Tefrika Numarası : 128 'Pazar Günüİstanbulda Gezenlerle Konuştum.. Yazan: Rahmi YAĞIZ Esirler Sibiryaya Gönderilmek Üzere Kışlaya Getirildiler Tufan Reisle Arkadaşları Kendilerine Gösterilen Otelde Oturmak Şartile Serbest Bırakılmışlardı Esirler kışlaya getirlidi. Ertesi günü Sibiryaya sevkedilmek ü - zere alıkonuldular. 'Tufan relsle arkadaşları şehir- de serbest bırakılmıştı. — Yalnız, kendilerine gösterilen otelde o - turmak, aranıldıkları zaman Ami- rallikte bulunmak şartile!, 'Tufan, Adem, Receb reisle 3 ar- kadaşı şehirde çok iyi karşılan - mıştı. Her taraftan (ltifat görü yorlar. Sivastopol kızları tarafın- dan meyhanelere davet olanu - yorlardı. İkinci akşam şehrin sahil mey- hanelerinden birinde Adem reisle birlikte iki zabitle ahbab olan Tu- fan rels söz arasında bu felâke - tin evvelce Rus donanmasına ya- pılan bir ihbarla meydana geldi- ğini duydu. Bunu anlatan teğmen Berji hayli içirtip sarhoş ettikten sonra kurcaladı: — Nasil haber verdiler bunu buraya? 'Teğmen güldü, güldü. Sonra sarhoşlukla peltekleşen dilinde kelimeleri geveliye geveliye an- Tattı: — Sizin memliekette var bizim çok adam... Bizim ajan onlar... BSalih Kâhyadan yağ aldı... Yola çıkardı... Siz muhafız verdiniz! © bize haber uçurdu... Siz biliyor nedir fasulye çuval? — Fasulye çuvalı ne dir mi? — Fasülye çuval ya...! — Yocak!, Sarboş tekrar kahkaha zincir- lerin! şakırdattı, ilâve ettı: Fasülye çuvalı demek... Düşğ man transporu... — Size fasulye çuvalı geliyor diye bizi mi haber verdiler?. — Eveti, — Sonrat. -£ Bonra bizim donanma gi' Sizi tuttu.. Getirdi.. - Peki bunu kim haber verdi sizet, — Bizim ajan! — Sizin ajan kim? Sarhoş Rus zabiti omuzlarını silkti: — Ben bilmez... bun! — Salih Kâhyayı ne biliyorsun? Rus zabiti şaka etti: Söyliyemez Sarhoşun kahkahaları meyha - neyi kapladı.. Tufan Reis ile ar- ümüzde sarı renkle gez- mek yaşaktır. Başka giyecek elbisemiz yok. Ne yapalım kadaşı oradan çıktılar. Otellerine döndüler. Yolda Reis arkadaşına anlatlı: — Gördün ya... İhanet nereden geliyormuş!. — Ben zaten kâhyadan şüphe- leniyordum fakat!. — Ey... Fakat 1. — Fakat elimizde delil yok! — Bu ifşaattan daha iyi delil mi olur? — Hele bir defa memlekete dö- nelim de elbette bunun hesabını da kâhyadan sorarız. Üç gün sonra Amiral Kolçak Tufan reise şu kkararı tebliğ etti: — Ürzerlerine top bindirilmiş 8 parça motör hazırlanacak. Bunlar Tufan reisin emrine verileçek... 'Trabzona gönderilecekler. Orada Dursun kaptana Rus motörlerini zaptederek kaçtıklarını anlata - caklar.. Rus nakliye gemilerinden! HIKÂYE ! Meçhul Misafir (4 üncü sayfadan devam) — Efendim, rahatsız edeceğim, dedi, bendeniz İstanbulun acemisi-| yim. Bugün Parisden geldim.. O- rada otomobil fabrikam var.. İs- tanbuldan çıkalı yirmi sene olu- yor. Özledim, geldim. Burada üç y kadar kalacağım. İstanbulda sarfetmek Üüzere, elli bin lirayı Pariste bankaya vermiştim. Bu - gün bankadan almak istedim.. Geç| kalmışım.. Tatil oldu.. Halbuki günlük ihtiyaçlarım için, yani ya- rına kadar birkaç lira lâzım.. Na- Psi tedarik edebilirim, diye düşü- nüyorum.. Biz, parasız kalmağa | alışmamışız.. Affedersiniz bende- nize bugün 10 lra lütfeder misi- Yarın takdim ederli yurunuz, size bir imza vereyim.. Müzaffer — şaşırmıştı. Bu adam neler söylüyordu.. Meçhul zat, ce- binden çıkardığı küçük bir kâ- ğıda bir şeyler karalarken, Mu - zafler: — Bir dakika müsaade buyurun dedi, âlıp geleyim.. Kabinede kal- di Yerinden bir ok gibi - fırladı Doğruca polis noktasına gitti: — Burada mühim bir dolandı - rıcı var, dedi.. Beni 15 haziranda dolandıracaktı, yanlışlıkla bugün o işi yapmağa kalkıştı.. REŞAD FEYZİ Yazan: İskender F. Sertelli — Köye giremezseniz, sizi par- çalarlar. Bizim köye sarı elbise ilş ancak bir şartla girilebilir. Tanrının oğlu sordu: | arkadaşı, | ileri gürerek çıkartlıkları 15 tay« — Çıplak geziniz. Bunlarla kö- | ye giremezsiniz! | — Girersek ne ölür. Elbisemi- #in rengi size zarar veriyor mu? | — Bet... Bize, “Sumerlilerden yediğimiz dayağı hatırlatıyor. Azak birkaç adım ilerledi. Buran da arkadaşinın peşinden yürüdü, Fakat, iri boylu adamı, ço-| eukların omuzutidan yakalıyarak | bağızmışti sında hiç kimse el ve dil uzatrhaz. İki arkadaş birbirle tılar, Azak cevab verdi" —Haydi soyunalım öyse ise. İri boylu adam yüksek — sesle l gülmeğe başladı: - — | bir yiğitim. Sen benim yarım ka- 25 motörlük bir grupun kanal yo- lile Odesaya geçeceklerini haber verecekler... Halk filosunu bu is- tikamette denize çıkartacaklar... Rus donanması Sivastopolun 25 | mil garbında bekliyecek... Halk filosunun Trabzondan hareket gün ve saatini Tufan bir gün evvel 'Trabzonun 20 mil şimalinde bu- lunacak olan Rus destroyerine bil- direcek, halk filosu basılarak im- ha edilecek! Bu talimatı alan Tufanla yedi diğer esirler — una - sından kendi adamları olduğunu a ile birlikte hazırlanan motör - lerle Trabzona doğru denize açil- dılar... Türk kaptanın hilesi muvaffak olmuş, esirlerin bir kısmı kurtul- muştu. (Devamı var) 56 Milyon Frank Dolondıran Kadın (5 inci sayfadan devam) Madam Terez Hombere — para * verenler, senelerce bekledilr. Son- ra sabırları tükendi. Mahkemeye müracaat ettiler, Mesele matbuata| aksetti. Madam- Homber- kaçtı. Fakat, az sonra yakalandı. mahküm oldu. 1900 de madam Homber Pari - sin en maruf simalarından biri i- di. Öperanın en güzel locasında oturuyordu. (Büyük ordu caddesi) nde 60 bin franga güzel bir konak satın almıştı. Bu konak, şimdi turüng kulübün merkezidir. Madam Homber, —10 ilkkânun ; 1908 d tevkif olundu. Ve 23 ağus- tos 1908 de beş sene hapse mmah - | kür edildi. Madam Homber, şimdi yetmiş yaşındadır. Büyük kardeşi vefat elmiş, kendisine 3,000 frank ka- dar'tutan bir miras bırakmıştıı e ZAYİ 26/5/939 tarihinde Aksaraydan Güreba hastanesine kadar ölan mesafede ikı axsa bir ev ve iki bin liralık bir deyn senedi yedi lirayı havi beyaz bir mendil içinde sa- rılı olarak zayi ettim. İçindeki pa-, ra bulana aid olmak üzere sened- leri getirdiği takdirde ayrıca mem-| nun edilecektir. Aksaray Sofular Kadribey s0- kak No. ! Hadice — Benimle sen mi döğüşecek - Azak önüne bakarak m.rıldandı: — Evet.. İri boylu adam - Acırım dana... Ben kaplan - ları bile bir tutuşta ikiye bölmüş | dar yoksun! Deyince, Tanrımın oğlu bolla - Ti sivadı. Meydana çıktı — Güçlü, güçsüz er me'danın- da belli olur. Fazla söze lüzum yok. | Haydi çık ortaya... Tutuşslım! İri boylu adam boynundeki ör- (5 inci sayfadan devam) — Azizim, hiç düşünmeden yaz:| Biz henüz ne yolda yürümesini biliyoruz.. Ne de vapurlara, oto- büslere, tramvaylara binip inme- sini. Bak şu çocuğun haline., Va- pura binerken az kaldı demir par- maklıklar arasında - eziliyordu. Gerçi koşan ve hücum edenlerin de hakkı yok değil. Bir kere a- yakta kalırsa, Köprüye kadar diz- lerine kara su inecek. Vapurları- mazın haddi istiabisi belli değil. Üç yüz mü alıyor? Muhakkak al- tı yüz kişi biniyor.. Eeve gidin - €iye kadar pestile dönüyor insan. Çoluk çocukla bir daha germeğe çıkmak mı? tövbeler olsun.. Ve eşel dosta da söyliyeceğim; — akılları varsa pazar günleri bir yere kı- muldamasınlar, Mahalle kahvele- rinde pineklemek, her halde bu işkenceli gezintilerden çok daha iyidir, * Modadayım.. Kulüb gazinosu önünde iki ar- kadaş konuşuyor: — Kotra hazır mı? — Pazar günü Boğazı tercih et- mem.. Vapurlar fazla sefer yapı - yorlar. Hele bir poker çevirelim de, Sekize doğru Kınalıya açılı - rız. * Moda iskelesinde iki yolcu ko- nuşuyor: — Modayı bize metettiler am- ma, hiç bir eğlence yok.. Kalaba- lhık yök.. Saz yok.. Müthiş bir sü- künet! Ne diye geldik Beyazıddan buraya?!, * Kadıköyünde Sami rastladım: — Vay Hoca, Haniya sen pa - zar günleri kalabalıktan hoşlan- mazdın! Ne işin var buralarda?.. — Azizim gezmeğe gelmedim.. Bizim çocuklar bir kotra yarışı yapacaklar da, Hazırlıkların: göz- | den geçiriyorum, Ve gülerek ilâve etti: — Ne 0? Halk arasında aüket mi yapıyorsun? -B balığın içinde kaç kişinin ve nasıl) eğlenebildiğini anlamak istiyorum. Merak bu yi — Vallahi bu hiç kimsenin ak- Karayele |lna gelmemişti. Sakın beni de yazayım deme, Evden, matbaaya gidiyorum diye çıktım... * Harbiyedeyiz. Dört beş yolcu, tramvay durak yerinde derdleşi- yozlar: — Yahu, bu ne pahalılk! Tak - | simle Beşiktaş arasında — işleyen otobüslere Taksimden — binerek. Harbiyede indik.. Adam başına on; buçuk kuruş aldılar. Yarım lira verseydik, otomobil ile Taksimden; Şişliye kadar giderdik. Bomonti bahçesine gitmek için, buradan tekrar şişli tramvayına bineceğiz.| tüyü çıkardı. Kollarını sallıyarak meydaba çıktı. Buran bu sırada Azakın küla- ipna şu sözleri fısıklıyordu. — Döğüşle gireceğimiz köyde ne'arıyacağız?. Haydi, bırak şu kavgayı da dönüp gidelim... « Burası-bir Hamat köyüdür. | Burada öğreneceğimiz çok şeyler yar, Kral ve generalleri Hamatta otuyor, yoksa Filistine mi git- tiler.. yerlilerden anlama- miz gerek. Beyhüde yere yol tep- mekte. mana var mı? Nasıl, kendine güvenekiliyor. musun? Bu adam, su üstünde kabaran benziyor. Ona haddini bil- dirmeliyim. Etraftan tek tük gelenler moy- danı dolduruyorlar ve genç çocu- kun çalımına hayretle bakıyorlar- di, Döğüş başlamıştı. İlkönce Hamatlı kahraman, de- Jikanlıya omuz verdi. Bu eski neh- ü ü Bu başdöndürücü kala- | — Yanlışlık oldu.. Ne yapalım? Bir daha kim biner o sarı otobüs- lere.. İnsan o para ile diğer oto- büslerle Harbiyeden Fatihe, Be - yazıda kadar gidiyor. Halbuki, biz| onları bile pahalı buluyorduk. * Bomonti hahçesi. Havuz bâşın- da, bir boş masaya oturdum. Vü- cudümde Amerikadan gelen bir yolcu — yorgunluğu — hissediyo - Tum. Bereket versin soğuk bira imdadıma yetişti. Herkes neş'eli.. Aileler yemeklerile gelmişler.. Ge-| niş geniş oturup eğleniyorlar. Ar- kamdaki masada bir mühendisle bir zengin başbaşa vermiş konu - şayorlar — Buraya bir otel yapılsa iş- ler mi acaba? — Hele bir tecrübe ediniz.. U- marım ki işler. Yapmsa: benden. Parası sizden, Şakayı bırak amma, koca Bo-| ğaziçinde burası gibi, geniş, ferah bir bahçe yok. Sularda böyle bir yer yapılamaz mı? Beykoz çayırı, Sultaniye çyırı, Göksu mesiresi, Kiğıdhane âlemleri ihya edilemez| mi? Bizim — halkımız az para ile çok eğlenmek ihtiyacındadır. Bu ihtiyacı İstanbulun neresi tatmin ediyor? Nereye ayak bassanız bir daha gitmemeğe tövbe ediyorsu - nuüz. Müşkülât, pahalılık, izdiham, hasılı dünyannı bütün güçlükle - rile karşılaşırsınız! Halkımız az para ile neden gezmesin.. Neden onlar da çoluk çocuklarını toplü- yıp bir memba suyunun başında haftada bir olsun bir iki bardak temiz su içerek, geniş bir nefes ve temiz bir hava almasın? Neden.. Neden.. Neden?!.. e— İLAN İstanbulda Yenipostane yan sokağında Alyanak hanı al - tında 1 - 3 numarada eczayi Ubbiye ticaretile işti Mehmed Galib İnel'in kon - kordato hükümlerinden isti- fa hakkındaki talebi icra tet- kik merciince 24/5/1939 ta - rihinde tasvib ile kendisine iki aylık mühlet ita ve benim konkördato komlseri tayini - me karar verilmiştir. | Mumaileyji Mehmed Ga- lib İnel zimmetinde —alacak iddia edenlerin bu ilânın neş- ri tarihinden itibaren yirmi n içinde pazar günlerinden maada her gün saat 10 dan 12 ye kadar Yenipostane ar - kasında Türkiye hanında 13 numaralı yazıhaneme vesika ve delillerile birlikte müra - caat ederek alacaklarını ka - yıd ettirmeleri icab eylediğini İ — ve bu müddet içinde alacak- larını kayıd. ettirmiyenlerin konkordato müzakeresine - ka- bul olunmıyacaklarını icra ve iflâs kanununun 292 inci mad- desi mucibince ilân eylerim. Eezayı Tibbiye taciri Mehmed Galib İnel Konkordato komiseri avukat  Atf Ödül ivanlıkta bir kuvvet denemesi di. Azakın demir gibi ağır ve kuv-| vetli bilekleri, öküze vurulan sent | bir boyunduruk gibi, iri boylu a- damın boynuna dolanınca, seyir- | ciler hayretle gülüşmeğe bağladı- lar. İri boylu adam bu hamleden bir- denbire o kadar sarsılmıştı ki... metanetini - toplamasaydı, daha İlk hamlede yere yuvarlanacaktı. Azak müthiş bir döğüşçüydü. Hele (Sarıkaya) nın tılsırnlı su- yunu içtikten sonra büsbütün kuvs-, vetlenmişti. Onu Hamat ülkesinde kim ye- nobilirdi?, « İkinci tutuşmada Hamatlı peh- livan, genç çocuğu altına almıştı. Bu sefer de yerliler sevinerek gü- lüşmeğe başladılar. — Su aygırı ile tarla faresinin döğüşmesini seyretmek çok eğ - lenceli oluyor! Diyerek Azakla alay ediyorlardı.| — (Devam e Almaı;y;a—- İtalya - İspanya MÜCADELEDE YENİ BİR SAFHA — (4 üncü sayfadan devam) İşte Alman Propaganda Nazırı- mın bu yazısından sonra Berlin-| de bulunan Avrupalı muhabirle- rin gazetelerine bildirdikleri ma- Iümatı gözden geçirmek lâzım: Söylendiğine göre Almanya - İlalya cephesl azami gayretini toplıyarak İngiliz - Fransız cep - hesine karşı politika sahasında harekete geçmeğe hazırlanmakta- dır. Bu hareket ne olacak?. Nasıl | başlıyacak? Tabiidir ki bu husus- ta ketum davranılıyor. Ancak Ber- linde ilk düşünülen şey şu olu - yormüş: İtalya ile İngiltere ara- sında göçen sene aktedilmiş bir anlaşma vardır. Almanya ile İtal- ya ittifak ederken Romanın da bu anlaşmayı bir tarafa bırakı- | vereceği ihtimalleri ileri sürül « medi değil. Fakat İtalya da her - halde İngiltere ile büsbütün dar- ”| gınlığı istemiyen diplomatlar da yok değil, Onun için o zaman den- di ki Almanya ile ittifak «şimdi- lik» İngiliz - İtalyan anlaşmasının bozulmasını icab etmiyormuş. İ- talyan d!plomatları Berlin ile dast- luk ne kadar ileri giderse gitsin Londra ile de bir taraftan haş ge- çinmeğe çalışmak lâzım — geldiği fikrinde idiler. Fakat şimdi Berlinden verilen malümat gösteriyor ki İngiliz - İtalyan anlaşmasının devamı her | halde Almanyanın hoşuna gitme- mektedir. Şimdi Almanya ile İ. talyanın elinde politika sahasın- da kullanılacak iki silâh vardır diyorlar. 1 — Geçen sene İngiltere ile İ- talya arasında aktedilmiş olan an- laşmayı artık tanımadıklarını bil- direcekler; 2— İspanyanın da Almanya - İtalya ittifakına girdiğini ilân e- decekler!. Fakat bu ikinci nokta çok söz gö- türür bir meseledir. İngiliz gaze- telerinin yazdığına göre Almany ile İtalya bugünlerde Franko hü- kümetine müracaat ederek İspan- yada Almanların ve İtalyanların getirmiş oldukları harb malze - anesini satmak ve bedelni de salb- taine para ile almak istiyorlarmış. İspanyanın şimdiki hükümeti ise bunu kafbul edebilmek için çok || düşünmektedir. Diğer taraftan İngiliz gazeteleri için hacaretli bir dedikodu mev- zuu olan Grandi hüdisesinin de akisleri büyümektedir. İtalva ile İngiltere arasında Habeşistan me- selesindenberi — geçen — gerginlik senelerinde Londrada İtalyayı tem- sil eden Kont Grandi bugünlerde bir nutuk söyliyerek demokrasi aleybinde bulunmuştuar. Şimdi İn- giliz gazeteleri söyle diyorlar: İngiltere demokrasi ile idare e- dilir bir devlettir. Bu devletin paytahtında cenebi bir devlet se. firinin böyle sözler söylemesine Tağmen yine burada kalması pek zordur. Kont Grandi Londrada hususi konuşmaları sırasında Ya- hüdlierin lehinde söz söyler, Al- man nazilerinin aleybinde bulu » nurdu. Şimdi demek oluyor ki de- makrasi aleyhinde nutuk söylem — mesi İtalyadaki faşistleri memnun — etmek için olacı a Londra gözetelerinin bu neşri- yalı karşısında İtalyan elçisinin ne yapacağı ayrı bahistir. Yalnız — merak edilen cihet acaba Alman- — İtalyan cophesinin İngiliz - Pran- sız cephesine kargı politika saha- sında girişeceği hareket Kont Grandinin İngiliz paytahtında de- mokrasi aleyhinde söz söylemesi. le mi başlamış olup olmadığıdır. Kont Grandi bu anlaşmanın te- mini için çok çalışmış bir diplo - mattır. Kendisi geçenlerde uzun müddet mezuniyetle memleketine gitmiş, şu günlerde tokrar Lond- Taya dönmüştü: İtalya hükümeti hakikaten İn- giltere ile olan anlaşmadan vaz- geçecek mi?. Eğer öyle olursa İn- giltere ile dost olmak istiyen, Al- manyadan çok kuşkulanan — bir çok İtalyanlar bundan az müte - essri olmıyacaklardır. Kalıyor diğer nokla: — İspanya — bahsi, Acaba General Frangol iki buçuk seneye yakın uzun bir za- man süren dahili harb esnasında — kendisine yardım eden İlalyan - ların ve Almanların şimd: ken- disinden istodiklerini kabul ode- cek midir? İtalya - Almanya it- tifakma Franko İspanyası da gi- recek midir?. İngiliz matbuatının İspanyadaki dahili vaziyete dair verdiği, malümat az şayanı dik - kat değildir. Bugün İspanyada krallık taraf- tarları da var, bir de Frankoya bağlı olanlar var. Krallık taraftarları caki hüküme — dar hanedanının getirilmesini is- tiyorlar. Diğerleri ise Prankonun başkumandan olarak siyil ve as- keri bütün işlerin başında bulun- Masını Şleri sürüyorlar. Generalin kayınbiraderi bugün Dahiliye Na- zarıdır. Hariciye Nazırı Jordana ise krallık taraftarıdır. İspanyol kabinesinde General Franko ken- di kayırbiraderinden emin olsa bile bütün krallık taraftarlarını hükümetten çıkarmak mümkün olmasa gerek. Şu halde İspanyada ekseriyetin müzaheretini kazana- bilecek gibi bir hükümet teşkili Genetal için pek zor olacaklır. General Franko — Bolşevikliğe karşı mücadele adı verilen malüm misaka iştirak etmişti. Fakat Al- manya - İtalya ittifakıma da Bgir- mesi bugünkü halde çok şüpheli — bir ihtimaldir. ZAYİ — Sıtkı Arifden devren aldığım Üsküdar ve havalisi Halk tramvayları T. A. şirketinin 1782 — No. 15 hissenin muvakkat mak - buzunu zayi ettiğimden ve yeni- sini alacağımdan eskisinin hük « mü yoktur. —- Üsküdar Arastakapı 28 No, da fırıncı Osman Çakmak Elbiselerini, GÜVELERE FLIİT dama Ü ee ÖLDÜRÜR