6 Mayıs 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cemal Paşa İstanbula Döner Dönmez, Taarruza Hazırlanmıştı Maamafih Cemal Paşa Ordu Emrini Vermeden Evvel Maiyetindeki Kumandanlarla Görüşmüştü Maamafih Taksimde patlıyan Kaşca yalnız Melek'i ve döktor İ i yaralamakla kalmamış, Os- S Stihbarat n.ıuınm can- ı"—rıbuıd.ıu araştırmalar de - ederken genç kaptan ve İn- tasusu Davust Çanakkale is- :houıı katil Agapidisi de bera- . alarak Mudanya istikametin- !ulı çıkmış, Hiristo da Ayas - daki eve dönerek mutad sü - “—aıe işine ” koyulmuştu. Etver Paşa, henüz asılan 21 ih- ve suikasdet Ermeninin .“:mıı meşgulken Suriye cep - Hdnı gelen fena haberlere in- am eden bu yeni suikasdlarla l'Dlııı biniyor, aciz içinde kalı Ât uyandırdığı tesirle ne yapa - kestiremiyordu. — İKİNCİ KISMIN SONU — ÜÇÜNCÜ KISIM | SURİYE HAREKATINDA LAV- RENSİN MUVAAFAKİYETİ « CEMAL PAŞANIN BÜYÜK TAARRUZ PLANI Şamda hummalı bir faaliyet var- İL Her taraftan her vasıta ile gee kıt'alar muhtleif istikamet - "ie göçiyor, ordu ka- fühmasının — bulunduğu "—ı. A geceli gündüzlü bir çalış me ordu kumandanı Cemal İ döner dönmez —'lnhnknqhınılııven. taarruzu yapmağa Nırıımn._.umım..ç. kıt'alardan — başka '!%ılı'lın.unhnnmq— “Gda getirdiği milis kuvvetler de e sevkedilmiş, büyük har- Mvuusl MWilâf devlet- klıheııkııııı Osmanlı cephelerin- ( cn kahir darbeyi vuracak ha- hazırlanmıştı. _.lıınıh sevkulceyş taarruzu- başlanacak ordu emrini verme- evvel Cemal Paşa, bir defa da kumandanlarını bu ta - Ntuz plânı etrafında yoklamak, Güların fikirlerini elmak gibi isa- Hİİ bir karar vermişti. — Kumandanlar sür'atle ordu ka- 1na çağırıldılar, Tasrruz - (Ğ bir gece evvel karargâhta iç- Smna edildi. Cemal Paşa akçam zi- denıııırııopl.ınh yapılan Ru geldi. Yanında bulunan ve — Çildisile birlikte İstanbula kadar tn bedeviyi - Lâvrensi - içeriye '_—hııdı Cemal Paşa plânı kendisi hazır- damış gibi görünmek İstiyor, mâ- iyetindeki paşalara öğünmekten kendisini âlıkoyamıyordu. Yeşil çuha kaplı geniş masanın Başına geçen Osmanlı generaller? aakallı ordu kumandanını selâm - ladılar, Cemal Paşa mütehakkim bir tavırla sandalyaları işaret et- ti — Buyurun... Oturun! Herkes masanın başındaki mev-| kiini aldı, önüne açılmış bir harita ile kâğıd ve kalemlere göz gez - dirdi, Cemal Paşa oturduğu yer- den izahata başladı: — Arkadaşlar: * Yıllardır süren ve her yılı mem» leket için yeni bir felâket safhası teşkil eden harbin bugünkü mih- rak noktası, merkezi sikleti İki cephede tebarüz ve temerküz et- mektedir. Bunlardan birisi garb cephesi adı verilen ve Manş denizinden yazan: Rahmi YAĞIZ Ballık denizine kadar uzıyan cep- he, diğeri de Osmanlı imparator - luğunun cenub mıntakasında de- vamlı çarpışmalara sahne olan Fi- listin cephesi, yani bizim darülha- rekâtımızdır. Harbin uzaması' bu iki cephe- deki harekâtın seyrine bağlı bu- lunuyor. Bugün, birçok tetkiklerle vardı-| Bamız netlcede harbi kasıltmak i- çin bu iki cepheden birinde kat't bir zafer elde etmeğe bağlıdır. Garb cephesindek harekâtın ne düşman, ne de müttefiklerimiz le- hine inkişaf edecek bir harekete tahammülü yoktur. Hepiniz bili- yorsunuz, buradaki muharebe si- per muharebelerine çevrilmiş, iki taraf da toprağa gömülerek mü- said fırsat kollamağa koyulmuş - tür. (Devamı var) Türk Gazeteciliği Ve Meslek Aşkı (5 inci sayfadan devam) ( Bazıları vardır: Bizim gazeteleri okumadıklarını, çünkü içinde o - kuyacak bir şey bulamadıklarını söylerler, Bunlara dikkat ediniz: Ne oküyorlar?, Daha iyi kalitede birşey mi?, Hayır!. Hiç birşey o- kumuyorlar. Bu tipler, gayri cıhhi birer pa- razitlirler, Yalnız, bulundukları cemiyete zararları vardır. Daima menfi hisler içindedirler. Son on beş sened3 Türk gazete- ciliği çok tekâmül etmiştir. Bu te- kâmül, birçoklarınım yanlış zehabı hilâfına olarak, mahdud mevzu ve safhalarda değil, çok daha şü- mullü ve müsbet hir şekildedir, Binasnaleyh, hiç bir yerden mad-| di yardım görmiyen Türk gazete- gileri, çok zaman binhir mahru - miyete, ve hatta - ne diye saklı- yalım - sefalete katlanarak vazi- felerini yapmışlardır. Birçokla - rının batırına şu suzl gelebilir: Bul büyük feragati nefis niçin?. Cevab vereyim: Meslek uşkı. İddia edebilirim, Türk gezetecisi kadâr başka hiç oir sahada mes- lek aşkı bu derece küvvetli değil- dir. Hiç bir Türk garetecisi göste- Temezsiniz ki Babıâ'iye bir tavsiye mektubile, maişet kaygusile, bir il-| timasla, bir tosadüfle, sırf bir iş olsun diye gelmiş olsun! Hemen hepsi, en genç yaşta., bu mesleğe karşı duydukları ye- nilmez bir aşk ve bağlılık neticesi gazeteciliğe başlarorşlardır. Zaten, hatır, gönül, iltimas ve salrenin hiç müessir olmadığı bir yer varsa, o da gazeteciliktir. İçi de bulunarilar bilirler. Kifayet - sizlik, bizim meslekte çabuk mey- dana çıkar. Çünkü her gün çalış- mak neticesinde elda edilen eser de, bir vitrin gibi, bergün göz ö- nündedir. Şimdi, Türk gazeteleri şunu is- tiyorlar: Muntazam, emin ve bü- tün memlekete şamil, geniş bir satış teşkilâtı. Türk — gazetesini müşteriye arzedin- O, kendisini sevdirmesini, okutmasını bilecek- tir. Birinci neşriyat kongresi, Türk irfan hayatı için bir dönüm nok - 'tası olacaktır. Biz, bu kongre ile başlanan muarzam İş'n nekadar hayırlı olduğunu, günler, seneler Beçtikten sonra diha iyi anlıya- cağız. Genç Maarif Vekili Hasan Âli Yücel, yalnız. bir neşriyat kon - gresi ve memlekette bir neşriyat davası yaratmakla, hir insan için her zaman kâfi ve şeref verebile- cek bir memleket hizmeti yapmış olmaktadır. REŞAD FEYZİ Almanyan'nın Plân Nedir? (4 üncü sayfadan devam) işidir. Fakat asıl oynanacak rolü Almanya oynıyacaktır. Şimdiye kadar olanlar hep Al- manyanın dünyaya hâkiım olmak için tasavvur ettiği plânın ılk tat» bklatından ibarettir. Hakikaten böyle bir plân var mı?. İşte Avrupalı siyasi muharrir- lerin tetkiklerinden çıkan netice böyle pir plânın mevcud olduğu- nu gösteriyor. Bunu İngilterede ilk anlıyan eski Hariciye Nazirı Eden ile eski Bahriye Nazırı Duf Kuper olmuştur. Malümdur ki Hariciye Nazırı çok evvel çekil - mişti. Bahriye Nazırı da daha sön- Ta istifa etmiştir. Almanların böy- le bir plânı olduğunu İngiliz Na- zırları şu yakın zamanlarda ka- bul ediyorlarmış. Daha evvel, çok evvel, 933 de Hitler Almanyanın mukadderatını eline aldığı zaman İngilterenin meşhür — Hariciye jmüsteşarı Vansittar bir rapor yaz- mış, bunda Almanyadaki değişik- liğe nazarı dikkati celbederek Al- manyanın Avrupada üstün bir mevkle geçmek için beslediği e- melleri hakikat haline getirmeğe çalışacağını söylemişti. Fakat söz- lerini lâyıkile dinliyen olmamıştır.| Lehstana karşı Almanyanın bundan sonra alacağı vaziyet ne- dir? 934 dostluk muahedesi artık tarihe karışmış oluyor. Avrupalı muharrirlerin yazıla- rından şu anlaşılıyor: Çekaslovakyada yapılan Lehis- tana karşı da yapılmak istenecek- tir. Almanların bu husustaki plâ- ni şöyle olsa gerektir diyorlar: Evvelâ Lehistanı çember içine almak, Sonra iki taraftan motör- ü kıtaatı yürütmek. Ayni zaman- man vardır. Bu Almanların ga - zeteleri, mecmuaları vasıtasile neş- riyatı artmaktadır. Bilhassa Al- manyada Hitler hükümetinin ik- tidar mevkiine geldiği 933 tenberi Lehistanda da Alman akalliyeti nin gazete ve mecmuaları çoğal mış. Hulâsa tahrikât zaten baş- lııınşvı Bundan sonra ise daha artacak görünüyor. İstenen şudur: Danzig Alman - yaya geçmeli. Şarkt Prusya ile Almanyayı birleştirmk üzere Leh arazisinden geçmek üzere otomobil yolu temin dilmeli:.. ve saire... Lâkin istenenler bundan ibaret kalacak değildir: Lehistanın elin- de bulunan Ukranyayı ayırmak da| var. Tıpkı geçen senedenberi Çe- koslovakyada tatbik edilen ayır- ma plânı gibi. Slovaklardan mü- rekkep bir alay geçen sene Viya- nada teşkil edildiği gibi şimdi de Ukranyalılardan mürekkeb bir a- lay da Berlinde tşkil edilmiştir. Böyle teşkilâtta Beyaz Ruslar da ynutulmuyor. İki taraf da Ukran- 'ya dilinin öğrenilmesi için Al - man zabitlerine de ders verili - yormuş. Sözün kısası: Galiçya eski A - vusturya imparatorluğunun da - Düşünndüğü I hilinde değil miydi? Kendisi yirmi sene evvel dağılmış olan Avus- turya imparatorluğunun mirasçısı sayan bugünkü Almanya o eski imparatorluktan —ayrılmış olan yerleri bir araya toplıyarak al - mağı düşünüyor. Fakat Lehistanı bu hale geti - rebilmek, Çekoslovakyadaki plâ- ı oraya da tatbik derek muvaffak olmak işi öyle kolay olacağa ben- zemiyor. Çünkü Lehistan dendi - ği zaman daha evvel İngiltere ile Fransayı da düşünmek iktiza e- diyor. Çünkü garbın her iki bü- yük devleti Lehistan ile müttefik bulunuyorlar. Tabiidir ki Alman- lar bunu düşünmüşlerdir. Evvelâ 'Tkoyoya müracaat edilerek Uzak Şarkta İngilterenin başına iş aç- mak ciheti tetkik edilmemiş de- ğü. Fakat japonlar böyle işlere girmemeyi daha muvafık bulmuş- lardır, “Avrupada Holandayı, İsviçreyi zaptetmek bahsi de urun uzadıya gözden geçirilmiştir. Maksad İngiltereyi, Fransayı meşgul etmek, onlar meşgülken Avrupanın şarkında serbestçe ha- reket edebilmektir. Holandaya, İsviçreye taarruz düşünüldüğü bir kaç ay evvel meydana çıkmış, iş | belli olmuştur. Bu memleketler bugün kendi müdafaaları için pek uyanık bir haldedirler. O halde, diyorlar, “Almanlar Akdenizde mesele çıkararak Fran- sa ile İngilterenin nazarı dikka - tini oraya çevirtmeyi düşünüyor- laç. Almanyadan İtlyaya bir çok malzeme gidiyor, mütehassıslar yollanıyor. Kıbrıs ve Mıswra karşı İtalyan- ların on iki adada, Tarblusgarb- da hazırlıkları yeni değildir. İşte ya ile İtalyanın arasındaki teş - Tiki mesafnin daha kimbilir ne kadar uzun zaman için devam & deceğini söyliyenler Berlinin ta- savvurları yerine gelmesi için Ro- manın Akdenizde işe girişeceğini tahmin ediyorlar. Geçen senenin sonunda Hitler | Almanyanın yeni nesil generalle- tinden yüz kumandanı gizlice ça- iprarak onlara birşeyler söylemiş diye rivayetler çıkmıştı. O zaman Avrupa gazetelerini çok meşgul etmiş olan bu rivayetlerin şimdi burada tekrar hatırlanıyor. ©O zaman Hitler genç general- Jere demiş ki: — Bana yardım etmenizi isti - yorum. Binlerce senedenberi gel- Temiş olan tarihi saat yaklaşıyor, Sizin zannettiğinizden daha çabuk olarak gelecektir. Belki bir şim - Şek gibi. O saat binlerce sene için Almanyanın garb âlemine hâki- miyetini tesis edecektir!. İşte Almanyanın tasavvurları, emelleri ne olduğuna dair garb matbuatının söylediklerinin bir hulüsası. ZAYİ: Askerlik tecil kâğıdımı kaybettim. Yenisini alacağım. Es- kisinin bükmü yoktur. Tıb fakül- tesi M46 No. lı Bürhan Beksaç —aBoN . TALGRAF 6 IXYI_” HIKÂYE: FERAGAT (4 üncü sayfadan devam) Onunla konuşmadan, oradan ay-| Tılamadım. — Sordum: — Kız senin adın ne? Pembe ve nemli dudaklarını - raladı Ve yavaşça: — Zühre, dedi. — Baban kim? —Çerkes Hasan... Ona bazı sualler daha sordum. Genç kız da bu suallerimi cevab- sız bırakmadı. Ne güzel, ne tatlı konuşuyordu. Ben bu köylü kızının konuşma- sına hayran oldum. Kız dolan destisini musluğun altından çekti, kaldırdı, onu sağ omuzuna koydu, sonra ağır adım- larla köye doğru yürümeğe baş- ladı. Güzel Çerkes kızı, biraz ileride- Ki bayırın arkasında kaybolun - çaya kadar hep onun arkasından baktım, baktım... O günü, o güzel mayıs akşa mını hiç unutamam, ve ölünciye kadar unutamıyacağım. İlk aşkımın temeli 0 akşam a- | fıldı. Kalbim ilk defa sevgi his- | lerile 6 akşam çarpmağa başladı. Dilber Çerkes kızının aşkı bom- boş olan gönlümlü doldurdu. y Aradan birkaç gün geçti. Bir sabah, çiftliğin bahçesinde yengemle karşı karşıya oturmuş, Kkahvaltı ediyorduk. Dayım, he - nüz uyanmamıştı. Yengemle konuşurken, bir ara- lik Zühreden bahsettim, onu be - gendiğimi söyledim. Ve bana bu kızı istemesini rica ettim. Yengöm dirseklerini önündeki masaya dayadı, yüzünü avuçları arasına aldı, kısa bir müddet dü- gündü, sonra söze başladı: — Olmaz, Macid dedi. Gerçi Zühre — güzel bir kız amma, sen onunla mes'ud olammazsın! Hayretle: — Neden? Diye sordum. Anlattı: — O saf, kaba bir köylü kızı, sen ise, şehirde doğdun, eşhirde büyüdün ve Bundan sonraki ha- yatını da gene şehirde geçirecek- sin, sana hayat arkadaşı olacak ka- dımnın herhangi bir toplantıda, bir merasimde yüzünü bkızartacak, ve- ni utandıracak kabaca hareket « derde bulunmasını; sözleri, hare - ketleri ve tavırları de daima sa- na lâyık bir kadın olmasını ister- sin tabil... Gülümsedim: — Yenge, dedim. Cemiyet ve muhit, insanları çok çabuk değiş- tirir. Zühre de nihayet bir insan- dır, onun da değişeceğine, kısa bir; | zamanda şehir hayatına uyacağına| | şüphe yoktur. Ve - zlerime ilâve ettim: — Ben bu kızı seviyorum, mes- Ud olmam için, mutlaka onunla evlenmeliyim.. Yengem: — Peki, dedi. Yarın onlara gi- deceğim! * Sacid Süreyya, - bu benim da- yımdir - üç sene evvel öldü. O za- manlar 50 - 55 yaşlazında bir ih - tiyardı. Uzun müddet şehirlerde o — ZORBALAR SALTANATI No. 152 Kendisinin başda bulun - 481 maiyetinde bulunanlara da- Ziyade cür'et ve cesaret vere- lürdi, $ Nihayet; Alemdar Mustafa Pa- gol başı olarık yarma hare- Wne çıkarak olan müfrezenin nda hareket etmesi takarrür ,,“'.L lerşey tamamile hazırdı. Ha - hı. Ttm ağasile kadın efendisini mah-| “Rende bırakacaklardı. Çünkü A- z rm"ldınıı maksadı ve zamiri büs- — Şiltün başka idi. O teslim olmak Üzere bağıracağı Yeniçeri zabit- “*Tini öldürecekti. Ve bu karga - S Yazan: M. Sami KAKAYEL şalıktan istifade ederek alt taraf. tan ve başka cepheden huruç ha- reketi yapacaktı. Fakat bu fikrini de çavuş başı ile| cüce Hasana açması lâzımdı. ve açtı: Çocuklar; şimdi aklıma çok gü- zel bir plân geldi. Teslim olmak üzere mensub olduğum kırk 'Yeniçeri bölüğünün — zabitlerini karmışa geldikleri zaman piştovla| yurup öldürürüm. Ru vak'a Üze - rine hiç şüphesiz Yen!çeriler vak'a- ikinci! kabul etmişti. derek alt taraftan kaçmak kolay- laşır... Ne dersiniz bu fikrime?, Cüce Hasan mukabele etti: — Münasibdir Paşam; çok güzel bir plân... Ahmklıı bilmezler de mükâlemede bulunurken ge - denleri öldürürsen'e ortalık karı- gir yeniçeriler galeyana — gelir; mahzeni alt taraftan muhasara e- den bir kısım da ne var ne yok diye vak'a yerin bizler de bu kargaşalıktan bilis - tifade atlara binip ahır kapılarını açarak dışarı fırlarız. Çavuşbaşı da Paşanin — ptânını | Artık; vakit yatsıya gelmiş, or- talık zindanlaşmıştı. Dışarısı güz- gözü görmez derecede karantıktı. Paşa; Çavuşbaşıya şu emri ver- nin vuku bulduğu yere heyecanla ne var ne yok diye üşüşecekler - dir. Bu kargaşalıktan istifade e- di: — Haydi bütün maiyel hacer- dar eti. Vereceğin emir üzerine herkes olduğu yeri terkadip ghir- daki hayvanlarına koşacak — Ve ben gelinciye kadar harekrta mü- heyya bulunacaklardır. Ser de başında bulun!, Yalnız Cüce Ha- san yanımda kalsın benim... Biraz sonrâ; Alemdar Mustafa Paşanın kalın sesi işitildi: — Bre kim var orada!, Yeniçe- ri zabitlerinden birini gönderin bana!, Alemdar demir parmaklıklı kü- Çük pencerenin ardından — dışarı bağarıyordu. Çok geçmeden si - perde ateşe müheyya — bulunan yeniçerler Alemdarın sesini işit- mişlerdi. Birbirlerine söylendiler: — Paşa bağırıyor galiba! — Ne diye? — No diye olacak?. İşitmiyor musun?. Yeniçeri zabitlerinden birini istiyor.. — Evet doğru... Herhalde tos- lim olacak galiba!, Alemdar Mustafa Paşa; müte- madiyen bağırıyordu; — Bire kim var orada!. Yapı - çeri zabitlerimgen birini gönde - rin bana!, * Nihayet pusüda bulunan ve pa- şanın sesini işiten yeniçeriler za- bitlere seslendiler ve çok geçme- den zabitler gelmişti. Zabiiler, demir parmaklıklı mahzen pençeresine doğru bilâ- perva yürüdüler... Korkmuycı - lardı. Çünkü; o vakitki âdet mu - cibince bir hasım taraf herhangi bir nidada bulunursa teslimiyet alâmeti addolunur, iki taraf ataşı keserdi. Bu sebeble, yeniçeri zabitceri, Paşanın bu talebi üzerine kendi - lerine zarar gelmiyeceğini bulerek pencerenin önüne elinde sırhle rile gelmişlerdi. Paşa, zabitleri görünce şu yol- da konuşmağa başlırdı: — Oğlum; biliyorsunuz ki; ben kırk ikinci yeniçeri bölüğüne men- Subum. Nefsime bir zarar gelme- mek üzere teslim olacağım... Fa- kat; haşerat sulkasd ederler deyu çekiniyorum. Lütfen bana kırk ( kinci bölük ustabaşısını (kuman- danı) çağırınız!. dedi. Paşanın bu sözleri zabitleri se- vindirmişti. Oldukları yerden ay- rıldılar... Kırk ikinci bölüğün us- tabaşısını, odabaşısım ııuımııı gittiler. Çok geçmeden Yenıgu—lkt. şanın teslim olacağını haber al - mışlardı. Bu haber yeniçerileri sevindirmişti. Hep bir ağızdan bağırışıyorlardı: — Ha, karababam!, Ha, devlet ve milletin etteç kaleleri. Alemdar Mustafa Paşa; yeniçe- | rilerin intizamsızlığa uğaradığını hissetmişti. Cüce Hasan dayana - | madı ve Paşasına hitaben: (Devamı var) oturan, fakat şehrin gürültülü ha- yatından usanan bu zat, ömrünün son senelerini — geçirmek üzere (D...) kasabasına giderek, orada yerleşmiş, sonraden da kasabaya dört saat uzakta — bulunan (T...) çiftliğini satın alarak. evini oraya nakletmişti. Dayım, çok iyi kalbli, yüksek ruhlu, düşkünleri korur, âlicenab ve Insan bir adam olduğu — için, gittiği kasabada ve havalisinde, kıza bir zaman zarfında kendisini tanıtmış ve halka sevdirmişti. Çerkes Hasan, kızının Sacid Sü- reyyanın yeğeni için stenildiğini haber alınca buna pek sevinmiş ve bu izdivaca derhal muvafakat etmişti.. Bir kafta sonra Zühre ile nişan- landım.. * Bir akşamdı.. Kasabanır. meyha- nelerinden birinde içiyordum. Tam karşımdaki masadı ” uzun boylu, biraz çıkık slinlı, Lara ve kalın kaşlı, iri siyah gözlü, esmer ve ya- kışıklı bir delikanlı oturuyordu. Bu genç, n'şanlımın köyünden idi, adı Yusut idi. Delikanlı çok kederli ve muz- tarib görünüyordu Mütemadiyen bana bakıyordu. Onun bu bakış - larından bir şeyler söylemek iste- diği anlaşılyordu. Fakat çekiniyor, benimle konuşmağa cesaret ede- miyordu. Yusufu masama davet — ettim, geldi, karşıma oturda. Ona sordum: — Nedir derdin Yusuf ağa, ne- den bu kadar mahzunsun?.. Başını önüne eğdi ve yavaşça: — Beyim, dedi. Darılmazsan, sa- a bir şey soracağım. Ve sardu: — Zühreyi seviyor musun? — Sevmesem, onunla nişanla - mir miydim?! Köylü delikanlının gözleri dol. muştu. Yalvaran bir sesle: — Macid bey, dedi. Vaz geç o- nunla evlenmekten.. Zühre, bir köylü kızıdır. Sen onu mes'ud e - demersin, Bir köylü kızı ancak bir köylü erkek ile mes'ud bir yuva kurabilir. Sustu kısa bir müddet konuş- madık, sonra tekrar o söze baş - Tadı: — Eğer hakikaten Zühreyi sev- yorsan, onun mes'ud olmasaı isti- yorsan... Delikanlınım sözünü kestim: — Yusuf, dedim. Sen bu kızı ge- viyor musun? — Evet, iki senedenberi.. O da beni seviyor.. Eğer onu almaktan vaz geçersen, birbirimizle evle - neceğiz. Uzun uzun düşündüm. Nihayet köylü delikanlıya hak verdim: — Zühre bir köylü bızıdır. Onu ancak bir köylü erkek mes'ud ede- bilir! Meyhâneden çıkarken Yusufun elini sıktım: — Arkadaş, dedim. Üzülme, Züh- re senin olacak!.. * Sevdiğim' kızın mes'ud olması- nı arzu ettiğim içir onunla haya - tımı birleştirmedim. Zühra sevdiği erkekle evlendi.. * Güzel bir köylü kızı sevdim. O- u on Üç yıl önce, — Anadolunun küçük ve şirin bir köyünde bir çeş- me başında gördüm. Güzel ve dil ber çerkez kızı, o zamana kadar bomboş olan gönlümü aşkla dol - durdu, ont hâlâ seviyorum, ölün- ciye kadar seveceğim!. Asılzade, Fakat Hırsız! (5 inci sayfadan Sevam) — Bu maznunlar şimdi hasta mıdırlar?, Avukat hasta olmadıklarını söy- leyince hâkim de: — O halde neden dolayı bunlar müstesna bir muameleye tâbi ol- sunlar?. Mahkâme asılzade maznunların kefaleto raptedilmeleri talebini red etmiştir. â

Bu sayıdan diğer sayfalar: