e F M İngiltere, Almanyaya Para Vetizor alnız Silâhları Bırakmak Kâfi Eğer Almanya Bunu Kabul Ederse Bir Milyon Lira Alacak Bu Rivayetlerin Aslı Nedir ? Alman İktısad Nazırı Vohltat'ın Londra seyahati az dedikodulu ol- madı. Ortaya hayli rivayetler çık- tı. Yeni gelen İngiliz gazetelerine bakarak bu dedikoduların me - raklı taraflarını öğrenmek de lü- zumsuz olmasa gerek. Şöyle ki: Londrada bazı nüfuzlu kimseler vardır. Bunların resmi hiçbir sı- fat ve salâhiyetleri yoktur. Fa - kat dünyada neler olup bittiğin - i haberleri vardır. n — böyle den bazı- - tmgilizlerden para almak dür. Almanyaya borç pâra vı tla ki artık Al - e alabildiğine sil geçsin. Vereceği -« miz para ile Almanya iktısadiya- tını düzeltsin, olmaz mı?. İşte dedikoduların esası bu i- miş. Almanyanın iktısadi vaziyeti gittikçe fenalaşıyor. Onun için ik- tısadi vaziyetini düzeltmeği iste- mez değildir. Fakat — elindekini, avı silâhlanma — masrafı olarak harcettiği için şimdi tah » didi teslihat teklifi onu: pek uy Müştür. Hem de fazla olarak Ak manyaya müstemlekelerden de iz- 'ade yolü gösterildiği söyleniyor. Londranın resmi veya nim- dak! beraber nüfuz sahibi bulunan ba- zi kimselerile Alman İktisad Na- zırı arasında böyle bir lâkırdı geç- miş diyorlar. Nüfuz sahibi nasıl olur?. Bu an- cak mühim sermayeleri elinde tutarak, mi etmek- le kabil olsa gerek. O halde Vohk zler de her- da işine | n gelecek diye düşünül- | * B Alman İktısad N anırı Her Vohltat halde böyle nüfuz sahibleri ola - cak. Söylendiğine göre Alman İkti- sad Nazırı İle görüşülürken Alman- yaya edilmesi mevzuu bahis olan yardıra 1,000,000,000 İngiliz lirası | imiş! Az pâra değil. Bir milyar İngi- liz lirtsına mukabil silâhlanma da- vasından da daha birçok iddialar- dan Almanya vazgeçecek diye he- sab edilmiş ve resmi hiçbir mahi- yeti olmamakla beraber böyle bir | teklif ileri sürülmüş. Londralı gazeteler bundan uzun uzadıya bahsederlerken İngiliz ka- i teşkil eden mes'ul nazır- lardan hiçbirinin böyle bir şey - den haberi olmadığını yazıyol “Uzakşark Harbi Çine Satılacak Silahlar Almanlar şimdi İngilizlerin Çin- de Japonlarla anlaştıklarını gö - Tünce şuna karar vermişler: Çine silâh satmak, fakat bir taraftan da Japonlarla olan münasebatı boz - mamak lâzım geliyor. Onun için Çine gönderilecek silâhlar, Baltık Tahları bu devlet satın alacak, son- ra Çine devredecekmiş. Bu günklf Danzig Gümrükler Her Gün Kaçak Yakalıyorlar Danzig'deki Lehli gümrük me- murları 6 tene mitralyöz yakala - mışlardır. İngiliz gazetelerinde o- kunduğuna göre bu mitralyözler İtalyanın —Danzig'dekt bulunan konsolosuna - getiriliyormuş. İtal- | yadan yollanan bu mitral | tesadüf eseri olarak meydana çık- maş, iş bu suretle anllaşı! - Dairenizi henüiz gezmediniz değil mi? dığım oda değildi. Bunu me -- Yalınızda bir kaç yatak odası, bir kaç daire var galiba?. O da biraz mü — Niçin efendin Kabinede böyle birşey hiç mevs | zuu bahsolmamış. Şimdi biraz da Vohltatın vazi - yetinden, Almanyadaki ehemmi- | yetinden bahsetmek sırası geldi: Almanyanın silâhlanma işleri- ni idare eden Mareşal Göring ile pek samimi dost olan İktısad Na- zırı Londraya gittiği zaman ora- da birçok İngilizlerle temas et - Fakat kabine azasından nse ile görüşmemiş. Bur la beraber kendisine İngiliz pay- tahtında birçok şeyler anlatılmış- tır. Meselâ şu cihet etrafile izah e- | dilmiş: İngiltere ile müttefikleri her ne suretle olursa olsun Almanyaya karşı mukavemete hazırdırlar, E- | ğer Almanya y | rübe etmek istiyerek herhangi bir harekete kalkacak olursa karşı - sında İngiltere ile müttefiklerini t eğer Almanya kuvvete nüracaat ile sulhu bozmak fik- inden vazgeçecek olur da dün- ya sulhünu muhafaza etmek is- Tse O zaman iş değişecektir. O iltere ile müttefikleri de Almanyaya karşı yardım poli tikasını takib edeceklerdir. — Bu yardırı şu şekillerde olacaktır: Almanyanın muhtaç - olduğu mevaddı iptidaiye esirgenmiye - cektir. Daha ileri gidilerek eski Alman müstemlekelerinin müş - terek bir idareye tâbi tutulması da düşünülecektir, Müşterek ida- | ai | nüfusu 148 bin 848; Libi'deki nü- ne küvvetini tee- | l um:mo GB ALMANYANIN NÜFUSU — —— NE KADAR? 17T mayıs 1839 da 79,600,000 idi. | Mamel, Bobemya ve'Moravya ha- | riç... Buralar ahalisi ile beraber | Râyhş — hükümetinin — nüfusu 86,800,000 dir. Kilometre murab bamna 1364 nüfüs isabet etmekte- dir. BOHEMYA KRALLARININ HAZİNESİ Bohemya krallarına ait mücev- h Alman askerleri Praga gir- mezden evvel kaçırılmış emniyet pa alınmıştır. — Pırlantalı bi t.x' bir küre, bir âsa ve salreden et olan bu mücev Nev - | panayırında, Çekeslovakya unda teşhir olunmuştur, OKSİJEN BALONLARI aşeler ve ampuller Sitanislas Limuzen adlı bir adamın icadıdır. «Paris Fezacılar cemiyeti». 1887 de,Ardan'da vefat eden bu zatın doğdi yon koymak sur ya etmiştir. İNGİLİZ YURDU iğu evin üzerine bir madal- le hatırasını ih- Pariste, sinde | 20 numa! liz yurdu vardır. Bir avlının etinde ve kestane ağaçlarile gölgeli bir bah- çeye bakan bu binada matbuat, si- nema, konferans salonları vardır. nzelize — cak İTALYANIN NÜFUSU Trablusgarb 'on, 247 31 mayıs 1939 da, dahil olmak şartile 44 mily bin Idi. İtalyan Ege denizi adalarındaki fusu da 848 bin 610 dur. Uzak Şarkta, Tüen-Tsin imtiyazlı mın takadaki İtalyanların sayısı 7 bin 958 dür, Şarki Afrikada 10 mli - yon, Arnavutlukta da 1 milyan, 37 bin, 859 nüfus vardır. İtalyada ikamet eden ecnebile- rin sayısı da 117 bin 580 dir. FRANZ SCHUBERT | 1197 de, Bathofenden otuz sene sonra, Viyanada doğmuş ve 19 şrin 1828 de vefat etmiştir. Sehbert, tabiate âşıktı. En meş- hur eserleri: Margerit au Roult, Boi de Aulnes, Ölüm ve genç kız, Bitmemiş senfoni ilâh.. dır, 801 Doktorun Öğütleri: Kalp Yorgunluğu Hızlı bir yürüyüşten veya bir merdiven çıktıktan sonra sık sık nefes alıyor, şiddetle soluyorsanız dikkat — ediniz, izin yorulmıya baş- mütehassısa müracaat ediniz. Soluğu kesmek için bir çok çareler vardır. Fakat, herhal- de doktorun tavsiyelerine gö- re hareket, hıfzıssıhha şartla- rına riayet etmek lâzımdır. Çünkü kalb yorgunluğu çok re şöyle olacak: (Devomı 7 inci sayfada) mühimdir. Dikkat ister... | &i, çok S HİKÂYE İ KALBiİN HELECANI l Yazan: — REŞAD ı*ıyzlı Nüran bir gün, Imzasız bir meke tup aldı. Bir erkek yazıyordu. Mektup şu satırlarla bitiyordu: Beni merak edeceksiniz. Fakat, gayet yakından tanıdığınız bir kimseyim, Görünce hayret ede - ceksiniz. Size bu uzun aşk mek - tubumu, viedanımla, gönlümle v zun zaman mücüdele ettikten son- ğa karar v fediniz. Sizi mutlaka cumarteri günü saat 16 da Taksim bahçesin- de bekliyorum. Siz oraya geliniz. Beni görünce, mektubun sahibi öğreneceksini ra yi Nâran, hakikaten merak etme- Be başlamıştı. Bu uzun ve güzel ifadeli, hisaf aşk mektubunu ya - zan”erkek kimdi?. Satırların ara- daki gizli manadan, amın, ç kadını yakından tanıyan biri Mektubun r yerinde: <Uzun müddet düşündüm. Sizi iğimi itiraf edecektim. Fakat, bir türlü cesaret edemedim. Kaç defa, uşkımı anlatmak. sizden met dilemek için yanınıza 'akat, mü?. Çünkü halinizde, hareketlerini; de bana cesaret veren en küçük | bir ima göremiyorum. Redde « | dilmekten, hayal sukutuna uğra- maktan korkuyordum. Nihayet bir skandal olabilirdi. Beni ayıblar: dınız. mütecesir olurdunuz. Be - nimle, bu şekilde bir münasebete | başlamağı tehlikeli bulurdunuz. O | zaman — üzülecekdiniz. Halbuki, #sizin bir lâhza dahi üzülmenize kalbim asla razı olmaz.. - Fakat. içimdeki kurd da, beni gittikçe kemiriyor, harab tediyördü. Bu gizli aşkı, içimde daha fazla taşi- pabilecek kudreti kendimde 9ö- Temiyordum. Hislerimi açıkca iti- raf etmeli idim. Size, onun için bu mektudumu. yazıyorum.s —— Nâran mektubu tekrar — tekrar okudu. Evirdi, çevirdi.. Düşünü- yordu. Bunu yazan kim olabilir?, Balkona çıktı. Şezlonga uzandı. Bütün yakın, uzak tanıdığı erkek- leri gözünün önünden geçirdi. Hiç biri üzerinde karar kılamadı. Mek- tupta davet edilen yere gitmeli mi idi?. Ya, hiç tahmin edemedi- | akından tanıştıkları bir aile dostu çıkarsa?. O zaman ne o- lacaktı?. Nâran, nasıl bir kadınlık notu alacaktı?. Yoksa bir sürpriz mi idi?. Bir arkadaşının azizliği olabilirdi. Nâranın bu randevuya nasıl koştuğunu seyretmek; gül- mek için tertib edilmiş bir oyun olabilirdi. Nüran, Taksim bahçesinden içe- ri girip ürkek ürkek dolaşırken, sürprizi hazırlıyanlar, bir köşede saklanıp, katıla katıla gülebilirler. di. Genç kadın bütün bunları dü - merhi okuldum. mümk şündü. Bu davete icabet edebil: mek için, evvelâ davet sahibinin e kim olduğunu kat'iyetle tanımak lâzımdı. Halbuki, mektup sahibi meçhul olduğuna göre, Nâran cu- marlesi günü, Taksim bahçesine Bgidemezdi. Genç kadın, bu kararını verdi. Ertesi gün oldu.. Öğleden son- ra, saat 16 ya yaklaşıyordu. Nâ - ran, halecanlı idi, var mıydı?, Varsa, bu, kimdi?, Dakikalar ilerledikçe, heyecanı artıyordu. Başı ağrımağa, üzüntü duymağa, asabileşmeğe başladı. Ani olarak, evvelki kararını de - Biştirdi. — Başkalarının yapması ihtimali olan bir hareketi, o, ya- pacaktı. Bahçenin civarında otu- ran bir arkadaşının apartımanını hatırladı. Derhal giyindi. Sokağa çıktı. Arkadaşının evine geldi. Taksim bahçesinin kapısını gören | pencerenin önüne oturdu. Sık sık dışarıya bakıyordu, misafir gittiği arkadaşı, her şeyden bihaber, Nâ- rana çikolata, likör ikram ediyor, geçen haftaki yazlık balonun taf- silâtını anlatıyordu. Nâran, bütün zekâsile, hem ar- kadaşile konuşup gülüşüyor. hem de, bahçenin antresini gözetleme- ği bir an ihmal etmiyordu. Arada bir de, kolundaki saate göz atıyordu. Saat 16 ya on dakika var., Nâ- ran, heyecan içinde.. Artık, gözle- rini pencereden hiç ayıramıyor. Bu dakikalarda, bahçeden içeri gireni kıymetli taş tetkik eden bir kuyumcu dikkati ile, baştan aşağı süzüyor. iyet, saat 16 ya Üç dakikâ an, bahçenin yeni ya- pılan kübik antresi önünde bir o- tomobilin durduğunu gördü. Dik- kat kesilmişti. Şoför atladı, kapıyı tı. Arabadan açık, gri elbiseli biri inmişti. Nâran birden haykır- — Galiba beğendiremiyorum ım açılmıyor, n yap' ek şey mi idi?. Öyl meselâ bir küpı — Aman dokunn tek kelime söylemiyor.. aını seyri d de bir kırılıp döl kli i kulağıma geçirirken: asın,. Rahatsız etmesin!, aba, Taksim | bahçesinde bekliyecek bir erkek | — Kaza olduğu zaman kendimi bir başka ya- tak odasında bulmuştum da ondan sordum. Dedim. Güldü: — Orası benim yatak odamdı. O gün sizi gör- düm ve.. Burasını hazırlattım. İçim burgulandı, yine kendimi hatırladım, yine Kalbimden kopan bir sızı gırtlağıma geldi dayandı. Faukat, o yine hiç bir şey söylemedi. Gözlerim ken- dümi takip ediyordu. Tuvalet masasının önünde durdu. Masanın üzerinde duran büyük, fil dişi bir kutuyu aldı, yanıma geldi, — Bunları da sizin için hazırlatmıştım.. Müsa- #de edersiniz değil mi?.. Dedi, ne söyliyeceğimi beklemeden, kutunun Ağzını açtı. Bana doğru eğdi. İçinde güneşe tutul- Müş gibi pırıl pırıl, göğün mavilikelrine serpilen h pırıldayışını andıran ve göz kamaştıran ağız ağı- za dolu mücevher vardı. — Tahmin ediyorum ki, bunların seçiminden memnun olacaksınız. Diyerek kutunun içinden bir tanesi fındıktan daha büyük incilerden bir kolye çıkardı, — Bunu kendi elimle bu güzel gerdanınıza tak- mak isterim.. Dedi, boynulna geçirdi. Hiç sesim çıkmıyordu ve. Bekliyordum! Daha ne olacak?. Helk — Tahmin ediyorum ki, bunların seçiminden memnun olacaksınaz. Diyişine pok içerlemiştim, âdeta bunu ken - dimle alay zannetmiştim. Öyle ya.. Ben nerede ve ne zaman bu mücevherleri gördüm ki, iyi soçilmiş veya kötü seçilmiş olduklarımı bileyim. Benim gör- düğüm, göreceğim bütün mücevherler şunun bu- mun kavnunAs kahında. narmağında gördüğüm şey- lerdi. Kendimin, bu fakir Belkis'in ise tek yüzüğü parmağındaki yüz elli kuruşluk yakut taklidi kır- mizi taş, altın suyuna batmış halka idi! Bununla mi, bu görgüyle mi ben bu koca tildişi çekmecenin içi- nı dolduran çeşit çeşit mücevherlerin iyiliğini kö- tülüğünü söyliyebilecekti — Ya benimle alay ediyor, yahut ta nezaketin- den. Diyordum. Fakat o boş durmuyordu. iz, sonra isterseniz, bunları ayrı ayrı mah- sınız. n birşeyler daha çıkarıyor: — Bu gok kıymetli bir elmas yüzük.. — Bu çok eski ve hemen eşsiz bir pırlanta.. Filân diyerek çıkardığı yüzük, iğne, küpeler rer birer parmağına, kulağıma, göğsüme takmıya uğrasıyordu. Ben. sustukca da, Der gibi parmaklarını dokundurmaktan çeki- niyordu. Gözleri de gözlerimden hiç ayrılmıyordu. tahlı, yiyecek gibi, kapacak gibi bakışları vardı, Gözleri öyle çabuk okunan bir kitap ki., Ne var, ne istiyor, ne anlatmıya çalışıyor? Bunlar hemen ©o- kunabiliyor, hemen ânlaşılabiliyor. Çekmeceden çıkarıp özene bezene beni süsle- diği bir sürü mücevherlerden başka daha kutunun içi yarıdan yukarıya dolu idi. Bunları da 'birer bi- rter bana saymıya başladı. Neler yoktu? Ceviz bü- ü çift pırlanta küpe, yine etrafı pır- lantalarla çevrilmiş ceviz büyüklüğünde bir inci iğne gösterdi ki yalnız bunların ikisine sahip olmak insanı örmrünün sonuna kadar geçindirebilecek bir servet olabilir. İhtimal, o da böyle düşünüyor: (Devamı var) mamak için kendini güç ti. halecandan Kalbi dıyracakii * rabadan inen, bizzat, Nâranifi cası Seyfi idi. yeh Seyti, hizli ve asabi adimi bahçeye girdi. “Nâran ı&“" takip ediyordu. Seyfi, bım/ gözden kayboldu.. 7 - 8 dakiki m' ra idi, Seyfi bahçeden ».ık Tekrar, kapıda kendisini yen otomobile “atladı. Tl”, doğru sür'atle gitti. Akşam, Seyfi eve ge.ıuı,â rak karısının odasına girdi. nın boynuna sanıldı. Yanak dan öptü. Genç kadın titriyordu. soğt kanlı olmağa çalışarak: — g — Ne var, Seyfi, dedi.. Çof 'elisin bu akşam?, — Evet karıcığım.. aııy“’“ inşaat işini üzerime aldım. 0:, zanacağım.. Cici hediyeler ğim karıcığım.. &| Nâran hiç cevab vermedi Tümsemeğe çalışıyordu. GA ANKARA RADYO DALGA UZUNLUĞU İT.A.G. 19,74 m. 15195 Kes. İT.A.P. 31,79m. 9465 Kes. wi 1639 m. 138 Kes. BUGÜN Saat 18.30 Program, Saat 1835 Müzik (İbri 'gür ve Ateş böcekleri * da müziği). Sa)at 18.05 Çocuk saatk Saat 19.35 Türk müziği €| ın; T a—“ | plaklaf 4 Saat 20410 Neş'eli v*" Saat 20.15 Müzik (Soli ü t at 20.30 Memleket süf jans ve meteoroloji Saat 2045 Türk — müziği Saat 2130 Müzik ( PL) Saat 2245 - 23 Son ajant haberleri ve yarınki pof!'/’ 1355 gp Temmif 17 1357 Hicrt Cemaziyelâhir| 13 1939, Ay T, Gün 211, Hrtif 30 Temmuz P: #|