Âyni serencam. [ Yazan: FAİK BERCMEN Yumuşak fakat vakur bakış - | larını, karşısındaki — delikanlımın yüzünde şalkatle gerdirerek ya- vaş bir sesle: — Benim yaşıma gekliğin va: kit muhakkak ki bana hak vere - ceksin yavrum, dedi. Henür çok gençsin, ve hayat senin için daha, | balli imkânsız bir muamma safha Sen şinedli, w sevgilinin mavi göz- kerinden ibarettir zannediyorsun” Bütün kaygın onun hoşuna git - | mektir. Sıcak ve delikanlı nelesin ve heyecanlarn sadece «O. nun Gnünde şahlanıyor. Annen mim için dökmiyeceğin yaşları, bu- | Kön «O> seni bırakıp gitti diye dâk-| mckte tereddüt etmiyorsı Baba birez dinlenmek istiyor - | muş gibi uzanap giden denize bak- | tıktan sonra devam etti: — Bazı kadınlara biz nedense | pek fazla ebemmiyet veririz. Dü- | yünmeyiz ki, kaymet verdiğimiz bu | Taahlüklar, bir küçük kapris uğru- na bütün hayatımızı bir lâhzada | altüst etmekten, bizi harabiye sü- rüklemekten asla çekinmezler, | Bunca yıllık aile ocaklarını, yavru- larını, şeref ve haysiyetlerini ç neyip bir maceraperestin peşine takrlan düşkünlerden bahsetmeğe | | Hizam bile yok. Görüyorsun ki, #fazilets in medlülünü bilmiyen- der dahi azaldı. Bana seu, artık ben yaşıyamıyacağım, mahvoldum ba- ba; derken seni azarlamıyor ve hiddetlenmiyorum. Vaktile, anam da bana, bugün sana acıdığım gibi acırdı. Sana kendi hikâyemi an- yatavım de belki e«ki kuvvetimi kazanırmı: *Onunla ilk seviştiğim zamanlar | senden daha gençtim. Ancak on | vekiz yaşındaydım. O belki ben- | den daha yaşlı idi. Uzunca boylu, | kamıal saçlı ve yüzel, bem de çok | güzel bir kızdı. E, baban da şim- | iki gihi değildi yavrum, o da uzun | boylu, parlak siyah gözlü ve ya- | kaşıklı bir delikanh idi. —Üstelik bir yaprağın kımıldanışından, bir #uyun sesinden ürperecek derece- de haksas ve remantiktim. Ben de hayafı yalnız sevgiden ibaret sa- mziyordum, dünyam yalnız o idi. Yıllarca seviştik, Ben henüz mek- | tepleydim. O da oküyerda. Muhi timizde istikbalin en mes'ut çifti Giye tanılıyordak. İstikbale akt bir | Börü projeler tasarbıyorduk; hat | W 6 kadar ki mebilemizin şeklimi, | perdelerin rengini, kütüphanemi- »e koyacağımız kitapların adını bi- de tesbit etmiştik. Lâkin evikdim, berşey birteviyede kalmaz; çu ya- Şayış sırasnda çektiğimiz müurap- kar, mazhar olduğumuz saadetler devam edebilseydi, hayat ya büs- bütün tahammülsür olurdu ve, şanmağa değerdi. Rüyalarımızın tahakkuk dev - zesi yaklaşıyordu. Bizim ufku - murzda sade kendimiz vardık, Her- | gey birdik sanki,. Mekepten çıkın- «a, herkes gibi iş aramıya koyul- dum ve hiç de fena denmiyecek derecede kazmuçlı bir iş buldum. | —. .. Nişanlım benden memnundu, ba- | na olapı sevgisi senelerle beraber | a. Onun yü- | olgunlaşmış, çoğalmı: nden bazan bir melek kadar iy or ve ağ- saydı Öne dan af böyle- olan annemi bile incitiy n geri kalan kısmanı dilenmekle geçirirdim. B yiz, bazan eçen en vuzuhlu hüdiseleri dahi görmekten âciz kabırız. İçinde bu- lunduğumuz çemberden sıyrı iamızda, galletimizin farkı makta gecikmeyiz pek büyük fedaki csk mazhariyetlerden sakınmayı bilmeliyiz; sonu ekseriya felâkete burnumuzum di müncer oluyor. Benimki de böyle oldu. Geceli gündüzlü çalışmamı bir buçuk sene sürdü. Lâkin bu müddet zarfında erimiş ve zayıflamışıım, Bi Sây ve gayretim bir bedefe matuf bulunuyordu. Annem bu bi rüyor ve üzüntüsünü beli mek için bu yolda ün bahase etmiyordu. Niyanlımda bir Uğursuzluk seziyer gibiydi. Fil - vaki nişanlım bazan benden öyle acnİp şeyler istemeğe başlamıştı ki, ben de hayretten kendimi ala- miyordum, İşimin çokluğundan e- mu sık da göremiyordum. Neticede kansız düşmüşüm, ve bir kış gü- Dü fena bir soğukla rile haslalandım. Lâkin hastalığa dırmıyarak yine işime devan tim, bununla beraber iyileşeceğime daha fena oldum. Bir sabab büyük bir sıkntı ile kalktım, zorla adım atıyordum. Öğleye doğru masamın basında ça- hşirken ansızın göğsümde bir | kaynaşma ve boğazımda tatlı bir | göcik düydüm, Tüvalete kadar zor yetiştim. Kıpkım! ve köptüklü bir kan İâhzada beyaz fayansları bo- yadı; mütemadiyen kan kusuyor- dum. Sanki damarlarım boşah - 8 e iyatite gök di Bönra şifanıaz bir hastahığa t tulmuş olduğumu öğrenince pos- tayı kesti ve bir daha da yürünü göstermedi. Aradan altı ay yeç- meden enun bir hayli dünyalığı olan bir mühendisle - evlendiğini duydum. Evvelâ şaşırdım, inan - mak İstemiyordum, isyan ettim haykırdım; lâkin boşuna.. Senra- ları alıştım ve bir gün eaun evvel €e meveudiyetimde bulun min boşakdığımı hissettim. İki senelik bir tedavir kip eskisinden daha iyi ata yeniden başladım. Bir müd- det sonu türlü bir kızla evlendim. bana herşeyi vermişti. 4 adeti ve beşeri hazıı.. imdi kara bulutları uzaklı dmlık bir âleme çıkmağa çalış. Ha- yalın sevri pek seridir. Bir genç kızın sapık kaprisine, şuursur. ve zavallı hareketine omuz silkmek Maymdır. Çünkü bir güp, gelecek, tu, sak lir ve ay - vaktile yapmış olduğu bu çilınlır | eda YAVUZ SULTAN SELİM Halife(gr Diyarında 102 Ağrboscular, okçular, masrekir dar, harbedarlar ve herkes bağır- mağa başladılar: — Yaşasın yeniçeriler... Sancaktarlar, sancak sallıyor - bir yandan da tamburlar harp ı önünde imış gibi yongunluğunu, & unutup adımlarını sıklaştır- Emirler © derece sür'atli icra | olunuyordu ki, bu ntizama hay- | Tet etmemek elde değildi. Ordu &- deta bir makine gibi hareket bulüm- | de idi. 2 SAMİ KARAYEL Ü K Hazırlanınız, Memlüklerle çarpışmıya gidiyoruz Hele, © tatarların emir götürüp getirmeleri bir hârika idi. Bütün ordu emirlerini bu tatarlar yıld- ram güz'atile bir yandan bir yana veriyorlardı. Ordü kumandanları, bölük ku - mandanları, er ufak neferine ka- dar emirleri götürüp getirenleri hiç yormadan telâkki eyliyorlardı. Tatarlar, hayret edilecek insan- lardı. Banlar, padişeh emirlerini bir yandan bir yana dakikası daki- kasına işliyorlardı Ordu Misisi nehri vadisine gi | rinciye kadar daha hiç kimse bir binde | - | hastanın öirleik vürisi olan kardeş da akıllı, müşfik ve kül- | Annez | avrucuğum, kafundaki | 5i (Kadın dostluğu ir yaz gecesi... Vakit Yükadanın mühte - Oda Aydınlık bi çok geç... Bi şem öteller rinde kapısı vur —K | am, soyunuyorurm ica ederim, açınız! srkadaşınız Be- lak kapın a Bunu müçn daha evvel söyle- &i | İki memur arasında | Bakkala, kasaba, ekmekçiyı ira borcum birikti. Ne yapacaksın?. kirslğğan SARHOŞ Ayyaşın biri meyhanede sdam- akılk içmişti. Tam çıkıp eve gide- ada, kendisini aramıya ge- ile karşla kocasının perişan halini | Prek Şu Bo — kıyafetine bak! Bu kılık- | la elâlemin ka çıkmıya u- tanmıyor üiye bağırdı. Sarhoş boynunu bi Hıhı in var, ul | nciğim, dedi ve tekr den içeriye gird b Bayan— Boyuna zil çalıyorum, bör türlü gelmiyorsur Hizmetçi kiz— Afled | tile telefon idaresinde idim, Zil se- sine aldırış ekmezdim de... e musun vak- kayakçılardan udağda deremsi bir yere yu- Bursaya g biri | varlandı karların içinde Doktor, zengin haslasının tama- müle iyileştiğini anladıktan sonra, — Eyvah, dedi çocuğuna dönerek dedi ki: — Cosaret azizim, amıcanız iyi- | eşti. Hapishanede Gardiyan— (Mahkümu göstere- Tek) işte yirmi senedir burada ©- | lan bir adam... Gazeteci— Suçu nedir? — Ne bileyim. Kendisi bile u- | mulmuş!. | ipn hiçliğini ve boşluğunu İdrak | edecektir, ve o zaman, senin gü- leceğin şekilde değil, muztarip bir ile hatıralarını yoklıyacaktır. gey bilmiyordu. Fakat ordu sağa Gönünce yeniçeri ihtiyarlar: Mizir Gzerine sefer olduğunu denhal an- lamışlardı. Mehmet bana: Karabulut ,çok geçmeden ve belki de şimdi muharebdeye baş - hıyacağız. Dedi, Sözlerine şunu da ilâve P o etüi: | — Karabulut, seni göreyim. | Büyük bir kahramanlık göster | Yavız Suhan Selimin iltifatına | mazhar ol! Ol da büyük bir adam mırasına geç olmaz mi?, Mebmet, söylemese de ben ka- fama koymuştum... Ya, ölecek- tim, yahut büyük kahramanlıklar | göcterip sağ kalarak padişahın ya- | kan bir bendesi olacaktım Aylardanberi yürüyorduk... Pa- | Kat bütün bu yürüyüşe rağmen alaylarda tek bir intizamaızlık yal- | tu, Yüz binlerce deve ordumuzun | gadırlarım taşıyorcdu. | | — Hele erank bolluğu... Yiyecek - Bİiraz da | tü Sonradan farkı- ! nâa vardı ise,.. Bir gün a gilmişti. Kap- Çok dalın bir adamdı. ile & oğlu Baban nasıl? diye sordu. 1 oklu böy — Birdenbire oldu. E evvel h liğe dönmüştü, he oldu bilmiyoruz. yavaş attâ kendi bile farkına var- dalgin dalgi ! deci: farkına vardıysa, © dah rrraştur!. eğer sonradan Yapabilir muriniz? MAHKEMEDE Reis (suçluya)— Karını ne di- | ye öldürdün?. Suçlu— Artık dayanamaz oldum bay reis İçki derseniz, içer, kü- derseniz eder, tabak, çanak, hemen her gün kırar. Bunlar ye tişmiyormuş gibi, şimdi de eve ge- | ce yarıları gelmeğe başladı, Öklüreceğine, boşakaydın. Saçlu— Mürmkün değildi. Onu Aaklığım zaman, bizi ancak ölüm ayırır diye yemin etmiştim En büyük delil Baba— Oğlum, mekteptet mem- | nuNkün yal Çocuk— Evet bebal. Canın sakıhyor mu?. — Evvelce hiç tanıdığım yoktu, | canım sakılıyordu. Şiradi alıştım. — Âldâ... Hocaların da senden memnun mu? Bvet, bepsi memnun! — Nereden biliyorsun — Müdürün kendısi öyle söyle- di. — Ne dedi?, — Dün, beni «Oğlum, dedi eğer n tün talebe senin giti olsaydı, bir | dakika düşünmez, mektebi kapa- tordım.» Gördün ya baba?. odasna — çağırdı: mektepteki bü- | çecek gani idi. Konak yerlerine | geldiğimiz. zaman buluyorduk. Yeniçeri kazanı dahma kaynıyordu, Çadırlarımız görülmeğe sezadı. Yüksek odu gti çadırlardı. Bu ça- dırların içleri canfe& kumaşlarla işlemeli idi, Yüzbaşının çadırı bir saray gi- bi büyüktü... Kımbılir büyük ku- | mandanların çadırları — ve çadır halkı efradı nasıldı?. Ordunun suyu kırbalarla, lumlaria, develerle taşınıyordu ve ber birimizin su kırbaları vardı. Padişahın verdiği emir üszerine sağa yürüyorduk, Bütün bir gün | ve gece molalar vererek yürüdük. | Ertesi sabah dağlara tumandık. | Meğer Bilan boğazı denilen bir | yere yürüyormuşuz. Yüzbeşim, dağlara yükselirken | bize dönerek bağırdı: Kahramanlarım ııı.mıa.- lan boğazına geliyoruz. İhtiyar yeniçeriler göyle kamı - berşeyi hazır tü . Şax H mgııı ifazla: bir a Bizim Bi rak) vardır ya nayetle nü gününe notı ayrı dosyalarda me haberler | katle t Arkadaşları bir gün sordular: Ayıp olmasın sormak ami ne diye top- bu izdivaç haberlerini huyorsun?. | Memlekelie k nüfusu &- zalıyor diye « işittim, Önun rüm — B mesini bil Tarihçilerden sormalı Şairlerimizden birine sormun 1 — Erkekle kadını | dersin?. Düşünmüş: Vallahi benim bildiğim miş, serkek pantalon kadın da fistan, manto v de - Yani her ikisi de çırılçıplak iken Şü”cevibi vermiş — Vaüllahi o kadar incesini bik | mem. Ben şairiâm, müverrih deği- | lim, Onüu tarihçilenden socmalı. Yeşilayclardan biri, bir ıgün iç- hinde konferans veriyordu. ' — Söyleyiniz bekalım, bu düm- ı yada rakı kadar muzır ne vardır? Nasılsa, dinleyicilerin — arasına | karışmış olan bir ayyaşın sesi du- | yuldu. Jeniz OSM Fedaileri ANLI -İTALYA HARBİNDE TRABLUĞ G xB ve ADALAR MUHAREBES Balıktan dönen iki kayıkçıyı çevir — Bilmiyoruz, Biz, gündelik ba yatını denizin lâtfundan bekliyen, | karda, kışta, yağmurda, soğukla, Kece, gündüz demeden bir lokma- | nn tedaril hil ve görgüsüz balıkçıyız. Ne do nanmadan anlarız, me de barp | gemileri hakkında malümat edin meğe uğaraşırız. Binaenaleyk bu bususta birşey söyliyemiyeceğiz. —| üvari bulunan — İtalyan denir bar a harsla haykırdı: — &2 her şeyi biliy mek, İstemiyorsunuz. gibi , balıkları bile çin çırpınan iki ea bi ve söyle Fukat ben, inatçı dil sa konuşturacak Sonra da arkasındn iki süngülü ile kara rleri kumandanın yanına çı mülör İr verdi: Bu kâöpek Şimdilik kırhaç altında kömür kır- makla istirahat (!) etsinler. Ko- çin ieap edenleri de me er Teri kömürlüğe atın. nüşterr cik darbelerile sü- üğe atıldı. işık | to önünde geçir - ü şafaktan sonra bir harp gemisini K . vda durduğunu gören a- bu geminin bu- i hükümet me- an sormağa kalkışmıştı Liman reis vekili Murtaza efen- di ile makalli jandarma karakol kumandan; Şaban onbaşı bu mü- recaata şöyle cevap verdiler: — Komşu bir devletin harp ge- misidir. Ziyaret maksadile gel - | miş elabilir .Gerçi bize büyle bir | ziyaret hakkında bhaber verilmiş | değildir. Siz müsterih olun, işini- | ze, gücünüze dönün. Biz, şimdi gider, öğrenir, size de ilç anlatırız. HERTkin “Bir Kisir Tşlertinin Düşi- ma döndüler. Limana biriken bir | kısım meraklıların türlü tahmin ve | | | | | tefsirleri arasında yanma iki jan- darma alan onbaşı ile Hman reit | vekili Murtaza b kayıkla yal © gemiye gittiler. Kayık, İtalyan harp gemi Tumbar ağzına yanaşınca nöbi işaretle içindekilere kıpırdat | malarını söyledi. Biraz sonra | bar ağsına gelen bir mülâzim | b mındaki tercilman vasıtasile yıktakilere sordu: — Ne istiyorsunuz? Murtara elendi atıldı: — Ben liman reis veklliyim. Sonra Şaban onbaşıyı işareti Mâve etti: — Bu da Timanımızın jandat karakol kumandanı Şaban onl p. Buraya gelişiniz hakkında di hükümetimizden hiçbir et almadık. Fakat usüldeni harp gemisi herhangi bir lt uğrarsa mahalli Himan reisi 6 “hoş geldi demek ve ziyal sebebini sarmakla mükellefti maksatla gemiye gelmiş bulun yorur. Düşman deniz zabiti tercüm bazı kelimeler söyledi, tercüm da bunları türkçeye çevirdi: — O halde buyurun, yukarı | kabilirsi Başta Murtaza Efendi, enu ben Şaban onbaşı İle arkasınd jandarmaları silâhlarile — birli gemiye çıktılar. Önlerine dük deniz zabiti ve tercümanın rofil katinde yürünülerek düşman finesinin baş salonuna almdıli Bir dakika yalmız kaldılar. cöman onlara: — Knmandana ziyaretinizi ber vereceğiz .Şimdilik burada dakika istirahat edini: Diyerek zabitle birlikte çıkmıştı. Bekleme uzun sürmedi. Bi dakika sonra kamaranın kapıs! çıldı. İçeriye bir deniz zabiti bir manga silâhh nefer girdi pıinan yanında durderlar, terei tekrar içeri geldi. Dudakları şeytanca bir gülücüğün izleri (Devamı val Senonin En Büyük Komedisi GEL BARIŞALIM İREN £ DÜNNE - GARY GRAND-RALF BELLAMY Pek yakında LAL E'de Bu hafta müs tesna olarak Yarın akşam SARAY Sinem: 1840 senesinin en büyük sinema şaheseri olarak telâkki edilen vE CLAUDETTE COLBERT - HENRY FONDA tarafından harikulâde bir - tarzda 'Tamamen renkli... Zengin ve büyük mizansenli... yaratılan Mühin ve alür Wıı bahş mevzuu... Büyülk bir aşk romanını çerçeveliyen mojessl) gayorlardı: — Hal, Geldik... Beyazıd dev- rinde burada muharebe etmiştik | Memlüklerle. Bu sefer bu heriflerden mu- ' bakkak ocağın intikamım almal» yız. Hakikalen evvelce yapılan mu- | harebelerin izleri görülüyordu. E- serleri mevcuttu. Acaba, yeniçe- Tiler ,bUurada mı bozulmuşlardı. Dağlarda yörüyüş çok çetin e- kayordu. Bin müşkülâtla ve bir- gok eziyetlerle İskenderuna doğ- ru dağları tırmanıyorduk. Topları götürmek için çok müşkülât çe - kiliyordu. Nihayet Bilan boğazı denilen meşhur yere vardık. Müthiş bir Bgeçit, etrafı kayalık, ormanlık bir Bir cuma günü öğleye doğru gü- neş bize dikine vurup kavururken dik bir dağa doğru çıkıyorduk.. Hepimiz yorgünkuktar bizik bir baki» idik. ve hissi sahneler. Tırmandıımız dağın sağında ve solunda derin uçurumlar vardı. Önümüzü kale gibi yüksek kaya - lar kaplamıştı. Yeniçeri azap askerleri bu dik kayaları bir keçi gibi tırmanıyor har ve açıyorlardı. Bu askerler izlim bilir böyle kaç dağ aşmaşlar ve ha- | yatlarında kaç mnubarebe görmüş- lerdi. Biz acemiler çak sıkıntı çe kiyorduk. Hele âstümüzde bulunan aurhlar çok ağırlık veriyordu. Biz daha ilk yola çıkan acemilerdik. İhtiyar yeniçeriler dediğim gi- bi daldan dala kayadan kayaya #ekerek yürüyorlardı, | En çok beni hayrete düşüren posta tatarları idi, Bunlar, ayakla | bile geçilmez kayalık ve dağlık a- razide hayvanlarım bir aşağı, bir, | yukarı yol bulüp sürerek emirler 1 götürün getiriyorlard (Devamı var) Birdenbire kayalıkların derif Hiklerinden bir gürleme geldi. #e$ Lap sesi idi. Hepimiz kulak Yü tarttik, Mebmede sordum — Kurt, ne oluyor? — Müuhârebe galiba! Amına, ortada bir — İleride oluyor herhâide Toplar, tekrar tekrar — pali Toplar, sıkı gürlüyordu. Hetl hem yürüyor, hem de konuşur! konuşmasını durdurmuştu. KU kkabartmış toplara ve İleriye ediyordu. Baktım yüzbaşımın bayv #tüştü. Hayvamı bin müş yedekte gütürüyorlardı Aıv k ları aşmıştık. Bir meyilden iniğ duk. Sağ tarafımızdan denil züküyordu.' Bayraktarımız 9 rağı, bayrağın mızrak direğint mwş yürüyordu. telâş (Devamı v