No. 13 Yazan: Rahmi Yağız Ortalığı Alt Ust Eden Bombar- dıman Bir Kıyamet Eseri Gibiydi Donanmanın Ateşi Sahil İstihkâmlarının Mukabelesine Rağmen Üstün Tesirini Göstermişti İki taraflı ateş düellosu, top gü- Tültüleri, mermi şimşekleri arı sında bütün şiddetile devam e - diyordu. Bir yıldır eriye eriye Os-| manlı İmpâratorluğunun kapıla - rmı korumağa çabalayan tunç be-| mizli, demir yapılı Türk - kıt'aları bu ateş sağnağının arkasında gizli düşman taarruzunu tecrübeler - den edindikleri pişkinlikle he - men kavramışlar, çamurlu tüfenk kurdaklarını avuçlarında sıka si- ka bombardımarın aitında şivleri hallaç pamuğu gibi savrulan top- rak siperlerine atlamışlar, güzle- rini düşman hatlarıı lantmnışlardı. Yerden, gökten, de - nizden, dört bir taraftan başlıyan | âteş, bu havayı kanıksayan Türk erlerinin üzerinde hiçbir fazla te- sir meydana getirmemişti. Herkes cenge hazındı. Yalnız, siper şivle- | rine dayadıkları tüfek namluları nın üzerinde başlarını dinlendi - Tan Mehmedelkler birbirlerine: — Acaba gâvur yeni 'bir oyun müu yapacak? Diye sonmuşlar, sonra... — Adam sen de... Bu bücürle » rin oyunundan ne olur ki... şek- linde bir düşünce ile mutad işle- | Yanında duran Fransız deniz kuvvetleri amirali ile Çanakkale itilâf ordusu kumandamı General | Hamilton sapsarı benizlerile ha- rekâtı takib ediyorlar, kimse ağzı- | ni açıp tek kelime söylemiyor, ara) Sıra gözlerini sabit dürbünden a- | yıran Amiral Dörobeck'in kurü | Dir sezle verdiği kumandalar ses- sizliği bozuyor, ortalığı altüst eden İsman denizde, karada, ha-| vada, her tarafta bir kıyamet eseri| meydana getiriyordu. Donanmtanın dehşetli ateşi sahil| istihkâmlarının mukabelesine rağ-| men üstün tesirini — göstermeğe | başlamıştı. | Çanakkale ile tabyaların üzerin-| de her tarafı kaplıyan — simsiyah bir düman belirmiş, Mecidiye is- tihkâmlarının ateş alan cephane- likleri giddetli bir inilâkle şehri Sarsmış, çok geçmeden — susacak, cephanesizlikten süküt etmek mec-| buriyetinde kalacak topların ba- şında — çarpışanlar yeni bir çare elden çıkan mermilerin yerine ge- tirilmesi için tedbir aramağa ko- yulmuşlardır. General Hamilton, mütekallis yüzünde derin bir he- | stop eden tahtelbahirler müşkül | tir. TARZANI Yazan: EDGAR RAYS *Marjori» in büyük sandalı, U- | Zambi. nehrinin akıntısına ken- ; dini burakmıştı. Sallana — sallana | 've hızla gidiyordu. | ("Bfwıluv obhrin ağrından iki, üç yüz metre açıkta demirli bu - lunan «<Mârjori» ye kadar kürek çekmek zahmetinden kurtulmuş - lardı. Bir kısmı or, gizke söylüyor; bir kısntı da uyuklu - yordu. Birdenbire nazarları Bağ sahilde bir noktaya di 'arı çıplak :r adam, ümidsiz bir halde bağı- Yor, çırpınıyor, kollarını sallı a Ö DE NL eet Tei | letlerinin dizili durduğu masa ile hecanın ifadesi okunan amirali kolundan tuttu; — Amiral!. Galiba bir cepha - melik infilâk etti.. — Evet... Ben de onu tetkik eâl- yorum. — Bombardıman daha nekadar sürecek?. — Denizaltı filamuz Nağraya va-! başlıyalım.. — Hatta bana kalırsa geç bilel, Bu kısa konuşmadan sonra Ge- neral Hamilton ve Fransız deniz kumandanı Amtral Dörobecke ve- dâ ettiler, Komodor forsumu ta- şıyan istimbota atladılar. Hamil - tan, Gali kumsalında karaya çık- tı; Fransız amirali, Şarlman zırh- lısındaki mevkline Dörobeek bir taraftan ateş mu-| harebesini idare ediyor, diğer ta- raflan tahtelbahirlerin harekâtını kontrola uğraşıyor, biraz evvel ya- nından ayrılan komodor Brodey'in şimdi nerelerde olduğunu kestir- meğe çalışıyordu. Başta Pransız Sufir tahlelbahri bulunan komodor Brodey'in ku - mandasındaki 17 gemilik gizli filo Kumkale önünde dalmış, karku- lu, heyecan ve macera dolu weya- hatinin 1k adımını atmıştı.. Safir'in gürültücü süvarisi Jan Gayyar büyük bir heyecan ile ka- Kile kılavuzluğunu yapıyor, ne bir söz söylüyor, ne dedbir — hareket gösteriyordu. Çeşid çeşid deniz â- haritaların bulunduğu etajerin a-| rasında mekik dokuyat süvari a- Tada bir preskopun başına geçi - yor, gizlice suyun yüzüne çıkar- dağı öbjektifle üzerinde topların kıyamet kopardığı boğaz sahille- rino bir göz atıyor, sonra tekrar hesablara dalıyor, rakamlar; işa- retler arasında boğuluyordu. Tlmumaralı Osmanlı torpil mın- takası iskelede bırakılarak ge - gildi. Yol, ağ mânün bulunduğu noktada birdenbire 90 derecelik bir dönüşle tahdid ediliyor, dönü- şün bir tarafı ağ mâni diğer tarafı da 10 numaralı - Osmanlı mayin mıntakasile kapalı bulunuyordu. Buraya kadar Safir'in kılavuz- duğu ile ilerleyen gizli geçide mo- mur tahigibahir filotillâsı durmak, stop etmek mecburiyetinde kal - mışti. Komodor Brodey ileride olan bi- 'teni anlamak için gayret sarfedi- yor; akıntının en şiddetli yerinde No: Lostromo cevab verdi: — Beyaz bir adama benziyor... Haydi, evlâdlar, küreklere sarılı- nız, sahile gidelim. Bakalım ne is- tiyor bu adam?... Nehrin kenarına ulaştıkları za- man, garib bir mahlükun zayıf ve kevvetsiz bacaklarını sürüye « Tek kendilerine yaklaşmaya ça - Tıştığını gördüler. Bu asdamın za- yıf vücudü, çırçıplak denilecek bir halde idi. Yalnız belinde, yerli kabilelerin bellerinden dizlerine kadar inen saz örtülerine benzi » N O vaziyette bulunuyorlardı. 17 tah- telbahirlik koldan buraya kadar hiç döküntü verilmemişken ilk fe-| lâket ağ mâni ile 10 numaralı tor- pil mıntakası arasında kendini gösterdi. Kılavuz Fransız tahtelbahri Sa- fir burada Türk topçuları tarafın- dan görülmüş, sahil bataryaları bu noktayı bir mermi yağmuru al - tına almıştı. (1) Fransız tahtelbahri bir çeyrek kadar etrafına düşen mermilerin tehdidi altında çabaladı. Durdu. Nihayet çaresizlik içinde mezbu- hane bir gayretle suyun üstüne fırlıyan Safir bir tam isabetle par- çalandı. Hücuma geçen 'Türk des-| troyerlerinin top ateşleri altında battı. Mürettebatından ancak bir kaç neferle bir mühendis kur - tuldu. Onlar da Türk bahriyelile- rino esir düştüler. Bu 10 dakikalı tevakkuf sade Salir'in batması ki nisbelen ha- fif bir ziyanla geçiştirilseydi filo- #illâ bunu zarardan — saymıyacak, yoluna devam edecekti. , Safir hatınca onun yerine kıla- vuzluk vazifesi kendisini az bir mesafe ile takib eden E serisi İngi- liz tahtelbahirlerinin birinci se - finesi E. 12 ye yüklendi. E. 12 süvarisi katipen Nazmet (2) özlerinin önünde geçen Safir'in feci batırılışını gördükten sonra öncülüğü komodora — danışmadan deruhde etti. Türk toplarının din- mesinden biraz geçince yola devam etti. (Devamı var) (1) Safir'in batırılmasına aid taf- silât daha evvelki sayılarımızda *ölüm saçan pereskope isimli tef- rikamızda tamamen mevcuddur. R. Y. (2) «Ölüm saçan pereskop> da E. 12 nin maceraları bütün tafsi - Tâtile mevcuddur. Rx Üç Haftada Devriâlem Seyahati <Clipper» deniz tayyaresile 48 Santte Neyyorktan Marsilyaya ge- len 22 yalcudan ikisi seyahatle - rine hava tarikile devam etmiye karar vermişler. : Bular, Marsilyadan tayyare ile Hong - Kong, oradan San Fransis- ko yolile Nevyorka - gideceklerdir. Bu seyahat 3 haftadan az sürecek-, ĞLU Çeviren: FUAD SAMİH ——kcı miş, esmerleşmiş yanaklarından 3- gağı süzülüyordu. Lodtromo sordu: — Kimsiniz? Bu vahşi yerde ne arıyorsunuz?... Yabanci, söz söyliyebilecek hal- de değildi. Sanki insanlığını, lisa- zını Unutmuştu. Bir müşkülüt'a ve boğuk bir sesle: a — Rica ederim size, dedi. Acı- yınız bana... Bırakmayınız bura- da beni!, Gemiciler, ne cevab verecekle- | rini bilmiyorlar, birbirlerinin yüz- | lerine bakıyorlardı: Saraybosna Gizli Tâşkllâllâ Kültür Faciası Gnyanın altını üstüne ge - Duıuı, bütün milletleri bir- birinin üzerine — saldırtân kanlı faciadanberi yirmi beş sene) geçti. Avusturya - Macaristan Veli- ahdi Arşidük Ferdinand, 28 hazi- ran 1914 de, Saray bosnada katlo- lundu. Bu kanlı facia umumi harbi| doğurdu. 'Türkiyenin ceki bir vilâyeti 6- lan Bosna, 1878 denberi Avustur- ya tarafından işgal ve idare olu- nuyordu. Nihayet 5 ilkteşrin 1908 de Avusturyaya ilhak edildi. Bos- nada bulunan Sırblar bu ilhaka tuarız idi, Bunlar, yani Bosnalı Sırb nasyonalistler Narodna Ob - ettüer. Bu cemiyet, 1911 de ebirlik! veyahbud ölüm» ismini aldı. İçle- rinde birçok zabitler, sırp politi- kacıları vardı. Belgrad valisi Püt- nik de dahildi. Bunlar Anııu'yı—ı man yüksek memurlarından birka- gını öldürdüler. Nihayet, Gavrilo Prencip'in Avusturya Veliahdini öldürmesini kararlaştırdılar. Pren- cip, on dokuz yaşında bir mekteb talebesi idi. 26 temmuz 1496 da Hadjiteh'de doğmuştu. Arşidük, Bosta manevraları es- nasında Saray-Bosnaya - gelmişti. Karısı da beraberdi. İ 28 haziran sabahı istasyondan a-| layla Belediye dairesine gidiyor- du.Bombalı, — rovelverli altı sui kasdcı, seyircilec arasına karışmış- &. x Bunlardan birisi, Kumurca köp- Tüsü başında bir bomba attı, fa- kat emeline muvaffak olamadı. Bir zabit ve seyirellerden de bir kaç kişi yaralandı. Suikasdcı yakalandı. Otamo - biller, belediye dairesine vasıl ol- du. Kort Harraş; merkez kuman-i danı General Potorike, avdette tehlike olup olmadığını heyecanla soruyordu. General: — Merak etmeyiniz! dedi. ayni günde iki sulkasd yapıldığı görül- memiştir. Şehri, suikasdcılarla mı dolu sanıyorsunuz?.. Arşidük çok şinirli idi. Belediye reisi irad ettiği nutukta: — Sizi milletin saygılarile se- Dediği zaman Arşidük gülüm- Bedi: — Yani bombalarla!... Diye mırıldandı. Ve, bir taarruz ihtimaline meb- ni kendisini muhafara için araba- nin basamağında durmak, vücu - dünü siper etmek — istiyen Kont Harraşa: — Haydi, oturunuz, kendinize halkı güldürmeyiniz!. Emrini verdi. Alay hastaneye doğru yola çıktı. İhtiyaten, evvel-i ce tayin olunan yol değiştirilmişti. Fakat, şoför yolu şaşırdı. General Potorief bağırdı: — Dur!... Fransuva jozef yo lundan geçme... Rıhtım üzerinden a Otomobü, geri dönmek için bir| an durdu. “Tam Gaurila Princib'in Genç sulkasdcı, elini kaldırdı. İki brovnig kurşunu, otomobil - TLostromo, bir an düşündü. son- va: — Haydıi, dedi. Gir sandala!... Yabancı, «Marjori» desicak bir çay, Bir kadeh Rom içtikten son- ra biraz kendine geldi. Bu vabşi yerde on sene pek a> cıklı bir hayat geçirdiğini, mah - Tumiyetlere, İşkencelere maruz kaldığını anlattı. İsminin Mihael Sabrov olduğunu söyledi. Fakat; bu 1ssiz, vahşi yere ni - Çin ve nasıl düştüğünden bahset- medi, Gemiciler çok müteessir olmuş- lardı. Fazla bir şey sormadılar. Ba insan taslağı ile eski açık- göz, çevik ve yakışıklı Aleksi Po- leviç arasında bir münasebet kal- | mamıştı. Bu vahşi yerde geçirdi. ği on sene içinde bir çok defalar, cürüm ortağı Rikot gibi idam olun- madığına teessüf etmişti. ÇaT Nasıl Çalışıyorlar (4 üncü sayfadan devam) Eııhiwmü-.'r Cesim bir tayyareye binerek Al- ve tebellür etmiyen bir dil- manyadan Arabistana kadar gi- | de edebi tekâmül ve yenilik ya- den bu Alman mütehassısının tay-| ratmak mümkün değildir. On ye- yaresi Arabistanda daha ziyade | dinci asırda bütün Fransız mü - tesir iera etmiş, Doktor Groba'nın | nevverleri dil ve gramer mesele- Alman noktai nazarını kabul et- | lerile uğraştılar ve bugünkü mo- #inmek için ileri sürdüğü delille- | dern Fransız dilini yarattılar, rin kuvvetten 'ziyade bu cesim | — Vaugelas'nın dilde Malharbe'in fayyarenin gösterişi daha müee- | Şiirde ileri sürdükleri amansız ve sir olmuş. Londralı Deyli Ekspres' | Sert nazariyeler XVI ünci asır gazetesi bunu böyle söylüyor ve | Fransız klâsiklerine önderlik edi- İngiliz hükümetine de şu tavsiye- | yordu. Nitekim, bugün klâsik tâ- debulunuyor: Eğer İngiltere dün- | birinden, hatıra derhal örnek &- yanın başka taraflarına göndere - | serler gelir ki, bunlar, milli ve lâ- bilirse tayyare en iyi propaganda- | ik damgasını taşır. dir. Bizira de din inkılâbı dediğimiz Göze çarpan keyfiyet şudur: | büyük cümlenin istihdaf ettiği ga- mihver devletleri büyük bir pro- | ye, TTürkçenin bünyesine uygun .paganda faaliyeti gösteriyorlar. | kalıblar yaratarak şekil ile muh- debi tokâmülün en belli - 'Taymis'in dediğine göre Bolşevik- liğe karşı mücadele adı verilen malüm muahedeyi imzalamış o- lanlardan ileri gelen üç büyük devlet - Almanya, Japonya ve İ- talya - için Kiganistanın mevküi pek mühimdir. Çünkü oradan Rusyaya dair tetkikat ve istihba- ratı ilerletmek mümkündür. Ge- çen aene eylülde Çekoslovakya meşelesi yüzünden çıkan bulran esmasında da Etganistanın payı - tahtı olan Kâbildeki bazı ecnebi- İngiltere aleyhine hararetli bir faaliyet göstermekten kendilerini rek Hindistanda ve gerek Figa - nistandaki faaliyetleri meşhur ol- muştur. Mihver devletlerinden Ja- Pponya Hindistanda propaganda i- çin çok para sarfediyor diye ta - nmmuştır. - Japonların — Asyanın mutttelif merkerlerinde istihbarat şebekeleri bulunuyor. İngilterede Harleiye nezareti - ne bağlı olarak şimdi İstihbarat ve neşriyat için teşkilât yapıldığı bi harb çıktığı zaman da bu teş- kilât bir nezaret haline getirilmek üzere genişletilecektir. Geçen gün Avam kamarasında bu mevzu etrafında münakaşalar oldu. Bu teşkilâtın başına getiri- lecek olan Lord Pert'in ne gibi tecrübesi olduğunu — Başvekilden sordular. O da Lond Pert'in Ro- maya elçi olarak gitmezden ev- vel Milletler Cemiyeti Umumi kâ- tbliği vazifesini gördüğünü ha- tırlattı. Fakat meb'uslardan - biri de Lord Port'in Faşist memleket- lere taraflar olup olmadığını sor- şunu sormuştur: — Almanyanın propaganda i- çin senade 20000000 İngiliz lirası sarfedip etmediği doğru mudur? Buma cevab verilmemiştir. Fa - | kat Avam kamarasında bunun or- , taya atılması az manalı değildir. ——— .—— de bulunan iki vücudün can evine tesadül etti. İşte düşüncesiz genç talebenin bu hareketi 10 milyon adamın ö- lümüne sebeb oldu. 'Tarzandan ve yanından hiç a- yırmadığı vahşi, yırtıcı hayvan - ların korkusundan ormanın en de- rin, ea kuytu yerlerine kaçıp sak- danmıştı. Nihayet yamyamların eline düş- müştü, Kabile reisi, her neden ise hayatını bağışlamıştı. Fakat; ba « zan buna da, yamyamlar tarafın- dan parçalanıp yenmediğine de canı sıkılıyordu. Tamam on sene kabilenin eğlencesi, maskarası ol- | muştu. Kadınlar ,çocuklar kendi- sini görünce alay ediyorlar, taşa tutuyorlardı. Artık yemeklerini, köpek önüne atar gibi atıyorlar. dı. Günün birinde mühlik bir çi- çek hastalığına tutuldu. Az kal * sın ölüyordu. Bir çok ıztırab çek- tikten Sonra kurtuldu. Kürtüldu amma, çehresi kalbura dönmüştü. sofalet, mahrumiyet yüzünden tanılmıyacak hale gelmişti. Anne- si bile görse, kendi oğlu olup ol 4, ler gerek Sovyet Rusya ve gerek | alamamışlardır. Japonların ise ge- | tevanın müvazenesini temin ede- bilmekten ibaretti. Müstahase ha- line gelen eski lisan an'anesi ha- ricinde mükemmel örnekler vü- cude getirebilmek için her şey- den evvel 'Türk gramerinin istik- rarı lâzımdır. Lisan müessesen'n üzerinde ya- pilacak ameliyat Comventionnele mülâhazalara değil, ilmi esaslara | istinad edebilir. Klâsik dülerin ve klâsik edebiyatların en bariz vas- fi mevrudan ziyade şekildeki mü- kemmeliyettedir. Bu mükemme- Tiyeti- dünkü Ana dilimnin hangi larak hangi eserleri seçebiliriz? Hele. son gazete, kitab ve mec- mualardaki neşriyat ile imlâda- | biyat sahasında değil, mektebler- de tedrisat yapmıya imkân ka- mab, ihtiyaç, muhtaç. ihtiyat, and Bibi en lüzumlu ve gündelik ke- limeleri yazarken bunların imlâ şekilleri ne olacak? Herkes, her gazete, her mecmua, her kitab kendine göre bir imlâ tarzı kul- lanıyar. Bunun sonu neye vara- cak? n San'at, meb'us, neş'e... ve em- sali kelimelerin iki türlü imlâsı göze çarpıyor. Hangisi tercih olu- nacak? Son dil kılavuzu ile ilk çı- karılan kılavuzlar arasında yek- diğerini nakseden imlâ — şokilleri bu güne kadar inzibat altına alı- namadı. Daha garibi yeni yazıla- şrmizin - üzerindeki Cumhuriyet kelimesi iki türlü yazilıyor: Cümhuriyet, Cumhuriyet, AA Bu korkunç anarşiye bir niha - | Hikanlı oasaydınız, arkadaşınızın | duktan sonra diğer bir meb'us da | V4 verilmiyecek olursa mektep- | hirsızlık etmesine mâni olurdu - lerde çocuklarımıza dilimizi öğ- retmeye imkân kalmıyacak... Bir ilk okul talebesi ihtiyacın, Ahmedin, ihtiyatın sonlarmdaki harfleri nasıl yazacaklardır? Gerçi bu kelimelerin sonuna bir | PEPSe mahküm ediyor. sesli harf getirilerek telâffuza gö- | — — ve yazılması icabeder, demek aca- ba bu maksadı temine hizmet e- debilecek midir? Halbuki, bu hu- susta «Dil Eacümeni» nin kabul etliği şu nazariye bütün bu müş- külleri izaleye kâfi geliyordu: madığım tayinde güçlük çekecek- *L Saçları beyazlanmış. dişleri dö- külmüştü. Hali tavrı, yürümesi, başkalaşmıştı. Sarki, rakiblerini ezen Poleviç o değildi, Marfori zabitleri, tayfaları bu insanlıktan çıkan adamın haline acıdılar. Karnını doyurdular, elbi- gönlünü hoş etmiye çalıştılar. Po- leviç bitkin bir halde idi. Dalma dalgın dalgın denizlerin enginle- rine bakıyor, düşünüyordu. Ha - linde bir bezginlik vardı. Dünya- dan, insanlardan, insanların ka - nunundan nefret ediyor görünü- yordu. Tayfalardan dalma uzak bulu - di haline bıtaktılar. Dalı şeye çekilip oturuyor, tayfalarla eserlerinde arayabiliriz? Örnek -| Şına kuvvetle inanmaktayız. ki anarşiden sonra kültür ve ede-| ©ütün bir miş midir? Ahmed, Hâmid, Ce- | o mektebin istisnasız bir talebesi Biri 21 Yaşında oturması hettâ söz söylemesi bile | Y sindiren, bir yummrukta kafalarını | &e verdiler. Teselli edici sözlerle | — “Marjori», on gün sonra bir nuyordu. Çalışacak kuvveti olma- | F'Da kadar yüksek ağaçlarla, sı dığı için bir iş göstermediler. Ken-| Cak memleketlere mahsus çiçek- a bir kö- | İerle dolu idi. Meseleleri: — — M ——— Anarşi «Türkçe kelimelerii sonunda b, d, € bulunmaz, onların yerine p. t, g gelirilir.. Bu kalde çiğnendikten — sönrü — imlâda anarşi kendini gösterdi, — Esasen — kelimelerin asillarını mel bir lögat kitabı vücude getir- — mek icabettiği halde şimdiye ka- dar, ne bir lügat, ne de bir gra- mer ortaya konulamadı. Bu, mev» cud inzibatsızlığı bir kat daha art- tırdı. Her dilde muhtelif ve Eti- — molojik lügatlar müşkülleri yen- diği halde bizde hâlâ, en basit ve daima müracaat edilecek bir lü- gat kitabı bile yamlamadı. t Bekçi, Attan, İhtiyaçtan — gibi kelimelerin imlâ şekilleri herkes — se nazaran değişmektedir. Bunun için de kullanılan kaldeye ra « yet edilmediğinden anarşi alahl> diğine ilerliyor. İncetme ve uzatma işaretin €» bile nerede kullanılacağını, nere- — de kullanılacağı tereddütlere so- bep oluyor. Bu şartların altında — yabancı bir dilden tercümede de- gü, dilimizin istikrar ve tekâmü- Tünü temin etimek imkânsız bir hale gelecektir. Maarif Vekâletinin güzel bir te- şebbüsünden doğan neşriyat kon- gresinden sonra temmuzda top- lanacağı haber veren Maarif Şü- Tasının bütün, bu mühim - kültür davalarını halle muvaffak olaca- Biz, Maarif tâbirile dalma mek- tobleri - kasdediyoruz. —Halbuki, maarif, yalnız mektepler — değil, memleketin ilim ve | tür siyaseti demektir. Her yurd, baştan başa bir mektep, millet do olduğunu unutmıyalım, ORHAN RIZA AKTUNÇ — Öteki 22.. — (5 inci sayfadan devam) Edmon — Ben bir şey çalma - dim. Namuslu bir delikanlıyım., Hâkim — Siz namuslu bir de- nuz. Mahkeme, iki dostu ikişer ğ Dr. Hafız Cemal — (LOKMAN HEKİM) DAHİLİYE MÜTEHASSISI Divanyolu 104 Muzyene saatleri: Pazar hariç Gün 238 - 6, Sah, Cumarlesi 13 225 dikaraya. Tek 22206 görüşmüyor, eğlencelerine işti rak etmiyordu. K «Marjori» fenni bir sefer hev- tarafından kiralanmıştı. He — azıları da Poleviç'i şefkat ve n — hametle karşıladılar. K Fakat, az sonra onün © asık Sü. ratından usandılar, — ehemmiyet vermemeğe başladılar. z danin önünde demir attı. Â ler, burada tetkike değer mü him şeyler bulacakların: ümiğ diyorlardı. Onlar, fennt tedkiklerle meş - gül olürken — tayfalar da Şıkıyorlar, dolaşıyorlardı.. Bir Paloviç de onlara iştirak eti Ada, tepelerinten deniz kena A