Yemyeşil Çınarcık.;Nahiyenin İçine Kadar Bir Şerid Halinde Uzanan Koru Görülmeğe Değer mal ireğinden pencere kenar! rına, güvertesinden lara kadar allı, sa - aşağı enk renk küçük - bay Yeşil dallarla donatılmış, kı İnmızı, altı oklu par! Hle süslenmiş her tarafı tıklım tık- “n a dolmuş - olan Şirketi hayr: m saat 8 de köp- anda, bir kah- 1 halinde ha - enin 7 Tüden alkışlı kaha ve neş'e t Ttket ediyor.. Vapuru dış ıgib içi de Cek bir âlem.. Alt katta — birinci Mevki salonun ilk sıralarını işge! den bir saz takımı hiç durmadan | © güzel şarkıları çalıyor. Alatur- Ka uşağıda devam ederken caz - Band da yukarısını yerinden oy- I htyor, güvertede açılan küçük | dans yerinde çiftler birbirine &- filmış durmadan dönüyor, dönü- | Yorlar. | Dikkat ediyorum. Aşağı salon- l Gakilerin yüzleri kısmen durgun, | Sakin düşünceli bir tavırla otu - ı Turlarken yukardakiler, coşkun, faşkın bir neş'e içinde gülüyor, eğ-| leniyorlar.. İnce saz ile cazbandın Alaturka ile alafranganın farkı mı âcaba? * Beyazıd diyince en evvel akla | Belen kapalı çarşı, Mahmudpaşa, | Mercan ve eivarıdır. Beyazıd Halk Partisinin tertib ettiği bu tenez - | Zühte devapurun içi sanki bir kü- | Üçük eçarşı» nümunesi: İkinci mev- Ki ön k Pözari halinde, fadan, çiroza, vniş ve meşrubat Bir yanda pas - | tavuğa kadar her | tün mevsim yemişleri.. Meşrubat kısmında da su. g; ma ve alkollü iç! zaz, şerlbi i mamına yal- | hü tertib —eden beyet Cidden ucuz ve her keseye uygun bir fiat lis ertib ederek - he- | men bütün tenezzühlerde gördü- Güm gibi - burada büleyi başıboş | ve halkın kesesini büfecinin in - Safına açık bırakmamış, — kabak | çekirdeğinden biraya kadar her geyin flatı tesbit edilmiş ve sık Sık memurlar büdeye gelerek fi- tları kontrol ediyorlar. Bu ucuz- luktan dolayı a satış alabildiğine revacda. 8 - 10 kişi müşterilere | yetişemiyor. | * Saat 11 buçukta vapur yemye- gü Çınarcığın harab iskelesine ya- naştı ve akınakın halk ellerinde | paketlerle dışarı çıktı. Çnarcık ta- ze bir yeşillik ve koskoca bir çınar| ormanı halinde şirin, bulunmaz bir| yer. Etrafı çevreleyen — yemyeşil | yamaçların altında yüzlerce çına- rın vücude getirdiği büyük koru | nahiyenin içine kadar bir şerid | halinde uzanıyor. İskelede mai denizin bittiği yer- de hemen yeşil çınarlar başlıyor, son çınar ağacamın yeşil yaprak - | ları sanki denizle öpüşüyor.. İn- san dünyanın hiçbir yerinde ye- şil ağaçla mal denizin bu kadar | biribirine yaklaşıp sevişt laştığı bir yer daha bulu! niyor. Vapı radaki gazinonun etrafa serpiş - | tirilmiş bembeyaz masalarının ko-| narlarına koşuşup toplanırlarken, | büyük bir kalabalık da neş'e ile yeşil yamaçların, sık ağaçlıkların | arasında kayboluyorl. Birkaç dakika içinde koca ga - zinoda tek bir boş masa, etrafta İnsansız — bir ağaç âltı kalmıyor, paketini açan, yem kisini çıkaran herkes, bu n verdi dan koruya yayılanlar bu-, e. mek He ağız şapırtısı yü Te Ve gişelere sarılıyorlar.. masadan bir tabak şıkırtısı,| selirken kol kola' z yol- | Her pazar İstanbulluları tık lım taklım sayfiyelere taşıyan şirket vapurları girmiş genç çiftler, birbirine yas- lanmış yorgun başlar felekten çal- dıkları bu saadet gününün hatı - rasını yeşil yamaçların kuytu göl- ! gelerinde yaşatmağa, dinlenm gidiyorlar. Kısa bir istir. nonun ortası: cazbandı masal: maçla: te çekiyor.. Adımlarını kâh kıv- rak bir fokstrotun şen nağmesin kâh baygın bir Arjantin tangosu: na uyduran gençler tam dür! meydanda dönüy edenleri sey kritik yapıyorlar. Bir grupta ikisi de pembe çizgili ince ve güzel eb | bise giymiş, muntazam bukleli saç- ları itina ile taranmış iki genç ba- yan konuşuyor. Biri dans eden bir | k ek: | an — A... Bak kardeş diyor.. kahve rengi turvakarla gelen kız bu se- fer başka bir kavalye ile gelmiş. Öbürü, içinden hayat ve üml fışkıran tath, yeşil gözlerini bir için pisi ılıp arkada- şına çevirerek cevab veriyor — Sahi öyle kardeşim... Demek bu kız haftada bir üşık değişt yormuş... * at 17 ye doğru cazbandın çal- dığı son <adiyo» ile beraber ga- zino halkı da vapura akın ediyor. erlerini — alıy ır iskele boyunda di - Biraz sonra sallanan mendiller a- | rasında hareket ediyoruz. | * Marmaranın gittikçe koyulaşan ları içinde vapurumuz ağır ağır or: (Devamı 7 inci sayfada) Brezilya Barlarında Nasıl Eğleniyorlar Ruyo dö Janeyra Hiç Şüphesiz Dünyanın En Şen Şehirlerinden Biridir ezilyada, bilhsasa Riyoda | üzlerce bar ve dans salon- | arı vardır. Pazar geceleri İ buralara girebilmek için kapıla- rın önünde saatlerce bektemek lâzımdır. O kadar kalabalık olur. Balolara, dans yı kadınlar, sokaklarda, meydanlar- da birbirlerine sarılırlar, sıçrar - lar, dururlar. Kadınların — yeşil, kırmızı, mavi, penbe, — eflâtun renkk ipekli fistanları, elektrik fenerlerinin ziyaları altında hoş bir manzara arzeder, «Riyo» nun kenar mahallele - rindeki barlara, dans yerlerine yalnız gitmek çok tehlikelid'r. Ne kadar hırsız, yankesici ve katil insan varsa hepsi burada topla- nır, Bir Fransiz gazetecisi anlatıyor: — Tanıdığım bir sivil pols ha- buraları gezmeğe gittim. Ekserisinin birinci katında umumt evler var. O gece hava çok sıcak» tı. Kalabalık çok yoktu. Salonun | bir kşesinde, yüzleri boyalı iki kız oturuyor, kukaraç şarkısını mırıldanıyorlardı. Birdenbire kapı açıldı, içeriye iri yarı birisi girdi. Patron kalk- tı, yanına gitti. Fransızca konu - şuyorlardı. Patron: — Bu adam, dedi. Kürek mah- kumüdur. Nasılsa hapishaneden kaçmağı muvaffak olmuş. Çok zamandarberi Brezilyadadır. Kim- seden bir korkusu yoktur. Fakat (Devamı 7 inci sayfada) — Ne o, kasayı ayaklarınla mı | açıyorsun?. | parmak izlerim kal - Hâkim.— Çehreniz yabancı ge. miyor. Bunun için sizi altı ay hapse mahküm ediyorum. Dikkat ediyorum, hep iyacın olduğu zamanlar beni kucaklı rsun?. | Bayan.— Tabii değil mi?. İster- | #en her gün, her saat kucaklıya- yım, Bayan.— (Kocasının dizleri ü- zerinde oturan genç kızı görünce höldetle) bu kız kim?. Bay.— Daktilom!. Bayan.— Dizlerinin üzerinde işi net. Bay.— Aklına fena birşey getir- me. Kulakları biraz ağır işitiyor da... Bir Dakika Diyip Geçmeyiniz * Böcekler, 228,000 frank kıymetinde mahsul mahve - derler. * Bir cüm parçasını yere a- tıp kırdığınız zaman parça « ları 24 kilometroluk bir sür - atle etrafa yayılır. 6,000 eşya * Fransa, Belçika; frank kıymetinde ticari sevkeder. *& İngilterede, bir dakikada 116,000 franklık dezayi tıbbi- ye imal olunur. x Amerikada 90 kişi otomo- bil e seyahate çıkar. * Dünyada 70 ton tuz is- tihsa! olunur. * Kişmirde, bir dakida 2 krat yakut çıkarılır. SİZ BU SATIRLARI O - KURKEN 60 SANİYE GEÇ- MİŞTİR. ra Maks Beynarla evlendi. İlk fi- ıman gâazeteleri Hitlerin, si- nemada Almanlığa genef veren Marlen Di yüksek payey ismini di oya Marlen Dt lunan eski Alman oyu: duğu memlekette yaşamayı istememektedir. Amerikan tâbi- iyetine geçmek teşebbüsünde bile bulunmuştur. Marlen şunları söy- lüyor: «Maddi ve manevi bütün varlı- ğimi Amerikaya borçluyum. O - nun elemlerine, zevklerine iştirak | etmek istiyorum.> Asıl ismi Mari - Magdalen Von | Loş'dur. Otuz dört sene evvel Al- manyada doğmuştur. Babası, Prus- ya muhafız alayında mülâzimdi. Umumi Harbin bidayetinde öldü, Asil bir alleye mensub olan anası Berlinin fakir bir mahallesine yer- leşmek mecburiyetinde kaldı. . Mari, kemancı olmak istiyordu. 'On yedi yaşına kadar kemana ça- lıştı.. Fakat, bir kaza neticesinde bileği kırıldığı için bundan vaz- | geçti. Sahneye çıkmağa karar ver- dı. Anası razı olmadı. Lâkin ihti- | yaç karşısında boyun eğdi. Fakat, ismini değiştirmesini tav- siye etti. Genç kız, Maks Beynarın dram mektebine girdi. Sonra si- nemaya intisaba karar verdi. An-| nesi buna kat'iyyen razı olmadı. İhtiyaç yine galebe çaldı. Marlen, her gün U. F. A. stüdyosunun ka- pısında bekliyordu. Bir türlü içe- riye giremiyordu. Bekliyenler © kadar çoktu ki... Nihayet annesi hastalandı. İlâç, yiyecek alacak paraları yoktu. Marlen, ne yapacağını, nereden para bulacağını bilemiyordu. Ke- manı hatırına geldi. Bu, babası ta- ratından hediye edilmiş kıymetli bir kemandı. Bu baba yadiğgârını birine terhin etti. Bir gece annesi kemanı göreme- ince gözyaşları dökerek ağla - mağa başladı. Marlen, fistanlarını sattı, kemanı rehinden - çıkardı. Çok sıkıntılı günler geçirdi. Son - SON TELG Marlen Ditrih mini çevirdi. Bu filim sayesinde | Amerikalılara kendini tanıttırdı. Nevyorka gitti. Emil Yannigle beraber «Mav | AF —25 MAYIS 1838 melek» filmini çevirdi. Marlenir şöhreti buradan başlar. Bugür Holivudun en çok sevilen, en çok serveti olan bir yıldızıdır. Dünyada Bu Kadar -| Benzeyiş Olur mu? Birlikte Can Verinceye Kadar Huyatları Birbirine Benziyerek Geçti ransada Jirond eyaletinin Reol şehrinde 20 mart 1759 da ikiz olarak iki kardeş dünyaya gelmişlerdi. Bunlar bes raber süt emdiler, beraber büyü- düler. Biribirlerine o kadar ben- ziyorlardı ki anneleri ayırdetmek- te müşkülât çekmemek için ayrı ayrı renkte elbise giydirmekten başka çare bulamamıştı. Çehreleri bir, boyları bir, hattâ hisleri ve düşünceleri de birdi. 'Sezar ve Kostatin bir mekteb - de, bir sınıfta okudular. Parlak bir| | âmtihan verdiler. On beş yaşında asker oldular. 1780 de hukuka de- | vam etliler. Avukatlık diplomasi aldılar. 1793 de, dahili harb başladı. İkiz kardeşler, yüzbaşı rütbesile gö - nüllü kıtaatına iltihak ettiler. Bir çok yararlıklar gösterdiler, niha- yet general oldular. Fondönay müsademesinde Sezar, bir kılıç darbesile başından yaralandı. Kar deşinin yardımına koşan Kostan- tin de başına bir kılıç darbesi yedi Vovan taarruzunda Kostantin attan düştü. Sezar da beygirin - den yuvarlandı. Her ikisi de ya- ralandılar. Fakat birden bağırdı- lar: «Yaşasın Cumhuriyet!. (Devamı 7 inci sayfada) Camdan Otomobil 1937 Paris sergisine giden bayanlar, «Cam adam> 1 hayret ve taks de «Cam otomobile i seyrediyorlar, |dirle seyretmişlerdi. 1939 Nevyork dünya panayırına giden erkekler