13 Haziran 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

13 Haziran 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika Numarası : 188 Bu emir, bir parola gibi gemi - den gemiye dolaştı. Bir anda halk filosunu teşkil eden 50 parçalık taka grupu üçer üçer gruplara ay- rılmış, muhtelif aralık ve mesafe- lerle denizin yüzünü kaplamıştı. Üzeri açılan ve kamalarına me: mi sürülen toplar, güvertelere çı- karılan makineli tüfekler, bun - ların başına geçen tayfalarda ha- zırlığı tamamlamışlardı. Bu işler yapılıncıya kadar beş Mmotör de 300 metreye kadar yak- laşmıştı. Dursun kaptan dürbü - nünü loşluk içinde yaklaşan ge - milere çevirdi, baktı, dikkatli dik- katli baktı, dürbününü gözlerin- den ayırmadan konuştu: — Hay Allah müstahakını ver- n... Bunlar bizim uşakla: be. Hangi bizim uşaklar?. Tufanla arkadaşları... Yapma reis! — Silğhları mayna edin! Bu emir de ânında yerine ge - tirildi.. Birkaç dakika sonra da halk filosunun kemençe ve zur- nadan jbaret muazzam bando - sunun şenlik ötüşleri arasında Tu- fan reisin motörü Halk filost ko- modoru Dursün Ali kaptanın ta- kasına aborda etti Tufan — kaptan bir siçrayışta kendini takaya fırlattı. — Dursun Ali kaptanla kucaklaştı.. Kaybol- duğunu'sandıkları cesur bir ar - kadaşlarının böyle Kiç umulma - dik bir zamanda' karşılarına çık- ması hepsini hem şaşırtmış hem sevindirmişti. Dursun kaptan arkadaşile ku- caklaştıktan sonra hemen oracık- ta bir harb meclisi kurdu.. Tufan kaptanla konuştmakla müzakere- ye başladı: — Nasıl oldu da esir düştün Tu- fan reisi, nasil kurtuldun? Bu mo- törleri nasıl ele geçirdin? Tufan kaptarı tevazuun gürür- laştı. radığı bir eda ile — karşılık verdi: — O hikâye ürun reis... Kısaca, anlatayım.. Sizden ayrıldıktan bir gün sonra, akşam Üüzeri, geç va- kit Rus dananmasına rasgeldik..( Üç tozpido idi bunlar. Bana dur işarelle bildirdiler. Kaç - n zaman ve imkân yoktu. Bir top atmadan esir düşmek de yiğitlğin şanından değ'ldi. On - lara bir oyun etmeğe karar ver- dim. Bir taraftan muharebe ha- zırlığımı emrettim. Öle — taraftan da işarete itaat sureti gösterdim. Durdük. Rus harb gemiler'nden indirilen asker dolu filikalar üze- rimize gelirken yarı yolda bun - lara top, tüfek ve makinelilerle Te | Buranın birkaç döğüşü- nü görmüştü. Ondan daha kuv ı vetl: bir döğüşçü olamaz kanas- | | cevab verdi: — Buran galib gelecek. Ben Azakın daha kuvvetli alduğunu samıyorum. Eğer Buran galib gelirse, sana eşsiz hayvan » larımdan bir çift kısrak veroce - çeğini sanıyorsun? en çok sevdiğim M Tufan Kaptan Bir Sıçrayışta Kendini Takaya Attı Dursun Ali Kaptanla Sarmaş Dolaş Oldular, Olup Bitenleri Birbirlerine Anlattılar mükemmel bir ateş açtım.. Ah re- is. Orada olup da © manzarayı görmeliydin.. Sandallar, filikalar alabro aoluyor, denizin yüzü çu- Pinan, haykırışan Rus bahriye - lilerile dolup taşıyordu.. Bu da Adem reis de torpidolarını a- varya etti, ortalık bir karıştı., Rus)| topları da faaliyete geçtiler, Bir ara ne oldu bilmem, benim takaya bir mermi isabet etti, battık.. Ken- dimi suda buldum. Yüze yüze A-, dem reisin takasına kadar sokül- dum. Yanımda Marti — Ahmedle Zeynel vardı.. Bizi arkadaşlar ta- kaya aklılar.. O sırada Ruslar da takaya gelmiş, bize tüfeklerini çevirmişlerdi. Esir — oşuyorduk. Kurtuluş kalmamıştı. Deli Rüs - tem tabancasını çekti, zabite ateş etti, yere yıktı. Karışıklıklar ara-| sıntla da kendini denize attı.. Rus-, dar arkasından seş açtılar. zaval- li çocuk... Yiğit denizci bir defa sesi kesil- HİKÂYE: MACERAKIZI (4 üncü sayfadan devam) — Necib, dedi. Bundan sonra seninle görüşemiyeceğim! Hayretle: — Neden?! Diye sordüm. | Gülümsedi: — Çünkü artık seni düşünemi- dedi ve yanımdan uzaklaştı, gitti. | O sırada arkadaşım İhsanı ve nun Behice hakkında — söylediği sözleri hatırladım. Arkadaşımın sözlerine o zaman inandım. Behice çapkın bir kızdı, bir ma-| eera kızı idi. Gönlünü eğlendirmek, bir yazı güzel ve tatlı göçirmek i- çin benimle tanıştı. Nihayet he- vesini aldıktan, bıktıktan sonra beni terketti.. Onu © günden sonra birkaç de- fa daha gördüm. Her seferinde ya- TER PO AA LT vermeden keser ten kurtarmış olursunuz. Yazan: Iskender F. Sertelli üpü a aü eee nedin sırlı karımı sizo cariye olarak ve- receğim! Muhafız kumandanı, galib gelece; di ki... Yanındaki arkadaşına: — Kırlarımın üzerine bile bah- [ se girtişebilirim. Buranın sırtu göklerin bütün çeytanları in ne yere getiremezler. Butanın” ğinden o kadar emin- nse yi | Demekten kendini alamamıştı. | Fakat, bu iddislar, bu behisler | bir anda boşa gitmişti. Azak, atka-, daşını öyle şiddetli bir tutuşla ye- re vurdu ki... Bütün seyireiler gi- n LA KANZUK BOROSALİNA Kİ L A aa K TALOİ KTT İ YA kullanmakla .€lbise ve çoraplarınızı da harabiyet- İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ | teleşmişti. | zak ayakta duruyordu. di... 'Tufan reis durdu. — Kahraman Türk denizcisinin yiğit bakışla « rında bir hüzün buğusu farkedi- liyordu. Dursun kaptan sordu: — Ey sonra ne oldu? Tufana ayni ye'si muhafaza eden! sesile sözü aldı: — Ah. İçim yanıyor rels.. Yiğit Rüstem hatırına geldi de... Ne delikanlıydı.. Ziyan oldu. Kâşke o çılgınlığı yapmasaydı.. Şimdi o da sağ olarak memlekete hizmet için yeni fırsatlar bulacak, kah - ramanlığını gösterecekti. Dursun Ali reis güldü, şaka etti: — Demek şimdi Deli Rüstem kayboldu ha!.. — Hem de çok feci br ölüme kurban gitti res! Denizde sularla boğuşürken — kurşunlanarak öl - mek... Bırak reis bırak! — Çok mu acıdın deli Rüsteme Tufan! (Devamı var) nında başka bir genç vardı. Necib sustu. Kısa bir müddet hiç konuşmadık. Sonra tekrar o söze başladı: — Bundan on beş, yirmi gün ev- vel, bir gün onu Adada bir gazi- noda gördüm. Yanında bir deli - kanlı vardı. Kız âşıkı ile tatlı tatlı konuşuyordu. Genç adama acıyan nazarlarla baktım ve kendi kendime: — Zavallı delikanhı dedim. Bir gün gelecek sen de benim gibi acıl| bir hayal sukutuna uğrıyacaksın! Sonin de benim gibi hayatın ze- | hirlenecek! Bu çapkın kız, bu ma- | vera kızı bir gün senin de hayatımı | zehirliyecek! Senden de bıkacak, | seni de terkedecek ve unutacak!.. i | DRASI kat'iyen zarar BOROSALİNA Eczanelerden arayıniız OD IL İ LLA B L oĞ bi Moyanın da ağz: bir karış açık kaldı! rtüstü yerde yatıyordu. rşu gibi ezilmiş, pel- Azak bu vaziyetten hiç de memnun görünmüyordu. Dalgın ve kederl',.. Önüne baka- ral, muhafızına dönerek: İ — Misir dilberini kazandım! Diyerek güldü. Pakat, elile ikin- ci bir işaret daha verdi: Haydi tekrar tuluşun baka- hmi, Azak tutuşmiya hazırdı. / eeei SA KA eC ada | kadar gelerek: “Bayılın Gıtmez Yabana K (5 inci sayfadan devam) yıtm. biraz çaldık, söyledik. Der » ken aorada kafaları çekmekte o - Tan'- sizden iyi olmasınlar - birkaçi hovarda, beni yanlarına çağırıp külağıma dediler ki: — Sana bir ivilik yapmak İsti - Yoruz, Sordum: — Ne gibi? — Ne gibi olacak dediler, sende bütün liza para — varsa bize ver, biz de onu usulca cebimize ata - hm, sonra sen karşımızda — çalıp oynarken biz o lirayı cebimleden çıkarıp senin alnına yapıştıralım. Tabil bizim bu cömertliğimizi gö- ren öteki hovardalar da bizi tak- lid ederek sana birer lira yapış - trırlar. Bu fikir pek hoşuma gitti- Bi için hemen cebimdeki iki bu - çukluk kâğıdı çıkarıp bu cömerd baylara uzattım: — Bir liralik yok bende.. Lükin şimdi tütüncüye yaptırdığım iki buçukluk var. İsterseniz alıp onu yapıştırın! — Aman dediler, o daha iyl! Başınızı ağrıtmıyalım — baylar, derken hovardalar bizden iki bu- çukluğu alıp ceblerine indirdi - | ler. ben de karşılarına geçip sa- zımla kıvrak bir hava tutturarak oynamıya başladım. Biraz çaldım, oynadım, bir de, bakayım, beri - kilerin arasında birdenbire deh - şetli bir kavga çıkmaz mı? Bir da- kika içinde orası bir karıştı, gar- sonlar koşuştu, herkes ayağa fır - ladı, ben telâşla me yapacağımı şa-) Şabana, manuşlar mı? — Ey sonra? — Sonrası, berifleri koydunsa bul! Gitti gider, dâbi gider. — Desene ki senin iki - buçuk lira yandı! — Külleri bile savruldu! — Peki amma, bu bize okuttu- Bun kâğıd nedir? — ÖOnu da bizde iki buçuk lira olduğunu isbat için, bi bozuk paralarımı lira para le de- Biştirmiş olduğu tütüncüden al- dim. . — O neye iyi sanki? — Gazinocu istedi de... — Hangi gazinocu? — İşte o hovardaların beni ka- fesledikleri — gazinonun sah'bi.. Çünkü ben herifler sıvıştıktan sonra gidip yanayakıla, meseleyi gazinocuya anlattım. O da güle - rek: — Haydi be sen de dedi. Sende iki buçuk lira ne arar? Fena halde kızararak: — İsbat edeyim mi? dedim. — Bt Dedi. Ben de bunun üzerine tü- tüncüye gidip bu kâğıdı aldım. — Şimdi bu kâğıdı ne yapacak- sın? — Ezip ezip suyunu bizim kay- nanaya içireceğim. * Zavallı âşık Şabana karşı ya- pılan bu numaraya ne deriniz? Değiştirmiye İmkân Olmıyan Elbise (5 inci sayfadan devam) mış; çehresi meyus. Titrek bir &l ile şu satırları yazmış: «14 eylül, saat sehizde — vefat eden çok sevgili dostum Antuan Fuger'in cenazesinde giyindiğim kostum...» Hatıralar burada bitiyor. Öğ - Buran yerden güçlükle ldırdi Ben ölmüş gibiyim... Kalk- mağa mecalim yok. Mağlüb ol - dum. Diye tırıldandı. Buranın neler söylediğ'ni Kral işitmemişti. Bu sözleri Krala tekrarladılar... Ve Buranı meydandan kucakla kal- dırıp götürdüler. Moya: — Karımı getirmeğe gidiyo - Türn. Diyerek Kralın yanından ayrıl- | TAşhü. Hamat Kralı bu döğüşten sonra: Buran'ı gözüm görmesl; Dedi. Bundan sonra baş cüm Azak'tır, O güne kadar ikisi de sarayda baş döğüşeü olarak oturuyordu. Azak, Kralın bu iltifatına teşek- kür edecek yerde, tahtın önüne ni üş- — Ben arkadaşımdan ayrıla renecek daha ne kaldı? İhtiyarın elbisesi artık siyah vir manto. Bu- nu, kefene sarılıncıya kadar terk etmiyor: «İnsasların yazlık veya kışlık elbiselerini kefenle de de- #iştirmeleri zaruridir. Değiştir - lemiyen, değiştirilmesine imkân olmuyan ancak kefendir!» diyor. O halde bana da m » gideyim! : Dedi. Bu söz Kralın hoşuna git miştk Yanındakilere dönere! — Gördünüz mü şu arslanı' de. Arkadaşını nasil — koruüyor! Halbuki sizler fırsat — buldukça biribirinizin gözünü oymağa ça « Tışırsınız! Asıltadeler Azakın — gösterdiği bu asilâne hareket karşısında u- tançlarından kıpkırmızı olmüş « lardı. Kral neş'e ile bağırdı: — Haydl, ikiniz de sarayımda kalınız: Azak'ın yüzü şimdi gülüyordu. Kralı şelâmladıktan sonra erka - daşının yanma döndü: — Galip de gelsem, mağlüb da olsam öğlnciye kadar senden ay- acağım, Buran! Buran, arkadaşının boynuna sa- rıldı: — Dünyanın kuruldıfâu gün - De- | uçuk, nikel gibi iptidal maddeler | değild'r. Denizlere hâkimdir. Harb 7—SON TELGRAF—İ3 HAZİRAN 1939 ——— ——— ——— -— Şulh İttifakına Dogru" 'İngiltere, Fransa Rusya, ve Türkiye İki Avrupa 130 Milyon Nufusluk Bir Blok! 300 Milyonluk Bir ittifak... 7 mart 1986 da Renin gayrias- keri mıntakası Alman ordusu ta- rafından üşgal edildiği zaman, Fransız ordusunun Reni geçerek bu işgali önliyeceğini zanneden - ler olmuştu. Faka; Fransız ordusu. bunu yapmadı. O gün lerliyen Alman ordusu- nun durdurulmaması Avusturya- nın ilhakına, Çekoslovakyanın par- çalanmasına, Arnavutluğun — ve Memelin işgalibe, Danzigin de tebxlid altında kalmasına — sebeb oldu. Demokrat devletler, gittikçe a tan Cermen tehlikesine karşı bir- deşmek ve bir sulh cephesi tesis etmek lüzım geldiğini anlayınca derhal harekete geçtiler. İngilte- | re - Türkiye ittifakı yapıldı. Bu | ittifaka Rusyanın da iltihakı mu- | hukkak... İ Totaliter devletlerin iştihaları- * nın önüne geçriek. Mmüvazeneyi | temin etmekten başka çare yok- tu. Nüfus bakımından arada büyük bir fark vardır. Tayyare ve mo- dern eslihaya gelince bu hafta - dan haftaya değişmektedir. Uzun sürecek bir hatbde en ziyade na- zara alınacak şey sınaf ve iaşe kabiliyetidir. İNGİLTERE: : 46,000,000 : İngilterede bulunan ni- zamiye askeri, 130,000. — İhtiyat; 180,000. Müstemieke ordusu cudü: 270,000. Umumi yekün: | 580,000. Buna, yenider xlâh altı- na davet olunan 380,000 askeri de | ilâve etmek lâzımdır. Yeni kanu- na göre İngilterenin 1940 senesi nihayetine doğru talim ve terbi- ye görmüş 1,300,000 askeri, 2000 son model tayyaresi bulunacak- tır. Sınai kuvyet,— İngiltere dün- ya çelik ve demir istihsalâtı ile ikinci gelmektedir. Dünya maden kömürünün 100 de 20 si İngiliz topraklarından çıkar. Petrol, ka- için harice müracaat htiyacında sanayii çok kuvvetli Mali kudret.— Dünya piyasası- na hâkimdir. Nihayetsiz kredisi Altın #htyatı bakımından kuvvet, i aakerliği kabul ettiler. luğun — Muhafazasının ancak kuvvetle kabil olacağını an- ladılar. Ordu: Sulh zamanında mevcud nizamiye askeri 550000. Talim ve terbiye görmüş ve birkaç gün İçin de silâh altısa alınması kabil ih- tiyat kuvveti: 12,000.000, Bol asri mühimmet. Motörlü kuvvetleri temiz yürekli bir insan doğmamış- tır. Azak! Sen en kötü ruhlu in- sanları bile iyiliğe sevkeden bir arkadaşsın! Beni bu kadar ko « ruyacağımı ummuyordum... Te - şekkür ederim sana! Meydanda döğüştükten — sonra başka eğlenceler başlamıştı. Azak arkadaşile birlikte, davetlilerin o- turduğu çadırlardan birine sokul-| muştu. Büran güçlükle kendini toplı- yabildi: — Az kaldı belimi kırakaktın. Azak! Beni yere öyle bir vuruş vurdün ki, çürük bir paçavra par- çası gibi kumların üstüne serili- verdim!.. Seni dünyanın en kuv- vötli bir jnsanı olarak tanımıştım. Fakat, bu kadar kuvetvli oldu- ğunu bilmezdiy! (Devamı var) — Almanyaya nisbeten daha az. Mo- dern tayyare mevcudü: 1,000. Sınsi kuvveti— Zengin demir ve kömür madenleri vardır. Pet- rol, kauçuk ve nikel gibi iptidat maddeleri İngiltereden alır. Al man - İtalyan filolarınden çok kuvvetli olan Fransız - İagiliz de- nanması sezbestli münakalâtı te- min eder. İaşe için harice müra- caate ihtiyacı yoktur. Harb sanayii son derece mü - terakkidir. Mali kuvvet— Altın ihtiyatı ba- kımından dünyada üçüncüdür. İti- barı vâüsidir. Bilhassa Amerıka pi- yasasında... Manevi kuvvet— Bütün mil - let, Fransanın mukadderatı teh- likeye gerince silâha sarılmağa hazırdır. RUSYA: Nüfusu: 166,000,000. Ordu: Sulh zamanımda 2,000,000. Talim ve terbiye görmüş, ihtiyat kuyvetlerin mevcudü gizli tutul- maktadır. Orduda binlerce tank ve küçük tank vardır. Tayyare mevcudü 2,000 den uşağı değildir. Sınaf kuvvet— Günden güne terakki etmektedir. Çok zengin kömür, petrol, demir madenleri vardır. Çelik, kauçuk, nikel, ba- kır boldur. POLONYA: Nüfusu: 34,000,000. Ordu.— Sulh zamanında 400,000. 'Talim ve terbiye görmüş ihtiyat kuvveti 2,000,000, Fransız tipi mo- dern mühimmat. Son model 600 tayyare. Sınaf kuvvet-— Demir sanayii hali inkişaftadır. Kömür ve pet- rol ihraç eder. Manevi kuvvet.— Polonyalılar son derece vatanperverdirler. Mem leketlerini müdafaa uğrunda kan- larını dökmekten çekinmezler, TÜRKİYE: Nüfusu: 18,000,000, Ordu: Sulh zamanında 150,000. Talim ve tebyie görmüş ihtiyat kuvveti 2,000,000. Türk ordusu modern silâhlarla müsellâhtır. Sınal kuvvet — Sanayil henüz inkişaf devresini bitirmemiştir. Mali kuvvet,.— Pek yüksek bir itibarı vardır. Manevi kuvvel — — Darbimesel hükmüne geçen bu kuvvet bütün dünyanın malümudur. ALMANYA: Nüfusu: 80,000,000. (Avuslurya, ve Südetler dahil, Bohemya, Mo- ravya hariç), Ordu: Sulh zamanında 1,000,000, 'Talim ve tenbiye görmüş ihtiyat kuvveti; 7,000,000. Mühimmat ve teçhizat ültra modern. Tayyare: 2000. Sınai kuvvet.— Alman sanayli çok müterakkidir. Harb vukuun- da bütün fabr'kaları askerileşti- rir. Fakat, iptidai müddeleri yok- tur. Kömür, petrol kauçuk, nikel, bakır ihtiyaçlarını haricden teda- rik eder, Malf kuvvet.— — Altın ihtiyatı biçtir. Münevi kuvvet.— Alman milles ti valanperver, cesurdur. Fakat, ilk mağlübiyette, bu mağlübiye - te sebeb olanları itham edecektir. İTALYA: Nüfasu: 42,000,000. Ordu: 350,000. 'Talim ve terbiye görmüş ihtiyat kuvvet! 12,000,000. Kuvvetleri dağınıktır: İspanyada, Trablusta, Habeşistanda, Arna - vutlukta Sınat kuvvet— — Harb sanayili müterakkidir. Son model - 1,000 fayyaresi vardır. Kömür, demir madenleri ve petrol ocakları yak- tur- İtalya, Akdenizde hâkimiyeti temin etmedikçe harbedemez. Bu- na da ihtimal yoktur. Mali kuvvet— Altın ihtiyatı Aiçlir .. Zalış »

Bu sayıdan diğer sayfalar: