- Mmizi muhafara edeceğimizi bildir. Flâma işaretlerile bildirilen ka- rar düşman zırhlısı tarafından ka- bul edildi. Sabah bambardımanı mütcakip taarruzum ikinci günü iki taraf da biçbir bareket güsler- | meden karşılıklı beklediler. Rodostan verilen telgraflar İs- tanbulda Harbiye, Bahriye Neza- retlerile Sadaret arasında uzun konuşmalara sebep oldu. Hükümet yaptığı protestoyu kâ- fi gürmüş, bunun neticesini, dü - veli muazzamanın — müdahalesini beklemeyi tasvip etmişti. On bir adanın hâdisesiz İtalyan- lar tarafından işgali karşısında Ro- dosun bir avuç kahraman Türk müdafilerile bu işgale müni elma- kalmıyor, vaktile yardım edilse, birkaç tep ve biraz harp mahe - mesi gönderilke adaların işgaline imkân bırakılmıyacağı mülühaza- —ı-ıu-ıııı.-y..ımı— Rodosun telgrafına ilk şu cevap verilmişti: Cezairi Bahrisefit vilâyetine — Düşman metalebatını zarar gör- miyecek şekilde kabul etmek za- ruridir. Hükümet icap eden ted- disenin ve bu yüzden hasıl olan ahtşikenane vaziyetin derhal telâ- #isi için Kizumlu siyasi müdaha - lelere başvurulmuştur. Neticenin Üenız Fedaileri | OSMANLI - İTALYA HARBINDE TRAEL! GARB ve ADALAR MUHAREBESİ J HAHMİ YAĞI Yazan ! KAHMİ YA testoyu kâfi gö dehte olacağı anlaşı!dığından - yere tahribala va zayiata verilmemesi... Bu cevap, ruh — buhranı ( bekleşen Rodos muhariplerin darbe gibi gelmişti. Yalmız paytahtı düşünen, selümet ve menfaatlerini ederek ihmal edilmiş vatan larını düşmana teslim etme: hususta düveli muazzama halesini istemeyi tasarlıyan kümet itimada lâyık görül: du. Cevap telgrafı Rodosta milf kaşaları mucip oldu. Müdadi mukavemet kararını verenli cevaba içerliyerek şöyle di müşleri — Hükümet madem ki icap diplomatik tedbirlere teves miş, düveli muazzama mü sini istemiştir. Biz, bu mi lenin neticesine kadar şu timizi muhafara cdelim., Ti larımızı düşman ayağı kirletilmeden yine — bayrağı gölgesinde bulunduralm.. Hücumun ikinci günü, di amiralinin teklili ile paytahi niden şifre telgrafı veren bir günlük mukavemetin fak neticesini lede seksen altı filesi ele geç çetin cenklerle Rodosu tar mahvetmedikçe işgaline imkâ Tunmadığını anlatmış, düvi azzamanın müdahalesine yaziyeti muhafaza kararın! Tunulduğumu da şifreye ilâ' Mmişti. Bu telgrafa verilecek ceval henirken Rodos müdafileri boş durmuyorlar, sahilde tahkimat vücude getiriy, rikatlar, düşmanın daha kt bir hamle ile ihraçta muvafff duğu takdirde Rodos mah: rinde kanlı sokak — muhat yermeğe hazırlanıyorlardı. Yine bu arada müdafaa sinin akhna bir fikir gel Mısırda beşyere bekliyeti veyş önünde demirli dursft manlı donanması eczasında! gal, Nevşehir ve Taşköprü B rını Rodosa getirtmek im «a, bu takdirde işin şekli dı Bunları Rodosa gizlice mek mümkün müydü?. Süveyşle muhabere değildi. Ancak, Rodostan gönderilecek bir vasıta İl davet yapılabilecekti. ( Taksım KRISTAL Salonunda BİR TARİH CANLANIYOR.... Üstad Bestekâr MUHLİS SABAHATTİN'in şaheseri olaf Boğaziçinde Bir Mehtap Rüya 90 kigilik muazzam revü, bu akşamdan itibaren her akşam — sahnemizde göreceksiniz. Mem € kıymetli okuyucusu Bayan MUALLÂ ve kemani SADİ İAyrıca: 15 kişitik muhteşem saz beyeti Her pazar saat 16 dan 19.0 a kadar BÜYÜK REVÜ ve HEYETİ ge büyük matine, Fiatlarda zam yoktur. Masalarınızı evve klen kapatınız. Tel: iyerde olduğu anlaşılıyordu. Yümbaşı ve çavuş kemeraltında durarak, bizler. gelmemiz üzerine kaldırılan — karakol neferlerinin / giyinmelerini seyrediyorlardı. Bu mrada biz nöbet almıştık. Bu esnada Kurt Mehmede işa- Tet ettim. Azkadaşım kapının ya- Dinde nöbet beklemek üzere ge- diği sırada ben de içeri dalmıştım. Bir bakışta pencerelerin demir par- Mmaklıklı olduklarını gördüm. Başımı yukarı kaldırdım. İkinci katın duvarınin üstünde küçük bir poncere vardı. Bu demir parmak- hklı değildi. Ayai zamanda pen- ceresi de açıktı. Hernen geri dön- düm. Kurt Mehmedin nöbet bekle- diği yere gelerek bana bir ip mer- diven bulmasını söyldim. Bölük- te ip merdiven dolu idi. Bu mer- divenler kale duvarlarına çıkmak için kullamlardı. Mehmet, biraz sonra uşulcacık bir ip merdiveni elime sıkıştırdı. Artık gözlerim kararmıştı. Tam (Gön evvel yürürü gördüğüm kızı gördüm. Elile bana: — Gel, gel diye işare! ediyordu. Derhal elimdeki merdiveni ikin- — Ya sizin?, — On birinci scemi oğflan bölü- — iğünde argiboscu Karabulut.. Bu lâflar konuşurken Bit ze © kadar yakınlaştık Kİ anız birbirine çarpmıştı. B? zaptediyordum. Bana yor gibi geliyordu. Birbiri sokulmuştuk. Birdenbiret — Aman geliyorlar. Kof tar.. Bir daha görüşelim. Dedi. Ve kaybolup gitti A) Dasş işitmeğe başladım- gpencereden çıktım ve D iyışta merdivene atladım Be başladım. Nerdiveni toplayıp virl kuşlurdum ve nöbet Bibi dolaşmağa başladınk Artık nöbet yerinde VE dan olduğu bahçede V (dum demekti. Kurt ma sokuülarak: — Karsbulut arkadaf! ne kadar sararmış!. O zaman ııı:rıı;;ıı <