Çin Avrupada Harb Çıkmasını istemiyor İngiliz - Sovyet Fransız İttifakı Dünya Sulhü İçin Lâzımdır! Çin, Japonya Karşısınıla Yalnız Kalmaktan Kıırkuyıır Iman - İtalyan ittifakına Ja- Amnh girmedi, Pıkst gü son aylarda Tokyo öyle ha- Teket ediyor ki bunu görünce Ja- anrın da Avrupadakı mihver letlerile tam bir ittifak halin de olduğuna hükmedileceği geli- yor. Berlin - Roma ittifakına gir » meksizin Almunya ve İtalya ile müttefik imiş gibi gözünerek iş görmeği daha uygun - buldular, Geçen sene eylülde Münih top - lantisında Çekoslovakyanın par - çalanması Japonyadaki ordu ku- mandanlarına da daha cesâret ver-| mişti. İngilterenin, Fransanın ar- tık Avrupada iyiden iyiye meş » gul olarak öyle Uzak Şark dava- Sına — söz — geçiremiyeceklerine kanaat — getiren — Japon — ge - arealleri Çin fütuhatına daha sıkt sarıldılar. Hele bu senenin ilk- baharında Avrupa politikasında büsbütün karışıklık başgösterince Japonlar Uzak Şarkta yalnız ka- larak istediklerini yapabilecekle- rine hükmetmişler ve malüm va- ziyeti almışlardır. Avrupalı muharrirler son hâdi- seler karşısında vardıkları netice şudur: Eğer Tokyo ile Londra a- rasında bir yakınlık hasıl olursa bundan Japonlar kendilerini kâr- h bulacaklardır. Çünkü 6 zaman Japonların bombardıman Almanya ile İtalyaya karşı Tokyo kendini daha serbest görecekler- dir. Bolşevikliğe karşı mücadele adı verilen ve evvelâ Japonlarla Almanlar arasında — imzalanarak gonra da İtalyanın iştirak ettiği müahedeyi bir ittifak haline koy- mak üzere Almanlar olsun, İtal- yanlar olsun Tokyoda çok uğraş- mışlardır. Japon ordu kuman - danları da bunu böyle istiyorlar- dı. Fakat Japon diplomatları ol- sun, Japon amiralleri olsun bunu muvafık bulmamışlardır. Bugün İngiltere de Japonya ile Urak Şarkta berhangi bir kavgaya gi- rişmek fikrinde olmadığını göste- riyor. Fakat gene gösteriyor ki her| türlü uzlaşma arzularını besle - ALMANYA DEMİR ARIYOR Fransa Her Yıl Almanyaya 1,000,000 Ton Demır Satıyor Franko Gibi Fransa da © Artık Demir Satmıyacak | imali Afrikada Fransızların | | elinde bulunan Cezairde Ş manya Cezairden her sene tam 1,000.000 tori demir almaktadır. Cezairin demiri bülhassa silâh yap» mak işlerinde çok uygundur, O * nun için Almanlar bunu tercih e- Giyorlarmış. Fakat İngiliz gazete- *lerinde okunduğuna göre İspan - yada General Franko hükümeti demir ihracatını öyle tahdit ot- Miş ki bundan yalnız Almanlar | * kstifade edebiliyorlarmış. Fransız- lar da buna cevab olmak üzere Ce-| zairde çıkan demirden artık Al- SilrinmdE kağile Mmanlara hiç bir şey satmamağa — kümetince reddedilmiştir. (Devamı 7 inci sayfada) - ra, dalların arasından doğru be - | tiyorlar.. Acaba, diyoruz, sayın — Çıkar kolundan istemem.. Biraz hasis. Olacaktır. Kuskançlığı, köpürmesi de ayrı. Fa- İhtiraslı. kat, annem bilezik için: Boğazından kısıp gelir sahibi olmayı sever, — Hiç değilse kırk altın.. B HA S A A R Çoluk çocuk nedir bilmez! Diyor!. Babamın saati de yine, Ağır sözlü, Kaba, — Elli altın. Dan aşağı değildir. Bedava kazanılmış para ne kolay harcanıyor değil mi?, Halbuki, beri tarafta bir ekmek parçasını çı - karmak için birbirlerini gırtlaklıyanların hiç he- Sabı yokt. - * Cahitle epey atıştık, bozuştuk amma, yine ba- rıştık ve. Dün akşam dağ yolundan İstinyeye ka- gdar gittik. Bana söylemiyor amma, zannediyorum ki, benim böyle büyük ve zengin allelerle tanışmam, tanır ve tanışırken de sefaha- Hi yakından görmek, lükse alışmak, onlara benze- mok arzusuna kapılmak!, Bundan dehşetli ürkü - yor. Bir türlü iyice inanamıyor ki, korktuğu şeylerden zaten iğrenen bir ruhtayım. Ödü patlıyor ki, ben: — Ne güzel bilezik. — N ezarif tuvalet. Ne mükemmel 'yalı. demir çıkarılır. Öyle ki Al- , karar vermiştir. Onun için Al - manların yeni talebleri Cezair hü- — Ooh!.. ettikleri harab bir Çin şehri mekle beraber İngilizler kat'i ha- reket etmeğe karar vermişlerdir. Japonlar diyor ki: Tiyençinde İn- gilizlerin elinde bulunan imtiyaz mıntakası bir silâh ve mühimmat deposu halindedir. Japonlara kar- Şt mukavemette devam eden Çin Mareşalı Çan-kay-şek kendine lâ- zım olan silâh ve mühimmatı ora- dan almaktadır. Onun için Tiyen- çin imtiyaz mıntakası artık Çan- Kay-Şek'in silâh deposu olmak - 'tan çıkmalı. Uzak Şarktan bahsederken sözü gene Moskovadaki İngiliz - Rus müzakerelerine getirmek lâzım - geliyor: Alman gazeteleri her tür- Tü tekziblere rağthen yazıp durü- yorlarken Moskova müzakerele- rinde Uzak Şark işleri mevzuu bahsoluyor diye. Diğer taraftan Japon mehafili Moskova müza - kerelerinin nereye varacağını bü- yük bir dikkat ve merakla takip ediyorlar. Alman diplomatları da Japonları daima böyle bir dikkat ve merak içinde bulundurmağı Almanya hesabına daha uygün buluyorlar, Fakat Avrupa muha- birleri yazdıklarına göre Japon- lar şuna hükmetmiş bulunuyor - lar: İngiliz - Rus müzakereleri ne | kadar devam ederse etsin bir gün | neticelenecektir. İngiliz - Rus - | Fransız ittifakı Uzak Şarka ka - dar uzayacak ve Japonyanın a- leyhine varacağtır. Fakat şimdiki halde bu üç devlet Uzak Şark için müşterek bir karar vererek he - Ten onun tatbikına geçecek gibi görünmüyorlar, İngiliz - Fransız * Rus ittifakımın ilk neticesi şu o- lacaktır ki Ruslar Avrupa tara- fında işi İngilizlerle Fransızlara bırakmış olacaklar, bu ittifak ile | Avrupa cihetini temin edecekler, ondan sonra da Uzak Şarkta ken- dilerine daha ziyade müzaid bir vaziyette kalabileceklerdir. Bu su- sözler söylediğini hâkim Ne rahat otomobil!. — Ne bol para.. Diyecek, ve.. Bir gün de: — Sahiden ne güzel, ne cana yakın adam.. Deyip biristne kapılacağım!.. kafasını burgulüyor, bu vesvese onu çıldırtacak ka- dar densizliklere düşürüyor. — Neye bu bileziği aldın? Neden kolundan he- men çıkarmadın?... Diye, kıyametleri kopardı. Ne paşanın şımarıklığını bıraktı, ne servetin insanlığı tahrip ettiğini söylemedi; ne: ütün bunlar fakir sınıfa karşı dolu kese- lerin birer istihfaf karışık nümayişidir.. Demedi. neler neler? Eğer, bıraksaydım, bile- bütün korkusu ben bütün bu Bu, vehim onun ğimden çıkaracak, parça patça edecek, her bilezik parçasını bir yere savuracaktı. Neyse ki, ben çok idareli davrandım. Onun ilk gi Şadan'a söyle - diklerini ben kendisine söyledim. lMeraklı Şeylerl ŞAHİD GRAMOFON aris mahkemelerinin sahid yerine bir fonegraf plâkı dinlenmiştir. Vak'ayı kısaca nakledelim: — Parisli bir pastacı; karısmın tltizilğine, huy- suzluğuna dayanamıyor, — mahkemeye müracaal elmiye, talâk kararı n karar veriyor. Fakat karısının fitizliğini, huysuz - Tuğunu kendisine hakaret ettiğini, akır huzurunda Asdat etmek Tüzün. Bunun için de şa- hid ister, Huysuz kadın, buysuzluğu kadar da kurnaz: yabancıların yanın- da kocasma karşı mültefit davranı; girkin bir sör söylemiyor. Yalmız kal lar ma, açıyor ağkımı bir söylemedi- birakmıyor.. Adamcağız we yapacağını bilemiyor. Düşünüyor. düşünüyor, nihayet kara- rını veriyor. Gizli bir mikrofan vasıla- sile karısınm kaba ve çirkin Süzlerini bir fotograf plâğına alıyor. Ve mahkemeye müracaat ediyor. Şa- hid olarak da fotograf plâğını güste - riyor. Mahkeme heyeti, uzun tered- düdden sonra bu şahidi (!) dinlemeğe karar veriyor. Hiükimin önüne yüksek bir masa, ma- sanın üstüne de fonografı koyuyarlar. kuruyorlar. Kadın, kocasına söylediği ağır sözlerin aynen tekrar — edildiğini işitince başını önüne eğiyor ve hâki- min: — Ne diyeceksiniz, madam?.. Bunları söylüyen siz misinta? Bualine karşı: — Eveti. Cevabım vermekten başka çare bu - Tamuyor, Tzti mahkeme talâk kara- rını veriyor. YİNE MANŞ TÜNELİ SELTZ SUYU NERFDEN CIKAR? L0 c0 — Belta, Mayensin birkaç kilametro ile- risinde küçük bir Prusya köyüdür. Ba köyde, hazmı kolaylaştıran dünyaca tanılan gazli bir su çıkar, Son mamanlarda sun'iti de yapılmağa baş- Tamıştır. LONDRADA Günde 120 düğün 56,000 değum ve 51000 cemaze meraslmi yapılır ve 1,700 kişl senivrent olur. İSTANBUL NE DEMEKTİR? -. ——— Bu, rumca «Stin Polin - Şehre doğ- ras kelimesinden alınmadır. Buraya Ozmanlılar fetihden sonra «İslâmbolz Hsnini verdiler. Prenkler de bunu İs- tanbula çevirdiler.. EN CÖOK YUMURTLIYAN HAYVAN ——— ——— Mayvanların en çek yumurtlıyanı istakozdur. Her yumurta mevsiminde 10 bin yumurta yumurtlar. Dünyanın en küçük gazetesi, Okya- mosda bir adada inlişar etmektedir. Bu gazelenla beya 23, eni de 22 sanli - metrodur ve küğıdın yalmız bir yüzü- ne basılmaktadır. Doktorun Öğütleri: Uçuklama Korkulu bir rüya görmekten) ileri gelebilir. Yahud zatür- rie gibi hastalıkların nekahet devri sıralarında dudakta ha- sil alan bir kabarcıktır. Dok- torlar bu uçuklamayı gördük- leri zaman, — artık hastalığın geçmiş, nekahet devrinin bağ- lamış olduğuna dair iyi bir a- Tâmet telâkki ederler. Uzun u- zadıya tedaviye ihtiyacı yok- tur. Ondanbir nisbetinde yani bir gram asidbariğe on gram vazelin karıştırmak — suretile yapılan merhemi bir iki defa : Etem İzzet BENİCE — Canım.. Çok iyi kalbli bir adam. Gönlümü- zü almak istiyor, İhtimal o, saati de senin için ha- zırlamıştı, fakat, sen olmayınca babama verdi. Ya birimiz kendi motörünün idare edi den ölseydik, ne yapacaktı, bu günâhı nasıl ödiye- cekti?.. Hep onun içindir ki, bunları yaptı!. Dedim, filân da biraz yatıştırdım. Fakat, elimin hafif hafif sıkılışı da bu anlarda hep hatırıma gelince Cahidin şüphesi benim de gözlerimde büyüyor, büyüyor, kalbimde zayıf bir sızlama hissediyorum! Amma, her nim şüphemi, Babam yaşındaki a beni sıkıştıracak değil ya?, * Babam, tuhaf adammış ta demek biz farkında değilmişiz. Ben onu sadece: Hoyrat!, Kendisini düşünür! birinde | lânın hayatında yeni bir dönüm noktası olan ayrı - lik, onu, bütün hulyalarına kavuşturacaktı. Genç kadın, evli- liği, zincire vurulmuş bir mah- küm hayatı telâkki ediyordu.. Böyle müfrit bir fikre sahip olu- şu, beliei de haklı idi. Çünkü, ko- cası Şadan tahammül edilir in - sanlardan değildi. Şadan bir tek şey biliyordu: rakı içmek.. O bü- içmekle geçiri- alâkasını ra da, sızar, kalırdı. Şadandan ayrıldıktan | sonra, kendisine bir plân çizdi. | Müstakbel hayatı için, bir prog- | — Leylâ, zam yaptı. Evvelâ, kat'iyyen, bir daha evlenmiyecekti. Bu, çizı plânın esasını - teşkil ediyordu. | Leylü, zengin bir kadındı. Baba- sından oldukça mühim bir servet kalmıştı. Gençti, güzeldi. Hayatta | yapayalnızdı. Çocuğu yoktu. Şa- dandan ayrıldıktan sonra, bütün | erkekleri ayni gözle gzrüyordu. Hepsinden âdeta nefret ediyordu. Zannediyordu ki, bütün erkekler, Şadanın bir eşidir. Leylâ, bir er- kek düşmanı olmuştu. Hattâ bir iş için bile tek erkekle konuşma- mağa karar vermişti. Yolda, va- | purda, tzamvayda gördüğü, rast- | ladığı bütün erkeklerden, ürkü- yor, çekiniyordu. Çünkü, Şadan onun başına, tamam üç sene bir belâ olmuştu. Bu yaz başında, Erenköyünde bir köşk tuttu. Yanında bir de hizmetçi vardı. Tek başına ora- da bir mevsim oturacak, başını dinliyecek, üç yıllık cohennem ha- yalının bütün yorgunluklarını çı- karacaktı. Erenköyünde tuttuğu köşk gü- zel, asude bir yerdi. Sabahleyin kahvaltısını çamların altında ya- pıyordu. Sonra, şezlonga uzanı - yor, gazetelerini okuyordu. Öğle- ye doğru köşke giriyor. Biraz pi- yanoa çalıyor, sonra yemek yiyor- du. Yamekten sonra, iki saat uyu- mak âdeti idi. Uyandıktan sonra, soğuk su ile bir duş yâapıyor, sonra, tekrar bah- çeye çıkıyor, koyu gölgeli ağaçla- rın altında dolaşıyor, çiçeklere ba- kıyor, kuş cıvıltılarıni dinliyordu. Bu sessiz hayatın gönlünü bir süz- geç gibi temizlediğini hisse, du. Mazi, yavaş yavaş, uzaklaşan bulutlar gibi, kafasınıh içinden Bi- | linip gidiyordu. Bir akşam, güneş batarken, çam- ların altında oturuyordu. Bahçe kapısının açıldığını duydu. Kum- | lu yolda bir ayak sesi işitti. Son- da öğrendik. İki ilmemesi yüzüne —— a Öğrem — Kızım. — Uğurum, — Kız. halde bu da be- dam da artık | şu arkadaki yeşil köşkte oturu » Hem neş'esiz, hem gamsız.. Bir adam bilindim. Moğer, menfaat insanları ne | kadar yumuşatır, Bunu da gördüm, babamın yaradılışındaki bu sırrı gibi ters ters baktığı bana, öyle yumuşak nazarlar- Ja bakıyor ki., her sözünün başında; »— Belkisciğim.. Diyor, Eskiden nadan nadan: Derdi, o kadar. İki günde bir: — Bıktım sizden artık. Nedir, bu çektiğim Dediği de ayrı. Demek ki, elli altınlık bir s: at, bir Mısırlı Paşa ile tanışmak; bunlara sebep ol- düğum için, benim kredimi yükseltti! Bu, neyse ne?. Asıl komiği aradan üç dört gün yaz pantalonlu, bayaz gömlekik plâj yanığı yüzlü, muntazam ta- ranmış, koyu, siyah saçlı bir genç adamın, kendi oturduğu yere doğ- ru geldiğini farketti. Birden dik- kat kesilmişti. Biraz da endişe duyuyordu. Bu adam kimdi?, Meçhul ziyaretci yaklaşıyordu. Daha çok geldi. Nihayet Leylâ- nın tam karşısında, hemen dört, beş adım ötede duruyordu. Yü - zünda ürkek, fakat, ayni zaman- da heyecanlı bir hal vardı. Bir sürpriz hazırlıyan insanlara mah- Bus aceleci ve gülümseyen çeh- re mimikleri ile, Leylânın karşı - sında, ayakta bekliyordu. Birşey söylemek istiyordu. Fakat, nasıl ve ne?, Leylâ, bunları sezmekte gecik- memişti. Meçhul erkekten daha önce davranarak, sert bir lisanla sordu: — Buyurun efendim, kimi is- tiyorsunuz?, Sportmen yapılı genç adam bir- den harekete gelmişti: — Bir dakikanızı işgal edece - Bim, Hanımefendi.. Rahatsız et- meziemi. Gönç kadın, delikanlıyı baştan aşağı süzdü. İlk defa, kalbinde ve kafasında, artık erkek düşmanlı- ğının Küybolduğunu hissetti, Hat- tâ, bu adam, hoşuma bile gitmiş- | ti. Gönlünde, ilk defa, bir erkekle kunuşmak ihtiyacı beliriyordu. Kadınlığın ezeli kudreti, şuurunu ve muhakemesini mağlüp etmişti. | Delikanlıya yanındaki hasır kol- tuğu gösterdi: — Buyurun efendim.. Genç adam, teşekkür ederek o- turdu. Şöyle söze başladı: — Efendim, derhal mevzua gir- mek isliyorum.. Ben civarınızda, rum.. Buraya taşındığınız gün- denberi, zatjâlinizi tetkik ediyo - rum. Arkadaşlar arasında bir mu- bahase mevzuu oldunuz. Herkes merakta?. Bu güzel kadın tek ba- şına nasıl oturuyor?. Köyün bü- tün sakinleri bunu öğrenmek is ne kadar değiştirebiliyormuş, üç gündür her vakit yılan görmüş geçti hâlâ, babamın çalımından geçilmiyor! (Denamı var) bayânın gönlü tamamen boş dur?, Ben, her şeyi göze ali cesaret gösterdim.. Zatiğlinizi yerete karar verdim, Ve işte zurunuzdayım.. Leylâ, bu sözleri, dinlerk genç adamı totkik ediyordu. hunun bömboş ufuklarında, öf ne geçilmez bir erkek — arl ihtiyacı, onu bir zehirli yılan Bi kıvrandırıyordu. Ayağa kalktı, genç adamın Ö ne geldi. Durdu. Onun, tâ rinin içine bakarak: — Merakınızı tatmin edej Beyetendi, dedi.. Bugüne boşalan gönlüm, şu dakikadan barane doludur. Siz. benim çöl ortasında bir vaha oldumi İsminizi öğrenebilir miyim?. — Sermod.. — İşte, böyle Sermed bey. RADYO Ankara Radyos BUGÜN 10 — Muhayyer türkü - Ba ayın on dördü. 31,10 — Haftalık posta kutusu, 2125 — Neş'eli plâklar. - R. 21.30 Müzik (Bayan Ferhunde farafından piyane soloları) 22 Mürik (Küçük — orkestra - Necip Aşkın) 28 Son afans haberleri, ziraat, Of ham, tahvilât, kambiyo - nukut bef sası (fiayt) 2320 Müzik (Cazband - PI.) 21.56-24 Yarınkl program YARIN 12.30 Program 12.35 Türk müziği 13 Memleket saat ayarı, ajans V meteareloji haberleri. 12.15-14 Müzik ) 1358 Ruml| Cemaziyelevvel | — Haziran 16 22 1939, Ay, 7, Gün 186, Hızır 6i | 1357 Hieri ,