25 Ocak 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

25 Ocak 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ n Bi -| ( ZU ZL İN ADT LIYAA NDU alkan vekayiin- . den misaller... azan: Ali Kemal SUNMAN, Avrupa harbinin şimdiki safhatı Balkanların vaziyeti me olar bahsini tezeledi. Harbin baş- ıgıcında Balkanlar Almanyaya | $i olan bu mücadelenin hari - | İnde kalmak ve harbin göse gÜ- | ür, görünmez her türlü sarsın- | rından korunmak istemişler - İr. Balkanlıların kendi araların- i davaları hallederek — barbe | 1 bir cephe kurmaları lâzım | iyordu. Daha bu maksada varı- d, Geçen selerki Avrupa har- | de Balkanların mübim bir rolü | uştu. Yalnız o harbin netice - mesinde değil, vuku bulmasın- | Balkan vekayiinin nasıl hazır- | c1 birer tesiri olduğu malâm- ir. 912-13 ilk Balkan harbi bite- sıra aldıkları yerleri araların- paylaşmağa gelince Balkan itefikleri arasında kavga çık - unm önüne geçilemedi. Ö sar nki Bulgaristanla Yunanistan arazi ihtilâfı yoktu. Fakat dan ile Bulgaristanın arar bulmak kabil olmadt. Belgrat ikâmeti evvelâ Bulgrislana yar ettiğini söylüyor ve bunun gılığını görmek istiyorda. — | O zamanki Çarlık Rusyası bu ı_üıı önüne geçmeğe uğraştı. Sırp - Bulgar ihtilâfı o Za- mki Avusluryanın işine — çok iyordu. Viyana matbuatında Sır an aleyhindeki neşriyata daha 4 verikalş Belkf ei geğe- vaziyeti alınmıştı. O zaman- Kralı Ferdinand başku- ndan General Savofa Trakya- ordunun Makedonyaya mak- hemen yardımına Pakat asıl endişe edilen başka devlet vardı: Avusturya - Ma- 'tan imparatorluğu. Çünkü Avusturya - Macaristar bir bahane bularak Sırbistan ine taarruza kalkışmasına çok imal veriliyordu. Çarı ikinci Nikola Belgrat | Solya arasındaki ihtilifin bu- kadar yol açmasına mâni ok için gerek Sırp ve Bulgar larına «İslav davası namina 'nat ederek İslav olan Sırp- birbirleri aley- ' kaygaya — tutuşmamalarını “Ye etmişti, Rus Çarının v kadar endişeler Ü gösteriyordu. Lükin Çarın nasihati dinlenmemiştir. «Dü- muazzama» denilen İngillere, nsa, Rusya, Almanya, Avus - İYa ve udıı-ıııl-:ıduli"" araya girmişler, iki tarafın —in’l:rîn terhis etmelerini İ etmişlerdi. Lükin Bulgaris- EDEBİ ROMAN: 33 en de Seveceksin / Yazan: ETEM İZZET BENİCE Yretimden sadecet | Amma garip.. Dedim ve hir şamardan “daha | vetli gelebilecek - cümlelerle ine baktım. Sanki o, hiç bun-) lisine değilmiş gibi: Bu sözlerimi sakın bir kemp- | 1 Kibi karşılamayın. Çok ciddi ÜYorum. Bolki sözlerimde ek- Var, fazlalık yok. Hakikaten 'Hiz, hakikaten çok cana ya- 2, Hele, demin şarkı söyler- Süzelliğiniz o kadar arlmış, o Yürli ve büyülü bir kadın o Umuz ki., *öylerken ben fena halde sinir- or, parmaklarımla âdeta blu: düğme iliklerini yırtacak *Yuuyor, ğ | daki hassaları olmasına bağlıdır: Sırplarla Yunanlılar bir- leşti. Bugün de unutulme- yacak misaller var. tan bunu Avusturyanın olallından toşviki ile reddetmiştir. Bu sıra - larda en şayanı dikkat bir hüdise de Macaristan Başvekili Kont Ti- zanın bir nutuk söylemesi oldu. Ba nutukta Balkan devletleri ara- sındaki ibtilâflara büyük devlet- lerin karışmamaları, bunların ken- di kavgalarını kenadileri hallelme- | leri lâzum geleceği söyleniyordu. Hem de berhangi bir devletin bu vesile ile Balkanlarda kendine üs- tan bir mevki edinmesine Avus- turya - Macaristan imparatorlu- | ganum — razı olamıyacağını ilüve ediyordu. Bunum manası açıkça Rusyayı tehdit, Bulgaristanı teşvik ve Sır- bistanı korkutmaktı. 913 haziramımı dolduran bu vekayi buzün daha unutulacak gibi değildir. Balkan- Idar arasında ondan sonra neler olduğu bahsi ayrı, Fakat 914 ha- ziranında Bosnado Avusturya Ve- Habdının Sırp gençleri tarafından öldürülmesi üzerine Avrupa ı..ıııı binin çıktığı görükldü. Cermanlık! İslavlığın Balkanlardaki gizli, aşi- kâr mücadelesi her vakit kendini göstermiştir. Hergün yediği- miz beyaz ekmek Başlıca gıdamızı teşkil eden ek- izeliy her zaman günün mevzus olagelmiştir. Fakat çoğumuzun ekmek hakkında bil- gimiz azdır, Ekmeği su içinde yu- gurulan mayi hamuru fırına ver- mekten ibaret zannederiz ve öyle- dir. Ekmeğe mayayı ne diye karış-| tırıtız? Hazım kabiliyetini kolay- Ekmeğin nafi olabilmesi aça; Ekmek hamuru iyice mayalan- | dirilmiş bulunmalı, yani her ta- | rafında iri gözler — bulunmahdır. Fazla olarak kendisine mahsus hoş bir koku neşretmesi, ökmek içinin her tatafında bir elâstikiyet bu - lunması, gözlere parmakla basıldı- ji zaman, kapanan yerin tekrar a- çılması, kabuğun iyice kızarmış ve| ses verir derecede pişmesi, ekmek içinin ber tarafına yapışık bulun- ması lâzundır. a küflü gibi hut iyi pişmemiş ise g WTW koyu ve her tarafında gayri müsavi olur. İçinde n parça- ları görünür. Ekmek içi el ile taz- yik edilince eski şeklini alamaz. Bundan başka bu ebmeğin kabuğu beyazdır. Kiç Ekmeğin en büyük hasiyeti glü- teni haiz olmasıdır. Glüten hubü- battan istibsal edilen en mügaddi kısımdır. Hamurun iyice maya - lanmasına ve göz göz olmasına hiz- met eder. Esmer renkte olan ek - mekler biraz kepek karışmış ola- cağı için beyaz ekmek kadar mu- gaddi değildir. e birşey söyli | Kadar o | O, yine sözlerine de- | — Şu ada yebilsemi ki, öurlı dövmüğ sam. Diyordum. yam ediyordı _.Buhiçbilkılmı'ı?yılgı. erkek değilim. Bilmiyorum, :::ı' nasıl bir kudret, nasıl bir c zibe var ki, beni bemen kmlıı?ı bağladınız. İtimat ediniz ki, sizl görür görmez görlerimin bile bı,- | kaşlarının değiştiğini hissettim. Ve | | benim için siz bu dakikada sevgi- min bütün ifadesini taşıyan bir ka dınsınız'. Cümlelerine hiç nokta virgül koymadan söylüyordu. Düşündüm düşündüm bu kadar cür'et gösterebilen bir adama n0 | ye kadar mürgcaalı. | Amerikada dahi, lüks eşya | yapan fabrikalar, bundan | sonra hayati ihtiyaçları harşır | lıyacak şekilde faaliyete bap | lıyacaklar. Bunu, Amerikanın mes'ul devlet adamları nu « tuklarında söylediler. Bizim hkoordinasyon heyeti amumi kâtibi de geçenlerde radyoda yaptığı bir konuşma- da, milli fabrikalarda lürs | eşya imal ettirilmiyeceğini, | halkın lühks eşya almaması lâ- zum geldiğini söyledi. Halbuki, şu İstanbuldaki manzaraya bakın! Lüks ma- | gazaların sınıflara ayrılması işile uğraşıyoruz. Geçen gün -| lüks bir mağazada bir ayak- kabı satışında cürmümeşhut yapılmış. Yüzde yüzden fazla kârla bu lüks mağaza papuç lerine 20, 25, 30, 35 40 lira bi- yat taşıyan papuçlar konmuş- | tur. Bunlar hakikaten bu kıy- mette midir?. Asla.. Düpe düz, apaçık ihtikâr. Harp başladı | başlıyalı, papuçlarda lüks da- ha Fazla arttı. , Bunları alanlar var ki, satır ıyor. Yazık.. Paraya yazık! | BÜRHAN CEVAT -| Konferana Şişli Hakevinden: 26/1/1041 pazar günü şaat 15 de Hal- kevimizde Ahmet Halit Yaşarağlu lara-| fından (Dünya ahvali karşısında Türk | genci) mevzuunda bir konferans ve Bös.| teri gubemiz tarafından du bir komedi temal edilecektir. ilerkos gelebilir. Şişli Halkevinden. Şubalın birinc, cumartesi gününden itibaren 17-19 — arasında — Profesöe Tnompson tarafından İngilirce ikinci yüksek kur tedrisatına başlanacağından armı edenlerin her gün saat 17 den 20 | e | Parasız İngilizce dersleri —| | ÇDOKTOR | e Ü ' D Ağız kabarcığı Bu mahlül bir fırça e kabanı çak olap yerlere sürülür, söylesem tesirsiz. kalacak. O, be- ! ni sözlerime cevap vermek içim | daha çok vesile bulmuş olacak. — | — Sizi hakikaten seviyorum, *, Derkon, gücümün bütün hızile | buna bir tokat atlıı. arkasından bir tane ,bir tane daha.. ve tek kelime söylemesine fırsat verme: den yürüdüm, Gözlüm sanki yeni bir karanlığa açılmış gibi görmez olmuştu. Bü- | tün vücudüm zangır rangır bitri- yordu. Bir kelime söyliyecek halde | değildim Hiçbir şey düşünemi- ı yordum. O saniyeler içim — Ben, ben değildim.. | Dersem buna inanılmalıdır. Bir hayalet gibi ayaklarım biribirine | — Neredeydin ayol. Meraklan: | müz vardı. mizmiz, sünepo, | zırladın Naciye. MAHKEMELERDE : - nn aĞi !Aaaa, kardeş... O git- mezse hep istifa ederiz 'Böyle adamlarda;bıçakta bulunur, -tabancada... Bunlardan korkulur... Davacı iri yapılı, kapı gibi bir adarma. Maznun, bilâkis, ufak telek, Karamür- sel sepeti gibi bir şey, Davacı anlatıyor: — Btendim, bunlardan, böyle adum- lardân korkulur, Ben, sksam, bunun | suyunu çıkarırım. Pakat, dedim bunların üzerlerinde bıçak ta bulanur, tabanca da.. İşle eğün için korl Ben bisküvi fabedtasınım idare müdürü- yüm, Bu da, bizim fabrikada — işcidir, Karıdı d hizim fobtikada çalışır. Ge- çen gün, ben yüzihünede — oturürken birdenbire kapı açıldı. İçeriye bu gir- di; Aman elendim. eman- O me aö | aimimae Jâflar. Böylemeciii kalmadı. Ne ana birakti, we silsiles. Sövdü d | sövdü. Bir eli de cebinde.. Doğrusu | korktum; hiç sesimil çıkarmadım. Söy- dedi, söyledi. söyledi.. Kapıyı vurdu, Kitti. Sonra anladım ki, aözde, ben Bü- nun karısına Salaşmışım da onun için söyüyormuş. Bu çıklıktan sonra şöyle | yazılmenin kapısını aralayıp baktımı; | Bütün işçiler kapının önünde... İştö o | vakit tepet alta, Çıkıp günu ayaki- mn alına alayun, ezip tepeliyeyim de-| di azuma, sanıra düşündüm ki, değmez..| Elimi kirlettiğime değmez. Şimdi bun- | dan devacıyum., Eğer tarziye verir, &- li öperse affederim,. Yoksa dayam davadır, dünyada vaz geçmem.. Ufacık tefecik, Karamürsel — sepeti | | gibi maznun vöz alıp ayağa kalktı. Cüs- | sesinden ümit edilmiyen, beklenimiyon ( | Xalin bir erkek verile anlatmıya vaş- | ladız | — Herkos, karısını, kızını, hetaşiresi-| ni sözde buna emanet / edecak, değil | mi? Halbuki ani fesatlığın büyüğü bun| daüyınış... Elendim, bu, çalıştağımaz lab- | rikaya idare müdürü diye geldi sürde... | «Dere gider deniz gelir yerine, de- | nir gider domuz gelir yerine> derler, | Ceçen sene ihliyar hir idare müdürü- adamdı. | amma, iyi sdüumdı. Onu, iş-yapamiyor, | ihtiyar diye çıkardılar, Yerine genç bir züppe geldi. Zaten onu da gözüm tut- | mamıştı ya.. Amma, yine o bundan | iyi imiş! Ocu, febrikadaki kızlar <Bi- | ze takılıyor> diye gükkyet ettilor. Pat- bu fabrikada çalışırım. Artık, fabri- Kkadaki bütün kızlar bana öyle alışmış- lardır ki, bütün dertlerini, gizii ka- paklı her işlerni açarlar.. Hiç çekinmez der. Baktım, yen cMüdür Deys den şi- küyete başladılar. Önüne gelene tek- difler, vaitler, sarkıntılıklar gırla... Bir G& baktım, bizim Esma da hafif yollu İ şikâyete başladı. Ağımı aradım.. Sıkış- | ftırdım. Baklayı ağrından çıkardı.. O- 'a da yapmadığı leklif kalmamış. Are | tık gırtlağıma geldi.. Tepem attı. tim yazıhanaye. Ağıma geleni söyle- | düm. Şimdi bir de tarriye verecekmi- şim, Tarriye şöyle duürsun, söyledim,, | 'Daha da söylerim, Evvol, ahır söyle- | yim.. Asacaklarıni bilsem yine söylerim. İşle yürü. Yüzüne karşı tekrar söyle. vima, Şabiller dinleniyor.. Esma, maznu- 'nun kaçısıdır. Yirmi beş yaşında kadar | Der gibi sert sert Naciyenin göz- | leri içine baktım. | — Hiç. Şuracıktaydım., Dedim, bir kısa cümle ile sualini karşıladım. Rengimden ve sesimden olacak | gallba İi, Naciye merak ve heye- | canla; — Sende birşey var abla ne ol | dun?. | Dedi — Daha ne olmasını istiyorsun?, | İfadesini taşıyan bir bakışla dik | dik yüzüne bakmakta devam edi- | yor, bütün şüphelerimi onda top- huyor, İçimden: — Bu adamı galiba sen üzerime saldırttın, buna bu tuzağı sen ha- Diyordum. Konuşmamıza öteki- ler de alükadar oldular, — Ne var?. Hastalandınız. nu?. Üşüdünüz mu?. Bir yeriniz mi ağrıyor?, »— Ba nihayel hudüul kom ixerinde görünen, biraz kılıkça düşkün, esmer güzeli bir işçi kadındır. İdare müdürü- 'nün tazallütu hakkında kocasının söyle- | diklerini bir bir ve daha mufassal ola- | Tek tekrarladıkları sonra, | — Mehmedin sövdüğünü duymadım.. | O zaman ben kulü — yerleştiriyordum. Amma socradan işittim: — Seninki eMüdür Bey> 1 bir yaplı, bir yaptı, bir yaptı ki.. Dediler. Hepi« mnirin ahınt bizden çıkardı.. On kadar işçi kadın ve kız dinleni» ' yor. Onlar da, hemen hepsi, idare mü- dürünün kendilerine ayrı ayrı teklif- derde bulunduğunu söylüyorlar, Meh- medin kütrettiğini de, bir kahramanın menakıbıni anlatır gibi ballandıra bale dandıra anlatıyorlar. Muhakeme, müda- İsa ve karar için başka güne burakılı. yor. Maznun Mehmet, merdienlere doğru yürürken: — Bu bir şey değil.. Diyar. Daha 0- u patcona söyleyip fabrikadan da koğ- duracağım. «Ya o, ya bon!> diyeceğim. Mehmedin etrafını #arun işçi kız ve Kadınlar, hemen hep bir ağızdun. — Aasa kardeş. Zalon o gilmezse, Bepimiz İstifa ederiz. Dünyada çalış- mâyit #rtık, diyorlar. KULAK MİSAFİRİ Beşini yakaladık | İsmi mektup tutulan bir mem- lekelin polisi büyük ölçüde işler becermiş bir sahtekârı arıyormuş. Hudutta bu adamı yakalam, teyakkuz halinde bulunan memurlarının vazifelerini Dol: laştırmak için, bunlara sabtekârın| önden, yandan, arkadan alınmış yarım düzine kadar (otoğraf gi dermiştir. Sahtekâr sakallı bir a- damdır. merkez emniyet müdürüne şöyle bir cevap gelmiştir: «Tevkiflerini talep ettiğiniz ve fotograflarımı — gönderdiğiniz altı kişkler beşi yakalanmıştır. altıncı-| gının da yakalanması için her tür- Yü teâbirler alınmıştır.» Bugün rahatsızım Bayan Mualiâ hususi doktorunu | her gün öğleden biraz evvel kabul| eder ve onunla gevezelik etmek- | ten hoşlanır. Son defa doktor yine bermutat vakit ve zamanrnda Bayan Mual- lânın evine gelmiş, fakat kabul e- dilmemiştir. Buna şaşıran Doktor mutlaka kabul edilmesi için hiz- | metçi nezdinde ısrarda bulunmuş- tur. Çünkü doktor herhalde bir | sui telehhüm zannetmişti, | Hizmetçi bu srar karşısında ba- yanın odasına çıkarak, doktorun niçin kabul edilmediğini sorduğu: nu biklirmiştir. Bayan Muallâ da ga cevabi. vermiş: — Doktora söylersin. Bugün ra- hatsız olduğum için kimseyi ka- bul edemiyeceğim. Diye herkes birşey saruyordu. Kimi arapça, kimi lürkçe olan bu sualler karşısında ne diyeceğlmi, ne yapacağımı tamamile şaşırmış haldeydim, — Feci bir taarruza uğradım!. Desem muhakkak ki, dile düşe- eeklim. Sussama, hırsınıdan delire- cektim. — Biraz hastalandım., Dedim, Naciyeyi kolundan çek- tim, zorla yürütür gibiydim, Bi- raz ileriye gidince: — Bu ne terbiyesizlik Naciye?, Dedim. Kız şaşırdı: — Ne oldu ablacığım?, — Sus, bana yalan söyleme, Her Şeyi sen biliyorsun. Kız çırpmıyordu. — Hiçbir şey bilmiyorum ahla- cığım. — Bilmemene imkâün yok. Kız âdeta ağlıyacak gibiydi. — Vallahi, billâhi, tallahi... “Diye Arap şivesile uzata unata yeminler ediyor — z | selin mektubu. AÂLKA, | Evlenmek istiyenler, iş ve işçi arıyanlar, sikâyetler, temenni- ler ve müşküller İş ve işçi arıranlarla herhaneri bir müşkülü /olan — Gkuyucularımızm aektupları bu sülunda munlaza- aati ve meccanen neşredilecektir. | | Gazelemizin dektor ve avakalı da — | Sorulanlara cevap — vereceklerdir. — | | | | İ | | Clddi tediyaş teklifleri de bu sü- dunda — parasaz neşrahinacallar. İzdivaç Teklifleri — Açık esimer teninde, #zalarım not. mal, m 25, boyum 1,70, ve 18 kile | ağırlığında, orla derecede yakışıklı bir | gencim. Hiç evlenmedirm.Aslen taşralı - yım, Askerliğimi yaptım. Ortamektep | mezunuyum. Hali vakti yerinde teniz, | dürüst bir ailein evlâdıyım, 18 lira aa. 1t maaşla İstanbulda resmi bir dairede memurum, Elime 41 Hira geçiyor. İstek- balim parlaklır. Burada hiç kimsema yoktur. Sigara ve alkol olarak birayı ayda bir iki defa az miktarda kullanıs rım. Eşim olacak bayanda gu vasıfirı ararım. Takırilinin benden yüksek - olmaması veya okur yazar olmısı, hakiki yaşı 18- 24, boyu 1,56.1,65, balık etinde, âzaları | mormal, m&zisi temiz ve dürüst bir aile-| den olması, Süse fazla düşkün, gezme. yi Çok vever olmamazı, tam bir ev eşya- Sanın bulunması ve maaşımla beraber bir evi idare edebilecek ufak bir getir #ahibi veya bir ev sahibi olması gerek- İldir, Taliplerimin açık, cddi tekifterini | Halk Sütünunda (Birlek) —Tumuzuna göndermeleri. — Zi yaşındayım. Boyum 1,64 kilom 70 dir. Sarışın okdurça yakışıklıyım, Or- ta tahsilim vardır. Sporculuğumla bir. Ççok sahalarda muvallakıyet kazanmış ve tanınmışımdar. Ban'atkârım, askerlik yazifemi ifa et- medim, Boyumla mütenasip tahstlli, ya-| 42117 veya 19 arasında nâmuslu bir alle kızıyla nişunlanımak vaya sözlü kalmak | tikrindeyim. Askerliğimi yaplıktan son- ra düğün yapacağım bedildir. Anlaşmak Arrusunina bulunan sayın - bayanların «Son Telgrt Halk Sütunü İ M. K. Y. rumuzlarına müracaatları. Açik Konuşma | Mektupl Gün posta Ha ağrerini | | | Bayan Ayla — 2e gönderilmişlir. Bay Süreyya — Teklifinizde ciddi izeniz İzdiyaç einelinizde adresinizi de Kti " Kü ÇUN 3$-SO0N TE _gıır..:s»h»ıunmı—qı_ ea LAİ 8 Torik 120 kuruşa çıkınca hediyelik oiur Allahın hikmetine bakın.. Bazan, İstanbul sularında o kadar çok balık çıkar ki, bin. lerce çifti denize dökülür.. Torik, uskumru bir kepazelik halini alır. Dönüp yüzüne ba- kan olmaz. Toriğin kilosu yüz paraya, uskumrunun kilosu on kuruşa kadar iner. Gazeteler haber veriyor, son İodos fırtması, bu deniz lı_ııvınlınm kaçırmış.. Şime di, ne uskuraru var, np torik! «Toriğin kilosu 1Z0, uskumu runun kilosu İ00 kuruşa süe tılıyor. Bunun sebebi, belki de bi- ziz. Toriklere o kadar eza, cefa, hakaret yaptık ki, artık, zavallılar, — dayanamadılar, başka sulara gittiler. Toriğin bol olduğu zaman- larda yaptığımız o iâtifeler, © istihzalar ne idi?. Balıkpar zarlarında, çoluğun çocuğun maskarası olmuş, kaldırımlar üstüne dökülmüştü: — Uç baba torik!.. — Uç baba torik!.. Diye, diye, toriği uçurduk, yükselilik ve niha- yet bu mağrur ve izzeti nefis sahibi hayvan 120 kuruşa ka- dar yükseldi! Bugün, torik bir şeref pâ- yesine erişmiş bulunuyor. Bir makam sahibidir. Bir servet tir. Bir metadır. Bir inci tane« sidir. Üç dört kiloluk bir to- riği beş liradan aşağı alamazı sınız. Du nâdide ve kı maddeyi arlık, evlerimizin en mutena köşesine alıp koyabi. liriz. Toriğe gösterilmesi lâzım- gelen hürmet ve ihtiramda as- ka kusur etmemeliyiz. Artık, torik herhangi bir balık, here bildiriniz. Bayan H. Ç. 'T — Paşabahçeden gön- derdiğinizi bildirdiğiniz mektuplar da bugün getmiştir. Gelen — mektuplar (Bayan N . Boykozdan), (Bayan | 1001 Hükat: akdırdığınız — mektuplara | Hâveten Balıkesir, Hasküy, Çerkesköy | ve Galatadan), (S. G; matbaaya bira- | Kılmış), (Bayan Zehra: Büyükçekme- ce, İstanbuldan), (Bay A F, 17: Beyoğ.| hu ve Kadıköyünden) ÇD M E- Beyazıt, İstanbuldan), ($. Zöz| Köadiköyünden), ($. A: Beyoğlundan), (Y. £. K Beşiktaşlan), (Bayan N. E: Bakırköyden), (Ç. P. 262 Eoenköyün - den), (Bayan Nurun: Beykor, Beyasit- tan), (Bayan F Ö: Beyazıtlan) mektupe, larınız vardır. Saat 15—19 arasında al- manız ehemimyetle rica olunur. Aranılanlar Heybeliada deniz harp okuluna 35 li- Ta asli ücretle bi raşçı aranmaktadır. Talipler bir itida ile mektep müdürlü- ğüne müracaat eimelidirler. Üniversite Fen Fakültesi cam atölyesine — san'at mektebi mezunlarından bir çırak imti- hanla alınacaktır. 'Toprak mahsülleri ofisi merkezde tek mik büroda çalıştırlmak üzere yükselr mühendiz ve fea memuru aramakta - düc, — Gençliğimin hayrını görmi- yeyim, Hiçbir şey bilmiyorum, Ne oldu, ne var?. Diye ısrarlı ıszarli soruyorda. Biraz sert ve dik konuştum: — Daha ne olmasını bekliyeki- lirdin. Senin rarınla ve sırf seni sevdiğim için buraya kadar geh dim. Halbuki, hiç hayalimden ge- çirmediğim bir taarruza da bura- da uğradım, — Ne taarruzu?, — Halil Necibin ahlâksızlığı.. Dedim, devam ettim: — Bana ilânı aşk etti. Nuciye hayretten donakaldı. — Nes. İlâm aşk mu etti?, Dedi ve: — Vay alçak, hu münasebetsiz .. liği yapmak için bizim silenin &- vetlisi olduğu günü mü buldu?. Diyerek ilâve etti: (Devamı varı ta ile seyrediyoruz. Böyleleri- ne bir mirasyedi, bir kalantor nazarile bakıyoruz. Artık, torik zarif, nâdide bir matadır. Âşıklar sevgilile- rine, nişanlı delitzarlılar ni şanlılarına, yeni evliler genç kabarta birer torik hediye e- Hediyelik bir torik düşü « nün! Renkli, zarif, güzel kâ « yerleştirilmiş, boynuna al kun delâ bağlanmış, etrafına kü- çük defne dalları sıralanmış, üstü, sarı, yaldızlı sicimlerle tokalanmış! Bundan iyi hediye, can sağ hığı! a R. SABİT oza ve ipek ihracatımız artıyor Koza, ipek ve ipek döküntüsü ihracatımız artmaktadır. Avrupa- dan hergün yeni sipariçler olmak tadır. İngilizler de siparişler ver- mektedirler. Bir hafta içinde 50 bin Lralık ihracat yapılmıştır. Tahtinizin Deni HEPİMİZİN DERDİ Lokantalardaki

Bu sayıdan diğer sayfalar: