'AVRUPA HARBİNİN YENİ MESELELERİ. Her iki Fransa.. Yazan: ALİ KEMAL SUNMAN Harp meselelerile takvimin gün- ] deri arasındaki iztibaı görmemek | mümkdn değil. Kışın şiddeti Av- ruapnın meşgul yerlerinde neler çekildiğini düşündürdüğü — gibi Fransayı da — hiç unutturmuyor. 940-41 kışını ıztırap içinde geçir - mekte olan bugünkü Fransanın bir de 917-18 kışı olmuştu ki o da hiç unutulur gibi değildir. Umu- mi harbin son senesindeki © kış Fransa için birkaç cihetten buh - ranlı olmuştur. O zaman gencral olan bugünkü Mareşalin adı Fram- sanın o müşkülâtla geçen ayların- da meşhur olmuştur. Klemanso 917 sonbaharında ken- bir kabine teşkil etmiş, buna iştirak etmek istemi- yen muhaliflere de: — İster geliniz, ister gelmeyiniz; demişti. Bu hilkümette Klemame hem başvekâleti, hem de harbiye bunu öğrenince: — İşte, demiş, hiç bir hükümet cephede bunun kadar iyi bir int- ba husüle getiremez. Klemanso bu suretle istediği gi- bi bir hükümet kurunca «eline sülpürgeyi ik» işe gizişmekte gecikmemişti. Artık zaferden ü- midi kesmiş olarak — söylenenler vardı: — Bu harp daha ne vakte ka- dar sürecek? İşte Almanları mağ- lüp edemiyoruz. İngilizlerden yar> dma bekliyoruz. İngilizler işin em güç bir yerinde bizi bırakıvere - ceklerdir. İtalyanlar sözde müt tefik iseler de bize hiçbir Tayda- ları yok, Zaten onlar da kendi cep- helerinde mağiüp oldular. Ameri- kanın milessir surette yardım ede- bilmesi için daha aylarca bazırlır Ka ihtiyaç elduğunu söylüyorlar. | Bütün harbim ağırlığı Framsanın omuzundadır. Artık bu işe bir mi- ;hayet vermeli. Hem de Almanya ile anlaşınak neden mümkün ol- Mmasın?, darın faaliyetine, neşriyatına set gekmekle işe girişmiş olduğuna kanidi. Milletin kuvvel manevi - esini sarsacak me varsa bunları ortadan kaldırmakla Fransaya ve “müttefiklerin davasına &n büyük hizmeti göreceğine İnanan Kle - manso çok geçmeden faaliyetinin müsbet neticelerini de görmekle yadini mes'ut sayıyordu. Fransız birçok çetin imtihanlardan tekrar kendini toplamağa uvaffak olmuşlu. Bu işin başın- da General Peten bulunuyor- h. Klemanso ona her istediği yat- gösteriyordu. Klemansonun zaman şöyle bir hesap yürüttüğü mlaşılıyordu: Kış ayları cephe - lerde harekâtın ister istamez dur- duğu aylardır. Böyle ramanlarda apılacak İş gelecek bahar için ha- h ctar. Ordumun bir çok ek- Almanlar ilkbaharda mut-| gi var. Jaka taarruza geçmek istiyecekler, yun için müttefikler de ona göre çarlanmalı, Avrupadaki İngiliz ordularının indanı da 917-18 kış ayla- EDEBİ ROMAN: Sen de Seveceksin! an : ETEM İZZET BENİCE Yaz — Bizi amcam bahçeye çağırı - | türmeyi düşündük. Ümrün hep kapalı geçiyor. Hem biraz a- çılır, gescer, hem de bizim ve anı- camın i bahçelerini görürsüm. Lütüye bir saniye düşündü, son- — Anuna kocamın baberi yok. Diye tereddüdünü gösterdi. Na- tiye ya bir ısrarın, va kuvyetli bir vginin iHadesi halinde: — Salih beye haber veririz, Ve- | mezsek bile eğer senin bizimle | lişin bir suç ifade ederse onun | hes'uliyetini de kabul ederiz, Geçen harbin içinde Fransa birdenbire kal- O zaman zafer- den ümidi kesenlerin benziyor. Fakat... rını bep hazırlıkla geçirmek isli- yordu. Kış ayları böyle geçerken | ve General Pelenin İsmi her ve- sile ile amlırken başka bir isim daha alıp yürüyordu: İtalyanların meşhur Kaporetto hezimeti ilze- rine Fransız kumandanı Foş git- miş, bir çare aramıştı. General Fo- şun şöhreti © zamandanberi par- Izmağa başlamış, nihayet 917-18 kış ayları geçerek bahar başladığı zaman Foş da bütün müttefik e- duların başkemundamı olmuştur. | Başkumandanlık meselesi 6 zama- | va kadar sürüncemede kalmıştı. Klemantonun meşhur bir sözü | varı Bu meseleyi de halletmeğe | bir gün Almanlar bizi icbar ede- gekler. Bugün de Klemansonun bu eski sözü unutalmayor: Çünkü düş - mana karşı kat'iyyen mukavemet #zmi bir kere belirdikten sonra düşmanın her harekeli Fransızla- rin bu azmini daha artlırmıştır. Bunlar geçmiş zamanların hikâ - yesi <Asıl merak edilen gelecek landır . | Yaralarda pa- muğua kullanıldığı tarih Pamuğun bugünkü hekimlikte operatörlerim, hekimilerin hali nice | olurdu, diye gayriihtiyari düşü - nüyer. Her yaraya pamuk iâzım! Bir haslanım sırtına tentürdiyot sürülecek.Bir —fırçayla — sürmek mümkün olsa bile, souradan üstüne pamuk ister. Halbuki, pamuğun hekimliğe giz. mesi dün denilecek kadar yeni, ya- ni aşağı yukarı yüz seneliktir. O vakte kadar yaraların üzerine yün kumaşlardan yolummuş parçalar, Amerikada pamuk yetişliren mem-i leketlerin birinde çocuğun üzerine bir kova dolusu kaynar su dökü- yarak, hekim aramıya çıkar. Ge - len hekim, çocuğun pamuk yığını üzerinde,rahat uyuduğunu görün- ©e, hiçbir şey yapmadan orada bi rakır, pamuk Üüzerinde çocuğun yanık yaraları kapanır, Bu yanık hikâyesinin tarihi belli değilse de bunu haber alarak yanıkları pa- mukla saran İngiliz hekimi An - dersonun' bu işe 1828 de başladı » d bilinir, Bu suretle pamuk taamınlım et- miş ve tiftik yavaş yavaş ortadan kaybolmuştur. Pamuğun havadaki tozlara karşı süzgeç olması, büyük Fransız dok- toru Pastörün de çok işine yara - mıştır. Şimdi pamuk, bugünkü he | kimlığin en birinci vasıtalarından biri olmuştur. le gitmemeyi ayni zamanda isti- yen karışik bir duygu vardı. Ko - çasına haber vermek ve verme - mek arasına da müteredditti. E- ger, giderse ilk dela kocasından peşin izin almadan gitmiş olacak- t Naciye: — Amıma, çok düşündün?. Diyor, ilâve ediyordu: — Nihayet bir gezme, bir alle eğlencesi bu. Salih bey ne der?. Kocadan izin almayı — müslüman kadınının birinci vasfı diye kabul etsen bile biz Araplar daha gek müslümanız. Muhammedin öz ço- guklarıyız. Sizin kadar taassubur mur ve dar düşüncemiz yok. Ka- Dedi. Lütfiyenin içinde, gümek ( d ve erkek hukukuna da ayrı | yapılmalıdır, demiştik. | gazete havadislerinden şunu | | iki züppe, sivri akıllı ve ukalâ KD Giü ei li | dan da yarın bahsedeceğiz. Budala ve ukalâ Av- rupa hayranlarına Son Telgraf, bu işin üzerin- de çok durmuştur. Daha, ge- çen yaz, hatırlafmıştık: Önü- müz kış, halk yağınurda, gukta bekliyor. Mühim ve ka- labalık tramvay islasyonların- ' da üstü kapalı durak yerleri | Kışın orlası oldu, geçiyor, | tabü, bu iş hâlâ olmadı. Bazı | öğreniyoruz. Bu işlerle alâkadar - erkân ve kodamanlar arasında bir | şu fikri ileri sürmüşler : — Avrupada, böyle üstü ka- palı durak yeri yoktur. Biz, nreden yapalım?. Şehrin, yol- ların manzarasını bozar. Bu fikrin sahipleri kimler- dir, cidden tanımak — isleriz, Bu adamlara şunu sormak lâ- ei — Bi 'Avrapeda © dez kika ramvay” beklenir mi?: Avrüpada böyle - yöl, böyle tramıvay, hattâ, böyle tram> vay idaresi, böyle erkân var | mıdır?. Avrupada, bir şehri, irilncin! BaltalREİn D dran | önölünlarrerkün sirna geciz | üirürmdl Baği İestalür vardir; B | ler bünlüla ve salaktırlar. Mü- tamnadiyen Avrapadan bakve 1 incrn zörk İasliyet tarfelmiye derler. Biz, kendi ihtiyaçları- | mecbur bir milletiz. Ukalâlı. den Ünümme ydki TrAk Sörlör $ rini ! BÜRHAN CEVAT Emzirmek bahsi n a | Çocuk annesinden ayrılıp doğ - duktan sonra, kundağa güdiği an- daa itibaren ana sütü ile beslen- miye muhtaçtır. Hazım cihazının sou derece na- yik olması ve ananın hamil esna- sında ve hamlin son aylarında vü. cvdünde tegayyürat husula gel - mesi, çocuğu beslemek için en iyi gıdanın süt olduğunu gösterir. Pilhakika doğumdan bir kaç ay sonraya kadar çocuğu besliyecek €n gıdalı madde süttür. Ancak a- radan birkaç ay geçtikten sonradır. den alır, Buna da hekimlikte «tabil em- xirme» derler .Bir de çocuğa em- zikle süt verilir ki, buna da «sun'i emzirme» derler, En iyi emzirme- min ana sütü ile emzirme olduğuna şiphe yoktur. Ancak tabil ve sun'i emzirmeler- de de dikkatle gözönünde bulun - | durulacak noktalar vardır ki, bun- ayrı yer ve pay ayrılması inanın- dayız. Ne kadar garip uldu ki, bu söz- | ler genç kadunı Dummar bahçe- | leri gezmesine meylettireceği yer- de onun üzerinde tam ters bir ha rekel yaptı. — Darılma Naciyecik. gidemiyo- ceğim!. | Dedi, ve. onun gönlünü almuya | çalıştı: — Bir başka gün Salihi de be- raber alır, daha toplu, daha ha | zırlıklı gideriz. Şuh, cana yakın fikir fıkır kay- ayan, kanı ile muhatapları için hemencecik sempatik - oluveren güzel Arap kızı: — Yos.. Yoo.. İşte bu elmaz. Se- | ni almadan şuradan şuraya git- mem. Dedi ve.. Lütfiyeyi kendisile bir | ve beraber etmek için dilinin v - | cuna gelen her sözü söyledi. Hat- | çıkmamış çamur iz ve lel | seye fena söz söyledim; ne de dün | MAHKEMELERDE: “Zekâtı mey verilir bir diyaredek gideriz,, 1 Öyle bir diyar bulsak hep gideriz amma, mahkemeye gitmek te var! Maznun ufak tefek, fakat cer - bezeli bir adam. Daha bir gece ev-) velki içkinin humarından kurtul- gözlerinden, bakışların - dan belli... Kırçıl sakallarının he- | men bir haftadır ustura görmediği hyor. Üstünde başında, bü- tün fırçalanmasına rağmen İyice mat Maznunumuz sarhoşluk m: nudur. Mahkeme kapısında - sıra | bekliyor, «Nedir? Nasıl oldu bu iş, ahbap?» diye soracak oldum. Sen misin soran? Şurada burada top- lantılarda söz alıp da kekeleyen, iki lâfı bir türlü bir araya getirip söyleyemiyenlere taş çıkarlıp par- mak ısırlacak bir talâkat ve belâ- | gatle kekelemeden, durmadan, bir teviye, gramofon gibi anlatmağa | başladı: — Yaşım altmış... Kırk senedir akşamcıyım. Bazan coşup fazlaca içtiğim olur, Fakat, şimdiye ka- dar, ne kimseye takıkdım, ne kim- Receki hal başıma geldi... Dün ge- ce, Arap Musanın meyhanesinde | oturmuş. demleniyondum. İstitraden şunu da arzedeyim ki, tü çocukluğumdanberi şi'rü inşaya, edebiyata, musikiye hevesim, mef- tunlyetim vardır. Fakat huzurü - nuzda haddim değil, öyle, sade su- ya meftunlardan değilim, Her ne- kendime göre, kendi | 3p kendi bestelediğim şarkıla- ay kemali bul- du. Amma, ne de olsa ecami yıkıl» yerindedir. fehva - sınca, hâlâ da bir parça tesim vars dur. Yani benim musiki meftuni - yetim, «Bezmi meyde süfehanın — saza meftun oluşun «Nazarımda su içen merkebe 1 lik gibidir!» tertibinden değiklir. Hemen an - larım, bem çalarım, hem söylerim, hem yazarım.. Yine meftunu olduğum bazı yük-) sek şahsiyetler vardır. Ruhil Bağ- dadiden tutun da, Füzulilere, Ne- dimlere, Bâkilere, Nof'ilere, Galip dedelere, Hayyamlara, — birbirine benzemiyen ayrı ayrı meftuniyet- lerim, ayrı ayrı hayranlıklarım ve bürmetlerim var. Yine bu cüm - leden olarak İsmail Dedefendi morbumun da bayranı, meftunu, perestişkârıyım. Arap Musanın bir radyosu var- dır, Geceleri alaturka saz çalarken| oturup orada içer, kendi kendime, gönül eğlendiririm. Kimseciklere hiçbir zararım yoktur. Dün gece güzel bir hüzzam faslı vardı. Dede-! 'nin de bir şarkısını çaldılar; gayet| de güzel okuyorlardı. O aralık, gö-i züm, masanın üzerine yayılmış bir| gazeteye ilişt. Garip tesadüf... Yahya Kemalin «İsmail dedenin — — Naciye: — Sen üdeta kocandan korku - yorsın. Dedi ve sözüne ekledi: — İstanbullular bizi kaba ve ge- Yi sayarlar. Fakat, bilmezler ki Suriyeliler ve hele Şamlılar çok te- | Kâmül etmişlerdir. Pransız kül- | tücü buralar halkını yıllardanberi | iyiden iyiye işlemiştir. — Amma, bu sizin için pek de | iyi bir mot değil. Dedi ve ilâve ettk: — Fransırzların Suriyede siyasi | emellerle uzun yıllar çalıştıkları- | Bi hepimiz biliyoruz. Bu çalışıp | tan sizin hesabınıza çıkarılacak bir. | gurur bissesi olmamak lâzımdır. —| Bu karşılama, Naciyenin yüzün- | de hafif bir kızartı yaptı. S in ve Lütfiyenin sözlerindeki nta- Ki Kemencecik kavradığı anlaşılı. | , bir aralık aralarında kısa, fa- kat çetin bir münakaşa da oldu. yordu. | — Ben politikadan anlamam. Fa- | | hayat efendim, *mesti lâ ya'kil, ol- | | arkasından bir şeyler görüyor am- | gim garp medeniyetine karşı olan ölümü» diye bir rubaisi vardı ü- zerinde... onu okudum, bir daha okudum, bir daha akudum, ezber ettim. Rübal şuydu: «Tuna giriftar olarak Minada» «Can verdi cehennem gibi bir hummada» | «Fâani ise öz bestelerin heliâkır | *Doğmak, yaşamak nafiledir dün- yada» n Allahım!, Okudukça cöş- | tuma, coştukça içtim.. İçlikçe öku- dum, Okudukça coştum; içtim, O- kudum, içtim, okudum, içtim. Ni- muşum. Meyhaneden çı! Yol- lar sallamyor. Gözlerim bulutlar ma, ne gördüğümün farkında de- ğilim. Nihayet, Divanyolunda, ya kaldırımına düşüp - kalmışım. Bekçiler gelip kaldırmışlar. O ara- bk, boyuna <İsmall d ölü- mü» nü okuyordum. Artık ezber İnsan, nekadar sarhoş öl- n biliyor, halırlıyor amma, işte, o anda ken- dine hâkim olamıyor. Bekçiler bes ni karakola götürmek - istiyorl. Halk etrafımıza birikmiş. Ben git- mek islemem. Aman — efendim... | © aralık, aklıma neler geliyor, bo-| yuna söylüyarum. Hüseyin Rifatın Hayyamdan ter- cüme bazı rübailerini ök Meselâ: | ertesi gün «Besliyen meyle beni yürünmme «Şu sararmış yüzüm olsu: «Gasledin mey ile, hattâ yapınızs | «Buna bir asma dalından tâbuts Yine meselâ «Zühreden Müha kadar devret- tima «Görmedim mey gibi meclis-örü. «Şaşanım aklına meyhanacinin. «Sattığından — daha dilber mi para'» Yine meselâ, ilk mısramnı şimdi batırlamıyorum, gece tamam söy- İemiştim: & «Gönlümü mey ile tesrir edinize «Hâki cimim ile tuğla yaparak» «Babı meyheneyi tâmir ediniz. Başıma toplananlar, gecenin geç vaktinde ikim olacak? Tabil, hiç biri söylediklerimden bir şey an- lamıyor, Zaten, ben de, kimbilir nasıl geveliyerek, lâfları ağzumda ezip çiğneyerek söylüyorum? Bir aralık da, bakçiler: — Haydi yürü! dedikçe, — Gideriz derken, aklıma, Nailti Kacdimin «gideriz> redifli gazeli | geldi; onu okumağa başladım: — | «Havayı aşka uyup küyi yaredek gideriz. | «Nesimi supha refikiz baharedek, gideriz> (Devamı 6 wncı sayfada) kat, Fransız lisesinde okuduğum |- çin Pransız kültürünün hiç şüphe yok ki tesiri altındayam. 'Türkleri sevdiğim kadar Fransızları da se- verim. Framsızlara karşı olan sev: sevgimin ifadesidir. Lâtfiye de bu bahis üzerinde da- ha fazla durmak istemedi, genç A- rap kızını gücendirmemek İçin e- lacak ki; — Demek kocamdan korktuğu- mu sanyorsun? Dedi, — Korkuyorsun ya, — Buna nasıl hükmedebiliyor - sun? Naciye gevrek ve fettan bir kah- kaha savurarak: — Bütün halinizle onu anlatı- yorsunuz, Size bir saattir Dum- mara gitmeyi rica ediyorum. Hâ- 1â bir karar veremediniz!. — Buuun aksini isbat etmiş o | mak için haydi hemen çıkanız. | mahamum, Temiz ndmuslu bir kızla Hölik 78 dira Gcretle ve ayrıca iaşe, ihar | vabini hazırlarken Naciye: FUN aa — SÜTUNU Ecelenmek istiyenler, | | Darülacezede İş ve işçi , . küyetler, temenniler ve gazeteciler müşküller Âş ve leçi arıyanlarla berhanei bir müt pavyonu Külü olan okuyucularımızn. mektup- ları bu sütünda müntasaman ve mecea- Ben Geşredilccektir. Graotrm'zin dokter Ve avıkatı da sorulanlara cevap verece. klerdir, Ciddi Hadivaç teklifleri de bu S funda parama neşrolunacaklır. İzdivaç Teklifleri — 38 yaşındayım. Kumral saçl, e. JA gözlü, beyaz orla boylu bir kadınım. Güzel yemek pişirir, bilhasa hamur işlerini yi yaparım. Beyoğlu Akşam Kız Sen'at kursunda okudum. Yaşım- Ja mütenasp orta halli bir sile geçindi. ren bir erkekle evlenmek — istiyorum. Famer olması şayanı tercihtir, Taliple- rin San Telgraf Halk Sütununda Zehra nümma müracsatlarını dilerim. — Yaşım otuz iki. Böyum 1,67. On iki| venedir piyasada tüccarım, Arli bir aim le çocuğuyum ve kendi. başıma — faili muhtarım. Sevimli bir tipe malikim, Hiç| lim mes'ut bir yüva | e kadar yuvama sa- dik kalmak. Her şeye hayal arkadaşımı Arzu edilirse ç güveye ütanasip, güzel bir atle kızlle evlenmek istiyorum. Taliplerin (Halk Sütünu Ş 2) racantlarını rica ederim. 28 yaşındü temniz bir gencim sa- Airım 98 Yira kazanıyorum. Tik mek tep mezunüyüm, Aznemden babimdan hayat urkadaşı olmak - arzusundayım. İç güveysi de gireclirim. Taliplerin fo- toğraflarlle Son af Halk Sütamu Befer rümuzuna mürsesatlarını rlca ederim. — Orta halli bir aflenin kısıyim bo. yüm 1,63, yaşım on sekizdir. Koyu kume * mekteplerinden fazlasile alâkadarım. Aylık 0 Hiradan az bulünmü. .yan bir vazife sahibiyle evlenip yuva kurtnak istiyorum. Taliplern (San 'Tele Kraf Halk Sülunu Ayla) ismine müre- coatlarını rica ederim, Gelen — mektuplar (Bay Adll Sarışık: Fatihten), (Bay Comal: Kosaköy, Büyükdere ve Ediz- nekapıdan), (F. Ö Halden), (G. W 8.: Falihlen) mektuplarınız vardır. Bayan H. Ç. 'T — Dün mektuplarınız posti süresinize gönderdikten konra İstanbul Belediyesi, f kir ortaya attı; ihtiyarlanış, iş göremez hale gelmiş gaze- teciler, münevverler, n'aş kârlar için Darülacezede bir Pavyon tesis edilecek., Birçok meslektaşlar, bu fik rin leh ve aleyhinde söz söy. ledi. Belediyenin, bizi, Darüla- cezeye lâyik görmesi, bir nevi hakaret değil mi?. Ne ise, bu tarafı geçelim?, Bazıları da, böyle bir şeye lüzum olmadığını ileri sürü- yor. Yahut ta, bu pavyonun | Darülacezeden ayrı ve uzak bir yerde kuru!ması isteniyor, Boğaziçi sahillerinde, Çam hca sırtlarında yalılar, köşkler mi, yok, efendim? Madem bir hayırdır, işlenc- cek, o halde, biraz daha him« met edilse de, erbabı kalem ve fikre İâyık bir müsssese vü cude getirilsa., Bir bakıma, böyle bir mü- essese meydana golirse, islik. balimiz müemiaen demekür. Arkadaşımız Naci Sadullah yerinde bir sual soruyor: «Poki amma, abır ömürle- rini böyle rahat geçirecek © lan gazeteciler ömürlerini na« sıl geçirecekler?.» nçe zor?, Size bir fıkra anlatayımı Bir gün, Nasreddir. Hoca. Puşabahçe, Rami, Beyazıt ve Bakırkö. yünden 4 mektubonüz gelmişlir. Al- manız veya adresinize göndermek ize- ze posla pulü göndermeniz mercudur, (Bayan H. Ö, İstanbul, Beykoz, Ka- diköyden), (Bayan M. B Kadıküyünden) (Bay T. U. T), (Bay 8. €. F.), (Bay Sababaddin M.), (Bây is- malt B.) — Bir bayan tarafından bıra- kılvuş mktuplarınız vardır. Tekmil mek| tupların saat 15-19 arası Halk Sütunu uharririmizden a)dırılması mercudur, Dare Vüsü Rasmi ve husust okuller programları mucibince türkçe, frunsızca, riyaziye, amuhabere, usul defleri derxleri veririm. Herhangi bir sebeple meklebe gidemi- iyen çocuklara tam tahsil veririm, Ta. Hiplerin lütfen (Halk Sölununda H. S.) Tumuzuna müracaatlarını dilerim. Aranılanlar Samatın - Lâdik tütün enetitürü, ay- tesini de temin etmek Üzene 40 yaşını geçmemiş, iyi daktilo bilen bir anbar memuru imlihanla aramaktadır. Talip- der ayın Ji ine kadar mezkür enstild müklürlüğüne mürgena — tetmelidirler, Devlet Demiryolları işletmesi için 30 yüğ arasında orta mektep veya lise mezunu 1 daktilo aranmaktadır. Müse- baka âyın 27 nci pazartesi günüdür. Mü- | racnat cümartesi akşamına kadardır. Dedi ,ilâve elti: nn yolu, yabancı bir. köye düşmüş.. Mezarlık arasından Üryişll «Üç ında — vefat Hafız Malamet Ersbdkele b huna fâtihar Bir başkası: «Bir yaşında vefat eden İbrahim dayının ruhuna fâti» Hoca, köy kahvesinde, köy zerindeki garip yazılara nak- letmiş: — Sizin köyde neden böy- le pek genç yaşta vefat edi- yorlar? Sonra, beş yaşında, üç yaşında Hacı ve Hafız olu- yorlar, bu nasıl iş?. Köyün ağası izah etmi: — Biz, insanların yaşadığı bütün seneleri hesap etmeyiz.. Yalmız, mes'ut, rahat, huzur d geçen günleri sayarız. auıııvıııııııııu.omy.ıı."Oıhr mne kadar tutarsa, me- tinde garip bir tesir yaplı ve onu — Zar taşına yazarız. bir hayli düşündürdü. Genç kadın — Nareddin Hoca, düsünmüş, kendi kendisine sordu: | düşünmüş: a 4 — Ben kocamdan horkuyor mu- — O halde, demiş, size va- —— yum? siyetim olsun, ben ölürsem, Buna ne: ıııxııhı—ıüylıyuımğn ğ — Evet... «Yaşamadan vefat eden Nas- Ne de reddin Hocanın ruhuna fâ- — Hayr. tihar ö Te B R.SABİT. sile guu böyle bir denemeye gö- r türmemişti. Fakat, hakikatte: Ko wlm_'î;'""v'xm j casından korkmalı miydi?. Bu se- | u kafasının içini allak bullak et- | mnişti. Hayal olarak ahyordu: — Şimdi çıkıp gitsem, bu gidiş kocamdan korkmamak mu olur?, Kafasının içinde kendisine çok çetin ve ağır gelen bu sorunun ce — Amma, hâlâ buradayz!. (Devamı var) Eminönü kazası çocuk Esizgeme kurumu tarafından — Çarşıkapıda yeni açılan çocuk dişpanserinin ve çocuk kütüphanesinin takviye ve tevsli maksndile hasılatı kuruma nit olmak üsere ayın 21 inci sala günü akşamı Fransız tiyatrasunda bir müsamere verilmesi karar'aşı — mıstır. Bu müsamereye meme | Jeketimizin tanınmış ses ve sahne T