W GU AAA N T ti Gi at aUR AAA A S YAt A No. 74 |I924 den 1930 a Yazan: Rahmi Yağız F Tahtelbahir Saatlerce Orada Kalmak Cüretini Gösterebilir mi? Belki Arıza Vardır da Bir Tarafa Gidemiyorsa, Elbette Orada Kalır. Bunu Sonra Anlarız — Evet, açıdabilir! / Ziya kaptan zarfı yırttı, içinden ':::ık bir kâğıd çıktı. Açtı, oku- Liman reisliklerine" Silivri Jiman reisliğinden ihbar Silivrinin 4 mil açıklarında, bir düşman tahtelbahri suyun üzerin-| &e bulunmaktadır. Makinesinde | Atıza zuhur ettiği tahmni edili - Yor, Keyfiyetin tahtelbahir ara - Mak üzere Marmaraya — açıldığı | telgrafla bildirilen donanmamıza | #ür'etle haber verilmesi. Silivri liman reisi Şerif Yüukarıda sureti yazılı telgrafna- Memize Biga mahrecile kazamız telgrafhanesinin liman riyasetimi| Ze saat VAS de verilmiştir. Keyfiyetin âcilen tarafı ölinize İblâğına müsaraat edildiği mare- ! zile olbabda... Erdek Liman reisi namına Başkâtib Süleyman Sırri Ziya Bey susunca süvariler tek- Tar birbirlerine bakıştılar. Necati| sözü açtı: — Ne yapalım şimdi?.. Bu habe- Te uyarak oraya gidelim mi? Taşoz süvarisi buna itiraz elli: — Saat 143 de telgraf verilmiş. Şimdi saat tam 247 geçiyor. Bir Saatten fazla bir zaman — geçmiş, tühtelbahir akşama kadar suyun Üstünde bekliyecek değil ya! Bo- Huboşuna oraya kadar gitmemiz- de mana yok! Hem Amical bir ta- fafa gitmeyin diye emir vermişti! Yarhisarın kaptanı sözü arka- daşından aldı: — Şimdi emri bir tarafa bırak. Emirde tahtelbahir meselesine dair böyle bir memnuiyet yoktur. Esas vazifemiz zaten. Fakat mese- le, tahtelbahir el'an orada duru- Yor mu? Bunu kestirmekte.. Yok- âa boşuna yorgunluk olur amma.. | — İşin amması, mamması var mi Ya?., Tahtelbahir saatlerce acada, | © vaziyette kalır mı? — Ne bileyim ârıza dolayısile kalabitir! — Ne kadar kalsa nihayet azami haddi bir saali geçmez! — Canım, arıza var da bir tarafa| Bidemiyonsa bir saat de bekler, iki Aaat de, beş saat de bekler!.. Taşox süvarisi güldü; Ziya kap- tanla şakalaştı: — Doğru.. Hareket kabiliyetini kaybederse beş saat değil on saat 'de bekler amma, suyun üzerinde, Yazan: MAYNE - REİD Bu aralık dikenlerden kurtulan | Küco görününce hayvan ona dağ- Tu saldırdı. Rolfun ödü patlıyacaktı, hay- Van zenciyi parçalıyacaktı. Küco- Tun elinde, kırmızı derililerden Yadigâr kakma bir yaydan başka #llâh yaktu. Küco durdu. Rolf hış'na olursa olsun 2eni tarmak ümidile saklandığı çukur- dan çıktı. Hayvana doğrü ilerdi, — bu anda Küco yayı çekti, ok hay- — Vana saplandı. Hayvan kıvrandı, — ere yattı. Ro!f geldiği zaman hayvan can — $ekişiyor, Küco ellerini kalçala - l ! ı | demedi, Yerinden kalktı, arka elâlemin gözü önünde beklemez! — Ya nerede bekler! — Suyun altına dalar, öyle bek- ler! — Daha iyi yat.. Böyle bir tah - telbahri kıstırmak, onu imha et- mek, esir almak için küfidir. — Yerini nereden buluruz! — Taebil görenler, telgrafı gıııu-l ler onu da gösterirler. — Yeri kat'i olarak kestiremez- ler kil. — Onların göstereceği yerde bi- raz arama yapılır. Varsa eğer tah- telbahir semen bulunur, meydar na çıkarılır. — Benim büna aklım yatmadı.. — Şimdi akıl yatmasını, kalk - masını bir tarafa bırakalım da bir karar verettm. — Neye kâarar vereeğiz? — Buraya gitmeğet. Taşoz süvarisi kaşlarını — kal - dırdı, yüzüne menfi bir mana ver- di, ilâve etti: — Ben gitmemi. Basra süvarisi de arkadaşına iştirak etti: — Ben de... Hem Amireli bek- lememiz daha muvafık olur! Ziya Bey — arkadaşlarına - çerledi. — Hiddetini sesinde bel - W eden bir ahenkle karşılık ver- di: »— Ben de gitmek kararını ver- riyorum. Amirali beklemiyece - itim. Mesele mühim. Hem tahtel- bahir meselesi, hem de benim mintakamda. Benim vazifem de | esas itibarile bu olduğuna göre hemen yola çıkmak mecburiyetin- bulunuyorum demektir. — Amirali beklesen daha iyi - dersin? — Hayır, beklemiyeceğim.. Ben dönmeden Amiral gelirse siz hâ- diseyi anlatır, kendi mıntakam - da bulunduğu habor verilen teh- telbahiri bulmağa gittiğimi söy- lersiniz! Riza Kaptan fazla birşey söy- daşlarına: | — Allahamarladık!. Çabuk dö-| mnerim inşallah! | Dedi, Gemisinin kumanda mev- kiine geçti. Necati Beyle Taşoz üvari: lan ayrıklılar. Gemi- Yarhişar demirini vira otti; pro- vasını Silivriye çevirdi, Adadan ayrıkdı, Etrafa köpük sSaça saça uçar gibi bir hızla, saatte 26 mil- le Silivri yolunu tuttu. Amiral Soşun filâtillâyı dağıt- tıktan kendisi de onlardan ayrıl- ÇOCUK ROMANI No, 13 rına dayamış avını seyrediyordu. | — Etendim dedi, bu boynuz | Kastoru yaraladığı gibi, Pollüksü yaralamıyacak! M Babasının yasağına rağmen gü- rültüyü duyan Hanri koşup gel- Annesi de ona git demişti. Hanr: yerde yatan kocaman a- vı görünce mücadeleye vaktin - de yetişemediğine müteessir ol - du. Tüfeğinin namlusunu sıkıyor- du. Rober Roif heyecanla oğlu - na bakıyordu. Küco bu koca hay- vanı kamplarına kadar sürükliye- miyeceklerini anlayınca, derisini yüzüp parçalamak için lâzım ge- dılçtan sonra Anadolu - sahiline müvazi bir rota üzerinde, Samsün-| dan evvel buraları kontrol ede - rek ilerlemiş, sahil kasabalarını, iskelelerini bordalıya — bordalıya seyre devam etmiş, öğleden evvel Bandırmayı geride bırakmış, Er- değe varmıştı. Soşun Erdeğe çıktı. Burada da tahtetbahirler hakkında alâkadar-| lardan malümat istedi. Kayma - kama sorgudan geçirdi. Liman reisi Süleyman Sırrı Beyi birçok suallerle terletti. Yarım saat ka- | dar orada kaldı. Erdeğe tahtelbahir uğrama - mıştı. Yalnız Erdekliler de Mar- marada faaliyele geçen düşman tahtilbahinlerinin yaptıklarından famamen haberdardılar... Bütün temennileri de bir an evvel bun- ların yakalanması, bir haftadan fazladır sekteye uğrıyan İstan - bulla münakalenin temininden i- baretti. Soşun Erdekten ayrılacağı, ge- miye döneceği zaman Erdeklilerin taarruzdan masun bulunacakları- na dalir teminat verdi. Destroyer müfrezesinin burada dolaştığını, diğer muhriblerin Marmara ada- sında, Erdeğin çok yakınında bu- lunduğunu anlattı. Kaza erkânile sahile üşüşen halkın selâmları rasında Muayeneti Milliyeye at- ladı, demir aldı, Erdekten açıldı. Kaza erkânı Amiralin temina- tından, Erdeğin düşman tahtelba- hir hücumlarından masun nacağına kanast getirmişler; ko- nuşa konuşa kazanın yolunu tut- muşlardı. İskeleden ayrıldıktan sonra tek graf müvezzline rasgekdiler. Mü- wezzi kaymakamın yanında yü - rüyen liman reisi, başkâtib, ka- ratine memurü, tahrirat kâtibi, malmüdürü ve diğer erkânın ya- muna sokuldu. Liman reisi Süley- man Sırrı Beyin önüne geldi, dur- du. Reisi selâmladı, çantasından çıkardığı bir şifre telgrafı uzattı: — Telgraf müdürü bey gön - derdiler beyefendi.. Acele imiş! Dedi, Makbuzu imzalattı, ora- dan ayrıldı. Tâman reisi telgrafa ehemmi> yet vermemiş, başkâtibe uzatmış, Alın... demişti; şunu, şifre imiş! Kimbilir yine hangi felâ - keti haber veriyordur. Kaymakam şaka etti: — Size gelen bütün telgraflar felâket haberleri mi getirirler!. (Devamı var) Türkçesi: SİS len bıçakları almağa gitti. Rober Rolf oğlu ile başbaşa kalınca: — Oğlum dedi, hissiytamızı ta- mamile başka, Sen bu hayvanı öldürdüğümüzü görmek ve atmak isterdin. Neyse | buraya gelir gelmez elimizi ka - na bulaştırdığımıza müteessifim. Karnımızı doyurmak için buna mecburdum' Fakat gönül rızaslle yapmadım. Bu macerada hâayatı- mizı kurtarmağa mecburuz, bu - nun için de masum mahlüklarla savaşk girişeceğiz. Fakat siz bu ihtiyacı duymamalısınız. Öldür mek zevk değildir. Hanri babasının elini sıktı: ledim baba. Bu ders kulağıma kü- Sözünüzü bir öğüt gibi din- | yılına kadar (4 üncü sahifeden devam) beden Alman ordusu, harp vesa, manya siyaset veya askerlik er - künmdan birisinin, on sene har. bedeceklerinden, —da; rından bahsettiğini gördük. Bu söz, yalmız Her Hitler'in değil, Mmüşavirlerinin, — etrafındakilerin dahi, aralarında yetişmiş, fikirli insanlar bulunmasına rağ- men, şeflerinin hesapsız ve yan- harp malzemesi ve iaşe vasıtalarile? Düşünmeliyiz ki, 1934 de Hit - ler veya Nasyonal Sosyalizm ik- tidar mevkini işgal etmeden ev. vel, bugünkü — Almonya'da De - mokrat Sosyalistler iktidar mev- bulunuyorlardı. tihabatta 15,000,000 dan fazln de- mokrat sosyalist ve 6,000,000 ka. zayacak harbin, Almanya'da do- Buracağı içtimai, iktisadi ve si - yasi isyanı, ihtilâli bugünden İn. giltere, Fransa ve diğer demokrat hükümetler, Nazi Almanya'sın - dan korktuklarından veya çekim- diklerinden değil, harbin husule getireceği tehlikeleri hesapladık- larından dalma uys?l görünüyor. lar, pek çok fedakârlıklar yapa - bahriyesini, iktisadi ve — sıngi re- OLA zi sını kırmış ve parçalamış olan İn. giltere ve Fransa, sosyal felâket- ler hüsüle getirecek — tehlikeleri ve neticeleri düşünerek, bilmi - yerek veya istemiyerek, ıztırari bir halde ayni Almanya'nın kal - kınmasına ve - küvvetlenmesinc yardım eylediler. Antikomintern pakt ve hareket uğrunda Hitler veya Nazi Almanyasının —açtığı mücndelerin samimi — olduğuna uzun müddet İnandılar. Nasyo - mal Sosyalistler, İngiltere — ve Framsaya karşı / çevirdikleri si - lâhları, yine onlardan gördükleri yardım ve müzaheretle hazırla . dılar, diyebiliriz. Yeni, büyük ve kanlı bir harp, Hitler ve tareftarlarının düşüğ - dükleri, tasarladıkları, tahayyül eyledikleri, askeri zaferi, küçük milletlerin — istismarını, Cermen arkınızı üstünlüğünü temin ede - miyecektir. Düşünülecek cihet, büyük ve kanlı bir harbin, husule gelire - ceği sosyal ve ekonomik değişik- ten sakınan demokrat büyük — ve küçük devletlerin — endişelerini, Almanya'nın askeri kuvvelini, tahakkümünü, tecavüzünü kıra - Ertesi sabah vurdukları Ameri- | Lüize herşeyi unutmuş, çimenler ka geyiğini temizleyip parcala - dılar, Dünya kadar et çıkardılar, Uzun zaman yiyecekleri temin edilmişti. Ancak eti muhafaza e- | decek kadar tuzları yoktu. Bunun için de Küconun tavsiyesini din- dediiler. İspanyollar gibi eti ku » ruttular. Böyle kurutulup muha- faza edilen ete Tasajo derler. Rober Rolf ile çocukları, Kü conun emri üzerine büyük bir a> teş yaktılar; ateşin etrafına ka - zıklar kaktılar, Kazıklara ip ger- diler, iplere etleri bağladılar. A- teşin dumanı bu etleri sarmağa başladı man — içinde — kalıp ısınıyordu. Üç gün sonra etler Tasajo oldu. Artık kokmasına Imkân yoktu. Bu üç gün kamptan uzaklaşma- dılar. Daha çok av vurabilirlerdi amma, lüzüm yoktu, Bu kadar et bütün yolculuk müddetince on - lara kâfiydi. Hem kurşun sar - | fetmekte olmazdı. Küco ayı ve sırtları izleri görmüştü. Bu hayvanlar kampa hücum et- mesin diye, yattıkları yerin etra- .fında hengece ateş yakıyorlardı. tler pişmiyor, yalnız du- AF —3 EYLÖL 18 Bizans İmparatoru, İkinci Mehme- din Mektubunu Alınca Şaşırdı Padişah, İı;ıparatordan Cevabı Alınca, Zagnos j Paşa ile, Halil Paşayı Huzuruna Çağırdı Edirnede bir yandan — ağır ve | hafif toplar dökülüyor.. Hücum | küleleri inşa ediliyorken bir yan- | den da Rümelihisarını yapmak için| Anadoluhisarı kariyesine binlerce amele ve usta geliyordu. | Çok geçmeden on bin amele ve | usta Anadolu hatlarına toplan - | mıştı. Türk ordusunun büyük ü- | mera ve paşalarının ellerinde taş ve kireç arabaları olduğu —halde | amelenin ve ustaların başında taş | taşıdıkları görülüyordu. | Anadoluhisarında taş - ocakları | açılmıştı. Beher işçi bölüğü, ka- | dısının sevk ve idaresinde mun - tazam birer asker gibi geliyor - lardı. Padişahın iradeleri ve amele bö- lüklerinin kadılar emir ve kumân- dasında Anadoluhisarında toplan- dı. Paşaların ve vezirlerin başta o- | larak araba taşımaları Bizans İm- paratoru Kostantini ve vezirle - | rini şaşırtmıştı. | Çok geçmeden İmparator tara - fından Türk Padişahının maksadı | anlaşılmıştı. İkinci Mehmedin çok, geçmeden İmparatora yazdığı mek-| tubun hulâsası şu idi: .. Dedem Yıldırım Beyazıdın inşa ettirdiği Güzelcehisarın (A- hadoluhisarı) karyısına düşen ma- halde Böğürkesen namile bir kale inşa ettirmek icab ettiğinden bu inşaata Tâzimgelen taş ve kireç gibi bazı mevaddın etraftan tes dürikini teshil zımnında civar Rum | köylerine icabaden emirleri ver - ; mehizi rica ederim.. Bizans İmparatoru, İkinci Meh- medin mektubunu alınca şaşırdı. Vaziyet vahim idi. Derhal baş a- mirali Notarası çağırdı. Aralarıne| da hararetli müzakere başlamıştı: — Notaras, ne cevab vereceğiz bu mektuba? | — Kaçamaklı bir cevab başımızdan atarız, — Ne suretle? | —— Burası Cinevizlilere aiddir, deriz. | —— Fena fikir değil... — Tabil, bu suretle hem Cine - verip | mamak değil, mezkür cihetler ve meseleler teşkil etmiştir. İ | zemennl edelim ki, kargılaşı » | lan büyük ve kanlı, umumi harp, son bir gayretle önlensin, Alman- a - Polonya hudutlarında başla- 'yıp, dünyaya sirayet etmesi teh- likesi önünde bulunular — harp | yancmını söndürmeğe imkân bu. dansun. » dö Mari ile yuvarlanıp oynuyordu. Büyükler yolculuktan konuşu - yarlardı. Bu cennet gibi yeri bi - Takıp tekrar çöllerde yol almak hej acı geliyordu. Ü günün sonunda etleri sandıklara yerleştirdiler, Gece de Küconun vurduğu yirmi okkalık :r yyaban hindsini pişirip yedi - r. Küco vurduğu avla göğsü kaba- rıyor, hindinin ateşte kızarması- ni seyi u, Bu aralık orman- dan acaib bir ses yükseldi. Ses evvelâ uzaktan geldi, sonra, san- | ki bir tehlikeden kaçıyormuş gibi " yaklaştı. Bayan Rol£ ile Rol€ çıkacakları uzun yolculuktan konuşurlarken sözlerini kestiler, Kücoya sordu - lar: — Bu da nedir? — Bir öküz böğürüyor sanki... V At burada, ya arkadaş?, Öküzü - bemi de Padişahi Cinevizlilerle karşı karşıya gelirmiş oluruz, de- | di. O vakitler, İstanbulun - Galata tarafı kâmilen aytı bir hükümet halinde ve Cinevizliler elinde idi. — Kurnaz Notaras; İmparato - run iradesi üzerine İkinci Meh - mede derhal cevab verdi: «— Orası benim değildir? Cine- vizlilerindir!..> | İkinci Mehmed, İmparatorun bu. cevabına gülmüştü. Bizansın bitip| tükenmiyen entrikalarından biri daha vücud bulmuştu. Fakat; Padişah, toplanmış ame-| le ile Yıldırım Beyazıdın inşa et- tirdiği Anadoluhisarını baştanbaşa! tamir ediyordu. Ş Yıldırım Beyazıd, Anadoluhi - | sarını jupiter - Urillo mabedinin harabeleri üzerine bina eylemişti. Anadoludan yüz hanelik bir mu- hacir kütlesi getirerek Anadoluhi-| sarına yerleştirmişti. Cani, han, ha-! (5 inci sahifeden devam) baren hastane kapıtısına - kadar herkes onun parasını çekmeğe ko- belki Avrupada tedavi olursunuz amma.. Türkiyedeki sarfiyatın 500! mislini yaptıktan sonra.. Ben kezip geldikte nsonra ka - naatim şudur: Bir Türküm.. Yurdumda Türk doktoru vardır. Türk hemşiresi bana bakar. Türk hastanesinde te- davi edilirim. Her tarafta kendi sesim, kendi dilim.. Kendi aşina - (8 inci sahifeden devam) Paris kadınlarının — kibarlığını,) zarafetini bilmiyen yoktur. Fa - kat bu şık, kibar ve zarif kadın- dar bazan izsanı, bilhassa yaban- | cı zenginleri tuzağa düşürürler, soyup soğana çivirirler. İşte bir misalk: Mösyö Bosto adlı zengin bir Brezilyalı. Tatil müdetini geçir- mek için Parise geliyor. Bir gece yarısına doğru Blanş meydanın - da geziniyor, sonra bir kahvenin taraçesinda oturuyor. Yanındaki ir kere daha acı ses duyuldu. Kuru yapraklar hışıldadı, kuşlar uçuştu. At kişaiyordu. Mari ile Lüiza Bayan Rolfun kucağına yat- | maşlar aölıyorlardı. Nihayet öküz göründü. Tahmin ettikleri gibi hayvanın arkasın - dan takib eden vahşi hayvan yok- tu. Vücudüne sarılmış, korkunç bir mahlükun dişleri, öküzün boy- nune yapışmıştı. Öküz kan için- deydi, Korkunç mahlük candama- rını sıkıyordu. Öküz, ormandan çıkarken bö- ğüremez oldu, yere yuvarlandı. Öküzün boynuna sarılan hay - van sıçradı. Rolf bunun — Karkajn denen hayvan olduğunu — tanıdı. Karkajn, Bayan Rolf ile çocukla- rın Üstüne saldırmak üzere topar- landı. Tamam bu sırada üç tüfek. birden vatladı. Rolf ve iki oğlu heyecandan vuramamışlarda. Du- man dağılınca Karkajunu diş g- cırdattığını gördüler. Hayvan sa- | müzün başına bir felâket geldi. Rober, Hanri, Frank silâha dav- randılar. Küco yayını aldı, Pallüks, kulaklarını dikti. Kastor yattığı yerde havladı. dece silâh güzültüsünden şaşala - ParİS KOKOTLARI mieti. Rolf bemen hançerine davran- dı, Küconun oku havada parıldı - dı. Karkajnun gırtlağına saplan - mam. çeşme ve imaretler yaparak Anadoluhisarını bir Türk kasa - bası haline getirmişti. İkinci Mehmed, dedesinin mü - ruru zamanla tamire muhtaç olan — âsarını tamamlıyordu. — Alelusul, İmparatora yazdığı mektuba da Padişah, İmparatordan — cevabı alınca, Zagnos paşa ile, Halil Pa- şayı huzuruna çağırttı. tordan gelen cevabı gösterdi. İmpare- — Veziriâzam Halil Paşa, sakin — kaldı. Zagnos Paşa cevab verdi: — Padişahım, İmparator kur - nazlık yapayım derken kendi ken- dini çukura atmış bulunuyor.. — Neden? — Kale kuracağımız yerde hak- kı hükümranisi olmadığını resmen bildirmiş bulunuyor. — Güzel düşünüyorsun lalam?, — — Akâ sıra, bizi Cinevizlilerle, — İtalyanlarla çarpıştırmak istiyor.. (Devamı var) —— Hastalar Niçin Avru- paya Gidiyorlar? — Eğer yurdumda beni tedavi e - debilecek derecede mütehassıs yok- sa bu da benim ecel şartlarımdan biri. Demok ömrüm bukadarmış. Derim.. Bir kere daha hasta olur- sam.. Burada yatar, burada tedavi olurum. Fakat kendimi bir tüccar malı gibi Avrupa doktorlarının ö- nüne koymam. Ülürsem de, kalır- #sam da Türk doktoru elinde kal - malıyım. Can verirsem de bir Türk hemşiresinin kolunda can verme- * liyim.» t ZEKİ CEMAL masada bulunan güzel bir kadın Ççantasını yere düşürü; Bosto centilmen bir yor, çantayı alıyor, madama ve- riyor, Bu suretle ahbab olüyor- lar, Bir otele gidiyorlar. Kadın yaşlı zenginin para çüzdanını a şırıp kaçmak istiyor Mösyö Bosto pencereyi açıyor, bağırıyor: — Tutun şu kadin! Cuzduıum'_ t Polisler, kadını — tutuyorlar, mahkemeye veriyorlar. Kadın iki ay hapse mahküm oluyor. p dı, buna rağmen ölmedi, pençe lerile zenciye sarıldı. Rolf taban- cayı çekti, ateş etti, bu sefer haj van yere yıkıldı. ğ Kurtulmuşlardı. fakat yola çil mâak ümidleri kalmamıştı. At başıma arabayı çekemiyecekti, Yan ya yürümek bile isteseli zam olduğu kadar eşyâ ve yiy yüklemeğe imkân yoktu. Hem b kadın iki küçük çocukla koca li yaya geçmek kabil miydi? r Rolf karısına bu imkânsızlıkları anlattıkça ümidsiz düşüyordu. — Kimse imdadımıza gelei Belki de bizden evvel bu vi adam ayağı basmamıştır. Karısı: — Belki,de ava çıkanlar but Ya uğlar. : — Hayır, ava çıkanlar bulı bile, bir dağın uçurumu ali böyle bir onman bulunacağını a« kıllarına getirmizler. Tüccar kere vanlarının da burası yolu değil, — (Devamı £ : ı |