Bütün Muahedeler Değişmeli! İngiltere İle Fransa Eğer Bütün Dünyayı Barıştırmak ıstıyorlarsa, Mevcud Vazıyetı Değıştırmelı imişler Pariste Versay meydanında bir merasim şosnasında Fransız askerl eri istirahat halinde... iya başvekili bir zamanlar hep şunu ileri sürüyordu: Umuml! harbden sonra galfblerle mağlüb- lar arasında aktedilen muahede- lerde haksızlık esas olmuştur. O- nun için bu muahedeleci değiş - tirmeli. Eski mağlüblara hakları verilmeli gibi. Eski mağlüblar kimlerdi?. Baş- hca Almsalar... Sinyor Musolini on bir sene evvel bu davayı ileri sürmüş, Almanyaya — müzaheret etmiş ve Almanya ile dost ol - muşlu. Sonra diğer bir mağlüb da Macaristandı. O da kendi sulh muahedesinin ağırlığından şikâ yet ediyordu. Musolini Macaris- tanla da dost olmuştu. İşte İtah yan Başvekili eski muahedeleri değiştirmek davasile Almanya ile 1. Nihayet gügide Berlin - oma mihveri vücude geldi. Bun- ları hatırlatmağa lüzum vardır. Çünkü İtalygn matbualında Al - ya ile İtalya arasındaki mü- Tet ve tesanüdün bahsi ta zelendikçe de Mussölininin e« - ki muahedeleri yeniden gözden geçirmek yolundaki — tddinsı da tazelenerek hatıra getiriliyor. Müuahedeleri yeniden gözden ge- değiştirmek, fakat hangi hedeleri?, Artık Almanya muahedesinin ağır şart- ndan kurtulmuş demektir. Ver-i say muahedesi arlık Almanya i- çin mevcud değildir. di muahedelerin değiş! zü hatıra başka şey Bundan aşağıda bahsedilecek. Şimdi İtalyan gazetelerinin al - dığı vaziyeti ve İtalya Hariciye in çikardığı mecmua - ir makalesini işaret et mek lâzım geliyor. İtalyan gazetelerinde bugün - lerde ihtiyatlı bir lisan kullanılı yor .Hergünkü yazılar bir tarafa bırakılırsa öyle Berlin - Roma mihverinin sağlamlığı, Almanya- nin istediklerini elde etmesi için İtalyanın ona sonuna kadar mü- zaheret edeceği tarzındaki yazı- lar görülmüyor. Yalaız esaslı neş-| riyat umumi harbin yirmi beşinci yıldönümü münasebetile oluyor. Alman matbuatı yirmi beşinci yıl dolayısile hayli yazılar yazdı. Bu vesile ile Alman milletinin yine harbe hazır olmasından bahsedil- di.. ve saire... İtalya Hariciye Nezaretinin ç- kardığı Relazioni İnternazionali isimli mecmua 914 ağustosunda, yani umumt harbin çıktığı zaman ile 989 senesi ağustosundaki va- ziyeti mukayese ediyor ve diyor Bugün vaziyeti aydınlatmak i- çin yapılacak teşebbüs ne Alman- yanın, ne de İtalyanın işidir. Ha- | kikatte işe Rama ve Berlin hükü- metleri ne istediklerini vüzuh ile ktan anlattılar. Onun için de | mokratlar tarafından alınmış 0- lan menfi vaziyet eğer bir gün kavgaya varırsa buna şaşmamalı. Pariste ve Londrada pekâlâ ma- ümdür ki milletler arası gergin- | htilâfi halinde Almanya yanyana yürüyecekler- dir. Bunlar yalnız menfaat husu- sunda değil, fikir sahasında da birbirlerine “ssanüd gözterecek- lerdir. İtalya — Hariciye Nezaretinin mecmuası bundan sonra şu ne- ticeye varıyor: Neden Musolininin noktai na- | aa. Cağaloğlu : Çifte Saraylar Sinema Bahçesinde Her akşam saat 21 den 22 ye kadar Meşhur Misir KİKİ ve arkadaşları iı:r?.yı Saxt 22 den sonra vi emada ÇIPLAK MELEK filmi gösterilmek- tedi.. Filimler haftada iki defa değişir. Fiyatlar: 10-15-20 kuruştur. Dedi. Durduğu yerde bir aslan gibi homurda- rayordu: — Demin, sen birdenbire beni uyuşturdun.. Ne | sulhu kuvvetlendirmek için bü - zarına avdet edilmesin? Neden herşeyi tekrar gözden geçirmek ve değiştinmek noktai nazarı ka- bul edilmesin? Demek istiyor. Paris ve Londraya edilen bu nasthatia altında asıl söylenmek istenen nedir? Yukarıda kaydedildiği üzere artık Versay muahedesi kalma- mıştır. Almanya bu muahededen kurtulmuştur. Şimdi muahedeleri tadil etmek politikası tavsiye e- dilmekle ne gibi bir maksad ta- kib ediliyor?. Almanya — Versay muahedesinin ağır şartlarından sıyrılmıştır. Fakat Almanyanın müstemlekeleri alınmıştır ki Ver- say muahedesinde bu da vardır. Öyle anlaşılıyor ki Romanın şim- | di Paris ve Londraya vermek is- | tediği nasihat şu müstemlekele - rin de bir an evvel müttefik Al- manyaya iadesidir. Bunun gibi Danzig davası da Versay muahedesinden çıkmıştır. B umuahedede Danzigin Alman- yadan alındığı yazıldığına göre şimdi muahede değiştirilecek o- | lursa Danzig de Almanyaya ve - rilmek Tâzım gelir meselesi ileri | sürülüyor demektir. Acaba İtalya kendi hesabına neler istiyor? İtalya Hariciye Ne- | zaretinin mecmuası istenen lerin adını söylemiyor. —Yalnı bundan sonra yeni bir kavgaya meydan kalmamak üzere nasihat veriyor ve bunun için de daha iyi çare Musolininin kaç sene evvel ileri sürdüğü ve bu sayede dost- lar kazandığı iddiayı tekrar etmiş oluyor. Vaziyeti aydınlatmak için bunu İngiltere ile Fransanın yap- maları lâzım gekdiği bahsi ise ay- rıca nazarı dikkati celbediyor. Ma-, ziyi tasfiye ederek istikbale göre tün devletlerin iştirakile konfes ferans akdi fikri neden Romada ve Berlinde hoş görülmedi?. Ka- labalık toplantılara gidilmek is- BİRA tenmiyordu da ondan. RENKLERİN KAMUSU İngilterede, senelerce süren bir çalışmadan sonra, bilhassa men- sucat sanayil için çok faydalı bir (zenklerin kemusu) vücude ge- tirilmiş ve tabolunmuştur. Bazan bir rengin tayininde çe- kilen müşkülüt dikket nazarına almırsa bu yeni kamusun ehen miyeti takdir olunur. (Renklerin kamusu), muhtelif 800 renkten bahsetmektedir. 800 genki, Birderibire hayret veren | bir sayı... Halbuki bu eseri vü- | cüde getiren komite, renkleri b Tübirine benzemiyen dört bin çi- | çeği tetkik etmiş ve uzun çalışma- lazdan sonra renkleri standardize etmeğe muvaffak olmuştur. v yapılırken teme- liriden değil, çatısından baş , arabaların beygirle ri de önüne değil, arkasına ko - şulur, Japonler kitablarının son sa- hifesini açarlar, aşağıdan yukarı- doğru 6- Mektub zarflarının üzerine ilk evvel gönderenin ismini, fatura- ların üstüne de evvelâ yekünu, sonra satılan şeyleri yazarlar. Japonlar, hayvanları ahıra, kuy- | rukları yemi fına gilmek ü zere bağlarlar. Japon evlerinin kapıları açık maz, sağa veya sola doğru sürü - lür, Japonlar, resmi ziyafetlerdeki nutukları yemek bittiklen son- ra değil, başlamadar Bir yere gittikleri, bir salona girdikleri zaman şapkalarını de- Bil, ayakkaplarını çıkarırlar, Bü- tün bunları gayet tabil görüzler. Babil civarında yapılan kazılar- da bir küp, küpün içinde de bira- nın nasıl yapılacağını anlatan bir tarife bulundu. Ancak o zaman hublon kullanılmıyordu. Şu halde çok eski devirlerde de bira içiyorlarmış demek. Doktorun Öğütleri Emzik Sun'i irzada emziğin temiz- liğine çok dikkat etmek lâ - zımdır. Bir emziğin iyi olma- St için iktıza eden şerait şişe, meme ve bunun şişeye rabtı- na hizmet eden diğer madde- lerin kolaylıkla temizlene - bilecek derecede olması, şişe- nin bir çocuğu doyurmağa kâfi süt alacak hacim ve kıt'a- da bulunması, memesinin ne sert ve ne de pek yumuşak ol- mayıp südü kolaylıkla ve mu! tazam akıttırması lâzımdır. Emzik kullanıldıkça sıcak su ile yıkanmalıdır. Meme ve sair aksamında bir bozukluk varsa derhal değiştirilmelidir. Çünkü çocuğun sıhhati bu va- sıtalar ile kendisine içirilen südün bozulmamasına müte- vakkıftır. Hele bu sıcaklarda.. Cumhuriyet... Yeni Sabah... Tan Tramvay du: müvezzi! ları tırmal bir gecenin sa- gene iş. her zaman işe di- mi İşimi bütün dikkatimle başardığım halde ya- şamak, hâyat bana neler vadet - ? Ve bundan sonra edeceği de yoktu. Önümden içleri mahşer gibi do- lü tramvaylar gelip gaçti. Nisbe « ten boş birine atladım. Oturamas dığım gibi &; mak kabil değil ki. Nihayet, zorla kartapelerin kışabildim. runlarını gazetelerinin üstüne miş, kimi dudaklarını oynatarak, kimi de yalnız gözleriyle ber gü kü safsataları okuyorlardı, bu gü lünç manzarayı seyir ede ede Te- pebaşına kadar geldik. Orada bir- denbire önümde oturan keçi sa- kallı, monoklulu ihtiyarın gazete- sine kayan gözlerim, birinci say- fada şu satırları gördü... «Amerikan (...) otomobil fab- rikasının bir Tükr mühendisi olan umumi şark ajanı Nafiz Hakkı ve karısı M. Sezarin dün busust tay- yarelerile şehrimize gelmişler ve Yeşilköy hava istasyonunda kar- şılandıktan sonra Perepalas oteli- ne inmişlerdir.> Bir kaç satır tutan bu havadisin altında da ajanın karısile beraber tayyarelerinden inerken alınmış bir resmi vardi. Kendi kendime: <İşte hayat budur» diye söylen- n kat yavaş yavaş gözleri- inden bir sis sıyrılır gibi ol- du. Nafiz, Nafiz... Bu ismi hatırlı- yacaktım. Hemen kendi gazetemi çıkardım ve resme dikkatle bak- mıya koyuldum. Uzun bir boy, yapılı bir vücud. Acaba nereden we nasıl tanıyordum? Kündi? Bütün gün aklım onunla meş - gul oldu. Kafamda bu isım bir is- tifham gibi yer etmişti. Düşün - düm, başım çatlıyacak kadar dü- şündüm ve buldum. Nafiz Nafiz, 48 Nafiz... Bu adam sınıf, sıra ar- kadaşım Nafizdi. Akşamı zor et- tim, daire tatil olur olmaz yallah Perepalasa. metrdotele kartımı verdim... Geniş bir salon, karşıda abanoz bir yazıhane, üstü kitap ve dosya- larla kaplı... Önünde de bizim Na- fiz. Beni görünce yerinden fırladı — Sen ha? Ne tesadüf Allahım. Diye bağırdı. Sarıldık. ğ Yanyana aynı sırada geçen ta- lebelik hayatımızın müşterek hâ- tıraları, gayri İhtiyart gözlerimiz- de o tatlı günleri canlandırdı, Kar- Etraftâki herkes, bu- gi karşıya oturduk, Açık renk pantalonunun üstüne, ipekli bir ropdöşambr. giymişti. Parmağın- daki tek taş. pahalı bir pırlanta e- lektrik ziyası altında göz alan p rıltılarla işildiyordu. Gayri ihti- yari gözlerimin önüne mektep ta- lebesi Nafiz geldi. Cimri, on para sarfetmiye korkan Nafiz, hattâ ar- | kadaşlarının cebir vazifelerini pa- rayla yapıveren Nafiz. Çalışkan- dı, zekiydi ve açıkgözdü. İlk şap- kınlık anları geçtikten sonra söze © başladı.. — Hayret yahu, kat'iyyen de- gişmemişsin. Bak bana, eski ha- lümden çok farklıyım değil mi? Te- sadüfe bak azizim, seni burada bu- lacağımı aklıma bile getirmemiş- tim. Biz insanlar, emin ol ki her şeyimizi tesadüf denilen gu mef- huma borçluyuz. Bizim efendimiz, hamimiz, ve azrailimiz hep tesa- düftür. Ah dostum, o me iyi şeydir bilsen... Bü sırada fraklar giymiş bir gar- | son, gümüş bir tepsi içinde getir- diği nefis içki sofrasını önümüz - deki küçük sehpaya bıraktı. Nafiz mütemadiyen söylüyordu, dinledim ve anladım ki mektep talebesi Nafiz kat'iyyen değişmiş- tir. Hep ayni açık gözlülük.. Gö- rüşmiyelidenberi nerelerde oldu- Bunu ve şimdi nereden geldiğini sordum. Önündeki kadehini bir (Devamı 7 inci sayfada) Ondan sonra, o bizi arasın.. İş buradan bir ç- kabilelim! Ve. Ağır bir küfür savurarak devam etti: yaptığımı bilmedim. Ne diye bu herifin ayaklarına kapandık, ne diye yalvardık?. Saniyeler geçtikçe kızıyor, morarıyor, sesi ka- yordu: — Belkis ben şimdi şu kapıyı bir tekmede de- vireceğim. Beraber dışarıya çıkacağız. Sen doğru kapıya koş, kimseye tutulma, Ban önüme gelecek- leri behemehal haklarım. Görsünler, bakalım?, Dedi, Gözleri ile etrafı araştırmıya başladı. — Kafalarına çarparak birer birer bunları ge bertecek bir şey yok mu buralarda? Bu lâfı söylerken gözlerinde sanki alev fışkır» yor, yüzü kılıktan kılığa giriyordu. — Yumruklarım da yeter, Görsünler.. Diye avuçlarını sıktı, bana birdnebire bir ikor ku geldi: — Aman Cahit.. Neler düşünüyorsun? Hiç öy le şeyler yapılır mı? Sonra hapishanelerde çürürüz. Dedim. Hiç ne deminki ne benim şimdiye ka- dar tonıdığım Cahit değildi. Yüzüme dik dik ba: kıyordu: — Adam sen de.. Yazan : Etem - İzzet BENİCE BEŞ HASTA VAR Ül —— Dedi, çok kısa, çok sert sordu: — Sana bir şey yaptı mı? — Hayır. Dedim. — Doğru söyle, Hayret içnideydim. Bu kuvveti, bu cesareti, bu yılmazlığı nereden buluyordu?. Bir taraftan da ho- şuma gidiyordu. Seven bir erkeğin, deliren bir er- koğin coşkun müdafaası, onun erkekliği, onün ka- badayılığı: — Hakikaten bir şey yapmadı. — Nasıl olur?. Kaç gece bu... — Bırakmadım ki.. — Ben hep seni bekliyordum. Beni kurtaraca- Şını biliyordum. Yine, ben sordum: n koparacak gibi tutup sıktı: — Bugün nasıl gelebildin?.. — Önce senin mektubunu aldım. Sabahleyin de bir harem ağası geldi, paşa hemen sizi istiyor... Dedi, — Peki, Ben şimdi bu adamın sahiden karısı ma sayılıyorum?.. yleymiş.. — Amma nikâh benim rızamıa omaacı kİ... Kaç gündür, işte kimseye bunu anlatama- dım kit.. Nasıl olur, diyorlar. Böyle basbayağı oldu- Bunu gözlerine sokmak için bilmem ne yapmalı?.. Bonra, herif herkesin ağzını kapayacak vaziyette, Kime bir kese altın verse bütün işi uyutur. — Peki ne olacak?. — Hiç bir şey olmuyacak. Buradan şimdi sent alıp çıkaracağım. — Zaten, ben her şeyi gözüme aldırdım. Ne mektep, ne medrese, ne şu, ne bu?.. Alır başımızı gideriz. Kaç gecedir, yalının etrafında bir hırsız Bibi dolaşıyorum. Bugün olmasa yarın, yarın olmazsa öbürgün mütlaka içeriyo girecek bir kasınga gibi yalının içinde esecektim. Daha olmazsa bir kaç arkadaş, beş on külhanbeyi bulup yine bu işi yapacaktım... Fakat, sen beni fena ettin. Ne diye ağlarsın, beni de ağlatırsın da, bu herifin ayağına kapatırsın. Ken- dimizi koruda mıyız zannettik, ne oldu, bilmem ki?.. Fakat, ben bir türlü içimden kabadayılıkla bu- radan çıkmanın kabil olabileceğine inanmıyordum. No de olsa yalının içi adam dolu. İnsanı bir kaşık suda boğarlar. Bunu birdenbire Cahide de söyliye- talyordum. Yavaş yavaş inandırayım dedim: — Cahitciğim, biz buradan daha başka türlü çıkamaz mıyız? Uzun uzun gözlerimin içine baktı: — Meselâ, nasıl?.. — Nasıl mı, bir hile, bir oyunla... — Bugün mü? (Devamı var) ANKARA RADYÖgJ DALGA UZLNL'! İra a. 19.74 m. 15195 Kes. * BUGÜN Saat 19.05: Müzik (Odüâ a ği - PL) Saat 19.30: Türk muıil' A” Saat 20.50: Türk mi - Hicaz peşrevi, 3 Suphi - Hicaz beste: hüsnüânına. 3 — Hafız Hicaz şarkı: Sevdayı eline, 4 — vüume - Ud 5 — Yesari Asım - Hicaf f;: Sazlar çalınır. 6 — Bimef Ö g Hüseyni şarkı: İçtim $U A/ cuşkun derenin. 7 — Udi - Karcigâ kAVırkmj ıla:m—'u'u-l(ın: 5 Bilmem ki safa, neş'e bü 9 — Retik Fersan - Mi şarkı: Her güzel bıpnd'” ,4 Sadettin Kaynak - Hüseyfi x kü - Göresin mi geıdı. Ş Saat 21.45: Neş'eli p!l*“' Saat 21.50: Müzik Saat 22: Müzik (Küçük | ı’ kestra - Şef: Necip yf Wiliy Engel - Berger * 47 go nü. 2 — Arnold Meistef _,J hemya rapsodisi. 3 & ba - Loreley şarkısı ÜzEri tezi. 4 — Robert Volistedi kardeşler. 4 — Semidt GJ,:Ü Bana daima söyle (ABiT ga 8 — Franz Lehar - Nabifi G termezzo.) 8 — Lumbyt panya (Galop.)