tiyon Almanın - feda edilirse Avrupayı zifptetmek — neden 7, diye düytünee yok değildi. Bunun liş hir de hesap Almanyonün mü- olarak 80 milyen huz. Bu seksen mil - l € 1 milyonunu «göz- suretile Avrupaya fan sonra geriye ka- m nesillerce ehodi | ve refahı temin e- . Bu azami bir hese- | ' Feda edilmesi Vâzrma Yukarı olarak bir mit- | 'k muvafık görülmüş. © kadara da Kizum A Onun yarısı da bek- için asıl hedefi Bri- a istilâsi teşkil e- | Almanyanım meksat olduğunu daha 909 iR evvel İngilizler - | da anlamamış değil- i olun vekayi ise | n anlattı. Şimdi mev-! *bir milyon Almane karşı gönderilecek, Be pahasına olursa ol- | hasredilecekmiş. İ şimdiye kadar emsali rivayetlerin hududu r. Çünkü netice için t verecek — görünen Hek defa hayali okşa - İkei geçmedi. Bugtn de Milyon Almanın feda Ksbul edilince İngiltere- | kabil oluyor hükmüne | dordur. Kendini müda- tnde olan tarafın, yanl 'ona göre hazırlanmış V Söylemeğe lüzum yok. Ça ötedenberi tarihte ge- lara bakarak bazı hü- rmuş olanların dedi- Yorulmak bilmez dere- i n Alman için hayalin bir tesir ve ehemmi - h Öyle ki Alman iç tinin, bir de istikbalin , Hayali cihan de- Ş, şövalyelik zamanlı derek gurür ve iltiharım bir de islikbalde bü “AYa hâkim olacağımı gö- gitererek haldeki 1ztr imiyetini hatırına ge- Alman bu sureile ça- b -luıu ve marifet sahi- nn nararında bü - üymeti vardır. İmpara - n yasının geçen umumi İr kaç sene evveli t hükümet muıı;ıııdı olan meşhür - Prens | VA . 18 mağlübiyetinden ta milletinin bütün me- İ saymaklan kendini a- mağlübiyelin elemini | *k aşağı yukarı şöyle der: | meziyet sahibi, sabır | Mül gösteren bir millet | NEBİ ROMAN | ten Küm | D avukatlarınız getmedi adasmın istilâsıdır, masıl oldu da bu felâkete sürük - lendi?, Çünkü Almanyanın siya- setine yanlış bir istikamet veril- di. Eğer büyle olmasaydı pek çok felâketlerin önüne — geçilecekli.. gibi. Eski başvekil hem imparar toru, hem de etrafindakileri ten- kit eder. İngiltere aleyhine alıman vaziyeti çok felâketli görür. Prens bugünleri görmeden öldü. Yazıla- rında Kayzer Almanyasının dev let adamları tarafından yapılmış hataları sayarken çok ibretle oku- vardır. O zamanki n düşünüşleri ara- sında hangisi doğru, hangisi de- Kdi bahsi ayrıdır. Lükin muhtelif key- fiyet var: Başlangıçta çok büy çok devirlerde göze çarpan bi San'attan mene- dilen avukat. Müdedei B. Vefik Bar- | tu ne diyor? | Avukatlık vazifesini ui #vözi Kidiasile Adüiye Vekliletince avu- | katiklar men istimal lamup mahkçeineye veri- Nâzim Dilman ile davacı bey- netinilel yata tişlerinden B, Vefik Bartumın cumarta- «i günü mubakeme edildiklerini yaz - mışlik, Bu münasebetle B. Velik Bartü- dan dün bir mektup aldık. vazonlar şirketi mütı yazmaktadır: — Denildiği gibi — avukatlıklar menedilen Kâmi Nazım Dilman ne be- b yüüydla Böecimii ve 'i d bri| müuhakemenin netlces Bul barosunca san'ati değildir. Baro tarafımdan neşredilen ve| mhhakime tebliği odilen€/6/040 ve 226 fur ve benim baroya şikâyelia Kâmi Navim bakkında verilen ihruç kararın-| Gan bir gün sanradır. Ve bat daha bu | Güne kadar baro inzibat meclisi huzu- runda iddiami serdetmedim. Vakıâ 12 | eylül 940 tarihinde bazo inzibat mec- Düi tarafadan Gavet — edildim İve de Gozyaların Ankarada — teşekkili eden | haysiyet divanına gönderilmiş olması dolayısile iddiamin serdi daxyaların ge- vi gelmesine kedar — tülik edümiğlir, | Binaenaleyh beruya bu salbkk avukat hakkındaki şikâyetim Kömij Nazımın barom n olduğu men kararı ile hiç bir alâkaaı olmadığı gibi bu ihraç Ka bizim mMahkememizin — neticesi He alâkadar değildir. 2 — Ben İstanbul berasunu her türtü dalbeden münezzeh — kutar avuketlara | Bevgi beslerim. Muhakemede hükimin | ermiş karıl — hh dölayisile gelememiştir.. dedim, Ve Susl Tahsinin kelimeleri değişli « terek dediği çayukatların şeretile oy- namağı itiyat edinan> abirini şedit Surelle red ve proteslo ederim.> len de Seveceksin ! Yazan : a. bir de kıpıı—n kapıya- Akola paydos diyelim. N bu sözler genç kadının - kırıklarımı azaltmadı, çe di kes. Söylediklerimi ya- İbubtara bir çocuk .uudnr " Bebeği buraya getirsin. le bakayım.. Nedir bu ço- Benin mi, ne diye bıraktın? im, Benlm çocuğum. İniltiler arasında bu cüm- ikle çıkardı Namık Kemal kara cahil mi? Namık Kamalin doğama - mun 100 üncü yıl dönümü mü- nasebetile bir çok neşriyat yar pıldı. Bir gazetede uzun bir tedkik yazısının serlevhası göyle idi: «iki rüştiyeden baş- ka mektep görmiyen Namık Kamal... ilâh..» Doğradar. Namak Kamal bizim anladığımız manada muntazam bir mektep tahsili | görmedi. topu topu iki üç se- | neyi bulmıyan bir müddet ük | mektep demek olan rüştiyeye devam etti. Fakat, yakarıda bahsetti ğimiz serlevhanın edası garip” tir. Yani, söylemek istiyorlar ki, Namık Kamal hiç mekte- be gitmedi. Pek alâ, gitmedi de, cahil | mi kaldı, mektepten mi kaç. | | tu? Bu tarzı ifade yanlıştır. Evet | Namık Kamal o kadar okudu, fikir ve kültür sahibi oldu ki, | bu günkü klâsik tahsil derece- | | kitaplar için de, bir hala - sevap cetveli meydana gitrerek, mevcut | lerinin en yükseğinden diplo- ma almış bir çok delikanlılar, | Namık Kemalin yazılarını oku- yup, doğru dürüst mana vere- | mezler. Binaenaleyh Namtık Kamal | | için şöyle demek lâzım: Namık Kemal o kadar ilim | iştahalısı ve hırslısı bir adam- dır ki, klâsik mektep onan ka- | * fasınt doyuramazdı. Onun için | o kendi kendine okudu, ö rendi, öğretti ve hâlâ da oi- retiyor. Şimdi mevstmin meyvalarından sây çeşidi vardır. Gümüşhane, Amasya, ferik elması gibi ekşi elmalar pek | © kadar yenmek için kullanılmaz - dersi daz yerela ve gelresi zoakee, | bul olur. Yemek için tatlı elmalara daha çok rağbet vardır. Pek — sıhhi ve hazmi kolaydır. Elma, armut gibi Elikoz tarafından fakir olduğu için | ekşicedir. Elmada asid malik deni- | len kendine mahsus hamız vardır. | Mide rahatsırlıklarında çiğ ola- rak yenmesi değil, hoşafı daha el- verişlidir. Çünkü elmanın ekşi - lüğini ilâve olunan şeker tadil eder. Keıdııızı bıleıım İnsan iskeleli 206 parça kemik - ten müteşekkil kemikleri ektedir. den kanın sikletini vücudün sik - letini 16 ile tiksim etmek lâzaım- — Vay çanma. Bu zaten ölmüş. Baksana sapsarı mosmer bir renk. Yüzünde derideu başka et kalma- | miş. Ayakta ölümünü arıyormuş! ETEM İZZET EENİCE | birden sesi, sildi ağlayışı, iniltisi ke- | olurduğu sandalyeden yere yuvarlandı. Komiser tekişlandı, e- | li ak sakalıma gitti yapıştı. Kalım | kaşları sarktı, görleri çukurların- | dan fırladı Ne oldün be kadın. - Akşam vakti bir de ses mi çıktın haş- mıza! Dedi. Kadının başmacuna gitti ve | seslemdi: — Hayri, Mehmet., kimı var dr şarıda?. Dışarıdan birkaç polis hirdes | Kirdiler içeriye : — Ne oldu?, — Öldü mü?. — Bayıldı mu?. Diyordu. Hepsi birden kadının başına Ü- Şüştüler: — Kalbi çalışıyor!. Komiser sordu — Demek ölmeniş. Hüseyin sinsi bir gülüşle: | — — Kalbi çalıştığına göre ölme- miş' — Bayılmış. | —Bir doktor bulsak mıf. — Yürzüne biras su dökün ayr hır. Kadımı yerden aldılar, | — — Kaş gibi hatif be! — Sabhi, komikten başka birşey | gelmiyor, adamın eline.. Bu kuş gibi hafif, bir deri bir Ü kemik kadını kanapenin üzerine yabırdılar. O her vakitki sert, ke- ak sakah ( | ı lır, Hep biliriz ki, ekşi tatlı iki| Hazin bir hâdise Kendisi himmet bir klavuz Mektep kitaplarını tashih için neşredilen düzeltme klavuzu da sayısız hatalarla dolu! Geçen sene, bu zamanlar, gaze- telerde haftalarca sürüp giden bir #yanlış kitap» hikâyesi vardı. Bir edebiyat kitabının türlü yanlışlık- larla dolu olduğunu, bir diğer ede- t muallimi iddia etmişti. Sonra, daha birçek mektep kilap- larının ilim, tertip, baskı, ihmal ve dikkatsirlik hatalarile dolu ol- duğu ileri sürüldü. Ba iddinlardan mühtm bir kıtımı sahih idi. Maal- esef bir çok kitapların hatalı ol - duğu meydana çıktı. Mazrif Vekâleti, kitapları uzun | | boylu tetkik ettirdikten sonra, şu meliceye varmıştı: Yeni tabıların- da, bu kitapları hatadan salim bir | halik hazı bilacını yap mak, Derhal yeni ta- ağa imkân olmuyan müshalar üzerinde — düzellmcler apmak Geçmiş senelerin bu geniş hata- larımı bir anda düzeltmek, bittabi | mümkün değildi. Vekâletin vardı- ( netice çok makul ve muvalıktı. Şimdilik, den mektep ki biver hata - sevap cetveli hazırlıyarak, eser ürerinde düzeltmeler yapmak kararının şümulü dahiline, orta | mektöplerin birinci smıfında oku- tular tarih kitabı da giriyor. Ek- seri meklep kitapları gibi, bu eser- de de, ilim, tertip, tabı, tashih ha- taları vardır ve meemuu bir kaç yıiıiı bulur. Vekâlet ,bu eserin müellifi olan Maarif Vekâleti neşriyat müdürtü Faik Reşide mürncant ederek, 1948 ları için, baskılı kitabı hakkında bir hata - | sevap cetveli yapmasını istemiş- | tir. Müellif de uxzun sürem — bir çalışmadan soora, bir hata - sevap | cetveli vücnde getirmiş, bu cetvel | 15 . 20 gün evvel mekleplere gön- derilmiştir. Mekteplerde, hocular, bu hata - sevap cetveline göre, ço- cukların elindeki kitaplarda dü zeltmeler yaptıracaktır. Yelsle, esefla, hayretle ve ei dutsur bir teessürle duyduğumuz çok hazin bir vaziyeti okuyucu - lara da haber verelim. Adı, tarih kitapları düzeltme kılavuzus olan bu bata - sevap cetvelinin bizzat kendisi birçok hatalarla malüldür. Bu cetvel, sözde kitabın yanlışla- rını düzeltmek için vasıta yapıla- gak.. Ne gezer?. Kılayuzun daha birinci sahifesinin, ilk satırların - dan ititren yanlışlar başlıyor. Se- hife numaraları yanlış, satırlar yanlış, işaret ediler yey pla yok, kitapta meveut olan — yunlış kılavuzda yek.. Mevmuu babis tarib kitabınm mül- | ellifi, vekâletin neşriyat müdürü vücudünde cevelân e- | olan zattır. Binaenaleyl, bu kila- yuzun hazırlanışında daha çok dik- katli ve titiz davranabilirdi. Kıla- vuz şunu gösteriyor: Mücllif, bu | miserin sesi yamuğşadı: — Biraz su getirin.. Dedi, ilâve etti: — Limen da koklatmak iyidir. Ve geride kalan polislere de emretti: — Haydi sir de işlerinine bakım. Kadının ayılması yarım saat sür- dü, o biraz gözlerini açıpı — Ne oldum, ne var?, Deyince komiser de ona sordu: € oldu sana böyle? Odar kanapenin üzerinde doğrularak: — Bağışlayın. Hastaydım!, Demek istedi, kalkmadı. V - cudü biribirinden ayrılmış bir ter- ba kemik gibiydi. Kendisini top - hıyamıyzrdu. Başı ağrıyordu:. — Hiç de böyle yey başıma gel memişti. Komiserin görleri içine daigm, durgun, sönük bakışlarile urun w zun bakte — Bana sıcak birşoy söyler mi> tık dayanamıyacağım Üç Bu | | iddia bir başlangıç yerine geçti. lışlığı tebeyyün e- | ikisi yalnızdılar. Lütfiye | muhtacı ( kalavuzu hazırlarken, asla alüka- dar olmamıştır. Hattâ iddia olu- | | , bir eserin tashihi de, | herhalde, müellife ait olmak lü- zaa, Bilhassa, bir mektep kitabı- mia, «Kendisi muhtacı himmei» elan kılavızz nerede kaldı ki gay- riye hizmet ede! Bizlin tecasürümüzü mucip olan | şadur: Hikmeli vücudü düzeltmek olan bir düzeltme kılavurunda, | böyle bir sürü yanlış bulunması, bunun sebepleri malâm ve basit: Kılavuzun, bu işle alâkası az in- satılar tarafından yapılması, acele | dikkatsiz — yapılması, tek kelime ile ihmal edilmesi. Zaten, bütün mektep kitapların- | daki hatalarn illeti aynidir: Yan gından mal kaçırır gibi alelâcele hazırlatmak!. Biz, bu bahis etrafında, dağrır dan doğruya Vekâletin neşriyat müdürü olan zatı muhatap görü- yor ve kendisinin ne deyip demi- yecefini cidden merek ediyoruz. Yalnız, derhal şunu söyliyelim: Kitapçılardan bir tarih kitabı | satın aldık, Vekület neçriyat bik rocundan da bir düzeltme kıla vuzu. Binsenaleyh her zaman yiz. Tevile sapımağa hiç lüzum yok. Derbal şunlar yapmalı: 1— Bizim duyduğumuz tecssül - re iştirak 2?— Bu kılavuzları derhal tep - latmak 3— Klinpların tashih isini yonl tabıların yapılacağı müsait za - | mana birakmak. — H. C. | Bir kalemde çiziniz Yukanda ti şekli, — kaleminizi | köğet üzerinden kaldırmamak şar -| tile bir kalemde çiziniz. Kündür açım. Bir lakma ekmek bi- le yemedim. Dedi. Komiser bir rüyadan w yamıyormuş gibi ayılmıya, kendi- ni toparlamıya çalıştı. Gene eli- | ni, uzun beyaz sakalına götürdü, kaşlarını çattı, bir durumluk dü- Şündü. İçinde bir çarpışma vardır. — Gerçek mi,, yalaa mu söylü - yoc | | — Solgun benizli, hasta kadım; — Bir simit, bir çay da alşa ye tet, Deyince — Kırk yıllık polisin, ya kafese Bireceğim, ya bir iyilik edeceğim.. Diye düşündü. — Pek güzel, sana inanmak is | Dedi, seslendik — Nöbetçi!. Kapıdaki polis geldi. — Koştur. şuradan birizini kö- şedeki abçıya, bir tas meak çorba, biraz da ekmek alam geledin —— Peki. gümdi Pbir geneim 3—S0ON YELGRAF- 26 iinci KÂNUN INi İ B — SÜTUNU Evlenmek istiyenler, iş ve işçi | arayanlar, şikkyetler, temem- | | niler ve müşkülller ! İş ve işçi arayanlarla herhangi | bir müşkülü olan okuyucularımızın | mektupları bu sütunda muntaza- man ve meccanen neşredilecektir. Gazetemizin doktor ve avukatı da| sorulanlara cevap — vereceklerdir. | rııw izdivaç teklifleri de bu sütüm| da parasız neşrolunacaktır. 1Ş ARIYANLAR : Orta mektep mezunu 20 yaşında| bir kız mücssese ve ticarethane - lerde iş aramaktadır. Yazısı düz - gündür. Biraz daktilo bilir. «Halk Sütunu Muallâ Derinr adresine mü-| Tacaat. | Uzun seneler çalışmış tecrübeli | bir muhasebeci iş aramaktıdır. | «Muhasebeci» rumuruna müracaat, | İŞÇİ İSTİYENLER Galalada P Arslan hanında $ üncü kat 9 nu- yeni ve eski t okuyup seri yazar bir dak- | tiülo aranmaktadır. İzdivaç teklifleri * Yirmi üç yaşında nammuslu bir eye aile kizıyım. Tam manasile ev kâ- | dinlığına aşinayım. İş ve meslek sahibi ciddi bir bayla evlenmek Arzu edilirse (Son 'Tel- graf Halk sütumunda T. H harf- lerine) yazılı * Otuz istiyorum. i yaşında münevver On iki yıldır. meslek bim bir işte şef olarak çalı- vuni. Vengi an ten yüz beşi r resmt daire v sonra e- | lime geçen aylık kazı Hradır. 58 yıllık lümlerinden sonra « Faki vaçta-yar zalim huyal bana bu izdi - d, İsmimi ve elimi; verdiğim kadın cehil buhunmasına süs ve eğlence uğruna yü- | a etti. P n idım ve kimsesiz bir dvaçta. aydır. yal ötekle yatıp kalkıyorum. İ | ki bu ilk. ge teerübem beni ürkü- tüyor ve yen! bir yuya kurmaktan korkuyorsam da yalnızlığın ıztıra-| bi. bekârlığın sefaleti — karşısında cesaret buluyorum. Yeni meşr yat arkıdaşrmda l yen düşkün olmaması ve ye- ru ha- aradığım evsaf namuslu . Süse eğlenceyea bir evi idare edebile- e olmasıdır. Şerefini mek pişiri cek kabi ve haysiyetini Jekeletmemiş bu - | lunmak- şartile dul olmasında da | mahzur yoktur Biraz tal ması, kimsesiz veya yalnız ana, ba- ba, kardeşi bulunması cil «Son — Telgraf Hal sütunu | C. H.» adresine müracaat edilme - sini rica ederim. Gelen mektuplar : Bay Firuzan Aydın — Biri İstan- buldan diğerleri Frenköy ve Ka- | daköyünden üç mektubunuz daha 1 gelmiştir. Almanız rice olunur — araoranarurmanarmz. şayanı ter Nöbetçi polia bu işi görmiye git- ti. Kapı vuruldu: — GA Muhtar kucağında çocukla içe- riye girdi: — Baretmizsiniz, getirdim!. Va. kundağı uzattı. — Ha. iyi etlim, ver şu kadınt! Lütfiye kundağı görünce yeni bir sarsıntı geçirdi. Benzindeki se- rılık uçtu yüzüne bembeyaa, ki- reç beyazı bir renk geldi, yerin - den kalktı, ona doğru yarı belin- den aşağısı tatmaz inmeli bir has- | fa gibi iki bacağını bir arada sü- | rüye sürüye gitti, kollamıı açtı: — Yavrum!. Diyebildi. kundağı aldı. Kolları tirlır titriyordu Cocuğun yüzüne baktı, gözünden gene iri; kaynar bir damla yaş yanağının üzerime yuvorlandı, geriye gelmek için bir adım atlı, onum rüzgüre tutulmuş | bir selvi gibi ayakta sallandığı gö- | rülüyordu. Muhtar: a HN Kü Namık Kemal ve Bub-Stiller Evvelâ, Vâ - Nü, sonra da Peyami Sefa, doğum yıl dö - nümleri vesilesile ihtifaller tertip edilerek nam ve niçan- ları yâdedilen büyük adam- ların, Bob - Sül gençler tara- fından asla tanınmadığını id- dia ettiler. Meselâ, Namık Kom | Şöyle adamdı, böyle ada diye yazdık, çizdik, Lağır- dık, çağırdık.. Amma, Na: Kamalin yeni harilerle yazıl- miş tek eseri yoktur ki, bu günki gençler okusunlar, an lacınlar da bu büyük adamı tanısınlar. Mehmet Akif ihtifali, Fik- ret ihlilali ilâh.. Hep böyle.. Bir insanın adı çıcacağına, canı çıksın, derler. Şu zavak h bob - stillerin adı da pek cahile çıktı. Bob - stil gençler, Namık Kamali tanımıyorlar miş, &- serlerini okumamışlar.. Na çıkar?, Evvelâ, kültür, bilgi de- nen şey kadınların elbise mo. dasına benzer. Tarih devir lerile, asırla, zamanla deği- şir. Mutlak ilim var mıdır, ca- nım?. Şu bob - stillere boyuna Ca hil çocuklar, duruyoruz. Belki, Bob - Stiller meselâ, Namık Kamalin vatan kaside sinin veznini bulamazlar.. Fakat, buna mukabil, Namık Kemal, acaba, Balalayka fik minin — şarkılarını bilir mi idi?, Namık Kemal, «Seven kadın» kordelâsındaki kadın artisli tanıyor muydu?. Tal hayır.. O halde, Namık Kemal de cabildi. Bob - Stiller, bilfarz, Yunus mreyi neden okusunlar?, Yunus Emre de kim?. Yunus Emreyi tanımamakla, | insan hemen cahilmi olur.? Buna mukabi şiirlerindeki bütün inceliğe, kıvraklığa Tağmen, acaba, mevsimin yeni dans figürleri" | ni biliyor muydu7. Görüyorsunuz ki, bilgi de- mnen şey, izafi bir kıymet taşı- yor. İlima, tarib devirleri asır, zamanla degişir. her devri ıı âlimi olmağa imkân var Bob - Stiller, zamanm ada mıadır, vesselâm! R. ıiA!IT Bir çocuk yınaındı yanıp Vvekti uyumakta iken odada yangız | çıkımış. zavallı çocuk yanarak müştür. Öde delumumiliği devam elmektes Dağcılık kulübünde 28 kânünüevvelde şehrimiz dağı çılık kulübünden 16 kişilik bir ka- file Bursaya giderek Uludağa çıka- caktır. cumhuriyet müd- yan OJBİRİMİZİN DERDİ İNEPİMİZİN DEREİ İramvaylarda aktar ma bileti Bir oküyücümüz yazıyor. «Sabah, akçam işime tram- vayla gidip gelmeğe mecbu- rum Fakat tramvaylar tıklım taklım dolü olduğu için ekse - riya işime varabilmek için ikt tramvay değiştirmek mecbu- riyetinde kalıyor ve iki defa tramvay ücreti — veriyorum. 'Tramvay idaresi araba teda- Tik edemiyorsa, İstanbul hem- şehrisini Iki defa bi demekten kurtarmak olmazsa aktarma bi edemez mi? Belediyenin bu işi Acilen bir neticeye bağla - ması Jâzımdır.. —SK